22 Mayıs 2015 Cuma

Penhaligon’s – Blenheim Bouquet (1902)


Penhaligon’s – Blenheim Bouquet (1902)

İspanya Kralı II. Carlos'un, 1700 yılında ölmesi, Avrupa kıtasının kısa süre içinde karışmasına sebep olacaktı. Dönemin en büyük sömürgelerine sahip devleti İspanya'da yönetim boşluğu oluşacağını düşünen diğer Avrupa devletleri, İspanya'nın elinden sömürge ülkeleri alabilmek için kısa sürede birbirleriyle savaşmaya başladılar. 1700'de başlayan ve ismi İspanya Veraset Savaşı olarak tarihe geçen savaşlar, 1715 yılına kadar devam etti. Avrupa'daki bir çok devletin katıldığı savaşa bazı sömürge devletlerin de katılmasıyla dünya savaşı halini aldı adeta İspanya Veraset Savaşı.

Bu büyük savaşta bazı devletler işbirliği yaparak güçlerini birleştirdiler. İngiltere, Avusturya Hollanda ve Roma İmparatorluğu, güçlü bir orduyla Fransız-Bavyera ordusuna karşı savaştı. 1704 yılında Tuna'nın kıyısında gerçekleşen savaşta Fransızlar ağır bir yenilgi aldılar ve Avrupa'nın süper gücü olma vasıflarını kaybettiler. Bu savaşın Avrupa tarihi açısından çok önemli siyasi ve ekonomik sonuçları olmuştu.

Tarihe Blenheim Savaşı olarak geçen bu hadisenin sadece siyasi sonuçları olmamıştı. Savaşı kazanan ordunun komutanı Marlborough Dükü, bu başarısının ardından İngiltere tarafından ödüllendirilmek istendi. İngiltere'de Oxford’un kuzeybatısındaki Woodstock bölgesinde, Marlborough Dükü için saray yaptırılmasına karar verildi. Üç hektar genişliğindeki araziye yapılan saraya Blenheim adı verildi. Yapım aşamasında İngiltere meclisinin çok masraflı olduğu için tepki göstermesi ve mimarının sarayın inşaatı devam ederken görevinden alınması gibi aksilikleri saymazsak, çok gösterişli bir yapı ortaya çıkmıştı. Müthiş bahçe düzenlemesi ve farklı mimari tarzların (barok, neogotik ve neoklasik) birleşiminden oluşan saray kompleksi, bugün İngiltere'nin tarihi ve kültürü açısından büyük önem taşıyor. Artık müze olarak sergilenen Blenheim Sarayı, turist kafilelerine ve konserlere ev sahipliği yapıyor.


İngiltere'nin bu önemli sarayı, 1902 yılında yine bir İngiliz olan ve kolonya-parfüm üreticisi Walter Penhaligons'a ilham verdi. Yeni parfümünün ismini Blenheim Bouquet koyarak, bir anlamda bu tarihi saraya saygı duruşunda bulundu. Böylece Penhaligon's markasının çok uzun yıllardır en çok satan erkek parfümüne imza attı. Kendi sitelerinde Blenheim Bouquet'i "Penhaligons'un kahramanı" olarak nitelemeleri dikkat çekici. Dediklerine göre hala markanın en popüler parfümüymüş Blenheim Bouquet. Zaten yine kendileri onu "zamansız bir klasik" olarak görmekteler. Evet değerli dostlar karşımızda 113 yıllık bir anıt var. Ve hala çok popüler, hala çok satıyor ve hala çok seviliyor.

Çok uzun zaman önce kullanmıştım Blenheim Bouquet'i. O zamanlar oldukça sevmiştim kendisini. Bakalım aradan geçen yıllardan sonra benim cephemde değişen neler var?

