9 Kasım 2015 Pazartesi

Chanel – Antaeus (1981)


Chanel – Antaeus (1981)

"Gaia ile Poseidon'un oğulları olan, yarı-dev Antaios, insana daha çok Grek-Berberi karışımı bir efsanenin kahramanı gibi görünüyor. Kaynaklara göre Libya'nın iç kesimlerinde yaşayan kral Antaios (Latinleştirilmiş hali Antaeus), gelip geçenlere güreşte meydan okuyor, güreşe tutuşup da tuş ettiği herkesi de acımadan öldürüyordu. Antaios hiç yenilmez ve öyle çok kişiyi altına alıp öldürür ki bunların kafataslarını Poseidon tapınağına çatı diye yığar. Antaios'un büyük sırrı, güreş esnasında toprakla, yani annesiyle olan temasını koruduğu sürece, Gaia'dan tükenmek bilmez bir enerji akışıyla beslenmesidir. Antaios'un ayakları bir kez yerden kesilecek olsa, bu hiç yenilmeyen dev, ancak herhangi bir insan kadar güçlü olacaktır. 11. görevini yerine getirmek üzere, Hesperidlerin efsanevi bahçesine doğru yola koyulan Herakles, yolu üzerinde Antaios ile karşılaşınca bu devle güreşmek zorunda kalır. Güreş sırasında çaresizce Antaios'u yenmeye gayret eden Herakles, bir yandan da onun neden hiç yorulmadığını çözmeye çalışır. Nihayet, doğru akıl yürütmeyle (bazı versiyonlarda tanrıça Athena'dan tüyo alarak) devin sırrına vakıf olur; onu havada tuttuğu bir sırada bir ayı kuvvetiyle sıkıp kaburga kemiklerini kırmak suretiyle öldürür. " (http://yunanmitolojisi.com/)

Yukarıdaki karmaşık ve bir o kadar da gerçeküstü hikayenin, Yunan Mitolojisi için sıradan olduğu söylenebilir. Onlarca Tanrı ve yarı tanrının, doğa üstü yaratıkların, dünyada şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış canlıların hikayesidir çoğu zaman mitoloji. Yunan Mitolojisindeki Antaeus'un kısa öyküsünün anlatıldığı yunanmitolojisi.com, bu konuları merak edenler için fena kaynak değil.

Antaeus isimli mitolojik yaratığın isminin Chanel'in parfümüne verilmiş olması şaşırtıcı değil bizim için. Daha önce Xeryus ve Kouros gibi ismini mitolojiden alan kokulara rastlıyorduk parfümcülükte. Mitolojideki Antaeus figürüne, günümüzün popüler kültüründe de zaman zaman rastlıyoruz. Her ne kadar 1400'lü yıllarda kaleme alınmış olsa da Dante'nin İlahi Komedyası'nda Antaeus ismi Cehennem bölümünde geçer. Ayrıca Fas'ın Tangier isimli şehrinin Antaeus tarafından kurulduğu bile söylenir.


Tabii bizi, Antaeus'un mitolojik geri planından ziyade, parfümle olan ilişkisi ilgilendiriyor. Chanel'in 1981 yılında piyasa sürdüğü Antaeus, otuz beşinci yaşını kutlayacak yakında. Denebilir ki otuz dört yıldır, erkek parfümlerinin en sağlam ve iyi örneklerinden birisi olarak hala yerini koruyor. Dünya parfüm klasiklerinin muhtemelen en üst sıralarında yer alıyor Antaeus. Simsiyah ve gizemli şişesiyle, temsil ettiği erkeksi yanıyla ve güçlü karakteriyle, 1980'li yılların ideal maço erkeklerini işaret ediyor belki de.

