13 Kasım 2015 Cuma

Creed – Royal Mayfair (2015)


Creed – Royal Mayfair (2015)

1930'lu yıllarda İngiliz emperyalizminin doruk zamanlarında tahta çıkmıştı kral 8. Edward. Ocak 1936’da, Avrupa'nın çok gergin olduğu dönemde 8. Edward, İngiliz monarşisinin en tepesi çıkmayı başarmıştı fakat 8. Edward'ın taht macerası bir yıl bile sürmemişti. Aynı yılın Aralık ayında krallık tahtından feragat eden 8. Edward, duygusal veda bildirisinde, sevdiği kadın için tahtı bıraktığını söylemişti. Herkes bu romantik hikayeye inansa da Murat Bardakçı konunun böyle olmadığını anlatıyor bir yazısında. Kral 8. Edward'ın aşkı için değil, İngiliz hükümetinin baskıları sonucu tahtı bırakmak zorunda kaldığından bahsediyor.

Türkiye'ye gelip Mustafa Kemal Atatürk'ün de konuğu olan kral 8. Edward (Türkiye'ye gelen ilk İngiliz kralı olduğu söylenir) aynı zamanda İngiltere'nin Windsor Dükü unvanını taşıyordu. Ve Creed parfüm evi, kral 8. Edward'ın anısına, Windsor Dükü olmasına ithafen Windsor isimli parfümünü piyasaya sürmüştü 1936’da.


Creed'in bu önemli klasiği Windsor'un ilerleyen yıllarda üretimi bitirildi. Sadece 2009 yılında limitli olarak tekrardan piyasaya sürüldü. Ve kimsenin beklemediği bir hamle yaptı Creed. Markanın değerli klasiği Windsor'un yerine 2015 yılında Royal Mayfair'i piyasaya sürdü. Bu durumu Windsor’un isim ve formülasyon değişikliğine gidilerek, Royal Mayfair olarak yeniden canlandırılması ve vücut bulması operasyonu olarak düşünebiliriz sanırım. Creed’den gelen açıklamalarda bu yönde bilgi kırıntıları mevcut. İşte Creed'in en yeni ve iddialı parfümü Royal Mayfair'in kısaca öyküsü böyle.

Kendi sitelerinde Royal Mayfair'i yeşil/ferah olarak sınıflandırmışlar. Parfümün başlangıcı ferah ögelerle gerçekleşiyor. Nane, okaliptüs ve içki teması ilk saniyelerde öne çıkıyor. Parfümlerde pek rastlamadığımız okaliptüsün Body Kouros'ta karşımıza çıktığını hatırlayabiliriz. Gerçi orada çok tatlı kullanılmıştı. Burada daha naneli ve içkimsi verilmiş okaliptüs. Biraz farklı bir kokusu var okaliptüsün. Body Kouros'ta da kendime yakın bulmamıştım, Royal Mayfair'deki ferah verilişini de çok sevemedim. Yine de kötü ya da kalitesiz değil üst notalar. Sadece bana göre değil. Orta kısımda içki teması geri çekiliyor ve onun boşluğunu kadınsı olmayan ferah gül dolduruyor. Bu andan itibaren onun için naneli gül diyebilirim. Başlangıcı gibi orta bölümü de çok alışıldık değil fakat orta kısmını sevdim. Bence parfümün en güzel yeri sonları. Burada yumuşak ve ferah gülün etkisi devam ediyor. Alt notalarda odunsu nüanslar öne çıkıyor. Çam ağacı ve sedir, kapanışta etkili ve yetkili.

Royal Mayfair, hem bir yerlerden çok tanıdık geliyor hem de örneğine pek rastlanmayacak kombinasyona sahip. Parfüm, anlatması zor turunçgillerin (açıklanan notalarında misket limonu ve portakal var), dumansı içkinin (çoğu kişi cin diyor), nötr gülün (ne kadınsı ne erkeksi ferah gül) ve buruk odunsuların (sanki çam daha ön planda) benzersiz karışımından oluşuyor. Çoğu zaman üzerimden yayılan rayihanın, birçok basit kadın parfümüne benzediğini ama zaman zaman da yüksek kaliteli ve çarpıcı bir kokunun etkisi altında olduğumu hissediyorum. Sanırım Aventus'un zihnimde yarattığı kafa karışıklığı Royal Mayfair için de geçerli olacak.


Aventus ile Royal Mayfair'in benzer yönü yok. Aventus'u çoğu koku severin çok sevmesi ve kendisinde bir şeyler bulmasına şaşırıyorum. Aynı şeyin Royal Mayfair'de de yaşanabileceğini düşünüyorum. Çünkü bir yanıyla sıradan, tek düze ve derinliksiz Creed parfümü gibi davranan Royal Mayfair, başka tarafıyla da ara ara kendisini size gösteriyor ve oldukça çarpıcı hale geliveriyor. Sanırım Creed'in parfümleri bu sebepten popüler oluyor. Bir şekilde insanların koku hafızasında bir yerlere dokunmayı beceriyor Creed. Fakat o abartılı fiyat etiketlerini hak ediyor mu Creed parfümleri derseniz, işte o tartışmalı bir konu.

Royal Mayfair, kendi sitelerinde dedikleri gibi ferah, yeşil ve temiz kokan, içkimsi, dumansı, güllü odunsu bir parfüm. Ekstra olarak okaliptüs gibi köşeli ve tuhaf kokan bitkiye yer verilmiş. Onu keskin bir sınıflandırmaya tabi tutmak kolay değil. Kadifemsi ve neredeyse sabunsu kaliteye sahip ama baş yapıt olduğunu söylemek zor. Kimilerinin biraz kadınsı bulduğu Royal Mayfair, bence erkek kullanımına uyar. Zaten kaynaklarda uniseks olarak geçiyor.

Tarihi bir klasik olan Windsor'u hiç denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım. Fakat Royal Mayfair, modern sayılabilecek kokuya sahip. Eski ve köhne kokmuyor. Yine de onun, genç kız/erkek parfümü olmadığını düşünüyorum. Canlı ve pozitif mesajlar veren yapısı var. Ilık bahar aylarında ve özellikle ilkbaharda kullanmak hoş olacaktır.


Royal Mayfair'i, Creed ailesinin altıncı neslini temsil eden Olivier Creed tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği biraz düşük. Creed parfümlerinin çok yüksek fiyatlara satıldığını düşündüğümüzde denemeden almanın iyi fikir olacağını düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

Creed – Royal Mayfair (2015)

1930’lu yıllarda İngiliz emperyalizminin doruk zamanlarında tahta çıkmıştı kral 8. Edward. Ocak 1936’da, Avrupa’nın çok gergin olduğu dönemde 8. Edward, İngiliz monarşisinin en tepesi çıkmayı başarmıştı fakat 8. Edward’ın taht macerası bir yıl bile sürmemişti. Aynı yılın Aralık ayında krallık tahtından feragat eden 8. Edward, duygusal veda bildirisinde, sevdiği kadın için tahtı bıraktığını söylemişti. Herkes bu romantik hikayeye inansa da Murat Bardakçı konunun böyle olmadığını anlatıyor bir yazısında. Kral 8. Edward’ın aşkı için değil, İngiliz hükümetinin baskıları sonucu tahtı bırakmak zorunda kaldığından bahsediyor.

Türkiye’ye gelip Mustafa Kemal Atatürk’ün de konuğu olan kral 8. Edward (Türkiye’ye gelen ilk İngiliz kralı olduğu söylenir) aynı zamanda İngiltere’nin Windsor Dükü unvanını taşıyordu. Ve Creed parfüm evi, kral 8. Edward’ın anısına, Windsor Dükü olmasına ithafen Windsor isimli parfümünü piyasaya sürmüştü 1936’da.

 

Creed’in bu önemli klasiği Windsor’un ilerleyen yıllarda üretimi bitirildi. Sadece 2009 yılında limitli olarak tekrardan piyasaya sürüldü. Ve kimsenin beklemediği bir hamle yaptı Creed. Markanın değerli klasiği Windsor’un yerine 2015 yılında Royal Mayfair’i piyasaya sürdü. Bu durumu Windsor’un isim ve formülasyon değişikliğine gidilerek, Royal Mayfair olarak yeniden canlandırılması ve vücut bulması operasyonu olarak düşünebiliriz sanırım. Creed’den gelen açıklamalarda bu yönde bilgi kırıntıları mevcut. İşte Creed’in en yeni ve iddialı parfümü Royal Mayfair’in kısaca öyküsü böyle.

Kendi sitelerinde Royal Mayfair’i yeşil/ferah olarak sınıflandırmışlar. Parfümün başlangıcı ferah ögelerle gerçekleşiyor. Nane, okaliptüs ve içki teması ilk saniyelerde öne çıkıyor. Parfümlerde pek rastlamadığımız okaliptüsün Body Kouros’ta karşımıza çıktığını hatırlayabiliriz. Gerçi orada çok tatlı kullanılmıştı. Burada daha naneli ve içkimsi verilmiş okaliptüs. Biraz farklı bir kokusu var okaliptüsün. Body Kouros’ta da kendime yakın bulmamıştım, Royal Mayfair’deki ferah verilişini de çok sevemedim. Yine de kötü ya da kalitesiz değil üst notalar. Sadece bana göre değil. Orta kısımda içki teması geri çekiliyor ve onun boşluğunu kadınsı olmayan ferah gül dolduruyor. Bu andan itibaren onun için naneli gül diyebilirim. Başlangıcı gibi orta bölümü de çok alışıldık değil fakat orta kısmını sevdim. Bence parfümün en güzel yeri sonları. Burada yumuşak ve ferah gülün etkisi devam ediyor. Alt notalarda odunsu nüanslar öne çıkıyor. Çam ağacı ve sedir, kapanışta etkili ve yetkili.