Blenheim Bouquet'in açılışı eskilerden gelen buruk limonla gerçekleşiyor. Çok parlak olmayan limon biraz kolonyaları hatırlatıyor. Aromatik otlar geri planda destek veriyor limona. Başlangıcını sevdim. Orta kısma geçildiğinde limon geri plana geçiyor. Aromatik otlar biraz daha kendisini gösteriyor. Fakat asıl bombayı çam patlatıyor. Orta notalarda çam ağacı esansı kokuya her şeyiyle egemen oluyor. Ağır ve reçinemsi kokmayan çama lavanta eşlik ediyor. Orta bölüm için eh işte diyebilirim. Son kısım, orta notaların ekseninde ilerliyor. Açıkçası büyük değişim olmuyor. Belki biraz miskin etkinliği artıyor. Vetiver sürpriz şekilde ortaya çıkıyor. Son kısım benim için yeterli. İşte size Blenheim Bouquet.


Başlangıçtaki limon gayet güzel, ferah ve rahatlatıcı. Limonu sevdiğim için üst notalarını beğendim. Orta kısımdaki çam, lavanta ile olgun ve erkeksi etki yaratıyor ama çok benim sevdiğim gibi değil. Buradaki çam kullanımı bir tuhaf. Sanki çam esanslı terebentin gibi garip bir yapısı var. Bildiğiniz mis gibi doğal çam ağacı gibi değil. Sonrasında lavanta da çamın etkisinde kalıyor. Kötü değil ama beklediğim gibi de değil. Son bölüm, orta notalarla hemen hemen aynı kokuyor.

Görüşüne göre çok basit ve sade bir formülle karşı karşıyayız. Limon, çam, lavanta ve misk. Hepsi bu. Çok fazla derinliği olmayan, zengin sayılamayacak, gösterişli denemeyecek, abartısız bir minimal Blenheim Bouquet. Başlangıcındaki limonu saymazsak aynı çizgide ilerleyen, mütevazi ama aynı zamanda şık, asil, mesafeli ve biraz resmi. Onu çarşı pazar gezmelerinden ziyade, takım elbiseyle ya da en azından şık bir gömleğin üzerine kullanmak isabetli olacaktır. Bu anlamda İngiliz geleneksel aristokrat havasını koruyor. Zaten bu parfümü kullanan ünlüler arasında Prens Charles'ın ve Prens William'ın olması size fikir verebilir onun tarzı hakkında.

Aradan geçen yıllar ve deneyimlerin artması, insanın fikirlerini ve düşüncelerini değiştirebiliyor. Kimi insanlarda ileriye doğru pozitif anlamda olabilirken, bazılarında ne yazık ki geriye doğru gidebiliyor. Benim düşüncelerim ileriye doğru mu gidiyor yoksa geriye mi gidiyor bunun kararını zaman verecektir. Blenheim Bouquet özelinde konuşursam, ilk denediğimde çok sevmiştim fakat bu kullanımda o kadar da ilginç olmadığını düşündüm. Başlangıcı gayet güzel ve rafine ama ülkemizde çoğu kişi üst notaları limon kolonyasına benzetecektir. Bunda parfümdeki limon-turunçgil kullanımının 1900’lü yılların başlarına öykünmesi var. Bu kadar eski bir parfümde, günümüzdeki modern turunçgilleri görmek mümkün olmayacaktır. Bu anlamda kendi döneminin koku karakterini vermesi bakımından denenmesi gereken bir eser.

Evet o önemli bir klasik. Parfümlerin tarihinde saygı duyulan yere sahip. Eğer bu tür eski tarz erkeksi parfümlere meraklıysanız, Blenheim Bouquet sizin için iyi seçim olabilir. Luca Turin'in kitabında baharatlı turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan almış.


EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği düşük. İlkbahar-yaz mevsimi için uygun. Erkeksi ve olgun yapısı, belli yaşın üzerindeki erkekleri hedeflediğini düşündürtüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

19 Mayıs 2015 Salı

Chanel – No.19 (1971)


Chanel – No.19 (1971)

"Bir gün Ritz otelinden çıkmış yürürken, aniden omzuma bir elin dokunduğunu hissettim ve arkamı döndüm. Tanıdığım birisi değildi. Amerikan aksanıyla konuşmaya başladı ve bana şöyle söyledi: ‘Özür dilerim, ben ve iki arkadaşım parfümünüzün ismini öğrenmek istiyoruz.’ Benim gibi yaşını başını almış bir kadının, sokakta parfümünün ismini sormak için bile durdurulmuş olması kötü bir şey mi!"

Moda dünyasının muhtemelen en önemli ismi Coco Chanel, kendisiyle yapılan bir söyleşide başından geçen bu ilginç olayı tüm samimiyetiyle anlatıyor. Seksen sekiz yıllık ömrüne büyük başarılar sığdırmış bu ikonik isim, kıyafet tasarımlarına olduğu kadar parfümlerine de büyük önem veriyordu. Hatta numaralara olan takıntısı yüzünden bazı parfümleri ismini sayılardan alır. Mesela dünyanın en ünlü parfümü No.5, No.46, No.22, No.18 ve bugünkü konuğum No.19. Parfümün ismindeki 19 rakamının muhakkak ki anlamı var. Bayan Chanel'in 19 Ağustos olan doğum gününün anısına parfümün ismi No.19 seçilmiş.

No.19'un bayan Chanel'in en sevdiği imza parfümlerinden olduğu söylenir. No.19, 1970 yılında oluşturulmuş ve 1971 yılında piyasa sürülmüş. Coco Chanel'in 1971 yılında öldüğünü düşünürsek, No.19'u uzun süre kullanamadan hayata gözlerini yumduğunu söyleyebiliriz. Neyse ki bayan Chanel, No.19'u görmüş, onu kullanmış ve çok sevmişti. İşte 2015 yılının sıcak geçen Mayıs ayının ortalarında, bir koku sever, Matmazel Chanel'in en sevdiği koku hakkında bir şeyler karalamak ister.


Kendi sitelerinde No.19'un "Yeşil notaların ve çiçeklerin zengin karışımından, odunsu vetiverden ve şipre karakterinden" bahsedilmiş. Parfümü üzerime sıktığımda karşıma klasik Chanel aldehitleri çıkıyor. No.5'de vücut bulan ferah sabunsu çiçekler, No.19'un üst notalarını da süslemiş. Tek fark burada daha ferah ve aromatik. Eski tarz limon, bergamot ve aromatik otların destek verdiği aldehitler biraz kadınsı ama gayet rafine. Başlangıcı nostaljik, buruk ve yüksek kaliteli. Açılışını beğendim. Orta kısma geçildiğinde sabunsu çiçekler ve dolayısıyla çiçeksi yapının azaldığını görüyoruz. Orta bölümde müthiş bir meşe yosunu kendisini gösteriyor. Biraz gül var ama gayet ferah kullanılmış. Tabii parfümün önemli notası süsen (iris) çiçeğini unutmamak gerekiyor. Orta notalar beklediğim kadar kadınsı değil hatta rahatlıkla erkek kullanımına uygun. Başlangıçtaki ferah yapı, orta kısımda daha da artıyor. Limon ve aromatik otların parmağı var bu ferahlıkta. Parfümün en sevdiğim yeri orta bölüm oluyor. Koklamaktan kendimi alamıyorum adeta. Geleyim son kısma. Alt notalarda ferah kullanılmış vetiver tam istediğim gibi. Zaten kapanışta vetiver büyük rol oynuyor ve Chanel'in kalitesini size sonuna kadar sunuyor. Son kısmı da sevdim.

