20 Ekim 2011 Perşembe

Giorgio Armani – Emporio Armani He (Lui/IL) (1998)


Giorgio Armani – Emporio Armani He (Lui/IL) (1998)  Markanın başarılı erkek parfümlerinden.

Bugün Giorgio Armani’nin bir başka parfümü He ile karşınızdayım. Armani parfümler konusunda ilginç bir marka. Özellikle Acqua Di Gio ve Code For Men uzun zamandır dünyanın en çok satan erkek parfümleri arasında. Böylesine bir başarıda sadece kokularının çok güzel olması yeterli değil muhtemelen. Gerek pazarlama gerekse Giorgio Armani markasının ismi insanlarda olumlu bir etki yaratıyordur. Acqua Dio Gio’yu çok sevemesem de Code For Men kendi kategorisinde başarılı bir parfüm bence. Emporio Armani serisinden He ise başarılı bulduğum ikinci Giorgio Armani parfümü.

İlk sıkıldığında metalik ve biraz yapay turunçgil ile karşılıyor sizi He. Arka plandaki yapaylık hafiften rahatsız edici dersem abartmış olmam. Başlangıcından çok etkilendiğimi söyleyemem. Neyseki kısa bir süre içinde bu turunçgil ortadan kayboluyor. Ortaya parfümün asıl karekteri çıkıyor. Basitçe söylemem gerekirse: Plastiğimsi, vanilya ve odunsu notalar. Fakat vanilya her zaman baskın. Buradaki vanilya Le Male’deki gibi değil. Daha plastiğimsi. Hatta bu yönüyle birazcık Bulgari – Black’e de benzettim.

Peki He güzel mi kokuyor? Bu soruya cevabım “kesinlikle” olacak. Bir süredir kullandığım en çekici, seksi, güvenli parfümlerden birisi. Belki de benim vanilyayı sevmemden dolayı bu kadar hoşuma gitti. Vanilya kesinlikle kadınsı, bol şekerli yada rahatsız edici değil. Arada o plastiğimsi his gerçekten başarılı. Sanki şişesinin dışındaki o plastik kısma bir gönderme yapılmış. Yada tam tersi. Evet genel olarak yapaylık var ama bu çok iyi kullanılmış. Biraz züppe, biraz elegant, biraz da ukala. İlk çıktığı yıllarda neredeyse her yerde duymaya alıştığımız He nedense artık eskisi gibi popüler değil. Tabi bu durumda bir çok güçlü rakibinin olması da etkili olmuştur. Yine de He özellikle ev yada ofis kullanımı için çok uygun. Kadınların bu parfümü sevdiklerini söylememe gerek yok sanırım. Tavsiye ederim.

Kalıcılığı  kıyafet üzerinde gayet iyi. Montumdan bir günden fazla kokusunu rahatlıkla hissedebiliyorum. Tende bu süre çok daha kısa tabiki. He’nin eksik taraflarından birisi de farkedilirliği. Tene yakın kalan, kendisini fazla göstermeyen, sakin bir hali var. Bu durumun bilinçli olarak yapıldığını düşünüyorum. Çünkü genel yapısı tam bir “iç mekan konfor kokusu” gibi. 35 yaş altı arkadaşlara tavsiye edebilirim. Güzel taraflarından birisi de dört mevsim kullanmaya uygun tarzda.

Artıları:
+ Günümüzün modern vanilyalı parfümlerinin güzel örneklerinden birisi.
+ Etkileyici, seksi ve genel olarak herkesin sevebileceği gibi.
+ Her mesim kullanılabilecek ilginç kokusu.

Eksileri:
- Plastiğimsi koku herkese güzel gelmeyebilir.
- Farkedililiği fazla değil.

Koku Güzelliği:10/8   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/5

3 Ekim 2011 Pazartesi

Parfüm Merakı Facebook'ta...



Merhaba parfüm severler.

Bir süredir düşünüyordum ve geçtiğimiz gün gerçekleştirebildim sonunda. Parfüm Merakı blogunu facebook'tan da takip etmek isteyenler için, facebook sayfası açtım. Malum günümüzde sosyal medyanın önemi ve etkinliği büyük. Denediğim yada kullandığım parfümler hakkındaki kendi kişisel görüşlerimi ve hissettiklerimi elimden geldiğince yazıyorum.

Herkesin birbiriyle aynı düşünmesi gerekmediği gibi, herkes her parfümü de sevmek zorunda değildir diye birçok kez yazdım. Kişisel beğeniler, zevkler ve güzellik anlayışı her insanda muhakkak farklı olacaktır. Zaten hepimizin aynı şeyi sevmesi durumu hiç sağlıklı değil. Bu durum parfümler içinde geçerli diye düşünüyorum. Benim çok sevdiğim bir parfümü bir başkası hiç sevmeyebilir. Yada tam tersi. Eğer hepimiz aynı parfümü sevecek olsaydık sadece bir tane parfüm üretilir hepimiz onu kullanırdık. Kişisel beğenilerin farklı olmasına saygı göstermek çok önemli.

Yaptığım incelemelere yorumlar gönderen değerli okuyuculara teşekkür ediyorum. Yorumlarınız yanlışlarım varsa beni düzeltmenizi sağlayacağı için çok önemli. Her bir yorumu okuyup, gerekirse cevaplıyorum. Hakaret içermedikçe her yoruma da saygı duyuyorum. Görüşlerinizi her ne konuda olursa duymaktan zevk alıyorum.

Ben profesyonel bir parfüm uzmanı değilim. Sadece parfümleri seven bir amatörüm. Yani ne bir Luca Turin'im ne de Jean Claude Ellena'yım. Yaptığım yorumlar tamamen kendi hissettiklerim. Fakat siz bir parfüm konusunda benimle aynı düşünmüyorsanız diyecek hiç birşeyim olamaz. Dediğim gibi hepimizin algı ve düşünce dünyaları çok farklı. Zaten böyle de olması gerekiyor.

Asıl konuya dönecek olursam. Parfüm Merakı artık facebook'ta da faaliyete geçmiş bulunuyor. Zaten sağ bölümdeki blog listem içinde adresini verdim. Birde buraya yazayım: http://facebook.com/parfummeraki

Not: Bloger'daki yazılarım aynen devam ediyor. Sadece bir sayfamda facebook'ta olsun istedim.

Sevgiler ve saygılarımla.

29 Eylül 2011 Perşembe

Dolce & Gabbana – Light Blue Pour Homme (2007)


Dolce & Gabbana – Light Blue Pour Homme (2007) Markanın yaz mevsimine uygun erkek parfümü.

Yine bir dünya moda devi karşımızda. Dolce & Gabbana, İtalya’nın moda sektörüne armağan ettiği en büyük markalardan birisi şüphesiz. Domenico Dolce ve Stefano Gabbana tarafından 1985 yılında kurulmuş. Markanın ismi iki kurucusunun soyadlarının birleşmeşiyle ortaya çıkmış. Daha çok lüks tüketime yönelik ürünlere yönelmişler. Dünyanın 113 ülkesindeki mağazaları, 21 fabrika outlet mağazası ve 1 milyar Euro’yu geçen cirolarıyla (2010 yılı itibariyle) dev bir holding. Tabiki böyle bir markanın parfüm işine de girmemesi beklenemezdi. Bu güncel bilgilerden sonra lafı uzatmadan parfümümüze geçelim.

Light Blue Pour Homme tarz olarak aromatik turunçgilli diyebiliriz. Zaten bu durum ilk sıkıldığı anda kendisini gösteriyor. Başlangıçta turunçgiller baskın. Portakal, mandalina, limon ve biraz da sanki kavun. Açıklanan üst notalarında kavun yok. Yada bana öyle geldi. Açılışı bol turunçgil ve meyvelerden oluşuyor dersem yanlış olmaz. Fena değil. Bir süre sonra bu meyvemsi-turunçgile biber ekleniyor. Fakat turunçgil ile yumuşatılmış. Normalde keskin bir baharat olan biber burada oldukça aromatik. Bu kısım biraz sıradan modern, yaz mevsimine uygun, ferah, akuatik parfümlere benzemiş. Son olarak da aromatik turunçgilli odunsu notalar ile son buluyor. Görüldüğü üzere turunçiller her zaman başrolde.

