27 Ekim 2015 Salı

Scentstory – 24 Platinum (2012)


Scentstory – 24 Platinum (2012)

Periyodik cetvelde PT simgesiyle gösterilen platin elementinin, parlak beyaz renkte olduğu söylenir. İlk defa Amerika kıtasında nehir kumlarının arasında bulunduğu rivayet edilir. Dış etkenlere dayanıklı yapısı sayesinde birçok alanda kullanılıyor platin. Kimya ve tıp alanlarında, otomobillerin motorlarında, cam ve porselen sektöründe hatta kuyumculuk sektöründe bile kullanılıyormuş. Daha da ilginci, az bulunması sebebiyle altından daha değerli olduğu söylenir platin elementinin.

Bu önemli maden, 2012 yılında bir parfüme ilham vermiş hatta isim babalığı bile yapmış. Ünlü 24 dizisinden esinlenilerek oluşturulan Scentstory parfüm serisinin daha önce iki kokusunu denemiş ve pek beğenmemiştim. Şimdi Scentstory'lerin üçüncü parfümü 24 Platinum'u kullanıyorum bir süredir. Yurt dışı merkezli platformlarda 24 temalı parfümler oldukça seviliyor ve ilgi görüyor. Ülkemizde henüz satılmaması sebebiyle pek tanınmıyor. 24 Gold ile birlikte markanın popüler parfümlerinden 24 Platinum, kendi sitelerinde çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılmış. Resmi tanıtımlarında da platin elementine vurgu yapılmış. Platinin eski dönemlerde (18. yüzyılda) seçkinliğin ve zenginliğin simgesi olduğu belirtilmiş. Hatta Kral XV. Louis'in platini, sadece krallara layık bir metal ilan ettiği bile unutulmamış Scentstory tarafından.

24 Platinum'un açılışı yapay ve tuhaf şekilde gerçekleşiyor. Anlaşılması zor başlangıcında pudralı çiçekler mi var bilemiyorum ama bildiğiniz kötü kokuyor. Montale parfümlerini aklıma getiren bu acayip başlangıç pudralı ve zorlayıcı. Üst notaları sevmedim. Orta kısımda neyse ki o garip başlangıcın etkisi azalıyor. Onun yerini tozlu, pudralı gül almaya başlıyor. Oldukça tatlı pudralı güle biraz turunçgiller ve sandal ağacı eşlik ediyor. Bu haliyle orta notaları rafine ve kibar değil. Son bölüm parfümün en beğendiğim yeri oluyor. Kapanışta vanilya sazı eline alıyor. Biraz pudranın eşlik ettiği vanilya gayet güzel ve yumuşak ama üst ve orta kısma katlanabilirseniz.


24 Platinum, başlangıcıyla hafif çaplı baş ağrısı yaptı bende. O karmaşık ve kimyasal kokuya ne diyeceğimi bilemiyorum. Yukarıda dediğim gibi Montale'in o tanımlaması zor hastane-ilaç gibi kokan parfümlerini andırıyor üst notalar. Zaten açılışını Montale - Red Aoud'a benzetmişler ki kesinlikle haklılar. Red Aoud ve 24 Platinum'un başlangıçları aynı tuhaflıkta ve zorlukta. Orta bölümde daha yumuşayan ve sakinleşen 24 Platinum'da parfümün ana öğesi gül öne çıkmaya başlıyor. Buradaki gül, bildiğimiz anlamda gül sularını andırmıyor. Oldukça pudralı, kremsi, eski, tozlu ve köhne kokuyor. Şekerli orta bölümde vanilya da güle destek oluyor. Başlangıcı kadar irkilmesem de orta bölümü konforlu değil benim için. Son bölüm şahane değil ama en kabul edilebilir tarafını oluşturuyor 24 Platinum'un. Bu tür pudralı, şekerli, tozlu gül kokularını sevemiyorum. Bana hem biraz kadınsı geliyor hem de midemi kaldırıyor. 24 Platinum'da şeker oranı fazla. Tatlılık bazen bıktırıcı oluyor. Yoğun pudra kullanımı ise hiç bana göre değil.

