2 Eylül 2016 Cuma

Burberry – Touch For Men (2000)

Ana akım markaların parfümlerini kullanmadan önce genellikle önyargılar oluyor. Popüler ve çok satan parfümlerde de bu duruma rastlanabiliyor. Hatta kendim de zaman zaman fazlasıyla bilindik markaların parfümlerini kullanmadan önce “acaba” diyorum. Çünkü genel olarak popüler markaların ünlü parfümleri, vasata yakın oluyor. Çünkü herkese hitap etmeleri gerekiyor. Risk almıyorlar, yaratıcılıkla işleri olmuyor ve daha çok işin pazarlama kısmına ağırlık veriyorlar.

Burberry’nin parfümleriyle genel olarak çok barışık değilim. Başarılı parfümleri London For Men dışında kendime yakın kokusuna rastlayamadım Burberry’nin. Tabii bu durum, ister istemez zihnime “muhtemelen sevemeyeceğim yeni deneyeceğim Burberry parfümünü” düşüncesini getiriyor. Açıkçası büyük umutlarla kullanmaya başlamadım Touch For Men’i.

Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, Touch For Men’in on altı yıl önce piyasaya çıkmış olduğunu fark ettiğimde anladım. 2000 yılında piyasa sürülen Touch For Men, 1990’lardan, 2000’li yıllara geçişte Burberry’nin sektörün beğenisine sunduğu eserlerden birisiydi. Markanın kendi sitesinde Touch For Men’in “klasikler” bölümünde sunulması, Burberry’nin de parfümüne bakışını bize anlatıyor.

Touch For Men’in açılışı kremsi tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Gayet tanıdık açılış, günümüzün birçok modern tatlı parfümündeki gibi. Başlangıcı güzel. Orta kısımda turunçgiller geride kalırken yumuşak baharatlar ve tatlı çiçekler nöbeti devralıyor. Menekşe orta bölümde epey etkili. Kremsilik ve tatlılık biraz daha artıyor orta bölümde. Neredeyse vanilyalı hissiyat veren kremsiliği kimilerinin pudralı olarak nitelemesi mantıklı. Orta kısmı da beğendim. Son bölümde büyük değişiklik yok. Yumuşak ve kremsi yapıya misk ve odunsular ekleniyor. İşte bu kadar.

baska touch yen

Touch For Men, başından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Düz çizgide ilerleyen kokusunda ilk dikkatimi çeken tatlılığın ve vanilyamsı kremsiliğin yüksek oranı. Parfümü pudralı tarafa çeken bu tatlılık, açıklanan notalarında bulunan tonka fasulyesinden geliyor olabilir. Yine de tonkadan ziyade vanilya kremsiliği düşünün siz. Yumuşak ve tatlı baharatlar fazla çıkıntılık yapmıyor. Küçük hindistan cevizi ve biberden geldiğini düşündüğüm baharatlar, parfümü sıcak tarafa davet ediyor. Misk, sanki başlangıçtan itibaren var. Sedir ağacıysa, güçlü kremsiliğe teslim olmuş durumda, alt notalarda. Kompozisyonun geneline “temiz, efendi, iyi aile çocuğu” tarzı hakim sanki. Karanlık ya da kasvetli değil ama bazı kullanıcıların “ferah, sucul” tanımlarını da karşılamaktan uzak.

Evet, lafı evirip çevirmeye gerek yok. Touch For Men bana göre şaşırtıcı derecede Le Male’e benziyor. Her ne kadar Le Male’de nane ve lavanta varsa da, Touch For Men’de bu iki nota yerine baharatlar ve menekşe monte edilmiş. Kimi yorumcuların onu Fahrenheit’e benzetmesini zihnime yerleştiremedim. Menekşe dışında Touch For Men ve Fahrenheit’in pek benzer tarafı yok. Touch For Men, illa ki bir parfüme benzetilecekse Body Kouros daha gerçekçi olacaktır.

Touch For Men, beklediğimden çok daha güzel geldi burnuma. Pek umudum yoktu ama gayet de severek kullandım Touch For Men’i. Kabul etmek gerekir ki kalite anlamında vasat, yaratıcılık yok ve performansı muhteşem değil ama kullanan çoğu kişinin sevebileceği, kadınlardan güzel tepkiler alabileceğiniz, “güvenli” sınıfına girebilecek bir arkadaş. Eğer Le Male veya Body Kouros tarzı kokuları seviyorsanız, bu fiyat seviyesinde bana göre denenmesi gereken seçeneklerden birisi. Evet, o dünyayı sallamayacak kokusuyla ama fiyatının hakkını verecektir.

Tatlılığın ve pudramsılığın kimi zaman arttığı Touch For Men için kadınsı koktuğu yolunda eleştiriler var ama siz aldırmayın. Şunu da söylemem gerekir ki maço değil kokusu. Eğer kremsi-tatlı kokuları sevmiyorsanız belki de denemeseniz daha iyi olur.

set touch yen

Touch For Men’in kokusunu Jean-Pierre Bethouart tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette çok iyi. Tende normal. Fark edilirliği başlarda iyi, sonrasında normalin altına doğru iniyor. Çok sıcak yaz mevsimine uymayacağını düşündüğüm Touch For Men, sonbahar-kış kullanımına daha yakın gibi görünüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ağustos 2016 Salı

Tom Ford – Italian Cypress (2008)

Akdeniz servi ağacı, harika ve mistik görüntüsüyle, sadece ressamlara değil, parfüm sanatçılarına da ilham oluyor. Kokular alemine iki ayrı seriyle giren ve ortalığı epey karıştıran Tom Ford, sürekli genişleyen özel seriye yatırım yapmaya devam ediyor. Gerçi birbiri ardına çıkardığı özel seri üyelerini, birkaç yıl içerisinde üretimden kaldırıp, hızlı devir daim sağlıyor ama bunun markaya nasıl getirisi olduğunu bilemiyorum. Her ne kadar firmaların ticari sırları ilgi alanımıza girmiyorsa da, insan merak etmeden duramıyor.

Servi ağacından esinlenen ve markanın kendi sitesinde en çok satanlar bölümünde yer alan Italian Cypress, taze, yenilikçi ve sofistike olarak tanımlanmış. Tom Ford’un İtalya’daki Milano mağazası için tasarlandığı söylenen Italian Cypress’in açılışı yeşil turunçgillerle gerçekleşiyor. Ekşi bergamot ve eski-tozlu sayılabilecek turunçgiller çok ferah olmasa da, ilginç ve başarılı. Orta bölümde parfüme ismini veren servi ortaya çıkıyor. Serviye çam da eşlik ediyor. Nane-mentol benzeri yapı ve metalik baharatlar da var orta bölümde. Son kısımda ağaçsılık devam ediyor. Kapanışta tütsü de algılıyorum. Biraz da meşe yosunu var sanki. Dumansılık hissiyatı alt notalarda mevcut. Fena değil son bölüm.

Yeşil temanın baştan sona hakim olduğu İtalian Cypress, kimilerinin dediği gibi aromatik şipreden ziyade yeşil ağaçsı kısma daha yakın. Erkeksi ve eski tarz parfümlere benzeyen Italian Cypress, günümüzün modern parfümlerine oldukça uzak. Tatlılığın neredeyse olmadığı kuru ağaçsı ana gövde, çam-serviye yakın. Naneye benzettiğim serinliğe aromatik Akdeniz otları destek veriyor. Açıklanan notalarında bahsedilen fesleğen hissediliyor ama aram yok ne yazık ki fesleğenle. Kuru baharatlardan tarçın, biraz karanfil ve zencefil ayırt edebildiklerim. Kapanıştaki tütsü-yosun sürprizi memnun edici.

Bu tür baskın yeşil kokuların en büyük sorunu çam terebentin yağı gibi davranabilmesi. Zor dengeyi kurabilmek her parfümörün harcı olmasa gerek. Italian Cypress’in yüksek kaliteli ve doğal başlangıcı çarpıcı ve erkeksi. Orta kısım biraz karmaşık, hafiften metalik ve mentolümsü. Sonları durağan ama kaliteli ve yeterli. Şu durumda benim için sorun, orta notalar olarak görünüyor. Kötü değil orta bölüm ama mentol, fesleğen ve baharatlar benim için biraz fazla dolu. Onun dışında büyük sorunla veya uyumsuzlukla karşılaşmadım.

tom and italian yen

Çoğu yorumcunun Italian Cypress’i ünlü iki klasik Halston Z14 ve Ralph Lauren – Polo Classic’e benzetmeleri dikkat çekici. Merak etmeme rağmen Z14’ü kullanma fırsatım olmadı ama Polo Classic, en sevdiğim eski tarz parfümlerden birisi. Italian Cypress ile Polo Classic, gerçekten de benzeşiyorlar. İki parfümün de yeşil ağaçsı tema üzerine inşa edilmesi, insanların benzetmelerinin asıl sebebi muhtemelen. Tabii Polo Classic’te çam ağacı daha baskınken, Italian Cypress’te servi öne çıkıyor. Polo Classic’in sonlarında paçuli ve deri var, oysa Italian Cypress’da paçuli yerine dumansı ağaçsılık yer almış. Benzer tarafları da var, ayrılan yönleri var. İkisi de gayet başarılı bana göre.

Sonuç olarak Italian Cypress, özel seri üyesi olmasının avantajıyla, artık günümüzde pek tercih edilmeyen bir tarz olarak yeşil-erkeksi-ağaçsı temaya yönelik tasarlanmış. Tabii bu bir anlamda risk çünkü popüler koku profilinden ziyade az satılabilecek alana yapılan yatırım, geri dönüşte ticari anlamda sorun yaratabilir. Neyse ki niş markaların bu tür özgürlüğü var. E Tom Ford’un özel serisinin de niş segmentine yakın olduğunu düşünürsek, Italian Cypress, yok olmaya yüz tutmuş bir temayı canlandırmaya yönelik deneme olarak görülüyor ama başarı şansı az gibi. Zaten kimi yerlerde üretiminin bitirildiğine dair söylentiler çıkan Italian Cypress’ın kokusu kötü ya da vasat değil ama harikalar da yaratmıyor. Böylesine astronomik fiyata satılan Italian Cypress’i alacağınıza Polo Classic’e yönelmeniz daha anlamlı gibi görünüyor. Para problemi olmayan şanslı azınlıktansanız ve erkeksi, olgun parfüm arıyorsanız, o zaman denemenizde fayda var.

Italian Cypress’i sadece Polo Classic ya da Z14’e değil, birçok eski tarz erkeksi parfüme benzetiyorlar. YSL – Jazz/Rive Gauche’dan tutun da Drakkar Noir’e, Givenchy – Xeryus’a hatta tıraş köpüklerine kadar benzeme listesi uzayıp gidiyor. Artık değerlendirmeyi size bırakıyorum.

sekil italian

EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği başlarda yüksek, ilerleyen saatlerde normale dönüyor. Bu sıcak ağustos ayında denemekle hata mı yaptım emin değilim çünkü daha serin havaların kokusu sanki. Serin ilkbahar-erken sonbahara yakışacağını düşünüyorum. Erkeksi ve olgun geri planı, onu çok genç erkek arkadaşların ilgi alanından çıkaracaktır. Otuz yaş üzeri ve resmi kıyafetlere veya hafta sonu tatillerinde kullanıma uyar, pürüzlük çıkarmaz. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulmasına bakmayın, erkek kullanımına daha yakın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

25 Ağustos 2016 Perşembe

Moschino – Uomo (1997)

Bir yorumcunun, Moschino – Uomo’yu anlatırken bahsettiği “İtalian Playboy” sözüne takılıp kaldım. Ne yazık ki pek fazla İtalyan playboy tanımıyorum. Bildiğim en yakın zamanlı İtalyan playboyu Silvio Berlusconi’ydi ki o da şimdi seksen yaşına gelmiştir. Tabii Berlusconi’nin bilmem kaç milyon euroluk villasında torunu yaşında kızlarla düzenlediği “Bunga Bunga” partileri, siyasi yaşamında başına epey iş açmıştı. İtalya’nın hatta dünya magazincilerinin dillerinden düşürmedikleri Berlusconi yazı konum değil tahmin edebileceğiniz gibi.

Genelin “İtalyan” yönünü vurguladıkları bir parfümle serüvene devam ediyoruz. Neye göre İtalyan veya Fransız? Bir parfümün İtalyan mı yoksa Fransız tarzına mı yakın olduğu çok flu bir alan. Bu tür ayrımlar anlamsız gibi görünüyor ama insanlar böyle duygular içindeyse de saygı duymak gerekebilir. Neyse, parfüm sever erkeklerin yakından bilecekleri ve anılarını canlandıracak bir arkadaşa yelken açalım.

