24 Temmuz 2014 Perşembe

Çocuklar Öldürülürken...


Çocuklar öldürülürken
Canım ne parfüm kullanmak istiyor ne yerimden bile kalkmak,

Çocuklar öldürülürken
Ne yediğim yemekten zevk alıyorum ne de okuduğum kitaptan,

Çocuklar öldürülürken
Ne dünya siyaseti umurumda ne güç dengeleri,

Çocuklar öldürülürken
Sıkılıyorum rahat ve kısmen güvenli hayatımdan,

Çocuklar öldürülürken
Gözüm görmüyor magazin figürlerinin Bodrum tatillerini.

Gazze plajında 11 yaşındaki çocukları öldüren zalimlik ile 15 yaşındaki Berkin'i öldüren zalimliğin aynı olduğunu da biliyorum. Herşey o kadar açık ki. Zalim her yerde zalim. Milliyeti, dini, ahlakı olur mu zalimin?

Çocuklar öldürülürken bir kere daha utanıyorum insanlığımdan.



22 Temmuz 2014 Salı

Atelier Cologne – Vetiver Fatal (2012)




Atelier Cologne – Vetiver Fatal (2012)

Sylvie Ganter ve Christopher Cervasel isimli iki parfümseverin karşılaşmasıyla ortaya çıkan bir proje Atelier Cologne. Aslen ikisi de İtalyan kökenliymiş. Sylvie Ganter, Marsilyalı olup, New York'ta yaşıyormuş. Christopher Cervasel ise Toulouse'lu olup, Paris'te yaşıyormuş. Bu iki insanı aynı tutku ve profesyonellik bir araya getirdi. Tahmin edebileceğiniz gibi kokular ve parfümler.

İkisi de aynı aşka tutulmuştu adeta: "Eskinin efsanevi eau de cologne'leri". Onların yeni kokular tasarlamaya olan özlemleri ve arzuları, kolonya üreten ilk parfüm evi olmaya karar vermeleri ile sonuçlandı. Hayalleri şuydu: "Yarattıkları karakterli kolonyaların Eau de Parfum yada Extract formunda ve övgüler alan karakteristik ve büyülü ferahlığa sahip kolonyalar olmasıydı."

Birkaç yıl sonra hayalleri gerçek oldu ve Atelier Cologne markası ortaya çıktı. Bakmayın siz markanın isminde "Kolonya" olduğuna. Hiç bir parfümü Eau de Cologne konsantrasyonuna sahip değil. Mesela Vetiver Fatal, %18 konsantrasyona sahip "Pure Parfum" olarak tasarlanmış. Sadece markanın ismi kolonya. Yani konsept olarak eskinin klasik Eau de Cologne’lerine gönderme var. Onun dışında niş parfümevi diyebiliriz Atelier Cologne için.


Bugün inceleyeceğim Vetiver Fatal, 2012 yılında piyasa sürülen yeni sayılabilecek bir parfüm. Fatal kelimesi Fransızca sözlüğünde karşıma "ölümcül, kaçınılmaz, uğursuz" olarak çıktı. Anladığım kadarıyla olumsuza yakın ve biraz karamsar bir anlamı var. Gerçi kullanım sürecinde hiç de öyle ölümcül yada uğursuz bir parfüm hissi vermedi. Neyse artık geçeyim detaylara.

Kendi sitelerinde vetiver, portakal çiçeği, menekşe yaprakları, sedir ağacı ve öd notaları özellikle vurgulanmış. Parfümün açılışı çok güzel kremsi turunçgiller ile gerçekleşiyor. Abartılı olmayan tatlı turunçgiller modern ve etkileyici. Üst notaları gayet başarılı. Fakat çok kısa süre içinde üst notalar ortadan kayboluyor. Onun yerine tatlımsı meyveler geliyor. Bu kısımdaki meyveler yüksek kaliteli hissiyat vermiyor ne yazık ki. Parfüme ismini veren vetiver de eşlik ediyor meyvelere. Fakat hiç de ilgi çekici değil. Orta bölüm bana göre değil diyebilirim. En büyük hayal kırıklığı sonlarda yaşanıyor. Alt notalarda meyvemsi his devam ediyor. Ona yapay/seyreltilmiş sedir ağacı eşlik ediyor. Alt notalarda sedir ağacının yanında vetiver de var. Fakat aynı orta kısımdaki sıradan ve sıkıcı. Kapanışı en sevmediğim yeri oluyor. Ne acı!

