25 Mayıs 2015 Pazartesi

Versace – Versace Man Eau Fraiche (2006)


Versace – Versace Man Eau Fraiche (2006)

Erkek giyim, iç giyim, plaj kıyafetleri, ayakkabılar, aksesuar, kemer, kravat, küçük deri ürünleri, çantalar, mücevher, saatler, güneş gözlükleri ve sondan birinci sırada parfümler. İşte size Versace'in resmi internet sitesinin erkek bölümünün ürün çeşitleri.

Ürün gamını böylesine çeşitli tutan Versace için parfümler ne kadar önem arz ediyor bilemeyiz. Fakat gördüğümüz kadarıyla parfümlerine büyük yatırım yapmaya pek istekli değiller. Gerçi son yıllardaki Eros hamlesiyle tatlı baharatlı piyasa kokusu payına göz dikmiş görünüyorlar. Oysaki L'Homme gibi müthiş bir klasiği, Versace Man gibi sevilen bir erkeksi kokuyu ve daha birçok esaslı parfümünün üretimini sonlandırarak, hepimizde hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor. Gördüğüm kadarıyla kadın parfümlerine daha ağırlık vermişe benziyorlar. Erkek parfümlerinin pabucunu neden dama atıyorsunuz Versace ailesi?

Yukarıda da bahsettiğim gibi Versace'in beğenilen erkek parfümlerinden olan Versace Man'in üretiminin bitirilmesi çoğumuzu şaşırtsa da, bu parfümün 2006 yılında Eau Fraiche versiyonunun çıkacağı ve abisi Versace Man'dan daha başarılı olabileceğini söyleseler sanırım inanmazdım. İsminden de anlaşılacağı üzere Eau Fraiche, ferah bir parfüm olarak tasarlanmış. Özellikle yurt dışı merkezli parfüm platformlarında ismi çok sık geçen ve bolca övgüler alan Eau Fraiche'yi uzun zamandır merak ediyordum. Ve nihayet kendisini kullanma şansına eriştim. Bakalım abartılan bir parfüm mü yoksa gerçekten de başarılı bir Versace kokusu mu?


Kendi sitelerinde parfümün karambola (yıldız meyvesi) isimli bir meyveyle açılışının gerçekleştiği vurgulanmış. Ağırlıklı olarak Güney Asya'da yetişen bu tropikal meyveyi ne yedim ne de kokusunu biliyorum. Parfümün başlangıcı lezzetli meyvelerle gerçekleşiyor. Karambola meyvesinin açılışa ne kadar etkisi var kestiremiyorum. Siz kavuna benzeyen başlangıç düşünün. Tatlı ve leziz. Limon, başlangıçta ekşi ve modern olarak kullanılmış. Üst notaları güzel Eau Fraiche'in. Orta kısma geçildiğinde meyveli yapı devam ediyor. Meyvelere yumuşak ve ferah baharatlar eşlik ediyor. Kakule, bu tür parfümlerde ara ara kullanılıyor. Burada da meyveli olarak verilmiş ve iyi de olmuş. Orta kısımda akuatik tarafa kayan yapı ortaya çıkıyor. Bu andan itibaren meyveli bir akuatik olarak yoluna devam ediyor. Fakat başlangıcı kadar güzel ve leziz değil. Biraz sıradan verilmiş akuatik kısım, ortalama bir yeni nesil yaz kokusu kıvamında. Son bölümde ferah odunsu notalar mevcut. Yine çok bilinen klasik bir ferah kapanışa sahip. Tatlımsı sedir ağacına hala az da olsa meyvemsiler eşlik ediyor. Şaşırtıcı ve farklı değil alt notalar.

