27 Kasım 2014 Perşembe

Adalet?

Devletler zalimdir.


25 Kasım 2014 Salı

Bond No.9 – New York Amber (2011)


Bond No.9 – New York Amber (2011)

"Hemen bütün dillerde ambra ve amber şekillerinde bulunan amber kelimesinin aslında Arapça anber olduğu ve İspanyolca aracılığıyla Avrupa dillerine geçtiği kabul edilmektedir. Ancak anberin Arapça’dan türemesi mümkün değildir ve bu dile Pehlevîce (Parthça, Orta Farsça) aracılığıyla Grekçe ambrosia (a-mbrotos “ölümsüz, ilâhî”) kelimesinden bozularak sonradan girmiştir. Homeros’tan (m.ö. IX. yüzyıl) itibaren pek çok Grek ve Latin yazarının açıkladığına göre ambrosia mitolojide, tanrıların ölümsüz olmalarını temin eden ve yiyen fânileri de ölümsüzleştiren özel yiyeceğin adıdır ve güzel kokan bu yiyecek aynı zamanda tanrılar tarafından vücutlarına ve saçlarına da sürülebilmektedir. Bu durumda, İskender’den sonra Hindistan’da başlayan Doğu Helenizmi sırasında hakîmlerin (filozof-hekim), ihtiyarlık rahatsızlıklarına iyi geldiği için onları gençleştirdiğine inanılan ve mahiyeti de esrarlı olan bu güzel kokulu okyanus ürününü, ölümsüzlerin yiyeceği efsanevî ambrosiaya benzetmiş oldukları anlaşılmaktadır. Mevcut bilgilere göre amber Avrupa’ya XIII. yüzyılda Endülüs Arapları tarafından tanıtılmış ve ambra/amber kelimesi de o devirden itibaren Orta Latince’ye girmiştir. Avrupa dillerinde reçine fosili olan kehribara da, amberin içinde hazmedilememiş hayvan parçacıklarının bulunması gibi içinde sinek, böcek vb. bulunması ve ısıtılınca güzel kokması sebepleriyle ambere benzetilerek aynı isim verilmekte ve birbirlerine karıştırılmamaları için de amber ambre gris, ambergris “gri amber”, kehribar da amber jaune, yellow amber “sarı amber” şeklinde söylenmektedir." (http://www.tdvia.org)

Yukarıdaki alıntı, Türkçeye kehribar olarak geçen amber ile ilgili bilgilerimizi teyit eder nitelikte. Tabii amber ile ilgili en büyük karışıklık amber taşı ve amber sıvısının tamamen farklı olmalarını bilmemekten kaynaklanıyor. Taş olarak doğada binlerce yıldır bulunan amber taşı, özellikle Baltık Denizi civarlarında çokça çıkarılıyor. Parfümcülükte kullanılan amber ise tamamen farklı çoğumuzun bildiği üzere.

Amberin, aynı vetiver gibi parfümlerin son fazında, sağlam bir alt nota elemanı olmasına alışığız. Niş ve anaakım onlarca markanın amber temalı parfümünün, boşu boşuna üretilmediği, arz-talep dengesine göre hareket edildiği söylenebilir. Bu kadar çok markanın amber temalı parfüm üretmesi, insanların bu yönde isteklerinin olduğunu gösteriyor bize. Yoksa bu kadar çok amber temalı parfümü kim alır ve kullanır ki?

Nedendir bilinmez, parfümcülükte kullanılan amber, hepimizin bilinçaltına genellikle köklerini doğudan aldığı yönünde kazınmış. Egzotik Arap-Ortadoğu-Hint coğrafyalarını çağrıştıran amberin aslında pek de doğu ile ilgili olmadığı görülüyor. Amber parfümlerinin ve özel olarak amber kokusunun doğunun gizemciliğini çağrıştırmasının sebebi, muhtemelen yaydığı o dumansı ve egzotik hava olduğunu düşünüyorum. Evet amber müthiş bir koku ve sanırım bende bir amber severim.


Amber kokusu ile ilişkim, Serge Lutens'in müthiş Ambre Sultan'ını denediğimden itibaren karmaşık hal almış durumda. Bu tür derin ve gizemli amber kokularını çok severken, Creed'lerin bazı yeni nesil popüler parfümlerinin alt notalarındaki gibi parlak ve yapay kullanımını ise bir türlü sevemiyorum. Bizimkisi bir aşk-nefret ilişkisi belki de.

