12 Şubat 2020 Çarşamba

Isabey – Sir Gallahad (2017)

1924 yılında Baron Henry James de Rothschild tarafından yaratılan bir marka Isabey Paris. Isabey isminin seçilmesinin sebebinin o dönemlerde yaşamış tanınmış Fransız minyatür sanatçısı Jean-Baptiste Isabey olduğunu bizzat markanın internet sitesinde açıklamışlar. Bu parfümevi kurulduktan kısa süre sonra eşsiz kreasyonlar ve lüks sunumlarıyla dünya çapında ün kazanmış. Rene Lalique gibi sanatçılar tarafından tasarlanan şişeleriyle, lüks segmente hitap ediyordu Isabey. Bazı tarihsel olaylar nedeniyle 1941 yılında kapılarını kapattı. 1999 yılındaysa Panouge tarafından tekrar ayağa kaldırıldı ve eski parfümleri reformüle edilerek dünya pazarlarına sunuldu.

Isabey’in az sayıdaki (2020 yılı başı itibariyle sadece iki tane) erkek parfümünden birisi Sir Gallahad ismini taşıyor. Kral Arthur’un yuvarlak masa şövalyelerinden birisi olan Galahad’ın ismi verilen bu parfüm, markanın iddiasına göre ilk defa 1924 yılında oluşturulmuş. Sir Gallahad erkek parfümü konseptinde başka ilginçliği barındırıyor. Genellikle kadın parfümlerinde kullanılan gardenya çiçeğini merkeze almış. İkinci önemli nota olarak tütüne yer verilmiş. Markanın internet sitesinde Sir Gallahad’ın odunsu çiçeksi tütün parfümü olduğu vurgulanmış.

İlk uygulandığında gerek kıyafetimde gerekse tenimde kremsi, kadınsı çiçeklerle bana merhaba dedi. Bu parfümün erkekler için tasarlandığını biliyoruz fakat ilk saniyelerdeki yapı kadınsı ve yüksek kaliteli feminen tropikal çiçekleri içeriyor. Üst notalarda leziz, modern beyaz çiçeklerin etkisi büyük. Açıklanan notalarındaki gardenya açılışı domine etmiş. Tatlı ve müthiş gardenyadan sonra orta bölüme geçiliyor. İlerleyen saatlerde kremsi beyaz çiçeklere turunçgiller ekleniyor. Arkada planda duran portakal-mandalina benzeri meyvemsilik, kokunun yönünü değiştirmiyor. Orta kısımda çiçeksi sayılabilecek tütün algılanıyor. Buradaki tütün çoğu erkek parfümünde şahit olduğumuz ıslak sigara ya da dumansı pipo gibi kokmuyor. Orta kısımdaki tütün, kremsi beyaz çiçeklerle güzel uyum sağlamış ve kalite anlamında sorunsuz. Kapanışta çiçeksilik azalsa da hissediliyor. Alt notalarda reçinemsi ve karanlık olmayan amber var. Tütünsü beyaz çiçekler, amberin yanında duruyor.

Sir Gallahad, şimdiye kadar kullandığım en kadınsı erkek parfümlerinden birisi. Kremsi, tatlı beyaz çiçeklerin (gardenya ve yasemin) baştan sona başrolde olduğunu belirteyim. Isabey markasının, bu parfümü tütünsü, çiçeksi odunsu olarak tanımlamasını şimdi anlıyorum ve haklı buluyorum. Erkek parfümü olması sebebiyle tütünün büyük rol oynayacağını düşünürken, ikinci planda kalmayı tercih ettiğini görüyoruz. Modern ve pürüzsüz gardenya çiçeği niş parfüm kalitesinde. Özenli ve nefis verilmiş tatlı, turunçgilli gardenya çiçeği, büyük değişim olmadan sonlara kadar etkisini sürdürüyor.

Sir Gallahad, bu haliyle harika bir kadın parfümü gibi davranıyor. Kullanması ve sevmesi kolay tarafıyla, çoğu parfümseverin onu zevkle üzerinde taşıyacağını düşünüyorum. Evet, düz çizgide ilerliyor ve fazlaca derinliğe sahip değil ama ara ara burnunuza gelen kokusu sizi mutlu etmeye yetiyor.