Eau Fraiche, ismine ve konseptine binaen ferah, serin, sucul, hafif, canlı, meyveli ve baharatlı. Yumuşacık lezzetli tatlı tropikal meyvelerin ve limonun uyumu görülmeye değer. Neşeli ve doğal başlangıç çoğu kişinin rahatlıkla sevebileceği gibi kurgulanmış. Orta bölümde sucul tarafa doğru kayan ana yapı, birçok vasat akuatikte gördüğümüz gibi yapaylık sınırında. Meyveli yapı, sucul kısma eşlik ediyor. Üst notaları kadar etkileyici değil orta bölüm. Avon'un bir parfümü vardı Blue Rush isimli. Ona benziyor sanki orta kısmı. Sonlardaki yumuşak sedir ağacı, gayet standart bir ana akım kokusundaki gibi.

Başlangıçtaki tropikal meyvelere bakıp da onun tropik adalardaki içki kokteylleri konseptine uygun olduğunu sanmayın. Eau Fraiche, yosunlu deniz gibi de kokmuyor. O daha çok meyveli, azıcık sabunsu, ferah bir aromatik. Evet sanırım doğru kelime aromatik. Meyve aroması, soğuk su aroması, klor aroması, baharat aroması, odunsu aroma ve hepsinin birleşiminden meydana gelen basit, ortalama, genel beğeniye uygun, vasat kalitede bir arkadaş Eau Fraiche.


Eğer Light Blue Pour Homme, Chrome gibi parfümleri seviyorsanız denemenizde fayda var. Günlük kullanıma rahatlıkla uyacak, spor ve rahat kıyafetlerle sırıtmayacak, genç işi, fark yaratmayacak, uzun süreli kullanımda sıkıcı olabilecek, etraftan güzel övgüler alabileceğiniz, amacı belli ve sınırlı ama işini iyi yapan bir delikanlı Eau Fraiche. Üst yaş grupları için pek uygun olmasa da, arkadaşınıza hediye etmek için fena seçenek değil. Hele ki çok uygun fiyatlarını düşünürsek, ulaşması kolay bir eser olarak düşünülebilir.

Luca Turin'in kitabında gıcırtılı turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir puan verilerek en kötü parfümler arasında gösterilmiş.

Kalıcılığı bir EDT'ye göre normal. Fark edilirliği başlarda iyi ama orta kısımda performansı düşüyor. İlkbahar-yaz kullanımına daha yakın görünüyor. Parfümün tasarımına sektörün tanınmış isimlerinden Olivier Cresp imza atmış.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

22 Mayıs 2015 Cuma

Penhaligon’s – Blenheim Bouquet (1902)


Penhaligon’s – Blenheim Bouquet (1902)

İspanya Kralı II. Carlos'un, 1700 yılında ölmesi, Avrupa kıtasının kısa süre içinde karışmasına sebep olacaktı. Dönemin en büyük sömürgelerine sahip devleti İspanya'da yönetim boşluğu oluşacağını düşünen diğer Avrupa devletleri, İspanya'nın elinden sömürge ülkeleri alabilmek için kısa sürede birbirleriyle savaşmaya başladılar. 1700'de başlayan ve ismi İspanya Veraset Savaşı olarak tarihe geçen savaşlar, 1715 yılına kadar devam etti. Avrupa'daki bir çok devletin katıldığı savaşa bazı sömürge devletlerin de katılmasıyla dünya savaşı halini aldı adeta İspanya Veraset Savaşı.

Bu büyük savaşta bazı devletler işbirliği yaparak güçlerini birleştirdiler. İngiltere, Avusturya Hollanda ve Roma İmparatorluğu, güçlü bir orduyla Fransız-Bavyera ordusuna karşı savaştı. 1704 yılında Tuna'nın kıyısında gerçekleşen savaşta Fransızlar ağır bir yenilgi aldılar ve Avrupa'nın süper gücü olma vasıflarını kaybettiler. Bu savaşın Avrupa tarihi açısından çok önemli siyasi ve ekonomik sonuçları olmuştu.