Kimi kaynaklarda 1997 kimilerindeyse 1998 çıkışlı olduğu söylenen Moschino’nun Uomo’su, ilk çıktığı zamanlarda oldukça popülerdi. İlerleyen yıllar ve güçlenen rakipler, Uomo’yu diğer klasikler gibi geri plana itmiş gibi görünüyor. Uomo’nun açılışı kremsi turunçgiller ve egzotik meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında tropikal bir meyve olan kumkat var. Kremsi portakal ve meyvelerin uyumu harika. Başlangıcı çok güzel. İlerleyen dakikalarda tatlılık biraz daha artıyor. Kremsi yapı yerinde duruyor. Ekstradan tatlı ve yumuşak başlı baharatlar ekleniyor kompozisyona. Geri planda bir parça vanilya ve misk de var. Orta kısım bir parça yapay. Sonlarda misk ve baharatlara odunsular ve tatlı ambergris ekleniyor. Kapanışı çarpıcı değil ama lezzetli.

Son cümleden yeni paragrafa devam edeyim. Çarpıcı olmayan lezzet. Reklam cümlesi gibi konuşmuşum. Aslına bakılırsa parfümün tamamı lezzetli, mayhoş, tatlı ve sevilesi. Uomo’nun çok tanıdık aroması, günümüzün yeni nesil aromatik, tatlı baharatlı ana akım parfümlerinde epey tekrarlanıyor. Yaşı yirmiye yaklaşsa da, Uomo hala 1-2 yıl önce piyasaya sürülmüş genç erkek avcısı parfümlere benziyor. Buradan şu çıkarımı yapabiliriz ki, zamanın ötesinde bir klasik.

adam uomo yen
Bu nedir arkadaş? Korku filmi afişi mi, parfüm reklamı broşürü mü?

İyi de her klasik güzel kokmak veya bizi kendisine bağlamakla yükümlü mü? Haşa! Çok büyük ihtimalle tatlı, aromatik baharatlı, vanilyalı ana akım parfümlerin atası Uomo. Başlangıçtaki cazibeli meyveler ve orta kısımdan itibaren ortaya çıkan kremsilik, vanilyaya benzeri yapıyla birleşiyor. Her ne kadar açıklanan notalarında vanilya yoksa da iddia ediyorum kardeşim, var vanilya!

Amma asıl olay baharatlarda bence. Orta bölümden itibaren ağırlığını koyan baharatlar epey tatlı ve yumuşak huylu. Fazla çıkıntılık yapmıyorlar, uslu uslu parfümün büyük kitlelerce sevilmesi için sinsi sinsi geri planda kötü kalpli cadılar gibi çalışıyorlar. Kimilerinin bahsettiği aldehitlere ise rastlayamadım. Tamam, kabul parfüm zaman zaman sabunsu-pudralı gibi geliyor ama dinamik ve değişken yapısı size küçük oyunlar oynayabilir. Bazen portakal aroması öne çıkarken, kimi zaman da miski başrole yerleştiriyor Uomo. Donald Trump ne kadar barışçı bir demokratsa, Uomo’da o kadar aldehidik bence.

Sonuç olarak tıraşı kesip sadede geleyim. Evet, benim gibi bir aristokrat bile zaman zaman böyle avam cümleler kurabiliyor ama neyse siz görmezden gelin. Uomo’yu ilk denediğimde çok beğendim. İlerleyen günlerdeyse ortalama olduğunu düşündüm. Kullandıkça yapaylığı ve düşük kalitesi rahatsız etti ama çoğu kişinin rahatlıkla sevebileceği güvenli kokusu memnun etti. Evin ablasının “offf garip garip kokular kullanacağına bunu kullansana, ne güzelmiş kokusu” yorumuna yine söyleyecek söz bulamadım. Uomo ile kadınlardan bol bol övgü alacağınızı düşünüyorum ama Parfüm Merakı’ndan aferin alamazsınız, ona göre. Komplo teorilerine bayılan ülkemiz insanına bir subliminal mesaj da ben vereyim: “Üst Akıl da Uomo kullanıyormuş :)”

EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette yeterli, tende normal. Fark edilirliği başlarda iyi. İlk on beş dakikadan sonra sönükleşiyor. Tamamen bilinçsiz olarak bu sıcak yaz mevsiminde kullandım Uomo’yu. Baharatlar, kremsilik, vanilya, ambergris gibi notalarına rağmen bu sıcaklarda hiç rahatsız etmedi. Yine de serin mevsimde denemek daha iyi sonuç verebilir.

set uomo yen

Luca Turin’in tatlı sabunsu dediği ve beş üzerinden iki puan verdiği Uomo’yu daha çok genç arkadaşlara yakıştırasım geliyor. Eğer YSL – L’Hommegilleri, Versace – Eros/Dreamer’ı, Platinum Egoiste’i veya Allure Homme’u seviyorsanız denemeye değer. Yoksa dünyayı yerinden oynatacak bir kardeşimiz değil Uomo.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Nautica – Voyage (2006)

Yine Nautica, yine deniz-okyanus teması. Tabii Nautica gibi bir marka için şaşırtıcı değil bu durum. Hedef kitlesini ağırlıklı olarak deniz-okyanus temasına odaklamış. Kıyafet koleksiyonunda bile böyle davranan Nautica’nın, parfümlerindeki sucul taraf gözden kaçacak gibi değil. Geçtiğimiz aylarda, kullandığım ilk parfümleri Nautica Classic’te sucul yan ağırlıktaydı. Bu sefer Nautica bizi yolculuğa çağırıyor.

2006 çıkışlı Voyage’ın Kuzey Amerika pazarında epey iş yaptığı ve yüksek satış rakamlarına ulaştığı biliniyor. Zaten hakkında fazlaca yorum bulunması, onun popülerliğini de kanıtlıyor. Amerika pazarında oldukça uygun fiyatlara satılması da bu başarının sebeplerinden birisi olarak görülebilir. Her neyse, geçeyim parfümün detaylarına.

Voyage’ın açılışı tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Yapay kavun ve armut benzeri meyvelerle size merhaba diyen üst notalar sıradan. Orta kısma geçildiğinde meyvemsi yapı devam etse de, lavanta benzeri yeşil çiçekler ve hatta otlar etkili olmaya başlıyor. Orta bölümde yapaylık devam ediyor ve sucul tema kendisini gösteriyor. Muhtemelen Calone’dan gelen kadifemsi yapaylık, bir süre sonra sıkıntı vermeye başlıyor. Son bölümde büyük değişim yok. Misk ve odunsuların (sedir ağacı olabilir) eklendiği kompozisyon hala vasat.

Voyage’ı muhakkak bir kategoriye koymam gerekirse, rahatlıkla ferah meyveli diyebilirim. Başlangıçtan itibaren miskli kavun benzeri meyvelerin egemenliğinde devam eden Voyage, kimilerinin iddia ettiği gibi yoğun çiçeksilik barındırmıyor. Ha bu arada açıklanan notalarında elma bulunuyor. Başlangıçtaki meyvelerin içinde bence elma baskın değil. Armuttan gelebilecek kadar tatlılık ve kavun-karpuz algılıyorum. Yine resmi notalarındaki meşe yosununu bir türlü bulamadım içerisinde. Fakat en komiği orta notalarında olduğu iddia edilen yelken bezi akoru. Evet, parfüm markalarının ilgi çekmek için böyle küçük hileler yaptıklarını biliyoruz ama yelken bezi akoru da neymiş be Nautica!

orta afis voyage yen

Voyage, modern tatlı meyveli, sucul tarafa yakın, bol miskli gayet sıradan bir yazlık. Kokusu kimi zaman market reyonlarında karşılaştığımız süper ucuz parfümleri çağrıştırıyor. Kavun benzeri meyveler yapay ve fazlasıyla steril, orta kısım burun tırmalayacak şekilde yeşil ve sonları fazlasıyla ortalama. Başlangıcındaki tuzlu deniz kıyısı esintisi dışında, pek bir özelliği olmayan, popüler rakiplerinin kötü bir taklidi gibi görünen Voyage, kısa sürede kendisinden sıkılmamı sağlamayı başardı. Kendisini, huzurunuzda tebrik ediyorum.

Ve şaşkınım. Böylesi sıradan bir parfüme bu kadar övgüler yağdırılması hatta Luca Turin’in kitabında beş üzerinden dört puan verilmesini ilgiyle karşılamış durumdayım. Ha şu söylenebilir. Yaz mevsimi için basit, ferah, meyveli ve herkesin sevebileceği yapısıyla, amacına ulaşmış denebilir ama yapaylığı, sıkıcılığı, yavanlığı ne yapacağız? Bir erkek parfümünü kadınların beğenmesi onu başarılı mı yapar? Kıstasımız bu mu?

Rakipleri demişken, 2000’lerden sonra piyasaya çıkan Polo Blue, Versace Eau Fraiche, Acqua di Gio Essenza gibi örneklere benziyor. Birazcık Nautica Classic’i de andırıyor. Sonuç olarak Voyage, benim için küçük çaplı hayal kırıklığı olarak yerini alıyor.

EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette iyi ama tende ortalama. Fark edilirliği ilk patlamada başarılı, sonrasında normal seviyede ilerliyor. Günlük kullanıma uyabilecek yapısı, genç erkekleri hedefliyor sanki. Kokusunun tasarımını, sektörün önemli isimlerinden Maurice Roucel yapmış.

guzel voyage yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

18 Ağustos 2016 Perşembe

Issey Miyake – A Scent (2009)

Bu aralar en severek izlediğim kanallardan birisi Japonya’nın dünyaya tanıtımının yapıldığı NHK World. Türkiye merkezli televizyon kanallarının berbat hali, kendimi bir Japonya kanalında bulmamı sağladı. Gerçi yeme-içme tanıtımlarına fazlasıyla yer verselerde, doğa belgeselleri gayet güzel. Hele ki sık ormanlarla kaplı dağların anlatıldığı belgeseller.

Japon tasarımcı İssey Miyake, 2009 yılında “A Scent” isimli kadın parfümünde, memleketi Japonya’nın dağlarından ilham almış. Daha doğrusu Japonya dağlarının kokusundan esinlenmiş A Scent’te. Kimi yerlerde saf ferah havadan kimi yerlerde de yapraklar, çiçekler ve ağaçlardan ilham aldığı yazıyor. Nereden esinlendiği çok önemli olmasa da, aklıma hemen Japonya’yı anlatan belgesellerin gelmesi, bu parfüme olan merakımı arttırdı.

A Scent’in açılışı ferah limonsu yapıyla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında verbena var. Muhtemelen verbenanın öncülüğünde gerçekleşiyor açılış. Başlangıcı fena değil. Orta kısımda limonsuluk geride kalırken güçlü kadınsı çiçekler ortaya çıkıyor. Ağırlığın yaseminde olduğunu düşünüyorum. Beyaz ve sarı çiçeklerin karmaşık buketi olarak düşünülebilir orta bölüm. Tabii bu kadar çiçeksilik, onu sabunsuluğa doğru taşıyor. Son bölümde sabunsu çiçeklere yapay misk ekleniyor. Kapanışı gayet sıradan.

A Scent demek bana göre sabunsuluk demek, bu çok açık. Orta kısımdan itibaren (hatta açılışta da) sabunsu-pudralı yapı, adeta parfümü ele geçiriyor. Kimilerinin deterjanlara benzettiği bu yapıyı burnumun reddetmesi uzun sürmüyor. Kadınsı çiçeklerin bu kadar abartılması ve fazlaca yer verilmesi, böylesi kokuları sevmeyen benim için fazlasıyla bıktırıcı. Evet, bu parfüm için doğru kelime “bıktırıcı”.

cicek scent yen

Cristalle ve No. 19’a benzetilen A Scent, bu iki klasikten kat kat aşağıda. Hem koku güzelliği olarak hem de kalite anlamında bu iki önemli parfümün çok gerisinde A Scent. Bir kere oldukça yapay ve burun tırmalayıcı A Scent. Bilemiyorum belki de erkek olmanın verdiği içgüdüsel tepkiyle hiç sevemedim onu. Hiç bir özelliği olmayan, her yerde rastladığımız ucuz kadın deodorantlarını andıran tarzıyla, benim için temizlikten ziyade baş ağrısını çağrıştırıyor. İtiraf etmeliyim ki uzun zamandır karşıma çıkan en başarısız parfüm olarak görüyorum A Scent’i. Kokusu aklıma geldikçe bile tuhaf oluyorum.

Sanırım Issey Miyake, A Scent’in üretimini bitirmiş. Yeni sayılabilecek bir parfümün bu kadar kısa sürede üretiminin bitirilmesi ilginç ama bence doğru karar. Muhtemelen istedikleri satış rakamlarına ulaşamadılar ki bu kokuyla zaten pek de mümkün değil. Eğer bu tür sabunsu-çiçeksi kadın parfümlerine meraklıysanız, A Scent hala piyasada bulunabiliyor hem de epey uygun fiyatlara.

