26 Temmuz 2015 Pazar

Chanel – Cristalle (1974)


Chanel – Cristalle (1974)

Güney Hindistan'ın Kerala ve Tamil Nadu bölgelerinin sınırlarındaki mavi tepelerde şafak sökmüştür artık. Yasemin çiçeğinin hasadı başlar bu saatlerde. O kadar narin bir bitkidir ki yasemin, sadece elle toplanabilir. Öte taraftan İtalya'da Etna dağının hemen kenarında, Sicilyalı köylüler, merdivenin kenarına oturmuş, topladıkları lezzetli ve değerli limonları seçerler. Böylece 1974 yılında Chanel'in yeni kadın parfümünün ilkeleri, kokunun kaderine yön vermiştir: Limon ve yasemin.

Cristalle'in saflığını, ışıltısını ve şeffaflığını tahmin edebilirsiniz sanırım. Turunçgil ağacındaki meyve ve yasemin şurubundaki yapraklar, yeryüzünün ve gökyüzünün soluğuyla kombine edilmiştir. İşte size Cristalle'in kısa öyküsü.

Kimilerine göre Matmazel Chanel'in bazı kıyafetlerinde kullandığı mücevherlerden esinlendiği belirtiliyor Cristalle parfümünün. Her kadın gibi Coco Chanel'in de pahalı mücevherlere, özellikle kristale büyük ilgisi vardı. Cristalle parfümünün, Coco Chanel'in bu tutkusuna binaen tasarlandığı anlatılır. Gerçi resmi tanıtımında bu yönde bilgi yok ama parfümün ismindeki kristal vurgusu, bu hikayeyi doğrulayabilir.


Chanel moda evinin dünya parfüm tarihine armağan ettiği klasiklerden birisinin de Cristalle olduğu rahatlıkla söylenebilir. 1970'li yılların ortasında Diorella'ya güçlü bir cevap olarak da düşünülebilir Cristalle. Edmond Roudnitska'nın müthiş şipresi Diorella'ya, Chanel, 1974 yılında Henri Robert'la karşılık vermişti fakat ilk fikrin Edmond Roudnitska'dan çıktığı görülüyor bu rekabette. Yoksa değil mi? Peki 1971 çıkışlı No.19'u nereye koyacağız.

Kadın parfümleri tarihinin üç müthiş klasiği No.19, Diorella ve Cristalle'in, koku formu anlamında birbirlerine yakın oldukları söylenebilir. Kuru, tozlu aldehidik turunçgil şipreleri olarak tanımlanabilecek üç eser, 1970'li yılların, Fransa ve Avrupa merkezli parfümlerinin genel karakterlerini takip ettikleri anlaşılabilir. Gerçi yazımda fazlaca kıyasa girmeyeceğim. Ama Cristalle'in arka planındaki tarihsel boyutu böylece kısaca hatırlatmak istedim.

Cristalle'i üzerime sıktığımda karşıma tozlu turunçgiller ve aromatik Akdeniz otları çıktı. Başlangıçtaki lezzetli ve eski portakal var ama limon muhtemelen baş rolde. Üst notalarda buruk ve rafine limona aromatik otlar büyük oranda destek veriyor. Evet klasik bir tozlu, nostaljik şipre açılışına sahip. Başlangıcı çok güzel. Orta kısımda kuru çiçekler kendisini gösteriyor. Sabunsu-pudralı verilmiş çiçeklerde fazlaca tatlılık yok. Aldehitlere benzer bu çiçeklere biraz da kavun eşlik ediyor sanki. Evet ben de sizin gibi "kavunun ne işi var burada" diye şaşırdım. Orta notalarda kavun veya şeftaliden gelen meyvemsi yapı, çiçeklerin hemen yanı başında duruyor. Açıkçası orta kısmı, başlangıcı kadar sevemedim. Sonlarda yine sürpriz var. Harika bir meşe yosununa parlak ve eski limon eşlik ediyor. Son kısım enfes.


Cristalle'in yeşil, meyveli-turunçgilli şipre olduğunu düşünüyorum. Tabii meyveler daha geri plandayken turunçgiller ve özelde limon ön planda denebilir. Aldehit benzeri pudralı çiçekler tam Chanel klasiği. No.5 ve No.19'da örneklerine rastladığımız bu sabunsu çiçeklerin Cristalle'de izlerini takip edebiliyoruz. Kuru, temiz ve pürüzsüz verilmiş çiçekler abartılı şekilde kadınsı olmasa da, onun feminen yanını vurguladığı açık. Eski-tozlu limon tahmin edebileceğiniz gibi harika kullanılmış. Ve meşe yosunu yine şahane bir kapanışa imza atmış.