Vetiver Fatal, birçok yorumcunun dediği gibi meyveli vetiver kokusuna sahip. Evet teoride iyi fikir meyveli vetiver. Fakat uygulamada hiç de iyi sonuçlar vermemiş ne yazık ki. Güzel ve gösterişli üst notalarını ayırırsak, orta ve alt kısım fazla değişim göstermiyor ve aynı düzlemde ilerliyor. Genel olarak tatlımsı sulandırılmış meyveler, yumuşak kremsi vetiver ve sedir ağacından oluşuyor ana kompozisyon.


Sıradan kullanılmış meyveler lezzetli olmaktan çok, farklı tarafı olmayan ve yetersiz benim için. Normalde meyveli parfümleri severim. Fakat buradaki meyveleri sevmek bir yana bıktırıcı ve kalitesiz. Vetiver, dumansı kullanılmamış. Genel olarak meyvelere eklenmiş. Zaten fazlaca göstermiyor kendisini. Çoğu zaman geri planda kalmayı tercih ediyor. İsmine binaen, vetiver baskın bir koku beklemeyin. Vasat sedir ağacı kullanımı için ise fazla şey söylemeye gerek yok. Herşey ortada.

Vetiver Fatal hem meyveleri hem vetiveri hem de sedir ağacını en sevmediğim şekliyle kullanmış. Onun içindir ki benim için hayal kırıklığından öteye geçemiyor. Belki de tenime hiç uymadı. Sebebi ne olursa olsun Vetiver Fatal ile ben ayrı dünyalara aitiz. Zorlamaya gerek yok. Eğer ferah, tatlı, kremsi, yumuşak, temiz, modern, yazlık ve meyveli bir vetiver parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var. Belki sizin teninizde daha farklı tepkiler verir.

Vetiver Fatal hem erkeklerin hem de kadınların kullanımına uygun gibi görünüyor ilk başta. Fakat kullanım döneminde erkeklere daha çok yakışacağı izlenimi uyandırdı. Onda hiç "Femme Fatale" duruşu yok. Özellikle sedir ağacı ve vetiver, onu hissedilir oranda erkeksi yapıyor. Ama başlangıcı ve meyvemsi kısım kadınsı nüanslar taşıyor. En iyisi uniseks diyelim ve noktayı koyalım.


Genellikle niş markalar için parfümler tasarlamış Jerome Epinette imza atmış kokusuna. Ferah ve meyveli karakteri sebebiyle ilkbahar-yaz mevsimleri için uygun olduğunu düşünüyorum. Farkedilirliği ilk yarım saat yüksek. Sonrasında tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ortalama seviyelerde. Bir Pure Parfum'den çok daha iyi performans beklenebilirdi.

Koku Güzelliği:10/5

18 Temmuz 2014 Cuma

Christian Dior - Escale a Portofino (2008)




Christian Dior - Escale a Portofino (2008)

Tamamen tesadüf eseri iki hafta içinde ikinci Portofino temalı parfüme rastladım. Tabii ki şikayetçi değilim. Yeter ki kullandığım parfümler belirli seviyenin ve kalitenin üzerinde olsun, varsın isimleri Portofino olsun. Hem kötü bir isim değil ki Portofino.

Muhakkak ki bu güzel ve şirin İtalyan kasabasını dünyaya Tom Ford'un Neroli Portofino'su tanıtmadı. Daha önce de Portofino'ya öykünmüş parfümler mevcuttu. Mesela Christian Dior'un Escale a Portofino'su.