Royal Mayfair, hem bir yerlerden çok tanıdık geliyor hem de örneğine pek rastlanmayacak kombinasyona sahip. Parfüm, anlatması zor turunçgillerin (açıklanan notalarında misket limonu ve portakal var), dumansı içkinin (çoğu kişi cin diyor), nötr gülün (ne kadınsı ne erkeksi ferah gül) ve buruk odunsuların (sanki çam daha ön planda) benzersiz karışımından oluşuyor. Çoğu zaman üzerimden yayılan rayihanın, birçok basit kadın parfümüne benzediğini ama zaman zaman da yüksek kaliteli ve çarpıcı bir kokunun etkisi altında olduğumu hissediyorum. Sanırım Aventus’un zihnimde yarattığı kafa karışıklığı Royal Mayfair için de geçerli olacak.

 

Aventus ile Royal Mayfair’in benzer yönü yok. Aventus’u çoğu koku severin çok sevmesi ve kendisinde bir şeyler bulmasına şaşırıyorum. Aynı şeyin Royal Mayfair’de de yaşanabileceğini düşünüyorum. Çünkü bir yanıyla sıradan, tek düze ve derinliksiz Creed parfümü gibi davranan Royal Mayfair, başka tarafıyla da ara ara kendisini size gösteriyor ve oldukça çarpıcı hale geliveriyor. Sanırım Creed’in parfümleri bu sebepten popüler oluyor. Bir şekilde insanların koku hafızasında bir yerlere dokunmayı beceriyor Creed. Fakat o abartılı fiyat etiketlerini hak ediyor mu Creed parfümleri derseniz, işte o tartışmalı bir konu.

Royal Mayfair, kendi sitelerinde dedikleri gibi ferah, yeşil ve temiz kokan, içkimsi, dumansı, güllü odunsu bir parfüm. Ekstra olarak okaliptüs gibi köşeli ve tuhaf kokan bitkiye yer verilmiş. Onu keskin bir sınıflandırmaya tabi tutmak kolay değil. Kadifemsi ve neredeyse sabunsu kaliteye sahip ama baş yapıt olduğunu söylemek zor. Kimilerinin biraz kadınsı bulduğu Royal Mayfair, bence erkek kullanımına uyar. Zaten kaynaklarda uniseks olarak geçiyor.

Tarihi bir klasik olan Windsor’u hiç denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım. Fakat Royal Mayfair, modern sayılabilecek kokuya sahip. Eski ve köhne kokmuyor. Yine de onun, genç kız/erkek parfümü olmadığını düşünüyorum. Canlı ve pozitif mesajlar veren yapısı var. Ilık bahar aylarında ve özellikle ilkbaharda kullanmak hoş olacaktır.

 

Royal Mayfair’i, Creed ailesinin altıncı neslini temsil eden Olivier Creed tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği biraz düşük. Creed parfümlerinin çok yüksek fiyatlara satıldığını düşündüğümüzde denemeden almanın iyi fikir olacağını düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Kasım 2015 Pazartesi

Chanel – Antaeus (1981)


Chanel – Antaeus (1981)

"Gaia ile Poseidon'un oğulları olan, yarı-dev Antaios, insana daha çok Grek-Berberi karışımı bir efsanenin kahramanı gibi görünüyor. Kaynaklara göre Libya'nın iç kesimlerinde yaşayan kral Antaios (Latinleştirilmiş hali Antaeus), gelip geçenlere güreşte meydan okuyor, güreşe tutuşup da tuş ettiği herkesi de acımadan öldürüyordu. Antaios hiç yenilmez ve öyle çok kişiyi altına alıp öldürür ki bunların kafataslarını Poseidon tapınağına çatı diye yığar. Antaios'un büyük sırrı, güreş esnasında toprakla, yani annesiyle olan temasını koruduğu sürece, Gaia'dan tükenmek bilmez bir enerji akışıyla beslenmesidir. Antaios'un ayakları bir kez yerden kesilecek olsa, bu hiç yenilmeyen dev, ancak herhangi bir insan kadar güçlü olacaktır. 11. görevini yerine getirmek üzere, Hesperidlerin efsanevi bahçesine doğru yola koyulan Herakles, yolu üzerinde Antaios ile karşılaşınca bu devle güreşmek zorunda kalır. Güreş sırasında çaresizce Antaios'u yenmeye gayret eden Herakles, bir yandan da onun neden hiç yorulmadığını çözmeye çalışır. Nihayet, doğru akıl yürütmeyle (bazı versiyonlarda tanrıça Athena'dan tüyo alarak) devin sırrına vakıf olur; onu havada tuttuğu bir sırada bir ayı kuvvetiyle sıkıp kaburga kemiklerini kırmak suretiyle öldürür. " (http://yunanmitolojisi.com/)

Yukarıdaki karmaşık ve bir o kadar da gerçeküstü hikayenin, Yunan Mitolojisi için sıradan olduğu söylenebilir. Onlarca Tanrı ve yarı tanrının, doğa üstü yaratıkların, dünyada şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış canlıların hikayesidir çoğu zaman mitoloji. Yunan Mitolojisindeki Antaeus'un kısa öyküsünün anlatıldığı yunanmitolojisi.com, bu konuları merak edenler için fena kaynak değil.

Antaeus isimli mitolojik yaratığın isminin Chanel'in parfümüne verilmiş olması şaşırtıcı değil bizim için. Daha önce Xeryus ve Kouros gibi ismini mitolojiden alan kokulara rastlıyorduk parfümcülükte. Mitolojideki Antaeus figürüne, günümüzün popüler kültüründe de zaman zaman rastlıyoruz. Her ne kadar 1400'lü yıllarda kaleme alınmış olsa da Dante'nin İlahi Komedyası'nda Antaeus ismi Cehennem bölümünde geçer. Ayrıca Fas'ın Tangier isimli şehrinin Antaeus tarafından kurulduğu bile söylenir.


Tabii bizi, Antaeus'un mitolojik geri planından ziyade, parfümle olan ilişkisi ilgilendiriyor. Chanel'in 1981 yılında piyasa sürdüğü Antaeus, otuz beşinci yaşını kutlayacak yakında. Denebilir ki otuz dört yıldır, erkek parfümlerinin en sağlam ve iyi örneklerinden birisi olarak hala yerini koruyor. Dünya parfüm klasiklerinin muhtemelen en üst sıralarında yer alıyor Antaeus. Simsiyah ve gizemli şişesiyle, temsil ettiği erkeksi yanıyla ve güçlü karakteriyle, 1980'li yılların ideal maço erkeklerini işaret ediyor belki de.

Antaeus'u uzun zaman önce kullanmış ve hakkında birkaç şey karalamıştım. Fakat bu önemli parfümün çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm ve yeniden ona şans tanıdım. Ya da tam tersi o, bu şansı bana bahşetti. Antaeus'un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, eski bergamot ve aromatik otlarla yüksek kaliteli ve nostaljik üst notaları şahane. Orta kısma çabucak geçiliyor ve 1980'li yılların erkek parfümü gerçeği yüzüme çarpıyor. Orta bölümdeki hayvansallık benim için zorlayıcı. İnternette dolaşan notalarında castoreum var. Muhtemelen bu arkadaştan geliyor hayvansallık. Baharatlar da mevcut orta bölümde. Tarçın öne çıkıyor gibi. Erkeksi orta notalar, onun basit bir parfüm olmadığını haykırıyor. Orta bölümün sonlarında neyse ki hayvansallık azalıyor ve onun yerine müthiş bir tütsü geliyor. Sadece tütsü mü? Meşe yosunu harika verilmiş. Deri şekerli değil. Azıcık gül bile sıkıştırılmış geri plana. Enfes bir kapanışa sahip bu koca adam.

"Başlangıçtaki harika ve eski turunçgillerle aromatik otların uyumu ne kadar güzel. Sanırım ferah turunçgil şipresiyle karşılaşacağım" diye düşünen arkadaşlara orta notalar sıkı bir kroşe vuruyor. Evet kroşe boks terimidir ve yandan çeneye gelen sağlam yumruğun ismidir. Her ne kadar şiddete karşı isek de orta bölümün bünyeme yaptığı etkiyi ancak böyle dile getirebilirim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım bilecektir ki hayvansal kokan parfümlerle aram iyi değil. Ne Kouros'la anlaşabilirim ne çoğu kişinin ayılıp bayıldığı Musc Koublai Khan'ı midem kaldırabilir ne de L'Artisan'ın Dzing'ini üzerimde isterim. Yumuşak verilmesine rağmen Absolue Pour le Soir'in hayvansal tarafını bile kabul edemem. Antaeus'un orta bölümündeki sınırlı hayvansallığı da sevebildiğimi söylemem mümkün değil. Bir süre kendisini gösteren hayvansal yapı, uzun saatler üzerinize saldırmıyor. Buna da şükür. Sonları ise şaheser Antaeus'un. Kapanışındaki zenginlik, özen ve koku güzelliği anlatılmaz. Sizi kendisine amfetamin kadar bağlayabilir, haberiniz olsun.


Sayfalarca yazmaya gerek yok çünkü Antaeus, erkek parfümlerinin en büyük klasiklerinden birisi. Aslında siyah şişesine bakıp ve hakkında anlatılanları okuduktan sonra çok sert bir yapı bekliyordum. Orta bölümdeki hayvansallık dışında aromatik, baharatlı şipreyle karşılaştım. Yine çok karanlık nüanslar beklerken üst ve son kısmında ferah dokunuşlar hissettim. Farklı bir deneyim Antaeus.

Üst-orta-alt notaların birbirinden ayrıldığı, kompleks, derin, usta işi bir şampiyon Antaeus. Parfümörünün Jacques Polge olduğunu düşündüğümde, bay Polge'un çıraklık dönemi eseri olduğu söylenebilir. Zaten Jacques Polge'un ismini dünyaya ilk defa duyuran parfümün Antaeus olduğu biliniyor.