No.19, başlangıçtaki sabunsu çiçeksiliği hemen üstünden atarak ilerleyen saatlerde şahane bir aromatik yeşil şipreye dönüşüyor. Limon ve aromatik otların mükemmel verilişi ve çiçeklerle uyumu görülmeye değer. Çiçeksilik derken sanırım No.19'u hiç bir zaman kadın parfümü olarak göremeyeceğim çünkü onu rahatlıkla erkekler de kullanabilir. O, Yves Saint Laurent Pour Homme, Acqua di Parma Colonia, Eau de Guerlain, New York düzleminde ilerleyen, pürüzsüz ve nefis bir eser. Onlardan farkı biraz daha sabunsu ve çiçeksi. Hele ki orta bölümdeki aroma için kelimeler yeterli olmayabilir. Bu tür limonlu, meşe yosunlu aromatik şipreleri sevdiğim için No.19'a böylesine övgüler yağdırıyor olabilirim. Eğer sizin bu tarz eski kafa parfümlerle aranız yoksa almadan önce muhakkak denemenizi tavsiye ederim.

Sanırım No.19'un biraz "eski" koktuğunu söyleyebilirim. Kimileri onu modası geçmiş bile bulabilir. Evet günümüzün parfüm trendlerine hiç uymuyor. Şekerli baharat bombası değil. Sonları da yapay sedir ağacı kokmuyor. Limonlu meşe yosunu ve enfes vetiverli yapısı, onu "gizli hazine" klasmanına yükseltiyor. Yaşı otuz hatta otuz beş üzeri olan arkadaşlara gözüm kapalı öneririm. Onu kullanınız ve gerçek bir parfüm nasıl olur şaşırınız. No.19'u kullandıktan sonra diğer parfümlerde hep bir şeyler eksik ya da yanlış gelebilir size. Şimdiden uyarayım.


Her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibi. Sivri uçlar yok, uyumsuzluk yok, zorlama yok. Tatlılık az, sabunsuluk kokunun genelinin üstünü yumuşacık örtü gibi sarıp sarmalıyor ama abartılı değil. Çiçekler saf, temiz ve taze. Vetiver köksü, ıslak ama akuatik değil. Ve bence az da olsa orta bölümden itibaren tuzluluk mevcut. Umarım yanılmıyorumdur.

O, sadece kadın parfümleri kategorisinin değil, kokular evreninin en özel karışımlarından birisi. Müthiş bir klasik. Saygı görmeyi sonuna kadar hak ediyor. Çok zengin ve karmaşık değil. Notalar net, her biri taptaze ve doğal. Bir tarafıyla dişi ve çekici, diğer tarafıyla erkeksi, mesafeli ve ciddi. Belki de onun kokusu Coco Chanel'in karakterinin bir yansıması. Hayatı boyunca sürekli yalnızlıktan kaçan fakat hiç bir zaman yalnız kalmaktan kurtulamayan bir kadının yani Matmazel Chanel'in hikayesini anlatıyor No.19. Bu parfümü sürüp, Paris'te yaşadığı otelden çıkarak kaldırımda yürüyen Coco'nun yanımdan geçtiğini düşlüyorum, üzerinden yayılan No.19 ile birlikte. Belki de bundan önceki hayatımda Coco Chanel'i, Ritz'in çıkışında durduran ve ona parfümünü soran erkek bendim. Kim bilir.

No.19'un üç farklı formu var. EDT, EDP ve Parfum. Benim kullandığım EDP olanıydı. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği, başları dışında yüksek değil. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.


Parfümün tasarımını Chanel'in efsane parfümörü Henri Robert yapmış. Luca Turin'in kitabında yeşil çiçeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

Son söz: Değerli Gabriel Chanel, bu harika parfüm eminim ki sizi, doğum gününüzü ve sizden geriye kalan güzel eserlerinizi çok uzun yıllar başka insanlara aktarmada yardımcı olacak. Kabrinizde rahat uyuyunuz.

Koku Güzelliği:10/8.5

16 Mayıs 2015 Cumartesi

By Kilian – Prelude to Love (Invitation) (2008)


By Kilian – Prelude to Love (Invitation) (2008)

Kilian Hennessy'in 2007 yılında başladığı parfüm yolculuğu, 2015'e geldiğimizde dallanıp budaklanmaya devam ediyor. 2007 yılında giriş yaptığı niş parfüm sektöründe, ilk etapta altı iddialı eseriyle şansını denedi ve belki de beklemediği kadar başarılı oldu. By Kilian, başarılı sunumlarıyla ve farklı kokularıyla sektörün ve parfüm severlerin ilgisini çekmeyi çabucak sağladı.