Parfümün tasarımını Daphne Bugey yapmış. Şişesinin tasarımına Arik Levy ve Taku Satoh imza atmış. EDT formunda. Kalıcılığı yüksek değil. Fark edilirliği düşük. İlkbahar-sonbahar mevsimleri için daha uygun görünüyor. Genç hanımlardan ziyade, orta yaşa yakın kadınlara yakışacağını düşünüyorum.

resmi scent yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/3

12 Ağustos 2016 Cuma

Amouage – Ciel Man (2003)

Masmavi gökyüzü ve pamuk gibi beyaz bulutlar… İnsanoğlu, cenneti neden gökyüzünde arar? Cennet belki de yanı başımızda ki, onu fark edebilecek bilince sahip miyiz? Dua ederken ellerimizi havaya kaldırmamızın sebebi de bu göksel inanışlarımız mı? Ya da deniz/okyanus kokusu kimilerinde neden sabunsuluğu çağrıştırır? Soru sormak ve sorgulamak kötü müdür yoksa atalarımızdan öğrendiklerimizi tekrarlamak mı daha iyidir?

İspanyolca mı yoksa Fransızca mı olduğunu tam bilemediğim Ciel’in kelime anlamı sözlüklerde “gök, gökyüzü, hava, cennet, tanrı” olarak geçse de, kimi yerlerde mavi gökyüzünü de ekliyorlar listeye. Amouage’ın 2003 çıkışlı Ciel Man’i, muhtemelen en geri planda kalmış eserleri. Kendi tanıtımlarında Ciel Man’ı “ferah, zengin çiçek kokularının dolup taşması” olarak betimlemeleri işimize yarayabilir. Ayrıca “sıcak bir yaz gününde, onun canlandıran ve serinleten yağmur gibi olduğu” da kulağımıza küpe olsun.

Ciel’in açılışı hakkında çeşitli görüşler mevcut. Kimisi üst notaları çılgın bulurken, bazısı tuhaflığından dem vuruyor. Bence çok sıra dışı değil başlangıcı. Buruk, olgun meyvelerle gerçekleştiğini düşünüyorum ilk saniyelerin. Açıklanan notalarında şeftali var ki neden olmasın? Acaba biraz kavun mu gıdıklıyor burnumu? Baskın olarak turunçgillerden bahsedemesem de eskilerden gelen bir parça bergamot olabilir. Açılışı fena değil. Orta bölümde meyvemsilikten çiçeksiliğe doğru kayma var. İlk dikkatimi çeken aldehitlerin ağırlığı. Orta bölümde sabunsu aldehitlerin büyük rolü var. Aldehitlere, yansız beyaz çiçekler eşlik ediyor. Ve sandal ağacı orta notalarda kendisini göstermeye başlıyor. Yoksa lavanta da mı var? Bazı yorumcuların Ciel Man’i kadınsı bulmasının sebebi orta bölüm muhtemelen. Alt notalarda sabunsu odunsuluğa geçiş yapıyor. Durağan kapanışı, Amouage ihtişamından uzak.

Ciel Man için meyveli-çiçeksi demek hem doğru olur hem de yüzeysel kalır. Buradaki meyveler bildiğimiz anlamdaki gibi değil. Oldukça buruk, hayalle gerçek arasında, olgun, sabunsu. Eski tarz kadın parfümlerindeki gibi nostaljik ve tozlu. Aynı durum orta kısımda da mevcut. Aldehitlere eşlik eden beyaz çiçekler (yasemin, ylang ylang veya sümbülteber olabilir) de aynı şekilde sabunsu, soyut ve eski. Alt notalar, parfümün bütünüyle uyumlu.

iyi kalite ciel

Kimi yorumcuların haklı olarak kadınsı bulduğu bir erkek parfümü Ciel Man. Erkekler için tasarlanmış ve pazarlanmış. Her ne kadar sabunsu-çiçeksi kısmıyla kadınlara göz kırpıyorsa da, bazen lavantalı tıraş köpüklerini anımsatan kokusuyla güçlü erkeksi mesajlar veriyor. Kulağa garip geldiğinin farkındayım çünkü burnuma da garip geliyor!

Parfümün genel yapısındaki soyutluk, onu bir kalıba sokmayı zorlaştırıyor. Meyveli çiçeksiden, aromatik fujere kadar farklı etiketlerin altına sokulabilir. Gerçi önemli olan parfümleri bir sınıflandırmanın altına sığıştırmak mı yoksa kokusunun bize ne hissettirdiği mi? Ciel Man’in bende uyandırdığı duygular daha çok hüzün. Opak, cansız ve parlak olmayan yapısı, hafiften depresif yapabilir sizi. Çoğu kişi gibi yazlık, ferah ağırlığın olduğunu düşünüyorum ama içinde baskın turunçgillerin olmaması, onu oldukça farklı bir yere koyuyor.

Lafı uzatmayayım. Ciel Man’i pek sevdiğimi söyleyemem. Benim için fazla sabunsu, fazla erkeksi ve fazla çiçeksi. Eğer örneğine çok rastlanmayacak yaz parfümü arıyorsanız ve aranız lavanta, çiçekler ve tütsüyle iyiyse, Ciel Man’ı deneme listenize ekleyebilirsiniz. Uzun süreli kullanımda sıkılacağımı düşünüyorum.

Tarz olarak Amouage’ın Gold Man’ına biraz benzettim. Bazılarının Ciel Man’ı, Green Irish Tweed’e benzetmesini hiç anlayamadım. İki parfümün aralarında neredeyse hiç benzerlik bulunmadığını düşünüyorum.

tek ciel yen

EDP formundaki Ciel Man’in kalıcılığı kıyafette iyi ama tende sınırlı. Fark edilirliği ilk on beş dakika yüksek. Sonrasında tene yakın duruyor. Güçlü-kuvvetli Amouage parfümleri gibi değil. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Yaş olarak otuz beş ve üzeri gibi uyarı koyayım. İster uyun, ister uymayın. Günlük kullanımaysa pek uymayacak gibi.

Luca Turin’in kitabında hayvansal baharatlı olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilerek oldukça başarılı bulunmuş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

9 Ağustos 2016 Salı

Ermenegildo Zegna – Sicilian Mandarin (2012)

Kökeni Çin olduğu düşünülen (zaten neyin kökleri eski Çin’e dayanmıyor ki!) mandalinanın Avrupa kıtasına getirilmesi ve İtalya’da yetiştirilmeye başlanması mutluluk verici. İtalya’nın güneyindeki Sicilya şehrindeki mandalina ve portakal bahçelerinin övgüsünü birçok gezgin bize aktarıyor. Akdeniz’in en bereketli topraklarından birisinde yetişen Sicilya mandalinası, 2012 yılında bir parfüme isim babalığı yaptı.

Ermenegildo Zegna’nın özel serisi “Essenze” mensup olarak piyasaya sürülen Sicilian Mandarin, zamansız, modern bir kompozisyon olarak tanıtılmış. Parfümün başlangıcı buruk mandalinayla gerçekleşiyor. Kimileri bergamottan bahsediyor ama bence pek ilgisi yok. Bir yorumcunun dediği gibi karanlık sayılabilecek mandalina, portakal yağlarını da andırıyor. Bence fena değil açılışı. Orta kısımda turunçgilin ağırlığı devam ediyor. Serinlik, nane benzeri temayla gerçekleşiyor. Orta kısım daha ekşi hatta asidik. Başlangıcı kadar parlak değil orta bölüm. Son kısımda yumuşak odunsu notalara, turunçgiller eşlik ediyor. Kapanışı çok silik.

Sicilian Mandarin, ismindeki mandalina vurgusuna istinaden, tam anlamıyla o kokuyu karşılıyor. Buruk, ekşi ve doğal mandalina parfümün her anında kendisini gösteriyor. Kimi zaman yarı karanlık yüzünü gösterirken bazen nanemsi ferahlıkla karşınıza çıkıyor. Sonlarda da odunsu mandalinayla tanışıyorsunuz. Genel olarak büyük değişim geçirmiyor. Tek düze sayılabilir. Müthiş bir derinlikten bahsetmek abes olur.

Kötü mü? Asla değil. Gayet doğal turunçgil aroması, kimi zaman mandalinalı meyve sularını anımsatıyor. Azıcık portakal yağlarını da hatırlattı bana. Başarılı sayılabilecek kalitedeki Sicilian Mandarin, ferah ve doğal yazlık parfüm bulmakta zorlanan koku severler için iyi seçenek olabilir. Tabii oldukça yüksek fiyat etiketini gözden çıkarabilirseniz. Çünkü Sicilian Mandarin, Ermenegildo Zegna’nın özel serisine ait ve fiyat anlamında şakası yok.

resmi sicilian yen

Benim açımda durum muğlak. Mandalina meyvesini severim ve bol bol yerim ama iş parfümde kullanmaya gelince çok iyimser değilim. Nedenini bilmiyorum ama mandalina merkezli parfümleri pek kendime yakın bulamıyorum. Onun içindir ki, Sicilian Mandarin, benim yazlık turunçgil temalı koku listeme giremeyecek fakat bu tarzın meraklıları deneyebilir.

Parfümün tasarımını Harry Fremont yapmış. EDT formunda. Kalıcılığı ortalama, fark edilirliği ilk dakikalar dışında zayıf. Birçok yazlık parfümdeki performans sorunu Sicilian Mandarin için de geçerli. Az da olsa erkek kullanımına yakın gibi ama kadınlar da rahatlıkla kullanabilir. Tam bir yaz kokusu. Sevmesi kolay bu arkadaşı, her yaştan herkesler kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/6

4 Ağustos 2016 Perşembe

Comme des Garçons – Amazingreen (2012)

Çoğu zaman böyle olur. Aklıma olur olmadık çağrışımlar gelir. “Yeşil enerjinin patlaması” sloganını okuduğumda aklıma 1960’lar Amerika’sının “Siyah Güç” örgütü ve siyahilerin isyanı geldi. Oysaki yeşil enerji patlamasının, Siyah Güç ile hiç bir ilgisi yok ama zihin işte rahat durmuyor.

Comme des Garçons’un 2012 çıkışlı parfümü Amazingreen’in resmi tanıtım broşürlerinde bahsettikleri yeşil enerji patlaması, şüphesiz ki ciddiye alınmalı. Parfümün şişesinin de yeşil olması ve daha da önemlisi ismindeki yeşil vurgu, karşımızda nasıl bir koku karakteri olacağının sinyallerini veriyor.

Yine Comme des Garçons yine harika ve yaratıcı bir isim: Amazingreen. Bakalım gerçekten de hayret verici yeşil temayla mı karşılaşacağız. Parfümün açılışı ferah yeşilliklerle gerçekleşiyor. Yeşil turunçgiller (bergamot olabilir), aromatik otlar ve ağaç yapraklarını andıran notalarla gerçekleşiyor. Ferah, zengin ve doğal üst notaları harika. Orta kısımda ferahlığın yerini daha oturaklı yeşillik alıyor. Azıcık servi, birazcık çam ve kimilerinin Calone’ye benzettikleri o yapay serinlik. Orta bölüm çok farklı ya da çarpıcı değil. Son bölümde sedir ağacı olabilir. Vetiver gerilerden hissediliyor. Ha unutmadan duman ve barut da varmış kapanışta!

Comme des Garçons, böyle küçük sürprizler yapıyor parfümlerinin tanıtımında. Kendi sitelerindeki tanıtımda alt notalarda görülen barut, ilk başta saçma gelecektir ki zaten öyle. Çünkü hepimiz biliriz ki barutun bir parfümün içinde olması imkansız. Peki, barut kokusu da mı yok kapanışta. Cık. Barut kokusunu ve hatta ateş edilmiş silahtan yayılan barut kokusunu bildiğimden içim rahat. Amazingreen’de bahsettikleri gibi barut kokusu yok. Bariz yeşil sucul-aromatik otsu ve ağaçsı yapıya sahip. Biraz ilginçlik katmak için yapılan pazarlama hilelerine Comme des Garçons genellikle başvuruyor. Varsın olsun, inanmış gibi yapalım.

slogan amazinggreen

Amazingreen, nefis açılışıyla isminin hakkını verirken, orta bölümde yine yeşil olmayı başarıyor ama yapaylık peyda oluveriyor. Bazı yorumcuların onu yeşilden ziyade sucul tarafa yamamaya çalışması anlamsız çünkü Amazingreen, gerçekten de her türlü yeşil kokusunu veriyor. Yeşil turunçgiller, yeşil aromatik otlar, yeşil ağaçsılar ve neredeyse yeşil misk!

Şöyle bir duyularımı ve algılarımı gözden geçiriyorum. Yeşil temalı kokuları seviyor muyum? Bazen evet, bazen hayır. Tabii yeşil deyince akla hemen orman ve ağaçsı yapı gelecek ama yeşilbiberden tutun da yeşil çiçeklere ve hatta çimene uzanan yelpazede değerlendirilebilir yeşil kokan parfümler. Aslında biraz düşününce Amazingreen’de ıslak çimen kokusu bile var gibime geliyor.