Parfümümüz anlaşılan 2007 yılında çıkması itibariyle günümüzün modern turunçgil ve meyve aromalı kokularına bir rakip. Mesela Polo Blue, Acqua Di Gio, Avon – Blue Rush. Hatta bir parça Cool Water esintileri bile hissediliyor. Fakat ağırlık olarak Polo Blue’yu anımsatıyor genel tarzı. Burada biraz daha soğuk bir turunçgil hissediliyor. Genel  olarak ortalama bir modern yaz parfümü olmuş. Fakat bence hala İssey Miyake Pour Homme kadar başarılı değil. Yurtdışındaki bazı parfüm platformlarında oldukça eleştiriliyor. Bence o kadar da başarısız değil. Özellikle genç arkadaşların sıcak yaz günlerinde ve deniz kenarında kullanımına çok uygun bir alternatif. Zaten ismi parfümü anlatıyor diyebilirim. Muhtemelen alıp kullanmayacağım. Ama kokusunun kötü olduğunu söylemeye hakkım yok. Yine de her zaman dediğim gibi denemeden almamak lazım.

Önemli olduğunu düşündüğüm bir  not daha ekleyeyim. Light Blue Pour Homme, uluslararası bağımsız parfüm organizasyonu FIFI tarafından 2008 yılının en iyi erkek parfümü seçilmiş.  

Kalıclığı benim tenimde fena değil. Parfümün en büyük sorunlarından birisi ise farkedilirliğinin düşük olması. Tene çok yakın kalıyor. Neredeyse hissedemiyorsunuz kokusunu. Neden bu kadar zayıf bir parfüme imza atılmış merak etmekteyim. Belki de ismiyle uyumlu olması içindir. Kim bilir. 30 yaş altı genç arkadaşlara daha çok uyacaktır. Tam bir yaz parfümü.

Artıları:
+ Başlangıcındaki turunçgil, limon ve meyveler gayet güzel.
+ Günümüzün modern hafif, ferah, akuatik ve meyvemsi parfümlerine bir örnek gibi adeta.

Eksileri:
- Orta notaları biraz fazla “diğer” parfümlere benziyor.
- Farkedilirliği düşük.
- Aşık olunacak yada hayatınızın parfümü olacak kadar bir özelliği yok.

Koku Güzelliği:10/6  Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/4

8 Eylül 2011 Perşembe

Azzaro – Chrome (1996)


Azzaro – Chrome (1996) Markanın popüler erkek parfümü.

Azzaro markasının, artık klasikler arasındaki yerini almış Azzaro Pour Homme ile özdeşleştiğini düşünürdüm. Zamanın önemli parfümlerinden birisi olan APH’dan sonra bir süre sessizliğe bürünmüşler anladığım kadarıyla. Ta ki 1996’da Chrome’u çıkarıncaya kadar. Bu zamandan itibaren ülkemizde olmasa da yurtdışında büyük bir seven kitlesi var Chrome’un. Bunu yurtdışından yayın yapan parfüm forumlarından rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Fakat bence bir şanssızlığı Acqua di Gio gibi güçlü bir rakip ile aynı senede piyasaya sürülmesi. Ferah, ilkbahar-yaz mevsimine uygun kokusu ve iyi ayarlanmış harmanıyla Gio kadar olmasa da ilgi gören parfümlerden birisi. Rakipleri olarak Calvin Klein – One (Zaten biraz benziyorlar), Kenzo Pour Homme, Acqua di Gio, Davidoff – Cool Water gösterilebilir. 1990’lı yılların en popüler ve çok satan bu klasikler arasında Chrome bakalım kendisine nasıl bir yol çizmiş.

Parfümün resmi açıklamasında “ferah, akuatik ve odunsu” yönü vurgulanmış. Zaten açık mavi, deniz rengini andıran şişesi bize kokusu hakkında ipucu veriyor. Bu resmi açıklamalara çok takılmadan geçelim kokusuna. İlk sıkıldığında metalik bir turunçgile sabunsuluk hakim diyebilirim. Evet doğru kelimeler turunçgil ve sabunsu bir his. Başlangıç biraz yoğun ve keskin. Hatta bir yaz parfümüne göre biraz fazla. Biryerlerden tanıdık geliyor ama nereden?

Bir süre sonra metalik turunçgil geri çekilirken sabunsu his daha da artıyor. Parfümün ana karakteri de ortaya çıkmış oluyor. Neredeyse pudramsı bir sabunsuluk ve biraz da turunçgil. Bu kısımda yapaylık kendisini hissetiriyor. Çok rahatsız edici olmasa da dikkat çekici kadar yapay.

Son bölümü ise bence en güzel kısım. Aromatik odunsu bir koku ve misk. Neyse ki sabunsu his burada daha az. Alt notalar gayet başarılı. Yapaylık burada yok gibi.  

Bu detaylandırmadan sonra genel olarak birşeyler söyleyeyim. Bütününe baktığımızda Chrome ilkbahar-yaz ayları için tasarlanmış, akuatik olmaya çalışan, pudramsı seviyede sabunsuluk barındıran, metalik turunçgille zenginleştirilmiş yarı-sentetik kokan bir parfüm. İlk başlangıcı ve orta notaları çok etkileyici değil. Ama alt notalarında da gayet güzel. Kokusu çok büyük değişim göstermiyor. Biraz tekdüze. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Çok özel bir tarafının olduğunu söyleyemem. Hatta bazen çamaşır deterjanlarına da benziyor kokusu.

Peki Chrome neden bu kadar ilgi görüyor. Bu duruma sebep olarak “temizlik hissi veren sabunsu yanı ve iyi ayarlanmış harmanı” diyebilirim. Güçlü rakiplerinin karşısında çok fazla şansı olabilir mi şüpheliyim. Sabunsu ve kaliteli bir parfüm arıyorsanız Prada – Amber Pour Homme çok daha iyi bir seçenek olacaktır diye düşünüyorum. Yine de bir deneyin. Belki de tam aradığınız kokudur. Kim bilir.

Chrome’un kalıcılığı gayet başarılı. Kıyafet üzerinde bir gün civarı hissediliyor. Bu hafif yaz parfümleri klasmanı için oldukça iyi. Tende daha kısa kalıyor. Farkedilirlik başlarda iyi. Daha sonra ortalama hale geliyor. Yine de gün içinde ara ara kendisini size hissettiriyor. Bu açıdan da yeterli. Her yaş grubundan kişiye uyacaktır. İlkbahar-yaz mevsimi için daha uygun olacaktır. Hem ofiste hem de deniz kenarında kullanılabilecek bir tarzı var. Yani günlük kullanıma uygun.

Artıları:
+ Sonlarına doğru kokusu çok güzelleşiyor.
+ Kalıcılığı fena değil.
+ Eğer alabilirseniz yurtdışındaki internet sitelerinde çok uygun fiyatlara satılıyor.

Eksileri:
- İçinde barındırdığı yapaylık biraz rahatsız edici hale gelebiliyor.
- Benim için fazla sabunsu.
- Tekdüze ve sıkıcı olmaya aday kokusu.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/7

1 Eylül 2011 Perşembe

Calvin Klein – CK Free (2009)


Calvin Klein – CK Free (2009) Markanın yeni erkek parfümlerinden.

Bugün sorumu şöyle sorayım. Calvin Klein markasını nasıl bilirsiniz? Genellikle cenaze merasimlerinde duyduğumuz ve otomatik olarak cevap verdiğimiz bu soruya konumuz olan parfümler penceresinden yanıtınız ne olurdu? Kıyafet ve aksesuvar bölümlerindeki tasarımları hakkında çok detaylı bilgiye sahip olmasamda, parfümleri konusunda biraz ukalalık yapabiliriz sanırım.

