30 Mart 2016 Çarşamba

Tom Ford Extreme (2007)

Her ne kadar limitli üretim olarak tanıtımı yapılsa da, Tom Ford Extreme’in satışının devam ettiğini görüyoruz. Bu durumun oluşmasında Tom Ford Extreme’in beklenenden fazla ilgi görmesi büyük rol oynamış olabilir. Tom Ford’un Signature serisinin fazla ses getiremeyen üyesi Tom Ford For Men’in devam parfümü olarak düşünülebilir Tom Ford Extreme. Gördüğüm kadarıyla Extreme, Signature serisinin yıldızı Black Orchid’in başarısının yanından bile geçemiyor. Ha bu arada kimi kullanıcıların Tom Ford Extreme’i, Black Orchid’in erkek haline benzetmelerini de not alalım. İlerleyen paragraflarda bu konuya da değineyim.

2007 çıkışlı Tom Ford Extreme’in tanıtımında yok yok. Zevkine düşkün fesleğenden kişnişe, papatyadan kakuleye, tarçın kabuğundan İran limonuna, siyah erikten Parma menekşesine, İtalyan siyah incirinden Haiti vetiverine, rom içkisinden karamele, fir balsamından siyah yer mantarına kadar geniş bir çerçeve çizilmiş. Tütsü, paçuli, amber ve deriyi de eklesem abartmış olur muyum? Bu kadar birbirine benzemez notadan nasıl anlamlı parfüm ortaya çıkacağını epeydir merak ediyordum.

Tom Ford Extreme’in başlangıcı yeşil-eski-tozlu aromatik otlarla gerçekleşiyor. Büyük ihtimalle burnumu tırmalayan nota fesleğen. Acaba bahsettikleri papatya da var mı başlangıçta bilemedim. Zaten üst notaları bana çok uzak. Orta kısma doğru bu tuhaf başlangıcın yerini başka notaların almasını diliyorum. Orta bölümde tozlu aromatik otların hakimiyeti kırılıyor ve parfüm tatlanıyor bir parça. Algılayabildiklerim menekşe, baharatlar (kişniş), plastiğimsi deri ve içkiye yatırılmış tütün. Başlangıçtaki erkeksi ve olgun vurgu, orta notalarda da devam ediyor. Sanırım parfümün en sevdiğim yeri sonları oluyor. Kapanışta gayet başarılı tütsü, işi toparlamaya çalışsa da, benim için artık çok geç.

Bu da neyin nesi böyle? Tom Ford Extreme’in irkiltici ve gıcık, yeşil kokan başlangıcını hiç sevmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Orta kısımdaki zengin ama karman çorman yapıya ne diyeceğimi bilemediğimi söyleyebilirim. Son kısımda, söylediklerine göre özel bir tür Japon tütsüsünü sevdiğimi söyleyebilirim.

tomford afis

Gerçekten de bu nedir böyle? Odunsu desem değil, oryantal desem değil, fujer desem tam değil (andıran kısımlar mevcut), şipre hiç değil. Ne yapılmaya çalışılmış pek anlayamadım. Bir kere kesinlikle üst yaş guruplarına hitap ediyor. Rahatlıkla kırk yaş ve üzerindeki erkeklere yakışacaktır. Fazlasıyla erkeksi, tatlılığın sınırlı verildiği, zaman zaman eski kafa tozlu fujerleri andıran, bol bol nota olan ama karmaşadan öteye gidemeyen, ne olacağına karar verememiş, lüks erkek kokusu havası var Tom Ford Extreme’de. Evet ben kaliteliyim, cebimde BMW anahtarım var, evim de residance’ta ama Kitchenette mi House Cafe’de mi yoksa mahalledeki kebapçıda mı yemek yiyeceği konusunda kafası karışık bir arkadaş gibi.