Karşılaştırma yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum ama Shalimar'ın çok kötü ve fakir kopyası gibi davranmaya çalışıyor sanki. Kimi kullanıcıların onu Red Aoud'a benzetmeleri gayet yerinde. Hatta bence orta kısmın sonlarından itibaren Mancera - Roses Vanille'yi andırıyor kremsi, vanilyalı gül teması. Red Aoud ve Roses Vanille'in vasat karışımı sanki 24 Platinum. İki parfümü de pek sevemediğimi göz önüne alırsam 24 Platinum'un da pek şansı yok bana göre.

Kimileri öd kullanımından bahsetmiş. Evet olabilir. Belki de gülün bu tür verilişi, insanlarda öd çağrışımı yapmış olabilir. Bence onu öd parfümü olarak sınıflandırmak doğru olmayabilir. Eğer öd varsa da hiç sevemediğimi belirtmeliyim.


Kalite hissiyatı vermeyen, yapaylık sınırında dolaşan, herkesin sevemeyeceği, genç arkadaşlara uymayacak bir parfüm olarak hafızamdaki yerini alıyor 24 Platinum. Uniseks olarak piyasaya sürülmüş. Kadın kullanımına bir parça daha yakın. Sonbahar hatta kış kullanımı için uygun.

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ve fark edilirliği bende fazla olmadı.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

24 Ekim 2015 Cumartesi

Montale – Dark Aoud (2011)


Montale – Dark Aoud (2011)

Her türlü öd parfümüne her türlü ismi verebilen Montale’in çalışma şeklini ilginç bulurum. Öd ağacını farklı notalarla birleştirip farklı kombinasyonlara ulaşmaya çalışıyor belki de Pierre Montale. Parfümlerinin kalitelerine çok önem vermiyor gibi görülüyor dışarıdan. Amaç olabildiğince çok koku piyasaya sürüp, pastadan pay almak mı acaba? Fakat niş parfüm sektöründe işler bu kadar kolay mı?

Kendisini niş parfüm kulvarında gördüğünü zannettiğim Montale’in çoğu parfümündeki özensizlik ve aceleye getirilmişlik hissiyatı, onların oluşturmaya çalıştığı tipolojiye uygun olabilir. Şimdiye kadar denediğim/kullandığım on dört Montale parfümünün bende derin etkiler yaratmadığını söyleyebilirim. Dark Aoud’u da kullanım döneminde büyük beklentilere kapılmadım. Onun içindir ki sonuç şaşırtıcı olmadı.

2011 yılı çıkışlı olduğunu sandığımız Dark Aoud, yurt dışı merkezli platformlarda hakkında epey şey söylenen arkadaşlardan birisi. Kendi sitelerinde “Around The Aoud” serisine ait olarak gösterilmiş. Karanlık ve yoğun öd temasının bir çeşidi olduğu belirtilmiş Dark Aoud’un. Ayrıca içeriğindeki ihtişamlı sandal ağacının, Asya ormanlarının derinliklerinden geldiği söylenmiş ki, Dark Aoud’un sandal ağacını merkeze aldığı resmi olarak açıklanmış.


Dark Aoud’un başlangıcı ağır, garip, rahatsız edici ve irkiltici deri ile gerçekleşiyor. Karanlık sayılabilecek üst notalar ayakkabı boyalarını ya da yeni deri çantaları hatırlatıyor. Kabullenilmesi zor deriye, nane, hastane gibi kokan öd ve yumuşak sayılabilecek sandal ağacı eşlik ediyor orta kısma doğru. Başlangıçtaki sertliğe nazaran daha yumuşak orta bölüm benim için hala konforlu değil. Neyse ki son bölüm güzel. Kapanışta deri yok, sandal ağacı yok, öd yok. Alt notalarda hoş bir tütsü ortaya çıkıyor. Azıcık da vetiver var. Hatta kuru baharatlar bile olabilir. Son bölüm yapaylıktan uzak, sakin ve başlangıcı kadar karanlık değil.

Dark Aoud, üst ve orta kısımda rahatsız edici olabilmeyi başarıyor. Sonlardaysa hiçbir şey olmamış gibi güzel yüzünü size gösteriyor. Başlangıçta acı çektiriyor, kapanıştaysa bütün günahlarını unutturmaya çalışan bir günahkar rolünü oynuyor belki de. O, şeytani bir patavatsızlıkla, cüretkarlıkla başlıyor, dervişvari sakinlikle son buluyor.