Antaeus'u uzun zaman önce kullanmış ve hakkında birkaç şey karalamıştım. Fakat bu önemli parfümün çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm ve yeniden ona şans tanıdım. Ya da tam tersi o, bu şansı bana bahşetti. Antaeus'un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, eski bergamot ve aromatik otlarla yüksek kaliteli ve nostaljik üst notaları şahane. Orta kısma çabucak geçiliyor ve 1980'li yılların erkek parfümü gerçeği yüzüme çarpıyor. Orta bölümdeki hayvansallık benim için zorlayıcı. İnternette dolaşan notalarında castoreum var. Muhtemelen bu arkadaştan geliyor hayvansallık. Baharatlar da mevcut orta bölümde. Tarçın öne çıkıyor gibi. Erkeksi orta notalar, onun basit bir parfüm olmadığını haykırıyor. Orta bölümün sonlarında neyse ki hayvansallık azalıyor ve onun yerine müthiş bir tütsü geliyor. Sadece tütsü mü? Meşe yosunu harika verilmiş. Deri şekerli değil. Azıcık gül bile sıkıştırılmış geri plana. Enfes bir kapanışa sahip bu koca adam.

"Başlangıçtaki harika ve eski turunçgillerle aromatik otların uyumu ne kadar güzel. Sanırım ferah turunçgil şipresiyle karşılaşacağım" diye düşünen arkadaşlara orta notalar sıkı bir kroşe vuruyor. Evet kroşe boks terimidir ve yandan çeneye gelen sağlam yumruğun ismidir. Her ne kadar şiddete karşı isek de orta bölümün bünyeme yaptığı etkiyi ancak böyle dile getirebilirim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım bilecektir ki hayvansal kokan parfümlerle aram iyi değil. Ne Kouros'la anlaşabilirim ne çoğu kişinin ayılıp bayıldığı Musc Koublai Khan'ı midem kaldırabilir ne de L'Artisan'ın Dzing'ini üzerimde isterim. Yumuşak verilmesine rağmen Absolue Pour le Soir'in hayvansal tarafını bile kabul edemem. Antaeus'un orta bölümündeki sınırlı hayvansallığı da sevebildiğimi söylemem mümkün değil. Bir süre kendisini gösteren hayvansal yapı, uzun saatler üzerinize saldırmıyor. Buna da şükür. Sonları ise şaheser Antaeus'un. Kapanışındaki zenginlik, özen ve koku güzelliği anlatılmaz. Sizi kendisine amfetamin kadar bağlayabilir, haberiniz olsun.


Sayfalarca yazmaya gerek yok çünkü Antaeus, erkek parfümlerinin en büyük klasiklerinden birisi. Aslında siyah şişesine bakıp ve hakkında anlatılanları okuduktan sonra çok sert bir yapı bekliyordum. Orta bölümdeki hayvansallık dışında aromatik, baharatlı şipreyle karşılaştım. Yine çok karanlık nüanslar beklerken üst ve son kısmında ferah dokunuşlar hissettim. Farklı bir deneyim Antaeus.

Üst-orta-alt notaların birbirinden ayrıldığı, kompleks, derin, usta işi bir şampiyon Antaeus. Parfümörünün Jacques Polge olduğunu düşündüğümde, bay Polge'un çıraklık dönemi eseri olduğu söylenebilir. Zaten Jacques Polge'un ismini dünyaya ilk defa duyuran parfümün Antaeus olduğu biliniyor.

Sonuç olarak ilk günler kararsızdım. Nostaljik turunçgil, aromatik otlar, meşe yosunu kullanımına bayıldım ama hayvansallığına katlanamadım. Öznellik ile nesnelliğin birbiriyle karıştığı anlarda iç güdülere başvurmak belki de en iyisi. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Onu deneyin, deneyin ve bir daha deneyin. Uzun uzun koklayın ve kararınızı vermekte acele etmeyin. Yaşamsal iç güdüleriniz size doğru yolu gösterecektir. Binlerce yıldır olduğu gibi.