Beni fazlasıyla iten başlangıcı ve sevmeye çalıştığım orta kısmı, evrene “alfa erkek” sinyalleri verse de benim için daha çok garip ve zorlayıcı. Orta bölümdeki içkimsi tütün sevdiğim gibi değil. Pek kimse bahsetmemiş ama orta bölümde bence menekşe önemli rol oynuyor. Karanlık ve koyu baharatların etkisi orta notalardan itibaren görülüyor. Çoğu kişinin bahsettiği  meyveler ise bence baskın değil. Deri de geri planda durdu tenimde. Neyse ki kıyafet üzerinde bir parça daha tahammül edilir hale geldi. Kumaşta yosunsu hissiyat verdiğini bile söyleyebilirim.

Sonuç olarak büyük merakla kullanmaya başladığım, daha ilk seferinde yıldızımın barışmayacağını çabucak anladığım, karşı cinsin seveceğini sanmadığım, sevmesi ve kullanması zor, oldukça farklı karakteri olan, zengin, baskın, piyasa kokularıyla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan bir eser. Kesinlikle denemeden almayın yoksa pişman olabilirsiniz. Herkese ve her yere uyacak yapısı yok.

Bu arada kısaca Black Orchid benzerliğine değineyim. Ya ben farklı bir parfüm kullanıyorum ya da Tom Ford Extreme’i, Black Orchid’e benzeten arkadaşlar fazlasıyla alkol almışlar! Ben aralarında pek benzerlik görmedim. Tarz olarak oldukça farklılar.

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği başlarda yüksek. Kısa süre sonra tene yaklaşıyor. Koyu ve karanlık yapısı sebebiyle soğuk kış mevsiminde kullanmak en iyisi.

Tom-Ford-Extreme ikili

Parfümün tasarımcısı Pierre Negrin. Luca Turin’in kitabında, Tom Ford Extreme, kasımpatı fujer olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Chandler Burr ise bu parfümün hiç bir zaman favorisi olmayacağını belirtmiş. Fakat içeriğinde kaliteli materyaller kullanıldığından bahsetmiş. Ayrıca ilginç bir vizyon sunduğunu söylemiş Tom Ford Extreme’in: münzevi, güçlü, tehlikeli ve çok karanlık.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

26 Mart 2016 Cumartesi

Serge Lutens – Cedre (2005)

“Vaşak, kıvrak, ihtiyatlı, duygusuz ve uyumlu adımlarla süzülür. Ormanı izler… Jürinin, sanığın, masum mu yoksa suçlu mu olduğunun belirleneceği kararın açıklanmadan öncesi gibi, ağır, huzursuz sessizliğe, gergin bir ana benzer.”

Cedre’in, tanıtımındaki bu ifadeleri sadece ben değil, çoğu parfüm severinde anlayabildiğinden şüpheliyim. Sedir anlamına gelen Cedre ismine baktığımızda, Serge Lutens’in 2005 çıkışlı parfümünün ağaçsı-odunsu ağırlığa sahip olacağını düşünebiliriz. Aynı tanıtımda “zengin, odunsu hayvansı, yumuşak bir parfüm” olarak niteliyorlar Cedre’yi.

Sanırım sedir ağacı temasına binaen, vaşak-orman tanıtımına ihtiyaç duyulmuş olabilir. Zaten Serge Lutens’in de orman hakkında şunları söylediğini biliyoruz: “Orman, ana öğedir. Yönümü bulmamı sağlar. Kuşkusuz, çocukları ve küçük kız çocuklarında gözlemlemişsinizdir. Bir ormanda kollarıyla ağaç gövdesine sarılmış şekilde babasından miras kalanı desteklediklerini görmek hiç de nadir bir görüntü değildir. Orman, ruhumuzla gerçek diyalog kurmamızı sağlar. Hatta bu diyaloğa katılır bile diyebilirim.”