Kimileri onun için kötü çocuk karakterli diyor ki haklılar. Hayvansallığı andıran deriye meylettiğini düşünüyorum Dark Aoud’un. Kimseyi kaale almayan serseri gibi davranıyor. Deri-öd ikilisi kirli verilmiş. Bazı yorumcular onda kullanılan ödün hastane-ilaç gibi koktuğunu vurgulamış. Haksız sayılmazlar. Zaten Montale’in bu tür öd kullanımına sıkça rastlıyoruz. Onun için sürpriz olmadı benim için fakat alışık olmayanlara küçük çaplı şok yaşatabilir. Sandal ağacı ise arayı bulmaya çalışan uyumlu anne figürü gibi. Sonlardaki tütsü ise yapaylık barındırmıyor ve bana göre parfümün en güzel kısmını oluşturuyor.


Demem o ki, zor bir parfüm Dark Aoud. Sevmesi zor, kullanması zor, etraftaki insanların beğenmesi zor, övgüler almanız zor. Uç bir deneme. Tuhaf bir yapaylık vaat ediyor. Aynı zamanda kaba ve erkeksi. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulduğunu gördüğümde hafiften gülümsedim. Kadın kullanımı için uygun görünmüyor.

Bu tür kokulara çok ilgim olmadığı için, onu kullanmaktan zevk aldığımı söyleyemem. Eğer bu tür sert ve zorlayıcı kokuları seviyorsanız denemenizde fayda var. Onun dışında denemeseniz büyük kaybınız olmayacaktır, merak etmeyesiniz.

EDP formunda Dark Aoud. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek fakat kısa süre sonra tene yakın kalmaya başlıyor. Sonbahar hatta kış mevsiminde kullanılmalı. Yaş isteyen yapısının olduğunu söylemem gerekiyor. Genç delikanlı kokusu değil. Aman dikkat.

Koku Güzelliği:10/6

19 Ekim 2015 Pazartesi

Estee Lauder – Modern Muse (2013)


Estee Lauder – Modern Muse (2013)

"Kendine güvenen, özgür, ilham veren. Stilinizi, kendinize güveninizi ve yaratıcı ruhunuzu ortaya çıkarın. Rengarenk çiçeklerin ve yemyeşil, şehvetli ormanın çekici kontrastını yakalayın. İki özel, farklı akor (parlak yasemin ve canlı odunsuluk) ilgi çeken ikilik izlenimi veriyor.

Modern Muse ilhamını, modern kadının karmaşıklığından ve onun hayatının, kişisel yaşamının dinamik tezatlığından almıştır. Modern kadının yaratıcı enerjisi ve çekici kadınsılığı, onun çok yönlü parlak çiçeksiliği tarafından yakalanır.

Modern Muse kimdir? Kendine güvenen ve bağımsız, yumuşak ve güçlü, dinamik olmasına rağmen kadınsı. Şık ve özgün. O bir kelime bile söylemeden tanıştığı her kadına ilham verir. O, daima sahip olduğu içgüdü ile kendi hayatının kahramanıdır."

İşte size Estee Lauder'in yeni sayılabilecek parfümü Modern Muse'ın bulabildiğim reklam cümleleri. Pazarlama kampanyasını “kendine güvenmek, bağımsızlık ve ilham vermek” üzerine kurmuş gibi görünüyor Estee Lauder, Modern Muse parfümü için. Tabii biraz da kadınlara moral verici bir motivasyon da sağlamaya çalışıyor olabilir. Sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok bölgesinde kadınların sorunları çok büyük ve köklü. Çoğu zaman ezilen, dışlanan, acı çeken ve ayakta kalmaya çalışan kadınlar oluyor. Erkeklerin zalimlikleri ise bitmiyor. Hiç kimse kusura bakmasın, bu anlamda kadınların her zaman yanındayım.