Luca Turin'in kitabında odunsu erkeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Bay Turin'in Antaeus'un kokusunun biraz eskimiş olduğunu söylemesi gayet yerinde. Onun modern bir parfüm olmadığı açık. Bu anlamda üst yaş gruplarına uygun olacağını söyleyebilirim.


EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek, sonrasında normale dönüyor. Çoğu kişi onun çok güçlü ve fark edilir olduğunu söylese de belki de yeni versiyonunu kullandığımdan çok da etkilenmedim performansından. Ha bu arada 1981 yılında üretilmiş parfümün birçok defa reformülasyon geçirme ihtimalini göz ardı etmeyin. Eğer parfümlere fazlasıyla meraklıysanız eski şişe Antaeus'ların peşinde koşmanızın zamanı gelmiş olabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5

Chanel – Antaeus (1981)

“Gaia ile Poseidon’un oğulları olan, yarı-dev Antaios, insana daha çok Grek-Berberi karışımı bir efsanenin kahramanı gibi görünüyor. Kaynaklara göre Libya’nın iç kesimlerinde yaşayan kral Antaios (Latinleştirilmiş hali Antaeus), gelip geçenlere güreşte meydan okuyor, güreşe tutuşup da tuş ettiği herkesi de acımadan öldürüyordu. Antaios hiç yenilmez ve öyle çok kişiyi altına alıp öldürür ki bunların kafataslarını Poseidon tapınağına çatı diye yığar. Antaios’un büyük sırrı, güreş esnasında toprakla, yani annesiyle olan temasını koruduğu sürece, Gaia’dan tükenmek bilmez bir enerji akışıyla beslenmesidir. Antaios’un ayakları bir kez yerden kesilecek olsa, bu hiç yenilmeyen dev, ancak herhangi bir insan kadar güçlü olacaktır. 11. görevini yerine getirmek üzere, Hesperidlerin efsanevi bahçesine doğru yola koyulan Herakles, yolu üzerinde Antaios ile karşılaşınca bu devle güreşmek zorunda kalır. Güreş sırasında çaresizce Antaios’u yenmeye gayret eden Herakles, bir yandan da onun neden hiç yorulmadığını çözmeye çalışır. Nihayet, doğru akıl yürütmeyle (bazı versiyonlarda tanrıça Athena’dan tüyo alarak) devin sırrına vakıf olur; onu havada tuttuğu bir sırada bir ayı kuvvetiyle sıkıp kaburga kemiklerini kırmak suretiyle öldürür. ” (http://yunanmitolojisi.com/)

 

Yukarıdaki karmaşık ve bir o kadar da gerçeküstü hikayenin, Yunan Mitolojisi için sıradan olduğu söylenebilir. Onlarca Tanrı ve yarı tanrının, doğa üstü yaratıkların, dünyada şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış canlıların hikayesidir çoğu zaman mitoloji. Yunan Mitolojisindeki Antaeus’un kısa öyküsünün anlatıldığı yunanmitolojisi.com, bu konuları merak edenler için fena kaynak değil.

Antaeus isimli mitolojik yaratığın isminin Chanel’in parfümüne verilmiş olması şaşırtıcı değil bizim için. Daha önce Xeryus ve Kouros gibi ismini mitolojiden alan kokulara rastlıyorduk parfümcülükte. Mitolojideki Antaeus figürüne, günümüzün popüler kültüründe de zaman zaman rastlıyoruz. Her ne kadar 1400’lü yıllarda kaleme alınmış olsa da Dante’nin İlahi Komedyası’nda Antaeus ismi Cehennem bölümünde geçer. Ayrıca Fas’ın Tangier isimli şehrinin Antaeus tarafından kurulduğu bile söylenir.