Böylesine bariz çiçeksi kokan bir başka erkek parfümü hatırladığım kadarıyla Jean Paul Gaultier’in sıradışı eseri Fleur du Male’ydi. Sir Gallahad ile Fleur du Male’nin, miskli vanilyamsı çiçeksilik geri plan bağlamında hafiften benzediğini söyleyebilirim. Umarım zihnim beni yanıltmıyordur.

EDP formundaki Sir Gallahad’ın performansı fena değil. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altı diyebilirim. Sıcak yaz günleri dışında serin havaların parfümü gibi davranıyor. Kokusunu Jean Jacques tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

7 Şubat 2020 Cuma

Givenchy – Xeryus Rouge (1995)

Kırmızı şişesi ve kutusuyla 1990’lı yıllara damga vuran parfümlerdendi Xeryus Rouge. İsmini Givenchy’nin 1986 yılı çıkışlı erkek parfüm klasiği Xeryus’tan aldı. Xeryus Rouge’yi, Xeryus’un kokusal anlamda devamı olarak görmek mümkün değil çünkü birbirlerinden farklı karakterdeler. Xeryus 1980’li yılların başlarının nostaljik kokusal dünyasını yansıtırken, Xeryus Rouge 2000’li yıllara hazırlanan modern parfüm endüstrisinin işaret fişeklerindendi.

Şişesi kırmızı parfümler genellikle iddialı, çarpıcı, cesur, saldırgan ve sıcak koku formu sunar diye bir ön kabul var. Joop’un sıradışı eseri Joop Homme (her ne kadar şişesi ve kutusu pembeye benzese de), Gucci’nin ikonik çılgın kızı Rush, Davidoff’un istediği popülerliği bir türlü yakalayamayan delikanlısı Hot Water ve aklıma gelmeyen başka örnekler… Xeryus Rouge’yi bu gizli cemiyetin parçası olarak düşünebiliriz.

Givenchy’nin internet sitesinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Xeryus Rouge kısaca şöyle tanıtılmış: “İlgi çekici, şehvetli karşılaşmaların kokusu. Sıcak ve yoğun Xeryus Rouge, özgürlüğü ve risk almayı benimseyen erkek için tasarlanmıştır. Ateşli, sezgisel duygusallığı karşı konulamaz biçimde büyüleyicidir.” Givenchy’nin açıkladığı üst notalarındaysa parfümlerde az rastlanan kaktüs notası var. Yine üst notaların diğer öğesi kumkat olarak verilmiş ki sıradışı üst notaları, ilk saniyelerde fark ediyorsunuz. Başlangıcını nasıl tarif edeyim karar veremedim. Bir taraftan turunçgilimsi meyvemsilik varken diğer taraftan da ucuz içki-alkol aroması var sanki. Kimi kullanıcılar açılışta kaktüsten bahsediyor. Evinde çeşit çeşit kaktüs olan birisiyim ve hiçbirisinin Xeryus Rouge’nin ilk saniyeleri gibi kokmadığına eminim. Tatlı ve yapay kırmızı meyvemsiliğin kumkattan geldiği varsayılabilir. Tuhaf üst notaları pek benlik değil. Orta bölüme geçildiğinde kokunun ısındığını hissediyorsunuz. Orta notalarda kırmızı biber var ki evet, biberimsi baharatlar ve kırmızı garip meyvelerin yarı uyumsuz birleşimi diyebiliriz. Sonlarda neyse ki sakinleşiyor ve normal, koklanabilir forma eviriliyor. Odunsu kapanış yapılsa da orta bölümdeki baharatlı meyvemsi yapı, sonlarda da geri planda algılanıyor. Kapanışta sandal ağacı da var ki eklenmekle doğru yapılmış.

