7 Eylül 2018 Cuma

Dolce & Gabbana Pour Homme (1994)

1980’li yılların ortalarında kurdukları Dolce & Gabbana modaevinin kısa sürede dünyanın en önemli markalarından olacağını tahmin etmiş miydi Domenico Dolce ve Stefano Gabbana bilemiyorum fakat geldikleri yer kesinlikle büyüleyici. Dev gibi bir holdinge dönüşen Dolce & Gabbana, dünya modasına yön veren isimlerden birisi artık. 1992 yılında ilk parfümleri Dolce & Gabbana For Women, kadınlar içindi. İkinci parfümleri Dolce & Gabbana Pour Homme ise gerçek bir İtalyan erkeği parfümüydü.

Dolce & Gabbana Pour Homme ilerleyen yıllarda büyük satış rakamlarına ulaştı ve en çok satan erkek parfümleri listelerinde yer aldı. Yaklaşık altı yıl önce kullandığım ve hafızamda güzel anılar bırakan Dolce & Gabbana Pour Homme’nin güncel incelemesinin olması gerektiğini düşündüm. Cesaret ve inceliğin karışımı olduğu vurgulanan Dolce & Gabbana Pour Homme, İtalyan erkeğinin zarafetine adanmış.

Pour Homme’nin açılışında turunçgil patlaması size merhaba diyor. Belki biraz da limon var ama ağırlıklı olarak ferah sayılamayacak buruk portakal denebilir. Portakala eşlik eden mandalina da gayet hoş. Bir süre sonra turunçgil geri çekilirken pudralı, hafif tatlı baharatlarla (ağırlık biberde) biraz tatlımsı çiçekler kendisini gösteriyor. Bildiğimiz anlamda bir tatlı baharatlı yapısı yok. Daha çok turunçgillerle desteklenmiş erkeksi çiçekler diyebilirim. Son kısımda neyse ki pudralı his azalıyor. En sevdiğim bölüm de buradan itibaren başlıyor. Tatlı tütün ve ona eşli eden odunsular erkeksi tarzını iyice ortaya çıkarıyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Pour Homme, 1990’lı yılların ortalarında üretimine başlanmış bir fujer. Güçlü, yoğun, erkeksi. Aynı zamanda biraz ferah bile denebilir. Parfümün genelinde rahatsız etmeyen tatlılık hakim. Tonka fasulyesi bu tatlılığı veriyor büyük ihtimalle. Tek düze ilerleyen, fazlaca derinliğe sahip olmayan fakat harika bir İtalyan kolonyası adeta. Akdeniz’in sonbahar hüznünü hatırlatan unutulmaz kokusuyla Pour Homme’yi her zaman seveceğimi sanıyorum.

Hiçbir parfüme benzemeyen Pour Homme aynı zamanda çok basit ve tanıdık kokuyor. Yıllara meydan okuyan bu delikanlının yirmi dört yaşında olduğuna inanmak zor. Sanki birkaç sene önce piyasaya sürülmüş gibi taze ve güncel davranıyor. Onun şimdiden erkek parfüm klasiklerinden birisi olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Pour Homme’nin en hoşuma gitmeyen yani orta bölümden itibaren karşımıza çıkan sabunsu-pudramsı yapı. Parfümlerde sabunsulukla aram pek iyi olmadığı için bu durum biraz kafama takıldı fakat yine de denge iyi ayarlanmış. Sabunsu-pudralı yapı bıktırıcı şekilde baskın değil.

Bu hüzünlü Akdeniz klasiğini parfümlere ilgi duyan her erkeğe öneririm. Başlangıç için sağlam ve kaliteli bir seçenek. Belki ona hiç bir zaman aşık olmayacaksınız ama onun farklı şekilde erkeksi karakterine şaşıracağınızı ve saygı duyacağınızı düşünüyorum.

EDT formundaki Pour Homme’nin kalıcılığı çok iyi. Etrafa yayılımı ilk yarım saat dışında normal. İlkbahar-sonbahar dönemine yakıştırıyorum onu.

Koku Güzelliği:10/7

2 Eylül 2018 Pazar

The Merchant Of Venice - Craquele (2015)

İtalya merkezli niş parfümevi The Merchant of Venice’yle devam edelim koku yolculuğumuza. Markanın Murano Exclusive serisinin Craquele’si 2015 yılında piyasaya sürülmüş. The Merchant of Venice’nin internet sitesinde Craquele’in genel konseptinin Ortadoğu teması olduğu vurgulanmış. Özellikle niş markaların son yıllarda Ortadoğu pazarını hedefleyen parfümlere yönelmesiyle The Merchant of Venice’nin de bu yola girdiğini görüyoruz. Bakalım markanın Ortadoğu coğrafyasını kucaklayacağını iddia ettiği Craquele nasıl kokuyor?