 

Tabii bizi, Antaeus’un mitolojik geri planından ziyade, parfümle olan ilişkisi ilgilendiriyor. Chanel’in 1981 yılında piyasa sürdüğü Antaeus, otuz beşinci yaşını kutlayacak yakında. Denebilir ki otuz dört yıldır, erkek parfümlerinin en sağlam ve iyi örneklerinden birisi olarak hala yerini koruyor. Dünya parfüm klasiklerinin muhtemelen en üst sıralarında yer alıyor Antaeus. Simsiyah ve gizemli şişesiyle, temsil ettiği erkeksi yanıyla ve güçlü karakteriyle, 1980’li yılların ideal maço erkeklerini işaret ediyor belki de.

Antaeus’u uzun zaman önce kullanmış ve hakkında birkaç şey karalamıştım. Fakat bu önemli parfümün çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm ve yeniden ona şans tanıdım. Ya da tam tersi o, bu şansı bana bahşetti. Antaeus’un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, eski bergamot ve aromatik otlarla yüksek kaliteli ve nostaljik üst notaları şahane. Orta kısma çabucak geçiliyor ve 1980’li yılların erkek parfümü gerçeği yüzüme çarpıyor. Orta bölümdeki hayvansallık benim için zorlayıcı. İnternette dolaşan notalarında castoreum var. Muhtemelen bu arkadaştan geliyor hayvansallık. Baharatlar da mevcut orta bölümde. Tarçın öne çıkıyor gibi. Erkeksi orta notalar, onun basit bir parfüm olmadığını haykırıyor. Orta bölümün sonlarında neyse ki hayvansallık azalıyor ve onun yerine müthiş bir tütsü geliyor. Sadece tütsü mü? Meşe yosunu harika verilmiş. Deri şekerli değil. Azıcık gül bile sıkıştırılmış geri plana. Enfes bir kapanışa sahip bu koca adam.

“Başlangıçtaki harika ve eski turunçgillerle aromatik otların uyumu ne kadar güzel. Sanırım ferah turunçgil şipresiyle karşılaşacağım” diye düşünen arkadaşlara orta notalar sıkı bir kroşe vuruyor. Evet kroşe boks terimidir ve yandan çeneye gelen sağlam yumruğun ismidir. Her ne kadar şiddete karşı isek de orta bölümün bünyeme yaptığı etkiyi ancak böyle dile getirebilirim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım bilecektir ki hayvansal kokan parfümlerle aram iyi değil. Ne Kouros’la anlaşabilirim ne çoğu kişinin ayılıp bayıldığı Musc Koublai Khan’ı midem kaldırabilir ne de L’Artisan’ın Dzing’ini üzerimde isterim. Yumuşak verilmesine rağmen Absolue Pour le Soir’in hayvansal tarafını bile kabul edemem. Antaeus’un orta bölümündeki sınırlı hayvansallığı da sevebildiğimi söylemem mümkün değil. Bir süre kendisini gösteren hayvansal yapı, uzun saatler üzerinize saldırmıyor. Buna da şükür. Sonları ise şaheser Antaeus’un. Kapanışındaki zenginlik, özen ve koku güzelliği anlatılmaz. Sizi kendisine amfetamin kadar bağlayabilir, haberiniz olsun.

 

Sayfalarca yazmaya gerek yok çünkü Antaeus, erkek parfümlerinin en büyük klasiklerinden birisi. Aslında siyah şişesine bakıp ve hakkında anlatılanları okuduktan sonra çok sert bir yapı bekliyordum. Orta bölümdeki hayvansallık dışında aromatik, baharatlı şipreyle karşılaştım. Yine çok karanlık nüanslar beklerken üst ve son kısmında ferah dokunuşlar hissettim. Farklı bir deneyim Antaeus.

Üst-orta-alt notaların birbirinden ayrıldığı, kompleks, derin, usta işi bir şampiyon Antaeus. Parfümörünün Jacques Polge olduğunu düşündüğümde, bay Polge’un çıraklık dönemi eseri olduğu söylenebilir. Zaten Jacques Polge’un ismini dünyaya ilk defa duyuran parfümün Antaeus olduğu biliniyor.

