15 Haziran 2014 Pazar

By Kilian – Beyond Love (Prohibited) (2007)




By Kilian – Beyond Love (Prohibited) (2007)

Aşk hakkında söylenmeyen söz, yazılmayan şiir, yapılmamış film kalmış mıdır acaba? Herkesin, aşkını farklı ve kendi içinde yaşadığı düşünülürse daha milyonlarca şey söylenebilir aşk için. İsviçreli bilim adamları araştırmalar yapabilir. Sufiler onu arayabilir, kadınlar hayalini kurabilir, erkekler gereksiz bulabilir, sanatçılar ise ondan ilham alabilir. Aşk, hiç bitmeyecek ilham makinesi adeta. Her ne kadar günümüzün materyalist dünyasında çoğu şey maddiyata, başarıya ve kazanca endekslenmişse de aşkın gücüne inanan milyonlarca insan karşımıza çıkacaktır.

Bu noktada aklımıza şu soru gelebilir. Peki aşkın ötesinde ne var? Bu soru biraz ölümün ötesini merak eden insanoğlunun hikayesini düşündürtüyor bana. Ölüm ile aşk benzer midir? Aşık insan ölmüş müdür? Yoksa ölen insan aşık mıdır? Peki bir parfüm bize aşkın ötesini verebilir mi? İyi de aşkın ötesinde ne var? İlahi aşk mı? Cennnet mi? Sonsuz mutluluk mu? Tanrı mı?

2007 yılında By Kilian niş parfüm evi, felsefi dozu yüksek isme sahip bir esere imza attı. Tabii parfüme ismini verirken böyle kaygıları oldu mu ve yukarıdaki sorularıma cevap aradılar mı bilemiyorum. Ama Beyond Love (Prohibited) her halükarda çok güzel bir isim, simsiyah şişeye sahip parfüm için. By Kilian'ın neredeyse yarı-resmi parfümörü Calice Becker imzasıyla piyasaya sürdüğü Beyond Love, markanın "L’Oeuvre Noire" serisine ait. Bize aşkın ötesindeki duyguları yaşatacağını umarak, kendi sitelerindeki tanıtımına bakalım:


"Hindistan'dan yavaş yavaş yayılan göz kamaştırıcı bir sümbülteber kokusu. Serin ve asil bu koku, sinsice dikkati üzerine çekerek başlıyor. Narkotik cazibeler, ilerledikçe ortaya çıkan en derin aromalar, büyüleyici bir şekilde gösterişli. Son darbeyi, tüm direnç noktalarını yıkan muhteşem hayvansı notalar ile vurur."

Beyond Love'u üzerime sıktığımda karşıma belli belirsiz bergamot çıkıyor. Fakat bergamodun etkinliği fazla sürmüyor. Bir kaç saniye sonra parfümün ana oyuncusu çiçekler size merhaba diyor. Sabunsu beyaz çiçeklere benziyor. Gayet temiz yapıdaki beyaz çiçekler, ağırlıklı olarak sümbülteberden oluşuyor. Biraz da yasemin ve manolya olabilir. Orta bölüm yekpare şekilde sümbülteberin etkisinde. Temiz ve neredeyse ferah. Parfümün son kısmında büyük değişiklik olmuyor. Yine güçlü sümbülteber hakim. Biraz sabunsu misk kendisini gösteriyor ve çiçeklere eşlik ediyor. Tenden uçup gidene kadar ana yapı böylece devam ediyor.

Beyond Love hiç şüphesiz ki çiçeksi bir parfüm. Burada yoğun sümbülteber etkisinden olsa gerek kadınsı tarafı ön plana çıkıyor. Zaten farklı kaynaklarda kadın parfümü olarak karşıma çıktı. Bu genel görüşe katılıyorum. Kadın kullanımına daha yakın bir arkadaş diyebilirim.