Givenchy’nin bir zamanlar yıldızı ve erkek parfüm dünyasının yaramaz çocuğuydu Xeryus Rouge. Bugün bile çok fazla seveni var. Aslına bakılırsa kullanması kolay olmayan, uyumsuz ve çok uygulandığında keskin baş ağrısı yapan Xeryus Rouge, büyük kitlelerin sevebileceği gibi güvenli kokmuyor. İlginç şekilde bütün bu olumsuzluklarına rağmen, büyük satış rakamlarına ulaştı. Bu durumun farklı sebepleri olabilir fakat benim için kesinlikle kullanılası tarafı yok.

İlk saniyelerden itibaren kalite anlamında problemli olduğu anlaşılıyor. Tek tek notalar hem vasat verilmiş hem de burun tırmalayan/yoran tarza sahip. Ne koktuğu belli değil ve karmaşık bir parfüm. Tam olarak meyveli mi, odunsu mu, baharatlı mı, aromatik mi, sandal ağacını mı merkeze almış anlamak zor. Hepsinden bir parça var. Bu da kakofoniye yol açıyor. Ayakları yere basmıyor, pürüzsüz nota geçişleri yok, uzun süreli kullanımda bıktırıcı olacağa benziyor. Bu anlamda Joop Homme’yle benzer tavra sahip diyebilirim.

Tabii ki kokusal anlamda aynı değil Joop Homme ve Xeryus Rouge. İki parfümün de benzer plastiğimsi yapaylığı, her kullanışımda başımı fena ağrıtması, saldırganlığı, kalitesizliği onların aynı lige ait olduklarını düşündürtüyor. Xeryus Rouge’nin, Joop Homme’ye modern rakip olarak çıkarıldığını bile düşünmeye başlıyorum. Xeryus Rouge 1995 yılında piyasaya sürülmesine rağmen hala modern karakterini koruyor. Bu durum, onun zamanın ötesini hedeflediğini gösteriyor. Yine de almadan önce muhakkak denenmeli ve herkese uymayabileceği göz ardı edilmemeli.

EDT formundaki Xeryus Rouge’un performansı fena değil. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk yarım saat yüksek. Tam bir kış parfümü. Günlük kullanıma uygun, canlı ve dinamik kokuyor. Bazı Xeryus Rouge severlerin onun çarpıcı karakterinden dolayı akşam, gece kulübü, bar kokusu ilan etmesini anlayabiliyorum. Eğer bu tür mekanlarda tanıştığınız kız arkadaşınızın migreni varsa şansınıza küsün çünkü Xeryus Rouge ona pek de iyi gelmeyecektir 🙂 Kokusunu ünlü parfümör Annick Menardo tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/4

3 Şubat 2020 Pazartesi

Perris Monte Carlo – Rose de Taif (2013)

Suudi Arabistan’ın çöl ikliminin ve yaz aylarında kırk dereceyi aşabilen sıcaklığın bölgeyi nasıl etkilediğini az çok biliyoruz. Oysa Mekke’nin yaklaşık doksan kilometre uzağındaki Taif şehrinin ikliminin, diğer Suudi Arabistan şehirlerinden çok daha serin olduğunu öğreniyoruz. Yaz sıcaklarında Mekke eşrafının Taif şehrine geldiği ve havaların serinlediği sonbahar mevsimine kadar Taif’in, dağlarının arasından esen serin rüzgarlarıyla soluk aldıklarını söyleyebiliriz.

Taif bölgesinin serin iklimi tarım ve çiçek yetiştirmek için ideal. Zengin su kaynaklarına ve bereketli toprağa sahip Taif’te yetişen dünyaca ünlü güller, günümüz niş parfümevlerinin kokularını süslüyor. Üç bin civarında gül bahçesi bulunduğu söylenen Taif’ten dünyaya ihraç edilen özütler, dünya kozmetik pazarında ilgi görüyor.

Geçtiğimiz aylarda Ormonde Jayne’nin gül temalı parfümü Rose Gold’da Taif gülü kullanılmıştı. Bugün bir başka niş parfümevi Perris Monte Carlo’nun Taif gülü merkezli parfümü Rose de Taif’e göz atacağım. Perris Monte Carlo’nun internet sitesinde Rose de Taif’in tanıtımı için “Egzotik Suudi Arabistan gülü bu parfümün kalbini oluşturur. Bu benzersiz kombinasyona sahip parfüm gerçek bir başyapıttır.” cümlelerine yer verilmiş.

