30 Ağustos 2016 Salı

Tom Ford – Italian Cypress (2008)

Akdeniz servi ağacı, harika ve mistik görüntüsüyle, sadece ressamlara değil, parfüm sanatçılarına da ilham oluyor. Kokular alemine iki ayrı seriyle giren ve ortalığı epey karıştıran Tom Ford, sürekli genişleyen özel seriye yatırım yapmaya devam ediyor. Gerçi birbiri ardına çıkardığı özel seri üyelerini, birkaç yıl içerisinde üretimden kaldırıp, hızlı devir daim sağlıyor ama bunun markaya nasıl getirisi olduğunu bilemiyorum. Her ne kadar firmaların ticari sırları ilgi alanımıza girmiyorsa da, insan merak etmeden duramıyor.

Servi ağacından esinlenen ve markanın kendi sitesinde en çok satanlar bölümünde yer alan Italian Cypress, taze, yenilikçi ve sofistike olarak tanımlanmış. Tom Ford’un İtalya’daki Milano mağazası için tasarlandığı söylenen Italian Cypress’in açılışı yeşil turunçgillerle gerçekleşiyor. Ekşi bergamot ve eski-tozlu sayılabilecek turunçgiller çok ferah olmasa da, ilginç ve başarılı. Orta bölümde parfüme ismini veren servi ortaya çıkıyor. Serviye çam da eşlik ediyor. Nane-mentol benzeri yapı ve metalik baharatlar da var orta bölümde. Son kısımda ağaçsılık devam ediyor. Kapanışta tütsü de algılıyorum. Biraz da meşe yosunu var sanki. Dumansılık hissiyatı alt notalarda mevcut. Fena değil son bölüm.

Yeşil temanın baştan sona hakim olduğu İtalian Cypress, kimilerinin dediği gibi aromatik şipreden ziyade yeşil ağaçsı kısma daha yakın. Erkeksi ve eski tarz parfümlere benzeyen Italian Cypress, günümüzün modern parfümlerine oldukça uzak. Tatlılığın neredeyse olmadığı kuru ağaçsı ana gövde, çam-serviye yakın. Naneye benzettiğim serinliğe aromatik Akdeniz otları destek veriyor. Açıklanan notalarında bahsedilen fesleğen hissediliyor ama aram yok ne yazık ki fesleğenle. Kuru baharatlardan tarçın, biraz karanfil ve zencefil ayırt edebildiklerim. Kapanıştaki tütsü-yosun sürprizi memnun edici.

Bu tür baskın yeşil kokuların en büyük sorunu çam terebentin yağı gibi davranabilmesi. Zor dengeyi kurabilmek her parfümörün harcı olmasa gerek. Italian Cypress’in yüksek kaliteli ve doğal başlangıcı çarpıcı ve erkeksi. Orta kısım biraz karmaşık, hafiften metalik ve mentolümsü. Sonları durağan ama kaliteli ve yeterli. Şu durumda benim için sorun, orta notalar olarak görünüyor. Kötü değil orta bölüm ama mentol, fesleğen ve baharatlar benim için biraz fazla dolu. Onun dışında büyük sorunla veya uyumsuzlukla karşılaşmadım.

tom and italian yen

Çoğu yorumcunun Italian Cypress’i ünlü iki klasik Halston Z14 ve Ralph Lauren – Polo Classic’e benzetmeleri dikkat çekici. Merak etmeme rağmen Z14’ü kullanma fırsatım olmadı ama Polo Classic, en sevdiğim eski tarz parfümlerden birisi. Italian Cypress ile Polo Classic, gerçekten de benzeşiyorlar. İki parfümün de yeşil ağaçsı tema üzerine inşa edilmesi, insanların benzetmelerinin asıl sebebi muhtemelen. Tabii Polo Classic’te çam ağacı daha baskınken, Italian Cypress’te servi öne çıkıyor. Polo Classic’in sonlarında paçuli ve deri var, oysa Italian Cypress’da paçuli yerine dumansı ağaçsılık yer almış. Benzer tarafları da var, ayrılan yönleri var. İkisi de gayet başarılı bana göre.