Çoğu kişinin bahsettiğinin aksine baharatlar epey geri planda. Serin-soğuk verilmiş baharatlar, yeşil temanın gerisinde kalıyor ve burun tırmalamıyor. Parfümün orta kısmındaki metalik yapaylık, çoğu kişinin şikayet noktası ki haklılar. Comme des Garçons’un bilinçli olarak mı böyle bir uygulamaya gittiği yoksa işin içinde küçük maliyet hesapları mı var bilemiyorum ama sıra dışı marka imajı çizen ve parfümleri nişlerle yarışan Comme des Garçons’un, yapaylığı bu kadar öne çıkarması enteresan. Gerçi markanın geçmişinde bu tür yüksek oranlı yapay kokulara rastladık. Bilemiyorum, bu tarzın seveni varsa şans verilebilir.

Amazingreen 4 yen

Bir kötü haber daha vereyim. Amazingreen EDP formunda ama performansı kötü. İlk patlama dışında fark edilirliği çok düşük. Kalıcılığı idare eder. Erkek kullanımına daha yakın duruyor. Günlük kullanıma uyar bence. Çoğu yorumcunun ferah yönünden dem vurarak onu yazlık kategorisine koymalarına azıcık itirazım var. Her ne kadar zayıf performansı yüzünden fazlaca uygulansa bile rahatsız etmeyecekse de çok sıcak yaz mevsimi için uygun olmayabilir. İlkbahar-sonbahar ve yaz akşamları da kullanılabileceğini ekleyeyim.

Kokusunun tasarımını Jean-Christophe Herault yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Kenzo - Power (2008)

İlhamını hayali çiçeklerden alan çiçek parfümü kulağa tuhaf mı geliyor? Soyut çiçekleri anlamada duyularımız bize ne kadar yardım edebilir? Bir çiçeğin gücünü kullanmak ne kadar yaratıcı olabilir? Cevaplarını bulamadıktan sonra, soru sormanın ne anlamı vardır?

2008 yılında Olivier Polge’un giriştiği işin zorluğunu kabul etmemiz gerekiyor. Kenzo’nun yeni parfümü için kendisinden “erkekler için çiçek parfümü” yapması mı istendi bilemiyorum fakat Power isimli parfümlerinin sonucu aşağı yukarı böyle oldu. Çoğumuzun zihnindeki algı şöyledir: “Çiçek parfümleri kadınlar içindir”. Ama durun bir dakika, belki de bu durum değişmek üzere!

Her ne kadar kendi sitelerinde odunsu amber vurgusu yapılsa da, Power, çiçeksi kokuları seven erkeklerin en güvendiği seçeneklerden birisiydi. Di-li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü çoğu yerde Power’ın üretiminin bitirildiği söyleniyor ki muhtemelen doğru. Gerçi bu aralar çoğu yerde bulunsa da, ilerleyen yıllarda ulaşılması çok zorlaşacak bu ilginç parfümün.

Power’ın açılışı tatlı, modern meyvelerle gerçekleşiyor. Kimileri turunçgillerden bahsediyor ki haklılar fakat bence açılışta ekşi meyveler de var. Belki de kiraz vardır azıcık. Üst notaları çok güzel. Orta kısımda meyvemsiliğin yerini sabunsu çiçekler alıyor. Gül mü, leylak mı ne olduğunu ayırt edemiyorum fakat parfümün çiçeksi-sabunsu yana doğru kaydığı aşikar. Portakal çiçeğini de andırıyor sanki. Orta kısım hala doğal ama pek bana göre değil. Kapanışta çiçekler hala var ama sabunsuluk azalmış durumda. İris (süsen) çiçeğini alt notalarda algıladığıma yemin edebilirim. Son bölüm çok yumuşak, kremsi ve neredeyse vanilya tadında miskle gerçekleşiyor ki, nefis.

afis power yen

Power, rahatlıkla meyveli-çiçeksi olarak sınıflandırılabilir fakat buradaki meyveler de çiçekler de vasat ve piyasa işi değil. Bir ana akım markanın parfümünde az görülecek kadar kaliteli, leziz ve sevilesi. Burnu tırmalayan yapaylığın hissedilmemesi mutluluk verici. Belki tabir yanlış olacak ama bazı niş parfümlerle rahatlıkla yarışacak kalitede. Notalar çok temiz ve net. Meyvelerin verilişi tam sevdiğim gibi. Orta bölümdeki çiçekler benim için fazla sabunsu-pudralı olsa da başarılı. Son bölümse çok hoş ve yumuşacık.

Yok, yok haksızlık etmeyeyim, parfümün tamamı yumuşacık. Sakin, basit, barışçıl ve azıcık kadınsı. Onun erkek parfümü olarak tasarlandığını ve pazarlandığını düşünürsek kadınsı hissiyat, ilk başta irkiltici geliyor ama kullandıkça kendisini sevimli kedi yavruları gibi sevdiriyor. APOM Pour Homme, Dior Homme, Dior Homme Intense, ne kadar kadınsıysa, Power’da o kadar kadınsı.

Kimilerinin Cuir Amethyste’e, kimilerinin Gucci Pour Homme II’ye, kimilerinin Feminite du Bois’e, kimilerinin Magnetism’e benzettiği Power, bana daha çok Feminite du Bois ile Apom Pour Homme’un arasında bir yerlerde gibi geldi, yanılıyor da olabilirim.

Sonuç olarak Power’ı sevdim. Tek kusuru biraz fazla tatlı olması. Keşke tatlılık azaltılsaymış. Ayrıca fark edilirliği de ilk dakikalar dışında zayıf. Kalıcılığı yeterli. EDT olması ve parfümün genel karakterinin yumuşaklık barındırması onu tene yakın bırakıyor.

soyut power

Çoğu kişi onu yaz parfümü olarak değerlendirse de bence, çok sıcak yaz günlerinde biraz fazla tatlı kaçabilir. Bence serin ilkbahar-sonbahar ya da hafif esintili yaz akşamları için daha uygun. Çok sıcak yaz günlerinde kullandığım Power’ı, serin sonbaharda denemek için sabırsızlanıyorum.

Koku Güzelliği:10/8

29 Temmuz 2016 Cuma

Prada – Luna Rossa (2012)

Bir gece Milan civarında, Patrizio Bertelli ve Arjantinli yat tasarımcısı German Frers bir seyahat botu tasarlıyordu. Aniden, German Frers’in aklına bir fikir geldi ve Patrizio Bertelli’ye şöyle sordu: “Neden Amerika Kupası’na (yatçılık) katılmıyoruz? Hadi yapalım!

On beş gün içinde Luna Rossa takımı hazırdı. Birkaç ay sonra takım tamamlandı ve hazırlıklara bile başlandı. Böylece arkasında Prada’nın desteğiyle Luna Rossa yatçılık takımı, önemli başarılar elde etti. Bu başarılar ve Luna Rossa teknesi, Prada’nın en yeni erkek parfümlerinden birisine ilham kaynağı oldu.

2012 yılında Prada’nın erkek parfümü olarak piyasaya sürdüğü Luna Rossa, kendi sitelerinde aromatik ferahlıktan ve lavantadan bahsetmiş. Luna Rossa’nın açılışı kremsi, tatlı ve modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Çok fazla ferahlık hissi vermeyen tatlı portakal fena değil. Orta kısımda, kremsi ve tatlı yapı devam ediyor. Aromatik otlar ve lavanta da eğlenceye katılıyor. Orta bölümde naneden gelen burukluk mevcut. Kapanışta klasik, yumuşak, vasat odunsular etkili. Misk ve amber de destek veriyor kompozisyona. Amber, egzotik değil, kadifemsi kullanılmış ve bana hitap etmemiş.

Luna Rossa, çoğu kişinin iddia ettiği gibi ferah-sucul-ozonik değil bence. Gayet tatlı, naneye rağmen sıcak sayılabilecek (baharatlardan şüpheleniyorum), başlangıcı dışında yapaylık barındıran, azıcık yeşil-yapay çimensi hissiyata sahip, kremsi modern bir deneme. Lavanta bence büyük pay sahibi değil bütünde. Varsa bile daha çok yeşil temayı canlandırmış. Kafanızda canlandırdığınız gibi bir lavanta beklemeyin derim.

resmi luna

Peki ne bekleyin? Vasat kalite, steril yapaylık, bolca tatlılık, vanilyaya kaçmayan kremsilik, tanıdık hissiyat, özgünlükten yoksunluk, piyasa işi olmaya çalışma, genç erkek pazarından pay kapma hayalleri ama sonrasında sıradan bir eser.

Evet, tanıdık gelme mevzusunu açayım. İlk günler Luna Rossa’yı bir parfüme çok benzetiyorum ama adı aklıma gelmiyor. Hatta evin ablası bile “aaa bu kadın parfümü mü, güzelmiş ama daha önce bana verdiğin bir parfüme benziyor” deyince, haydaaa aldı bizi bir düşünce. Acaba hangi parfüme benziyor. Benim tahminim Ange ou Demon’du, evin ablasının tahminiyse La Vie Est Belle idi. Muhtemelen ilk saniyelerdeki kremsi modern portakallar bizi yanılttı ama haklı olunan bir konu vardı, gerçekten de kadın parfümlerini anımsatıyordu. Kimisinin Black Code’a benzetmesi anlaşılabilir.

Garip sabunsuluğun hakim olduğu Luna Rossa, kullanan çoğu genç arkadaşın ve kadınların sevebileceği gibi ama bizim gibi ukala burunlar için gayet yetersiz ve yapay. Büyük kitleler için güvenli ama küçük azınlıklar için kullanması sıkıcı.

Birçok popüler ve ünlü parfümü tasarlamış olan Daniela Andrier, Luna Rossa’nın arkasındaki isim. EDT formunda. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği başlarda iyi, kısa süre sonra tene yaklaşıyor. Kimi kullanıcıların aksine, Luna Rossa’nın sonbahar-kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Her ne kadar bu çok sıcak yaz günlerinde kullandığımda rahatsız etmedi ama gerek barındırdığı tatlılık, gerekse lavanta ve baharatların verdiği sıcaklık, onu serin havaların kokusu haline getiriveriyor.

deniz luna

Parfümün resmi tanıtımındaki erkeksilik vurgusuna pek takılmayın. Evin ablasının çok beğendiği ve parfümü istediğini, “ben niye Luna Rossa’yı kullanmıyorum da sen kullanıyorsun” sitemlerine her zaman ki savunmamla “ama o erkek parfümü, sana uymaz” tarzı uyduruk savunmalarla cevap verdiğimi küçük not olarak ekleyeyim. Bence üst yaş guruplarından ziyade genç arkadaşları hedefliyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Acqua di Parma – Colonia Essenza (2010)

İtalyan geleneğinin ikon markalarından Acqua di Parma, temsil ettiği yüksek kalite ve İtalyan şıklığının kokular dünyasına yansıması bir anlamda. Acqua di Parma’nın klasik haline gelen ünlü parfümü Colonia’nın, 1916 yılından beri üretimi devam ediyor. İşin ilginci, yüz yaşını kutlayan Colonia’ya, altı yıl önce bir kardeş daha geldi. Colonia Essenza, doksan dört yıl sonra gelen devam parfümü olarak düşünülebilir.

Kendi sitelerinde Colonia Essenza’nın, orijinal Colonia’nın en saf anlatımı olduğu vurgulanmış. Orijinal Colonia’nın değeri arttırılmış ve yeniden yorumlanmış hali olarak tanıtılan Colonia Essenza, birçok yorumcunun övgüler yağdırdığı bir flanker. Parfümün başlangıcı çok ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Neroli, bergamot ve azıcık portakalla gerçekleşen açılış harika. Olabilecek en güzel neroli kokularından birisi. Şahane üst notaların ardından nötr çiçekler ve sabunsu odunsular karşıma çıkıveriyor. Başlangıcı kadar sarhoş edici değil orta bölüm. Kapanışta saydam paçuli ve misk yerini alıyor. Alt notalarda o kadar zayıflıyor ki, algılamak iyice zorlaşıyor.

Colonia Essenza, ilk yarım saat muhteşem kokarken, sonrasında birden bire ortadan kayboluyor. Orta kısımdaki sabunsuluk, çok ilgimi çekecek gibi değil. Sonlarıysa sıradan bile denebilir. Büyük umutlarla kullanmaya başladığımı itiraf edeyim. Hakkındaki övgü dolu yazıları hak edecek bir tarafınaysa rastlamadım, açılışı dışında.