Cedre’in başlangıcı indolik ya da büyük ihtimalle aldehik çiçeklerin gösterisiyle gerçekleşiyor. Beyaz çiçeklerin ilk dakikalardaki dansında baş rolü sümbülteber, yan rolü ise yasemin kolaylıkla kabul ediyor. Açılıştaki beyaz çiçeklerin kadınsı tarafı öne çıkardığını tahmin etmek zor değil. Biraz eski, azıcık hayvansal, yüksek kaliteli tozlu ve olgun sümbülteber çok başarılı ama pek bana göre değil. Orta kısımda beklediğimden büyük değişim gerçekleşiyor. Sabunsu beyaz çiçekler geri çekilirken ortaya lezzetli meyveler çıkıyor. Ne kadar da tanıdık. Benim “Lutensvari” dediğim kuru, leziz, ekşi, tatlı meyveler hakimiyeti çabucak ele alıyor. Büyük ihtimalle kuru erik, orta bölümün yıldızı. Kuru eriğe, tatlı modern baharatlar eşlik ediyor. Tarçın, zencefil ve karanfilden şüphelenebiliriz. Orta bölüm nefis. Son kısımda biraz misk kendisini gösteriyor. Yumuşak odunsu notalar nihayet kapanışta ortaya çıkıyor. Parfüme ismini veren sedir, alt notalarda tatlı ve modern verilmiş. Azıcık da tütsü var son bölümde.

cizim cedre yen

Cedre’yi beyaz çiçeksi, kuru meyveli, tatlı baharatlı ve yumuşak odunsu olarak tanımlayabiliriz. Tenimde klasik Lutensvari mayhoş yüksek kaliteli meyveler öne çıktı. Beyaz çiçekler, başlangıçta kısa süreliğine ortaya çıkıyor ve orta bölümde büyük oranda etkisini kaybediyor. Birçok kişinin Cedre’i kadın parfümü olarak nitelemesinin en önemli sebebi muhtemelen başlangıçtaki sabunsu sümbülteber. Orta bölümdeki meyve-baharat işbirliği, parfümü uniseks tarafa çekiyor. Yine de geneli düşündüğümde, bir parça kadın kullanımına yakın olduğu söylenebilir.

Cedre, oldukça kaliteli ama bir o kadar tanıdık bir parfüm. Azıcık Feminite du Bois esintileri mevcut. Benzer meyve-misk kullanımı var bence. Meyveler oldukça tatlı ve şeffaf. Baharatlar, başlangıçtaki soğuk çiçeklerin, orta bölümde ısınmasını ve sıcak karaktere bürünmeyi sağlıyor. Sedir ise parfüme ismini vermesine rağmen, daha ikincil hatta üçüncül planda kalmayı tercih ediyor. Odunsuluk kuru değil tatlı ve yumuşak.

Cedre çarpıcı olmasa da bence konforlu. Kolay kullanımı, günlük hayata rahatlıkla uyum sağlayabileceğini düşündürtüyor. Çok sıcak yaz mevsiminin değil de serin, havanın kapalı olduğu kasvetli gündüzlerin ve yağmurlu akşamların, tek başına dolaşılan sokakların parfümü belki de. Elimizden kayıp giden ömrün geri çevrilemeyecek olmasının hüznünün, babasını bir hastanenin yoğun bakım servisinin kapısında beklemenin kahredici çaresizliğinin, umudunu kaybetmenin tarif edilemez boşluğunda yüzmenin parfümü mü Cedre emin değilim.

EDP formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği yüksek değil. İlk dakikaları dışında saldırgan davranmayan Cedre, yumuşak sayılabilecek yapıda. Parfümün tasarımını tabii ki Christopher Sheldrake yapmış.

sama cedre yen

Luca Turin’in kitabında şekerli sümbülteber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Tania hanım “Amarige’in niş versiyonu” olarak tanımlamış Cedre’yi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

23 Mart 2016 Çarşamba

John Varvatos – Dark Rebel (2015)

“Baş belası, çarpıcı, kavgacı bir parfüm yapmak istiyordum” diyen, ünlü modacı John Varvatos’un, yeni erkek kokusuna Dark Rebel ismini vermesi pek de yadırganmamalı. John Varvatos’un 2015 çıkışlı parfümü Dark Rebel’ın ilhamını Detroit şehrinin asi ruhundan aldığı sır değil. Bizzat John Varvatos’un bu yeni erkek parfümünde karanlık ve karamsar yönler bulunmasını ama aynı zamanda farklı bir hafiflik de istediği söyleniyor.