Dior'un "Cruise" serisine 2008 yılında Escale a Portofino ile başlandı. Bu seriyi Dior'un özel serisi ile karıştırmamak gerek. Gerçi sınırlı dağıtım ve satış anlamında iki seri birbirine benziyor. Fakat Cruise serisi, Dior'un diğer parfümleriyle benzer fiyat aralığına sahip. Tek farkı fazla yerde bulunmamaları. Biraz Hermes'in "Jardin" serisine benzetilebilir bu anlamda.


Cruise serisinde görebildiğim kadarıyla dört parfüm mevcut. Bu seri "Ferah ve parlak kokuları sizi bir seyahate davet eder" cümlesiyle tanıtılmış ve ilhamını "Dior'un kıyafet tasarımlarından ve basit ama mükemmel kesim giysilerinden" almış. Cruise serisi için "Escale isimli parfümler, Dior'un parfümeri alanındaki ikinci mottosu olan: basit ve gerçek şıklığı çağrıştırır." denilmiş.

Escale a Portofino, kendi sitelerinde "Tatlı ferahlığın zindelik verici patlaması" olarak tanıtılmış. Ayrıca "Dior'un özel ve yüksek kaliteli içerikleri ile yapılmış Eau de Toilette" olduğu vurgulanmış. İçeriğindeki on altı doğal esansın genel olarak Akdeniz'i anımsattığı söylenmiş.

Uzun sayılabilecek zamandır kullandığım Escale a Portofino'nun başlangıcı güzel bir limon ile size merhaba diyor. Yüksek kaliteli limon doğal, lezzetli ve ferah. Biraz da aromatik otlar eşlik ediyor limona. Üst notaları eski tarz erkeksi limonsu şiprelere benzettim. Başlangıcını çok başarılı buldum. Orta kısımda limon gerilerde kalıyor. Onun yerine buruk ve ferah neroli geliyor. Ona biraz da bergamot eşlik ediyor. Fazla sabunsu olmayan neroliyi beğendim. Son kısım, orta bölümün paralelinde ilerliyor. Ferah ve doğal neroliye misk ekleniyor. Alt notalarda sedir ağacından gelen odunsuluk da var. Fakat çok baskın değil. Böylece tenden ayrılıyor.


Escale a Portofino, basit ve ferah turunçgil kokusu olarak değerlendirilebilir. Başlangıcındaki canlı, enerjik limon eski tarz limonsu parfümleri hatırlatıyor. Orta kısımdaki çiçeksi neroli, fazlaca kadınsı değil neyse ki. Buruk neroli gayet doğal ve yumuşak. Sonlardaki misk-sedir ikilisine gelinceye kadar kokusu o kadar zayıflıyor ki neredeyse hissedilmiyor.

Dior'un seyahat serisinin üyesi Escale a Portofino, aynı ismi gibi yaz mevsiminde deniz kenarına yada şirin bir Akdeniz kasabasına tatile gitmiş gibi hissettiriyor sizi. Limon-bergamot-neroli üçlüsünün her daim etkin olduğu kokusu fazla katmanlı yada derin değil. Zaten bir yaz parfümünden kim derinlik bekler ki. Üzerinize sıkın, ferahlayın, rahatlayın, fazla şey düşünmeyin ve mutlu olun. Eğer Dior'un düşüncesi buysa doğru bir işe imza atmış.

Escale a Portofino, aynı isimli rakibi Neroli Portofino'ya andırıyor. İki parfümün isminde Portofino bulunması ve içeriklerinde de neroli olması güzel bir sürpriz oldu benim için. Kimi yorumcuların iki parfümü birbirine benzetmeleri gayet anlaşılabilir. Escale a Portofino'nun keskin limonlu üst notaları Neroli Portofino'ya pek benzemiyor. Orta kısımdan itibaren ikisi de neroli temeline oturuyor. İşte bu andan itibaren benzerlik var ama ikiz kardeşi gibi değil. Neroli Portofino'nun abartılı fiyatından muzdarip parfüm severler, Escale a Portofino'ya şans verebilir.