Neyse konumuza döneyim. Estee Lauder’in ilk defa bir parfümünü yazı konusu yapmış olduğumu fark ettim ve bu yüzden kendimi kınamam gerekiyor mu bilemiyorum. Ünlü güzellik markası Estee Lauder, parfümler anlamında göz ardı edilemeyecek önemli klasiklere sahip. Evet bir Guerlain kadar olmasalar da geçmişteki sevilen parfümlerinin mirasını hala üzerinde taşıyor. Bünyesine topladığı markalarla kocaman holdinge dönüştüğü ise artık sır değil. Estee Lauder bu sefer 2013 yılında kendi kadın parfümünü piyasa sürdü. Modern Muse, böylece dünyaya geldi. Her ne kadar çıkışı çok ses getirmese de şimdiden oldukça seveni olduğu görülüyor Modern Muse'un.

Kendi sitelerinde yeşil çiçeksi, odunsu olarak sınıflandırılmış. Parfümü üzerime sıktığımda ferah turunçgillerle çiçeklerin karışımı beni karşılıyor. Portakal çiçeği mi yoksa çiçeksi portakal mı karar veremedim. Ferah, kadınsı ve yüksek kaliteli üst notaları sevdim. Orta bölümde tabii ki kadınsılık artıyor. Ferah turunçgiller yerini çiçeklere bırakıyor. Bu noktada sabunsu beyaz çiçeklerin istilasına maruz kalıyorsunuz. Yasemin, zambak, sümbülteber, hanımeli ve daha bilmediğim çiçekler. Orta bölüm tamamen kremsi ve sabunsu beyaz çiçeklerin etkisinde. Orta bölümün sonlarına doğru misk de ekleniyor kadroya. Orta notalar benim için fazlasıyla çiçeksi. Yine de kremsi-vanilyalı beyaz çiçekleri beğendim. Geleyim sonlara. Alt notalarda çiçeksilik devam ediyor ama kalite düşüyor. Misk hala var kapanışta. Beyaz çiçeklere eklenen soğuk ve yapay bir koku, alt notaları pas geçmemi sağlıyor. Calone ya da parlak amberden şüpheleniyorum. Kapanışı ne yazık ki başarılı değil.

Modern Muse ismi gibi modern bir çiçek parfümü. Başlangıçtaki çiçeksi turunçgilli yapı, parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Orta kısımdaki kremsi-vanilyalı beyaz çiçekler de gayet güzel. İyi ki vanilya kullanılmış orta bölümde. Yoksa fazlasıyla kuru ve baygın çiçeksiliğe dönüşecekmiş orta notalar. Sonlardaki boşvermişlik ve yapaylık, yeni nesil parfümlerde artık totem halini aldı. Niye yeni parfümlerin birçoğunun alt notaları özensiz olmak zorunda?


Modern Muse, modern bir peri masalı hikayesi gibi. Baştan sona tatlı, temiz, yumuşak beyaz feminen çiçeklerle bezenmiş. Yani kokunun ana aksını beyaz çiçekler oluşturuyor. Benim için ayrım yapmak zor. Çünkü bu beyaz çiçeklerin kokusu birbirine benziyor sanki. Sümbülteber ve yasemin bir parça öne çıkıyor. Zambak geride kalıyor. Başlarda ferah turunçgillerle, orta kısımda vanilya ile destekleniyor beyaz çiçekler. Mis gibi canlı kır çiçekleri gibi. Hatta farklı birçok çiçeğin bulunduğu bukete benziyor Modern Muse. Kokunun her anında çiçeklerin izi var.

Modern Muse, tam bir kadın parfümü. İlginç, yaratıcı ve farklı değil. Sokakta veya çevrenizde sık sık karşılaştığınız ve burnunuzu teğet geçen tatlı beyaz çiçek parfümlerinden pek farkı yok ama hoş bir çekiciliği, canlılığı, neşesi, başarılı aurası var. Her parfüme onu anlatan bir kelime seçmeye çalışıyorum çoğu zaman. Gerçi bir parfümü bir kelimeyle özetlemek zordur. Sanırım Modern Muse'u tek kelimeyle şöyle özetleyeceğim: “Temiz"