Parfümün genelinde tek düze ve pek değişmeyen çiçeksilik hakim. Sümbülteber, içine girdiği parfümlere genellikle sabunsu ve temiz bir hava katıyor. Beyond Love'da da aynı durum mevcut. Bu tür kokuları banyo sabunlarına benzetiyorum her seferinde. Beyond Love'u kullandığımdan beri zihnimde hep banyo sabunu imgesi var. Evet sanırım onunla ilgili aklıma kazınacak imaj tam da bu.


Yapaylığa ve herhangi pürüze rastlanmayan kokusu niş parfüm standartlarında denebilir. Bu anlamda hakkını teslim etmek lazım. Fakat neredeyse hiç değişmeyen kokusu biraz daha farklı olamaz mıydı? Çok yüksek fiyatlara satılan By Kilian parfümü, böylesine düz ve sıkıcı olma hakkına sahip mi? Bence değil.

Belki de sorun bendedir. Zaten genel olarak sümbülteber kokusunu ve onun yoğun kullanıldığı parfümleri bir türlü sevemiyorum. Hatta çiçekler içerisinde en tahammül edemediklerimden birisi sümbülteber. Hal böyle olunca da onun fazlaca kullanıldığı parfümler hiç ilgimi çekmiyor. Aynı durum Beyond Love'da da yaşandı. Kullanım sürecinde çabucak sıkıldım kendisinden. Hiç bir özel yada farklı yanına rastlayamadım. Dümdüz bir sabunsu çiçek kokusu. Başka da fazla bir esprisi yok açıkçası.

Aklıma hemen sümbülteber merkezli ünlü parfümler geliyor. Mesela Fracas ve Carnal Flower. Zaten o iki ağır topa rakip olması için çıkarıldığını düşünüyorum Beyond Love'un. Genel olarak ikisine de benziyor. Fakat onlardan daha ferah gibi. Fracas kadar dolgun değil. O iki parfümü de sevmemiştim. Aynı şekilde Beyond Love'u da çok kullanılabilir bulmadım. Belki bir kadında daha cazibeli ve ilginç olacaktır ama benim için olmadığı çok açık.

Parfüm eleştirmeni Luca Turin'in kitabında Beyond Love, sümbülteber olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden dört puan verilerek oldukça başarılı bulunmuş.


Eau de Parfum (EDP) formundaki Beyond Love'un kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği de yüksek. Bu anlamda gayet başarılı. Kadın kullanımı için olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Yazın fazla sıkmamak şartıyla, her mevsimde kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5.5

11 Haziran 2014 Çarşamba

Hermes – Voyage d’Hermes Parfum (2012)




Hermes – Voyage d’Hermes Parfum (2012)

"Yolculuk, insanlık tarihinin ana konularından biridir. Tarih, bir yönüyle göçlerin, seferlerin ve bir mekânı terk edişlerin hikâyesidir. Bu sebeple de yolculuk dini kıssalardan mitolojiye, mitolojiden efsaneye, hikayeden şiire kadar edebiyat metinlerinin vazgeçilmez ana teması olmuştur.

Yolculuk fizik planında olabileceği gibi maddeden mânâya, mânâdan maddeye, ya da tamamen mânâ düzleminde de ilerleyebilir. Sözgelimi Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin Belh’ten Konya’ya gelmesi fizik planda bir yolculuktur. Oysa Şems-i Tebrizî ile tanışması ve dostluğu mânâ düzleminde bir yolculuktur. Çünkü Şems’le değişen, olgunlaşan, kendisine dönen ve orada gerçek aşkı bulan bir Mevlânâ vardır.

