4 Ocak 2020 Cumartesi

Faberge – Brut (1964)

1800’lü yıllarda mücevher işiyle ilgilenen Faberge ailesi, 1930’lı yıllara gelindiğinde ilginç durumla karşılaştı. 1937’de Rus kökenli Amerikalı tüccar Sam Rubin, parfüm işi yapmaya başladı. Sam Rubin’in arkadaşı Dr. Armand Hammer’in (kendisi Lenin’in özel izniyle Sovyetlerin ilk yabancı imtiyaz sahibiydi) önerisi üzerine ürettiği parfümleri markalaştırmaya karar verdi. Sam Rubin parfüm markasının ismini Faberge Inc olarak belirledi.

Tabii bu isme, ilerleyen zamanlarda mücevher işiyle uğraşan Faberge ailesinden itiraz geldi. Kendi mücevher markası isminin habersiz olarak parfümde kullanılmasını istemediler. Sam Rubin ve Faberge ailesi anlaşma yoluna gittiler. Sam Rubin yirmi beş bin dolar karşılığında Faberge ailesinden isimlerini sadece parfümlerde kullanmak için yasal izni aldı. Böylece Faberge parfüm markası doğdu.

Faberge’nin en önemli parfümü şüphesiz erkekler için üretilen Brut idi. 1964 yılında piyasaya sürülen Brut, kısa sürede memleketi Amerika’da büyük satış rakamlarına ulaştı. Sonrasında dünyaya pazarlanan Brut, küresel çapta adeta fenomene dönüştü. Amerikan parfümleri arasında Old Spice ve Brut’un ayrı yere sahip olduğunu çoğu kokusever bilir.

“Erkeğin esansı” sloganıyla maskülen tarafını açıkça ilan eden Brut’un açılışı eski bergamot, aromatik otlar (ağırlık fesleğende) ve anasonla gerçekleşiyor. Bu oldukça tanıdık aroma, daha sonra birçok parfümde tekrarlandı. Orta kısımda buruk otlar ve anasona lavanta ekleniyor. Başlangıcıyla paralel devam eden orta kısımdan sonra alt notalar geliyor. Kapanışta sandal ağacı ve miskin daha etkili olduğunu söyleyebilirim.

Brut, sahip olduğu slogana uyum sağlıyor ve erkeksi tarafını hissettiriyor. Tozlu, nostaljik anason ve lavanta kokunun ana hattını oluşturuyor. Bu iki öğeye ikincil derecede ekşi-buruk otlar ve baharatların eşlik ettiğini sanıyorum. Parfümün geneli aromatik organik kimyasal bileşiğe benziyor. Tanımlanması ve adlandırması zor koku formu diğer taraftan da o kadar bilindik ki…

Brut ve Old Spice için kimileri baba kolonyası bazıları da berber dükkanı kokusu diyor ki haklılar. Çoğu baba Old Spice ya da Brut’un traş sonrası kolonyalarını kullanmıştır. Diğer taraftan da bazı erkek berberlerine girildiğinde bizi pudramsı anlatması zor koku karşılar. Brut o kokuyu da andırıyor. Düz çizgide ilerliyor, pek değişmiyor. Kalite anlamında burun tırmalamasa da güncel versiyonun biraz içinin boşaltılmış olduğu anlaşılıyor.

Brut’un iki farklı şişesi var. Birisi benim kullandığım gri ve kare şeffaf şişe. Bu şişedeki kokunun eski egzotik ve çarpıcı Brut kolonyasıyla çok ilgisi kalmamış. Eski sert, erkeksi ve dolgun Brut’un sulandırılmış, seyreltilmiş, günümüz haline uyarlanmış hali diyebilirim kare şeffaf şişe. İlerleyen yıllar ve markanın birkaç defa el değiştirmesiyle eski kokusundan uzaklaşmış ne yazık ki Brut. Kokusu zaman zaman traş köpüklerini veya ucuz deodorantları andırıyor. Bir daha ki sefere uzun mavi dökme şişedeki versiyonu denemeliyim.