Cristalle, adeta No.5'in çiçeklerini, Mitsouko'nun meyvelerini ve No.19'un limon ve meşe yosununu organik şekilde bünyesinde toplamış. Tabii ki yüksek kaliteli, şık, dengeli ve yapaylıktan eser yok. Üst-orta-alt nota ayrımları belirgin, lüks, olgun bir Chanel hanım efendisi duruyor karşımızda. Mesafeli, saygılı, kibar ve asil.

Günümüzün modern ve tatlı baharatlı parfümlerine hiç benzemiyor. O, tamamen farklı bir evrenin üyesi. 2015 yılının pop kültürü, onun umurunda bile değil. Edith Piaf'ın şarkılarındaki eski Paris kulüplerinin üyesi kadınların kokusu o. Lady Gaga veya Justin Bieber, onun muhtemelen en büyük kabusudur. Kim Kardashian ise onu uzaylı bile sanabilir.


Parfüme yönelik iki eleştirim olacak. Birincisi orta kısımdaki o kavun benzeri meyvemsilik. Sabunsu çiçeklerle iyi uyum sağlamadığını düşünmüyorum meyvelerin. Gerçi parfümün 1974'ten beri farklı seferler reformülasyon geçirdiğini düşünürsek, belki de ilk formülasyonda bu sıkıntı yoktu. Ya da sadece benim için sorun orta notalar. İkincisi de fark edilirliğinin düşüklüğü. Tabii parfümün EDT olduğunu düşünürsek harikalar beklemek doğru olmayabilir. Belki de özellikle tene yakın koku formu oluşturulmuştur.

EDT demişken önemli bir bilgi vereyim. Cristalle'in ilk 1974 formülü EDT idi. Ben de EDT'sini kullandım. Bir de EDP piyasaya sürüldü 1993 yılında. EDP'yi Jacques Polge tasarlamış. Yorumlara baktığımda iki parfümün birbirinden farklı olduğu söyleniyor. Genel olarak EDT'si öneriliyor. Hatta bir yerlerden vintage EDT bulabilirseniz onu almaya bakın derim.

Günlük basit kullanım için uygun olacağı izlenimi vermedi Cristalle. Belki yaz mevsimindeki şık bir havuz başı davetinde kullanmak yerinde olacaktır. Kot-tişört parfümü olmadığını düşünüyorum. Yaş olarak ise otuz hatta otuz beş üzeri kadınların denemelerini öneririm. İlkbahar-yaz kullanımı için ideal. Çok soğuk günlerde, yaz sıcaklarında vereceği tadı veremeyeceğini sanıyorum.


Luca Turin'in kitabında turunçgil şipre olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek en iyi parfümler listesine alınmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

23 Temmuz 2015 Perşembe

Parfum d’Empire – Yuzu Fou (2008)


Parfum d’Empire – Yuzu Fou (2008)

Kimilerinin onun için "dünyanın en seksi meyvesi" demesi çok anlamlı mı bilemiyorum. İlk olarak Çin'de üretimi yapıldığı söylenen yuzu meyvesinin, Japonya'ya gelişi ve bu ülke insanı için önemli yere sahip olmasının eski tarihlere dayandığı düşünülebilir. Batı dünyasının fazla bilmediği yuzunun Güney Doğu Asya'da sevilen bir meyve olduğu ve sık sık ünlü şeflerin yemeklerinde aroma arttırıcı olarak kullanılması şüphesiz tesadüf değil. Yuzunun o buruk tadı, çoğu zaman greyfurt-mandalina-limon karışımına benzetilir. Hatta yuzu için Japon Portakalı tabiri bile karşımıza çıkar.

Sadece yemeklerde ve tropikal kokteyllerde kullanılmıyor yuzu. Japon geleneklerinde farmakolojiden, spa'lara hatta meditasyon uygulamalarına kadar çok yerde rastlıyoruz yuzu meyvesine ve onun kokusuna. Kimi belgesellerde gördüğümüz ünlü Japon sedir ağacı banyolarında da arındırıcı, rahatlatıcı olarak kullanılıyormuş yuzu. Tabii antik ritüelleri de unutmamak gerekiyor.