Nihâyet ölüm de bir yolculuktur. Bu yüzden ölüm de seyr, sefer, yol vb. kelimelerle anlatılır ve hayaller yol metaforu ile şekillenir." (Şerife Yalçınkaya - Yol Metaforu ve Klasik Türk Edebiyatında Arayış Yolculukları)

Bu güzel geç-ilkbahar gününde ölüm gibi soğuk bir konuyu konuşmayalım isterseniz. Yukarıdaki alıntı yaptığım makalede yol ve yolculuk temalarının detaylı olarak Türk ve Dünya tarih-edebiyatlarında incelendiğini  söyleyebilirim. Aslında yolculuk daha önce de belirtildiği gibi iki türlü. Birincisi bedensel ikincisi ruhsal yolculuk. Sanırım yolculuğu ve sürekli bir yerlere gitmeyi sevmiyorum. Ve uzun yolculuklar her zaman için gözümü korkutmaya yetiyor. Belki biraz tembellikten belki de bedenden ziyade ruhsal yolculuklar ilgimi çektiğinden. O meşhur ve klişe soruyu sorayım madem seyahat etmek ile ilgili: "Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?"


2010 yılında dünyanın en önemli lüks markalarından olan Hermes, bütün sorulara kulaklarını tıkadı ve ilhamını yolculuktan alan yeni parfümünü piyasa sürüverdi. Baş parfümör Jean Claude Ellena imzasını taşıyan bu EDT'den iki yıl sonra da “Parfum” versiyonu raflardaki yerini aldı. Hermes'in, Terre d'Hermes'ten sonra en çok dikkatlerin çevrildiği parfümü haline dönüştü Voyage. Bu önemli parfüme Hermes, yeteri kadar pazarlama imkanı sundu neyse ki. Bakalım resmi tanıtımında neler söylenmiş Voyage için:

"Hermes'in hikayesi bir yolculuktur. Voyage d'Hermes, yaşayan ve güven verici, yeni ve tanıdıktır. Parlak ve yumuşak, ferah odunsu bir amber kokusudur. Hem kadınlar hem de erkekler için uygundur."

Voyage Parfum'ün başlangıcı yüksek kaliteli ve ferah turunçgiller ile gerçekleşiyor. Biraz limon, tatlımsı portakal, mandalina, greyfurt, aromatik otlar ve yeşil çay. Canlı ve pozitif başlangıcı harika Voyage Parfum'ün. Orta bölüme geçildiğinde bu sefer devreye yeşil çiçekler giriyor. Fazlaca kadınsı olmayan çiçekler hala ferah ve ilginç. Ellena'nın diğer parfümlerinden alışık olduğumuz "güneş altında ısınmış taş" efekti burada da mevcut. Kimileri mineral deseler de tozlu değil daha çok sabunsu bir çiçeksilik hakim. Turunçgiller hala destek veriyor gerilerden. Ferah ve yumuşak baharatları da unutmamak gerek. Başrolün kakule de olması kuvvetle muhtemel. Başlangıcı kadar hayran kalmasam da gayet başarılı orta notaları. Son bölümde artık tamamen odunsu karaktere bürünüyor. Sedir ağacı ve miskin hakimiyeti hissediliyor. Biraz sıradan verilmiş sedir, küçük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Keşke daha farklı bir kapanışı olsaymış.


Voyage Parfum, hiç şüphesiz ki yüksek kaliteli bir parfüm. Bir çok niş markanın eseriyle bu anlamda rahatlıkla yarışır. Yapaylık hissedilmeyen duru, ferah, gerçekçi, canlı, insanı mutlu eden bir kokusu var. Özellikle başlangıcı anlatılmaz. Üst notaları şöyle tarif etmeye çalışayım. Yeni soyulmuş limon ve portakal kabuklarını üst üste koyup, sıcak bir yaz gününde güneşin altında bırakın. Ortaya çıkacak koku büyük ihtimalle Voyage Parfum'ün üst notalarına benzeyecektir. Orta bölüm klasik Ellena kompozisyonu. Ferah baharatlar, neredeyse ıslak taşlar ile turunçgillerin kesişimi, sabunsu nötr çiçeklerin cümbüşü, yeşil çayın müthiş rahiyası, gülün davetkar hüznü. Sanki hepsi bir arada. Sonlar ise ortalama bir odunsu olarak çok daha iyisine layık.