Brut kokusal olarak hem Rive Gauche Pour Homme’ye hem de Penhaligons – Sartorial’a benziyor. Eğer Brut’u seviyorsanız fakat çok daha kaliteli versiyonunu arıyorsanız o zaman Sartorial iyi seçenek diyebilirim. Brut 1970’li yıllardan kalma modası geçmiş ve eski kokarken, Sartorial onun daha güçlü ve 1990’larda güncellenmiş genç kardeşi gibi denebilir.

Brut’un hiçbir parfüme benzemeyen sıradışı çarpıcı kokusu tabii ki ünlülerin de ilgisini çekmiş. Elvis Presley, Arnold Schwarzenegger, Jon Bon Jovi, Sean Bean gibi ünlülerin Brut kullanıcısı oldukları belirtilmiş.

EDT formunda Brut. Kalıcılığı normal, etrafa yayılımı düşük denebilir. Yirmi beş yaş üzeri erkeklere önerebilirim. Her mevsim kullanılabilecek kokusu sadece yaz sıcaklarında ağır kaçabilir. 1964 yılında Karl Mann tasarlamış kokusunu.

Koku Güzelliği:10/5

30 Aralık 2019 Pazartesi

Montale - Aoud Queen Roses

Yine kulaklıktan gelen, zihnimde uçuşan ritmler ve The Cure’un solisti Robert Smith’in eşsiz sesiyle amaçsızca dans edesi geliyor insanın… Oysa The Cure wikipedia’ya göre gotik rock gurubu, asla dans müzik yapmıyorlar. Ve ne tesadüf ki Friday I’m in Love’u dinliyorum hem de gri ve soğuk cuma günü. Bu şarkı kesinlikle gotik değil, hayat enerjisi aşılıyor:

Pazartesi maviyse umurumda değil
Salı griyse ve çarşamba da öyleyse
Perşembe seninle ilgilenmiyorum
Bugün Cuma, ben aşığım

Geçtiğimiz haftalarda az takipçili ama havalı 🙂 instagram hesabımda bir parfümsever arkadaşımız, ara ara dinlediğim müzikleri de paylaşmamı istemeseydi bu yazının başlangıcı muhtemelen şöyle olacaktı:

“2019 yılının sonları itibariyle 140’a yakın parfüme imza atan Montale niş parfümevi, onlarca Aoud isimli parfümünün ardından büyük bir sürpriz yaparak Aoud Queen Roses isimli sıradışı esere imza atmış!”

Her makul parfümsever gibi Montale’nin Aoud’la başlayan parfümlerini saymayı bırakmış birisi olarak Queen Roses ile karşıma nasıl koku formu çıkacağını tahmin ediyordum: Gül ve Öd ağacı.

Çılgınca saldırgan ve batı insanının zihin/algı/hissayat/duygu dünyasını sarsmak için üretim yaptığını düşünmeye başladığım Montale’nin Aoud Queen Roses’ine tabii ki bir doğu zihin dünyasına sahip birisi olarak önyargılı yaklaştığımı saklayamam. İyi de hangimizin önyargıları yok ki?

Her ne kadar üst paragraftaki teorimi çürütse de Montale’nin internet sitesinde Aoud Queen Roses’ın Gine’den gelen hibiskus çiçeği ve Grasse ile Arabistan’dan gelen gülle karıştırılarak oluşturulduğundan bahsedilmiş. Son tanıtım cümlesi tabii ki çarpıcı seçilmiş: “Doğu Prensesine layık bir öd.”

Sorun değil, teoriler ve komplolar çürütülmek içindir. Aoud Queen Roses’ın açılışı adeta Montale klasiğiyle imzalanmış: “Eczane deposu gibi kokan acımsı ve kuru öd ağacının yanında konumlanmış attarımsı, hacı yağımsı güçlü ve agresif gül. İlk saniyeler ve dakikalar, milyonlarca Montale parfümündeki gibi. Bu koku patetizmine zavallı burnum alışık ama hayatında ilk defa Montale parfümü kullanan masum ve deneyimsiz kokusever Selda hanım (Bu parfümü bana yolladığı için teşekkür ederim) gibi, fenalık geçirme aşamasına gelebilirsiniz. Mümkünse üst notaları, bir üniversite hastanesinin acil servisinin yakınlarında koklayın, ne olur ne olmaz.