Bay Hennessy, ilk parfüm serisi olan "L'oeuvre Noire" ile 2007 yılında büyük başarı yakaladığında işin peşini bırakmadı ve yeni parfümler eklemeye koyuldu koleksiyonuna. Bir yıl sonra yani 2008 yılında "L'oeuvre Noire" serisinin yedinci parfümü ortaya çıkıverdi. Prelude to Love (Invitation), markanın 2008 yılında çıkardığı tek parfüm olarak görülüyor kaynaklarda. İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını aşktan alan Prelude to Love, By Kilian koleksiyonunun yumuşak başlı kokularından birisi. Zaten parfümör Calice Becker'de Prelude to Love'un çiçeksi yönünü vurgulamış ve iris (süsen) çiçeğinin etkisinden bahsetmiş.

Uzun zamandır dolabımda duran ve neredeyse orada unuttuğum Prelude to Love'u havaların ısınmasıyla birlikte kullanmaya karar verdim. Parfümü üzerime sıktığımda karşıma ilk aşamada ferah aroma çıkıyor. Limon, tuzlu bergamot, portakal, aromatik otlar ile zengin, ferah ve harika bir başlangıç yapıyor. Açılışı doğal, azıcık kadınsı ve enfes. Orta kısma geçildiğinde ferah yapı devam ediyor. Limon ve bergamot geriye çekilirken ortaya neroli, portakal çiçeği ve yeşil yapraklar çıkıyor. Çiçeksi hissiyat veren orta bölümde geriden yumuşak ve ferah baharatlar da hissediliyor. Özellikle zencefilin etkisi bariz. Hafiften de iris ve lavanta algılıyorum. Orta bölüm, başlangıcı kadar baş döndürücü olmasa da hala müthiş. Son kısım parfümün en sade yeri. Alt notalarda misk etkin. Kapanış bölümünde yeşil köksü-ağaçsı yapı dikkatimi çekti. Sonları stabil ama fena değil.


Prelude to Love, aşkı merkeze alan ilhamına, simsiyah şişesine, "siyah baş yapıt" serisi üyesi olmasına rağmen gayet ferah, mutluluk veren, yumuşak, pozitif, çiçeksi-meyveli kompozisyona benziyor. Başlangıçtaki şahane turunçgiller eşine az rastlanır cinsten. Böylesine doğal, canlı, taze, zengin, masum ve rafine turunçgillerle karşılaşmak benim için şaşırtıcı bir sürpriz. Nefis başlangıcından sonra zencefil-kakule önderliğindeki baharatlar ve portakal çiçeğinin o hüzünlü ve buruk birleşimi, orta notaları istemesinizde size kendisini sevdiriveriyor. Baharat derken ağır ve burun büken tarzda değil. Gayet uyumlu, uysal, sakin, ferah ve çiçeksi baharatlardan bahsediyorum. Normalde portakal çiçeğini pek kendime yakın bulmam fakat orta bölümdeki kullanılışı çok sevdim. Son kısım pek zengin olmasa da başarısız değil.

Başlangıcındaki "yeşil" teması, orta bölümde rahatsız etmeyen kararında sabunsulukla artarak devam ediyor. Sonlarda hala o yeşil çiçeksi izlenim mevcut. Prelude to Love'daki yeşil teması hem meyveli hem de çiçeksi etkiyi başarıyla veriyor. Zaten onun için baharatlı-meyveli-çiçeksi diyebiliriz. Tabii meyveler biraz geri plandayken, fazla kadınsı olmayan çiçeksilik parfümün ana aksını oluşturuyor. Onun için kadınsı demek doğru olmaz. Rahatlıkla erkekler kullanabilir. Zaten çoğu yerde uniseks kullanıma uygun olduğu belirtiliyor.