Egzotik Güney Doğu Asya'nın bu sevilen meyvesi, Fransa merkezli niş parfüm evine ilham kaynağı olması bakımından bizi ilgilendiriyor. Genellikle sağlam ve yoğun karakterli kış parfümlerini sevdiğim Parfum d'Empire, koleksiyonuna bu sefer ferah ve yumuşak meyveli koku ekledi 2008 yılında. Yuzu Fou'nun, "Çılgın Yuzu" anlamına geldiği belirtiliyor. Kendi sitelerinde Yuzu Fou'yu "Japon tazeliğinin yayılması" olarak tanıtmışlar. Ayrıca " turunçgil özünden, donmuş naneden, saf mine çiçeğinden, yeşil bambudan, ballı neroliden ve beyaz miskten" yararlanılmış kokusunu anlatmak için. Bakalım Yuzu Fou, sevdiğim Parfum d'Empire'lar arasında yerini alabilecek mi?


Yuzu Fou'nun açılışında lezzetli turunçgiller var. Biraz portakal, mandalina ve azıcık da limon. Üst notalar gayet meyveli, ferah, yumuşak ve doğal. Buruk denebilecek başlangıcını sevdim. Orta kısımda acı portakal-mandalina hissi artarak devam ediyor. Başlangıcıyla hemen hemen aynı orta notalar hala lezzetli ve durağan. Meyveli yapı etkin orta notalarda. Son kısımda meyvelerin etkisi biraz azalıyor. Onun yerini misk ve yumuşak odunsu notalar dolduruyor. Çok ilginç ya da etkileyici değil son kısım. Hatta bence parfümün en sıkıcı yeri kapanışı.

Güneşte kurutulmuş mandalina kabuğu hissi var parfümün tamamında. Çok canlı portakal kullanımı aklınıza gelmesin. Genel olarak ekşi, buruk ve sakin mandalina kokusuna sahip. Tabii yuzu meyvesini hiç yemediğim için tadını bilemiyorum. Yuzu Fou'yu kullanım sürecinde zihnimde çoğu zaman mandalina canlandı. Özellikle başlangıcı çok doğal. Orta kısım biraz daha ortalama meyve-turunçgil kokusuna dönüşüyor. Sonlarıysa sanki seyreltilmiş misk ve meyve aromasının karışımı gibi.

Biraz olgun tarzı var. Genç işi sayılamayacak turunçgil parfümü olarak düşünülebilir. Yapaylık olduğu söylenemese de oldukça tek düze. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Canlı olmayan yapısı da performans anlamında harikalar yaratmıyor.


Yuzu Fou, kendi halinde ve iddiasız bir parfüm. Çok kompleks ya da derin değil kokusu. Evet taze ve lezzetli ama düz çizgide ilerlemesi, böylesi niş marka için soru işaretleri oluşturuyor zihnimde. Yine de kaliteli bir turunçgil parfümü arıyorsanız, Yuzu Fou'yu ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz.

Luca Turin'in kitabında çok sesli turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Fakat ben bu parfümde çok sesliliğe rastlamadım. Yakın zamanda Parfüm d'Empire parfümlerinin reformülasyon geçirdiği konuşuluyor. Sanırım benim kullandığım yeni formülasyon ve dört puan alacak gibi görünmüyor bu haliyle.

Eau de Parfum (EDP) formuna sahip. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği zayıf. Yirmi beş yaş üzeri herkes kullanabilir. İlkbahar-yaz mevsimine uygun görünüyor. Birçok Parfum d'Empire gibi Yuzu Fou'da uniseks kullanıma uygun. Düşündüğüm zaman her iki cinsinde rahatlıkla kullanabileceği basitlikte gibi görünüyor.


Yuzu Fou'nun tasarımını, markanın kurucusu ve sahibi  Marc-Antoine Corticchiato yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Hermes - Jour d'Hermes (2013)


Hermes - Jour d'Hermes (2013)

"Bu hikayenin 2010 yılında başladığı söylenebilir. Journal d’un Parfumeur kitabımda 'kadınsı H' kavramından bahsediyorum. Jour d'Hermes parfümüyle başlıyor 'kadınsı H' macerası. Terre d'Hermes gibi çok başarılı bir erkek parfümü tasarlamıştık Hermes için. Şimdi yine onun kadar başarılı bir kadın parfümüne imza atmayı istedim.