Zihnimde oluşturduğum Calvin Klein parfümlerinin imajı hakkındaki  (belki de yanlış veya abartılıdır) düşündüklerimi söyleyeyim. Özellikle son yıllarda çıkardığı birçok parfümünde pek başarı yakalayamamış, vasata yakın kokular üreten,  olaya daha çok ticari anlamda bakan, bunun için kaliteden taviz veren, genel olarak herkesin sevebileceği ve çok satabileceği tarzda ürünler veren bir marka. Bana katılabilirsiniz yada katılmazsınız. Benim markanın parfümleri ile aramada kurduğum bağ bu şekilde. Tabiki  markanın bütün parfümleri böyledir anlamına gelmiyor. Bir parfüm güzel ve başarılıysa  hangi marka olursa olsun hakkında iyi şeyler söylemek de boynumuzun borcu bir anlamda. Laf yine uzamaya başladığından geçelim kokumuza.

CK Free tarz olarak turunçgil ve aromatik odunsu ağırlıklı. İlk sıkıldığında, açıklanan üst notalarında yazmasa da bolca turunçgil ve biraz da bergamot kullanılmış. Nasıl derseniz çok özel bir tarafı olmayan, kötü de olmayan, günümüzün birçok parfümünde rastlayabileceğimiz gibi. Zaten turunçgil birçok parfümün açılışında bolca kullanılıyor. Doğal olarak bütün parfümlerin açılışları birbirine benzemeye başlıyor dersek yanlış olmaz  sanırsam.

Bir süre sonra turunçgil biraz metalik ve yapay bir hale geliyor. Ve orta notalarında hafif tatlı bir deri ekleniyor bu turunçgile. Yine notalarına baktığımda “süet” kokusu kullanılmış. Bu gelen deri kokusu muhtemelen o süetten geliyor. Bu kısımda biraz yapaylık rahatsız ediyor diyebilirim. Son olarak da alt notalarında metalik turunçgil ve süete biraz silhat (paçuli) ekleniyor. Böylece sona eriyor.

CK Free anladığım kadarıyla günümüzün modern, ferah ve hafif turunçgil baskın parfümlerine bir alternatif olarak tasarlanmış gibi görünüyor. Kokusu birçok parfüme benzer şekilde. Açıkçası çok özel ve diğerlerinden onu ayırıcı bir yanı yok. Onlarca birbirine benzeyen bu tarz parfümlerin bir devamı sanki. Genç, ferah, çok hafif ve erkeksi. Açıklanan notalarında kahve ve tütün var. Fakat ikisini de algılayamadım. Ralph Lauren – Polo Blue, Christian Dior – Higher, İssey Miyake Pour Homme, Giorgio Armani – Acqua Di Gio ile aynı kulvarda yarıştığını söyleyebilirim. Fakat büyük boy şişesini alacak kadar başarılı bulmadım. Vasatı aşamayan bir parfüm daha ne yazık ki.

CK Free’nin en büyük eksisi ise kuşkusuz farkedilirliği. Daha önce bu kadar zayıf bir parfüm kullandım mı bilmiyorum. İlk sıkıldıktan bir saat sonra kokusunu neredeyse alamıyorsunuz. Tene çok yakın kalan, çekingen bir yapısı var. Fakat belirtmeliyim ki kabul edilebilir sınırların çok altında olduğunu rahatlıkla söylebilirim. Bu anlamda da yazık edilmiş gibi. Elinde böylesine büyük imkanlar olan dev markalar neden parfüm işine biraz daha özen göstermezler anlamak zor. Karlılık ne yazık ki herşeyin önüne geçmiş gibi görünüyor. Kalitenin bile.

Kalıcılık olarak da çok iyi şeyler söyleyemeyeceğim. 5-6 saat civarındaki kalıcılığı muhakkak yeterli değil. Zaten çok zayıf olan kokusunu duyabilmek için kendinizi çok dikkatli koklamalısınız! Hadi ama Calvin Klein. Çok daha iyisini yapabilirsin.

30 yaş altı genç arkadaşlara daha çok uyacaktır. İlkbahar-yaz için daha uygun gibi görünüyor. Denemeden almanızı tavsiye etmem. Daha iyi seçeneklere yönelmenizde fayda olabilir.

Artıları:
+ Başlardaki turunçgil-meyvemsi koku en kabul edilebilir yanı.

Eksileri:
- Hiçbir farklılığı olmayan, yapay, sıradan bir genç erkek parfümü.
- Kalite hissi olarak da çok iyi şeyler söyleyemeyeceğim.
- Farkedilirliği çok zayıf.

Koku Güzelliği:10/5   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/4

26 Ağustos 2011 Cuma

Guerlain – Guerlain Homme (2008)



Guerlain – Guerlain Homme (2008) Markanın yaz mevsimine uygun erkek parfümü.

Yurtdışındaki önemli parfüm platformlarını inceleyip, takip eden birisi olarak (zaten birkaç tane var) dikkatimi çeken bir durum, Guerlain markasına verilen önem ve değer. 180 yıldan fazla bir tarihi olan bu dev marka özellikle Mitsouko, Vetiver, Habit Rouge, Samsara, Jicky, Shalimar gibi, klasikler arasındaki yerlerini almış önemli eserlere imza atmış. Ve ismini saymadığım birçok sevilen parfüm daha. Gerek parfümlerinin kalitesiyle gerekse biraz aristokratik tavrıyla önemli bir saygı unsuru olarak görüyorum Guerlain’i. Fakat anladığım kadarıyla özellikle 2000’li yıllardan itibaren küçük de olsa değişim çabaları var. Bu durumda günümüzün popüler parfümleri ile rekabet etmek de önemli etkenlerden birisi. 2005 yılında çıkardıkları L’Instant de Guerlain Pour Homme zaten bu değişimin belki de ilk örneklerinden birisiydi. Guerlain Homme ise günümüzün sevilen yaz parfümlerine bir rakip kuşkusuz. Bunun içinde Guerlain severler tarafından da oldukça eleştirildiğini söylemem gerek. Bu konuya devam edeceğim. Şimdi geçelim kokumuza.

İlk sıkıldığında lime (misket limonu) ve nane ile size merhaba diyor. Kısaca lime meyvesinden bahsetmek istiyorum. Daha çok Orta Amerika ülkelerinde yetişen ve limongillerden bir meyve. Dış kabuğu yeşil, ekşimsi buruk bir tadı var. Limonun daha farklı bir hali gibi de düşünülebilir. Kozmetik sektöründe bolca kullanılıyor. Evet başlangıcı ferah ve güzel. Nane daha az hissediliyor. Ağırlık misket limonunda. Başlangıcı sevdim. Bir süre sonra bu notalar geri çekilirken asıl koku ortaya çıkmaya başlıyor. Açıklanan notaları arasında Mojito ve Rom var. İki içkiyi de içmediğim için kokularını bilmiyorum. Fakat orta notalarından itibaren hafif çiçeksi ve tatlı bir içki kokusu gelmeye başlıyor. Buradaki kullanımı başarılı olmuş. Çiğ bir alkol kokusu değil gelen. Biraz misket limonu, biraz nane ile harmanlanmış tropikal bir içki gibi. Sanki bir kokteyl. Bu kısımda fena değil. Son olarak alt notalarında biraz sıradan ve klasik halini almış hafif tatlı odunsu notalar var. Bir çok parfümde rastlayacağımız cinsten. Bence en vasat kısımı ne yazık ki.  

Misket limonunun (lime) kokusunu özellikle yaz mevsime uygun parfümlere çok yakıştırıyorum. Ayrı bir hava katıyor. Fakat genelde üst notalarda kullanıldığı için ömrü uzun olmuyor. Onun dışında Guerlain Homme’un kokusu deniz kenarında güneşlenirken içilen oldukça tatlı bir tropikal kokteyle benziyor. Orta notalardan itibaren tatlı bir hal alıyor. Burada kullanılan şeker kamışı etkili olmuş anlaşılan. Son bölümünü ise pek beğenmedim.