Sonuç olarak Italian Cypress, özel seri üyesi olmasının avantajıyla, artık günümüzde pek tercih edilmeyen bir tarz olarak yeşil-erkeksi-ağaçsı temaya yönelik tasarlanmış. Tabii bu bir anlamda risk çünkü popüler koku profilinden ziyade az satılabilecek alana yapılan yatırım, geri dönüşte ticari anlamda sorun yaratabilir. Neyse ki niş markaların bu tür özgürlüğü var. E Tom Ford’un özel serisinin de niş segmentine yakın olduğunu düşünürsek, Italian Cypress, yok olmaya yüz tutmuş bir temayı canlandırmaya yönelik deneme olarak görülüyor ama başarı şansı az gibi. Zaten kimi yerlerde üretiminin bitirildiğine dair söylentiler çıkan Italian Cypress’ın kokusu kötü ya da vasat değil ama harikalar da yaratmıyor. Böylesine astronomik fiyata satılan Italian Cypress’i alacağınıza Polo Classic’e yönelmeniz daha anlamlı gibi görünüyor. Para problemi olmayan şanslı azınlıktansanız ve erkeksi, olgun parfüm arıyorsanız, o zaman denemenizde fayda var.

Italian Cypress’i sadece Polo Classic ya da Z14’e değil, birçok eski tarz erkeksi parfüme benzetiyorlar. YSL – Jazz/Rive Gauche’dan tutun da Drakkar Noir’e, Givenchy – Xeryus’a hatta tıraş köpüklerine kadar benzeme listesi uzayıp gidiyor. Artık değerlendirmeyi size bırakıyorum.

sekil italian

EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği başlarda yüksek, ilerleyen saatlerde normale dönüyor. Bu sıcak ağustos ayında denemekle hata mı yaptım emin değilim çünkü daha serin havaların kokusu sanki. Serin ilkbahar-erken sonbahara yakışacağını düşünüyorum. Erkeksi ve olgun geri planı, onu çok genç erkek arkadaşların ilgi alanından çıkaracaktır. Otuz yaş üzeri ve resmi kıyafetlere veya hafta sonu tatillerinde kullanıma uyar, pürüzlük çıkarmaz. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulmasına bakmayın, erkek kullanımına daha yakın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

25 Ağustos 2016 Perşembe

Moschino – Uomo (1997)

Bir yorumcunun, Moschino – Uomo’yu anlatırken bahsettiği “İtalian Playboy” sözüne takılıp kaldım. Ne yazık ki pek fazla İtalyan playboy tanımıyorum. Bildiğim en yakın zamanlı İtalyan playboyu Silvio Berlusconi’ydi ki o da şimdi seksen yaşına gelmiştir. Tabii Berlusconi’nin bilmem kaç milyon euroluk villasında torunu yaşında kızlarla düzenlediği “Bunga Bunga” partileri, siyasi yaşamında başına epey iş açmıştı. İtalya’nın hatta dünya magazincilerinin dillerinden düşürmedikleri Berlusconi yazı konum değil tahmin edebileceğiniz gibi.

Genelin “İtalyan” yönünü vurguladıkları bir parfümle serüvene devam ediyoruz. Neye göre İtalyan veya Fransız? Bir parfümün İtalyan mı yoksa Fransız tarzına mı yakın olduğu çok flu bir alan. Bu tür ayrımlar anlamsız gibi görünüyor ama insanlar böyle duygular içindeyse de saygı duymak gerekebilir. Neyse, parfüm sever erkeklerin yakından bilecekleri ve anılarını canlandıracak bir arkadaşa yelken açalım.

Kimi kaynaklarda 1997 kimilerindeyse 1998 çıkışlı olduğu söylenen Moschino’nun Uomo’su, ilk çıktığı zamanlarda oldukça popülerdi. İlerleyen yıllar ve güçlenen rakipler, Uomo’yu diğer klasikler gibi geri plana itmiş gibi görünüyor. Uomo’nun açılışı kremsi turunçgiller ve egzotik meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında tropikal bir meyve olan kumkat var. Kremsi portakal ve meyvelerin uyumu harika. Başlangıcı çok güzel. İlerleyen dakikalarda tatlılık biraz daha artıyor. Kremsi yapı yerinde duruyor. Ekstradan tatlı ve yumuşak başlı baharatlar ekleniyor kompozisyona. Geri planda bir parça vanilya ve misk de var. Orta kısım bir parça yapay. Sonlarda misk ve baharatlara odunsular ve tatlı ambergris ekleniyor. Kapanışı çarpıcı değil ama lezzetli.