Ve günlerden bir gün, 2011 yılının serin Ekim ayında, New York'un kalbinden çıkmış Bond No.9 niş parfümevi, amber temalı parfümünü piyasaya sürer. New York Amber ismindeki parfüm, adından da anlaşılacağı üzere markanın "New York" serisinin üyesi. 2014 yılının bu son aylarında, serinin sandal ağacı temalı kokusu da raflardaki yerini aldı. Bu seri 2011 yılında Amber ve Oud parfümleri ile başladı. Şimdilik beş parfümden oluşan New York serisi, sadece nota isimleri ile ilerliyor. New York Musk, New York Patchouli, New York Sandalwood, New York Oud ve New York Amber gibi. Muhtemelen New York serisinin en popüler ve en tartışılan üyesi New York Amber’dir. Kendi sitelerinde New York Amber’i, Midtown başlığının altında sunmuşlar. Artık bu arkadaşı daha yakından tanıyalım.

Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış New York Amber'i üzerime sıktığımda beni canlı ve pozitif bir koku karşılıyor. Tatlımsı meyvemsi gül ve yumuşak baharatlar çok lezzetli ve güzel. Baharatların karabiber ve küçük hindistan cevizi olduğunu düşünüyorum. Üst notalar olabilecek en iyisi adeta. Orta notalarda biraz çiçeksi yanını göstermeye başlıyor. Güle yasemin eşlik ediyor. Ve tabii safran hoş bir sürpriz yapıyor orta kısımda. Hissedilir oranda da öd ağacı algılıyorum. Fakat ağırlık yasemin destekli gül-öd ikilisinde. Başlangıcı kadar sevemedim orta notaları. Alt notalarda amber artık etkili. Fakat pek de sevmediğim şekliyle parlak ve neredeyse yapaylık sınırında. Ambere misk ciddi anlamda arkadaşlık ediyor. Biraz da sandal ağacı mı var? Var var...


New York Amber, isminin aksine amber kokusu üzerine inşa edilmemiş. İlk saniyelerden itibaren tatlımsı, modern ve hiperaktif gül dümeni ele geçirmiş ve isyan bayrağını açmış gibi görünüyor. Lezzetli ve enfes üst notalar çoğu kişinin kalbini çabucak çalacak cinsten. Zaten benim de açık ara en sevdiğim yeri oldu başlangıcı. Orta bölümden itibaren çiçeksiliğin dozunun artması ve zor bir nota olan öd ağacının eklenmesi işleri karıştırıyor. Yumuşak verilmiş baharatlar durumu kurtarmaya çalışıyor neyse ki. Fakat hala başlangıcında aklım. Poff... Sonları ise en bana uzak bölümü. Sulandırılmış hissi veren misk gayet sıradan. Amber, tuhaf ve uyumsuz. Sandal ağacı ise kendisini ve karakterini bulamamış. Kapanışı olmamış be Bond No.9.

İsmine binaen yahşi ve kütleli amber kokusu bekliyordum. Bu parfüm, ismiyle kokusunun uyumsuzluğuna eşgüdümlü olarak amber parfümü değil gül-öd ağırlığına sahip. Çoğu zaman Arap-Orta Doğu kökenli veya esinli parfümlerde rastladığımız yarı-gül suyu/güllü hacı yağı esansına yakın verilmiş gül-öd ikilisi parfümü alıp götürüyor orta notaların sonlarına kadar. Bir yorumcunun dediği gibi bu parfümün adını New York Amber değil de New York Rose koysalarmış hiç de garip durmazmış. Hatta genel tarzının Montale parfümlerini andırdığını söyleyen arkadaşa hak vermemek elde değil.

Geleyim sadede ve gerçeklere. New York Amber harika bir parfüm mü? Bence değil. Abartıldığı kadar güzel mi? Cık. O, başyapıt mı? Tabii ki hayır. Bence herkesin sevebileceği bir gül-baharat-amber parfümü. Sadece bu... Onda ne Jubilation XXV'in asaleti var ne Chergui'nin egzotizmi mevcut ne de Ambre Russe'in derinliği bulunuyor. Evet rakipleri arasında, bayık olmayan ve gül suyu kokmamaya çalışan bir parfüm. Ve bence bu alanda da iş yapar ama New York Amber ile ilgili büyük hayaller kurmayın. Çünkü o, şaşırtıcı derecede tekdüze, derinlikten yoksun ve detaysız. Genel olarak aynı çizgide ilerlemesi, neredeyse hiç değişmemesi uzun kullanımda sıkıcı olacağı izlenimi verdi bana.