Orta bölümü var mı bu parfümün bilemiyorum ama öd ağacının geriye çekilmesiyle kıpkırmızı güzel, ağır, karanlık ve gerçekçi gül/gül yaprağı temasına belli belirsiz eşlik eden sıcak baharatın (ilginç şekilde gül soğuk ve serin kokuyor) dışında leziz kırmızı meyveler var mı yoksa kimi yorumcuların kırmızı şaraba benzettiği akor nedir emin değil. Çünkü o bir Montale parfümü, onu koklarken çoğu zaman hangi notayı içinize çektiğinizi tahmin edemiyorsunuz.

Son kısımlar, üst-orta bölümle paralel ilerliyor. Büyük değişim yaşanmayan kapanışta, vahşi bir atın uysallaşıp, evcilleştiğini düşündürtüyor Aoud Queen Roses. Her bitişin ruhlarda bıraktığı hüzün, onun alt notalarında da var.

Açıklanan notalarında paçuli, öd ağacı, hibiskus, gül ve deri varmış Aoud Queen Roses’ın. Baskın deri hissedilmese de geri planda kalmayı tercih eden deriye benzemeyen deri kullanımıyla (ünlü Aoud Leather’ı hatırlayalım) yine kendisine özgü format geliştirmiş galiba Pierre Montale. Sonuç olarak parfümün ana temasını baskın kırmızı gül, öd ağacı ve misk oluşturuyor. Yine koyu yine ilacımsı yine sert yine kullanması zor yine sanatsal yine Arap-Ortadoğu coğrafyasına göz kırpan yine günlük hayatın akışına uyamayacak yine agresif yine çarpıcı bir gül-öd parfümü gelmiş Montale’den.

İsminden (Queen) ve kokusundan (feminen sayılabilecek gül) kadın parfümü olduğunu anladığımız Aoud Queen Roses, benim gibi çoğu kokuyu uniseks kategoriye çekmeye çalışan faniye bile dişil geldi. Hele ki onu bol bol üzerime sıkıp, soğuk ve karanlık sokaklarda ellerim ceplerimde yürürken, bir taraftan sokak kedilerine selam verip diğer taraftan şapkası kürklü montumdan yayılan efemine notalar, kendimi tedirgin hissetmeme sebep olmadı desem yalan olur. Yine de her şeye rağmen günlerden cuma gecesi ve The Cure’un Friday I’m in Love şarkısında söylediği gibi:

Pazartesi maviyse umurumda değil
Salı griyse ve çarşamba da öyleyse
Perşembe seninle ilgilenmiyorum
Bugün Cuma, ben aşığım

Çalışkan parfümör Pierre Montale’nin paletinden çıkan Aoud Queen Roses, tam bir kış canavarı. Havanın 5 derecenin altına düştüğü günlerde onu kullanmanın çok daha iyi sonuç verdiğini deneyimleyerek öğrendim, sıcak ofis ortamındaysa şaşırıp kaldı Aoud Queen Roses. On sekiz yaşındaki kız arkadaşları sahnenin gerisine alalım çünkü Aoud Queen Roses, kraliçelere ve orta yaş gurubu kadınlara uyacaktır.

Koku Güzelliği:10/6.5

25 Aralık 2019 Çarşamba

Christian Dior – Hypnotic Poison EDP (2014)

1998 yılında Dior’un piyasaya sürdüğü Hypnotic Poison’un inanılmaz başarısının ardından, Hypnotic isimli devam parfümleri gelmeye devam ediyor. Kendisi Poison’un devam parfümü olan Hypnotic, öylesine büyük satış rakamlarına ulaştı ki Poison’u gölgede bırakmakla yetinmedi, Hypnotic isimli de yeni seri oluşmasına vesile oldu. 2019 yılının son günleri itibariyle yedi parfüme ulaştı Hypnotic Poison’lar.