Parfümün eleştirilen bazı tarafları var. Birincisi "fazlasıyla basit hatta limon kolonyası gibi bir parfüme neden bu kadar bedel ödeyelim" diyenler. Aslında hem haklılar hem de haksızlar. Bazen bana da limon kolonyalarını hatırlattı. Fakat o kadar da basite indirgenecek kadar vasat bir parfüm değil. İkinci olarak da kalıcılığının ve fark edilirliğinin düşük olması eleştiriliyor. Kullanım döneminde ben de fark edilirliğinin düşük olduğuna şahit oldum. Kalıcılığı ise normal bir EDT kadar. Fazlasını beklemek zaten anlamsız olurdu.

Yapaylık hissedilmeyen, ortalama ve ferah bir yaz kolonyası istiyorsanız, Escale a Portofino emrinize amade bekliyor. Gerçi Cruise serisi her mağazada satılmıyor. Ama biraz araştırmayla ülkemizde satılan birçok yere rastlanabilir.

Kimi yerlerde kadın parfümü olarak geçiyor. Bazı yerlerde de uniseks olarak sunuluyor. Bence hiç de kadınsı değil. Hatta başlangıcı erkeksi bile denebilir. Bu anlamda hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir.

Parfümün tasarımına ünlü burunlardan Francois Demachy imza atmış.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

11 Temmuz 2014 Cuma

Tom Ford – Neroli Portofino (2011)




Tom Ford – Neroli Portofino (2011)

İtalya'nın dünya güzeli tatil kıyıları, parfüm üreticilerinin ilgisini çeken yerler olarak öne çıkıyor son yıllarda. Özellikle Acqua di Parma'nın "Blu Mediterraneo" serisi parfümlerin isimleri, İtalya'nın sahil ve tatil kasabalarından geliyor. İtalyan markası olan Acqua di Parma'nın, parfümlerine, kendi ülkesinin kasabalarının isimlerini vermesi anlaşılabilir. Fakat okyanusun ötesindeki Tom Ford acaba neden Portofino ismini layık gördü parfümüne? Acqua di Parma'ya küçük çaplı bir göz dağı mı? Yoksa markasının artık küresel bir isme dönüşmesinin sonucu mu?

İtalya'nın kuzeybatısında Ligurya bölgesinde çok küçük bir belde olan Portofino, dünya jet sosyetesinin hala tercih ettiği tatil yörelerinden birisi. Toplam nüfusu sadece beş yüz civarında olan bu minicik belde, kendisinin küçüklüğüyle ters orantılı şekilde ünlü ve popüler.

"Turistik restorantlar, kafeler ve hediyelik eşya dükkanları yan yana sıralanmış. Etrafındaki yemyeşil dağlar, sahildeki rengarenk tarihi binaları ve arnavut kaldırımlı sokakları ile tarihi dokusunu bugüne kadar korumuş, sevimli yer" olarak tasvir edilmiş bir gezgin tarafından. Tom Ford'un 2011 yılında piyasaya sürdüğü Neroli Portofino'yu, işte bu anlatımla hayalimde canlandırarak kullanıyorum.


Başarılı modacı Tom Ford, özel serisinden bir parfümüne ünlü tatil kasabası Portofino'nun ismini vermiş durumda. Üstelik yanına "Neroli'yi" de ekleyerek. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış: "Tom Ford, bu mükemmel kokuyla, İtalyan Rivierası'nın yemyeşil doğasından ve temiz denizinden gelen ferah bir esintiyi yakalar."

Neroli Portofino'yu üzerime sıktığımda beni turunçgiller karşılıyor. Çok ferah ve hafif neroli, daha ilk saniyelerde isminin hakkını veriyor. Neroliye limon da eşlik ediyor. Müthiş bir doğallık ve ferahlık. Başlangıcı çok güzel. İlerleyen dakikalarda büyük değişim görülmüyor kokuda. Limon artık hissedilmezken, neroli yoluna devam ediyor. Bu andan itibaren biraz çiçeksilik ekleniyor. Çiçekler nötr ve ferah. Muhtemelen bu sayede biraz sabunsuluğa doğru evriliyor orta kısımda. Başlangıcı kadar sevmesem de yine de kabul edilebilir orta bölüm. Alt notalarda neroli hala etkili. Ona yumuşak misk eşlik ediyor. Başka da bir şey yok diyebilirim.