Fakat yanlış anlaşılmasın, Jour d'Hermes, Terre d'Hermes'in kadın versiyonu olarak düşünülmesin. İlk olarak şunu söyleyebilirim ki biz kadınsı bir parfüm yaratmak istedik. Hermes'in yöneticileriyle ışık hakkında konuştuk. Bir zanaatkar için ışığın öneminden bahsettik. Ve parfümün isminde ışık olabilirdi. (Jour gün ışığı anlamına geliyor) Hatta Boticelli'nin İlkbahar tablosu gündeme geldi. İlkbahar tablosuna baktığımda ilgimi çeken şuydu: her yerde çiçekler vardı, 500 çeşit çiçek. Botticelli'nin vizyonunu tamamen kabul ettiğim söylenemese de kadın feminenliğini, erkeksi kodlardan ayırır çiçekler. Çiçek, kadınsılığın özüdür."

Jean Claude Ellena'nın söyleşisinden anlıyoruz ki Hermes markası, Terre d'Hermes gibi büyük ticari başarının ardından aynı performansı yeni kadın parfümünden de almak istiyor. Tabii bir markanın ya da parfümörün her zaman harika kokular piyasaya süreceklerine dair garantileri yok. Olabildiğince koku çeşidi ile farklı kullanıcılara hitap etmek zorundalar. Şüphesiz ki bu Hermes ve Jean Claude Ellena için de geçerli.


Hermes'in merakla beklenen yeni kadın parfümü Jour d'Hermes, her zaman ki gibi markanın mütevazi sayılabilecek kampanyalarıyla tanıtıldı. Terre d'Hermes'in büyük başarısının ardından gözlerin çevrildiği Jour d'Hermes, Jean Claude Ellena için de önemli bir sınav niteliğindeydi. Parfümün tanıtım kampanyasında kadınsılığa ve çiçeklere büyük vurgu yapıldığı görülebiliyor. Bakalım Jour d'Hermes'teki çiçekler, bana neler düşündürtecek.

Jour d'Hermes'in başlangıcı ferah sayılabilecek greyfurt ve buruk limonla gerçekleşiyor. Doğal ve lezzetli üst notaları gayet güzel. Çok kısa süre içinde kaybolan başlangıçtaki turunçgillerin yerini orta kısımda baharatlar alıyor. Biber ve hatta kakule olduğunu tahmin ettiğim baharatlar gayet köşeli ve karakteristik. Fazlaca tatlılık barındırmayan baharatlara ilerleyen dakikalarda metalik çiçekler ekleniyor. Orta bölümde kadifemsi yapaylık algılıyorum. Muhtemelen Iso E Super'den geliyor bu kadifemsi yapaylık. Son kısımda metalik odunsu notalar ve misk öne çıkıyor. Odunsu notalar, miskten çok daha baskın. İşte benim Jour d'Hermes'ten algılayabildiklerim.

Gördüğüm kadarıyla çok katmanlı sayılamayacak, basit, biraz meyveli, baharatlı, çiçeksi, odunsu bir parfüm. Başlangıcındaki müthiş greyfurt ve limon koklamaya değer. Orta bölümde Ellena'nın pek tarzı olmayan kadifemsi yapaylıktaki çiçekler fazlaca kadınsı değil. Diken gibi baharatlar her daim kendisini hissettiriyor. Ve bence parfümün ana akslarından birisi metalik ağaçsılık. Bay Ellena'nın dediği gibi Jour d'Hermes, hiç de Terre d'Hermes'in varyasyonu gibi kokmuyor. Kendi başına buyruk ve farklı.


Yine Ellena'nın sözlerine atıf yapayım diyorum. Jour d'Hermes'in ağırlıklı olarak çiçeklerden oluştuğunu belirtse de bence durum pek öyle değil. Tenimde özellikle baharatlar ve odunsu notalar öne çıktı. Bu da parfüme sınırlı bir erkeksilik katıyor. Jour d'Hermes'in çok süslü bir kadın parfümü olduğunu söylemek zor. Uniseks kullanıma yakın yapısı, onu erkekler için de seçeneğe dönüştürüyor.