Baharın o güzel yüzünü gösterdiği, doğanın, kuşların ve neredeyse bütün canlıların uyandığı, ılık rüzgarların ve içimizi ısıtan güneşin kalplerimizi kıpır kıpır ettiği bu günlerde kullanılabilecek en güzel kokulardan birisine sahip Prelude to Love. Onu üzerime sıktığımda adeta pozitif enerji yüklemesi yapılıyor bedenime. Neşeli ve eğlenceli tarzı, bir süreliğine de olsa yaşadığımız dünyanın sorunlarından, üzüntülerinden ve sıkıntılarından kurtulmanızı sağlayacağına eminim.


Notaların neredeyse tamamının net şekilde hissedildiği, yapaylığa rastlanmayan, şık, lüks bir çiçeksi meyveli kompozisyon arıyorsanız sanırım artık buldunuz. Bilemiyorum belki de bu tür yeşil çiçeksi meyvelileri sevdiğim için böylesine ilgimi çekti. Sizde aynı etkiyi yapar mı bilemem. Eğer Un Jardin Sur Le Nil veya Apom Pour Homme'u seviyorsanız, Prelude to Love'u deneme listenize almanızda yarar var. Şimdiye kadar denediğim By Kilian'lar içinde rahatlıkla en sevdiklerimin arasında yerini alıyor Prelude to Love. İyi iş çıkarmış bay Hennessy.

Luca Turin'in kitabında Prelude to Love, iris (süsen) limon olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş.

Parfümün tasarımını By Kilian'ın birçok kokusuna imza atan Calice Becker yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği biraz zayıf. Tam bir ilkbahar-yaz kokusu. Kadın erkek, genç yaşlı herkes kullanabilir. Tabii oldukça yüksek fiyat etiketini göze alabilirseniz.

Koku Güzelliği:10/8.5

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Prada – Amber Pour Homme (2006)


Prada – Amber Pour Homme (2006)

Sanırım bu hikayeye Miuccia Prada ile başlamak isabetli olur. Ailesi deri ürünleri imalatı yaptığı halde o kendisine başka bir yol seçip, üniversitede siyaset bilimi okumaya karar verdiğinde, önündeki hayatın ona neler getireceğini kuşkusuz bilmiyordu. Politik kimliğinin komünistlere yakın olduğu söylenen Miuccia Prada, gençlik yıllarında aktif bir kişiydi. Üniversitede siyaset bilimi okumakla kalmayıp, doktorasını da vermişti. Ne de olsa 1970'li yıllar Avrupa'da ve dünyada sol ve komünizm özleminin depreştiği yıllardı.

Ailesinin deri ürünleri şirketinin başına geçmesi gerektiğinde tereddüt etmeden görevi kabul etti. O artık bir aktivist değil, 1990'lı yılların yeni ideolojisi haline gelen piyasa ekonomisinin hizmetindeydi Prada markasıyla. Bayan Miuccia, Prada'nın başına geçtikten sonra büyük başarılara imza attı ve ürün çeşitliliğini arttırdı. Prada'nın bugünkü küresel başarısının arkasında Miuccia Prada'nın büyük katkısı olduğu herkes tarafından ifade edilir.

2004 yılına gelindiğinde bayan Miuccia, Prada markasının güçlü parfümlere sahip olmasını ister ve bu eksikliği gidermek için aynı yıl Prada Amber (kadın) parfümünü piyasaya sürer. Daha sonrasında erkek versiyonu için çalışmalar başlar. Böylece 2006 yılında Prada'nın ilk erkek parfümü piyasa sürülür.