Sonuç olarak ilk günler kararsızdım. Nostaljik turunçgil, aromatik otlar, meşe yosunu kullanımına bayıldım ama hayvansallığına katlanamadım. Öznellik ile nesnelliğin birbiriyle karıştığı anlarda iç güdülere başvurmak belki de en iyisi. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Onu deneyin, deneyin ve bir daha deneyin. Uzun uzun koklayın ve kararınızı vermekte acele etmeyin. Yaşamsal iç güdüleriniz size doğru yolu gösterecektir. Binlerce yıldır olduğu gibi.

Luca Turin’in kitabında odunsu erkeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Bay Turin’in Antaeus’un kokusunun biraz eskimiş olduğunu söylemesi gayet yerinde. Onun modern bir parfüm olmadığı açık. Bu anlamda üst yaş gruplarına uygun olacağını söyleyebilirim.

 

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek, sonrasında normale dönüyor. Çoğu kişi onun çok güçlü ve fark edilir olduğunu söylese de belki de yeni versiyonunu kullandığımdan çok da etkilenmedim performansından. Ha bu arada 1981 yılında üretilmiş parfümün birçok defa reformülasyon geçirme ihtimalini göz ardı etmeyin. Eğer parfümlere fazlasıyla meraklıysanız eski şişe Antaeus’ların peşinde koşmanızın zamanı gelmiş olabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5

5 Kasım 2015 Perşembe

Etro – Ambra (1989)


Etro – Ambra (1989)

Amber için sık sık "Kuzeyin Altını" dendiği biliniyor. Amberin farklı formlardaki yapılarının farklı koktukları söylenir. Genel olarak sıcak ve reçineli kokar amber. Çok uzun zamandır insanlar arasında sevilmesinin ve kullanılmasının sebebinin, on binlerce yıllık tarihsel içgüdülerimizle ilgisi var mıdır? Ya da insanların amberin sihirli tarafının olduğuna inanmaları ve sağlıklarının düzelmesi için kullanmalarını nereye koymalıyız?

Parfümlerin içeriğinde en sık kullanılan notalardan birisi olan amber, genellikle kapanış bölümünde karşımıza çıkar. Kimi zaman topraksı, kimi zaman tütsülü, kimi zaman reçineli, kimi zaman parlak formla yüzünü gösterir. Aynı vetiver gibi, parfüm üreticilerinin başvurdukları amber notasını merkeze alan onlarca bağımsız parfüm bulunuyor. Niş ve butik parfüm markaların amber temalı parfümlerine artık ana akım isimler de katılıyor.

İlgimi çeken tarzda kullanıldığı zaman çok sevdiğim amber merkezli parfümlerden beklentim her zaman yüksektir. Hele ki Etro gibi saygı duyulan markadan geliyorsa amber temalı parfüm, daha bir dikkat kesilmek gerekiyor. Seveceğim amber parfümlerinden olmasını umarak kullanmaya başladım Etro'nun Ambra'sını.


Ambra'nın açılışı koyu ve karanlık baharatlar ve amberle gerçekleşiyor. Başlangıcı, zor, acımsı ve dolgun. Üst notalar biraz sakil ve irkiltici. İlk izlenim olarak küçük bir hayal kırıklığı yaşıyorum ne yazık ki. Orta bölüme geçildiğinde koyu amberin ağırlığı iyice artıyor. Hafif bir hayvansallık var. Deri büyük olasılıkla orta kısımda mevcut. Bir yorumcunun "plastiğimsi" benzetmesine katılıyorum. Orta notalarda ambere kuru tütsü de eşlik ediyor sanki. Başlangıçtaki koyu yapı aynen devam ediyor. Son bölümde artık amber ve vanilyanın dansını izliyoruz. Tütsü son bölümde azıcık kendisini gösteriyor. Kapanışı, parfümün en sevdiğim yeri oluyor.