Muhtemelen John Varvatos’un gençlik yıllarının asi aktörü Steve McQueen ve yine 60’ların aykırı adamı Jimi Hendrix de Dark Rebel’in oluşturulmasında pay sahibi olabilir. Parfümün tasarımcısı Rodrigo Flores-Roux’un, Dark Rebel’i “kötü çocuğa” benzetmesi genel konsepte uygun görünüyor. Rodrigo Flores-Roux, Dark Rebel’da bir çeşit derin yasemin kokusu kullanmış. Ayrıca derinin genelde önemli rol oynadığını, bir parça sabunsu tütünün olduğunu ve güzel bir rom-konyak temasını parfüme eklediğini belirtmiş.

Dark Rebel’in açılışı içki kokusuyla gerçekleşiyor. Ne rom ne konyak içmiş birisi olarak benzerliklerini bilemeyeceğim ama üst notalar gayet güzel içki temasına sahip. Orta bölümde baharatların desteklediği tütün ve deri, içki aromasından daha baskın hale geliyor. Tatlılık orta bölümde artıyor. Son kısımda yapay odunsuluk ve aynı şekilde yapay, sıkıcı misk kapanışa imza atıyor. Son bölümü sevemediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

2015 yılında piyasaya sürülmesiyle, yeni nesil modern parfümlerin örneği diyebiliriz Dark Rebel için. İddialı ismi, müthiş şişesi ve arkasındaki John Varvatos isminin gücüyle, epey umudum vardı Dark Rebel’dan. İlk saniyeleri de bu umudumu pekiştirdi. Orta kısımdan itibaren sevdiğim tarzda tütüne bir türlü dönüşemedi. Sonlardaysa yapaylığı ve sıradanlığı, büyük hayal kırıklığı yaşattı. Ne acı!

uclu sis yen

Dark Rebel, modern içki-tütün-deri kokusu olmaya çalışmış. Nispeten başarmış ama başlangıcı dışında düşük kalite hissiyatı ve performansındaki zayıflık, onu çok ileriye taşıyacak gibi görünmüyor. Keşke harika açılışındaki gibi devam edebilseymiş kokusu. Zengin, çekici ve lüks başlangıcı dışında, çok ilgimi çekemedi Dark Rebel. Özellikle yapay odunsuluk orta kısımdan itibaren rahatsız etmeye başlıyor. Sonlardaki sulandırılmış hissi veren misk ise bize derman olmaya çok uzak.

Ne diyeyim bilemiyorum. Hayaller-gerçekler durumu yine gerçekleşiyor. Aslında harika bir fikir olarak başlayan Dark Rebel, bütüne baktığımda başarısız bir arkadaş olarak yerini alıyor koku hafızamda. Yaşı otuzun altındaki arkadaşlar, onu deneyip, muhtemelen beğenecekler. Siz yine de ilk andaki güzelliğe aldanmayın. 2-3 defa deneyip öyle kararınızı verin.

EDT formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği ne yazık ki düşük. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/5

20 Mart 2016 Pazar

Diptyque - Eau Duelle (2010)

M.Ö. üçbinli yıllara kadar uzandığını bilmiyordum baharat ticaretinin. O dönemin en büyük baharat üreticisi ve ihracatçısı Hindistan’ın, “Baharat Bahçesi” olarak anıldığını da yeni öğreniyorum. Tabii bu baharatın batıya taşınması ve satılması, beraberinde müthiş bir ticari faaliyet de meydana getirmişti. Ve ünlü “Baharat Yolu” rotası, binlerce kilometrelik uzunluğuna rağmen, tüccarların vazgeçemediği seyahatin adı da oluvermişti.