Genel olarak sıcak yaz mevsimi için güzel bir seçenek. Değişik tarzı ve egzotik kokusuyla diğer yaz parfümlerinden ayrılıyor. Biraz Tommy Bahama – Set Sail St.Barts For Men’e benzettim. Orada hindistan cevizi daha baskınken burada tropikal içki var. St. Barts’dan çok daha kaliteli ve kompleks olduğunu belirtmem gerek.

Peki Guerlain Homme, markanın sevenleri tarafından neden bu kadar eleştiriliyor. Burada bence Guerlain’in o aristokratik tavrından uzaklaşma sinyalleri vermesi etkili. Daha popüler olabilecek ve çok satabilecek parfümler üretmek istemesi de olabilir. Yine de Guerlain Homme yaz mevsimi için fena bir seçenek değil. Ama muhteşem de değil. Guerlain isminden çok daha iyisini beklemek sanırım hayal kırıklığının sebeplerinden. Yine de denemeden almayın. Belki tarzı hoşunuza gitmeyebilir. Şişesinin tasarımını ise ünlü İtalyan marka Pininfarina yapmış.

Kalıcılığı fena değil. Fakat farkedilirliği ortalamanın biraz altında. İlkbahar-yaz günleri için çok uygun. 35 yaş ve altındaki herkese uyacaktır diye düşünüyorum. Özellikle deniz kenarı gibi yerlerde kullanmak kendinizi daha iyi hissettirecektir muhtemelen.

Artıları:
+ Örneğine çok rastlanmayan aromatik, içkimsi, odunsu yapısı.
+ Sıcak yaz günleri için iyi bir seçenek olabilir.

Eksileri:
- Sonlara doğru tatlı odunsu koku çok sıradan. Daha ilginç olabilirmiş.
- Farkedilirliği biraz daha yüksek olsaymış keşke.
- Fiyatı rakiplerinden biraz daha yüksek.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/6

5 Ağustos 2011 Cuma

Giorgio Armani – Acqua Di Gio (1996)


Giorgio Armani – Acqua Di Gio (1996) Markanın en bilinen parfümü.

Bugün parfümlere pek meraklı olmayanların bile tanıdığı bir isimden bahsedeceğim. Bilindiği gibi Giorgio Armani dünyanın büyük ve önemli lüks tüketim markalarından. Birçok farklı alanda faaliyet gösteriyorlar. Parfüm birimi de diğer alanlar gibi ilgi görüyor ve önemli satış rakamlarına ulaşıyor. Acqua Di Gio’da sadece markanın değil dünyanın en çok satanlarından. Özellikle Amerika kıtasında yıllardır değişmiyor Gio’nun liderliği. Evet karşımızda çok popüler, çok satan ve markaya büyük paralar kazandıran bir arkadaş ile karşı karşıyayız. Bakalım bu kadar sevilmesinin sebebi kokusunun güzelliği mi? Geçelim parfümümüze.

Gio tarz olarak meyveli-akuatik olarak sınıflandırılabilir. Yani su ana temalı. İlk sıkıldığında ekşi kavuna biraz turunçgiller eşlik ediyor. Biraz yapay geldi bana başlangıç. Mis gibi taze bir kavun kokusu beklemeyin. Açılış çok başarılı değil. Biraz Ralph Lauren – Polo Blue’yu anımsattı. Bir süre sonra bu sefer ekşimsi çiçekler ve otlar (herbal) hafiften kendisini gösteriyor. Fakat daha çok ekşimsi şeftali gibi bu kısım. Son olarak da yine o ekşi koku başta olmak üzere odunsu notalar ile son buluyor. Yani özetle: Yapay turunçgil, kavun, erkeksi çiçekler ve odunsu notalar.


Şimdi nerden başlayayım diye düşünürken aklıma geldi. Parfümü anlatırken çok fazla “ekşi” kelimesini kullandığımı farkettim. Gerçekten de Gio ekşi kokan bir yapıya sahip. Nasıl anlatılır tam emin değilim ama sanki ekşimiş ve bozulmaya yüz tutmuş bir kavunu hatırlatıyor kokusu. Kalite olarak vasat diyebilirim. Genel olarak yapaylık hakim. Bu durum zaman zaman insanı rahatsız ediyor. Onun dışında kullanımı kolay, herkesin sevebileceği gibi, ferah, hafif ve yumuşak. Yani “güvenli” bile diyebiliriz. Fakat böylesine popüler olmayı hak edecek kadar güzel mi? Hiç sanmıyorum.

Gio sevenler bana kızmasınlar ama benim gibi meyveli parfümleri seven birisi bile hoşlanmadığına göre gerisini siz düşünün. Bir kere çok basit ve ucuz kokuyor. Sanki çok kötü bir açık parfüm taklidi gibi. Hele o ekşi, rahatsız edici aroma hiç bana göre değil. Sonuç olarak Acqua Di Gio benim kesinlikle kullanmayacağım bir parfüm. Bir türlü sevemedim. Bence çok daha rafine ve güzel yazlık parfümler varken boşa harcanmış vakit derim. İyi de nasıl oluyor da dünya çapında böylesi satış rakamlarına ulaşıyor. Hem de yıllardır!

Acqua Di Gio hiç kuşkusuz parfüm endüstrisinin en başarılı aktörlerinden birisi. Peki neden bu kadar çok seviliyor? Parfümü bir süredir kullanıyorum ve bu sorunun cevabını düşünüyorum. Koku güzelliği olarak harika değil. Hatta bence İssey Miyake Pour Homme, Gio’yu defalarca ezer geçer. Ama niye Gio? Sanırım bu durumda çok basit, ferah, yumuşak meyvemsi kokusunun etkisi büyük. Unutmadan söyleyeyim yaptığım araştırmalarda Gio kadınların en sevdiği parfüm olarak açık ara önde. Pazarlama faaliyetlerini de yabana atmamak lazım. Sonuçta markanın en büyük yatırım yaptığı parfüm muhtemelen. Ne dersek diyelim koku olarak vasat ama ticari olarak büyük bir başarı örneği Acqua Di Gio. Bize de tebrik etmek düşüyor.

Kalıcılığı ortalama oldu tenimde. Fakat kıyafet üzerinde daha iyi. Farkedilirliği başlarda iyiyken daha sonra normalin biraz altına iniyor. Çok saldırgan bir yapısı yok. 30 yaş ve altındaki arkadaşlara daha çok uyacaktır. İlkbahar ve yaz mevsimi için ideal. Kışın kullanmak biraz kokusunun sırıtmasına sebep olabilir. Yine de denemeden almayın.


Artıları:
+ Kadınlar bu parfümü çok seviyorlar!
+ Meyvemsi-akuatik tarzında parfüm arayanlar bir denemeli.

Eksileri:
- Oldukça yapay kokan meyveli kısmı.
- Özellikle o “ekşi” kokan yapısını pek sevmedim.
- Çok popüler olduğu için sokakta metroda, cafede vb. birçok kişiyle pişti olma durumunuz. Ayrıca bolca sahtesini kullanan da var.

Koku Güzelliği:10/6

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Chanel – Allure Homme Sport (2004)


Chanel – Allure Homme Sport (2004)

Chanel markasını sanırım anlatmaya gerek yoktur. Dünyanın en prestijli lüks markalarından. Özellikle ikon haline gelmiş kadın parfümleri ve aksesuvarları ile büyük bir alıcı kitleye hitap ediyorlar. Marka uzun zamandır da erkek parfümleri piyasaya sürüyor. Fakat genel olarak gördüğüm kadarıyla kadın parfümleri erkek parfümlerinden çok daha gözde ve popüler. Bu durum şüphesiz Chanel’in pazarlama stratejileri ile ilgili. Bugün inceleyeceğim parfüm ise 1999 yılında çıkardıkları Allure Homme’un Sport versiyonu.