İlk Hypnotic Poison EDT formundaydı. 2014 yılında akıllıca bir hamleyle EDP versiyonu raflardaki yerini aldı. Hypnotic Poison Eau de Parfum’un resmi tanıtımında Arap yasemini, tonka fasulyesi ve vanilya öne çıkarılmış. Şişesinin ise yasak meyvenin ihtiraslı örneği olduğu söylenmiş.

Parfümün açılışı portakal çiçeği ve meyan kökü-badem temasıyla gerçekleşiyor. Mentollü meyan kökünü andıran üst notalar ablası Hypnotic Poison EDT’yi hatırlatıyor fakat pek bana göre değil. Orta kısımda bademli meyan kökü daha sakinleşiyor ve tonka fasulyesiyle koku formu yumuşuyor. Tabii tonka fasulyesinin etkisiyle orta bölümde tatlılık artıyor. Oysa başlangıcı kuru denebilir. Sonlarda harika vanilya görevi devralıyor. Meyan kökü ve bademin zayıflamasıyla kendisini gösteren yumuşak ve kaliteli vanilya hem gerçekçi hem de lezzetli.

Hypnotic Poison EDP, doğal olarak 1998 çıkışlı ilk Hypnotic Poison’a benziyor. Buradaki benzerlik EDP’nin olgun ve ayakları daha fazla yere basan tavrıyla ilginçleşiyor. İlk Hypnotic Poison EDT, vamp, seksi ve gem vurulamaz genç kadını simgelerken, EDP versiyonu daha modern, sakin, rafine ve görmüş geçirmiş hanımefendiyi çağrıştırıyor.

Hypnotic Poison Eau de Parfum’u, hiç kuşkusuz ki ilk Hypnotic Poison EDT ile karşılaştıracağım. Başka hangi parfümle rekabet edebilir ki bu koku formu. Ancak kendisiyle yarışabilir. Saldırgan, koridor kokusu formundaki EDT, benzersiz karakteriyle hayranlık uyandırmıştı fakat birçok kişi tarafından da fazlaca iddialı ve itici bulunmuştu. EDP, daha yuvarlak hatlara sahip Hypnotic Poison olarak düşünülebilir. Gerçi yeni EDP’nin içeriğindeki meyan kökü ve bademi parfümlerde hiçbir zaman sevemiyorum. Benim için bu iki itici içeriğe sahip parfümü burnumun sahiplenmesi çok mümkün görünmüyor. Siz yine de Hypnotic Poison EDT’yi kullanması zor buluyorsanız, EDP versiyonuna şans verin. Belki ona aşık olanlar kervanına katılırsınız.

Sakinleşmiş ve yumuşamış hali bile genel beğeniye uyar mı emin değilim. EDP’nin konforlu koktuğunu ve etraftan övgüler alıp, alamayacağınız konusunda şüphelerim var.

Sonuç olarak dikkat çekici ve çarpıcı Hypnotic DNA’sını sürdüren EDP versiyonu, ablası EDT kadar agresif değil. Kalıcılığı iyi olsa da etrafa yayılımı beklediğimden düşük oldu. Sonbahar-kış dönemi için kullanmayı düşünmenizde fayda var.

EDP’nin kokusunu ünlü burun Francois Demachy tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

20 Aralık 2019 Cuma

Ormonde Jayne – Rose Gold (2016)

İngiltere merkezli niş parfümevi Ormonde Jayne, son yıllarda büyük atak yaparak, arka arkaya yeni parfümlerini dünya kokuseverlerine sunuyor. Gösterişli ve provakatif kampanyalar yapmayan Ormonde Jayne’nin 2014 yılında Gold Collection isimli serisi hayata geçmişti. 2014 çıkışlı ilk parfüm Black Gold’du. Serinin ikinci parfümü 2016 yılı çıkışlı Rose Gold oldu. 2017 yılında da White Gold görücüye çıktı.

