14 Mart 2018 Çarşamba

Aramis – Tuscany (1984)

Müthiş erkek parfümleriyle ünlü Aramis markasının parfümleri ilerleyen yaşlarına rağmen hala kokuseverler tarafından ilgi görüyor. 1970 ve 1980’li yılların en sevilen erkek parfümlerine muhtemelen Aramis sahipti ve 2018 yılının şu günlerinde maskülen parfüm arayan erkeklerin yine başvuru merkezi gibi adeta Aramis’in haylaz kokuları.

Tuscany, klasik Aramis’ten sonra markanın en popüler ve en sevilen erkek parfümü olarak düşünülebilir. Tuscany’i uzun yıllar önce kullanmış ve pek bir şey anlayamamıştım. İlerleyen yıllarda hep aklımın bir köşesindeydi Tuscany. 2018 yılının ılık bahar günlerinde kullandığım Tuscany bende ilginç hisler uyandırdı. O zaman geçelim detaylara.

Tuscany’nin başlangıcı eski-tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon ve bergamot’un öne çıktığı nostaljik başlangıcı yüksek kaliteli ve hüzünlü. Açılışı nefis Tuscany’nin. Orta kısımda turunçgillere eklenen aromatik otlar ve lavanta onu Akdeniz tarzı parfümlere yaklaştırıyor. Orta bölümdeki kuru baharatların arasında karanfil ve kimyon var muhtemelen. Sonlarda eski dost meşe yosunu güzel bir sürpriz yapıyor bize. Her ne kadar kapanışta çok zayıflasa da güzel bir deri son noktayı kokuyor.

İlk önce Tuscany’nin 1984 yılında çıktığını unutmayalım. Bu haliyle tam da kendi döneminin koku karakterini yansıtıyor. Tuscany, aromatik turunçgilli klasik bir şipre diyebilirim. Bu tarz kokuları seven birisi olarak tabii ki kokusunu daha ilk saniyelerde beğendim ama bazı problemleri de fark ettim.

Açıkçası daha ağır ve sert bir koku formu beklerken yumuşak ve neredeyse ferah sayılabilecek aromatik baharatlı kokuyla karşılaştım. Deri parfümde var ama asla ayakkabı boyası gibi iğreti davranmıyor ve gayet yumuşak şekilde geri planda kalmaya razı oluyor.

Tuscany, 1980’li yılların zengin harmanlı parfümlerinden birisi. Döneminin özelliklerini taşıması bakımından insanı alıp, 30 hatta 40 yıl önceki döneme taşıyor. Bu tipik erkeksi şipre, günümüzün modern parfümlerine hiç benzemeyen yapısıyla ayrı bir galaksiden kopup gelmiş gibi. Tatlılık az, şekerli hissiyat yok, baharatlar abartılı verilmemiş ve turunçgiller kremsi değil. Onun daha ilk saniyelerde herkese uymayacak bir parfüm olduğunu anlıyorsunuz.

İyi de kim kullanabilir Tuscany’i. Her ne kadar parfümleri böyle kategorize etmek pek doğru olmasa da yaşı otuz beşin üzerindeki olgun erkeklere, spor giyimden ziyade klasik kıyafetlere, AVM gezmelerindense ciddi ortamlara veya hafta sonu kaçamaklarına uyacak gibi. Tuscany, gayet erkeksi davranıyor ve yeni nesil androjen şeker bombası erkek parfümlerine hiç yüz vermiyor. İyi ki öyle yapıyor.

Sık sık otuz beş hatta kırk yaş üzeri erkeklerin kullanacak parfüm bulamadıklarına şahit oluyorum ve eski klasikler dışında da fazla seçenek bulunamıyor ne yazık ki. Diyabetik modern erkek parfümleri çoğu üst yaş grubu erkek için çocukça geliyor ki onları suçlayamam. İşte Tuscany tam da bu ihtiyaca cevap verebilecek bir arkadaş. Etrafa erkeksi mesajlar gönderen Tuscany, gayet ciddi tavırlı. Olgun ve yüksek kaliteli kokusu beyefendileri bekliyor.