Parfümün açılışı gayet yumuşak ve gösterişsiz şekilde gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında menekşe yaprağı ve safran var. Daha çok kekiğimsi gerçekleşen başlangıcı kaliteli ve hoş. Orta kısımda parfüm sıcak yönünü ortaya çıkarıyor. Menekşe ve safranın desteklediği yumuşak deri, artık başrole geçiyor hem de ne geçme. Çok kaliteli ama saldırgan olmayan deri, kapanışa kadar teninize eşlik ediyor. Alt notalarda biraz tütsü ve miskle daha da güzelleşiyor Craquele.

Büyük resme baktığımda deri parfümüyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Yüksek kaliteli, yumuşak ve hafiften çiçeksi sayılabilecek deri, rahatlıkla uniseks olarak kullanılabilir. Deriden sonra ikinci önemli nota safran. Bu durumda Craquele için safran eklenmiş deri parfümü de denebilir. Üçüncü ana öğeyse menekşe. Deri ve safran gibi o da yumuşak ve mütevazı verilmiş kompozisyon içinde. Dördüncü olarak orta kısımdan itibaren kendisini hafiften gösteren çiçeksilik. Burada kadınsı çiçeksilikten bahsedemeyiz. Daha çok parfüme katman eklemek için düşünülmüş olabilir. Ve son olarak kaliteli misk, parfüme noktayı kokuyor.

Craquele baştan sona büyük değişim göstermeden ilerleyen, her şeyiyle dengeli ve sakin bir parfüm. Tatlılık oranı normal, kalite hissiyatı yüksek, gayet şık ve hoş bir arkadaş. Onun çarpıcı, canlı, enerjik, vurucu ya da devrimci olduğunu söyleyemeyiz ama bir deri parfümünden beklenenleri rahatlıkla verebildiğini belirtebilirim. Bu haliyle safran ve deri severlerin denemesini öneririm.

Craquele’yi ilk kullandığım andan itibaren bir parfüme benzetiyordum ve sonunda aklıma geldi. Hafiften Tom Ford’un meşhur Tuscan Leather’ını anımsatıyor. Tuscan Leather’ın başındaki böğürtleni kaldırıp, biraz safran eklesek muhtemelen koku karakteri Craquele’ye yakın olacak. İki parfümün o rafine acımsı deri temasını başarıyla kullandığını ekleyeyim.

Craquele’yi satın alacak kadar beğendim mi? Öncelikle 1 Eylül 2018 tarihi itibariyle Beymen’in internet sitesindeki fiyatının 1.750 TL olduğunu belirteyim. Ülkemizdeki parfüm fiyatlarının abukluğu konusunda zaten çok şey söylüyoruz. Anlamsız yüksek vergiler ve yükselen döviz kurunun etkisiyle uçuk fiyatlar karşımıza çıkıyor ne yazık ki. Eğer safranlı ve menekşeli bir deri parfümü hayranıysam ve cebimde fazladan 1.750 TL olsa hiç beklemeden alırım ama benim gibi safran-menekşe ikilisine soğuk bakan birisi için 1.750 TL’lik fiyat etiketi oldukça fazla.

EDP formundaki Craquele’nin performansı idare eder. Çok iyi kalıcılığa sahip. Oldukça inatçı tarzına rağmen etrafa yayılımı ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış kullanımına yakın. Kimileri kadın kullanımına yakın bulurken bence erkekler de rahatlıkla giyebilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederiz.

Koku Güzelliği:10/7

28 Ağustos 2018 Salı

Christian Lacroix – Noir (2007)

2007 yılında dünyanın en büyük doğrudan kozmetik pazarlama firmalarından Avon ile ünlü Fransız tasarımcı Christian Lacroix arasında işbirliğine gidildi. Bu birliktelik iki parfüm olarak ürünlerini verdi kısa süre sonra. Christian Lacroix Noir ve Christian Lacroix Rouge isimli iki parfüm 2007 yılında dünya piyasalarına sürüldü. Tabii Christian Lacroix gibi ünlü bir tasarımcının isminin olması sebebiyle Avon bu parfümleri kendi içindeki lüks ürün kategorisinde müşterilerine sundu. Fiyat anlamında diğer Avon parfümlerinden daha yüksek etikete sahipler.