Sonuç olarak ilk günler kararsızdım. Nostaljik turunçgil, aromatik otlar, meşe yosunu kullanımına bayıldım ama hayvansallığına katlanamadım. Öznellik ile nesnelliğin birbiriyle karıştığı anlarda iç güdülere başvurmak belki de en iyisi. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Onu deneyin, deneyin ve bir daha deneyin. Uzun uzun koklayın ve kararınızı vermekte acele etmeyin. Yaşamsal iç güdüleriniz size doğru yolu gösterecektir. Binlerce yıldır olduğu gibi.

Luca Turin'in kitabında odunsu erkeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Bay Turin'in Antaeus'un kokusunun biraz eskimiş olduğunu söylemesi gayet yerinde. Onun modern bir parfüm olmadığı açık. Bu anlamda üst yaş gruplarına uygun olacağını söyleyebilirim.


EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek, sonrasında normale dönüyor. Çoğu kişi onun çok güçlü ve fark edilir olduğunu söylese de belki de yeni versiyonunu kullandığımdan çok da etkilenmedim performansından. Ha bu arada 1981 yılında üretilmiş parfümün birçok defa reformülasyon geçirme ihtimalini göz ardı etmeyin. Eğer parfümlere fazlasıyla meraklıysanız eski şişe Antaeus'ların peşinde koşmanızın zamanı gelmiş olabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5

Chanel – Antaeus (1981)

“Gaia ile Poseidon’un oğulları olan, yarı-dev Antaios, insana daha çok Grek-Berberi karışımı bir efsanenin kahramanı gibi görünüyor. Kaynaklara göre Libya’nın iç kesimlerinde yaşayan kral Antaios (Latinleştirilmiş hali Antaeus), gelip geçenlere güreşte meydan okuyor, güreşe tutuşup da tuş ettiği herkesi de acımadan öldürüyordu. Antaios hiç yenilmez ve öyle çok kişiyi altına alıp öldürür ki bunların kafataslarını Poseidon tapınağına çatı diye yığar. Antaios’un büyük sırrı, güreş esnasında toprakla, yani annesiyle olan temasını koruduğu sürece, Gaia’dan tükenmek bilmez bir enerji akışıyla beslenmesidir. Antaios’un ayakları bir kez yerden kesilecek olsa, bu hiç yenilmeyen dev, ancak herhangi bir insan kadar güçlü olacaktır. 11. görevini yerine getirmek üzere, Hesperidlerin efsanevi bahçesine doğru yola koyulan Herakles, yolu üzerinde Antaios ile karşılaşınca bu devle güreşmek zorunda kalır. Güreş sırasında çaresizce Antaios’u yenmeye gayret eden Herakles, bir yandan da onun neden hiç yorulmadığını çözmeye çalışır. Nihayet, doğru akıl yürütmeyle (bazı versiyonlarda tanrıça Athena’dan tüyo alarak) devin sırrına vakıf olur; onu havada tuttuğu bir sırada bir ayı kuvvetiyle sıkıp kaburga kemiklerini kırmak suretiyle öldürür. ” (http://yunanmitolojisi.com/)

 

Yukarıdaki karmaşık ve bir o kadar da gerçeküstü hikayenin, Yunan Mitolojisi için sıradan olduğu söylenebilir. Onlarca Tanrı ve yarı tanrının, doğa üstü yaratıkların, dünyada şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış canlıların hikayesidir çoğu zaman mitoloji. Yunan Mitolojisindeki Antaeus’un kısa öyküsünün anlatıldığı yunanmitolojisi.com, bu konuları merak edenler için fena kaynak değil.

Antaeus isimli mitolojik yaratığın isminin Chanel’in parfümüne verilmiş olması şaşırtıcı değil bizim için. Daha önce Xeryus ve Kouros gibi ismini mitolojiden alan kokulara rastlıyorduk parfümcülükte. Mitolojideki Antaeus figürüne, günümüzün popüler kültüründe de zaman zaman rastlıyoruz. Her ne kadar 1400’lü yıllarda kaleme alınmış olsa da Dante’nin İlahi Komedyası’nda Antaeus ismi Cehennem bölümünde geçer. Ayrıca Fas’ın Tangier isimli şehrinin Antaeus tarafından kurulduğu bile söylenir.

 

Tabii bizi, Antaeus’un mitolojik geri planından ziyade, parfümle olan ilişkisi ilgilendiriyor. Chanel’in 1981 yılında piyasa sürdüğü Antaeus, otuz beşinci yaşını kutlayacak yakında. Denebilir ki otuz dört yıldır, erkek parfümlerinin en sağlam ve iyi örneklerinden birisi olarak hala yerini koruyor. Dünya parfüm klasiklerinin muhtemelen en üst sıralarında yer alıyor Antaeus. Simsiyah ve gizemli şişesiyle, temsil ettiği erkeksi yanıyla ve güçlü karakteriyle, 1980’li yılların ideal maço erkeklerini işaret ediyor belki de.

Antaeus’u uzun zaman önce kullanmış ve hakkında birkaç şey karalamıştım. Fakat bu önemli parfümün çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm ve yeniden ona şans tanıdım. Ya da tam tersi o, bu şansı bana bahşetti. Antaeus’un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, eski bergamot ve aromatik otlarla yüksek kaliteli ve nostaljik üst notaları şahane. Orta kısma çabucak geçiliyor ve 1980’li yılların erkek parfümü gerçeği yüzüme çarpıyor. Orta bölümdeki hayvansallık benim için zorlayıcı. İnternette dolaşan notalarında castoreum var. Muhtemelen bu arkadaştan geliyor hayvansallık. Baharatlar da mevcut orta bölümde. Tarçın öne çıkıyor gibi. Erkeksi orta notalar, onun basit bir parfüm olmadığını haykırıyor. Orta bölümün sonlarında neyse ki hayvansallık azalıyor ve onun yerine müthiş bir tütsü geliyor. Sadece tütsü mü? Meşe yosunu harika verilmiş. Deri şekerli değil. Azıcık gül bile sıkıştırılmış geri plana. Enfes bir kapanışa sahip bu koca adam.

“Başlangıçtaki harika ve eski turunçgillerle aromatik otların uyumu ne kadar güzel. Sanırım ferah turunçgil şipresiyle karşılaşacağım” diye düşünen arkadaşlara orta notalar sıkı bir kroşe vuruyor. Evet kroşe boks terimidir ve yandan çeneye gelen sağlam yumruğun ismidir. Her ne kadar şiddete karşı isek de orta bölümün bünyeme yaptığı etkiyi ancak böyle dile getirebilirim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım bilecektir ki hayvansal kokan parfümlerle aram iyi değil. Ne Kouros’la anlaşabilirim ne çoğu kişinin ayılıp bayıldığı Musc Koublai Khan’ı midem kaldırabilir ne de L’Artisan’ın Dzing’ini üzerimde isterim. Yumuşak verilmesine rağmen Absolue Pour le Soir’in hayvansal tarafını bile kabul edemem. Antaeus’un orta bölümündeki sınırlı hayvansallığı da sevebildiğimi söylemem mümkün değil. Bir süre kendisini gösteren hayvansal yapı, uzun saatler üzerinize saldırmıyor. Buna da şükür. Sonları ise şaheser Antaeus’un. Kapanışındaki zenginlik, özen ve koku güzelliği anlatılmaz. Sizi kendisine amfetamin kadar bağlayabilir, haberiniz olsun.

 

Sayfalarca yazmaya gerek yok çünkü Antaeus, erkek parfümlerinin en büyük klasiklerinden birisi. Aslında siyah şişesine bakıp ve hakkında anlatılanları okuduktan sonra çok sert bir yapı bekliyordum. Orta bölümdeki hayvansallık dışında aromatik, baharatlı şipreyle karşılaştım. Yine çok karanlık nüanslar beklerken üst ve son kısmında ferah dokunuşlar hissettim. Farklı bir deneyim Antaeus.

Üst-orta-alt notaların birbirinden ayrıldığı, kompleks, derin, usta işi bir şampiyon Antaeus. Parfümörünün Jacques Polge olduğunu düşündüğümde, bay Polge’un çıraklık dönemi eseri olduğu söylenebilir. Zaten Jacques Polge’un ismini dünyaya ilk defa duyuran parfümün Antaeus olduğu biliniyor.

Sonuç olarak ilk günler kararsızdım. Nostaljik turunçgil, aromatik otlar, meşe yosunu kullanımına bayıldım ama hayvansallığına katlanamadım. Öznellik ile nesnelliğin birbiriyle karıştığı anlarda iç güdülere başvurmak belki de en iyisi. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Onu deneyin, deneyin ve bir daha deneyin. Uzun uzun koklayın ve kararınızı vermekte acele etmeyin. Yaşamsal iç güdüleriniz size doğru yolu gösterecektir. Binlerce yıldır olduğu gibi.

Luca Turin’in kitabında odunsu erkeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Bay Turin’in Antaeus’un kokusunun biraz eskimiş olduğunu söylemesi gayet yerinde. Onun modern bir parfüm olmadığı açık. Bu anlamda üst yaş gruplarına uygun olacağını söyleyebilirim.

 

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek, sonrasında normale dönüyor. Çoğu kişi onun çok güçlü ve fark edilir olduğunu söylese de belki de yeni versiyonunu kullandığımdan çok da etkilenmedim performansından. Ha bu arada 1981 yılında üretilmiş parfümün birçok defa reformülasyon geçirme ihtimalini göz ardı etmeyin. Eğer parfümlere fazlasıyla meraklıysanız eski şişe Antaeus’ların peşinde koşmanızın zamanı gelmiş olabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5

5 Kasım 2015 Perşembe

Etro – Ambra (1989)


Etro – Ambra (1989)

Amber için sık sık "Kuzeyin Altını" dendiği biliniyor. Amberin farklı formlardaki yapılarının farklı koktukları söylenir. Genel olarak sıcak ve reçineli kokar amber. Çok uzun zamandır insanlar arasında sevilmesinin ve kullanılmasının sebebinin, on binlerce yıllık tarihsel içgüdülerimizle ilgisi var mıdır? Ya da insanların amberin sihirli tarafının olduğuna inanmaları ve sağlıklarının düzelmesi için kullanmalarını nereye koymalıyız?