Yukarıdaki paragrafı okuyup, hemen kararınızı vermeyin. Sonuç olarak New York Amber kötü bir parfüm değil. Hatta bu tür Arap-Ortadoğu çizgisine yakın gül-öd-safran-çiçek-sandal ağacı temalı parfümlerin en modern, kullanılabilir ve sevilebilir örneklerinden birisi. Sağlam, kaslı ve fit. Her ne kadar ismindeki amber çoğu zaman geri planda kalıp sizinle saklambaç oynasa da şans verilmesi gereken eserlerden birisi. Belki de tam aradığınız parfüm budur. Kim bilir.

Ten-kumaş karşılaştırmasına geçeyim. Ten üzerine uyguladığım New York Amber, daha değişken oldu. Yumuşak baharatlar, safran, yasemin ve misk öne çıktı. Ten üzerinde başlangıçta gül-öd ikilisi baskınken, ilerleyen saatlerde bu iki aktör daha geride durmayı tercih etti. Kıyafete uyguladığımda ise meyvemsi kırmızı gül ve öd her zaman baskındı. Kumaşta neredeyse hiç değişim geçirmeden sevimli bir gül kokusu halini aldı. Şu haliyle ben kumaş üzerindeki halini daha çok sevdim. Tende beklediğim tepkileri vermedi.

Eau de Parfum (EDP) formundaki New York Amber'in kıyafet üzerinde kalıcılığı etkileyici. Günlerce montunuzdan kokular gelmeye devam ediyor. Tende ise bir güne yakın kalıyor. Farkedilirliği başlangıçta gayet iyi, sonraki saatlerde normale dönüyor. Çoğu kişi çok farkedilir ve güçlü olduğundan bahsediyor New York Amber'in. Ben o kadar da saldırgan olmadığını düşünüyorum. Evet etraftan hissediliyor ama boğucu ya da bunaltıcı tarafı yok. Bu durumda, yumuşak koku formuna sahip olmasının etkisi var bence.


Hem kadınlar hem de erkekler için uygun olduğu söylenen New York Amber'i zaman zaman kadın kullanımına yakın buldum. Belki baskın olan gül, kadın parfümlerini çağrıştırdığı için öyle düşünüyorum. Erkeksi bir koku beklemeyin çünkü değil. Çok genç arkadaşların hoşuna gideceğini sanmıyorum. Biz yine otuz yaş ve üzerine uyar diyelim ve adet yerini bulsun. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Kendi sitelerinde 50 ml.si 275 dolara satılan New York Amber’i denemeden almak, beğenmemeniz durumunda bütçenizde ve ruhunuzda ciddi yaralar açabilir. Benden söylemesi.

Koku Güzelliği:10/7

21 Kasım 2014 Cuma

Clive Christian – V for Women (2012)


Clive Christian – V for Women (2012)

Mütevazi bir evde çocukluğunun geçtiğini öğreniyoruz Clive Christian'ın. Sanatçı bir annenin oğlu olan genç Clive, 26 yaşında ilk mobilya tasarımlarını yapıyor. Genel olarak mutfaklara ilgi duyuyor ve o alanda çalışmaya karar veriyor. 1978 yılında mutfak tasarım şirketini kuruyor. İsmini de kendi ismi olan Clive Christian koyuyor.

Çok lüks mutfaklar tasarlayan Clive Christian, İngiltere'nin ünlü markalarından birisi haline geliyor zamanla. Dünya çapında verdiği bayilikleri ile büyümesini sürdürüyor şirketi. Ne oluyorsa 1999 yılında oluyor ve parfümlere ilgi duymaya başlıyor. Tabii sadece basit bir kullanıcı olarak kalmıyor ve parfüm alanında ürünler vermeyi kafasına koyuyor. Herhangi bir parfümörlük bilgisi olmadığı için, İngiltere merkezli ünlü Crown Perfumery'nin kapısını çalıyor. Hatta sadece çalmakla kalmıyor markayı satın alıyor görüşmelerden sonra. Bu tarihi markanın gücünü kullanmak istiyor belki de. Sonrasında da kendi ismiyle Clive Christian markasını hayata geçiriyor. Zaten Clive Christian parfümlerinin şişeleri, Crown Perfumery'den esinleniyor.