Orta kısımdan itibaren dikkatimi çeken şey ise yapaylık. Kontrollü ve modern verilmiş yapaylık, hayal kırıklığına sebebiyet veriyor. Ellena'nın ve Hermes'in yüksek kaliteli, mis gibi doğal parfümlerine alıştık. Gerçekçi ve canlı turunçgillerine bayılıyoruz. Sedir ağacını ustalıkla kullanmasını seviyoruz. Ama Jour d'Hermes'te o üst düzey Hermes rafineliği ve lüksü yok. Daha ana akım ve popüler modern parfüm rolüne bürünmüş. Evet kokusu çarpıcı, akılda kalıcı, karakteristik ve ilginç ama yine de Hermes'ten beklediğim kadın parfümü tam olarak bu değildi.

Çoğu kişinin Jour d'Hermes'i parlak bir yaz parfümü olarak nitelemesi benim için geçerli değil. Özellikle baharatların ve odunsuluğun yüksek dozu, onu sıcak yaz mevsiminde kullanmaya mümkün kılmıyor. Çok sıcak günlerin yaşandığı bu sahil kasabasında, akşamları kullandığım Jour d'Hermes, hala biraz daha serinlik istiyor. Onun kullanım dönemi olarak sıcak olmayan ilkbahar-sonbahar mevsimleri düşünülebilir.


Yaş olarak yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlara önersem yanlış olmaz sanırım. Denemeden alınmaması gerekiyor. Hem fiyatı yüksek hem de köşeli yapıya sahip. Herkesin tarzına uymayabilir. Güvenli liman olduğu söylenemez.

Eau de Parfum (EDP) formuna sahip. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. Başlangıcı dışında saldırgan olmadığını söyleyebilirim.

Koku Güzelliği:10/7

17 Temmuz 2015 Cuma

Nautica Classic (1992)


Nautica Classic (1992)

1955 yılında Çin'de doğan David Chu'nun hayatı, ona muhtemelen hiç tahmin edemeyeceği sürprizler hazırlamıştı. Ailesiyle birlikte Tayvan'a yerleşen Chu, 1960'lı yıllarda fırsatlar ülkesi A.B.D'ye göç etti. Hayallerinde "Amerikan Rüyasını" gerçekleştirmekten ziyade, iş bulup çalışmak vardı. İlk geldikleri dönemde aile, Amerika'ya göç eden Çinlilerin genellikle yaptıkları ilk şeyi tekrarladı: Çin restoranı açmak.

David Chu'nun çocukluğu New York ve Connecticut civarlarında geçti. Mimar olmak istiyordu ama kader onu moda bölümüne getirip bıraktı. Sonrasında ticaret hayatına atıldı. Arkadaşlarıyla birlikte giriştiği Tayvan'daki ticari faaliyetleri kısa süre içinde başarısızlığa uğradı ve tekrar Amerika'ya döndü. Bu sefer bir şirkette çalışmaya başladı. Ceketler ve deniz kıyafetleri tasarlayan Chu, kısa süre içinde başarıyı yakaladı. Onun tasarımları oldukça tutulmuştu. Bu başarısından cesaret alıp, 1983 yılında kendi markasını oluşturmaya karar verdi.

Amerika merkezli Nautica'nın kısa öyküsü böyle özetlenebilir. Nautica'nın en önemli özelliği, denize yönelik giysilere odaklanması. Sörfçü kıyafetleri, deniz şortları, rahat tişörtler ve denizle ilgili akla gelebilecek her türlü kıyafet, Nautica'nın ürün gamını oluşturuyor. Zaten Nautica'nın yelken seyahatlerine çıkan insanlara uygun ürünler sunmak amacıyla altı parçalık mont koleksiyonuyla işe başladığı söylenir. Dörtte üçünün su ve su yollarından oluşan dünyamızda su ve deniz konseptini marka DNA'sına alarak bu vizyonda ve renk temalarına uygun ürünler çıkartıyorlar. Yani kısacası deniz, güneş ve kum üçlüsü Nautica felsefesinin ana damarını oluşturuyor.