Bu parfüm neye benziyor diye düşünürken ampul yine yanıyor zihnimde. Bir başka Hermes/Ellena kompozisyonu Un Jardin Sur Le Nil, yardıma yetişiyor. Evet üst notalar ve orta kısmın bir bölümü Un Jardin Sur Le Nil'i andırıyor. Voyage Parfum farklı olarak biraz sabunsu çiçekler, yeşil çay ve gül barındırıyor. Aynı dinamik koku formunu takip etmek olası. Çok az Declaration havası, biraz Terre d'Hermes göndermesi. Hepsinden bir parça var sanki. Ama hiç birisine tam anlamıyla benzemiyor.

İsmi ile uyumlu bir koku konseptine sahip Voyage Parfum. İlk sıktığınız andan itibaren sizi ruhani/şamanistik yolculuğa çıkarıyor. Önce masmavi Akdeniz sahillerinin üzerinde uçuyorsunuz. Taptaze narenciyeler, mis gibi Amalfi limonu, Anamur'un portakal bahçeleri, greyfurt kasaları, sıcak altında dalından koparılmayı bekleyen mandalinalar. Sonrasında Isparta'ya kırıyorsunuz dümeni. Oranın harika güllerinden bir demet. Yetmedi mi? Rize'nin tavşan kanı buzlu çayı, hem de üzerine kakule serpilmiş hali ile. Hatta sakızlı muhallebi mi o derinden gelen? Yoksa hindistan cevizli güneş kremi mi? Yeni yıkanmış nevresimden gelen sabun kokusu? Hayal etmesi zor mu? O zaman son olarak sedir ağacı ormanında yolunuzu kaybedin, nereye gideceğinizi bilmeden. İşte size Voyage Parfum.


Özellikle Terre d'Hermes'in büyük başarısından sonra gözlerin dikkatlice çevrildiği bir parfüm oldu Voyage, acaba aynı büyük başarı gelir mi diye. Bay Ellena'nın genel tarzı, Voyage Parfum'ün üzerine fazlasıyla sinmiş. Yenilikçi kokusu olduğu söylenemez. Başyapıt olacağını iddia etmek de abartılı olabilir. Fakat bence gayet güzel bir parfüm. Kullanım döneminde bol bol kullandım ve sonları dışında hiç bir rahatsız edici yanına rastlamadım. Sevmesi ve kabul etmesi kolay yapıda diyebilirim. Ve bu parfümü kullandığınız için güzel övgüler de almanız olası. Eğer Voyage Parfum, ismini ve konseptini seyahat temasından alıyorsa, beni farklı coğrafyalara götürme konusunda başarılı oldu.

Geleyim ten-kıyafet üzerindeki karşılaştırmaya. Ten üzerine sıktığımda canlı tatlımsı portakal-limon yani turunçgil tarafı öne çıktı. Daha ferah, hayat dolu ve sevilesiydi. Kıyafet üzerine uyguladığımda turunçgillerin biraz buruklaştığını fark ettim. Kıyafette sanki damla sakızlarını hatırlatan bir sabunsuluğa doğru evrildi. Ten üzerindeki canlılığı yoktu. Daha hüzünlü ve sonbaharımsı hale geldi. Bu anlamda ten üzerinde çok daha sevdim Voyage Parfum'ü. Size de tavsiye ederim ten üzerinde kullanmanızı. Parfümün iki başarısız olarak gösterilebilecek tarafları fark edilirliğinin düşük olması ve sonlarının sıradanlığı. Onun dışında günlük kullanım için ideal bir arkadaş.

Voyage Parfum'u tuhaf sayılabilecek bir Haziran ayında kullanıyorum. Sabah havanın oldukça serin olduğu, öğle vakitlerinde aşırı sıcak hale geldiği ve öğleden sonra çılgınca yağmurun yağdığı enteresan hava şartlarında kullandım. Özellikle sıcak zamanlarda kokusunu çok sevdim. Serin dönemde o canlı ve parlak yapısını kaybediyor. Bu anlamda bence tam bir ilkbahar-yaz kokusu. Soğuk kış günlerinde kullanmanın iyi sonuç vereceğini düşünmüyorum.