Marka 1999 yılında ilk eserlerini verdi. "Original Collection" ismini verdikleri ilk seride üçü erkek üçü kadın olmak üzere altı parfüm vardı. Daha sonra 2010 yılına kadar hiç parfüm çıkarmadan bekleyip "Private Collection" serisini hayata geçirdiler. Bu seride de aynı şekilde altı parfüm var. İşte bugün bahsedeceğim V for Women, 2012 çıkışlı "Private Collection" mensubu bir arkadaş. Anlaşılacağı üzere kadın parfümü olarak piyasaya sunulmuş durumda.


Bay Christian'ın kızı ve parfümlerinin dünya lansmanlarını gerçekleştiren Victoria Christian bir söyleşisinde V isimli parfümlerinin, kendi isminin baş harfinden esinlendiğini söylüyor. Özel serinin diğer parfümü C'de, markanın kurucusunun (Clive) isminin baş harfinden ilham alınmış. Yani Clive Christian'ın özel seri parfümlerine C ve V isimlerinin konulması, baba-kızın adları sayesinde olmuş. Ve bayan Victoria bu durum için kısaca şöyle söylemiş:

"V parfümleri (erkek ve kadın), özel serimizin ikinci olarak piyasaya çıkan kokularıdır. İlk özel seri parfümlerimiz C isimli kokularımızdı. Babam, ismi V konulacak parfümlerimizi önce bana gösterdi. Tabii ben onları birkaç ay sonra koklayabildim. Ben babamın büyük kızıyım ve kariyerimi bırakıp onun şirketine katılmıştım. Her zaman için babamın parfüm tutkusunu paylaştım. Clive Christian marka mirasının bir parçası olmak benim için gerçekten bir onur ve ayrıcalıktır."

V for Women için "beyaz çiçeklerden oluşan şipre" diyebiliriz. Parfümü üzerime sıktığımda beni çok yoğun bir koku karşılıyor. Tozlu, eski tarz kuru şeftali üst notalarda dikkati çekiyor. Şeftaliye nostaljik bergamot eşlik ediyor. Başlangıcı fazlaca tatlılık barındırmıyor ve çok olgun kokuyor. Hafiften Mitsouko esintisi var sanki başlangıçta. Orta bölüme geçildiğinde meyvemsilik gerilerde kalıyor. Çiçekler öne çıkıyor cesurca. Yasemin, sümbül, papatya ve portakal çiçeği... Orta bölüm başlangıcı gibi hala eski ve tozlu kokuyor. Kadınsı yanını orta notalarda fazlasıyla gösteriyor. Geleyim sonlarına. Alt notalarda neredeyse erkeksi, cazibeli ve vurucu paçuli var. Yine tozlu ve tatlılık barındırmıyor. Biraz da misk ve meşe yosunu eşlik ediyor paçuliye. Böylece de tenden ayrılıyor.


V For Women, tam bir çiçeksi şipre. Çok çok eski kokan parfümün 2012 yılında piyasaya sürüldüğüne inanmak zor. Rahatlıkla 1960'lı yılların kadın parfümlerine benzediği söylenebilir. Başlangıcındaki tozlu bergamot-şeftali ve muhtemelen biber, çok dinamik ve saldırgan. Erkeksi nüanslar da taşıyan üst notaları sevdiğimi söylemeliyim. Orta bölümde çiçekler yönetimi ele alıyor. Biraz kadınsılık artıyor burada. Yoğun kullanılmış beyaz çiçekler için hafiften Thierry Mugler - Alien benzetmesi yapabilirim. Tabii baştaki eski-köhne hava hala devam ediyor orta bölümde. Sonlarda müthiş bir paçuli ortaya çıkıyor. Meşe yosunu ve misk ile desteklenmiş paçuli tatlı kokmuyor. Alt notalardaki paçuli Bandit-Aromatics Elixir tarzına yakın fakat onlar kadar karanlık ve korkutucu değil. Sonları çok iyi denebilir.