Özellikle son yıllarda bir “sport” modası var. Bir çok parfüm markası çok tutan modellerinin sonuna “sport” kelimesini ekleyip yeni parfümler piyasaya sürüyor. Burada ana modelin popülerliğinden de yararlanmak var muhtemelen. Mesela, Dior Homme Sport, Azzaro Chorome Sport vb. Bu tip sonu sport ile biten parfümler genellikle bol turunçgilli, yazlık, ferah, aqutic tarzda oluyorlar. Fakat Chanel bu yola başvurmamış. Burada daha baharatlı ve vanilyamsı bir “Sport” parfümüyle karşı karşıyayız. Uzatmadan geçelim parfümümüze.

İlk sıkıldığında kremsi bir turunçgil size merhaba diyor. Oldukça yapay ve basit bir açılışı var. Hatta bence parümün en başarısız yanı. Ucuz kokuyor dersem abartmış olmam. Birçok parfümde görülebilecek cinsten. Açıkçası hayal kırıklığı. Bir süre sonra neyseki yapay turunçgil geri çekilirken orta notalardan itibaren meyvemsi bir tatlı baharat kokuya hakim oluyor. Açıklanan orta notalarında kara biber var. Muhtemelen bu hissi veriyor biber. Bu noktada modern tatlımsı oryantallere dönüşüyor. Her yerde rastlayabileceğimiz gibi. Son olarak da hafif tatlı bir vanilya ve meyvemsi baharatlar ile son buluyor. Yani özetle: Kremsi yapay turunçgil, tatlı baharatlar, biraz meyve ve vanilya.

Yukarıda yazılanlara bakıp da Allure Homme Sport’un kışlık bir baharatlı vanilya kombinasyonu olduğunu düşünmeyin. Genellikle kış mevsimine uygun parfümlerde kullanılan bu elementler hafif ve yumuşak kullanıldığı için rahatsız edici değil. Bu parfümle ilgili yazılan yorumlarda yaz için kullanılması öneriliyor. Bence tatlımsı baharatlı vanilyalı tarzıyla yaz sıcaklarında kullanılacak gibi değil. Belki serin yaz akşamları.

Açıkçası kafamdaki Chanel markasının imajı ile bu parfümün başarısı doğru orantılı değil. Ben markadan çok daha derin, kompleks, çarpıcı ve yaratıcı bir koku beklerdim. Ama gördüğüm kadarıyla Chanel bile günümüzün modern, birbirine benzeyen parfümlerine bir rakip çıkartmaya çalışmış. Muhtemelen bu pazardan pay almak istiyor. Fakat beklediğim Chanel kalitesinin pek yanından geçmiyor Allure Homme Sport. Birçok benzerine rastlanabilecek kokusu, başlardaki başarısız notaları ve sıfır yaratıcılıkla tamamen popüler kültüre yönelik bir deneme sanki. Bence “güvenli” bir kokusu var. Yani kullanan bir çok kişinin beğeneceği bir yapısı var. Ama Chanel’den çok daha iyisini beklemek hakkımız diye düşünüyorum. Marka, bu parfümden muhtemelen çok iyi para kazanacak ama parfüm dünyasında çok büyük bir önemi olmayan kokulardan olacağına inanıyorum. Kötü bir parfüm değil. Hatta kendi tarzında başarılı bile sayılabilir. Ama aşık olunacak kadar da değil. Biraz fazla abartılmış anlaşılan. Parfümün tasarımcısının ünlü burun Jacques Polge olduğunu belirtmeliyim.

Kalıcılığı tenimde ortalama oldu. Farkedilirliği başlarda iyi. Daha sonra kendisini çok göstermiyor. Fakat ara ara kendisini hissettirip şöyle bir havasını atıyor. Etraftan da güzel tepkiler alıyorsunuz. Kadınlar bu parfümü seveceklerdir. Eğer parfüm kullanma amacınız buysa tavsiye ederim. Sıcak yaz günleri dışında her mevsime uyacaktır. Yaş olarak 30 ve altına daha uygun sanki.

Artıları:
+ Genel olarak herkesin sevebileceği tarzı.
+ Arkadaşınıza iyi bir hediye olacaktır.

Eksileri:
- Başlangıcını pek sevmedim.
- Tekdüze yapısı bir süre sonra sıkılmanıza yol açıyor.
- Rakiplerine göre yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/6

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Christian Dior – Eau Sauvage (1966)


Christian Dior – Eau Sauvage (1966) Dior’un klasikler arasındaki yerini almış olan parfümü.

Bazı olgular vardır kendinden sonra gelecek olanlara bir anlamda öncülük eder. Bazı şeyler ise zamanın ötesindedir. Bazı şeyler vardır mihenk taşı görevi üstlenmiştir. O bir referanstır diğerleri için. Yeni şeyler bile onunla kıyaslanır, ona göndermeler yapılır. Bu anlattıklarım günlük hayatın bazı rutinleri olsa da aynı durumları bence parfümlere de uyarlayabiliriz. Çünkü nasıl koktuğumuz ve ne kokmak istediğimiz hayatımızın bir parçasıdır. Yani bir anlamda parfümler bizim gayri resmi kimliğimiz gibidir. “O” kokuyla kendimizi anlatırız zaman zaman. Yada “O” kokuyu kullanmayarak bir mesaj veririz aslında. Parfümler aynen hayatımız gibi gerçeklerdir ve çoğu zaman bizimledirler.

Neden böyle bir giriş yaptığımı kısaca açıklayayım. Bugün bahsedeceğim Eau Sauvage, dünya parfüm endüstrisinin henüz yüksek kar hedefleri ve vahşi bir rekabetin olmadığı 1960’lı yıllardan günümüze uzanan bir gelenek. Evet Eau Sauvage sadece bir parfüm değil. O günlerin bir izdüşümü sanki. Bir yaşam şekli yada bir statü sembolü. Karşımızda klasikler arasındaki yeri tartışmasız bir eser var. Lafı uzatmadan geçelim incelemeye:

Parfümümüz bence turunçgil-şipre tarzında. İlk sıkıldığında günümüzdeki parfümlerde görmeye alışık olmadığımız bir turunçgil-limon sizi karşılıyor. Daha çok eskilerden kalma bir hatıra gibi. Büyük halamın evindeki o buruk, tozlu, eski kokan kolonyalara benzettim. Bir süre sonra buruk turunçgile otsu (herbal denilen) bir nota daha ekleniyor. Böylece tam bir 1970-80’ler parfümü kimliği kazanıyor dersek yanlış olmaz. Son olarak da odunsu notalar ve misk ile tenden uçuyor. Fakat o eski, buruk, otsu turunçgil her zaman kendisini hissetiriyor. Yani özetle: Geçmişten gelen bir turunçgil, aromatik ve yumuşak otsu notalar ve misk.