Amber Pour Homme'un iki yıllık çalışmanın ürünü olduğu söyleniyor. Prada, bu erkek parfümünden ilk aşamada yirmi milyon dolar civarında gelir beklemişti. İstedikleri rakamı yakaladılar mı bilinmez ama bayan Miuccia Prada'nın bu parfümün oluşturulma aşamasına aktif olarak katıldığını biliyoruz. Miuccia Prada, bizzat ilgilendiği Amber Pour Homme için parfümör Daniela Andrier ile anlaşmıştı. Bayan Miuccia'nın Amber Pour Homme oluşturulmadan önce parfümör Andrier'e "Biz Prada olarak öyle bir parfüm yapmanı istiyoruz ki, daha önce hiç öyle bir koku oluşturulmamış olsun. Hatta o Mars'tan bile gelebilir!" demesi az çok fikir verebilir bize. Oysa o günkü görüşmelerinde parfümör Andrier'in elinde sadece bir evrak çantası vardı ve muhtemelen kafası karışıktı. Andrier, yaratacağı erkek parfümünün Prada'nın ünlü kıyafetlerinin şıklığından, markanın tarihinden ve vizyonundan bazı enstantaneler barındırmasını düşünüyordu.

Parfümör Daniela Andrier'in söylediğine göre Amber Pour Homme'un oluşturulması sırasında kırk civarında element kullanmıştı. Parfümün fujer tarzında olmasını düşünüyordu. Bunun için de doğal sardunya ve kabe samanı (vetiver) kullanmıştı. Ayrıca amyl salycilate denilen yapay element de eklenmişti karışıma. Ek olarak yine bir sentetik olan Nirvanolide kullanmıştı üretim aşamasında. C8 ve C10 aldehitlerinden de bahsediyor Daniela Andrier. Büyük resimde ise parfümün "berber dükkanlarında kullanılan sabunlar" gibi kokmasını planlamıştı.

Derimsi süet ve temiz kokan berber dükkanlarını çağrıştırması düşünülen Amber Pour Homme'un açılışı yumuşak ve ferah sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Turunçgil derken mis gibi lezzetli portakal aklınıza gelmesin. Neroli, bergamot ve azıcık da portakal çiçeğinden oluştuğunu sandığım Amber Pour Homme'un başlangıcı yumuşak, temiz, gösterişsiz ve minimal gerçekleşiyor. Doğal ve ferah sayılabilecek başlangıç şık, janti ve hafiften züppe. Üst notaları gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde aynı yumuşak ve sakin yapı devam ediyor. Bu sefer parfüme sabunsu karakter hakim oluyor. Bayan Andrier'in dediği gibi lüks sabunları çağrıştıran orta bölümde misk ve tozlu baharatlar var muhtemelen fakat baharatların verilişi gayet ferah ve sabunsu. Orta kısım ilginç ama pek bana göre değil. Sonlarda deri ortaya çıkıyor. Buradaki deri plastiğimsi değil daha ziyade süet hissiyatına sahip. Bu tür süet kokularını nedense pek sevemiyorum. Süet de diğer öğeler gibi yumuşak ve sabunsu verilmiş. İşte size Amber Pour Homme.


Görüleceği ve koklanacağı üzere karşımızda beyaz sabun gibi davranan bir arkadaş var. Misk notasının, orta kısımdan itibaren güçlüce destek verdiği sabunsuluk, parfüme damgasını vuruyor. Tabii buradaki sabunsuluk, pudralı efektine neden olmuyor neyse ki. Sanırım onun için sabunsu fujer diyebiliriz.

Amber Pour Homme, şüphesiz ki şık, olgun, karizmatik, steril, barışçıl ve mesafeli kokuyor. Bana zaman zaman yeni yıkanmış çarşafları ya da kuru temizlemecilere girdiğinizde burnunuza gelen kokuyu hatırlattı. Gerçi onun amacı berber dükkanı temizliğini verecek bir izlenim. Berber dükkanı demişken evet o kenarından da olsa fujer ama Brut, Old Spice, Rive Gauche veya Sartorial tarzına yakın değil. O, çok daha yumuşak huylu, süet etkili ve neredeyse erkeksi çiçeksi.