İçeriğindeki beyaz çiçeklerin fazlalığı sebebiyle Modern Muse, aklıma hemen Carnal Flower-Fracas ikilisini getirdi. Modern Muse'deki sümbülteberin, bu çağrışımı yaptığını söylemek yanlış olmaz. Aralarındaki temel fark Modern Muse'un kremsi ve vanilyalı olması, Carnal Flower-Fracas'ın kuru ve gerçek çiçek gibi kokması. Bir başka benzerlik de Givenchy'nin ünlü klasiği Amarige ile ilgili. Tabii Amarige oldukça kuru beyaz çiçeksi kompozisyona sahipti. Bence andırıyor Modern Muse, Amarige'i. Hatta işi abartıp, Modern Muse'un orta kısmındaki kremsi vanilyalı beyaz çiçekleri, Bulgari'nin enfes Jasmin Noir'ine bile benzetebilirim.

Çok derin, kompleks ve yenilikçi olmadığını kabul etmek gerek. Fakat bu durum onun iddialı, hırslı ve cazibeli olmasına engel değil. Düz çizgide ilerlediği söylenebilir. Günümüze yakın yapısıyla denenebilir. Ama çok genç arkadaşlara uyacağını sanmıyorum. Sabunsu hatta zaman zaman pudralı tarafı ağır basıyor. Daha yaş ve olgunluk isteyen bir parfüm gibime geliyor. Genç bir kızda fazlasıyla rüküş kaçabilir kokusu.


Modern Muse'u ünlü parfümör Harry Fremont tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Başlangıcı dolu dolu gerçekleşiyor. Orta bölümde yumuşak bir ten kokusu haline geliyor. Kimileri yaz mevsiminde kullanılabilir demiş. Bence kullanılamaz çünkü orta kısımdan itibaren artan baskın çiçekler ve vanilya, çok sıcak yaz aylarında boğucu olabilir. Onun çok soğuk kış mevsimine de yakışmayacağını düşünüyorum. En çok ilkbaharın neşesine ve canlılığına yakışır gibime geliyor. Bir de serin sonbaharın çiçeksi hüznünü sevebilir Modern Muse.

Not: Estee Lauder'in kadınlara bir önerisiyle bitireyim yazıyı. Kendi sitelerinde Modern Muse'un şöyle kullanılmasını önermişler: "Saç fırçanıza Modern Muse'u sıkın ve saçlarınızı tarayın." Böylece parfümün saçlara daha homojen yayılacağını dile getirmek istemiş olabilirler. Söylemesi Estee Lauder'den uygulaması sizden hanımlar :)

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Ekim 2015 Cuma

Clive Christian – X Men (2001)


Clive Christian – X Men (2001)

Parfüm Merakı sitesi için kaleme aldığım yazılardan sonra, e-posta, facebook ve twitter yoluyla bir çok soru geliyor. Kimi arkadaşlar parfüm önerisi ister, kimi arkadaşlar alış veriş için hangi internet sitelerinin güvenilir olduğunu sorar. Elimden geldiğince cevaplamaya çalışırım bana ulaşan soruları. Fakat bir soru tipi vardır ki hafiften gülümseme yaratır bende: "Afrodizyak kokulu parfümler hakkında ne düşünüyorsunuz?"

Genellikle parfümlerin afrodizyak denilen etkileri olmadığını, bunun üreticilerin pazarlama tekniği olduğunu ve hiç bir kokunun karşı tarafta birden bire cinsel uyarıcı görevi göremeyeceğini anlatırım. Ve bunu iddia eden parfüm üreticilerine mesafeli yaklaşmalarını söylerim. Dünyanın en önemli markalarının dahi bu tür söylemlerini çok ciddiye almamalarını belirtirim. Çünkü henüz bilim dünyası bile afrodizyağın tanımını yapabilmiş değil. Nasıl kokar, neye benzer muğlak bir kavram. Yani ortada sihirli, afrodizyak denebilecek tek bir koku formu yok. Bilemiyorum ileride bilim insanları bu kokuyu bulup, formülünü oluşturabilirler. O zamana kadar bu afrodizyak kokan parfüm iddiası, benim için hoş ve egzotik bir hikayeden öteye gitmiyor.