Noir ve Rouge’yi dünyanın önemli parfüm tasarım firmalarından IFF hayata geçirdi. Bugünkü yazı konum Noir, bu ikiliden erkekler için olanı. Rouge ise kırmızı şişesiyle kadın kullanımı için yaratılmış. Noir, ferah fujer olarak sınıflandırılmış. Noir’in açılışı ferah ve canlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Pozitif ve hoş turunçgillerden portakal ya da greyfurttan bahsedebilirim sanırım. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geride kalırken aromatik baharatlar karşımıza çıkıyor. İlk dikkat çeken zencefilin başrolü kolaylıkla ele geçirmesi. Aromatik meyvelerle yumuşatılan zencefil aynı başlangıcı gibi dinamik. Son kısımda yapay odunsu notalar ve şekerli misk var. Sedir ağacına benzeyen kapanışındaki ağaçsılığa eklemlenen miskle gayet sıradan ve yapay kapanış yapıyor.

Noir, ismindeki ve şişesindeki koyu-karanlık göndermelere rağmen gayet açık ve aromatik kokuyor. Genel olarak meyveli-baharatlı-odunsu tarza yakın duruyor. Günümüzün erkeksi ve tatlı parfüm örneklerinden birisi adeta. Tabii burada vanilyadan bahsedemeyiz. Belki tatlılık için biraz tonka fasulyesi kullanılmış ama ana yapı zencefil-turunçgil-sedir ağacı üzerinden ilerliyor. Malzeme kalitesi ortalamanın hafiften altında. Ne yazık ki müthiş bir eserle karşı karşıya olduğumuzu söyleyemem.

İyi de ne var bu Noir’de. Bir kere 15-25 yaş arası genç erkeklere ve parfümlere başlangıç seviyesinde meraklı delikanlılara rahatlıkla uyabilecek, kullanan çoğu kişinin kolaylıkla sevebileceği, burnu zorlamayan, basit, erkeksi ve günlük kullanım için gayet elverişli koku formuna sahip. Onun kokusunu algılayan genç hanımefendilerin bu temiz, iyi aile çocuğu tarzına sahip Noir’i beğeneceğini düşünüyorum.

Noir, kimi zaman neredeyse sucul kokarken, bir anda baharatlı bir velede dönüşüyor, ardından ağaçsı yönünü ortaya çıkarıyor. Yüksek kaliteli olmayan ve bir yerlerden sürekli tanıdık gelen kokusu hem garip şekilde dikkat çekici hem de yapaylık sınırını aşıyor.

Sonuç olarak orta-alt fiyat etiketine sahip bir parfümden harikalar beklemek çoğu zaman hayal kırıklığı yaratabilir. Noir’i bu bağlamda düşünmek daha doğru olur.

EDT formundaki Noir’in performansı sınıfta kalıyor. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı ilk beş dakika dışında oldukça zayıf. Ilık-serin ilkbahar-sonbahar dönemi için uygun sanki. Kokusunun tasarımını Pascal Gaurin ve Yves Cassar birlikte yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

23 Ağustos 2018 Perşembe

Comme des Garçons – Odeur 71 (2000)

Buzdolabı ya da fotokopi makinesi nasıl kokar? Floresan lambasının kokusu neye benzer? Son sorum şu olsun: Tost makinesi gibi kokmak ister misiniz?

Comme des Garçons, gerek konsept gerekse pazarlama anlamında tabuları yıkmaya kararlı gibi görünüyor. Sadece ilginç şişe tasarımlarıyla değil, parfümlerinin içerikleriyle de rakiplerinden farklı yerde durmaya çalışıyor. Bugünkü konuğum markanın iki parfümden oluşan “Odeur” serisinin ikinci üyesi. İyi de nedir bu Odeur isimli parfümler?

Comme des Garçons’un “anti-parfüm” konseptiyle piyasaya sürdüğü Odeur serisinin ilki 1998 yılında çıkan Odeur 53’tü. İkincisi de 2000 yılında piyasaya sürülen Odeur 71. Peki anti-parfüm ne demek? Comme des Garçons burada biraz muhalif tavır sergileyerek parfüm karşıtı parfümler piyasaya sürüyor. Yani bir tarafıyla kendisiyle çelişirken, bir taraftan da parfüm dünyasına mesaj gönderiyor büyük ihtimalle: “Parfümlere karşı olan bir parfüm üreticisi.”