Amber Pour Homme'u bir renge benzet deseniz sanırım cevabı basit olacaktır: beyaz. Genç erkek kokusu olmayan, fazlaca tatlılık barındırmayan, temiz, zaman zaman yapaylık hissedilen ama tahammül sınırını zorlamayan başarılı sayılabilecek bir deneme. Peki niye böyle kem küm ediyorum da çok beğendiğimi söyleyemiyorum. Sanırım bu tarz sabunsu kokular pek ilgimi çekmiyor. Ayrıca son kısımdaki deri-süet kullanımını da beğenmedim. Uzun süreli kullanımda da sıkıcı olacağını düşünüyorum. Tarzları farklı olsa da Chrome'u da pek beğenmemiştim o sabunsuluk yüzünden. Tabii Chrome'un Amber Pour Homme'dan daha ferah ve neredeyse akuatik dostlarının tarzına yakın olduğunu belirtmeliyim. Amber Pour Homme hiç bir zaman akuatik ve sıcak yaz kokusu dolaylarında gezmiyor. Zaten süet teması buna pek izin vermeyebilir.


Evet bana hitap etmiyor fakat piyasada onlarca birbirinin aynı şeker bombası meyveli zıpırlardan ve Calone bozuntusu akuatiklerden daha ilginç, farklı bir kokuya sahip. Onun gerçekten bir karakteri ve size vereceği mesajı var. Bu anlamda onu başarılı buluyorum. Keşke bu tür özgün tasarımlar artsa parfüm sektöründe. Anlatması zor şekilde kendisine erkeksilik de katmasını bilen Amber Pour Homme, yirmi beş yaş üzeri, resmi giyinen plaza hippilerinin seveceği bir parfüme benziyor. Levent'teki camdan kafeslere benzeyen gökdelenlerde çalışan, yüksek maaşlı, iyi eğitimli, en az bir yabancı dil bilen beyaz yakalı dostlar, Amber Pour Homme sizi bekliyor. O, size müdürünüzden terfi aldırmaz belki ama ofis çalışanı hanımların beğenisini kazanacağınıza bire beş bahse girerim!

Peki Amber Pour Homme'u kimler kullanır? Banka hortumcusu iş adamları, holding ortakları, fon yöneticileri, Paper Moon müdavimleri, yeni zenginler, internet sitesini yüksek fiyata satan nerd'ler, Cem Uzan, Kenan İmirzalıoğlu, Leonardo DiCaprio, Adnan Hoca'nın erkek müritleri, ciks bekar doktorlar, zz'ler, babadan zengin tikiler, kolej bebeleri, eşleri botokslu çapkın sosyetik tipler, sanat koleksiyoncuları, kumarhane sahipleri, Mercedes'e değil de özellikle Audi'ye binen burjuvaziye mensup kişiler kullansa şaşırmam.

EDT formundaki Amber Pour Homme şaşırtıcı derecede performanslı geldi bana. Kalıcılığı gayet iyi, fark edilirliği 3-4 fıs kullanımda bile yeterli. Ferah bir parfüm olmamasına rağmen soğuk kış mevsimine de uymayacaktır bence. Serin ilkbahar ayları için ideal. Belki ılık sonbahar için de düşünülebilir. Ama çok sıcaklarda biraz rahatsız edici olabilir. Farklı platformlarda kokusunun reformülasyon geçirdiğinden ve eski koku güzelliğinin kalmadığından bahsediliyor. Bunu da küçük bir dedikodu olarak vermiş olayım.


Luca Turin, kitabında Amber Pour Homme’u odunsu amber olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden iki puan vererek pek beğenmemiş.

Parfümün tasarımına yukarıda da belirttiğim üzere Daniela (Roche) Andrier imza atmış. Sektörde ses getiren parfümlere imza atan Andrier (Gucci Eau de Parfum, Rush For Men, Guerlain - Angelique Noire, Emporio Armani - He) Prada'nın neredeyse bütün parfümlerinin tasarımında bulunmuş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6