Son cümleden yeni paragrafa devam edeyim. Çarpıcı olmayan lezzet. Reklam cümlesi gibi konuşmuşum. Aslına bakılırsa parfümün tamamı lezzetli, mayhoş, tatlı ve sevilesi. Uomo’nun çok tanıdık aroması, günümüzün yeni nesil aromatik, tatlı baharatlı ana akım parfümlerinde epey tekrarlanıyor. Yaşı yirmiye yaklaşsa da, Uomo hala 1-2 yıl önce piyasaya sürülmüş genç erkek avcısı parfümlere benziyor. Buradan şu çıkarımı yapabiliriz ki, zamanın ötesinde bir klasik.

adam uomo yen
Bu nedir arkadaş? Korku filmi afişi mi, parfüm reklamı broşürü mü?

İyi de her klasik güzel kokmak veya bizi kendisine bağlamakla yükümlü mü? Haşa! Çok büyük ihtimalle tatlı, aromatik baharatlı, vanilyalı ana akım parfümlerin atası Uomo. Başlangıçtaki cazibeli meyveler ve orta kısımdan itibaren ortaya çıkan kremsilik, vanilyaya benzeri yapıyla birleşiyor. Her ne kadar açıklanan notalarında vanilya yoksa da iddia ediyorum kardeşim, var vanilya!

Amma asıl olay baharatlarda bence. Orta bölümden itibaren ağırlığını koyan baharatlar epey tatlı ve yumuşak huylu. Fazla çıkıntılık yapmıyorlar, uslu uslu parfümün büyük kitlelerce sevilmesi için sinsi sinsi geri planda kötü kalpli cadılar gibi çalışıyorlar. Kimilerinin bahsettiği aldehitlere ise rastlayamadım. Tamam, kabul parfüm zaman zaman sabunsu-pudralı gibi geliyor ama dinamik ve değişken yapısı size küçük oyunlar oynayabilir. Bazen portakal aroması öne çıkarken, kimi zaman da miski başrole yerleştiriyor Uomo. Donald Trump ne kadar barışçı bir demokratsa, Uomo’da o kadar aldehidik bence.

Sonuç olarak tıraşı kesip sadede geleyim. Evet, benim gibi bir aristokrat bile zaman zaman böyle avam cümleler kurabiliyor ama neyse siz görmezden gelin. Uomo’yu ilk denediğimde çok beğendim. İlerleyen günlerdeyse ortalama olduğunu düşündüm. Kullandıkça yapaylığı ve düşük kalitesi rahatsız etti ama çoğu kişinin rahatlıkla sevebileceği güvenli kokusu memnun etti. Evin ablasının “offf garip garip kokular kullanacağına bunu kullansana, ne güzelmiş kokusu” yorumuna yine söyleyecek söz bulamadım. Uomo ile kadınlardan bol bol övgü alacağınızı düşünüyorum ama Parfüm Merakı’ndan aferin alamazsınız, ona göre. Komplo teorilerine bayılan ülkemiz insanına bir subliminal mesaj da ben vereyim: “Üst Akıl da Uomo kullanıyormuş :)”

EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette yeterli, tende normal. Fark edilirliği başlarda iyi. İlk on beş dakikadan sonra sönükleşiyor. Tamamen bilinçsiz olarak bu sıcak yaz mevsiminde kullandım Uomo’yu. Baharatlar, kremsilik, vanilya, ambergris gibi notalarına rağmen bu sıcaklarda hiç rahatsız etmedi. Yine de serin mevsimde denemek daha iyi sonuç verebilir.

set uomo yen

Luca Turin’in tatlı sabunsu dediği ve beş üzerinden iki puan verdiği Uomo’yu daha çok genç arkadaşlara yakıştırasım geliyor. Eğer YSL – L’Hommegilleri, Versace – Eros/Dreamer’ı, Platinum Egoiste’i veya Allure Homme’u seviyorsanız denemeye değer. Yoksa dünyayı yerinden oynatacak bir kardeşimiz değil Uomo.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Nautica – Voyage (2006)

Yine Nautica, yine deniz-okyanus teması. Tabii Nautica gibi bir marka için şaşırtıcı değil bu durum. Hedef kitlesini ağırlıklı olarak deniz-okyanus temasına odaklamış. Kıyafet koleksiyonunda bile böyle davranan Nautica’nın, parfümlerindeki sucul taraf gözden kaçacak gibi değil. Geçtiğimiz aylarda, kullandığım ilk parfümleri Nautica Classic’te sucul yan ağırlıktaydı. Bu sefer Nautica bizi yolculuğa çağırıyor.