Eau Sauvage’yi koklayıp gözlerimi kapattığımda işte zihnimde canlanan bazı kareler:

Yıl 1960’lar. Bir sonbahar günü. İkinci dünya savaşının etkilerini en az hisseden ülkelerden olan Amerika’dayız. Bir baba her zamanki saatinde kalkıyor işe gitmek için. Eşi ona kahvaltısını hazırlarken o da traşını oluyor. Masaya geçiliyor. Günlük gazetelere  kızarmış ekmek ve kahve eşliğinde acele bir bakış atıyor. Tam kapıdan çıkmadan aklına parfümünü sıkmak geliyor. Daha sonra kapıdan çıkıyor. Bahçeli evin önündeki ağaçlardan yapraklar dökülmeye başlamış bile. Sonbahar çoktan gelmiş. İşte o sokaktaki yaprakların kokusuna karışıyor Eau Sauvage. Adam biraz buruk ama mutlu. Arabasına doğru yürüyor…

Yıl yine 1960’ların sonu. Bu sefer ikinci dünya savaşında en büyük yıkımı yaşamış Almanya’dayız. Hava her zamanki gibi gri ve bulutlu. Savaşın derin ve bezdirici travmasını atlatmaya çalışan 40’lı yaşlardaki mühendis her zamanki gibi saat 08.00’de işinin başında. Ne de olsa Alman disiplini. Günlük işlerini tamamlıyor. Birazdan fabrikanın üretim bölümüne geçip çalışmaları kontrol edecek. O gün nedense içi biraz sıkılıyor. Kendisini hüzünlü hissediyor. Biraz da yanlız. Çekmecesindeki Eau Sauvage’yi sıkıyor alt kata inmeden önce. Hmmm. Kokular gerçekten de insanların duygu dünyalarında fark yaratabiliyor mu acaba diye düşünmeden edemiyor. Artık kendisini biraz daha iyi hissediyor. Kapıdan çıkarken birden geri dönüp odaya dolan kokuyu bir kez daha hissediyor. Bu parfümü seviyorum diyor içinden…

Eau Sauvage kuşkusuz kendi döneminin en önemli eserlerinden birisi. Bir referans noktası. Erkeksi çiçekler ve benzersiz turunçgil kullanımı ile öne çıkıyor. Yapaylık barındırmayan, beyefendi, ağır başlı ve olgun. Bu parfümü 35-40 yaş altındaki arkadaşların denemesini tavsiye etmem. Muhtemelen hiç beğenmeyecekler ve burun kıvıracaklardır. Çünkü her yaştan insanın kaldırabileceği bir yapısı yok.Biraz görmüş geçirmiş, bazı şeyleri aşmış insanlara sanki daha çok uyacaktır. Tatlı bir kokusu yok. Ana öğe şipremsi bir otsu turunçgil. Biraz hüzünlü, biraz romantik ve oldukça erkeksi. Dior markasından bir başka başarılı eser daha... Unutmadan söyleyeyim ilk kokusu çok değiştirilmeden yeniden formüle edilmiş.

Kalıcılık olarak ortalama. Farkedilirliği başta fena değilken daha sonra oldukça tene yakın kalıyor. Bence sonbahar mevsimi için çok iyi bir seçim olacaktır. 35 yaş altına pek olmayacaktır. Denemeden almamak gerek.

Artıları:
+ Zamanın çok ötesindeki kokusu
+ Doğal, baymayan, rahatsız etmeyen kokusu.
+ Şık, dengeli ve erkeksi tarzı.

Eksileri:
- Günümüzün modern parfüm trendlerine uymayan kokusu.
- Farkedilirliği iyi değil.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/5

29 Haziran 2011 Çarşamba

Jean Paul Gaultier – Fleur du Male (2007)



Jean Paul Gaultier – Fleur du Male (2007)

Bugün bir başka Jean Paul Gaultier parfümü Fleur du Male’ye bir göz atacağım. 1952 yılında Fransa’da dünyaya gelen Gaultier, başarı ve şöhret basamaklarını yaptığı ilginç kreasyonlarıyla yavaş yavaş tırmanmış dersek yanlış olmaz. İş hayatına Pierre Cardin’in asistanı olarak başlıyor. Dünyaca ünlü başka markalarda çalıştıktıktan sonra kendi tasarımları ile adını bütün dünyaya duyurmayı başarmış bir modacı portresi var karşımızda. 1993 yılında ilk parfümü Classique’i çıkarıyor. 1995’de ise Le Male ile asıl bombayı patlatıyor. Bugün ise yeni parfümlerinden Fleur du Male’ye bir göz atacağım. İsminin çevirisi “Erkeğin çiçeği” imiş. Buradan da anlaşıldığı üzere çiçeksi bir parfüm karşımızda.

İlk sıkıldığında parlak bir turunçgil size merhaba diyor. Öyle bildiğimiz gibi değil ne yazık ki. Biraz kremsi ve oldukça yapay. Evet açılışını pek sevmedim. Bir süre sonra turunçgil epey geri çekiliyor. Onun boşluğunu ise erkeksi çiçekler alıyor. Tam da isminin anlattığı gibi. Yapaylık burada da üst düzeyde. Son olarak Le Male’yi andıran kremsi vanilya ve odunsu notalarla tenden ayrılıyor. Yani özetle: Kremsi yapay turunçgil, yapay erkeksi çiçekler ve vanilya.

Bir Le Male sever olarak Fleur du Male’yi oldukça merak ediyordum. Fakat ilk başından sonuna kadar hayal kırıklığı yaşadım. Özellikle başlangıcındaki o yapay, zorlama ve rahatsız edici koku neden var anlayabilmiş değilim. Plastiğimsi çiçekler ise hiç hoş olmamış. Neyseki sonlara doğru güzel bir vanilya var. Fakat o bile parfümü kurtaramamış. Evet anlaşılacağı üzere genel olarak burnu zorlayan derecede yapaylık var. En büyük hata burada bence. Bu kokuyu bir yerden hatırlıyorum diye düşünürken… Evet Joop Homme’daki o plastiğimsi kokuya benzettim. Genel olarak farklı yapıda olsalarda o anlatması zor yapaylık anlamında biraz andırıyorlar birbirlerini. Tabiki sadece küçük bir benzerlik bu. Yada bana öyle geldi.  

İlginç olan bir durumda parfümün tasarımını Francis Kurdjian’ın yapmış olması. Bir çok başarılı parfüme imza atan, son yıllarda ise kendi lüks (niche) markasını yaratarak bu alanda faaliyet gösteren Kurdjian, neden böyle bir parfüme imza atmış pek anlayamadım. Belki de marka ondan böyle bir talepte bulundu. Kim bilir…

Kalıcılık ve farkedilirliği ortalama. Başlardaki keskinlik bir süre sonra kremsi, yumuşak vanilyanın devreye girmesiyle sakinleşiyor. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Denemeden almak riskli. Benden söylemesi.

Artıları:
+ Sonlara doğru ortaya çıkan Le Male tarzı vanilya fena değil.

Eksileri:
- Özellikle başlangıcındaki ve devamındaki yapaylık rahatsız edici.

Koku Güzelliği:10/5   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/6

23 Haziran 2011 Perşembe

Christian Dior - Fahrenheit (1988)


Christian Dior - Fahrenheit (1988)  Parfüm dünyasının önemli eserlerinden.

Bazı şeyler vardır “zamanın ruhuna” uygundur. Bazı şeyler vardır o günün şartları için olabileceğin en iyisidir. Bazı şeyler vardır sessizce ortaya çıkar ve insanları peşinden sürükler. Bunun adına tutku mu denir, doğru zamanda doğru şey mi denir çok emin değilim. Fakat bildiğim bir şey var ki bugünkü konuğum parfümlere pek ilgisi olmayan birisinin bile iyi kötü bileceği bir parfüm. O kışkırtıcı ve haylaz kırmızı şişenin içinde bakalım nasıl bir koku yatıyor. Unutmadan söyleyeyim, bu yeniden yazılmış, detaylandırılmış ve güncellenmiş incelemedir.

Parfüme geçmeden önce bir kaç şeyden bahsetmek istiyorum. Çünkü karşımızda sıradan bir parfüm yok. 1988 yılında dünya parfüm piyasasında küçük çaplı bir deprem yaşanmış anladığım kadarıyla. Kokusu daha önce hiçbir şeye benzemeyen bu parfüm çıktığında ilk üç ay içinde sadece Avrupa’da 1.4 milyon şişe satarak kırılması zor bir rekora imza atmış. Geçen senelerin ardından bir çok yeni parfüm çıkmasına rağmen hala Dior’un en çok satan modeli. Peki çok satması ve popüler olması onun güzel koktuğunu yada başarılı olduğunu gösterir mi? Güzel koktuğunu değil ama çok başarılı olduğunu rahatça anlayabiliriz. Diğer bir soru da çok satan parfümler güzel koktukları için mi bu kadar popüler. Muhtemelen hayır. Bu derin, kısmen felsefik konuları başka bir yazıda detaylandırmak üzere kenara bırakalım ve geçelim kokumuza.