Kalıcılığı yeterli fakat fark edilirliği zaman zaman fazlaca uyguladığım halde yüksek olmadı. Hem kadınların hem de erkeklerin rahatlıkla kullanabileceği gibi. Fiyat etiketinin, rakiplerinden epey yüksek olmasının sebebi, Hermes ve Jean Claude Ellena faktörü olduğu düşünülebilir.

Koku Güzelliği:10/7

7 Haziran 2014 Cumartesi

Bois 1920 – Vetiver Ambrato (2005)





Bois 1920 – Vetiver Ambrato (2005)

İtalya'nın havasından mıdır suyundan mıdır bilemiyorum ama çok başarılı parfüm üreticileri çıkarttığına şahit oluyoruz. Parfüm sektöründeki Fransız ağırlığını aşmaları zor görünse de, İtalyan üreticiler iyi kokular oluşturma konusunda gayretliler. Bu aralar Avrupa Birliği'nin kısmen yaşadığı ekonomik sıkıntılar, İtalya'yı da etkiliyor hiç şüphesiz. Fakat ticari bir işletme olan parfüm üretim işi, Avrupa merkezli markaları pek etkilemiş gibi görünmüyor. 2014 yılı itibariyle hala bir çok yeni niş marka ortaya çıkıyor kıta Avrupasından.

Bois 1920, aslında yeni bir parfüm evi değil. Tarihi, ismi gibi 1920 yılına dayanıyor markanın. Çok uzun süredir parfüm işini bırakmış bir aile şirketi olan Bois 1920, 2005 yılında Enzo Galardi tarafından yeniden canlandırılmış. Eski parfüm formülleri yeniden yorumlanarak koleksiyon oluşturulmuş. Şu an için markanın arkasındaki isim olarak Enzo Galardi görünüyor. 2005 yılında piyasaya sürülen parfümlerden birisi de Vetiver Ambrato idi. Gerçi kardeşleri Bois Classic, Bois Extreme, Sushi İmperiale kadar öne çıkamadı bir türlü. Benim de ismini duymadığım bir parfümdü. Uzun zamandır şans veremediğim talihsizlerden birisiydi. Ve nihayet bugün de onun sırası geldi.


Markanın "Tradizionali" serisinin üyesi Vetiver Ambrato. Kendi sitelerinde odunsu olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda karşıma eskilerden gelen bergamot ve tatlımsı çiçekler çıkıyor. Çiçek derken erkeksi çiçeklerden bahsediyorum. Biraz sardunyaya benziyor sanki. Hafiften nostaljik baharatlar da hissediliyor. Reçinemsi sayılabilecek karanfil kesinlikle oralarda bir yerde. Çok güzel bir açılışı var. Geçeyim orta kısma. Burada tatlımsı eski kafa baharatların hakimiyeti artıyor. Amber de artık kendisini gösteriyor.  Tam sevdiğim gibi egzotik tarzda. Vetiver ise daha geri planda. Son bölümde amber hala etkili. Ona paçuli, reçine ve azıcık da vanilya eşlik ediyor. Kalite hissiyatı düşük son kısım ne yazık ki parfümün en vasat yeri.

Vetiver Ambrato, eski tarz erkeksi aromatik fujerlere çok şık bir gönderme diyebilirim. 2005 yılı çıkışlı olmasına rağmen başlangıçtaki şipre esintili bergamot güzel bir sürpriz. Orta kısımdaki erkeksi çiçekler, tozlu-sıcak baharatlar ve neredeyse meşe yosunlu amber harika. Amber kullanımı tam istediğim gibi gizemli. Baharatlar oldukça tatlı ama iç bayıcı değil. Biraz Ambre 114, biraz Obsession For Men'i hatırlatıyor. Zaman zaman Eau Noire'i bile çağrıştırdı başlangıcı. Hatta Parfums de Nicolai – New York’a benziyor diyesim var. Farklı ve ilginç bir parfüm. Bu kadar geri planda kalmış olmasını bir türlü anlayamadım. Alt notaları dışında çok iyi iş çıkarmış Enzo Galardi.