Rose de Taif’i üzerime sıktığım ilk saniyelerde yoğun ve dolu dolu kırmızı gül kokusu üzerinize hücum ediyor. Üst notalarda gül kolonyasını andıran koyu ve taze güle geri planda mayhoş limon eşlik ediyor. Tabii limon başlangıca ferahlık veremiyor çünkü gülün altında eziliyor. Başlangıcı fena değil. Orta kısma geçildiğinde büyük değişim yaşanmıyor. Kaliteli ve ağır gül kokusu devam ediyor. Limon biraz geri plana geçiyor. Hafiften baharatımsı bir yapı geçiyor limonun yerine. Açıklanan notalarında küçük Hindistan cevizi var. Oradan geliyor olabilir. Gerçi gül o kadar baskın ki başka notaların öne çıkmasına izin vermiyor. Sonlarda güle eklenen misk dikkat çekiyor. Oldukça zayıflayan alt notaları algılamak zaman zaman mümkün olmuyor.

Rose de Taif, tam da beklediğim gibi baştan sona koyu ve baskın gül parfümü. Bahçenizdeki kırmızı ve pembe gülleri elinize alıp, onları koklarsanız, Rose de Taif’e oldukça benzer formla karşılaşacağınıza eminim. Genel olarak bakıldığında tekdüze ilerlediğini ve sürpriz yapmadığını söyleyebilirim. Derinliği olmasa da kalite ve gerçekçilik anlamında iyi iş çıkartılmış. Kimi kullanıcılar romantik bulmuş kokusunu ki katılabilirim bu görüşe.

Böylesine saf gül kokusu, Batı toplumlarında masalsı, çarpıcı ve egzotik bulunabilir. Arap-Ortadoğulular içinse gayet tanıdık gelecektir. Burada enteresan olansa niş markalar, öd ağacı ve gül temalı parfümleri muhtemelen Arap-Ortadoğu bölgesi dışındaki dünya insanları için tasarlıyor. Bir Kanadalı bir Rus ya da bir Taylandlı için oldukça farklı anlamlara gelebilecek böylesine hacimli gül kokusu, Suudi Arabistan halkı için olağan gelebilir.

Rose de Taif, ilk on beş dakika iyi performans sergilerken sonrasında tene yakın duruyor. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı yüksek değil. Tam bir kış parfümü. Baskın gülü düşünerek kadın kullanımına yakın bulunabilir. Gerçi Perris Monte Carlo herhangi cinsiyet ayrımı yapmamış parfümü pazarlarken. Erkekler tabii ki kullanabilir ama bir parça kadın tarafına yakın duruyor.

EDP formunu kullandığım Rose de Taif’in kokusunu, genellikle ilginç ve farklı markalar için parfümler üreten Luca Maffei tasarlamış. Bir de Extrait versiyonu var Rose de Taif’in. Extrait versiyonu, 2016 yılında The Art and Olfaction ödüllerinde finale kalmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Niche & Co mağazasına teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ocak 2020 Perşembe

Carolina Herrera – Bad Boy (2019)

2016 yılında kadın ayakkabısı formundaki şişesiyle ve hoş ismiyle adından söz ettirmişti Carolina Herrera’nın feminen parfümü Good Girl. Her ne kadar 212 serisinin popülaritesini yakalaması zor görünse de Good Girl, pazarlama anlamında başarılı bir işti. Çok büyük ihtimalle Good Girl’ün sıradışı şişesiyle yakalanan başarının benzeri, 2019 yılında bu sefer erkek parfümüyle yakalanmak istendi. Yine Carolina Herrera’dan ilginç bir şişe ve dikkat çekici ismiyle, pazarda yer almaya başladı Bad Boy isimli erkek parfümü.