Tarihe Blenheim Savaşı olarak geçen bu hadisenin sadece siyasi sonuçları olmamıştı. Savaşı kazanan ordunun komutanı Marlborough Dükü, bu başarısının ardından İngiltere tarafından ödüllendirilmek istendi. İngiltere'de Oxford’un kuzeybatısındaki Woodstock bölgesinde, Marlborough Dükü için saray yaptırılmasına karar verildi. Üç hektar genişliğindeki araziye yapılan saraya Blenheim adı verildi. Yapım aşamasında İngiltere meclisinin çok masraflı olduğu için tepki göstermesi ve mimarının sarayın inşaatı devam ederken görevinden alınması gibi aksilikleri saymazsak, çok gösterişli bir yapı ortaya çıkmıştı. Müthiş bahçe düzenlemesi ve farklı mimari tarzların (barok, neogotik ve neoklasik) birleşiminden oluşan saray kompleksi, bugün İngiltere'nin tarihi ve kültürü açısından büyük önem taşıyor. Artık müze olarak sergilenen Blenheim Sarayı, turist kafilelerine ve konserlere ev sahipliği yapıyor.


İngiltere'nin bu önemli sarayı, 1902 yılında yine bir İngiliz olan ve kolonya-parfüm üreticisi Walter Penhaligons'a ilham verdi. Yeni parfümünün ismini Blenheim Bouquet koyarak, bir anlamda bu tarihi saraya saygı duruşunda bulundu. Böylece Penhaligon's markasının çok uzun yıllardır en çok satan erkek parfümüne imza attı. Kendi sitelerinde Blenheim Bouquet'i "Penhaligons'un kahramanı" olarak nitelemeleri dikkat çekici. Dediklerine göre hala markanın en popüler parfümüymüş Blenheim Bouquet. Zaten yine kendileri onu "zamansız bir klasik" olarak görmekteler. Evet değerli dostlar karşımızda 113 yıllık bir anıt var. Ve hala çok popüler, hala çok satıyor ve hala çok seviliyor.

Çok uzun zaman önce kullanmıştım Blenheim Bouquet'i. O zamanlar oldukça sevmiştim kendisini. Bakalım aradan geçen yıllardan sonra benim cephemde değişen neler var?

Blenheim Bouquet'in açılışı eskilerden gelen buruk limonla gerçekleşiyor. Çok parlak olmayan limon biraz kolonyaları hatırlatıyor. Aromatik otlar geri planda destek veriyor limona. Başlangıcını sevdim. Orta kısma geçildiğinde limon geri plana geçiyor. Aromatik otlar biraz daha kendisini gösteriyor. Fakat asıl bombayı çam patlatıyor. Orta notalarda çam ağacı esansı kokuya her şeyiyle egemen oluyor. Ağır ve reçinemsi kokmayan çama lavanta eşlik ediyor. Orta bölüm için eh işte diyebilirim. Son kısım, orta notaların ekseninde ilerliyor. Açıkçası büyük değişim olmuyor. Belki biraz miskin etkinliği artıyor. Vetiver sürpriz şekilde ortaya çıkıyor. Son kısım benim için yeterli. İşte size Blenheim Bouquet.


Başlangıçtaki limon gayet güzel, ferah ve rahatlatıcı. Limonu sevdiğim için üst notalarını beğendim. Orta kısımdaki çam, lavanta ile olgun ve erkeksi etki yaratıyor ama çok benim sevdiğim gibi değil. Buradaki çam kullanımı bir tuhaf. Sanki çam esanslı terebentin gibi garip bir yapısı var. Bildiğiniz mis gibi doğal çam ağacı gibi değil. Sonrasında lavanta da çamın etkisinde kalıyor. Kötü değil ama beklediğim gibi de değil. Son bölüm, orta notalarla hemen hemen aynı kokuyor.

Görüşüne göre çok basit ve sade bir formülle karşı karşıyayız. Limon, çam, lavanta ve misk. Hepsi bu. Çok fazla derinliği olmayan, zengin sayılamayacak, gösterişli denemeyecek, abartısız bir minimal Blenheim Bouquet. Başlangıcındaki limonu saymazsak aynı çizgide ilerleyen, mütevazi ama aynı zamanda şık, asil, mesafeli ve biraz resmi. Onu çarşı pazar gezmelerinden ziyade, takım elbiseyle ya da en azından şık bir gömleğin üzerine kullanmak isabetli olacaktır. Bu anlamda İngiliz geleneksel aristokrat havasını koruyor. Zaten bu parfümü kullanan ünlüler arasında Prens Charles'ın ve Prens William'ın olması size fikir verebilir onun tarzı hakkında.