V for Women'in bana yakın gelmeyen tek tarafı orta bölümdeki keskin ve dolgun çiçeksilik. Beyaz çiçekleri çok sevemiyorum parfümlerde. Hele bu tür kuru ve tozlu beyaz çiçekler hiç bana göre değil. Orta bölümü saymazsam başları ve sonları çok güzel V for Women'in. Etkileyici, sarsıcı, vurucu ve akılda kalıcı bir parfüm. Çok iddialı, güçlü ve sağlam. Gerçek bir parfüm kullandığınızı hissettiriyor size.

Dünyanın en pahalı parfümlerini üretmekle övünüyor Clive Christian. Ve bu kadar astronomik sayılabilecek fiyat etiketine sahip parfümden beklentiler de haliyle yüksek oluyor. V for Women bence beklentileri fazlasıyla karşılıyor. Bir kere eski tarz şiprelere öykünmüş kokusu yeterince gerçekçi ve doğal. Yapaylığın hissedilmediği parfümün kalite hissiyatı gayet yüksek. Tek kusuru olarak çok değişkenlik yaşanmaması gösterilebilir. Genelde aynı çiçeksi-paçuli ekseninde ilerliyor kokusu. Üst-orta-alt nota ayrımı bariz değil.


Her ne kadar tekdüze ilerliyor gibi görünse de geri planda derin ve tutkulu kokuyor V for Women. Kadın parfümü olarak sunulsa da bence orta bölüm dışında erkeklere rahatlıkla yakışacaktır. Özellikle tozlu paçuli kullanımı gayet erkeksi bile diyebilirim. Bu parfümü, Tom Ford'un White Patchouli'sine benzettim. Hatta ufakta olsa Bandit ve Mitsouko'dan da izler var. Bu anlamda kendisine parfüm dünyasının önemli kadın klasiklerini örnek almış gibi görünüyor.

V for Women'in kokusunu tasarlayan kişinin Geza Schoen olduğu bilgisi var kimi yerlerde. Muhtemelen doğrudur. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Yaş olarak 35 ve üstündeki kadınları hedeflediğini düşünüyorum. Her ortamda kullanılamayacak, özel anların ve farklı ambiansların kokusu gibi duruyor.

Son olarak kalıcılık ve farkedilirliğinden bahsedeyim. Clive Christian'ın parfümleri Pure Perfume olarak geçiyor kendi sitelerinde. Yani parfümün en yüksek konsantre halinden bahsediyoruz. V for Women'da Pure Perfume'un nasıl bir şey olduğunu fena şekilde burnunuza vuruyor. Her seferinde sadece bir fıs kullandığım V for Women, bu haliyle inanılmaz kalıcı ve farkedilir oldu. Hatta tek bir fıs çoğu zaman fazla bile geldi ve boğucu oldu. Çok güçlü ve yayılımı fazla olan bir parfüm. Aman dikkatli kullanın çünkü fazla uygulamak rahatsız edici olacaktır. Uzun zamandır bu kadar güçlü bir parfüm kullandığımı hatırlamıyorum. Bu anlamda akıl almaz fiyatının hakkını veriyor.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

17 Kasım 2014 Pazartesi

Rochas - Rochas Man (1999)


Rochas - Rochas Man (1999)

İçerisinde bulunduğumuz 21. yüzyılın belki de en ilgi çekici yanlarından birisi insanların yemek kültürüne eskisinden daha fazla önem vermesidir bence. İlk çağlardan itibaren yaşamak için ne bulursa yemeğe mecbur olan insanoğlu, bugün marketlerde önünde duran yüzlerce çeşit hazır yiyeceği çoğu zaman beğenmez. Çünkü artık binlerce seçenek var ve Mc Donalds, Burger King ya da Sbarro size kendi endüstriyel ürünlerini satmak için hazır bekliyorlar.

Yeme-içme kültürünün gelişmesi, gastronomi isimli bilim dalının bile oluşmasını sağladı son yıllarda. Bugün üniversitelerde ders olarak okutulan gastronomi, bu yüzyılın en talep görecek alanlarından birisi olacağa benziyor. Mutfak kültürünün profesyonelleşmesi, beraberinde gurme denilen yeme-içme uzmanlarını hayatımıza soktu. Fransızca "gourmand" olarak ortaya çıkan kelimenin anlamı sözlüklerde aşağı yukarı şöyle veriliyor: "lezzeti keşfetmiş, damak tadına sahip kişi".