Bilemiyorum, belki de nerolinin verdiği sabunsu hissiyatla problemim vardır. Gerçi neroli notasına da hayran olduğum söylenemez. Ben daha çok bu tür turunçgillerin içinde portakal ve limona yakınım. Her ne kadar başlangıçtaki zengin neroliye bayıldıysam da orta bölümden itibaren çok aman aman bir özelliğini göremedim.
Evet, tam bir yazlık ferah klasiği. Temiz, tanıdık, sabunsu, yapaylık barındırmıyor ama pek farklı tarafı, yaratıcı yanı yok. Çoğu kişi Colonia Essenza’yı orijinal Colonia’dan daha başarılı bulmuş ki, kesinlikle katılmıyorum. Bir kere iki parfümün koku anlamında arasında epey fark var. İkinci olarak da Colonia, çok daha şık, rafine ve saygı duyulası. Colonia Essenza, daha günümüze yakın, günlük kullanıma uyabilecek, modern neroli parfümü. İkisi arasındaki tercihim rahatlıkla orijinal Colonia olur.

resmi essenza yen

1-2 yorumcunun reformülasyondan bahsettiğini gördüm. 2010 yılında piyasaya çıkmış Colonia Essenza’nın yeniden formüle edildiğine inanmak istemiyorum ama doğru olabilir çünkü performansı çok kötü. Gerçi o bir Eau de Cologne. Ne kalıcılığı ne de fark edilirliği tatmin edici. Performans meraklıları, onun bu durumuna sinir olabilir.

Kimilerinin Neroli Portofino’ya benzettiği Colonia Essenza, bence daha çok 4711’e benziyor. Evet, başlangıcı Neroli Portofino’yu andırıyor ama sonrasında farklı yöne gidiyor Colonia Essenza.

Genç-yaşlı herkesin kullanabileceği Colonia Essenza, resmi tanıtımında cinsiyet ayrımı yapmamış. Kimi yerlerde erkek parfümü olarak geçiyor. Bu haliyle kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Çok erkeksi değil genel yapısı. Tam bir sıcak yaz parfümü.

essenza uclu

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

21 Temmuz 2016 Perşembe

Hermes – Bel Ami Vetiver (2013)

1970 ve 1980’li yılların şöhretli parfüm klasiklerine küçük dokunuşlarla yeniden hayat veriyor bir süredir Hermes ve Jean Claude Ellena. Equipage Geranium, Amazon Rose ve Bel Ami Vetiver olarak piyasaya sürülen parfümler, bir dönemin önemli kokularının günümüze uyarlanması gibi düşünülebilir.

Tabii bizim gibi parfüm severler için ilginç deneyim oluyor Jean Claude Ellena gibi bir ismin, eski klasikleri yeniden yorumlamasına şahit olmak. Günümüzün en başarılı parfümörlerinden kabul edilen Ellena, eski şöhretlerin elinden tutuyor ve bir anlamda günümüze uyarlıyor. Aslında Ellena, eski ile yeni arasında köprü kuruyor. Bu anlamda işinin zor olduğu çok açık.

Bel Ami Vetiver, bir devam parfümü olarak karşımızda. 1986 yılında hayatımıza giren enfes Bel Ami’nin, oldukça uzun sayılabilecek zaman sonunda vetiver temalı devam parfümü 2013’te piyasaya sürülünce, açıkçası çok heyecanlanmadım. Belki de devam parfümü olması nedeniyle biraz küçümsemiş olabilirim ama kader bizim yollarımızı kesiştirdi Bel Ami Vetiver ile.

Parfümün açılışı acı-kuru turunçgillerle gerçekleşiyor. Yeşil, tozlu sayılabilecek turunçgiller bergamot olabilir. Biraz da aromatik otlar eşlik ediyor. Üst notalarda eski-nostaljik hissiyat mevcut. Evin ablasının hacı yağlarına benzettiği ve beğenmediği başlangıcı bence fena değil. Orta kısımda yeşil tema geri çekilirken yumuşak baharatlar hissediliyor. Orta bölümde hoş bir dumansılık mevcut. Deri ise orta kısmın en etkili ismi. Biraz plastiğimsi verilmiş deri. Ağaçsı ve neredeyse kuru tütsümsü dumansılık son bölümde yerini köksü vetivere bırakıyor. Kapanışta yosun-meşe yosunu benzeri yapı algılıyorum. Ne güzel bir sürpriz.

uclu sis

Bel Ami Vetiver, Jean Claude Ellena’dan beklemeyeceğim kadar katmanlı ve zengindi. Genellikle basit ve gösterişsiz parfümlerine rastladığım Ellena, bu sefer oldukça derin çalışmış. Üst-orta-alt notaların değişkenliği rahatlıkla izlenebiliyor. Notalar temiz ve net. Yapaylık hissiyatı yok denebilir. Sadece orta kısımdaki deri bölümü biraz plastiğimsi, onun dışında sorun görünmüyor.

Bel Ami Vetiver, çok şık, erkeksi ve olgun bir kompozisyon. Pek tatlılık barındırmayan, resmi, kuru yapısı, onu çok genç arkadaşlar için uygun seçenek olmaktan çıkarıyor. Karşı cinsin yani kadınlarınsa pek ilgisini çekeceğe benzemiyor koku karakteri. Başlangıcı biraz eski koksa da ilerleyen saatlerde gayet modern Fransız beyefendisine dönüşüveriyor. İsmindeki vetiver vurgusuysa şaşırtıcı çünkü son bölüm dışında vetiver büyük yer kaplamıyor ana yapıda. Deri önplanda ki bu da normal çünkü orijinal Bel Ami, ağırlıklı olarak deri parfümüydü. Bu yeni versiyonun, deriyi es geçmesini beklemek doğru olmazdı. Ellena da deriye büyük yer vermiş Bel Ami Vetiver’de.

Sonuç olarak dünyayı yerinden oynatmayacak, zihinleri allak bullak etmeyecek bir iş. Müthiş yaratıcılık barındırmıyor ama kusursuza yakın koku deneyimi sunuyor. Otuz yaşın üzerinde olan ve kendisine kullanacak parfüm bulamayan beyefendiler, yüksek kaliteli takım elbise kokusuna sahipler artık. Günlük kullanımda da sırıtmayacaktır. İşin ilginci, daha çok sonbahar mevsimini çağrıştıran kokusu, bu çok sıcak temmuz ayında bol bol kullanmama rağmen rahatsız etmedi.

parlak sis yen

Çoğu kişinin performansını başarılı bulduğu EDT formundaki Bel Ami Vetiver, parfümleri emen cildimde yine çok fark edilir olmadı. Ortanın altındaki fark edilirliğine rağmen yeterli derece kalıcılık sağlıyor.

Koku Güzelliği:10/8

15 Temmuz 2016 Cuma

Marc Jacobs Men (2002)

Anaakım markalarda fazla karşımıza çıkmayan incir-hindistan cevizi temalı parfümler nedense daha çok niş parfümevlerinden çıkıyor. Hele ki erkek parfümleri içinde muhtemelen çok küçük bir dilimi oluşturuyor incir konsepti. Her ne kadar incir desekte, aslında bu tür parfümler ya yeşil yaprağımsı kokuyor ya da sütsü-kremsi hindistan cevizli. İnciri meyve olarak bol bol tüketmişimdir ama bize incir temalı olarak sunulan parfümlerin gerçekten incir gibi kokmadıklarını kendi adıma söyleyebilirim.

Tabii incir deyince Diptyque’in ünlü Philosykos’u akla geliyor. Benim de çok sevdiğim bir parfüm Philosykos. Ve onunla birlikte, inciri merkeze alan parfümlere karşı hep ilgim olmuştur. Erkek-anaakım markaların içindeyse incir temalı parfüm epey az. Aklıma ilk aşamada Hermes’in Un Jardin en Mediterranee’i ve Salvatore Ferragamo Pour Homme geliyor. Çok büyük hit olamamış bu iki incir kokusuna artık Marc Jacobs’u da ekleyebilirim.

Marc Jacobs markasının ilk erkek parfümü olan For Men, yeni bir çalışma sayılmaz. 2002 çıkışlı Marc Jacobs Men’in başlangıcı kremsi ve sütsü hindistan ceviziyle gerçekleşiyor. Ferah ve yumuşacık açılışı çok güzel. Orta kısımda kokuya yeşil öğeler katılıyor. İncir yaprağına benzetilebilecek kuru yeşillikle hindistan cevizinin uyumu başarılı. Kapanışta aynı uysal hava hakim. Rahatsız etmeyen yumuşak odunsu notalarla son buluyor.

Marc Jacobs Men, ferah pamuk gibi yumuşacık incir-hindistan cevizi kokusuna sahip. Kimilerinin iddia ettiği gibi fazlaca sabunsuluk barındırmıyor. Aslına bakılırsa duru verilmiş hindistan cevizinin sütsü yapısı sabunsuluk olarak geri dönüşe sebep oluyor. Yoksa bana göre vanilyalı tropikal kokteyl gibi kokuyor. Hani Malibu diye bir içki vardır hindistan cevizli. Ona bile benzetesim var Marc Jacobs Men’i.

Yok, fikrimi değiştiriyorum. İçkimsiden ziyade kremsi vanilyalı hindistan cevizi gibi kokuyor. Tropikal havası var ama bariz içki teması yok. Basit, leziz, kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaş. Çoğu kişinin dediğinin aksine rahatsız edici derecede yapaylığa rastlamadım. Tabii ortalama bir anaakım parfümden bahsettiğimizi unutmayalım. Çok yüksek kalite beklemek zaten doğru olmayabilir ama yine de sevdim salaş ve rahat tarzını.

tek marc

Kendimde problem olduğunu zaten biliyorum. Çoğunluğun sevdiği parfümleri bir türlü kendime yakın bulamazken, kimsenin yüzüne bakmadığı parfümleri zevkle kullanabiliyorum. Kullananların genelde bir sürü kusur bulduğu Marc Jacobs Men’i denemenizi tavsiye ederim. Oldukça basit ve performansı düşük bu çocuk, piyasadaki az sayıdaki anaakım rakibinden daha sevilesi. Evet, harikalar yaratmıyor ama bu çok sıcak yaz günlerinde, sizi sıkıcı ofisinizden tropikal adalara kısa süreliğine de olsa götürme görevini yerine getirebilir.

Kokusunun tasarımını Ralf Schwieger yapmış. EDT formunda. Kalıcılığı vasat. Fark edilirliği ilk patlama dışında düşük. Görülüyor ki parfümün en büyük sorunu performansı. Erkek parfümü olarak çıkmasına rağmen kadınlar rahatlıkla kullanabilir. İlkbahar-yaz için ideal.

Luca Turin’in kitabında üzücü incir olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir puan verilerek, en kötü parfümler listesine alınmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

11 Temmuz 2016 Pazartesi

John Varvatos – Artisan (2009)

Formülü Paris’te bir otel odasında yazılmış Artisan’ın. Parfümün tasarımcısı, otellerdeki her odada bulunan ve otelin armasının bulunduğu küçük not kağıtlarına aklındaki kısa ve basit formülü kaleme aldığında yirmiden fazla içerik düşünmüyordu Artisan için. Hatta parfümün ismi ilk olarak Artisan değil de Eau de Fizz düşünülmüş fakat sonrasında, John Varvatos’un sanatsal tasarımlarına gönderme yapmak için ismi Artisan olarak değiştirilmiş.

Rodrigo Flores-Roux’un imza attığı Artisan’ın açıklanan notalarına baktığımızda pek alışık olmadığımız içeriklerle karşılaşıyoruz. Mesela, tangelo, marjoram, murraya çiçeği, kephalis, georgywood, belambre, serenolide musk. İsmi kırk yılda bir duyulabilecek bu içerikler, parfümörler tarafından biliniyordur ama benim için hepsi muamma.

Artisan’ı ilk çıktığı zamanlarda kullanmıştım. Hatta hakkında birşeyler de karalamıştım. Aradan geçen zamanın hatırına biraz daha detaylı birşeyler karalayayım dedim ve kullanmaya başladım Artisan’ı. Başlangıçta portakal çiçeğinin sabunsu ve çiçeksi yapısı dikkatimi çekti. Üst notaların nötr turunçgillerden oluştuğunu söyleyebilirim. Ferah, doğal ve temiz açılışı çok güzel. Orta bölüme geçildiğinde portakal çiçeğinin etkisi azalıyor ve turunçgil meyvelerinin etkisi artıyor. Orta kısımda mandalina, egemenliğini ilan ediyor. Mandalinanın o buruk kokusuna azıcık ferah zencefil ve yapay sucul efekt eşlik ediyor. Hani Calone’nun etrafa yaydığı serin ve kadifemsi bir koku vardır. Orta bölümde durum bence böyle. Son kısımda mandalinanın yanında misk var. Biraz da yapaylık sınırındaki sıradan odunsular mevcut. Kapanışta hala ferah Artisan.