Aradan geçen yıllar ve deneyimlerin artması, insanın fikirlerini ve düşüncelerini değiştirebiliyor. Kimi insanlarda ileriye doğru pozitif anlamda olabilirken, bazılarında ne yazık ki geriye doğru gidebiliyor. Benim düşüncelerim ileriye doğru mu gidiyor yoksa geriye mi gidiyor bunun kararını zaman verecektir. Blenheim Bouquet özelinde konuşursam, ilk denediğimde çok sevmiştim fakat bu kullanımda o kadar da ilginç olmadığını düşündüm. Başlangıcı gayet güzel ve rafine ama ülkemizde çoğu kişi üst notaları limon kolonyasına benzetecektir. Bunda parfümdeki limon-turunçgil kullanımının 1900’lü yılların başlarına öykünmesi var. Bu kadar eski bir parfümde, günümüzdeki modern turunçgilleri görmek mümkün olmayacaktır. Bu anlamda kendi döneminin koku karakterini vermesi bakımından denenmesi gereken bir eser.

Evet o önemli bir klasik. Parfümlerin tarihinde saygı duyulan yere sahip. Eğer bu tür eski tarz erkeksi parfümlere meraklıysanız, Blenheim Bouquet sizin için iyi seçim olabilir. Luca Turin'in kitabında baharatlı turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan almış.


EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği düşük. İlkbahar-yaz mevsimi için uygun. Erkeksi ve olgun yapısı, belli yaşın üzerindeki erkekleri hedeflediğini düşündürtüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

19 Mayıs 2015 Salı

Chanel – No.19 (1971)


Chanel – No.19 (1971)

"Bir gün Ritz otelinden çıkmış yürürken, aniden omzuma bir elin dokunduğunu hissettim ve arkamı döndüm. Tanıdığım birisi değildi. Amerikan aksanıyla konuşmaya başladı ve bana şöyle söyledi: ‘Özür dilerim, ben ve iki arkadaşım parfümünüzün ismini öğrenmek istiyoruz.’ Benim gibi yaşını başını almış bir kadının, sokakta parfümünün ismini sormak için bile durdurulmuş olması kötü bir şey mi!"

Moda dünyasının muhtemelen en önemli ismi Coco Chanel, kendisiyle yapılan bir söyleşide başından geçen bu ilginç olayı tüm samimiyetiyle anlatıyor. Seksen sekiz yıllık ömrüne büyük başarılar sığdırmış bu ikonik isim, kıyafet tasarımlarına olduğu kadar parfümlerine de büyük önem veriyordu. Hatta numaralara olan takıntısı yüzünden bazı parfümleri ismini sayılardan alır. Mesela dünyanın en ünlü parfümü No.5, No.46, No.22, No.18 ve bugünkü konuğum No.19. Parfümün ismindeki 19 rakamının muhakkak ki anlamı var. Bayan Chanel'in 19 Ağustos olan doğum gününün anısına parfümün ismi No.19 seçilmiş.

No.19'un bayan Chanel'in en sevdiği imza parfümlerinden olduğu söylenir. No.19, 1970 yılında oluşturulmuş ve 1971 yılında piyasa sürülmüş. Coco Chanel'in 1971 yılında öldüğünü düşünürsek, No.19'u uzun süre kullanamadan hayata gözlerini yumduğunu söyleyebiliriz. Neyse ki bayan Chanel, No.19'u görmüş, onu kullanmış ve çok sevmişti. İşte 2015 yılının sıcak geçen Mayıs ayının ortalarında, bir koku sever, Matmazel Chanel'in en sevdiği koku hakkında bir şeyler karalamak ister.