Artık tarih kitaplarında ve antik söylencelerde kalan baharat yoluyla ilgili egzotik ve esrarengiz hikayeler ve maceralar, o zamanların ünlü denizcileri Christopher Columbus  ve Vasco da Gama’yı bile etkilemişti büyük ihtimalle. Şimdi aklıma gelmese de bazı parfüm markaları, parfümlerinde baharat yolundan esinlenme yoluna gitmişlerdi. Tahmin edileceği üzere genellikle baharat kokulu parfümlerinde, baharat yolundan ilham aldıklarını açıklar markalar. İşte bugün, yine böyle bir esinlenmeyle karşı karşıyayız.

Niş parfüm evi Diptyque, 2010 yılında piyasaya sürdüğü Eau Duelle’in ilhamını, tarihi baharat yolundan almış. Babil’den Goa’ya, Venedik’ten Kartaca’ya, Constantinople’den (İstanbul) Bağdat’a, efsanevi şehirlerin, benzersiz koku deneyimlerinden esinlendiklerini de söylemişler. Tabii egzotik ufuklardan, hayallerden, vanilyanın maceraperest ruhundan etkilendiklerini de belirtmeyi ihmal etmemişler. Kendi sitelerinde vanilya, baharat ve buhur temalarını öne çıkarmışlar.

Eau Duelle’in başlangıcı vanilya patlamasıyla gerçekleşiyor. İlk anlarda burnuma yumuşacık, tatlı, mumsu vanilya hücum ediyor. Başlangıcı standart vanilya kullanımıyla pek şaşırtıcı değil. Orta bölümde, baharatlar devreye giriyor. Vanilya, baharatlara alan açmak için geriye çekiliyor. Keskin baharatları, vanilyanın sarıp sarmaladığını söyleyebilirim. Buradaki baharatların yanında biraz da yeşil tema var. Kimisi aromatik otlardan bahsetmiş kimisi de ardıçtan. Bence ardıcın yeşilliğini andırıyor. Fakat pek etkili değil yeşil yapı. Orta bölümü, başlangıcından daha çok sevdim. Son kısımda büyük değişiklik olmuyor. Ek olarak tütsü ve azıcık da odunsuluk ekleniyor. Vanilya hala geri planda ve varlığını sürdürüyor. Kapanışı fena değil.

eau-duelle yen

Sonda söylemem gerekeni başta söyleyeyim. Eau Duelle, tam bir vanilya-baharat kombinasyonu. Vanilya başta baskınken, orta bölümde baharatlarla durum dengeleniyor. Fakat vanilya sonlarda dahi hiç bir zaman oyundan çıkmıyor. Hep geri planda ya da etrafa yaydığı aurada kendisini hissettiriyor. Buradaki vanilyanın reçinelerle desteklendiğini de düşünebiliriz.

Vanilya, çok farklı kullanılmamış. Epey tatlı, lezzetli, neredeyse gourmand ve modern vanilya, birçok parfümde rastlanabileceği gibi. Yapaylık yok ama ilginç de değil. Bence Eau Duelle’i, rakiplerinden ayıran kısım orta bölümden itibaren başlıyor. Yeşil baharatlar ve tütsü-buhurun, vanilyayla uyumu başarılı. Malum, vanilya epey baskın karaktere sahiptir. Burada da o gücünü terk etmiyor. Baharatlar ise biber, küçük hindistan cevizi ya da tarçından oluşuyor. Sıcak baharatları, vanilya serinletiyor.

Sonuç olarak detaylı, zengin, karmaşık değil Eau Duelle. Hoş bir baharat-vanilya-tütsü kokusu. Genel olarak çoğu kişinin hoşuna gidecektir. Fakat bir niş markadan çok daha aykırı işler beklediğimden midir bilemiyorum, ortalama bir parfüm hissiyatı uyandırdı. Yine de bu tarz kokuları seviyorsanız, denemenizde fayda var.

Parfümün tasarımını Fabrice Pellegrin yapmış. Benim kullandığım EDT olanıydı. Bir de EDP versiyonu varmış, onu bilemiyorum. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği zayıf. Sonbahar-kış parfümü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Uniseks olarak piyasaya sürüldüğünü sanıyorum. Kimi yerlerde kadın parfümü olarak da satılsa da, erkekler rahatlıkla kullanabilir.

yatik sis yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7