Parfümlerin içeriğinde en sık kullanılan notalardan birisi olan amber, genellikle kapanış bölümünde karşımıza çıkar. Kimi zaman topraksı, kimi zaman tütsülü, kimi zaman reçineli, kimi zaman parlak formla yüzünü gösterir. Aynı vetiver gibi, parfüm üreticilerinin başvurdukları amber notasını merkeze alan onlarca bağımsız parfüm bulunuyor. Niş ve butik parfüm markaların amber temalı parfümlerine artık ana akım isimler de katılıyor.

İlgimi çeken tarzda kullanıldığı zaman çok sevdiğim amber merkezli parfümlerden beklentim her zaman yüksektir. Hele ki Etro gibi saygı duyulan markadan geliyorsa amber temalı parfüm, daha bir dikkat kesilmek gerekiyor. Seveceğim amber parfümlerinden olmasını umarak kullanmaya başladım Etro'nun Ambra'sını.


Ambra'nın açılışı koyu ve karanlık baharatlar ve amberle gerçekleşiyor. Başlangıcı, zor, acımsı ve dolgun. Üst notalar biraz sakil ve irkiltici. İlk izlenim olarak küçük bir hayal kırıklığı yaşıyorum ne yazık ki. Orta bölüme geçildiğinde koyu amberin ağırlığı iyice artıyor. Hafif bir hayvansallık var. Deri büyük olasılıkla orta kısımda mevcut. Bir yorumcunun "plastiğimsi" benzetmesine katılıyorum. Orta notalarda ambere kuru tütsü de eşlik ediyor sanki. Başlangıçtaki koyu yapı aynen devam ediyor. Son bölümde artık amber ve vanilyanın dansını izliyoruz. Tütsü son bölümde azıcık kendisini gösteriyor. Kapanışı, parfümün en sevdiğim yeri oluyor.

Ambra, koyu bir amber-vanilya yorumu. Egzotik ve karanlık amberin barındırdığı "acımsı burukluk" kokunun son bölümüne kadar devam ediyor. Bu durum onu kullanması ve sevmesi zor hale getiriyor. Oldukça tematik ve karakteristik hali, tam koleksiyonculara göre ama ortalama kullanıcı için fazlasıyla uç bir örnek. Alınmadan önce mutlaka denenmesi gereken bir arkadaş.

Ambra, isminden de anlaşılacağı üzere amberi merkeze almış durumda. Ambere, karanlık deri, koyu tütsü ve pudralı vanilya eşlik ediyor. Onun asıl gücü balsamsı, reçinemsi geri planından geliyor sanki. Resmi tanıtımında laden reçinesinin (labdanum) acılığından bahsedilmiş. Muhtemelen hissettiğim burukluk laden reçinesinden geliyor. Ayrıca mür ve onun bir çeşidi olan opoponax vurgusu yapılmış. Bu da parfümün ağır, ağdalı, reçineli halini açıklıyor bize.


Ambra, aslına bakılırsa sevdiğim gibi amber kullanımına sahip. Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Fetiche'e yakın kokusu. Onlar kadar karanlık ve koyu. Fakat bu üç örnek kadar başarılı ya da etkileyici değil. Onlar kadar yüksek kaliteli de değil. Yani Etro'nun amber yorumu, güçlü rakiplerinin 1-2 klasman altında her bakımdan. Garip bir iticiliği var Ambra'nın. Alışması ve sevmesi gerçekten zor.

Sonuç olarak fikir olarak takdir edilesi bir parfüm. Fakat uygulamada aynı başarı yakalanamamış. Ham ve beceriksizce harmanlanmış gibi izlenim uyandırıyor. Arap esintili ağır amber kokularına ya da ucuz amber yağlarına benziyor. Yok yok pek bana göre değil Ambra.

Ambra, sanırım ilk olarak EDC formunda piyasaya sürülmüş. Sonrasında muhtemelen reformüle edilip, EDT haline getirilmiş. Benim kullandığım yeni EDT olanıydı. Eski EDC Ambra ile ilgili genel olarak daha olumlu şeyler söylenmiş kullanıcılar tarafından. Yeni hali, pek başarılı bulunmamış anlaşılan. Zaten genel olarak Etro'nun öne çıkamayan parfümlerinden birisi Ambra.


Ambra uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. Bir kadında tuhaf duracaktır Ambra. Soğuk kış günlerinin parfümü olarak düşünülebilir. Ilık bahar aylarında bile kullanmanızı önermem. Genç arkadaşların kullanımına hiç uygun olmadığını ekleyeyim.

Luca Turin'in kitabında hippie amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden iki puan verilmiş.

Koku Güzelliği:10/6

Etro – Ambra (1989)

Amber için sık sık “Kuzeyin Altını” dendiği biliniyor. Amberin farklı formlardaki yapılarının farklı koktukları söylenir. Genel olarak sıcak ve reçineli kokar amber. Çok uzun zamandır insanlar arasında sevilmesinin ve kullanılmasının sebebinin, on binlerce yıllık tarihsel içgüdülerimizle ilgisi var mıdır? Ya da insanların amberin sihirli tarafının olduğuna inanmaları ve sağlıklarının düzelmesi için kullanmalarını nereye koymalıyız?

Parfümlerin içeriğinde en sık kullanılan notalardan birisi olan amber, genellikle kapanış bölümünde karşımıza çıkar. Kimi zaman topraksı, kimi zaman tütsülü, kimi zaman reçineli, kimi zaman parlak formla yüzünü gösterir. Aynı vetiver gibi, parfüm üreticilerinin başvurdukları amber notasını merkeze alan onlarca bağımsız parfüm bulunuyor. Niş ve butik parfüm markaların amber temalı parfümlerine artık ana akım isimler de katılıyor.

İlgimi çeken tarzda kullanıldığı zaman çok sevdiğim amber merkezli parfümlerden beklentim her zaman yüksektir. Hele ki Etro gibi saygı duyulan markadan geliyorsa amber temalı parfüm, daha bir dikkat kesilmek gerekiyor. Seveceğim amber parfümlerinden olmasını umarak kullanmaya başladım Etro’nun Ambra’sını.

Ambra’nın açılışı koyu ve karanlık baharatlar ve amberle gerçekleşiyor. Başlangıcı, zor, acımsı ve dolgun. Üst notalar biraz sakil ve irkiltici. İlk izlenim olarak küçük bir hayal kırıklığı yaşıyorum ne yazık ki. Orta bölüme geçildiğinde koyu amberin ağırlığı iyice artıyor. Hafif bir hayvansallık var. Deri büyük olasılıkla orta kısımda mevcut. Bir yorumcunun “plastiğimsi” benzetmesine katılıyorum. Orta notalarda ambere kuru tütsü de eşlik ediyor sanki. Başlangıçtaki koyu yapı aynen devam ediyor. Son bölümde artık amber ve vanilyanın dansını izliyoruz. Tütsü son bölümde azıcık kendisini gösteriyor. Kapanışı, parfümün en sevdiğim yeri oluyor.

Ambra, koyu bir amber-vanilya yorumu. Egzotik ve karanlık amberin barındırdığı “acımsı burukluk” kokunun son bölümüne kadar devam ediyor. Bu durum onu kullanması ve sevmesi zor hale getiriyor. Oldukça tematik ve karakteristik hali, tam koleksiyonculara göre ama ortalama kullanıcı için fazlasıyla uç bir örnek. Alınmadan önce mutlaka denenmesi gereken bir arkadaş.

Ambra, isminden de anlaşılacağı üzere amberi merkeze almış durumda. Ambere, karanlık deri, koyu tütsü ve pudralı vanilya eşlik ediyor. Onun asıl gücü balsamsı, reçinemsi geri planından geliyor sanki. Resmi tanıtımında laden reçinesinin (labdanum) acılığından bahsedilmiş. Muhtemelen hissettiğim burukluk laden reçinesinden geliyor. Ayrıca mür ve onun bir çeşidi olan opoponax vurgusu yapılmış. Bu da parfümün ağır, ağdalı, reçineli halini açıklıyor bize.

 

Ambra, aslına bakılırsa sevdiğim gibi amber kullanımına sahip. Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Fetiche’e yakın kokusu. Onlar kadar karanlık ve koyu. Fakat bu üç örnek kadar başarılı ya da etkileyici değil. Onlar kadar yüksek kaliteli de değil. Yani Etro’nun amber yorumu, güçlü rakiplerinin 1-2 klasman altında her bakımdan. Garip bir iticiliği var Ambra’nın. Alışması ve sevmesi gerçekten zor.

Sonuç olarak fikir olarak takdir edilesi bir parfüm. Fakat uygulamada aynı başarı yakalanamamış. Ham ve beceriksizce harmanlanmış gibi izlenim uyandırıyor. Arap esintili ağır amber kokularına ya da ucuz amber yağlarına benziyor. Yok yok pek bana göre değil Ambra.

Ambra, sanırım ilk olarak EDC formunda piyasaya sürülmüş. Sonrasında muhtemelen reformüle edilip, EDT haline getirilmiş. Benim kullandığım yeni EDT olanıydı. Eski EDC Ambra ile ilgili genel olarak daha olumlu şeyler söylenmiş kullanıcılar tarafından. Yeni hali, pek başarılı bulunmamış anlaşılan. Zaten genel olarak Etro’nun öne çıkamayan parfümlerinden birisi Ambra.