Ambra, koyu bir amber-vanilya yorumu. Egzotik ve karanlık amberin barındırdığı "acımsı burukluk" kokunun son bölümüne kadar devam ediyor. Bu durum onu kullanması ve sevmesi zor hale getiriyor. Oldukça tematik ve karakteristik hali, tam koleksiyonculara göre ama ortalama kullanıcı için fazlasıyla uç bir örnek. Alınmadan önce mutlaka denenmesi gereken bir arkadaş.

Ambra, isminden de anlaşılacağı üzere amberi merkeze almış durumda. Ambere, karanlık deri, koyu tütsü ve pudralı vanilya eşlik ediyor. Onun asıl gücü balsamsı, reçinemsi geri planından geliyor sanki. Resmi tanıtımında laden reçinesinin (labdanum) acılığından bahsedilmiş. Muhtemelen hissettiğim burukluk laden reçinesinden geliyor. Ayrıca mür ve onun bir çeşidi olan opoponax vurgusu yapılmış. Bu da parfümün ağır, ağdalı, reçineli halini açıklıyor bize.


Ambra, aslına bakılırsa sevdiğim gibi amber kullanımına sahip. Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Fetiche'e yakın kokusu. Onlar kadar karanlık ve koyu. Fakat bu üç örnek kadar başarılı ya da etkileyici değil. Onlar kadar yüksek kaliteli de değil. Yani Etro'nun amber yorumu, güçlü rakiplerinin 1-2 klasman altında her bakımdan. Garip bir iticiliği var Ambra'nın. Alışması ve sevmesi gerçekten zor.

Sonuç olarak fikir olarak takdir edilesi bir parfüm. Fakat uygulamada aynı başarı yakalanamamış. Ham ve beceriksizce harmanlanmış gibi izlenim uyandırıyor. Arap esintili ağır amber kokularına ya da ucuz amber yağlarına benziyor. Yok yok pek bana göre değil Ambra.

Ambra, sanırım ilk olarak EDC formunda piyasaya sürülmüş. Sonrasında muhtemelen reformüle edilip, EDT haline getirilmiş. Benim kullandığım yeni EDT olanıydı. Eski EDC Ambra ile ilgili genel olarak daha olumlu şeyler söylenmiş kullanıcılar tarafından. Yeni hali, pek başarılı bulunmamış anlaşılan. Zaten genel olarak Etro'nun öne çıkamayan parfümlerinden birisi Ambra.


Ambra uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. Bir kadında tuhaf duracaktır Ambra. Soğuk kış günlerinin parfümü olarak düşünülebilir. Ilık bahar aylarında bile kullanmanızı önermem. Genç arkadaşların kullanımına hiç uygun olmadığını ekleyeyim.

Luca Turin'in kitabında hippie amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden iki puan verilmiş.

Koku Güzelliği:10/6

Etro – Ambra (1989)

Amber için sık sık “Kuzeyin Altını” dendiği biliniyor. Amberin farklı formlardaki yapılarının farklı koktukları söylenir. Genel olarak sıcak ve reçineli kokar amber. Çok uzun zamandır insanlar arasında sevilmesinin ve kullanılmasının sebebinin, on binlerce yıllık tarihsel içgüdülerimizle ilgisi var mıdır? Ya da insanların amberin sihirli tarafının olduğuna inanmaları ve sağlıklarının düzelmesi için kullanmalarını nereye koymalıyız?

Parfümlerin içeriğinde en sık kullanılan notalardan birisi olan amber, genellikle kapanış bölümünde karşımıza çıkar. Kimi zaman topraksı, kimi zaman tütsülü, kimi zaman reçineli, kimi zaman parlak formla yüzünü gösterir. Aynı vetiver gibi, parfüm üreticilerinin başvurdukları amber notasını merkeze alan onlarca bağımsız parfüm bulunuyor. Niş ve butik parfüm markaların amber temalı parfümlerine artık ana akım isimler de katılıyor.