Ülkemizde de Vedat Milor'un başını çektiği (gerçi kendisi her fırsatta gurme olmadığını söyler) yeme-içme uzmanları çok çok yeni bir kavram bizler için. Çoğumuz bundan 1-2 yıl önce ne Vedat Milor'u tanırdık ne de Michelin Yıldızlı lokantanın ne anlama geldiğini bilirdik. Artık Türkçe'ye de girmiş bulunan gurme kelimesi, bugünkü yazı konuma fazlasıyla isabet ediyor.


Özellikle tatlı-şeker tüketiminin tehlikeli şekilde arttığı bu yüzyılda, parfüm üreticileri de dünyanın bu yükselen kültürel trendine çabucak uyum sağladılar. 1990'lı yıllarda "gourmand" isimli bir parfüm kategorisi çoktan konuşulur olmuştu. Hatta bu yönde parfümlerde çıkarılmaya başlandı. Parfümler için kullanılan gourmand tanımı genel olarak "tatlı türevleri, şeker, kakao, kahve türevleri, karamel, çikolata, vanilya" kokan parfümleri belirtmek için kullanılıyor. Gourmand parfümlerinin atasının ise hangisi olduğunun sınırını çizmek zor ama Thierry Mugler'in müthiş parfümü Angel (kadın versiyonu) için kimileri "ilk gourmand parfüm" diyebiliyorlar.

Tabii bu tartışmaya girmek çok anlamlı değil. Fakat 1999 yılında Rochas öyle bir parfüme imza attı ki, herkesin gözlerini kendisine çevirmeyi başardı. Daha önce hiç yapılmamış bir koku formuydu Rochas Man. Karamelli lavanta kokusuyla, muhtemelen gourmand denilen parfümlerin en iyi ve erken örneklerinden birisini ortaya çıkardı Rochas. Ve tabii piyasaya çıkar çıkmaz müthiş bir başarı yakaladı Rochas Man. Bugün bile aradan on beş yıl geçmesine rağmen hala en çok satan erkek parfümlerinden birisi olarak raflarda duruyor. Onun için "kült gourmand" demek sanırım yanlış olmayacaktır. Uzun zaman önce bir şişesini severek kullandığım Rochas Man'i, aradan geçen yılların ardından tekrar ve daha detaylı olarak incelemek istedim.

Rochas Man, kendi sitelerinde "klasik fujer" olarak sınıflandırılmış. Ayrıca parfümün gourmand karakterine de vurgu yapılmış. Üzerime ilk sıktığımda beni erkeksi lavanta karşılıyor. Hafif tatlımsı keskin lavanta, biraz eski klasikleri hatırlattı bana. Caron Pour Homme'u andırıyor ilk saniyelerdeki lavanta. Her ne kadar lavanta ile aram iyi olmasa da yine de fena değil açılışı. Orta bölümde lavanta hala etkili. Fakat parfümün ana teması  olan kahve, karamel ve vanilya yavaş yavaş dengeyi sağlıyor. Biraz da anason-meyan kökü hissediyorum. Orta bölüm gayet güzel. Sonlarda artık lavanta iyice geriye çekiliyor. Lezzetli, mis gibi bir beyaz çikolata, kapuçino ve vanilya kombosu yönetimi ele geçiriyor. Ve tenden ayrılana kadar böylece devam ediyor.


Rochas Man'in bende uyandırdığı izlenim şu: "Karamel, kahve, yanmış şeker, lavanta ve vanilya. Başlangıçtaki sert sayılabilecek lavanta çoğu kişi için alışıldık olmayabilir. Üst notalar lavanta marifetiyle oldukça erkeksi karakterde. İlerleyen dakikalarda tatlılığın artmasıyla ve yanık şeker-kahve aromasının devreye girmesiyle yumuşama oluyor kokuda. Ve böylece genel beğeniye daha uygun hale geliyor. Yani Rochas Man'in o çok sevilen kokusu orta bölümden itibaren ortaya çıkmaya başlıyor. Kapanışa kadar da kademe kademe lavantanın geri plana geçtiğini görüyoruz.