2006 çıkışlı Voyage’ın Kuzey Amerika pazarında epey iş yaptığı ve yüksek satış rakamlarına ulaştığı biliniyor. Zaten hakkında fazlaca yorum bulunması, onun popülerliğini de kanıtlıyor. Amerika pazarında oldukça uygun fiyatlara satılması da bu başarının sebeplerinden birisi olarak görülebilir. Her neyse, geçeyim parfümün detaylarına.

Voyage’ın açılışı tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Yapay kavun ve armut benzeri meyvelerle size merhaba diyen üst notalar sıradan. Orta kısma geçildiğinde meyvemsi yapı devam etse de, lavanta benzeri yeşil çiçekler ve hatta otlar etkili olmaya başlıyor. Orta bölümde yapaylık devam ediyor ve sucul tema kendisini gösteriyor. Muhtemelen Calone’dan gelen kadifemsi yapaylık, bir süre sonra sıkıntı vermeye başlıyor. Son bölümde büyük değişim yok. Misk ve odunsuların (sedir ağacı olabilir) eklendiği kompozisyon hala vasat.

Voyage’ı muhakkak bir kategoriye koymam gerekirse, rahatlıkla ferah meyveli diyebilirim. Başlangıçtan itibaren miskli kavun benzeri meyvelerin egemenliğinde devam eden Voyage, kimilerinin iddia ettiği gibi yoğun çiçeksilik barındırmıyor. Ha bu arada açıklanan notalarında elma bulunuyor. Başlangıçtaki meyvelerin içinde bence elma baskın değil. Armuttan gelebilecek kadar tatlılık ve kavun-karpuz algılıyorum. Yine resmi notalarındaki meşe yosununu bir türlü bulamadım içerisinde. Fakat en komiği orta notalarında olduğu iddia edilen yelken bezi akoru. Evet, parfüm markalarının ilgi çekmek için böyle küçük hileler yaptıklarını biliyoruz ama yelken bezi akoru da neymiş be Nautica!

orta afis voyage yen

Voyage, modern tatlı meyveli, sucul tarafa yakın, bol miskli gayet sıradan bir yazlık. Kokusu kimi zaman market reyonlarında karşılaştığımız süper ucuz parfümleri çağrıştırıyor. Kavun benzeri meyveler yapay ve fazlasıyla steril, orta kısım burun tırmalayacak şekilde yeşil ve sonları fazlasıyla ortalama. Başlangıcındaki tuzlu deniz kıyısı esintisi dışında, pek bir özelliği olmayan, popüler rakiplerinin kötü bir taklidi gibi görünen Voyage, kısa sürede kendisinden sıkılmamı sağlamayı başardı. Kendisini, huzurunuzda tebrik ediyorum.

Ve şaşkınım. Böylesi sıradan bir parfüme bu kadar övgüler yağdırılması hatta Luca Turin’in kitabında beş üzerinden dört puan verilmesini ilgiyle karşılamış durumdayım. Ha şu söylenebilir. Yaz mevsimi için basit, ferah, meyveli ve herkesin sevebileceği yapısıyla, amacına ulaşmış denebilir ama yapaylığı, sıkıcılığı, yavanlığı ne yapacağız? Bir erkek parfümünü kadınların beğenmesi onu başarılı mı yapar? Kıstasımız bu mu?

Rakipleri demişken, 2000’lerden sonra piyasaya çıkan Polo Blue, Versace Eau Fraiche, Acqua di Gio Essenza gibi örneklere benziyor. Birazcık Nautica Classic’i de andırıyor. Sonuç olarak Voyage, benim için küçük çaplı hayal kırıklığı olarak yerini alıyor.

EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette iyi ama tende ortalama. Fark edilirliği ilk patlamada başarılı, sonrasında normal seviyede ilerliyor. Günlük kullanıma uyabilecek yapısı, genç erkekleri hedefliyor sanki. Kokusunun tasarımını, sektörün önemli isimlerinden Maurice Roucel yapmış.

guzel voyage yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

18 Ağustos 2016 Perşembe

Issey Miyake – A Scent (2009)

Bu aralar en severek izlediğim kanallardan birisi Japonya’nın dünyaya tanıtımının yapıldığı NHK World. Türkiye merkezli televizyon kanallarının berbat hali, kendimi bir Japonya kanalında bulmamı sağladı. Gerçi yeme-içme tanıtımlarına fazlasıyla yer verselerde, doğa belgeselleri gayet güzel. Hele ki sık ormanlarla kaplı dağların anlatıldığı belgeseller.

Japon tasarımcı İssey Miyake, 2009 yılında “A Scent” isimli kadın parfümünde, memleketi Japonya’nın dağlarından ilham almış. Daha doğrusu Japonya dağlarının kokusundan esinlenmiş A Scent’te. Kimi yerlerde saf ferah havadan kimi yerlerde de yapraklar, çiçekler ve ağaçlardan ilham aldığı yazıyor. Nereden esinlendiği çok önemli olmasa da, aklıma hemen Japonya’yı anlatan belgesellerin gelmesi, bu parfüme olan merakımı arttırdı.

A Scent’in açılışı ferah limonsu yapıyla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında verbena var. Muhtemelen verbenanın öncülüğünde gerçekleşiyor açılış. Başlangıcı fena değil. Orta kısımda limonsuluk geride kalırken güçlü kadınsı çiçekler ortaya çıkıyor. Ağırlığın yaseminde olduğunu düşünüyorum. Beyaz ve sarı çiçeklerin karmaşık buketi olarak düşünülebilir orta bölüm. Tabii bu kadar çiçeksilik, onu sabunsuluğa doğru taşıyor. Son bölümde sabunsu çiçeklere yapay misk ekleniyor. Kapanışı gayet sıradan.

A Scent demek bana göre sabunsuluk demek, bu çok açık. Orta kısımdan itibaren (hatta açılışta da) sabunsu-pudralı yapı, adeta parfümü ele geçiriyor. Kimilerinin deterjanlara benzettiği bu yapıyı burnumun reddetmesi uzun sürmüyor. Kadınsı çiçeklerin bu kadar abartılması ve fazlaca yer verilmesi, böylesi kokuları sevmeyen benim için fazlasıyla bıktırıcı. Evet, bu parfüm için doğru kelime “bıktırıcı”.

cicek scent yen

Cristalle ve No. 19’a benzetilen A Scent, bu iki klasikten kat kat aşağıda. Hem koku güzelliği olarak hem de kalite anlamında bu iki önemli parfümün çok gerisinde A Scent. Bir kere oldukça yapay ve burun tırmalayıcı A Scent. Bilemiyorum belki de erkek olmanın verdiği içgüdüsel tepkiyle hiç sevemedim onu. Hiç bir özelliği olmayan, her yerde rastladığımız ucuz kadın deodorantlarını andıran tarzıyla, benim için temizlikten ziyade baş ağrısını çağrıştırıyor. İtiraf etmeliyim ki uzun zamandır karşıma çıkan en başarısız parfüm olarak görüyorum A Scent’i. Kokusu aklıma geldikçe bile tuhaf oluyorum.

Sanırım Issey Miyake, A Scent’in üretimini bitirmiş. Yeni sayılabilecek bir parfümün bu kadar kısa sürede üretiminin bitirilmesi ilginç ama bence doğru karar. Muhtemelen istedikleri satış rakamlarına ulaşamadılar ki bu kokuyla zaten pek de mümkün değil. Eğer bu tür sabunsu-çiçeksi kadın parfümlerine meraklıysanız, A Scent hala piyasada bulunabiliyor hem de epey uygun fiyatlara.