Neroli Portofino, çok basit, ferah, hafif, doğal, kolonyamsı bir turunçgil parfümü. Zaman zaman meyvemsi kısmı öne çıksa da genel olarak neroli-bergamot-limon düzleminde ilerliyor. Çok katmanlı yada farklı değil. Sizi şaşırtan, aklınızı çelen bir yapısı yok. Bu anlamda fazla iddialı bir parfüm gibi gelmedi bana. Oysa diğer Tom Ford parfümlerini düşündüğümde pek de öyle değiller. Belki de yaz sıcaklarında basit bir aromaya imza atmak istemiş olabilirler.


Neroli Portofino, orta kısımdan itibaren bir taraftan sabunsu yönünü gösterirken, diğer taraftan akuatik kokulara da göz kırpıyor. Hatta onun için sabunsu-akuatik denilse çok yanlış olmayacaktır. Zaten deniz mavisi şişesi ve ismindeki sahil kasabası göndermesi, ilk anda onun sucul olduğunu düşündürtüyor. Fakat turunçgil-çiçek yanı, sucul tarafından çok daha baskın.

Kullanım sürecinde şansıma çok sıcak günlerde denedim Neroli Portofino'yu. Evet o tam da "çok sıcak" günlerin kokusu. Fazla saldırgan değil. Tene yakın kalıyor. Hatta sönük kaldı tenimde her seferinde. Oysaki bir Eau de Parfum'ün (EDP) bu kadar cansız olmaya hakkı var mı? Bence yok.

Zaten Neroli Portofino'nun en eleştirilen kısmı çok basit olması ve fark edilirliğinin sınırlı olması. Oysa ki özel seriye mensup Neroli Portofino, abartılı sayılabilecek fiyatlara satılıyor. Ve bu kadar yüklü bir meblağı, basit bir neroli kolonyasına yatırmak ne kadar anlamlı sorusu havada asılı duruyor. Ayrıca uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum.


Kabul etmek gerekir ki yapaylık hissedilmiyor. Bu anlamda belirli bir kalitenin üzerinde. Yaz parfümü olsa da bu kadar çekingen olmasının sebebini anlayamadım. Neroli Portofino'nun üçte bir fiyatına çok daha güçlü, güzel ve ilginç yaz kokuları alınabilir. Geri kalan paranız da varsın cebinizde dursun.

Çok çarpıcı tarafı olmayan Neroli Portofino, kötü bir parfüm değil. Güzel ama sadece güzel. O kadar. Sonrası yok. Onun içindir ki yüksek fiyatına istinaden denemeden almanızı önermem. Turkuaz mavisi harika şişesi ve tabii ki tanıtımı için çıplaklığın sonuna kadar kullanılması, adeta bir Tom Ford klasiği. Bu konuda yine şaşırtmadı beni.

Neroli Portofino, Tom Ford'un buraya yaptığı ziyaretlerden ilhamını almış. Ve bay Ford şunları söylemiş: "Portofino benim için her zaman büyülü bir yer olmuştur. Dünyada anıları ve duyguları harekete geçiren çok az şehir vardır. Müzikler, görülmeye değer yerler ve o şehirler ile bütünleşmiş kokular. İşte Neroli Portofino parfümü ile bunu yakalama çalıştım."


Parfümün tasarımını fazla öne çıkmayan burunlardan Rodrigo Flores-Roux yapmış. Hem kadınlar hem de erkekler rahatlıkla kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/7

5 Temmuz 2014 Cumartesi

S-Perfume – S-ex (2004)




S-Perfume – S-ex (2004)

1958 yılında New York'ta doğmuş bir Japon'dan bahsedeceğim bugün. Babası, Japonya'dan New York'a misafir öğrenci olarak gelip, plastik cerrahi okuyan Nobi Shioya'nın hayatı Japonya-Amerika arasında geçmiş denebilir. Henüz altı yaşında ilk sanat deneyimini yaşadı. New York'ta yapılan bir sanat fuarında Michelangelo'nun dünyaca ünlü heykeli Pieta'yı gördüğünde ne hissetmişti bilemiyoruz. Ama bu sahnenin onun hayatının geri kalanını etkilediğini ve mesleğinin seçiminde büyük rol oynadığı sır değil.