 

Ambra uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. Bir kadında tuhaf duracaktır Ambra. Soğuk kış günlerinin parfümü olarak düşünülebilir. Ilık bahar aylarında bile kullanmanızı önermem. Genç arkadaşların kullanımına hiç uygun olmadığını ekleyeyim.

Koku Güzelliği:10/6

3 Kasım 2015 Salı

Vedat Ozan - Kokular Kitabı II - Parfümler


Sonunda oldu! Ülkemizin bana göre en önemli koku entelektüeli ve uzmanı Vedat Ozan'ın yeni kitabı raflardaki yerini almaya başladı Ekim 2015 itibariyle. Dünya tatlısı, kibar ve şimdiye kadar tanıdığım en güzel insanlardan Vedat Ozan'ı kokular alemiyle ilgilenen çoğu kişi zaten tanıyor.

Vedat hocamızın bir süredir kokularla ilgili çok detaylı kitaplar hazırladığını zaten biliyorduk. Ve ilk kitap, Aralık 2014'te Everest yayınlarından çıkmıştı. Kitabının adını "Kokular Kitabı" olarak seçmişti. İkinci kitabıysa Ekim 2015 tarihinde piyasaya sürüldü. İkinci kitabının adı, birincisinin devamı niteliğinde: "Kokular Kitabı II - Parfümler".

Türkçe olarak bulunabilecek en detaylı eserlerin başında olacak gibi görülüyor onun kitapları. Kokular ve parfümler alanında Türkçe kaynakların ne kadar az olduğunu, amatör bir yazar olarak çok iyi biliyorum. Hatta neredeyse yok gibi. İnternette birbirinin aynısı kopya ifadeler dışında Türkçe hiç kaynak olmaması büyük eksiklikti. Vedat hocanın kitapları bu önemli eksiliği dolduracak. Eğer parfümlere ve kokulara ilginiz varsa bu iki kitabı muhakkak edinin.

Kaynakça ve dizin kısmını saymazsam 580 sayfalık dev gibi bir kitap, Kokular Kitabı II - Parfümler. Kitap, Vedat Ozan'ın esprili diliyle yazılmış ve rahat okunuyor. Kitapta genel olarak tarihi öneme sahip parfümlerden ve markalardan bahsediliyor. Onların tarihi geri planları anlatılıyor. Ayrıca kokular dünyasının birçok farklı noktasına değiniliyor. Parfüm notalarından, parfüm algısından, doğallık ve sentetiklik konusundan, karışımlar-bileşimler gibi çok farklı konulardan bahsedilmiş. Ayrıca Shalimar, Mitsouko, Joy, Opium, Femme Rochas, Diorissimo, CK One, Angel gibi önemli parfümlerin haklarında uzun bilgilere rastlayabilirsiniz.


Değerli Vedat hocamızın ikinci kitabı Kokular Kitabı II - Parfümler'i harika bir kaynak ve enfes bir yolculuk olarak düşünebilirsiniz. Hiç zaman kaybetmeden bu iki kitabı alıp, bu sihirli dünyaya giriş yapmanızı öneririm.

Aşağıdaki yazı da kitabın arka kapağındaki tanıtımı:

"Bu dünyanın kokusu çıktı!

Gönül rahatlığıyla "burnunuzun dikine" gidebilesiniz diye hazırlanan Kokular Kitabı'nın Parfümler'e odaklanan bu yeni cildinde, koku dünyasının görünen yüzündeki hülyalı ifadelerin perde arkasına tanık olacaksınız. Hazır olun, beklentilerinizden farklı şeylerle karşılaşabilirsiniz. 

Sert bilimsel gerçekle yumuşak hayallerin tam ortasında bir yerde ayağı kaymadan durmaya çalışarak, Shalimar'dan cK One'a, Grasse'taki yasemin tarlalarından koku moleküllerine uzanan şaşırtıcı bir yolculuğa çıkacaksınız. Üstelik "koku" dendiğinde, Türkiye'de akla gelen ilk isim olan Vedat Ozan'ın "burnunuzda tüten" üslubuyla...

Vedat Ozan, bu kez de mitolojiden kültürel tarihe, kimyadan ekonomi-politiğe, edebiyattan sinemaya girilmedik tarla bırakmadı. Parfüm kullanın veya kullanmayın; bu cilt vazgeçilmez başucu kitabınız olacak.

Parfümler'den sonra parfümler, artık sizin için farklı kokacak...

Ama hepsi bu değil. Bu ciltte tamamen parfümlere odaklanan Vedat Ozan iki cilt daha hazırlıyor; konunun "kültürel tarih" ve "lezzet" boyutları da var!

"Kendimize karşı dürüst olalım; zamanı ve ruhunu bilmeden onu yansıtma iddiasıyla ortaya çıkan bir ürünü anlamamız mümkün değil. Korkmayın, kimya dersinden kaçıp tarih dersine yakalanmadınız. Ufak dedikodular ve fevkâlade lüzumsuz bilgilerle donanmış 'cemiyet haberleri' türünden virüsler eksik değil kitapta... 

'Rahat olun' yani, 'sıkıntı yok'."

Vedat Ozan - Kokular Kitabı II - Parfümler

Sonunda oldu! Ülkemizin bana göre en önemli koku entelektüeli ve uzmanı Vedat Ozan’ın yeni kitabı raflardaki yerini almaya başladı Ekim 2015 itibariyle. Dünya tatlısı, kibar ve şimdiye kadar tanıdığım en güzel insanlardan Vedat Ozan’ı kokular alemiyle ilgilenen çoğu kişi zaten tanıyor.

Vedat hocamızın bir süredir kokularla ilgili çok detaylı kitaplar hazırladığını zaten biliyorduk. Ve ilk kitap, Aralık 2014’te Everest yayınlarından çıkmıştı. Kitabının adını “Kokular Kitabı” olarak seçmişti. İkinci kitabıysa Ekim 2015 tarihinde piyasaya sürüldü. İkinci kitabının adı, birincisinin devamı niteliğinde: “Kokular Kitabı II – Parfümler“.

Türkçe olarak bulunabilecek en detaylı eserlerin başında olacak gibi görülüyor onun kitapları. Kokular ve parfümler alanında Türkçe kaynakların ne kadar az olduğunu, amatör bir yazar olarak çok iyi biliyorum. Hatta neredeyse yok gibi. İnternette birbirinin aynısı kopya ifadeler dışında Türkçe hiç kaynak olmaması büyük eksiklikti. Vedat hocanın kitapları bu önemli eksiliği dolduracak. Eğer parfümlere ve kokulara ilginiz varsa bu iki kitabı muhakkak edinin.

Kaynakça ve dizin kısmını saymazsam 580 sayfalık dev gibi bir kitap, Kokular Kitabı II – Parfümler. Kitap, Vedat Ozan’ın esprili diliyle yazılmış ve rahat okunuyor. Kitapta genel olarak tarihi öneme sahip parfümlerden ve markalardan bahsediliyor. Onların tarihi geri planları anlatılıyor. Ayrıca kokular dünyasının birçok farklı noktasına değiniliyor. Parfüm notalarından, parfüm algısından, doğallık ve sentetiklik konusundan, karışımlar-bileşimler gibi çok farklı konulardan bahsedilmiş. Ayrıca Shalimar, Mitsouko, Joy, Opium, Femme Rochas, Diorissimo, CK One, Angel gibi önemli parfümlerin haklarında uzun bilgilere rastlayabilirsiniz.

Değerli Vedat hocamızın ikinci kitabı Kokular Kitabı II – Parfümler’i harika bir kaynak ve enfes bir yolculuk olarak düşünebilirsiniz. Hiç zaman kaybetmeden bu iki kitabı alıp, bu sihirli dünyaya giriş yapmanızı öneririm.

“Bu dünyanın kokusu çıktı!

Gönül rahatlığıyla “burnunuzun dikine” gidebilesiniz diye hazırlanan Kokular Kitabı’nın Parfümler’e odaklanan bu yeni cildinde, koku dünyasının görünen yüzündeki hülyalı ifadelerin perde arkasına tanık olacaksınız. Hazır olun, beklentilerinizden farklı şeylerle karşılaşabilirsiniz. 

Sert bilimsel gerçekle yumuşak hayallerin tam ortasında bir yerde ayağı kaymadan durmaya çalışarak, Shalimar’dan cK One’a, Grasse’taki yasemin tarlalarından koku moleküllerine uzanan şaşırtıcı bir yolculuğa çıkacaksınız. Üstelik “koku” dendiğinde, Türkiye’de akla gelen ilk isim olan Vedat Ozan’ın “burnunuzda tüten” üslubuyla…

Vedat Ozan, bu kez de mitolojiden kültürel tarihe, kimyadan ekonomi-politiğe, edebiyattan sinemaya girilmedik tarla bırakmadı. Parfüm kullanın veya kullanmayın; bu cilt vazgeçilmez başucu kitabınız olacak.

Parfümler’den sonra parfümler, artık sizin için farklı kokacak…

Ama hepsi bu değil. Bu ciltte tamamen parfümlere odaklanan Vedat Ozan iki cilt daha hazırlıyor; konunun “kültürel tarih” ve “lezzet” boyutları da var!

“Kendimize karşı dürüst olalım; zamanı ve ruhunu bilmeden onu yansıtma iddiasıyla ortaya çıkan bir ürünü anlamamız mümkün değil. Korkmayın, kimya dersinden kaçıp tarih dersine yakalanmadınız. Ufak dedikodular ve fevkâlade lüzumsuz bilgilerle donanmış ‘cemiyet haberleri’ türünden virüsler eksik değil kitapta… 

‘Rahat olun’ yani, ‘sıkıntı yok’.”