Parfümün tasarımını Daphne Bugey yapmış. Şişesinin tasarımına Arik Levy ve Taku Satoh imza atmış. EDT formunda. Kalıcılığı yüksek değil. Fark edilirliği düşük. İlkbahar-sonbahar mevsimleri için daha uygun görünüyor. Genç hanımlardan ziyade, orta yaşa yakın kadınlara yakışacağını düşünüyorum.

resmi scent yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/3

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Ralph Lauren – Polo Blue (2003)

Ahh Polo Blue… Üniversite yıllarımın parfümü. 2003 yılında çıktığında neredeyse her on erkekten beşinin kullandığı modern klasik. Yolu parfüm sevgisiyle çakışan ve Polo Blue kullanmayan veya denemeyen kaç erkek vardır ki? O mavi şişenin içindeki sıvı bir süredir benimle birlikte.

İsmindeki ve şişesindeki mavi vurgusu, 2000’li yılların başlarındaki sucul parfüm modasına bir gönderme olarak düşünülebilir. Gerçi Polo Blue, sucul temayı farklı şekilde yorumluyor. Kimilerinin 1978 çıkışlı yeşil şişeli Polo Classic’in güncelleştirilmiş hali olduğunu söylemelerini pek zihnimde oturtamadım. Şişe tasarımı dışında pek benzer taraflarına rastlayamadım.

Polo Blue’nun açılışı ferah bir patlamayla gerçekleşiyor. Salatalık, kavun ve tuzlu deniz esintisiyle üst notalar sizi karşılıyor. Meyveli açılış oldukça güçlü, karakteristik ve erkeksi. Normalde bu tür salatalık kokusunu sevmem parfümlerde. Buradaki kullanım bir şekilde hoşunuza gidiveriyor. Orta bölüme geçildiğinde meyvemsiliğin yerini artan yeşil tema alıyor. Aromatik otların (fesleğen, kekik), nanenin, yeşil çimensi yapının ve lavantanın olduğunu düşünüyorum orta notalarda. Ne yazık ki bu bölümde şikayet edilen yapaylık kendisini gösteriyor. Son bölümde misk, odunsu notalar ve kendi sitelerinde bahsettikleri süet etkili oluyor. Yeşil karakter, son bölümde azalıyor.

Evet, gerçekten farklı bir sucul yapı var karşımızda. Yeşil temanın öne çıktığı (isminin ve şişesinin renginin aksine), aromatik otların ve lavantanın desteklediği, erkeksi bir kompozisyona sahip. Meyvelerin başlangıç dışında pek etkisi yok. Turunçgiller neredeyse ortada görünmüyor. Tuzlu, sucul koku başlangıçta kendisini gösteriyor ama sonrasında yeşil çimensiliğe doğru evriliyor.

resmi polo blue yen

Buradaki yeşillik, çamsı-ağaçsıdan ziyade otsu olduğu için, tarz olarak Cool Water, Bulgari – Aqua tarzına daha yakın. Azıcık da Bond No.9 – Wall Street’e benzettim kokusunu. Orta kısımdaki yapaylık can sıkıcı. Derin bir kokusu olmasa da, çarpıcı ve erkeksi karakteri onu diğerleri arasında farklı kılıyor.

Benim için durum pek parlak değil. Başlangıcını sevsem de, orta bölümden itibaren bıktırıcı yeşil aroma, yapaylık ve köşeli tarzı, benim için sevilesi değil. Biraz dik kafalı yazlık diyebilirim onun için. Serin yaz akşamları için ideal gibi görünüyor.

Hatırladığım kadarıyla ilk çıktığı zamanlarda etrafa buram buram yayılan kokusu sanki biraz zayıflamış gibi. Kimilerinin reformülasyondan bahsettiği Polo Blue’nun performansı yüksek değil. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği ilk başlarda güçlü. Sonrasında normale dönüyor.

Sonuç olarak şişesini alıp, severek kullanacağım bir arkadaşa benzemiyor ama önemli erkek klasiklerinden olmaya aday Polo Blue’yu en azından denemenizi öneririm. İlkbahar-yaz kullanımına uygun gibi.

islak polo blue

Parfümün tasarımını Carlos Benaim ve Christophe Laudamiel yapmış. Luca Turin, odunsu turunçgil olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden bir puan vererek en kötü parfümler listesine koymuş Polo Blue’yu. Benim kullandığım EDT versiyonuydu. Bir de EDP olanı çıkmış ki henüz onu denemedim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5