Görüyoruz ki parfümün ismi Vetiver Ambrato. Yani vetiver-amber. Bu da bize iki notanın ağırlıkta olması gerektiği mesajını veriyor. Amber gerçekten de oldukça önemli bir oyuncu. Fakat vetiver tenimde o kadar da öne çıkmadı. Kıyafet üzerinde ise vetiver yönü daha öndeydi. Bu anlamda şaşırttı beni. Bana sorarsanız ten üzerindeki halini tercih ederim. 

Bois 1920'nin parfümleri ne yazık ki çok az yerde bulunabiliyor. Fiyatları da bir parça yüksek sayılabilir. Denemeden almanızı tavsiye etmem. Eğer eski tarz baharatlı amber kokularını seviyorsanız, güzel bir niş örnekle karşılaşmış durumdasınız.


Parfümün tasarımını Enzo Galardi yapmış. Bay Galardi, Odori ismi ile yeni bir niş marka içinde tasarımlar yapıyor. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Uniseks olarak piyasaya sürüldüyse de erkek kullanıcılara yakın diyebilirim. Bir çok niş markanın aksine EDT konsantrasyonuna sahip. Otuz yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Ve tabii ki klişe haline gelmiş olan “Denemeden almayın, pişman olmayın” özlü sözünü tekrar edeyim.  

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği: 10/8

3 Haziran 2014 Salı

Yohji Yamamoto – Yohji Homme (2013)




Yohji Yamamoto – Yohji Homme (2013)

Japonya'nın başkenti Tokyo'da doğmuş Yohji Yamamoto. 2. Dünya Savaşı'nın en sert geçtiği zamanlarda dünyaya gelmenin şanssızlığını yaşamış. Henüz doğduktan bir  yıl sonra, savaşta oldukları Amerikan uçaklarının bombardımanına maruz kalmış Tokyo. Çok küçük yaşta ise babasını kaybetmiş. Bir söyleşisinde Yamamoto içindeki uhdeyi şöyle dile getirmiş: "Ben Tokyo'da doğduktan sonra orası bombalanmış. Sanırım ruhumun köklerinde hala yıkılmış Tokyo şehri var. Hayatımın başlangıcından sonuna kadar, bu karanlık yanımı hep taşıyacağım içimde. Ne zaman babam aklıma gelse, savaşa karşı öfke duyuyorum."

Annesi ise erken ölen eşinden dolayı Yohji'ye hem annelik hem de babalık yapmış. Çocukken, terzi olan annesine zaman zaman yardım da ediyormuş bay Yohji. 1966 yılında hukuk fakültesini bitirip, diplomasını almış. Fakat aklı her zaman moda dünyasının parıltılı dünyasındaymış. Kıyafetler tasarlamış uzun yıllar. Başarılı işlerinin, modanın kalbinin attığı şehirlerde yankı uyandırması uzun sürmemiş. Onun tarzını minimalist şıklık olarak tanımlayanlar çoğunlukta. Kendi markası Yohji Yamamoto ile ismi, dünyanın önemli modacıları arasına girmiş durumda.

Rei Kawakubo, Kenzo Takada ve Issey Miyake gibi Japon moda ekolünün temsilcisi olan Yohji Yamamoto, her tasarım markası gibi parfüm işine de girdi. İlk parfümleri 1996 çıkışlı Yohji isimli kadın kokusuydu. 1999 yılında ise ilk erkek parfümleri Yohji Homme piyasaya sürüldü. Jean-Michel Duriez imzalı ilk Yohji Homme, parfümseverler arasında kısa zamanda çok sevildi. Fakat 2002 yılında Procter & Gamble lisansı ile üretilmeye başlandı Yohji Homme. Bir süre sonra da üretimi bitirildi.