2 Kasım 2015 Pazartesi

Burberry – My Burberry (2014)


Burberry – My Burberry (2014)

"My Burberry, Burberry markasının koku, tasarım ve duruş olarak hayat bulmuş halidir. Bu parfüm zaman sınırı tanımayan efsanevi Burberry trençkottan esinlenerek hazırlanmıştır."

Burberry'nin CEO'su Christopher Bailey bir açıklamasında yukarıdaki sözleri söylemiş. Burberry'nin büyük umutlarla piyasaya sürdüğü My Burberry isimli kadın parfümü 2014 yılının ortalarında raflardaki yerini aldı. Zaten markanın, yeni parfümü My Burberry'e ne kadar önem verdiğinin kanıtı olarak, kokusunun tasarımı için Francis Kurkdjian'la anlaşmış olması gösterilebilir. Artık daha çok kendi niş parfüm evi için çalışan ünlü burun Francis Kurkdjian’ın, Burberry gibi ana akıma hitap eden markaya koku tasarlaması ilk anda şaşırtıcı gelebilir. Tabii parfüm sektöründeki iş ilişkilerinin nasıl olduğunu görmemiz açısından ilginç bir örnek teşkil ediyor bu durum.

Francis Kurkdjian, tasarımına imza attığı My Burberry için şunları söylemiş: "Burberry'nin CEO'su Christopher Bailey, yeni oluşturmayı düşündükleri kokuyla ilgili bana kısa bilgilendirme yaptı ve trençkot giyen kadının duygularını anlatmamı istedi. Bu koku güzel duyguları, paylaşılan mutlu anları, yaşanan güzel anları hissettirmeli. Bu nedenle yağmurdan sonra Londra bahçeleri fikrinden yola çıkarak çiçek kokuları ile birlikte kendini iyi ve güvende hissetme duygusunu yaşatmaya çalıştım."


Yani My Burberry hem markanın ünlü trençkotlarından hem de Londra'da bulunan bahçelerde yağmurdan sonra ortaya çıkan kokudan esinlenilmiş. Ayrıca parfümün tanıtım kampanyasında ünlü modeller Kate Moss ve Cara Delevingne rol almış. Parfümün şişe kapağının da trençkotların düğmesine benzediği söyleniyor. Şişesinin kıvrımlarının, trençkotun cep kısmından ilham aldığı belirtiliyor.

My Burberry'nin açılışı ferah ve tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Biraz kırmızı meyveler ve azıcık armut ya da elma. Üst notalarda ferah çiçekler, meyvelere eşlik ediyor. Üst notaları gayet güzel. Orta kısımda parfümün ana öğesi çiçekler ağırlığını arttırıyor. Beyaz çiçekler ve gül ön plana çıkıyor. Çoğu kullanıcı frezya çiçeğinden bahsetmiş. Bence gül orta kısmın kazananı. Burası başlangıcına göre daha çiçeksi ve karakterli. Ferahlık devam ediyor orta bölümde. Son kısım benim için hayal kırıklığı. Kapanışta yapay parlak amber ve vasat miskle sıradan davranıyor ne yazık ki My Burberry. Zarif paçuli bile durumu kurtaramıyor bana göre alt notalarda.

Genel anlamda ferah çiçeksi yapısı olduğu açıkça görülüyor. Ferah ve yumuşak meyvelerin eşlik ettiği kokusu gayet tanıdık. Evet o birçok kadının üzerinde duyduğum parfümlere benziyor. Çok risk alınmamış anlaşılan. Ortalama bir çiçeksi-meyveli olarak düşünülebilir. Abartılı şekilde kadınsı aldehitler yok neyse ki. Canlı, parlak, neşeli, pozitif bir parfüm. Ağır, ağdalı ya da kasvetli-karanlık değil. Gayet açık, basit ve güvenilir. Onu kullanıp nefret edecek kişi sayısı muhtemelen az olacaktır.


Sıradan son kısmı dışında temiz ve kolay giyilebilecek kompozisyon hazırlamış Francis Kurkdjian. Yeterli kalitede olması, bir ustanın elinin değdiğini fısıldıyor zaten. Derinliği olmayan, tek düze, günlük kullanıma uygun, sivri taraf barındırmayan, dişil nüanslar barındıran, çok satması ihtimaline göre kurgulanmış gibi hissiyata sahip oldum. Buna çok şaşırmamak gerekiyor. Burberry gibi ana akıma seslenen bir markanın, Maison Francis Kurkdjian kadar enteresan veya yüksek kaliteli işlere imza atmasını beklemek anlamsız olur. Bu anlamda Burberry ve Francis Kurkdjian doğru bir seçim yapmış gibi görünüyor fakat kokusu anlamında farklı bir yerde durduğunu söylemek zor. My Burberry’e yaklaşımım şöyle olacak: “Olsa da olur olmasa da olur.”

Eau de Parfum (EDP) formundaki My Burberry'nin kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ortalamanın üzerinde oldu tenimde. Kıyafet üzerine biraz fazla uyguladığımda bütün gün kendisini rahatlıkla hissettirmeyi beceriyor. Kullanım dönemi olarak ilkbahar-sonbahar sanki daha uygun. Çok soğuk kış günlerinde veya çok sıcak yaz günlerinde kullanmak uygun olmayabilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

31 Ekim 2015 Cumartesi

By Kilian – Intoxicated (2014)


By Kilian – Intoxicated (2014)

Türk kahvesinin tarihinin 1517 yılına kadar gittiği söylenir. Dönemin Yemen valisi Özdemir Paşa'nın, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirmesinin, Türklerin kahveyle tanışmasında milat olduğu belirtilir. Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını almış. İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanışmış. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurmuş.

Artık kahvehanelerin eski işlevlerinin kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türk kahvesinin yerini ise çayın aldığı sır değil. Değişen alışkanlıklar, yavaş yavaş toplumun dönüşmesini de sağlıyor. Türk kahvesi, onun vaat ettiği gelenekler ve kültür de gerilerde kalmaya başlıyor. Kim bilir belki de Türk kahvesi, ilerleyen yıllarda tamamen unutulup, gidecek.

Oysa kendi kültürümüzün öğesi olan Türk kahvesine bizim sahip çıkmamız gerekirken, bu işi Fransa merkezli niş parfüm evi yapmış. By Kilian'ın 2014 çıkışlı Intoxicated isimli parfümü, ilhamını Türk kahvesinden almış. Açıklanan notalarında da kahve bulunuyor. Aslında Intoxicated, markanın "Addictive State of Mind" serisine ait. Bu seri 2014 yılında piyasa sürüldü. Şu üç parfümden oluşuyor: Intoxicated, Light My Fire ve Smoke For The Soul.


Bir süredir kullandığım Intoxicated'in başlangıcı tatlı-modern baharatlarla gerçekleşiyor. Kakule, tarçın ve diğerleri. Tanıdık üst notalar biraz karanlık daha doğrusu koyu ve dolgun. Açılışı çok güzel Intoxicated'in. Orta kısma geçildiğinde koku karakterinde büyük değişim olmuyor. Koyu baharatlara bu sefer tatlı hatta şekerli-sütlü kahve ekleniyor. Bu lezzetli aroma, Türk kahvesini anımsatmıyorsa da karamelli kapuçinoyu andırıyor. Son kısımda hoş bir sürpriz var. Karanlık bir çikolata algılıyorum, sütlü ve gayet leziz. Sanki biraz paçuli var sonlarda. Alt notalar gayet güzel denebilir.

Intoxicated, ilhamını Türk kahvesinden aldığını iddia etse de bence durum söylendiği gibi değil. Onu denemeden önce kuru kahve satılan dükkanlara girdiğinizde burnunuza gelen mis gibi kokuyu bekliyordum. Fakat karşıma çıkan daha modern ve batılı tarzda bir kahve kullanımı. Koyu baharatların eşlik ettiği tatlı kahveye, vanilya da destek veriyor. Böylece cezvede pişen orta şekerli Türk kahvesinden ziyade Starbucks'lara girdiğimizde karşılaştığımız sütlü, kakaolu yoğun aromaya benziyor Intoxicated.

Tatlı baharatlar ve tatlı kahve-kakao, neyse ki fazla şekerli ve iç bayan cinsten değil. Karanlık sayılabilecek rayiha, onun soğuk kış günü kokusu olduğunun ipucunu veriyor. Kasvetli baharatlara eklenen enfes kahve, kakao ve vanilya, onu koklamaktan bıkmayacağınız hale getiriyor. Son zamanlarda kullandığım en güzel By Kilian parfümü olarak hafızamdaki yerini alıyor. Love'da (Don't Be Shy) yaşadığım büyük hayal kırıklığını, Intoxicated kısa sürede silmeyi başarıyor. Evet gayet hoş bir parfüm olduğunu söylemem gerekiyor. Ya da benim sevdiğim tarza yakın olduğu için bu kadar beğendim, bilemiyorum.


Şimdi geleyim önemli detaya. Intoxicated, birçok kullanıcı tarafından Thierry Mugler'in ünlü parfümü A Men'e benzetilmiş. Bu konuda kesinlikle haklılar. Daha ilk kullanımda özellikle orta bölümden itibaren iki parfümün büyük benzerliği dikkat çekiyor. Zamanında A Men'i kullanmış ve fazla beğenmemiştim. Onda itici bir kabalık ve şekerli yanık asfalt gibi bir hissiyata kapılmıştım. Intoxicated, rahatlıkla söylenebilir ki A Men'in çok daha kaliteli benzeri. Eğer A Men'i seviyorsanız ve daha iyi seçenekler arıyorsanız Intoxicated'a mutlaka şans verin. Tabii aradaki büyük fiyat farkını da aklınızdan çıkarmayın.