İlgimi çeken tarzda kullanıldığı zaman çok sevdiğim amber merkezli parfümlerden beklentim her zaman yüksektir. Hele ki Etro gibi saygı duyulan markadan geliyorsa amber temalı parfüm, daha bir dikkat kesilmek gerekiyor. Seveceğim amber parfümlerinden olmasını umarak kullanmaya başladım Etro’nun Ambra’sını.

Ambra’nın açılışı koyu ve karanlık baharatlar ve amberle gerçekleşiyor. Başlangıcı, zor, acımsı ve dolgun. Üst notalar biraz sakil ve irkiltici. İlk izlenim olarak küçük bir hayal kırıklığı yaşıyorum ne yazık ki. Orta bölüme geçildiğinde koyu amberin ağırlığı iyice artıyor. Hafif bir hayvansallık var. Deri büyük olasılıkla orta kısımda mevcut. Bir yorumcunun “plastiğimsi” benzetmesine katılıyorum. Orta notalarda ambere kuru tütsü de eşlik ediyor sanki. Başlangıçtaki koyu yapı aynen devam ediyor. Son bölümde artık amber ve vanilyanın dansını izliyoruz. Tütsü son bölümde azıcık kendisini gösteriyor. Kapanışı, parfümün en sevdiğim yeri oluyor.

Ambra, koyu bir amber-vanilya yorumu. Egzotik ve karanlık amberin barındırdığı “acımsı burukluk” kokunun son bölümüne kadar devam ediyor. Bu durum onu kullanması ve sevmesi zor hale getiriyor. Oldukça tematik ve karakteristik hali, tam koleksiyonculara göre ama ortalama kullanıcı için fazlasıyla uç bir örnek. Alınmadan önce mutlaka denenmesi gereken bir arkadaş.

Ambra, isminden de anlaşılacağı üzere amberi merkeze almış durumda. Ambere, karanlık deri, koyu tütsü ve pudralı vanilya eşlik ediyor. Onun asıl gücü balsamsı, reçinemsi geri planından geliyor sanki. Resmi tanıtımında laden reçinesinin (labdanum) acılığından bahsedilmiş. Muhtemelen hissettiğim burukluk laden reçinesinden geliyor. Ayrıca mür ve onun bir çeşidi olan opoponax vurgusu yapılmış. Bu da parfümün ağır, ağdalı, reçineli halini açıklıyor bize.

 

Ambra, aslına bakılırsa sevdiğim gibi amber kullanımına sahip. Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Fetiche’e yakın kokusu. Onlar kadar karanlık ve koyu. Fakat bu üç örnek kadar başarılı ya da etkileyici değil. Onlar kadar yüksek kaliteli de değil. Yani Etro’nun amber yorumu, güçlü rakiplerinin 1-2 klasman altında her bakımdan. Garip bir iticiliği var Ambra’nın. Alışması ve sevmesi gerçekten zor.

Sonuç olarak fikir olarak takdir edilesi bir parfüm. Fakat uygulamada aynı başarı yakalanamamış. Ham ve beceriksizce harmanlanmış gibi izlenim uyandırıyor. Arap esintili ağır amber kokularına ya da ucuz amber yağlarına benziyor. Yok yok pek bana göre değil Ambra.

Ambra, sanırım ilk olarak EDC formunda piyasaya sürülmüş. Sonrasında muhtemelen reformüle edilip, EDT haline getirilmiş. Benim kullandığım yeni EDT olanıydı. Eski EDC Ambra ile ilgili genel olarak daha olumlu şeyler söylenmiş kullanıcılar tarafından. Yeni hali, pek başarılı bulunmamış anlaşılan. Zaten genel olarak Etro’nun öne çıkamayan parfümlerinden birisi Ambra.

 

Ambra uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. Bir kadında tuhaf duracaktır Ambra. Soğuk kış günlerinin parfümü olarak düşünülebilir. Ilık bahar aylarında bile kullanmanızı önermem. Genç arkadaşların kullanımına hiç uygun olmadığını ekleyeyim.

Koku Güzelliği:10/6