Tuscany’nin kafama takılan bazı tarafları oldu kullanım döneminde. Başlangıcını çok sevdiğim Tuscany’nin orta bölümü muhtemelen geçirdiği reformülasyonlar sonrası çok rafine ve gerçekçi değil. Üst ve alt notaları gayet güzelken orta kısmını yeterli bulamadım. Ayrıca performansı oldukça zayıf ne yazık ki. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği az. Etrafa yayılım konusunda çekingen davranıyor. Onu daha çok ten üzerindeki bir konfor kokusu olarak düşünebiliriz. Kıyafet üzerinde vasat ve ekşi bir turunçgil kokusuna dönüşen Tuscany, ten üzerinde daha derin, daha sofistike ve daha güzel kokuyor.

Tuscany EDT formunda. Kullanım dönemi olarak ilkbahar-sonbahar daha uygun olacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

10 Mart 2018 Cumartesi

Ormonde Jayne – Nawab of Oudh (2012)

Uzun zamandır bir Ormonde Jayne parfümü kullanmadığımı farketmem ve ekstra olarak bana gelen Nawab Of Oudh isimli parfümün övgüleri sebebiyle, biraz niş kokular dünyasında gezinelim bugün. İngiltere merkezli niş parfümevi Ormonde Jayne’nin kurucusu Linda Pilkington, koku koleksiyonunu genişletiyor ki biz fani parfümseverler için koklanması gereken yeni eserler demek bu durum.

Markanın 2012 yılında piyasaya sürdüğü “The Four Corners of the Earth” serisinden bahsedeceğim kısaca. İsminden de anlaşılacağı üzere dünyanın dört farklı köşesindeki kültürlerden ilham alan bu dört parfümlük seri, epey ilgi gördü. Özellikle Mantobacco bu serinin yıldızı sayılırken, Nawab of Oudh ise en sevilen ikinci eser denilebilir.

İlhamını Hindistan’dan ve Hint tarihindeki Nawab’lardan alan Nawab of Oudh, ismindeki Oudh ile bize kokusunun karakteri hakkında ipucu veriyor. Kendi sitelerinde amber, gül ve öd notalarından bahsedilen Nawab of Oudh’un açılışı sıcak baharatlarla gerçekleşiyor. İlk saniyelerde leziz ve yüksek kaliteli tarçın algılıyorum. Bir parça aromatik yeşil yapının eşlik ettiği sıcak baharatlar harika. Orta bölüme geçildiğinde koku karakterinde değişim oluyor. Tarçın gerilerde kalırken bu sefer kakule kendisini güçlü şekilde hissettiriyor. Kakule tozlu, gayet temiz verilmiş ve tatlılığı az olarak işlenmiş. Orta kısımda kakuleye kadınsı sayılamayacak gül ve öd ekleniyor. Buradaki gülü sevdim, kakuleyi hüzünlü buldum, ödün ise her zamanki baskın ve ağır haliyle verilmediğine sevindim. Yine de açılışı kadar kendime yakın bulamadım orta notaları. Kapanışta yine ilginç detaylar var. Ambergrisin neredeyse ferah ve tuzlu verilmesi genellikle Creed parfümlerinde karşımıza çıkar. Evet, buradaki tuzlu ambergris hayvansı değil. Son bölümde misk ve bir parça kuru vetiverle son bulan parfüm, gayet inatçı şekilde size alt notaları uzun saatler sonra bile hissettiriyor.

Açıkça söylemem gerekir ki Nawab of Oudh’un ismindeki ödü görünce “eyvah” dedim, yine ağır ve ağdalı bir öd kokusu burnuma hücum edecek. İlk dakikalarda böyle bir hücuma rastlamadığım gibi ödün en belirgin olduğu orta kısımda da saldırgan öd temasıyla karşılaşmadım. Bu açıdan mutluyum. İyi de öd ismine atıf yapan bu arkadaş ne kokuyor? Cevap şu: Kısmen kuru-tozlu baharat. Evet, Nawab of Oudh’un başlangıcındaki tarçın ve orta bölümdeki ana öğe olan kakule, onu baharatlı bir parfüm haline getiriyor. Gül muhtemelen en önemli ikinci karakter. Ödü üçüncü sıraya koyuyorum, umarım yanılmıyorumdur.