İlk sıkıldığında yapay çiçekler ve biraz da benzine benzeyen bir koku ile açılışı yapıyor. İlk izlenim nasıl mı? Küçük bir şok! Evet daha önce hiç karşılaşmadığım bir yapı. Sanki uzaydan gelmiş gibi. Resmi olarak açıklanan üst notalarında hanımeli var. Muhtemelen bu tuhaf koku hanimeli, menekşe ve o tuhaf benzin kokusunun birleşimi sonucu oluşmuş. Neyse ki bir süre sonra kokusu oturmaya başlıyor. Çiçeklerin etkisi oldukça azalırken silhata (patchouli) çok benzer karanlık bir benzin kokusu gelmeye devam ediyor. Biraz da salatalık benzeri. Anlatması zor. Başlangıcına göre daha tahammül edilir. Fakat benim için hala çok zor. Alt notaları ise en sevilebilen yanı kuşkusuz. Sakin, yumuşak bir deri. Böylece devam ediyor. Özetle: Yapay çiçekler, benzin, biraz salatalık benzeri koku ve deri. Benim algıladıklarım ve hissettiklerim bu şekilde.


Bana göre Fahrenheit’ta tam bir çiçek-deri teması hakim. Harmanı zengin ve detaylı. Benzersiz ve erkeksi. Algıları zorlayan, sevmesi zor, saldırgan ve maço. Bir kadın ne kadar sever bu kokuyu şüpheliyim.

Tam da bu noktada, parfümün Jean Louise Sieuzac ile birlikte yaratıcısı Maurice Roger bir söyleşisinde bakın neler demiş:

“Biz onu çiçeksi bir konsept üzerine inşa ettik. Ama geleneksel olarak kadın parfümlerinde kullanılan yasemin çiçeği gibi feminen değil. Piyasadaki bir çok parfümün içeriğine bakın. Çoğu birbirlerine çok benzerler.”

Roger burada muhtemelen diğer çiçeksi parfümlerden çok farklı ve erkeksi bir konsept yarattık demek istemiş. Gerçekten de bu konuda tamamen haklı. Fahrenheit mahallenin yaramaz çocuğu gibi adeta. Yada ailenin bir baltaya sap olamamış serseri oğlu gibi.


Fahrenheit, şimdiye kadar denediğim en garip ve sevmesi zor parfümlerden. Bu kokunun fanatikleri hiç alınmayın. Ama artık eskilerde kalmış Polo Classic yada Azzaro Pour Homme’u anımsatan erkeksi tarzıyla günümüzün çok uzağında. Hele o açılışı yok mu. Dayanması ve tahammül etmesi zor. Zaten bir çok kişi bu parfümü “ya aşık olursun yada nefret edersin” diyerek anlatıyor. Bende bu tanıma katılıyorum. Ortası kesinlikle yok. Ne yazık ki ben nefret edenler kısmındayım. Biliyorum o bir klasik. O bir efsane kabul ediyorum. Fakat böyle bir kokuyu hiçbir zaman ne sevebilirim ne de kullanabilirim. Denemeden alınmaması gereken saatli bombalardan birisi. Aman dikkat.

Kalıcılığı bende yüksek olmadı. Bu durum da benim tenimde genellikle hiç bir parfümün kalıcı olmamasına bağlayabiliriz. Onun için buradaki kalıcılık değerlendirmelerim size aynen uyacak diye düşünmeyin. Bu durumu da göz önünde bulundurun bence. Farkedilirlik ilk bir saat gayet iyi. Daha sonra azalıyor. Ben daha güçlü bir yapısının olacağını düşünüyordum. Sanırım benim tenimde pek olmadı. Kullanım dönemi olarak dört mevsime de uyacaktır. Fakat siz yine de yaz sıcaklarında çok fazla sıkmayın. Ne olur ne olmaz. Olgun ve maço tarzını dikkate alırsak sanki 25 yaş ve üzerine daha çok yakışacaktır.

Artıları:
+ Harmanı zengin ve dolgun.
+ Alt notalarındaki deri kullanımı gayet başarılı.

Eksileri:
- Açılışı tahammül edilir gibi değil.
- Eskilerde kalmış kokusu.
- Salatalık ve benzin gibi kokmak istemeyeceğimi gayet iyi biliyoum.

Koku Güzelliği:10/4

8 Mayıs 2011 Pazar

Lalique – Encre Noir (2006)



Lalique – Encre Noir (2006) Markanın ilginç erkek parfümü.

Bugün yine bir başka mücevher markasının piyasaya sürdüğü parfüme bakacağım. Encre Noir yurtdışındaki internet bloglarında bol bol övgüler almış. Önce kısaca Lalique markasına bir bakalım.

Işığın heykeltraşı olarak adlandırılan markanın yaratıcısı Rene Lalique, modern mücevherin yaratıcılarından kabul ediliyor. 1860-1945 yılları arasında yaşamış olan Fransız cam ve mücevher tasarımcısı (ayrıca dekoratör) Rene Lalique, mücevher tasarımının sanat olarak kabulünde ve Art Nouveau stilinin oluşumunda önemli rol oynamış. Daha sonra Art Deco tarzında yapıtlar oluşturmuş. Zamanın önemli parfüm markaları için (Coty, Guerlain…) şişe tasarımı ve imalatı yapmış. Son olarak ise kendi markasıyla parfümler üretmeye başlamışlar.

Encre Noir sözlük anlamı itibariyle “Siyah Mürekkep” anlamına geliyormuş. Zaten şişesi eskiden kullanılan mürekkep okkalarına benziyor. Tarz olarak aromatik, yumuşak-odunsu tarzda.

İlk sıkıldığında hafif tatlımsı turunçgil benzeri kokuya bir parça kabe samanı (vetiver) ve buruk, ıslak odunlar eşlik ediyor. İlginç, kompleks ve farklı. Kabe samanı genellikle parfümlerin alt notalarında kullanılırken burada daha ilk başlarda kendisini gösteriyor. Bir süre sonra kabe samanı biraz geri planda kalırken başrole ıslak, rutubetli odunsu koku geçiyor. Biraz da hafif tatlımsı misk. Evet Encre Noir bana göre tam bir tatlımsı, yumuşak, aromatik bir odunsu kokuya sahip. Tabi ki biraz da kabe samanı ve misk. Genel karakteri böyle.

Özellikle yurtdışındaki parfüm severler kabe samanı (vetiver) temalı parfümleri oldukça seviyorlar. Fakat benim aram pek iyi değil bu tarzla. Onun için bu kadar övgüler alan Encre Noir, kokusuyla beni çok etkilemedi. Fakat kalite olarak gayet başarılı. Çok temiz, net ve ferah kokuyor. Hatta biraz şeffaf bir kokusu var. Nasıl yani diyecek arkadaşlara parfümü bir denemelerini tavsiye ederim. Anlatması zor. Özellikle kabe samanı ve ıslak, rutubetli, hafif tatlımsı-odunsu parfümleri sevenler mutlaka denemeliler. Pişman olmayacaklardır. Fakat dediğim gibi kokusuna çok ısınamadım.

Kalıcılık ortalama. Farkedilirlik biraz az gibi geldi. Tene yakın kalıyor. Saldırgan bir yapısı yok. Yumuşak, sakin ve barışçı. 25 yaş üzeri herkese yakışacaktır. Kullanım olarak bence dört mevsime uyacaktır.

Artıları:
+ Çok temiz ve kaliteli kokusu.
+ Özellikle kabe samanı severlerin kaçırmaması gereken bir tarzı var.
+ Ofis kullanımı için ideal.

Eksileri:
- İlk başlardaki ıslak ve rutubetli koku herkesin hoşuna gitmeyebilir.
- Farkedilirliği daha iyi olabilirmiş.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/5

24 Nisan 2011 Pazar

Kenzo – Power (2008)


Kenzo – Power (2008) Markanın yeni erkek parfümlerinden.