Bu aralar havaların iyice ısınmasıyla yaz parfümlerine ağırlık vermemle birlikte, denediğim arkadaşların çoğu birbirine benziyor sanki. Artisan, ferah turunçgilli, yapay serinlikli, vasat odunsulu bir deneme gibi. Harika başlangıcından sonra, orta kısımda sıradanlığa geçiş yapan Artisan, yeni nesil parfümlerdeki sıkıcı odunsulukla kapanışı yapıyor. Başlangıçta çiçeksilik taslayan, orta bölümde turunçgil meyvelerine ve neredeyse mandalina kabuğu kokusuna evrilen Artisan, kapanışta da çok şaşırtmıyor.

artisan meyve yen

Bu koku formunu uzun uzun anlatacak değilim çünkü fazlaca bahsedilecek tarafı yok. Basit, derinliği olmayan, orta kısımdan itibaren durağan-sıkıcı-yapay sarmalından çıkamayan, ferah turunçgilli pazarından pay kapmaya çalışan, “John Varvatos’un bir de ferah kokusu olsun koleksiyonda” kafasıyla tasarlanan Artisan, üzerinde fazlaca durulası bir arkadaş değil.

Benim açımdan Artisan’ın şanssızlığı, parfümlerde mandalina kokusunu bir türlü sevememem. Ayrıca tatlılık oranı, yeni parfümlerin çoğunda olduğu gibi biraz fazla. Zaten parfümün tasarımcısının şeker kamışı içeriği kullandığını bildirmesi, kokudaki tatlılığın sebebini açıklıyor bir anlamda. Açıkladıkları bir sürü afilli ve garip notalaraysa aldanmayın. Çünkü Artisan, basit bir portakal çiçeği-mandalina-misk kokusu.

Sonuç olarak benim için iyi fikir değil Artisan. Siz yine de ona küçük de olsa şans verin, belki pozitif karakteri ve neşeli tavrı kalbinizi çalabilir.

resmi artisan yen

Artisan, ilkbahar-yaz kokusu. EDT formunda. Birçok kullanıcının şikayet ettiği üzere fark edilirliği ilk patlama dışında çok düşük. Tene oldukça yaklaşan Artisan, performans meraklılarının hiç denememesi gereken bir oyuncu. Kalıcılığa da yüksek değil. Erkek parfümü olarak sunulsa da bence kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Şişe tasarımıysa belki de parfümün en ilgi çekebilecek tarafı.

Koku Güzelliği:10/5

7 Temmuz 2016 Perşembe

Frederic Malle – Cologne Indelebile (2015)

Sürekli, daimi bir kolonya denemesi olarak mı düşüneceğiz Frederic Malle’in yeni parfümü Cologne Indelebile’ı? Yoksa şöhretli niş parfümevinin ferah kolonyası mı aklımıza gelmeli? Bu denklemde kokunun tasarımcısı Dominique Ropion’u nereye yerleştireceğiz? Peki konunun Estee Lauder’le nasıl bir bağlantısı var? Son olarak, ‘Parfüm Merakı bu soru yağmuru da neyin nesi’ derseniz de haklısınız.

Estee Lauder tröstüne satıldığını bildiğimiz Frederic Malle niş parfümevi, 2015 yılında parfümör Dominique Ropion’a tasarlattığı Cologne Indelebile’le, ferah ve turunçgilli parfümler segmentinde kendisine yer arıyor. Son zamanlarda Tom Ford’un ve Acqua di Parma’nın ferah turunçgilli parfümlere yatırım yaptığını gören niş aleminin acaba yeni eğlencesi ferah turunçgilli kokular mı? Bekleyip göreceğiz.

İsmindeki daimi ve silinmez vurgusu, genellikle çok uçucu olduğunu bildiğimiz turunçgil merkezli parfümler için bir umut olabilir. Malle, çok kalıcı ve kolay kolay tende ölmeyecek ferah bir turunçgil denemesiyle karşımızda olduğunu iddia ediyor belki de. Ayrıca geleneksel ve tarihi kolonyalara da gönderme olacak gibi. Artık geçeyim detaylara.

Cologne Indelebile’in açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Azıcık limon, bergamot ve neroli ilk saniyelerde iş başında. Başlangıcı doğal, ferah ve nefis. Orta kısımda hafiften çiçeksilik ve sabunsuluk ekleniyor kompozisyona. Muhtemelen portakal çiçeği ve beyaz çiçekler de şöyle bir gösteriyor kendisini. Hala ferah ama bir parça sabunsu. Son bölümde klasik misk kullanımı var. Beyaz hissiyatı veren temiz misk, çok şaşırtıcı ya da derin değil. Böyle işte.

yatik cologne

Kullanım döneminde çok ferah, yeşil, temiz ve basit olduğunu gördüğüm Cologne Indelebile’da, bahsettikleri eski parfümlere az da olsa öykünme var. Fakat bir tarafıyla da oldukça modern ve yeni kokuyor. Bu anlamda Dominique Ropion’un ustalığına diyecek bir şey yok. Yapaylık hissedilmeyen genel yapıda, büyük değişimler ya da şaşırtıcı geçişler yok. Kimilerinin dediği gibi minimal bir ferah turunçgil kolonyası havası var.

Kullanan çoğu kişinin sevebileceği, güvenli sularda yüzen, hafiften sabunsuluğa kayan temizliğe sahip, çıkıntılı notalara sahip olmayan, yeni yıkanmış nevresim hissiden tutun da yüksek kaliteli neroli-bergamot-portakal çiçeği kolonyasına kadar söylenebilecek çok şey var. Fakat parfümün basitliğine, sıradanlığına, durağanlığına ve yaratıcılıktan yoksun olmasına da vurgu yapmam gerekiyor. Şişesi neredeyse üç yüz dolardan satılan Cologne Indelebile için bütçe ayırmanız konusunda sizi yönlendirmek istemem. Birazcık Apom’a, azıcık da Neroli Portofino’ya benzeyen Cologne Indelebile, bu yüksek fiyatlı rakipleriyle yarışır ama sonuç ne olur bilemem.

Bazı yorumcuların performansını başarılı bulduğu Cologne Indelebile, benim tende yok olup gitti. Hem kalıcılık hem de fark edilirlik olarak oldukça cılız profil çizdi. Kokusunun hem kadınlara hem de erkeklere rahatlıkla uyabileceğini düşünüyorum. Tam bir sıcak yaz kokusu. Hele ki ılık yaz akşamlarında çıkılan gezmelere rahatlıkla uyum sağlayacaktır.

arka cologne yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

1 Temmuz 2016 Cuma

Ermenegildo Zegna – Italian Bergamot (2012)

Bir ay içinde ikinci defa İtalya’nın Calabria şehri karşıma çıkıyor. İlki Acqua di Parma’nın Bergamotto di Calabria’sıydı. Bu sefer ilhamını Calabria’da yetişen bergamottan alan Italian Bergamot var sırada.

Ermenegildo Zegna’nın özel serisi Essenze’in, 2012 yılında piyasaya sürülen ilk beş parfümünden birisiydi Italian Bergamot. Essenze serisi 2016 yılı itibariyle dokuz üyeye ulaşmış durumda. Anlaşılan ilerleyen aylarda bu seri genişleyecek. Essenze serisinin, niş parfümlere yaklaşan fiyatlarıyla üst segmente hitap etmeye çalıştığı düşünülebilir. Kendi sitelerindeki 200 dolarlık fiyat etiketi, birçok niş markadan bile yüksek görünüyor.

Essenze serisinin her parfümünde tek bir nota hedefe alınıyor ve isimlendirme ona göre yapılıyor. Tabii parfümler tek notadan oluşmuyor ama ana konsepti, her parfümün ismindeki notalar belirliyor. Mesela bir süredir kullandığım Italian Bergamot’ta, tahmin edileceği üzere, başrolde bergamot var.

Italian Bergamot’un açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Temiz, doğal, pürüzsüz ve ferah bergamot harika. İlerleyen dakikalarda büyük değişim olmuyor kokuda. Bir parça aromatik otlar ve neroli eşlik ediyor bergamota. Biberiye ve bergamotun uyumu gayet başarılı. Orta kısımda vetiver de katılıyor kompozisyona ama baskın değil. Son bölümde yine büyük değişim yok. Temiz misk kapanışı yapıyor.

resmi bergamot yen

Italian Bergamot uzun uzun anlatılabilecek gibi değil. Gayet basit bir karışım. Ferah ve temiz bergamot, aromatik otlar, neroli ve miskten ibaret. Derinlik yok, zenginlik yok. Ha bunları eleştiri anlamında söylemiyorum. Ferah bir yaz parfümünden zaten çok büyük beklentim yok. Hatta şunu söyleyebilirim ki, çok doğal, pürüzsüz, yapaylık hissedilmeyen gayet güvenli bir parfüm. Eğer bergamot ya da yeşil/taze turunçgil temalı koku arıyorsanız, Italian Bergamot işinizi fazlasıyla görecektir. Deneyen çoğu kişinin beğenebileceğini, azıcık erkeksi olmasını da es geçmeyeyim.

Sanırım asıl sorunumuz şu. Bu kadar yüksek fiyat etiketini bu kadar basit bir parfüm hak ediyor mu? Daha önce de hak edip etmeme konusuna kısaca değinmiştim. Yüksek kaliteli bir bergamot kolonyasına bu fiyatı veririm diyorsanız hiç sorun değil ama yok daha neler o parayı hak etmiyor derseniz de saygı duymaktan başka seçeneğim yok.

Son bahsedeceğim şey ise kimilerinin Neroli Portofino’ya benzetmesi. Bence aralarında büyük benzerlik olmasa da azıcık andırıyor. Bazı yorumcuların Italian Bergamot’u Acqua di Parma’nın bir üyesi gibi görmelerini anlamak mümkün. Gerçekten de sanki Blu Mediterraneo serisinin bir üyesi gibi. Sahi aklıma geldi. 2010 çıkışlı Acqua di Parma’nın Bergamotto di Calabria’sından esinlenme mi yapılmış acaba 2012 çıkışlı Italian Bergamot’ta. Neredeyse isimleri bile aynı ya neyse fitne, fesat çıkarmayayım şimdi.

meyve bergamotParfümün tasarımını Pierre Negrin yapmış. EDT formunda. Ne yazık ki performansı kötü. Kalıcılığı normal ama fark edilirliği düşük. Tam bir sıcak yaz parfümü. Genç-yaşlı herkes kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/7

28 Haziran 2016 Salı

Annick Goutal – Eau de Monsieur (1980)

Kendi sitelerinde “erkeksi şıklığa övgü” olarak formüle edilmiş Annick Goutal’ın Eau de Monsieur’ı, deneme/kullanma listemin üstlerinde değildi. Belki de yeni nesil parfümlerden beklediğim tadı alamamam sebebiyle eski klasiklerde ve tarihi önemdeki kokularda arıyorum teselliyi. Gerek ana akım, gerek Chanel, Guerlain, Hermes üçlüsünün klasikleri ve gerekse tarihi nişlerle flörtüm devam edecek anlaşılan.

“Tarihi niş parfümler” demişken, otuz altı yaşında bir eser var karşımda. Bileklerimi, kollarımı, tişörtlerimi ve boynumu süslüyor bir süredir. Annick Goutal’ın ilk piyasaya sürdüğü parfüm olarak bilinen Eau de Monsiuer, ismi ile size başka klasikleri çağrıştırmıyor mu: Chanel Pour Monsieur, Mouchoir de Monsieur ve Monsieur de Givenchy.

İsmindeki erkek vurgusuna rağmen, kimi platformlarda uniseks olarak gösterilmesi çelişki gibi görünüyor. Parfümün başlangıcı eski-tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve tuzlu turunçgiller başlangıcı domine ediyor. Orta bölümde tuzlu turunçgillerin etkisi mevcut. Sürpriz meşe yosunundan geliyor. Orta kısımda meşe yosunuyla turunçgillere amber de ekleniyor. Hala ferah orta notalar. Kapanışta turunçgil yine orada. Yumuşak odunsular da kendisini gösteriyor. E daha ne olsun.

Eau de Monsieur, ferah limonsu şipre gibi davranıyor. Limon ve turunçgillerin hakimiyeti baştan sona devam ediyor ki tam bana göre. Nostaljik turunçgillere aromatik otların eşlik etmesiyle, şölen başlıyor. Meşe yosunu partiyi canlandırıyor, odunsular da duruma ayak uydurmasını biliyor.

eau de monsieur yakin yen

Harika bir klasik ferahlıkla karşı karşıyayız. Zaman zaman nanemsi fesleğen hissiyatı, kimi zaman da eski-tozlu limon kolonyası kıvamındaki yapı, şahane. Daha önce Blenheim Bouquet’te karşımıza çıkan bu durum, Eau de Monsieur için de geçerli. Evet, azıcık da olsa iki parfümün benzer tarafları var. Meşe yosunu, vetiver ve kompozisyonu tamamlayan ağaçsılık, gayet uyumlu, doğal ve rafine.