İlerleyen zamanlarda ailesi ile birlikte memleketi Japonya'ya döndü Nobi Shioya. Burada geleneksel Japon tapınaklarını ve oralarda kullanılan sanat eserlerini gözlemledi. 1980 yılına gelindiğinde ise o bir heykeltıraştı artık. Tokyo Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar okudu. Sonrasında doğduğu topraklara yani Amerika'ya döndü. 1996 yılında ilk heykel sergisini New York'da açtı.

2000 yılında ise çok farklı bir işe daha imza attı. S-Perfume isimli bir parfüm evinin oluşumuna ön ayak oldu. "Bir heykeltıraşın niş parfüm evi açmak nereden aklına geldi" sorusu şüphesiz ki önemli. Anladığım kadarıyla tasarladığı bazı heykellerine koku ekleyerek değişik bir tarz uyguladı eserlerinde. Kokulu heykel konsepti kuşkusuz ki yaratıcı ve ilginç. Fakat bu işi niş parfüm evi kurmaya kadar götürmesi ise daha da ilginç.

Her ne kadar Luca Turin, S-Perfume markasının ismini aptalca bulsa da, Frederic Malle'e benzer bir yol izliyor Nobi Shioya. Kendisi parfüm tasarlamıyor. Onun yerine dünyaca ünlü parfümörlere tasarlatıyor kokuları. Kendisi de sanatsal olarak onay veriyor parfümlere.

S-Perfume, çok az tanınıyor ve gerçek bir niş marka denebilir. Hatta bir çok parfüm sever bile muhtemelen ismini duymamıştır S-Perfume'ün. Zaten çok az yerde satılıyor parfümleri. Ben de Luca Turin sayesinde tanıdım markayı. Turin'in S-Perfume'ün iki kokusuna kitabında beş yıldız vermesi, herkes gibi benim de ilgimi çekmişti. Uzun zamandır merak ettiğim S-Perfume'ün S-ex'i, nihayet elime geçti ve ben de onu deneyen az sayıda kişiden birisi olmanın ayrıcalığını yaşıyorum.

                                                                          Resim: cafleurebon

Parfümün ismi anlaşılacağı üzere seks kavramına gönderme yapıyor. Zaten S-Perfume markasının resmi logosundaki sperm, bize yeterince şey anlatıyor. Zor rastlanan ve futuristik kokulara imza atmasıyla biliniyor marka. On dört yılda sadece yedi parfüm piyasaya sürdüler. Yani çok aktif çalışan bir marka değil. S-ex, markanın 100% Love ile birlikte en çok ses getiren iki kokusundan birisi.

S-ex'in açıklanan notalarına bakar mısınız: "Tuz, oksijen, hayatın ruhu, kamelya çiçeği, söğüt, beyaz deri, ten miski, malt, barok misk, siyah deri." Tuhaf notalara sahip S-ex'in, başlangıcı çok ilginç değil. Ferah meyveler ve biraz tuz ilk saniyelerde etkili. Neredeyse akuatik denebilecek üst notalar Acqua di Gio tarzındaki meyveleri ve Bulgari - Aqua benzeri deniz tuzunu akla getiriyor. Tabii onlardan daha az ekşi ve kaliteli. Başlangıcı çok farklı yada yaratıcı değil. Tatlımsı, ferah, modern, tuzlu meyvelerden oluşuyor. Muhtemelen kavun vurgulanmış. İlerleyen dakikalarda kavun benzeri meyveler geri çekiliyor. Onun yerine bu sefer lezzetli bir çilek ortaya çıkıyor. Çileğe plastiğimsi sayılabilecek deri eşlik ediyor. Çilekli deri, aynı başlangıcı gibi ferah. Deri ağır ve baskın kullanılmamış. Orta bölümde deriden gelen gelen bilinçli bir yapaylık hissediliyor. Belki de parfümün konseptine uygun olması için böyle yapılmıştır. Son kısımda yine değişim var. Alt notalarda miskin ağırlığı artıyor. Misk, çok dolgun yada güçlü değil. Ferah ve seyreltilmiş gibi. Kapanışta tuzlu Calone ortaya çıkıyor şaşırtıcı şekilde. Yani kokusu bir anlamda başlangıcına dönüyor alt notalarda. Son kısmını çok sevemedim açıkçası.