Baharatlar tam kokması gerektiği gibi. Parfümün başlangıcı sıcakken orta bölümde daha serin bir seyir var. Tatlılık fazla değil. Zaman zaman geri plandan gelen o tuzlu hissiyat ise harika. Tabii burada deniz temalı parfümlerdeki gibi ferahlıktan bahsedemeyiz. Nawab of Oudh, ferah kokmuyor, bir parça aromatik takılıyor. Genel yapıysa sakin, huzurlu, yüksek kaliteli ve teninizden çıkmak bilmeyen bir performans olarak özetlenebilir. Parfüm gayet detaylı ve zengin. Tekdüze ve sıkıcı değil. Zaten kokusuna son yılların en önemli parfümörlerinden Geza Schoen’in imza attığını söylesem yeterli olur sanırım.

Nawab of Oudh, spekülatif bir parfüm değil. Sofistike bir konfor kokusuna benziyor. İsminden dolayı acımsı ve ağır öd parfümü beklerken size sürpriz yapıyor ve bu yönünü ikinci plana atıveriyor. Orta bölümdeki o çok tanıdık hissiyat bir yerlere götürüyor beni ama neresi ya da hangi parfüm çıkartamıyorum. Nawab of Oudh’e aşık olmasam da gayet güzel kokusunu ve bana düşündürttüğü o tanıdık hissiyatı beğendim. Kolay kolay kimsenin kötü diyemeyeceği kokusu bence genel beğeniye uygun. Ayrıca performansını da gayet başarılı buldum.

Nawab of Oudh’un en eleştirilen taraflarından birisiyse fiyat etiketi. Gerçekten çok yukarılarda dolaşan fiyatını hak eder mi emin değilim. Bu kadar büyük bir rakamı parfüme verir misiniz yoksa onu bir yatırım olarak mı düşünürsünüz bilemem. Bu sebepten denemeden almanızı önermem.

EDP formundaki Nawab of Oudh’un kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği yeterli. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Günlük kıyafetlerle kötü sonuç vermeyeceğini sanıyorum. Uniseks olarak piyasaya sürüldü Nawab of Oudh. Kimi kullanıcılar onu biraz kadınsı bulsa da kullanım döneminde hiç rahatsız etmedi beni. Yani erkekler rahatlıkla kullanabilir onu.

Koku Güzelliği:10/7.5

6 Mart 2018 Salı

Giorgio Armani – Emporio Armani She (Lei) (1998)

İtalya’nın dünya moda sektörüne armağanı Giorgio Armani markası, isminin hakkını verircesine efsane parfümlerle kokuseverlerin başını döndürmeye devam ediyor. Markanın modern kült haline gelen iki erkek parfümü Code ve Acqua di Gio’dan sonra en sevdiğim eserlerinden birisi 1998 çıkışlı He (Lui) diyebilirim. Markanın Emporio Armani etiketiyle piyasaya sürdüğü He, kahverengi ve plastiğimsi hissiyat veren püskürtme mekanizmasıyla benzer kokar diye düşünürüm her zaman. Uzun zaman önce kullandığım ve çok sevdiğim He her ne kadar küçük çaplı reformülasyonlar geçirse ve kokusu bir parça değişse de hala içimde farklı yere sahiptir. Giorgio Armani’nin modern yüzünü temsil eden He’nin, aynı yıl kız kardeşi She’de (Lei) kendisini dünyaya tanıtmıştı.

Gerek He gerekse She parfümseverlerin çok sevdiği parfümlerdendi. Tabii aradan geçen yıllar yıldızlarını bir parça söndürse de hala onları kullanan çok sayıda parfümsever mevcut. Hem erkeği hem de kadın versiyonu aynı şişe tasarımına sahip bu iki parfümden She, kendi sitelerinde modern çiçeksi olarak tanımlanmış ve yumuşak, konforlu hissettiren modern parfüm olarak yorumlanmış. Bakalım durum gerçekten öyle mi?