Carolina Herrera’nın internet sitesinde Bad Boy’un, “modern erkeksiliğin sembolü” olarak tanıtıldığını görüyoruz. Bad Boy, hem modernliği yansıtırken bir taraftan da güçlü, kendisine güvenen erkeği karakterize ediyormuş. Aynı zamanda kendi yolunu çizen asi erkeğin parfümüymüş. Hatta Bad Boy’un modern kahramanların kokusu olduğundan bile bahsedilmiş ki artık ne diyeyim bilemedim. Bütün bu pazarlama cümlelerinin hengamesinde, açıklanan notalarındaki kakao en çok ilgimi çeken unsur oldu.

Bad Boy’un açılışı metalik ve modern yapay turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki bergamot ilk saniyelerde hissediliyor fakat bergamot notası keşke daha kaliteli ve gerçekçi verilseymiş. Bir süre sonra şekerli bergamota yeşil tema eşlik ediyor geri planda. Orta kısma geçildiğinde yeşil bergamot kokusuna şekerli baharatlar ekleniyor. Buradaki baharatlar keskin ve burun yakan cinsten değil. Kenarları törpülenmiş tatlı baharatlar muhtemelen biber notasını karşılıyor. Orta kısımda kakao ekleniyor kompozisyona ama bildiğimiz lezzetli bir kakao kokusu beklemeyin. Sonlarda odunsu tarafa kayıyor Bad Boy. Yüzlerce yeni nesil erkek parfümündeki yapay ve şekerli sedir ağacı, bize yeni bir tat sunmuyor.

Ahhh Bad Boy. Evet, şişen gayet şekilli ve raflarda seni görenleri kendisine çekecektir. Kötü oğlan anlamına gelen ismiyle, ergen genç erkekleri hedefleyeceği varsayılabilir. Görüleceği üzere pazarlama anlamında sorunu bulunmuyor Bad Boy’un. İyi de her şeyden önemlisi şişenin içindeki sıvı nasıl kokuyor derseniz büyük hayal kırıklığı olduğunu söyleyebilirim.

Sanırım 2010’lu yıllardan sonra girdi bu tarz kokular parfümeri dünyasının gündemine. Bolca tatlı hatta şekerli turunçgiller, şekerli aromatik baharatlar, abartılı tonka fasulyesi kullanımı ve yapay/bıktırıcı şekerli sedir ağacı kombosu, sinir bozucu şekilde, popüler ana akım parfümcülük sektörünü sarıyor. Modern şekerli, aromatik, metalik turunçgilli, jenerik ve sıkıcı erkek parfümlerinin kötü bir devamı Bad Boy. Yenilik yok, ilginçlik yok, kalite yok, performans yok, ne var bilemiyorum. Sanırım markaların amacı 12-22 yaşındaki erkekleri tavlamak bu tür parfümlerle.

Bad Boy’un koku formu o kadar tanıdık ki… Azzaro – Wanted, Paco Rabanne – Incivtus/Pure XS, Versace Pour Homme Dylan Blue, Yves Saint Laurent – Y Pour Homme, Acqua di Gio Absolu, yeni Givenchy – Gentleman parfümlerinin sıradan karışımı denebilir Bad Boy’a. Tabii aynı zamanda bu popüler parfümlerin de doğal rakibi kötü oğlan. Kimi kullanıcılar 1 Million’a benzetmiş ama bence büyük benzerlik yok aralarında. 1 Million çok daha güzel kokusal anlamda.

Burnum her kullanımda kakaoyu aradı ama pek başarılı olamadı ne yazık ki. Kakao varsa da tonka fasulyesinin ağırlığı altında ezilmiş büyük ihtimalle. Bad Boy’u kıyafetlerim üzerinde koklarken bir taraftan da çamaşır yumuşatıcılarının o garip aroması aklıma geliyor.

Daha da bahsedecek tarafını bulamadığım Bad Boy, EDT formunda. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı güçlü değil. Serin ilkbahar-sonbahar dönemlerine uyacağını düşünüyorum. Çok sıkmamak kaydıyla serin yaz akşamlarında da fena olmaz.

Koku Güzelliği:10/4