Parfümseverleri hayal kırıklığına uğratan bu durum, 2013 yılında tersine döndürüldü. Ünlü Yohji Homme, tekrardan üretilmeye başlandı. Bu sefer parfümörü Olivier Pescheux'dı. Tabii ki yeniden formüle edilmiş olarak karşımıza çıkacaktı yeni Yohji Homme. Benim kullandığım 2013 çıkışlı yeni Yohji Homme. İlk formülasyonu çokça övgüler alan Yohji Homme'un bakalım yeni hali nasıl olmuş.

Kendi sitelerinde kakule, bergamot, kahve, sedir ağacı, rom ve deri notalarından oluştuğu belirtilmiş. Üzerime ilk sıktığımda beni tatlımsı canlı turunçgiller karşılıyor. Portakal, bergamot ve aromatik otlar size merhaba diyor. Üst düzey rafinelik hissi vermese de başlangıcı gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geride kalıyor. Bu andan itibaren rom, tatlı baharatlar ve deri hakimiyeti ele alıyor. Deri biraz plastiğimsi kullanılmış. Başlangıcı kadar ilgimi çekmese de eh işte diyebilirim. Son kısımlarda yine değişiyor yapısı. Deri geri plana geçerken, meyan kökü algılıyorum. Biraz kahve ve odunsu notalar. Meyan kökü ve kahve sanki daha baskın. Alt notalar çok ilgi çekici yada ilginç değil.

Yohji Homme'un, 1999 çıkışlı ilk formülasyonunu deneme şansım olmadı. Yeni halinin ise çok başarılı olduğunu söylemem zor. Başlangıcındaki canlı turunçgiller en sevdiğim kısmı oldu. Orta bölümdeki deri biraz plastiğimsi ve yüksek kaliteli değil. Yumuşak ve aromatik baharatlar neyse ki durumu biraz kurtarmış. Sonları ise sanki meyveli gibi. Belki meyan kökü bu hissiyatı veriyordur.


Parfüm genel olarak ortalama kalitede. Zaman zaman notalardaki dağınıklığı fark edebiliyorsunuz. Çok usta işi bir reformülasyon çıkarılmamış sanki. Tenimde deri, meyan kökü ve baharatların daha etkili olduğunu söyleyebilirim. Kahve notası ise fazla öne çıkamadı tenimde bir türlü. Bu anlamda benim için aromatik odunsu-baharatlı-deri olarak sınıflandırabilir.

Belki de doğru kelime "aromatik" Yohji Homme için. Oldukça yumuşak ve sakin kokusu var. Saldırgan değil. Güçlü erkeksi çağrışımlar yapmıyor. Daha çok konfor ve genel beğeni odaklı tasarlanmış gibi. Kimi zaman öne çıkan içki teması, bildiğimiz alkol kokusu gibi verilmemiş. Meyan kökünün ve baharatların arkasına zarifçe yerleştirilmiş. Yani onun için içki kokan parfüm demek şu haliyle yanlış olabilir.

Peki Yohji Homme'u sevdim mi? O, koku severlerin önem verdikleri bir parfüm. Fakat eminim ki ilk formülasyonu çok daha başarılıydı. Bu haliyle ilginç, etkileyici yada farklı tarafına rastlamadım. Evet güzel kokuyor ama sadece güzel. Hayatımın parfümü olacağını hiç sanmıyorum.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında ilk formülasyon Yohji Homme meyan kökü fujeri olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş puan verilmiş. Ayrıca parfüme övgüler yağdırmış. Benim denediğim yeni formülasyonu 2013 yılında tekrardan test etmiş Turin. Bu sefer onu lavantalı meyan kökü olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört vererek notunu düşürmüş.


Üretimi başlatılmasına rağmen hala çoğu yerde karşınıza çıkamayacak bir parfüm. Adeta niş parfümler gibi onu bulmanız için aramanız şart. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği az oldu tenimde. Keşke biraz daha güçlü olabilseymiş. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak iyi fikir olabilir. Her yaştan arkadaşa uyabilecek, günlük kullanımda sırıtmayacak yapısı var.

Koku Güzelliği:10/6.5