Kabul etmek gerekir ki lezzetli, cazibeli ve ilginç yaratım diline sahip. Kimi zaman gerçekten de parfümü tutup içesiniz geliyor. Gayet sevimli, sokulgan, sıcakkanlı, dinamik kokuyor. İnsan ister istemez kendisini kaptırıveriyor bir andan sonra. Tabii kokusunun ciddi oranda tatlılık barındırdığını söylememe gerek yok sanırım. Eğer bu tür şekerli kokuları sevmiyorsanız belki de denemeseniz daha iyi olur.

Evet biliyorum değerli arkadaşlar. Türkiye'nin muhtemelen en bilinen, en popüler, en çok etrafta duyulan ve en çok açık/doldurması kullanılan parfümüdür Rochas Man. Aradan geçen on beş yılda popülaritesi hala yüksek ve seveni çok. Tabii bu durum onun fazlaca "piyasa işi" olduğunu düşündürtüyor. Bu görüşe kısmen de olsa katılıyorum. Rochas Man, girilen çoğu ortamda karşımıza çıkıyor. Ve bu da kullandığımız parfümün "bize özel olma" durumunu bitiriyor. Zaten Rochas Man’i ilk kullandığım zamanlardaki tadı bir türlü alamadım. Belki formülasyonu değişti belki de ben, eski ben değilim. Yüksek kaliteli olduğunu söylemek mümkün değil. Tekdüze kokması ve derinliğinin olmaması can sıkıcı yanı olarak görülebilir.


Rochas Man'in böylesine ilgi görmesinin sebeplerinden birisi de kadınların bu parfümü çok sevmeleri olabilir. Bir istatistik çıkarılmış değil tabii ki fakat Rochas Man, "kadınların en sevdiği erkek parfümü" olarak listenin en üst sıralarında kendisine rahatlıkla yer bulacaktır. İçeriğindeki kahve notası mı yoksa vanilya mı buna sebep oluyor bilemiyorum ama sadece Türkiye'de değil dünyada da Rochas Man'i kullanan çok sayıda kadın olduğunu okuyoruz. Onda bir çeşit şeytan tüyü olduğunu düşünüyorum artık.

Soğuk kış günlerinde, lapa lapa kar yağarken, bir alışveriş merkezinin büyük pencerelerinden dışarıyı seyrederken, sıcacık ve mis gibi kokan kapuçinonuzu içerken aklıma geliyor Rochas Man. Ya da Ankara'da Tunalı Hilmi'deki D&R'ı dolaşıp, yeni kitaplara bakınırken, rahat bir koltuğa oturup, merak ettiğiniz kitabı incelerken burnunuza alt kattan gelen sıcak çikolata kokusunu hatırlatıyor bana Rochas Man. Dışarıda Ankara'nın insanın adeta yüzünü kesen ayazı varken, Tunalı'dan geçen arabaları seyredip, en sevdiğiniz kitabı okumak... Hayat aslında sandığımız kadar kötü değil belki de.

Rochas Man, kendisinden dört yıl sonra piyasa sürülen ünlü niş parfümevi Bond No.9'ın popüler kokusu New Haarlem'e de çok benziyor. New Haarlem, çok daha acı kahvemsi kokuyor. Anlaşılacağı üzere Bond No.9, New Haarlem'inde Rochas Man'den fazlasıyla esinlenmiş gibi görünüyor.

Parfüm eleştirmeni Luca Turin, Rochas Man'i ferah baharatlı olarak sınıflandırmış. Beş üzerinden üç puan vermiş. Yorumunda Yohji Yamamato'nun ünlü parfümü Yohji Homme'a benzetmiş. “Eğer Yohji Homme'u hiçbir yerde bulamazsanız Rochas Man'i alın” diye de öğüt vermiş.


Parfümün tasarımını tanınmış burunlardan Maurice Roucel yapmış. İlginç ve sıradışı şişesi için kimileri cinsel çağrışımlar yaptığını söylüyor. Silindir şeklindeki ters duran şişesi, tasarım anlamında da gayet başarılı.

EDT olan Rochas Man, kalıcılık olarak ortalama değerleri tutturuyor. Farkedilirliği başlarda yüksek. Sonrasında normale dönüyor. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Yaş olarak 30 ve altındaki arkadaşlara önerebilirim. Biraz "genç işi" koktuğu söylenebilir. Hemen her yerde gayet uygun fiyatlara satılan Rochas Man, parfümlere fazla para harcamak istemeyen ortalama ve genç erkek arkadaşlar için iyi bir seçenek olarak düşünülebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5