Kendi sitelerinde No.19'un "Yeşil notaların ve çiçeklerin zengin karışımından, odunsu vetiverden ve şipre karakterinden" bahsedilmiş. Parfümü üzerime sıktığımda karşıma klasik Chanel aldehitleri çıkıyor. No.5'de vücut bulan ferah sabunsu çiçekler, No.19'un üst notalarını da süslemiş. Tek fark burada daha ferah ve aromatik. Eski tarz limon, bergamot ve aromatik otların destek verdiği aldehitler biraz kadınsı ama gayet rafine. Başlangıcı nostaljik, buruk ve yüksek kaliteli. Açılışını beğendim. Orta kısma geçildiğinde sabunsu çiçekler ve dolayısıyla çiçeksi yapının azaldığını görüyoruz. Orta bölümde müthiş bir meşe yosunu kendisini gösteriyor. Biraz gül var ama gayet ferah kullanılmış. Tabii parfümün önemli notası süsen (iris) çiçeğini unutmamak gerekiyor. Orta notalar beklediğim kadar kadınsı değil hatta rahatlıkla erkek kullanımına uygun. Başlangıçtaki ferah yapı, orta kısımda daha da artıyor. Limon ve aromatik otların parmağı var bu ferahlıkta. Parfümün en sevdiğim yeri orta bölüm oluyor. Koklamaktan kendimi alamıyorum adeta. Geleyim son kısma. Alt notalarda ferah kullanılmış vetiver tam istediğim gibi. Zaten kapanışta vetiver büyük rol oynuyor ve Chanel'in kalitesini size sonuna kadar sunuyor. Son kısmı da sevdim.

No.19, başlangıçtaki sabunsu çiçeksiliği hemen üstünden atarak ilerleyen saatlerde şahane bir aromatik yeşil şipreye dönüşüyor. Limon ve aromatik otların mükemmel verilişi ve çiçeklerle uyumu görülmeye değer. Çiçeksilik derken sanırım No.19'u hiç bir zaman kadın parfümü olarak göremeyeceğim çünkü onu rahatlıkla erkekler de kullanabilir. O, Yves Saint Laurent Pour Homme, Acqua di Parma Colonia, Eau de Guerlain, New York düzleminde ilerleyen, pürüzsüz ve nefis bir eser. Onlardan farkı biraz daha sabunsu ve çiçeksi. Hele ki orta bölümdeki aroma için kelimeler yeterli olmayabilir. Bu tür limonlu, meşe yosunlu aromatik şipreleri sevdiğim için No.19'a böylesine övgüler yağdırıyor olabilirim. Eğer sizin bu tarz eski kafa parfümlerle aranız yoksa almadan önce muhakkak denemenizi tavsiye ederim.

Sanırım No.19'un biraz "eski" koktuğunu söyleyebilirim. Kimileri onu modası geçmiş bile bulabilir. Evet günümüzün parfüm trendlerine hiç uymuyor. Şekerli baharat bombası değil. Sonları da yapay sedir ağacı kokmuyor. Limonlu meşe yosunu ve enfes vetiverli yapısı, onu "gizli hazine" klasmanına yükseltiyor. Yaşı otuz hatta otuz beş üzeri olan arkadaşlara gözüm kapalı öneririm. Onu kullanınız ve gerçek bir parfüm nasıl olur şaşırınız. No.19'u kullandıktan sonra diğer parfümlerde hep bir şeyler eksik ya da yanlış gelebilir size. Şimdiden uyarayım.


Her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibi. Sivri uçlar yok, uyumsuzluk yok, zorlama yok. Tatlılık az, sabunsuluk kokunun genelinin üstünü yumuşacık örtü gibi sarıp sarmalıyor ama abartılı değil. Çiçekler saf, temiz ve taze. Vetiver köksü, ıslak ama akuatik değil. Ve bence az da olsa orta bölümden itibaren tuzluluk mevcut. Umarım yanılmıyorumdur.