Çok büyük değişim göstermeyen, aynı karanlık yapı üzerinde devam eden, rahatsız edici yapaylığın yaşanmadığı, insanların hoşuna gidebilecek, bohem, modern ve kaliteli bir eser Intoxicated. Soğuk kış günlerinde ya da serin sonbahar döneminde içinizi ısıtacak, sıcak çikolata gibi kokmak isterseniz işinizi görecektir.

Küçük bir not daha ekleyeyim. Intoxicated, "The Fragrance Foundation" tarafından, 2015 yılında verilen "yılın en iyi bağımsız parfümü" ödülünü almış.


Parfümün tasarımını By Kilian'ın birçok işine imza atan Calice Becker yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı fena değil. Kötü haber ise fark edilirliği düşük. Hem tenimde hem de kıyafet üzerinde kimi zaman bol bol sıkmama rağmen performansı ilk yarım saat dışında iyi değil.

Koku Güzelliği:10/8

27 Ekim 2015 Salı

Scentstory – 24 Platinum (2012)


Scentstory – 24 Platinum (2012)

Periyodik cetvelde PT simgesiyle gösterilen platin elementinin, parlak beyaz renkte olduğu söylenir. İlk defa Amerika kıtasında nehir kumlarının arasında bulunduğu rivayet edilir. Dış etkenlere dayanıklı yapısı sayesinde birçok alanda kullanılıyor platin. Kimya ve tıp alanlarında, otomobillerin motorlarında, cam ve porselen sektöründe hatta kuyumculuk sektöründe bile kullanılıyormuş. Daha da ilginci, az bulunması sebebiyle altından daha değerli olduğu söylenir platin elementinin.

Bu önemli maden, 2012 yılında bir parfüme ilham vermiş hatta isim babalığı bile yapmış. Ünlü 24 dizisinden esinlenilerek oluşturulan Scentstory parfüm serisinin daha önce iki kokusunu denemiş ve pek beğenmemiştim. Şimdi Scentstory'lerin üçüncü parfümü 24 Platinum'u kullanıyorum bir süredir. Yurt dışı merkezli platformlarda 24 temalı parfümler oldukça seviliyor ve ilgi görüyor. Ülkemizde henüz satılmaması sebebiyle pek tanınmıyor. 24 Gold ile birlikte markanın popüler parfümlerinden 24 Platinum, kendi sitelerinde çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılmış. Resmi tanıtımlarında da platin elementine vurgu yapılmış. Platinin eski dönemlerde (18. yüzyılda) seçkinliğin ve zenginliğin simgesi olduğu belirtilmiş. Hatta Kral XV. Louis'in platini, sadece krallara layık bir metal ilan ettiği bile unutulmamış Scentstory tarafından.

24 Platinum'un açılışı yapay ve tuhaf şekilde gerçekleşiyor. Anlaşılması zor başlangıcında pudralı çiçekler mi var bilemiyorum ama bildiğiniz kötü kokuyor. Montale parfümlerini aklıma getiren bu acayip başlangıç pudralı ve zorlayıcı. Üst notaları sevmedim. Orta kısımda neyse ki o garip başlangıcın etkisi azalıyor. Onun yerini tozlu, pudralı gül almaya başlıyor. Oldukça tatlı pudralı güle biraz turunçgiller ve sandal ağacı eşlik ediyor. Bu haliyle orta notaları rafine ve kibar değil. Son bölüm parfümün en beğendiğim yeri oluyor. Kapanışta vanilya sazı eline alıyor. Biraz pudranın eşlik ettiği vanilya gayet güzel ve yumuşak ama üst ve orta kısma katlanabilirseniz.


24 Platinum, başlangıcıyla hafif çaplı baş ağrısı yaptı bende. O karmaşık ve kimyasal kokuya ne diyeceğimi bilemiyorum. Yukarıda dediğim gibi Montale'in o tanımlaması zor hastane-ilaç gibi kokan parfümlerini andırıyor üst notalar. Zaten açılışını Montale - Red Aoud'a benzetmişler ki kesinlikle haklılar. Red Aoud ve 24 Platinum'un başlangıçları aynı tuhaflıkta ve zorlukta. Orta bölümde daha yumuşayan ve sakinleşen 24 Platinum'da parfümün ana öğesi gül öne çıkmaya başlıyor. Buradaki gül, bildiğimiz anlamda gül sularını andırmıyor. Oldukça pudralı, kremsi, eski, tozlu ve köhne kokuyor. Şekerli orta bölümde vanilya da güle destek oluyor. Başlangıcı kadar irkilmesem de orta bölümü konforlu değil benim için. Son bölüm şahane değil ama en kabul edilebilir tarafını oluşturuyor 24 Platinum'un. Bu tür pudralı, şekerli, tozlu gül kokularını sevemiyorum. Bana hem biraz kadınsı geliyor hem de midemi kaldırıyor. 24 Platinum'da şeker oranı fazla. Tatlılık bazen bıktırıcı oluyor. Yoğun pudra kullanımı ise hiç bana göre değil.

Karşılaştırma yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum ama Shalimar'ın çok kötü ve fakir kopyası gibi davranmaya çalışıyor sanki. Kimi kullanıcıların onu Red Aoud'a benzetmeleri gayet yerinde. Hatta bence orta kısmın sonlarından itibaren Mancera - Roses Vanille'yi andırıyor kremsi, vanilyalı gül teması. Red Aoud ve Roses Vanille'in vasat karışımı sanki 24 Platinum. İki parfümü de pek sevemediğimi göz önüne alırsam 24 Platinum'un da pek şansı yok bana göre.

Kimileri öd kullanımından bahsetmiş. Evet olabilir. Belki de gülün bu tür verilişi, insanlarda öd çağrışımı yapmış olabilir. Bence onu öd parfümü olarak sınıflandırmak doğru olmayabilir. Eğer öd varsa da hiç sevemediğimi belirtmeliyim.


Kalite hissiyatı vermeyen, yapaylık sınırında dolaşan, herkesin sevemeyeceği, genç arkadaşlara uymayacak bir parfüm olarak hafızamdaki yerini alıyor 24 Platinum. Uniseks olarak piyasaya sürülmüş. Kadın kullanımına bir parça daha yakın. Sonbahar hatta kış kullanımı için uygun.

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ve fark edilirliği bende fazla olmadı.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

24 Ekim 2015 Cumartesi

Montale – Dark Aoud (2011)


Montale – Dark Aoud (2011)

Her türlü öd parfümüne her türlü ismi verebilen Montale’in çalışma şeklini ilginç bulurum. Öd ağacını farklı notalarla birleştirip farklı kombinasyonlara ulaşmaya çalışıyor belki de Pierre Montale. Parfümlerinin kalitelerine çok önem vermiyor gibi görülüyor dışarıdan. Amaç olabildiğince çok koku piyasaya sürüp, pastadan pay almak mı acaba? Fakat niş parfüm sektöründe işler bu kadar kolay mı?

Kendisini niş parfüm kulvarında gördüğünü zannettiğim Montale’in çoğu parfümündeki özensizlik ve aceleye getirilmişlik hissiyatı, onların oluşturmaya çalıştığı tipolojiye uygun olabilir. Şimdiye kadar denediğim/kullandığım on dört Montale parfümünün bende derin etkiler yaratmadığını söyleyebilirim. Dark Aoud’u da kullanım döneminde büyük beklentilere kapılmadım. Onun içindir ki sonuç şaşırtıcı olmadı.

2011 yılı çıkışlı olduğunu sandığımız Dark Aoud, yurt dışı merkezli platformlarda hakkında epey şey söylenen arkadaşlardan birisi. Kendi sitelerinde “Around The Aoud” serisine ait olarak gösterilmiş. Karanlık ve yoğun öd temasının bir çeşidi olduğu belirtilmiş Dark Aoud’un. Ayrıca içeriğindeki ihtişamlı sandal ağacının, Asya ormanlarının derinliklerinden geldiği söylenmiş ki, Dark Aoud’un sandal ağacını merkeze aldığı resmi olarak açıklanmış.


Dark Aoud’un başlangıcı ağır, garip, rahatsız edici ve irkiltici deri ile gerçekleşiyor. Karanlık sayılabilecek üst notalar ayakkabı boyalarını ya da yeni deri çantaları hatırlatıyor. Kabullenilmesi zor deriye, nane, hastane gibi kokan öd ve yumuşak sayılabilecek sandal ağacı eşlik ediyor orta kısma doğru. Başlangıçtaki sertliğe nazaran daha yumuşak orta bölüm benim için hala konforlu değil. Neyse ki son bölüm güzel. Kapanışta deri yok, sandal ağacı yok, öd yok. Alt notalarda hoş bir tütsü ortaya çıkıyor. Azıcık da vetiver var. Hatta kuru baharatlar bile olabilir. Son bölüm yapaylıktan uzak, sakin ve başlangıcı kadar karanlık değil.

Dark Aoud, üst ve orta kısımda rahatsız edici olabilmeyi başarıyor. Sonlardaysa hiçbir şey olmamış gibi güzel yüzünü size gösteriyor. Başlangıçta acı çektiriyor, kapanıştaysa bütün günahlarını unutturmaya çalışan bir günahkar rolünü oynuyor belki de. O, şeytani bir patavatsızlıkla, cüretkarlıkla başlıyor, dervişvari sakinlikle son buluyor.

Kimileri onun için kötü çocuk karakterli diyor ki haklılar. Hayvansallığı andıran deriye meylettiğini düşünüyorum Dark Aoud’un. Kimseyi kaale almayan serseri gibi davranıyor. Deri-öd ikilisi kirli verilmiş. Bazı yorumcular onda kullanılan ödün hastane-ilaç gibi koktuğunu vurgulamış. Haksız sayılmazlar. Zaten Montale’in bu tür öd kullanımına sıkça rastlıyoruz. Onun için sürpriz olmadı benim için fakat alışık olmayanlara küçük çaplı şok yaşatabilir. Sandal ağacı ise arayı bulmaya çalışan uyumlu anne figürü gibi. Sonlardaki tütsü ise yapaylık barındırmıyor ve bana göre parfümün en güzel kısmını oluşturuyor.