Parfümdeki tuzluluk, günümüzün yapay akuatik çöplerine ders verir gibi. Yeni parfümörlerin klasiklerden birazcık ilham alması gerekmez mi? “Parfümde tuzluluk hissiyatı nasıl verilir” gibisinden bir sorunun, Eau de Monsieur’da ne kadar güzel çözüldüğünü görmemek için kör olmak gerekiyor.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Yine Annick Goutal ve yine harika bir ferah turunçgil parfümü. Markanın diğer turunçgil temalı kokularını hatırlatıyor Eau de Monsieur. Biraz Eau du Sud, biraz Eau d’Hadrien ve azıcık Sables esintileri var. Eau de Monsieur’un, eski tarz bir koku olduğunu söylemem gerekiyor. Üst yaş guruplarının değerini anlayabileceği (mümkünse kırk yaş ve üzeri) şık ve yarı resmi bir karizma kokusu. Takım elbiseye de uyar, polo yaka tişörte de. Yirmi yaşındaki delikanlıların bu parfümden bir şey anlamayacağını söyleyebilirim. Aman boşverin, zaten yirmilik delikanlılar neden anlar ki 🙂

Sonuç olarak, tam sevdiğim gibi eski tarz ferah turunçgilli şipre olan Eau de Monsieur’u denemenizi tavsiye ederim. Ha şunu da bilin ki performans canavarı değil. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği düşük. Bu anlamda klasik Eau de Cologne’ler gibi davranıyor ne yazık ki. EDT formunda ama etrafa yayılımı az.

Ve geleyim can alıcı mevzuya. Benim kullandığım Eau de Monsieur, eski formülasyondu. Kötü haber şu ki, bir süre üretimi durdurulan Eau de Monsieur, 2013 yılında Annick Goutal markası tarafından yeniden reformüle edilip piyasaya sürüldü. Yeni versiyonun parfümörü Isabelle Doyen. Şişesinin üzerindeki etiketi ve kutusu değişen yeni Eau de Monsiueur’un, eski versiyonuna göre pek başarılı bulunmadığı söyleniyor. Görüşüne göre yine eskisini aratan yenileşme çabası. Gerçi yeni halini denemedim ama eski versiyonundan aldığım tadı, yenisinden alamayacağımı biliyorum. Onun için varsın Eau de Monsieur’u bu eski haliyle koku hafızamda saklayayım.

eau-de-monsieur karanlik

Luca Turin’in kitabında yosunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

İlkbahar-yaz kokusu. Erkek kullanımına yakın duruyor. Kendinizi 1970’li yılların İtalyasında, Akdeniz kıyısındaki ıssız bir plajda, limon ağaçlarının altında uzanmış şekilde hissettirebilecek, o asidik turunçgil kokusunu size en gerçekçi şekilde verebilecek eserlerden olduğunu belirterek noktayı koyayım.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9

24 Haziran 2016 Cuma

Lanvin – L’Homme (1997)

Bir dönem, ülkemizde en çok sorulan, merak edilen ve övgüler alan parfümlerden birisiydi Lanvin L’Homme. Tabii sadece ülkemizde değil, yurtdışında da, doksanlı yılların sevilen erkek parfümlerindendi. 1997 çıkışlı Lanvin L’Homme, yirmi yıla yaklaşan yaşıyla, Cool Water’ların, 212 Men’lerin, L’Eau d’Issey Pour Homme’ların, Acqua di Gio’ların yaşıtı olarak da düşünülebilir.

Hatta skalayı genişletip, Versace Pour Homme, Eau Fraiche, He Wood Ocean Wet Wood gibi örneklere de benzetilebilir Lanvin L’Homme. Tabii her parfümü kendi içinde değerlendirmemiz gerektiği gerçeğinden hareketle, birçok parfümün birbirine benzeyebildiğini ama aralarında büyük sayılabilecek farklar bulunduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Lanvin L’Homme, 1990’lı yılların sonlarındaki ferah-sucul akımın sonuçlarından birisi. Parfümün başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Fazlaca tatlılık barındırmayan turunçgillerden bergamot ve neroliyi ayırt etmek mümkün. Üst notaları çok güzel. Orta bölümde sabunsuluğun eşlik ettiği ferah baharatlar ve lavantayla karşılaşıyoruz. Azıcık da menekşe var bence. Orta bölümdeki metalik yapı, hafiften de olsa yapaylık hissettiriyor. Son kısımda aynı metalik algı devam ediyor. Sedir ağacı ve miskle kapanışı yapıyor. Kimileri vanilyadan da bahsediyor ama ben algılayamadım ya da çok güçlü değil.

Lanvin L’Homme, ferah, lavantalı, menekşeli, temiz ve turunçgilli bir akuatik. Gerçi lavanta ve menekşeli akuatikler bana hiç bir zaman yeterince akuatik gelmez. Benim sucul parfüm anlayışım, mis gibi deniz, yosun ve tuz kokan eserlerdir. Ne Green Irish Tweed, ne Cool Water, ne He Wood Ocean Wood, zihnimdeki sucul kavramını karşılamıyor. Lavanta ve menekşe gibi keskin ve baskın notaların, bence ferah olma iddiasındaki parfümlerin içeriğinde olması tezatlık oluşturuyor.

resmi lanvin yen

Demem o ki, Lanvin L’Homme bana göre safkan sucul değil, ferah aromatik fujer. Lavantanın onu bir parça erkeksi yaptığı söylenebilir. Günümüzün çok tatlı, ferah turunçgilli kokularına benzemiyor. Çoğu kişinin dediği üzere saldırgan değil ve temiz kokuyor. Genel beğeniye uygun. Nanemsi ferahlığın hakimiyetindeki ana yapı büyük değişim göstermiyor. Çok derin ve zengin olmasa da, kendisinden beklenen görevi yerine getiriyor. Basit, ortalama kalitede, uygun fiyatlı bir seçenek olarak düşünülebilir. Amma harika bir parfüm de beklemeyin. Yukarıda bahsettiğim üzere yirmi yaşına yaklaşsa da, hala modern kokması ve eski-köhne olmaması, onun bir başka artısı. Bu anlamda parfümün tasarımcısı Alberto Morillas’ın hakkını teslim etmek gerekiyor.

Luca Turin’in kitabında turunçgilli fujer olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden iki puan verilmiş.

EDT formundaki Lanvin L’Homme’un kalıcılığı tende az. Fark edilirliği epey düşük. Çoğu yorumcunun şikayet ettiği performansı, ilk kullanımdan itibaren hayal kırıklığı yaratıyor. İlkbahar-yaz mevsimi için uygun olduğu izlenimi veriyor. Yaş sınırı olmadan herkes kullanabilir.

yarim lanvin yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

19 Haziran 2016 Pazar

Acqua di Parma – Bergamotto di Calabria (2010)

İtalya’nın güneyinde, çizmeye benzetilen yarımadanın en altındaki şehirlerden birisi Calabria. Akdeniz’e uzun kıyısı bulunması, bol bol turist çekmesi ve film stüdyolarını anımsatan, kendi halinde harika kasabalara sahip olması bakımından ilgi çekici bir yer Calabria. Tabii bu orta büyüklükteki bölgenin simgesi sayılan bergamotu da atlamamak gerekiyor.

Calabria’nın iklimine uyum sağlamış lezzetli bergamotun, birçok uçucu yağ üreticisinin radarında olduğu söylenebilir. Kimi eski kaynaklara göre Calabria’da yetişen bergamotun, kalp hastalıklarına iyi geldiği hatta vücuttaki toksinlerin atılmasında yardımcı olduğu bile söyleniyor. Bu sihirli meyvenin, İtalya merkezli parfümevi Acqua di Parma’ya ilham kaynağı olmaması düşünülemezdi.

Sadece bergamot değil, güzel Calabria’nın da isminin geçtiği Bergamotto di Calabria, markanın Blu Mediterraneo serisinin üyesi. Bu serinin epey üyesini kullandım ve genel olarak gayet başarılı buldum. Şimdi sırada bir başka Blu Mediterraneo parfümü var.

Bergamotto di Calabria’nın açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot tahmin edileceği üzere başrolde. Ekşi limon hissiyatını muhtemelen misket limonu veriyor. Bergamot ve limonsu açılış müthiş. Çabucak orta kısma geçiliyor. Burada turunçgil ferahlığı geri çekilirken, sabunsu-yeşil ferahlık devreye giriyor. Bir parça nötr çiçekler var. Yasemin olabilir. Vetiver mevcut orta kısımda. Biraz da ferah zencefil. Başlangıcı kadar baş döndürücü olmasa da, orta bölüm başarılı. Son kısımda sedir ağacı ve miskle kapanış yapılıyor. Çok ilginç, farklı ya da şaşırtıcı değil. Bir parça ozonsu yapaylık da var sanki alt notalarda. Son kısmı vasat denebilir.

bergamot sis yen

Görünen o ki, başlangıçta ferah turunçgillerin, orta bölümde de yeşilliklerin hakimiyeti mevcut. Harika başlangıcına söylenecek söz yok. Orta kısımdaki sabunsuluk epey kuru olarak kendisini gösteriyor. Yeşil yaprağımsı hissiyat kimi zaman tozluluğu aklıma getiriyor. Koku olarak incir yaprağı kullanımını düşündürttü bana. Orta bölümdeki baharatlar sivri değil, iyi saklanmış. Son bölüm ise parfümün en az ilgimi çeken yeri oluyor.

Yine tipik bir Blu Mediterraneo parfümü. Şahane başlangıç, eh işte orta bölüm ve sıradan kapanış. Diğer Blu Mediterraneo’lar gibi performansı zayıf. Bu anlamda Acqua di Parma tutarlı davranmış ve Blu Mediterraneo serisinin eksilerini ve artılarını aynı düzlemde vermiş. Ferah, denizi, yazı ve Akdeniz sahillerini çağrıştıran aromasıyla, sizi İtalyan yarımadasının turistik şehirlerine, plajlarına, aromatik otlarla dolu makilerine çağırıyor. Bu çağrıya kulak verip vermemek tamamen sizin bileceğiniz iş. Ben sadece sıradan bir aracıyım.

Sonuç olarak ferah bergamot-turunçgil kokusu arıyorsanız, parfümünüzün yeşilliklerle sarıp sarmalanmış olması önemliyse, sedir ağacı-misk kombinasyonuna hayır diyemiyorsanız, yaz sıcaklarında bol bol kullanayım ama rahatsız etmesin düşüncesi zihninizde dolaşıp duruyorsa, Bergamotto di Calabria’ya şans vermenizi öneririm. Muhteşem değil ama çoğu kişinin sevebileceği gibi kurgulanmış olması, içimizi bir parça olsa da rahatlatıyor. Kimi yorumcuların onu, Escale a Portofino’ya benzetmesini anlayabiliyorum ama katılamıyorum. Bence ikisi arasında büyük benzerlik bulunmuyor.

harita calabria yen

Tam bir yaz kokusu. Geç ilkbahar için de uygun. Neşeli ve pozitif yapısı, sizi mutlu etmeye yetecektir. EDT formunda. Kalıcılığı az, fark edilirliği düşük. Performans anlamında iyi iş çıkaramıyor. Genç-yaşlı, erkek-kadın herkes kullanabilir. Zaten uniseks olarak pazarlanıyor. Uygun fiyatlı niş parfüm seçeneği olarak düşünülebilir Bergamotto di Calabria.

Koku Güzelliği:10/7

14 Haziran 2016 Salı

Alfred Dunhill – Icon (2015)

Tarihi yüz yirmi yılı bulan Alfred Dunhill’in, İngiliz asaletini ve şıklığını temsil ettiği söylenebilir. Son yıllarda yenileşme çabalarındaki Alfred Dunhill markası, tasarımcı John Ray ile başarılı işlere imza atmış gibi görünüyor. Her ne kadar John Ray’in Dunhill markasıyla kısa süre önce yolları ayrılsa da, bizim açımızdan ilgi çekici bir eser kaldı geride: Icon isimli parfüm.

Yüzyılı aşkın tarihine rağmen parfümlere pek yatırım yapmayan Dunhill’in, kayıtlarda yirmi civarında parfümü görünüyor. Hiçbir zaman ses getirecek parfümlere imza atamamış Dunhill, 2015 yılında yöneticileri John Ray’in de desteğiyle Icon isimli parfümü piyasaya sürdü. Kısa süre sonra da Icon Absolute ve Icon Elite isimli iki yeni devam parfümü koleksiyona eklendi.

Birçok yurtdışı parfüm platformunda övgülere mahzar olan Icon’u ne yalan söyleyeyim çok merak etmiyordum. Kimi yorumcuların “2015 yılının en iyi parfümü” ilan ettikleri Icon, böylece ilgimi çekmeye başladı. Bakalım bahsedildiği kadar başarılı mı Icon.