Anladığım kadarıyla anti-parfüm mottosu, günümüzün modern parfüm endüstrisine bir gönderme. Zaten Odeur 71’i test süresince kafa karışıklığı yaşamadım dersem yalan olur. Hatta parfümün açıklanan resmi notalarını gördüğümde nasıl bir şeyle karşılaşacağımı az çok anlamıştım.

Genellikle parfüm notaları şöyledir: Turunçgiller, limon, bergamot, çiçekler, baharatlar, gourmand elementler, amber, misk vb. Bir de Odeur 71’in marka tarafından açıklanan notalarına bakalım: Elektrik, metal, ofis, mineral, ampulün üzerindeki toz, fotokopi kartuşu, yeni kaynak yapılmış alüminyum, tost makinesi, dolma kalem mürekkebi, yeni açılmış kurşun kalem, bambu, salata sosu, sümbül, yosun, tütsü, odunsu notalar…

Şaka yapmıyorum. Odeur 71’in resmi olarak açıklanan notaları böyle. Zaten Odeur serisi için “Laboratuvar ortamında, mikro teknoloji ile çoğaltılarak oluşturulan inorganik elementler ile doğal elementlerin karışımı” diyebiliriz. Bu uzun sayılabilecek girişten sonra geçelim parfümümüze.

Odeur 71’in açılışında garip çiçekler sizi karşılıyor. Hafiften tatlı, biraz plastiğimsi. Tamamen yapay başlangıca sahip. Anlatması zor. Pek sevilesi değil üst notaları. Bir süre sonra tuhaf çiçeksiler devam ediyor ve yine alışılması zor bir koku ortaya çıkıyor. Hastaneye girdiğinizde muhtemelen antiseptiklerden gelen bir koku vardır. İşte orta notalar o kokuya çok benziyor. Hatta dişçi koltuğuna oturduğunuzda etraftan gelen ilaç kokuları olur. Onu da andırıyor. Ne hastaneleri ne de dişçi koltuğunu sevmediğim için hoşuma gitti diyemem. Neyse ki alt notalarından itibaren biraz güzelleşiyor. Bu kısımda tanıdık bir şeyler algılanabiliyor. Biraz tütsü, odunsu notalar ve misk. Üst ve orta kısımdaki plastiğimsi his burada da var. Daha fazla anlatmak gerçekten zor.

Şu bir gerçek ki Odeur 71 tam bir konsept. Yani parfümden öte bir şey. Bir deneme. Belki de parfümlerle dalga geçme. İşte niş markaları biraz da bunun için seviyorum. O anlı şanlı isimleri olan moda markalarının ürettiği parfümler mutlaka belli bir kitleye hitap etmesi gerekir. Parfümleri sanat eseri değil de ticari meta olarak görürler. Oysa butik markalar yaratım sürecinde daha özgürler. Genellikle büyük kitlelere ulaşmak gibi dertleri yoktur. Parfümlerini herkese beğendirmek gibi de çabalara girmiyorlar. Daha önce denediğim hiçbir parfüme benzemiyor. Plastiğimsi, hastane gibi kokan bir parfüm ne kadar sevilebilir ki. Tarzı hiç bana göre olmasa da onun benzersiz, sıradışı ve şaşırtıcı kokusu, bazı garip modern sanat heykellerinin veya enstalasyonlarının yarattığı hissiyatı andırıyor kullanan kişide. Genel olarak herkesin hoşuna gitmeyecek, rahatsız edici, yapay kokusu olmasına rağmen, geleceğin parfümlerinin belki de ilk prototiplerinden olan Odeur 71’i yine de denemenizi tavsiye ederim fakat büyük boy şişesini alır mısınız bilemem.

Odeur 71’i kimler mi kullanır? Hastane çalışanları, diş hekimleri, Nasa’nın astronotları ya da ünlü bilim-kurgu dizisi Battlestar Galactica’nın karakterlerine rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Belki de çılgın bilim adamları onu sever. Albert Einstein, Odeur 71’i severek kullanır mıydı emin değilim.

Bu fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kalıcılığı çok yüksek değil. Parfümün etrafa yayılımı zayıf. Genel olarak hafif ve tene yakın kalıyor. Belki de böyle olması daha iyi. Kadın-erkek herkes kullanabilir. Dört mevsime uyabilecek garip bir yapısı var. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

EDT formundaki Odeur 71’in kokusunu Anne-Sophie Chapuis ve Martine Pallix birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6