She’nin (Lei) açılışı ferah sayılamayacak tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Kimi kaynaklarda armuttan bahsediliyor ama bence bergamota yakın üst notalar. Başlangıcı yapay değil ama benim için fazla şekerli. İlerleyen dakikalarda koku karakteri değişiyor. Turunçgiller geri plana geçerken kremsi tatlı çiçekler ve bir parça vanilya kompozisyona ekleniyor. Miskin destek verdiği genel yapıda iris çiçeği hissiyatı var ama çok değil. She, orta kısımdan itibaren oldukça kremsi (neredeyse vanilyamsı) ve pudralı.  Neredeyse plastiğimsi diyebileceğim modern koku formu son kısımda da devam ediyor. Alt notalarda büyük değişim yok. Aynı kremsi, pudralı, vanilyamsı badem-iris çiçeği devam ediyor.

She’yi tanımlamak zor. Ne tam olarak turunçgilli ne çiçeksi ne derili ne vanilyalı ne de pudralı ama bir taraftan da hepsini içinde eritmeyi başarıyor. Oldukça kremsi ve tatlı yapısı günümüzün modern parfümlerine çok benzer. Onun yirmi yıl önce piyasaya sürüldüğüne inanmak zor. Sanki daha birkaç ay önce çıkmış kadar tanıdık ve modern.

She’yi ilk kullandığım gün hemen anladım ki erkek kardeşi He’ye çok benziyor. Hatta She, formülü değiştirilip yazık edilen He’nin ilk formülasyonuna benziyor. He’de deri daha yoğunken She’de vanilya ve pudraya ağırlık verilmiş ama iki parfüm de büyük oranda benzer. Eğer yeni He’den eski tadı alamıyorsanız She’yi gönül rahatlığıyla alıp kullanabilirsiniz. Hafiften feminenlik barındırsa da bence erkekler kullanabilir She’yi.

Sonuç olarak She’nin o tarif edilmez koku güzelliğine ve yapay yaratıcılığına şapka çıkarıyorum. Diğer taraftan da uzun süreli kullanımda sıkılacağımı tahmin ediyorum. Parfümler dünyasına yeni giriş yapan hanımefendilere She’yi önerebilirim. Günlük kullanımda, özel buluşmalarda, akşam çıkmalarına uyum sağlayacaktır. Ağır olmayan, yumuşacık kokusuyla bol bol övgüler alacağınızı düşünüyorum.

EDP formundaki She’nin kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ilk dakikalarda yüksek. İlerleyen saatlerde tene yaklaşıyor. Serin günlerin parfümü bence She. Serin sonbahar hatta kış mevsimi için daha uygun. Kokusunun tasarımını ünlü parfümör Sophie Labbe yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

2 Mart 2018 Cuma

Amouage - Jubilation 25 Woman

Değerli parfümseverler bugün farklı bir yazıyla karşınızdayız. Zaman zaman sitemde parfümlerle ilgili dostlarımızdan gelen yazıları yayınlıyorum. Bugün bir parfümsever olan Leyla Erçel hanımefendinin kalbinden dökülen hüzünlü ve romantik yazıya yer vereceğiz. Ünlü ressam Modigliani’nin merkezde olduğu yazı, aslında parfüm kokan trajik bir aşk yazısı. Güzel kalpli bir hanımefendiden güzel bir yazı sizlerle…

Amouage – Jubilation 25 Woman

Kokumuzun kahramanı 18. yüzyılda yaşamış entelektüel burjuvazi kültürüne meydan okuyup eleştirel bir dille karşı çıkmış, hayatı doğaçlama yaşayan İtalyan asıllı Yahudi kökenli bir ressam “AMADEO MODIGLIANI” ve onun sevdiği kadın, mahzun ve hüzünlü güzel “JEANNE”.