O, sadece kadın parfümleri kategorisinin değil, kokular evreninin en özel karışımlarından birisi. Müthiş bir klasik. Saygı görmeyi sonuna kadar hak ediyor. Çok zengin ve karmaşık değil. Notalar net, her biri taptaze ve doğal. Bir tarafıyla dişi ve çekici, diğer tarafıyla erkeksi, mesafeli ve ciddi. Belki de onun kokusu Coco Chanel'in karakterinin bir yansıması. Hayatı boyunca sürekli yalnızlıktan kaçan fakat hiç bir zaman yalnız kalmaktan kurtulamayan bir kadının yani Matmazel Chanel'in hikayesini anlatıyor No.19. Bu parfümü sürüp, Paris'te yaşadığı otelden çıkarak kaldırımda yürüyen Coco'nun yanımdan geçtiğini düşlüyorum, üzerinden yayılan No.19 ile birlikte. Belki de bundan önceki hayatımda Coco Chanel'i, Ritz'in çıkışında durduran ve ona parfümünü soran erkek bendim. Kim bilir.

No.19'un üç farklı formu var. EDT, EDP ve Parfum. Benim kullandığım EDP olanıydı. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği, başları dışında yüksek değil. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.


Parfümün tasarımını Chanel'in efsane parfümörü Henri Robert yapmış. Luca Turin'in kitabında yeşil çiçeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

Son söz: Değerli Gabriel Chanel, bu harika parfüm eminim ki sizi, doğum gününüzü ve sizden geriye kalan güzel eserlerinizi çok uzun yıllar başka insanlara aktarmada yardımcı olacak. Kabrinizde rahat uyuyunuz.

Koku Güzelliği:10/8.5

16 Mayıs 2015 Cumartesi

By Kilian – Prelude to Love (Invitation) (2008)


By Kilian – Prelude to Love (Invitation) (2008)

Kilian Hennessy'in 2007 yılında başladığı parfüm yolculuğu, 2015'e geldiğimizde dallanıp budaklanmaya devam ediyor. 2007 yılında giriş yaptığı niş parfüm sektöründe, ilk etapta altı iddialı eseriyle şansını denedi ve belki de beklemediği kadar başarılı oldu. By Kilian, başarılı sunumlarıyla ve farklı kokularıyla sektörün ve parfüm severlerin ilgisini çekmeyi çabucak sağladı.

Bay Hennessy, ilk parfüm serisi olan "L'oeuvre Noire" ile 2007 yılında büyük başarı yakaladığında işin peşini bırakmadı ve yeni parfümler eklemeye koyuldu koleksiyonuna. Bir yıl sonra yani 2008 yılında "L'oeuvre Noire" serisinin yedinci parfümü ortaya çıkıverdi. Prelude to Love (Invitation), markanın 2008 yılında çıkardığı tek parfüm olarak görülüyor kaynaklarda. İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını aşktan alan Prelude to Love, By Kilian koleksiyonunun yumuşak başlı kokularından birisi. Zaten parfümör Calice Becker'de Prelude to Love'un çiçeksi yönünü vurgulamış ve iris (süsen) çiçeğinin etkisinden bahsetmiş.

Uzun zamandır dolabımda duran ve neredeyse orada unuttuğum Prelude to Love'u havaların ısınmasıyla birlikte kullanmaya karar verdim. Parfümü üzerime sıktığımda karşıma ilk aşamada ferah aroma çıkıyor. Limon, tuzlu bergamot, portakal, aromatik otlar ile zengin, ferah ve harika bir başlangıç yapıyor. Açılışı doğal, azıcık kadınsı ve enfes. Orta kısma geçildiğinde ferah yapı devam ediyor. Limon ve bergamot geriye çekilirken ortaya neroli, portakal çiçeği ve yeşil yapraklar çıkıyor. Çiçeksi hissiyat veren orta bölümde geriden yumuşak ve ferah baharatlar da hissediliyor. Özellikle zencefilin etkisi bariz. Hafiften de iris ve lavanta algılıyorum. Orta bölüm, başlangıcı kadar baş döndürücü olmasa da hala müthiş. Son kısım parfümün en sade yeri. Alt notalarda misk etkin. Kapanış bölümünde yeşil köksü-ağaçsı yapı dikkatimi çekti. Sonları stabil ama fena değil.