S-ex, ismi ve vermek istediği mesaj anlamında başarılı. Gerçi seks temasını çağrıştıran yada seksi olma iddiasında bir parfüm değil bence. Çünkü bir akuatik nasıl seksi olabilir ki? Tuzlu ferah meyveler, plastiğimsi çilekli deri ve sıradan bir misk. İşte size S-ex'in bende çağrıştırdıkları.

Koku piramidinde deri olduğuna aldanıp onun ağır ve ağdalı bir deri kokusu olduğunu düşünmeyin. Kimileri hayvansal deriden bahsetmişler. Ama benim tenimde deri kısmı fazla öne çıkmadı. Meyve ve misk notaları daha ön plandaydı. Yani S-ex benim için baskın deri parfümü değil.


S-ex, yüksek kaliteli bir niş parfüm havasında değil. Biraz savruk ve ayakları yere sağlam basmayan, ne koktuğu çok anlaşılmayan, garip sayılabilecek konsepte sahip. Bir yorumcunun dediği gibi sanki Comme des Garçons'un o uçukluğun sınırlarında gezen parfümlerine benziyor. S-ex, Comme des Garçons etiketi altında satılsa muhtemelen çoğu kimse farkı anlayamaz.

Bu sıcak günlerde kullandığım S-ex, tam da ilkbahar-yaz mevsimine uygun olduğunu düşündürtüyor. Soğuk veya serin günlere uymayacak gibi. Farklı bir deneyim olması bakımından düşünülebilir. Onun dışında bence bir şişesi alınacak kadar peşinden koşulmasına gerek yok. Denemeden almak iyi fikir değil çünkü hayal kırıklığı yaşanabilir.

Geleyim Luca Turin mevzusuna. S-Perfume markasını belki de dünyaya tanıtan kişi Luca Turin'di. S-Perfume'ün iki parfümüne birden beş üzerinden beş puan vererek en iyiler listesine alması, gözlerin S-Perfume'e çevrilmesine sebep oldu. Çok zor bulunan bir marka olması da onun değerini biraz daha arttırdı. Tuhaf ve konseptsel olarak tanımlanabilecek S-ex, benim için "Iconoclast" yada "Dadaist" değil. En iyi parfümler listeme de alacağımı sanmıyorum. Luca Turin'in verdiği nota da saygı duyuyorum.

Markanın kurucusu ve sanatçı Nobi Shioya, parfümü S-ex için şunları söylemiş: "Parfümcülüğün sanat olduğu konusunda emin değilim. Fakat yine de benim sanat işlerim ile aynı ilkeleri uyguluyorum parfümlerin oluşum aşamasında. İlerlemek ve yeni hedeflere ulaşmak için bize gereken provokasyon ve halkın şok olmasıdır. Aynı S-ex isimli parfümümüz gibi. S-ex, Tokyo'da çekilmiş bazı film sahnelerini hatırlatıyor bana. S-ex, fazla ağır olduğu ve cinsel çağrışımlar yaptığı için Japonya'da satılmıyor. Parfümün S-ex olan ismi aslında Sex anlamına gelmiyor. "S-perfume Extreme" ifadesinin kısaltması anlamına geliyor S-ex. Onun kokusu benim için bile fazla uç ve dayanılmaz."


Çok tanınmayan parfümörlerden Christophe Laudamiel tasarlamış kokusunu. Kalıcılığı çok iyi, fark edilirliği zayıf oldu tenimde. Sonuç olarak büyük ümitlerle denediğim S-ex, küçük çaplı hayal kırıklığı yaşattı. Sıradaki lütfen...

Koku Güzelliği:10/6