Modigliani, bu mahzun güzele aşık olur. Jeanne Hristiyandır. Modigliani’nin ailesi bu ilişkiyi asla onaylamaz. Ama aşk yasak tanır mı? Yeni tanıştıkları dönemde Modigliani, Jeanne’nin  bir portresini çizmek ister. Bitirdiğinde Jeanne’a gösterir. Jeanne sevdiği adamın çizdiği kendi portresine heyecanlı ve meraklı gözlerle bakar ve gözlerimi neden çizmedin diye sorar. Modigliani gülümser Jeanne’a yaklaşarak, parmaklarıyla Jeanne’ın yüzüne dökülen saçlarını nazikçe geriye çeker ve aşkla, ihtirasla dudaklarına sarılır. Şehvetle Jeanne’ın naif güzelliğini öpücüklere boğarken, onun ipeksi saçlarından yayılan ve boynundan yükselen o enfes kokudan sarhoş olur. Modigliani, baygın gözlerle bakarken Jeanne’a cevap verir: “ RUHUNU GÖREBİLDİĞİMDE GÖZLERİNİ ÇİZECEĞİM…”

Birlikte daha çok zaman geçirmeye başlarlar. Modigliani’nin sağlığı çok iyi değildir. Tüberküloz ve ağır nefrit ile mücadele etmektedir. Ancak, dudaklarından sigarayı, elinden şarabı  hiç düşürmez. Bir gece Modi ve Jeanne Fransa sokaklarında, loş ışıkların aydınlattığı yollarda bardan çıkmış yürüyorlardır. Fonda Edith Piaf şarkı söylüyordur: “La Vie en Rose”… Jeanne boynundaki şalı çıkarıp Modigliani’nin boynuna dolar ve onu kendine çeker, aşkla öpüşürler yol boyunca. Jeanne’in kokusu her seferinde Modi’nin başını döndürmektedir. Bu arada Jeanne ikinci bebeklerine hamiledir ve yoksullukları her ikisini de çok yormuştur.

O günlerde şehirde bir yarışma düzenlenir ressamlar arasında. Büyük bir ödül vardır. Kimler yoktur ki… Picasso, Utrillo, Diego Riviera ve daha niceleri… Tabii ki Modigliani de… Yarışma günü gelmiştir. Herkes salonda heyecanla bekler. Bir tek Modigliani gelmemiştir. Jeanne gözü kapıda, sıkıntı içinde onu bekler. Saat gelir ve sonuçlar açıklanmaya başlar sondan birinciye doğru. İkincilik büyük ressam Picasso’nundur. Beyaz örtü kaldırılır ve Picasso’nun ikincilik alan tablosu açılır. Picasso, Modigliani’nin portresini çizmiştir.  Modigliani’ye olan hayranlığı bu yarışmada ona ikincilik kazandırmıştır. Artık birinci açıklanacaktır ve Modi hala gelmemiştir. O sırada Jeanne’a sürpriz yapmak üzere nikah kağıtlarını almaya gitmiş ve yolda hırsızlar tarafından saldırıya uğramıştır. Bu saldırıya yorgun ciğerleri dayanamaz ve karlar üzerine yığılır.

Yarışma salonunda heyecan doruktadır. Herkes nefesini tutmuş birincinin açıklanmasını beklemektedir. Sonuç açıklanır; birinci Modigliani’dir. Ve Modigliani sevdiği kadını yani Jeanne’ı resmetmiştir. Tablosunda onun bütün hüznünü, zarafetini eksiksiz çizmiştir. Orada bulunan Jeanne göz yaşlarına hakim olamaz. Çünkü Modi, Jeanne’in gözlerini de çizmiştir. Artık onun ruhunu görebiliyordur.  Salonda ilk alkışlayan Picasso olur birinciyi. Ve ardından herkes.

Herkes gider salon boşalır. Modi ortalıkta yoktur. Jeanne’da buruk bir sevinçle eve döner. Gece yarısı kanlar içinde evin kapısında Modigliani’yi bulur. Onu hemen hastaneye yetiştirirler ancak bedeni yaşam savaşında yenik düşer. 35 yaşında hayata gözlerini kapar. Sevdiği adamın ölüm haberini alan hüzünlü güzel Jeanne, evlerinin penceresinden karnındaki bebeğiyle kendini karların üzerine bırakır. İki aşık aynı gün aynı mezara gömülürler. Jeanne’in Modigliani’yi sarhoş eden, çılgına çeviren saçlarının o enfes kokusu yayılır karlar üzerinde…

Bu müthiş aşk hikayesini ateşleyen o muazzam koku “Amouage Jubilation 25 Women”dir.

Not: Bu yazıyı, değerli parfümsever Leyla ERÇEL kaleme almıştır. Kendisine teşekkür ederiz.