Kenzo markasının özellikle 1991 yılında piyasaya sürdüğü Kenzo Pour Homme parfümünü bilmeyen azdır diye düşünüyorum. Ünlü moda evi aradan geçen yıllar içinde bir çok parfüme imza attı. Bugün dünyanın en büyük lüks moda markalarından LVMH ((Louis Vuitton, Moët&Chandon, Hennessy) çatısı altında faaliyetlerini sürdürüyor.

Parfümümüz Power, çiçeksi kokusuyla dikkat çekiyor. Çünkü bu tarz çiçeksi kokular genellikle kadın parfümlerinde karşımıza çıkıyor. Erkek parfümlerinde ise hafif kadınsı çiçek kullanımı anlaşılan yaygınlaşacak. Minimal şişe tasarımı ise gerçekten ilginç.

Lafı uzatmadan bakalım kokusuna. İlk sıkıldığında oldukça tatlımsı bir turunçgil, hafif kadınsı çiçekler ve birazcık meyve aromaları size merhaba diyor. Günümüzün modern parfüm trendlerine uyan başarılı bir açılış. Oldukça hoşuma gitti ilk izlenim. Zengin, biraz kadınsı ve temiz. Bir süre sonra kaçınılmaz olarak parfümün yapısı değişmeye başlıyor. Meyveler ortadan kaybolurken tatlılık oranı da düşüyor. Başlangıçtaki neredeyse şekerli yapı azalıyor. Onun yerine hafif turunçgiller ile desteklenmiş biraz tatlımsı çiçekler baş role geçiyor. Böylece de devam ediyor. Yani özetle: Tatlımsı turunçgil, çiçekler ve odunsu notalar.

Power ismiyle dalga geçer gibi adeta. İsmine bakıp sert, erkeksi, güçlü bir parfüm beklemeyin. Hatta tam tersi nazik, çiçeksi, sakin, hafiften kadınsı, bağırmayan bir tarzı var. Sanki bu ismi ironi olsun diye koymuşlar. Genel olarak başarılı sayılabilecek kokusu var. Aslında basit bir kompozisyona sahip. Başlangıcı dışında çok zengin ve derin bir kokusu yok. Rahatsız etmeyen ve biraz kendi halinde. Tam bir ofis parfümü bence. Koku güzelliği olarak harikalar yaratmıyor. Fakat bu tarz çiçeksi erkek parfümü arayanların denemesi gereken bir seçenek. Yapaylık hissedilmiyor. Bu anlamda başarılı diyebilirim. Bu arada kokusunu Vera Wang For Men’e benzettim. Fakat onun kadar sabunsu değil. Power’ın tasarımcısının başarılı parfümlere imza atan (özellikle Dior Homme) Olivier Polge olduğunu önemle belirtmeliyim. Zaten kokusu hafiften Dior Homme’u andırıyor.

Kalıcılık olarak ortalama. Farkedilirlik yüksek değil. Tene yakın kalmayı seviyor. Unutmadan söyleyeyim bir erkek parfümü olarak lanse edilse de kadınlar da rahatlıkla kullanabilir. Yani unisex diyebilirim. 30 yaş altı kadın-erkek herkese uyacaktır. Özellikle belirtmeliyim ki sert, erkeksi, maço parfümleri sevenler Power’dan uzak dursalar fena olmaz. Kullanım dönemi olarak ilkbahar ve sonbahar harika olacaktır.

Artıları:
+ Özellikle ilk sıkıldığındaki kokusu çok başarılı.
+ Temiz, yumuşak, kibar bir çiçeksi parfüm arıyorsanız Power size göre olabilir.

Eksileri:
- Açılışı çok güzelken daha sonra biraz tek düze bir kokuya dönüşüyor.
- Farkedilirliği daha iyi olabilirmiş.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/5

22 Mart 2011 Salı

Ralph Lauren – Polo (1978)


Ralph Lauren – Polo (1978) Markanın klasikler arasındaki yerini almış parfümü.

Bugün, parfümlere meraklı hemen herkesin aşina olduğu kokulardan birisine göz atacağım. Yaşı özellikle 35 ve üzeri olanların Polo’yu bilmemeleri neredeyse imkansız.

Ralph Lauren, bilindiği gibi Polo yaka tişörtleri ve söylemeselerde elit kesime yönelik ürünleri ile saygı duyulan bir marka. Özellikle artık marka ile özdeşleşen logosu ile bilmeyen yoktur gibime geliyor. İnceleyeceğim Polo (yeşil şişe) markanın ilk çıktığında büyük ilgi gören modeli. Unutmadan söyleyeyim 1978’de çıktıktıktan bir yıl sonra dünyanın en iyi parfümü ödülünü de almış.    

Tarz olarak odunsu-şipre olarak sınıflandırılabilir. İlk sıkıldığında aromatik bir çimen-çam ağacı kokusu sizi karşılıyor. Birazda turunçgil destek veriyor. Son derece taze ve doğal. Bir süre sonra ise parfüm asıl yüzünü size göstermeye başlıyor. Bergamot benzeri turunçgil geriye çekilirken yerine silhat ve deri geliyor. Bu arada çam ağacı kokusu da sürekli olarak kendisini hissettiriyor. Bir parça da herbal (şifalı otlar) tarzı bir koku alttan alta hissediliyor. Toparlayacak olursam Polo, çam ağacı, silhat, biraz deri ve aromatik otlardan oluşuyor. Üst ve orta notalarda çam ağacı baskınken, alt notalarda silhat daha ön planda. Bunun dışında ne tatlımsı ne şekerimsi ne de vanilyamsı bir tarzı var. Aynı şişesi gibi yeşil, ağaçsı kokan bir yapısı var.

Şimdi efendim bu parfümle ilgili söyleyecek çok şey var aslında. Ama gereksiz bir şekilde lafı uzatmak istemiyorum. Öncelikle Polo parfüm dünyasının saygı duyulan klasiklerinden birisi hiç şüphesiz. Biraz eskilerde kalsa da kokusunun güzelliği, harmanının doğallığı ve koku kalitesi konusunda söyleyecek bir şeyim olamaz. Fakat yılların getirdiği yeni koku trendleri arasında pek şansı olacağını sanmıyorum. Evet zamanının en güzel parfümlerinden birisi olduğu şüphesiz. Ama bugün biraz eski moda kalmış gibi kokusu.

Şunu da belirtmeliyim ki yoğun odunsu, çamsı ve silhat baskın parfümlerle pek aram yok. Ama Polo benim bile hoşuma gitti. Peki alıp kullanır mıyım? Muhtemelen hayır. Ama özellikle erkeksi yapısı, elegant ve olgun havası, başarılı harmanı ile adeta zamana meydan okuyor. Ama nereye kadar?

Polo’yu kimler mi kullanır? Benim hayal dünyamda şöyle bir tablo oluştu: 30 yaş üzeri, iyi gelir sahibi, klas, tenis ve golf kulüplerine üye, hafta sonlarını çiftlik evlerinde geçiren erkekler. 
   
Kalıcılık ve farkedilirlik olarak tatmin edici diyebilirim. Tam bir erkek parfümü. Hatta bu kokuyu duyan kadınlar büyük ihtimalle pek hoşlanmayacaklardır. (Bende böyle oldu bilginize) Yani kadınlar üzerinde etkili olan parfümlerden olmadığını belirtmeme gerek yok sanırım. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Yazın ağır kaçacaktır.

Artıları:
+ Bu tarz parfümlerin en iyi örneklerinden birisi (Belki de en iyisi)
+ Tertemiz, kaliteli ve çok iyi dengelenmiş harmanı.
+ Kalıcılık ve farkedilirlik başarılı.

Eksileri:
- Günümüzün modern parfüm trendlerine uzak kokusu.
- Özellikle keskin, odunsu, çamsı kokuları sevmeyenler uzak durmalı.

Koku Güzelliği:10/8   Kalıcılık:10/7.5   Farkedilirlik:10/7.5