Prelude to Love, aşkı merkeze alan ilhamına, simsiyah şişesine, "siyah baş yapıt" serisi üyesi olmasına rağmen gayet ferah, mutluluk veren, yumuşak, pozitif, çiçeksi-meyveli kompozisyona benziyor. Başlangıçtaki şahane turunçgiller eşine az rastlanır cinsten. Böylesine doğal, canlı, taze, zengin, masum ve rafine turunçgillerle karşılaşmak benim için şaşırtıcı bir sürpriz. Nefis başlangıcından sonra zencefil-kakule önderliğindeki baharatlar ve portakal çiçeğinin o hüzünlü ve buruk birleşimi, orta notaları istemesinizde size kendisini sevdiriveriyor. Baharat derken ağır ve burun büken tarzda değil. Gayet uyumlu, uysal, sakin, ferah ve çiçeksi baharatlardan bahsediyorum. Normalde portakal çiçeğini pek kendime yakın bulmam fakat orta bölümdeki kullanılışı çok sevdim. Son kısım pek zengin olmasa da başarısız değil.

Başlangıcındaki "yeşil" teması, orta bölümde rahatsız etmeyen kararında sabunsulukla artarak devam ediyor. Sonlarda hala o yeşil çiçeksi izlenim mevcut. Prelude to Love'daki yeşil teması hem meyveli hem de çiçeksi etkiyi başarıyla veriyor. Zaten onun için baharatlı-meyveli-çiçeksi diyebiliriz. Tabii meyveler biraz geri plandayken, fazla kadınsı olmayan çiçeksilik parfümün ana aksını oluşturuyor. Onun için kadınsı demek doğru olmaz. Rahatlıkla erkekler kullanabilir. Zaten çoğu yerde uniseks kullanıma uygun olduğu belirtiliyor.

Baharın o güzel yüzünü gösterdiği, doğanın, kuşların ve neredeyse bütün canlıların uyandığı, ılık rüzgarların ve içimizi ısıtan güneşin kalplerimizi kıpır kıpır ettiği bu günlerde kullanılabilecek en güzel kokulardan birisine sahip Prelude to Love. Onu üzerime sıktığımda adeta pozitif enerji yüklemesi yapılıyor bedenime. Neşeli ve eğlenceli tarzı, bir süreliğine de olsa yaşadığımız dünyanın sorunlarından, üzüntülerinden ve sıkıntılarından kurtulmanızı sağlayacağına eminim.


Notaların neredeyse tamamının net şekilde hissedildiği, yapaylığa rastlanmayan, şık, lüks bir çiçeksi meyveli kompozisyon arıyorsanız sanırım artık buldunuz. Bilemiyorum belki de bu tür yeşil çiçeksi meyvelileri sevdiğim için böylesine ilgimi çekti. Sizde aynı etkiyi yapar mı bilemem. Eğer Un Jardin Sur Le Nil veya Apom Pour Homme'u seviyorsanız, Prelude to Love'u deneme listenize almanızda yarar var. Şimdiye kadar denediğim By Kilian'lar içinde rahatlıkla en sevdiklerimin arasında yerini alıyor Prelude to Love. İyi iş çıkarmış bay Hennessy.

Luca Turin'in kitabında Prelude to Love, iris (süsen) limon olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş.

Parfümün tasarımını By Kilian'ın birçok kokusuna imza atan Calice Becker yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği biraz zayıf. Tam bir ilkbahar-yaz kokusu. Kadın erkek, genç yaşlı herkes kullanabilir. Tabii oldukça yüksek fiyat etiketini göze alabilirseniz.

Koku Güzelliği:10/8.5