Demem o ki, zor bir parfüm Dark Aoud. Sevmesi zor, kullanması zor, etraftaki insanların beğenmesi zor, övgüler almanız zor. Uç bir deneme. Tuhaf bir yapaylık vaat ediyor. Aynı zamanda kaba ve erkeksi. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulduğunu gördüğümde hafiften gülümsedim. Kadın kullanımı için uygun görünmüyor.

Bu tür kokulara çok ilgim olmadığı için, onu kullanmaktan zevk aldığımı söyleyemem. Eğer bu tür sert ve zorlayıcı kokuları seviyorsanız denemenizde fayda var. Onun dışında denemeseniz büyük kaybınız olmayacaktır, merak etmeyesiniz.

EDP formunda Dark Aoud. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek fakat kısa süre sonra tene yakın kalmaya başlıyor. Sonbahar hatta kış mevsiminde kullanılmalı. Yaş isteyen yapısının olduğunu söylemem gerekiyor. Genç delikanlı kokusu değil. Aman dikkat.

Koku Güzelliği:10/6

19 Ekim 2015 Pazartesi

Estee Lauder – Modern Muse (2013)


Estee Lauder – Modern Muse (2013)

"Kendine güvenen, özgür, ilham veren. Stilinizi, kendinize güveninizi ve yaratıcı ruhunuzu ortaya çıkarın. Rengarenk çiçeklerin ve yemyeşil, şehvetli ormanın çekici kontrastını yakalayın. İki özel, farklı akor (parlak yasemin ve canlı odunsuluk) ilgi çeken ikilik izlenimi veriyor.

Modern Muse ilhamını, modern kadının karmaşıklığından ve onun hayatının, kişisel yaşamının dinamik tezatlığından almıştır. Modern kadının yaratıcı enerjisi ve çekici kadınsılığı, onun çok yönlü parlak çiçeksiliği tarafından yakalanır.

Modern Muse kimdir? Kendine güvenen ve bağımsız, yumuşak ve güçlü, dinamik olmasına rağmen kadınsı. Şık ve özgün. O bir kelime bile söylemeden tanıştığı her kadına ilham verir. O, daima sahip olduğu içgüdü ile kendi hayatının kahramanıdır."

İşte size Estee Lauder'in yeni sayılabilecek parfümü Modern Muse'ın bulabildiğim reklam cümleleri. Pazarlama kampanyasını “kendine güvenmek, bağımsızlık ve ilham vermek” üzerine kurmuş gibi görünüyor Estee Lauder, Modern Muse parfümü için. Tabii biraz da kadınlara moral verici bir motivasyon da sağlamaya çalışıyor olabilir. Sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok bölgesinde kadınların sorunları çok büyük ve köklü. Çoğu zaman ezilen, dışlanan, acı çeken ve ayakta kalmaya çalışan kadınlar oluyor. Erkeklerin zalimlikleri ise bitmiyor. Hiç kimse kusura bakmasın, bu anlamda kadınların her zaman yanındayım.


Neyse konumuza döneyim. Estee Lauder’in ilk defa bir parfümünü yazı konusu yapmış olduğumu fark ettim ve bu yüzden kendimi kınamam gerekiyor mu bilemiyorum. Ünlü güzellik markası Estee Lauder, parfümler anlamında göz ardı edilemeyecek önemli klasiklere sahip. Evet bir Guerlain kadar olmasalar da geçmişteki sevilen parfümlerinin mirasını hala üzerinde taşıyor. Bünyesine topladığı markalarla kocaman holdinge dönüştüğü ise artık sır değil. Estee Lauder bu sefer 2013 yılında kendi kadın parfümünü piyasa sürdü. Modern Muse, böylece dünyaya geldi. Her ne kadar çıkışı çok ses getirmese de şimdiden oldukça seveni olduğu görülüyor Modern Muse'un.

Kendi sitelerinde yeşil çiçeksi, odunsu olarak sınıflandırılmış. Parfümü üzerime sıktığımda ferah turunçgillerle çiçeklerin karışımı beni karşılıyor. Portakal çiçeği mi yoksa çiçeksi portakal mı karar veremedim. Ferah, kadınsı ve yüksek kaliteli üst notaları sevdim. Orta bölümde tabii ki kadınsılık artıyor. Ferah turunçgiller yerini çiçeklere bırakıyor. Bu noktada sabunsu beyaz çiçeklerin istilasına maruz kalıyorsunuz. Yasemin, zambak, sümbülteber, hanımeli ve daha bilmediğim çiçekler. Orta bölüm tamamen kremsi ve sabunsu beyaz çiçeklerin etkisinde. Orta bölümün sonlarına doğru misk de ekleniyor kadroya. Orta notalar benim için fazlasıyla çiçeksi. Yine de kremsi-vanilyalı beyaz çiçekleri beğendim. Geleyim sonlara. Alt notalarda çiçeksilik devam ediyor ama kalite düşüyor. Misk hala var kapanışta. Beyaz çiçeklere eklenen soğuk ve yapay bir koku, alt notaları pas geçmemi sağlıyor. Calone ya da parlak amberden şüpheleniyorum. Kapanışı ne yazık ki başarılı değil.

Modern Muse ismi gibi modern bir çiçek parfümü. Başlangıçtaki çiçeksi turunçgilli yapı, parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Orta kısımdaki kremsi-vanilyalı beyaz çiçekler de gayet güzel. İyi ki vanilya kullanılmış orta bölümde. Yoksa fazlasıyla kuru ve baygın çiçeksiliğe dönüşecekmiş orta notalar. Sonlardaki boşvermişlik ve yapaylık, yeni nesil parfümlerde artık totem halini aldı. Niye yeni parfümlerin birçoğunun alt notaları özensiz olmak zorunda?


Modern Muse, modern bir peri masalı hikayesi gibi. Baştan sona tatlı, temiz, yumuşak beyaz feminen çiçeklerle bezenmiş. Yani kokunun ana aksını beyaz çiçekler oluşturuyor. Benim için ayrım yapmak zor. Çünkü bu beyaz çiçeklerin kokusu birbirine benziyor sanki. Sümbülteber ve yasemin bir parça öne çıkıyor. Zambak geride kalıyor. Başlarda ferah turunçgillerle, orta kısımda vanilya ile destekleniyor beyaz çiçekler. Mis gibi canlı kır çiçekleri gibi. Hatta farklı birçok çiçeğin bulunduğu bukete benziyor Modern Muse. Kokunun her anında çiçeklerin izi var.

Modern Muse, tam bir kadın parfümü. İlginç, yaratıcı ve farklı değil. Sokakta veya çevrenizde sık sık karşılaştığınız ve burnunuzu teğet geçen tatlı beyaz çiçek parfümlerinden pek farkı yok ama hoş bir çekiciliği, canlılığı, neşesi, başarılı aurası var. Her parfüme onu anlatan bir kelime seçmeye çalışıyorum çoğu zaman. Gerçi bir parfümü bir kelimeyle özetlemek zordur. Sanırım Modern Muse'u tek kelimeyle şöyle özetleyeceğim: “Temiz"

İçeriğindeki beyaz çiçeklerin fazlalığı sebebiyle Modern Muse, aklıma hemen Carnal Flower-Fracas ikilisini getirdi. Modern Muse'deki sümbülteberin, bu çağrışımı yaptığını söylemek yanlış olmaz. Aralarındaki temel fark Modern Muse'un kremsi ve vanilyalı olması, Carnal Flower-Fracas'ın kuru ve gerçek çiçek gibi kokması. Bir başka benzerlik de Givenchy'nin ünlü klasiği Amarige ile ilgili. Tabii Amarige oldukça kuru beyaz çiçeksi kompozisyona sahipti. Bence andırıyor Modern Muse, Amarige'i. Hatta işi abartıp, Modern Muse'un orta kısmındaki kremsi vanilyalı beyaz çiçekleri, Bulgari'nin enfes Jasmin Noir'ine bile benzetebilirim.

Çok derin, kompleks ve yenilikçi olmadığını kabul etmek gerek. Fakat bu durum onun iddialı, hırslı ve cazibeli olmasına engel değil. Düz çizgide ilerlediği söylenebilir. Günümüze yakın yapısıyla denenebilir. Ama çok genç arkadaşlara uyacağını sanmıyorum. Sabunsu hatta zaman zaman pudralı tarafı ağır basıyor. Daha yaş ve olgunluk isteyen bir parfüm gibime geliyor. Genç bir kızda fazlasıyla rüküş kaçabilir kokusu.


Modern Muse'u ünlü parfümör Harry Fremont tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Başlangıcı dolu dolu gerçekleşiyor. Orta bölümde yumuşak bir ten kokusu haline geliyor. Kimileri yaz mevsiminde kullanılabilir demiş. Bence kullanılamaz çünkü orta kısımdan itibaren artan baskın çiçekler ve vanilya, çok sıcak yaz aylarında boğucu olabilir. Onun çok soğuk kış mevsimine de yakışmayacağını düşünüyorum. En çok ilkbaharın neşesine ve canlılığına yakışır gibime geliyor. Bir de serin sonbaharın çiçeksi hüznünü sevebilir Modern Muse.

Not: Estee Lauder'in kadınlara bir önerisiyle bitireyim yazıyı. Kendi sitelerinde Modern Muse'un şöyle kullanılmasını önermişler: "Saç fırçanıza Modern Muse'u sıkın ve saçlarınızı tarayın." Böylece parfümün saçlara daha homojen yayılacağını dile getirmek istemiş olabilirler. Söylemesi Estee Lauder'den uygulaması sizden hanımlar :)

Koku Güzelliği:10/6.5