Ormonde Jayne’nin internet sitesinde Rose Gold’un iddialı ve canlandırıcı gül parfümü olduğu vurgulanmış. Doğru yerde kullanmaya bağlı olarak bir fıs uygulamanın yeterli olabileceği söylenmiş. Ayrıca sizi sıradışı hale getirebilecek büyüleyici ve görkemli olduğu da belirtilmiş.

Rose Gold’un açılışı serin-soğuk turunçgiller ve gülle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında yeşil limon, bergamot ve portakal çiçeği özütü varmış. Üst notaları ferah olmayan turunçgilli gül temasına yakın denebilir. Başlangıcı gayet güzel. Orta bölümde ilginç şekilde serin tarafını kenara bırakıp, sıcak, neredeyse baharatlı, sabunsu, kremsi, vazelinsi karanlık gül kokusuna yerini bırakıyor. Yine resmi orta notalarında taif gülü, karanfil, yasemin, orkide ve nilüfer var. Orta kısımda artan gülün sebebi belli ki taif özütü. Taif gülüne eşlik eden karanfil-karabiber ve en gerideki sabunsu, yağlımsı yasemin, parfümün orta kısmına imzayı atıyor. Sonlarda gül yine etkili. Baharatlar kapanışta algılanabiliyor. Alt notalarda gülle birlikte verilen öd ağacı ve sandal ağacı, onun harika şekilde sonlanmasını sağlıyor.

Rose Gold, isminden de anlaşılacağı üzere gül ağırlıklı denebilir. Rose Gold’un farklı yanları şöyle sıralanabilir:

1) Başlangıçtaki serin turunçgilli gül
2) Parfümlerde çok sık görmediğimiz taif gülü
3) Hem kırmızı hem de şeffaf şişeye sahip olması
4) Schinus Molle (Türkçeye yalancı karabiber olarak çevrilmiş) notası.

Rose Gold, Türkiye’deki birçok kişinin koklaması halinde hacı yağlarını andıran güle benzetebileceği temaya sahip gibi. Bu durum çok anlaşılmaz değil çünkü koyu, ağır ve yağlımsı gül gibi kokan bir arkadaş. Başlangıçtaki soğuk turunçgillerin gayet farklı yöne çektiği Rose Gold, orta bölümde ödünsüz gül parfümüne dönüşüyor. Bu andan itibaren kullanması ve sevmesi zorlaşıyor. Aynı zamanda genele hitap etme olasılığı düşüyor fakat sanatsal fonksiyonlarını da göstermekten geri kalmıyor.

Rose Gold, Ormonde Jayne’nin internet sitesinde bahsettiği gibi yüzde otuz saf yağı içinde barındırdığını hissettiriyor. Bunu da baskın ve dolgun yapısıyla gerçekleştiriyor. Onun artistik gül parfümü olduğu belli. Ana akıma hitap etmeyen, niş parfümlere aşina olmayan kişilerin pek ilgisini çekmeyecek fakat düşünce olarak anlamlı bir deneme. Sonuç ise orta kısımda garip şekilde sabunsu hissettiren, başlangıcında ve sonlarında başarılı kokan bir eser.

Rose Gold’a aşık olmasam da bazı niş parfümlerin aksine giyilebilir buldum. İçeriğindeki gül ve çiçekler sayesinde kadın kullanımına yakın durduğunu söyleyebilirim. Çarpıcı ve farklı kokusuyla, gül merkezli parfümlerin içinde kendisine yer edinebilecek mi ilerleyen yıllar bize gösterecek.

Farklı kaynaklarda Rose Gold’un kokusunu Geza Schoen’in yaptığı yazılmış. Pure Parfum formundaki Rose Gold’un kalıcılığı gayet iyi. Etrafa yayılımı ortalama seviyede. Sonbahar-kış dönemine uyacaktır. 435 dolarlık inanılmaz yüksek fiyatına istinaden denemeden almanın hiç de iyi fikir olmadığını söylemeliyim. Tematik ve ağır yapısı, günlük kullanımdan ziyade akşam saatlerine uygun hale getiriyor onu.

Koku Güzelliği:10/7