Nautica'nın parfüm işine girmesi de kurulduktan dokuz yıl sonra gerçekleşiyor. 1992 çıkışlı ilk parfümleri Nautica Classic, bugünkü yazı konuğum. Markanın ana konsepti olan su/deniz/okyanus teması, parfümlerinde de aynen devam ediyor. Gerek Nautica Classic, gerek Nautica Blue gerekse Voyage, deniz ve yelken kültürüne ait öğelere sahip. Nautica Classic'in şişesinin, yelkenlerini şişirmiş tekneye benzemesi de sanırım tesadüf değil. Her ne kadar bugünkü yazı konum Nautica Classic'in üretiminin bitirildiği söyleniyorsa da, bu erken dönem aromatik sucul parfümü epeydir merak ediyordum.

Nautica Classic'i üzerime sıktığımda ferah sabunsu aldehitler, sucul meyveler ve yeşil turunçgillerle karşılaştım. Çok hafif, ferah ve güzel. Başlangıcını sevdim. Orta kısımda büyük değişiklik olmuyor kokuda. Başlangıcından farklı olarak nötr çiçekler ve ferah baharatlar ekleniyor. Orta bölüm de fena değil. Son kısım parfümün en başarısız yeri. Yapay odunsu notalar ve ekşimsi misk, ne yazık ki hiç umut vaat etmiyor alt notalarda.

Nautica Classic, erken dönem temiz, basit, sucul ferah parfümlerin tipik örneği. Biraz Insense Ultramarine esintisi, hafiften Cool Water yeşilliği. Tabii bu iki parfümden Insense Ultramarine'e daha çok benzetebilirim Nautica Classic'i. Sabunsu çiçeklerin kadınsı olduğunu söylemek doğru olmaz. Açıklanan notalarında yasemin ve siklamen çiçeği var. Nautica Classic'in çok çiçeksi olduğu iddia edilemez sanırım. Onun tarzı ferah meyveli, sabunsu sucullara yakın. Yakın dönem örneklerden Bentley Azure'un daha cansız ve ruhsuz haline benziyor Nautica Classic. Şişesinin içindeki sıvı gibi mavi, deniz hatta okyanus kokuyor.



Bu tür sabunsu aldehidik sucullar çoğu zaman sıvı sabunlara, kolonyalı mendillere, cam silicilere ve diğer temizlik ürünlerine benzetilebiliyor koku anlamında. Bence Nautica'da abartılı bir bayağılık yok. Başlangıcı ve orta kısmı fena değil ama alt notaları sınıfta kalıyor. Evet 1990'lı yılların başlangıcı için yenilikçi bir ferah yazlık olduğunu düşünebiliriz. Fakat 2015 yılının dünyasında benzerlerinin karşısında fazla şansı yok gibi görünüyor. Zaten Nautica markasının da üretimini bitirdiğine dair haberler geliyor. Yani ilerleyen yıllarda tamamen raflardan kalkacağını varsayabiliriz.

Nautica Classic'i eskiye özlem duyan ve gençlik yıllarında kullanan erkekler tarafından nostaljisi yapılan bir arkadaş olarak düşünebiliriz artık. Özellikle Amerika kıtasında Nautica'nın marka gücünü düşünürsek, Classic'in üretimi sonlandırılmış modern klasiklerden olacağı düşünülebilir. Ha bu arada, parfümü sevenler, geçtiğimiz yıllarda geçirdiği kapsamlı reformülasyonla birlikte kokusunun hiç bir özelliğinin kalmadığından şikayet ediyorlar. Eğer bulabilirseniz daha eski tarihli şişelere ulaşmanızı öneriyorum.

Kullanım döneminde kötü duygular beslemedim ona. Oldukça uygun fiyatına istinaden gayet iyi bir kokusu var. Ama tabii yüksek kaliteli değil. Ayrıca tek düze ve uzun kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Günlük kullanıma, sıcak yaz günlerine uygun bu EDT'nin performansı ise çok kötü. Kalıcılığı 4-5 saat civarında. Fark edilirliği ise varla yok arasında. Çoğu parfüm severin bu yöndeki şikayetleri ne yazık ki haklı gerekçelere dayanıyor. Adeta kolonya tadında bir parfüm.



Eğer yaşınız otuzun üzerindeyse, 1980'li yıllardaki Hollywood filmlerindeki okyanus kıyısı görüntüleri aklınızın bir köşesine kazındıysa, eski anıların hatırına bir şişesi elimde bulunsun diyorsanız, o zaman almanızı öneririm. Onun dışında çok ilginç ya da farklı bir yapısı yok.

Parfümün tasarımını ismi pek duyulmamış burunlardan Robert Gaudelli yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6