Ne kendi sitelerinde ne de başka yerde bilgi yok Icon ile ilgili. Parfümü piyasaya süren Inter Parfums’un 1-2 satırlık tanıtımı dışında bilgiye rastlayamadım. Parfümün açılışı yeşil ferahlıkla gerçekleşiyor. Canlı ve dinamik bergamot ilk saniyelerde sazı eline alıyor. Ferah bergamota yine ferah aromatik otlar eşlik ediyor. Ve kısa süreliğine de olsa burnunuzu yalayıp geçen ardıç. Başlangıcı yeşil, ferah ve başarılı. Orta kısımda yeşil yapı devam etmeye çalışıyor. Bu sefer karşımıza lavanta çıkıyor. Lavantaya buruk aromatik otlar (fesleğenden şüpheleniyorum) eşlik ediyor. Ve tabii ki ferah kakule. Sürpriz orta bölümde geliyor. İris, dikkatli burunlardan kaçacak gibi değil. Orta kısmı iris çiçeğine rağmen kendime yakın bulduğumu söyleyemem. Son bölümde lavanta etkisini kaybederken, yapay-parlak sedir ağacı ortaya çıkıveriyor ve kapanışı yapıyor.

afis icon yen

Icon, başlangıçta ferah iken, orta kısımdan itibaren serin sonbahar kokusuna dönüşüveriyor. Buruk verilen lavanta, önemli yer tutuyor parfümün genelinde. Ayrıca kokunun yeşil karakteri çok değişim geçirmiyor. Turunçgiller, başlangıçla sınırlı. Üst notalardaki dinamizm, orta kısımla birlikte epey törpüleniyor. Orta bölüm, parfümü erkeksi eski tarz lavantalı fujerlerin tarafına kaydırıyor. Çoğu kişinin Icon için erkeksi tanımlaması doğru. Ama sert ve hayvansı erkeksilik beklemeyin.

Madem dedikodu moduna geçtik, o zaman aklıma takılan durumu anlatayım. Bazı yorumcuların Icon’u, Terre d’Hermes ve Declaration’a benzetmelerini pek anlayamadım. Terre d’Hermes ile Icon’un koku karakterleri tamamen farklı. İki parfümün sonlarındaki sedir ağacı dışında benzer yeri neredeyse yok. Declaration’da ise lavanta yok ki Icon’a benzesin. Acaba iki parfümdeki baharatları mı benzetiyorlar. Oysa birisinde kimyon varken diğerinde kakule baskın. Neyse herkesin koku algısı farklı deyip, geçeyim bu mevzuyu.

Sonuç olarak Icon, yapı itibariyle bana hitap etmiyor. Başlangıcı dışında benimseyebildiğimi söyleyemem. Orta kısımdaki iris çiçeği sürprizi dışında da şaşırtıcı tarafı yok. Evet, harmanda zenginlik var ama orta bölümden itibaren biraz karmaşa da var. “Her şeyden biraz koyalım da koku zengin olsun” düşüncesinin, parfümü bazen tuhaf bir çorbaya çevirebileceğini Icon’da kendi adıma görmüş oldum. İlginç olan ise onu hiç bir parfüme benzetemedim. Evet, kendine özgü ama vasat kalitesini ne yapacağız?

icon yan

Denemeden almanın riskli olabileceği modern erkeksi bir deneme olan Icon, Eau de Parfum (EDP) formunda. Fakat çok umutlanmayın çünkü hem kalıcılığı hem de fark edilirliği vasatı aşamıyor. Kokusunun tasarımını ünlü burunlardan Carlos Benaim yapmış. Serin ilkbahar-sonbahar mevsimlerinde kullanmak uygun olabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

10 Haziran 2016 Cuma

The Merchant Of Venice – Asian Inspiration (2013)

“Büyülü doğu şehirlerine yapılan uzun ve egzotik seyahatler” temasına sahip kaçıncı parfüm serisi Murano artık saymayı bıraktım. Evet, oryantalizm yirminci yüzyıldaki kadar etkili değil artık fakat parfüm markaları için hala cazip bir tema, egzotik doğuya gitmek ve oradan esinlenmek.

İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi The Merchant Of Venice, 2013 yılında altı parfümden oluşan Murano serisini piyasaya sürdü. Kendi deyimleriyle “şiirsel isimlere sahip ve keşiflerin, rüyaların gücünü çağrıştıran” bu altı Eau de Parfum, Venedik şehrinin doğusundaki büyüleyici şehirlere yapılan seyahatlerden ilhamını almış.

Serinin Asian Inspiration isimli parfümü, adından anlaşılacağı üzere Asya kültüründen etkilenilerek tasarlanmış. İlk defa bir The Merchant Of Venice parfümü deniyorum. İsmi ilgimi çektiği için ilk önce Asian Inspiration’u kullanmak geldi içimden. Parfümün açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Duru ve doğal açılışı saldırgan değil. Açıklanan üst notalarında meyvemsilikten bahsediliyor ve acı portakal-adaçayı ikilisi vurgulanıyor. Evet, parlak ve gerçekçi bir portakaldan ziyade tatlımsı, azıcık kremsi acı portakal-aromatik otlar kendisini gösteriyor başlangıçta. Üst notaları çarpıcı olmasa da başarılı. Orta bölümde büyük değişim var. Vetiver bütün gücüyle kompozisyona hakim oluyor artık. Islak, köksü vetiver, doğal ve stabil. Vetivere bir parça kremsi turunçgiller eşlik etmeye devam ediyor ama aromatik otlar artık ortada yok. Kuru tütsü az da olsa kendisine yer buluyor orta bölümde. Son kısımda klasik sedir ağacı kapanışı var. Vetiver ile uyumlu sedir ağacı sürpriz yapmıyor fakat tatlı benzoin, son kısımdaki en büyük sürprizi yapıyor.

Bu aralar şansıma vetiver merkezli kokulara denk geliyorum. Asian Inspiration için kendi sitelerindeki vetiver vurgusu önemli. Kendi sitelerinde parfümün “Bay Vetiver” olarak geçtiğini gördüğümde şaşırmadım. Köksü, ıslak ve doğal vetiverin etrafına yerleştirilmiş diğer öğeler. Başlara biraz turunçgiller, sonlara sedir ağacı eklenmiş. Orta kısımdaki vetiver gövdesine ise fazla müdahale edilmemiş. Ve ortaya Asian Inspiration çıkmış.

kolaj asian1

Kötü mü olmuş? Asla! Uysal, sakin, barışçıl, minimal niş parfüm ortaya çıkıvermiş. Evet, kompozisyon basit. Derinlik yok, nota zenginliği yok. Kullananı bir Japon bahçesinde, yeşilliklerin içerisinde, uzaklardan şırıl şırıl su sesi gelen ve değişik kuşların cıvıltılarının kapladığı sessizliğe ve dinginliğe davet eden üslubunu anlamamak için, fazlasıyla duygusuz olmak gerekir.

Asya’dan ilhamını alan bir parfümde vetiverin bu kadar yoğun kullanılması ve baharatların yer almaması ilk başta şaşırtıcı olabilir. Malum, doğuyu merkeze alan parfümlerde genellikle baharat kullanımı öne çıkar. Sanki baharatlar sadece doğuya veya doğu kültürüne aitmiş gibi. Oysa Asian Inspiration’da ferah, durağan ve yeşil çerçeve çizilmiş kokuya. Basit, saf ve edilgen. Gösterişsiz ama lüks.

Sonuç olarak eğer ferah vetiver kokularını seviyorsanız, deneme listenizin başlarına koyabilirsiniz Asian Inspiration’u. Ha çok farklı mı? Değil. Yenilikçi mi? Cık. Aşık olunacak kadar tutkulu mu? Pardon? Benim gibi vetiver kokularıyla aranızda şöyle-böyle bir ilişki varsa, çok etkileneceğinizi sanmıyorum ama yüksek kalitesi ve yapaylığa rastlanmamasıyla iyi iş çıkardığını düşünüyorum. Bu modern turunçgilli vetivere bir şans verin siz yine de.

tarti asian yen

Kimi kaynaklarda uniseks olarak sınıflandırılsa da erkek kullanımına yakın duruyor. İlkbahar-yaz kullanımı için daha uygun bence. Günlük kullanımda ise hiç sırıtmaz. EDP formunda. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği yeterli. Performans anlamında sizi üzeceğini sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/7

7 Haziran 2016 Salı

Lancome – O de Lancome (1969)

Diorella, Cristalle ve No.19. Zihnimde apayrı bir dünya açan bu üç klasik kadın parfümü bana her zaman eskiyi ve anıları hatırlatır. Onlardan gelen eski-tozlu, sabunsu aldehitler ve ferahlıkla harmanlanmış zamansızlık, başta, çocukluğumdan sıyrılıp gelen kısa fotografik kareleri çağrıştırır. Bu öyle bir histir ki, annemin yaklaşık otuz yıl evvelki güzelliğini, kokusunu, yaşadığımız şehirlerin sokaklarını, komşularımızın aynı benim gibi yaramaz çocuklarını deja vu’lar halinde zihnime getiriverir. Bu histen ani bir tepkiyle kurtulmak isterim çünkü eski genellikle hüzünlüdür ama aynı zamanda hatırlamak isterim çünkü çocukluk her zaman için güzeldir.

Bir süredir, benim gerçekçilikle ve mantıksallıkla yoğrulmuş iç dünyam yine karmakarışık. Hayır, neyse ki korkunç bir travma ya da hayatın anlamsızlığı üzerine bir düşünme fırtınası değil bu karışık duygu durumu. İsmi O de Lancome olan bir kadın parfümü, hüzünlü limanların ve ılık sonbahar güneşinin o iç burkan manzarasına çekiverdi beni, tıpkı romantik ressamlar William Turner ve John Constable’ın o flu tablolarındaki gibi.

Müthiş kadın ve erkek klasiklerine imza atmış dünya devi Lancome’un, eski efsanelerini fırsat buldukça ziyaret etmeye çalışacağım. Her ne kadar yeni çıkardığı parfümleri, geçmişteki klasikleri kadar ilgi göremese de, Lancome’un parfüm dünyasında müstesna bir yeri olduğu söylenebilir. O de Lancome’da markanın önemli kadın parfüm klasiklerinden birisi.

Kendi sitelerinde ferah turunçgilli olarak nitelendirilen O de Lancome’un başlangıcı limonla gerçekleşiyor. Sadece limon değil, sabunsu aldehitler de eşlik ediyor limona. Başlangıcı için sabunsu limonsu bir ferahlıktan bahsedilebilir. Açılışı güzel. Orta kısımda sabunsuluk azalıyor. Limon geriye çekiliyor. Ortaya enfes meşe yosunu çıkıyor. Bir parça beyaz çiçekler eşlik ediyor meşe yosununa. Hala biraz sabunsuluk var. Son bölümde ustaca kullanılmış paçuli var. Meşe yosunuyla uyumu harika paçulinin. Başlangıcına göre biraz karanlık olsa da, kapanışı hala ferahlık sınırında.

o-de-lancome yaprak1

O de Lancome hakkında yazılanları okuduğum kadarıyla az çok tahmin ediyordum nasıl kokacağını. Çok da yanılmadım. Ferah turunçgilli, sabunsu ana yapının etrafına yerleştirilmiş yeşiller ve meşe yosunundan oluştuğunu söyleyebilirim. Çok zengin olmayan basit formülasyon, nefis kokmayı beceriyor. Chanelvari aldehitler ve sabunsuluk ilk saniyelerde onun kadınsı tarafını vurguluyor. Orta kısımdaki meşe yosunuyla erkek kullanımına göz kırpıyor. Odunsu sayılabilecek kapanışıyla da hala rahatlıkla erkeklere hitap edebileceğini düşündürtüyor. Tabii sabunsuluğa katlanabilirseniz!

Tahmin edeceğiniz gibi O de Lancome, 1970’li yılların kadın parfümlerinin tipik örneği. Onu koklayıp da “hmmm yaşlı kadın kokusu” ya da “modası geçmiş” derseniz, Lancome’un hayaleti sizi bulur ve çarpar 🙂 O, tabii ki eski ve nostaljik kokacak, döneminin koku karakterini yansıtacak. Günümüzün parfüm trendlerine uymayacağını söyleyebilirim ama harika bir ferah-şipre olduğunun da altını çizmeliyim. Yüksek kaliteli, karakterli, bir parça resmi ve dişi. Ama aynı zamanda da erkeksi.

O de Lancome, Cristalle, Diorella, No.19, No.5 ve hatta Eau Sauvage seven kadınların-erkeklerin tercih edebileceği bir seçenek gibi görünüyor. No.19 kadar yeşil değil, Eau Sauvage kadar da turunçgilli değil. Bence Diorella-Cristalle ikilisine daha yakın O de Lancome. Ne de olsa bu iki parfümün ablası sayılır.

Sonuç olarak kırk yaş üzeri kadınların taşıyabileceği müthiş bir klasik O de Lancome. Günlük kullanımdan ziyade biraz daha özel anların kokusu sanki. Benim kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken, fark edilirliğinin zayıf olduğunu gözlemledim. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

o-de-lancome afis2

Parfümün tasarımını çok fazla işe imza atmamış burunlardan Robert Gonnon yapmış. Luca Turin tarafından ferah turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Bu arada küçük bir bilgi vereyim. O de Lancome 1969 yılında piyasaya sürüldü fakat 1994 yılında kapsamlı bir reformülasyon geçirmiş ve şişesi-kutusu da değişmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8