Kaderin ironik tecellisi sonucu karşıma afrodizyaktan bahseden parfüm evi çıktı. Fakat durum bu sefer epey ciddi. Çünkü karşımızda dünyanın en pahalı parfümlerini satmakla övünen, ultra lüks niş marka Clive Christian var. Ve onların 2001 yılı çıkışlı parfümleri X (kadın ve erkek) için afrodizyak vurgusu yapılıyor. Hem de kendi sitelerinde!


Clive Christian'ın deyimiyle "insanlığın en güçlü doğal afrodizyaklarıyla kuşanan" X parfümlerinin erkek olanı, uzun süredir merakımı çekmekteydi. Kendi sitelerinde yine hiç bilgi yok X Men'le ilgili. Notalarını bile yazmaya tenezzül etmemişler. Sanırım biraz züppe duruşlarının da payı var bu rahatlıklarının oluşmasında.

X Men'in açılışı (film afişi gibi oldu) eski tarz turunçgillerle gerçekleşiyor. Nostaljik bergamot yüksek kalitesiyle ilk saniyelerde takdirimi kazanmayı başarıyor. Başlangıçta sabunsu sayılabilecek bergamota aromatik otlar eşlik ediyor. Olgun, ferah, zengin ve şahane üst notalar koklamaya değer. Orta kısımda bergamot geri çekiliyor. Onun boşluğunu sıcak, tatlı baharatlar ve garip meyvemsilik alıyor. Tarçın, zencefil ve biber olduğunu sandığım baharatlara ananas benzeri olgun meyveler eşlik ediyor. Azıcık da metalik sedir ağacı ve çam var sanki. Orta bölüm daha günümüze yakın kokuyor fakat başlangıçtaki kadar şık değil. Baharatlar çok farklı verilmemiş. Tatlı olmayan meyvelerle birleşimi idare eder. Orta bölümdeki asıl sorun bence metalik odunsu notalar. Orta notalar kötü değil ama şahane de değil. Son kısımda kibar ve nefis vanilya kendisini gösteriyor. Meşe yosunu hoş sürprizini eksik etmiyor kapanışta. Amber de algılıyorum alt notalarda. Sonları çok güzel X Men'in.

Anladığım kadarıyla reçinemsi, meyvemsi, baharatlı, odunsu bir parfüm X Men. Kimi zaman traş köpüklerini anımsattı bana, kimi zaman sabunsuluğu, kimi zaman da aromatik otlarla dolu ormanı hatırlattı. Eski tarz erkeksi aromatik odunsu fujerlere göz kırpıyor fakat modern sayılabilecek baharatlar ve vanilya-amber ikilisiyle modern dünyaya uyum sağlamasını beceriyor. Başlangıcını sevdim. Modern sayılabilecek parfümde verilmeye çalışılan eski hava güzel bir nostalji yaratıyor. Bergamot olması gerektiği gibi. Gayet olgun ve sakin bergamot, Clive Christian'ın temsil ettiği geleneğe uygun. Orta kısımda lüks hava biraz değişiyor. Baharatlar saldırgan değil. Kimilerinin Iso E Super dedikleri odunsuluk biraz uyumsuzluk yaratıyor. Tatlı baharatlar, abartılı şekilde şekerli verilmemiş. Son bölümde koku çok silikleşiyor. Alt notalardaki meşe yosunu, ustaca dokunuşla bir kazayı engellenmiş neyse ki.


"Dünyanın en pahalı parfümlerini satan bir markanın eserleri dünyanın en iyi kokularına sahip olmalı mı?" sorunsalı birden aklıma geliveriyor. Şunu söyleyebilirim ki X Men, benim için harika bir parfüm değil. X Men'in beşte biri fiyatına satılan Dior Homme Intense'i ya da Terre d'Hermes'i koku güzelliği anlamında tercih ederim. Bu tamamen benim seçimim olacaktır. Çünkü zihnimizde oluşturulmaya çalışılan "dünyanın en pahalı parfümleri" konsepti, algılarımızı değiştirmeye yönelik olabilir. X Men'i tasarlayan kişinin Geza Schoen olduğunu biliyoruz. Aynı ismin Diesel ve Fcuk gibi vasat parfümlere sahip markalara işler yaptığını da biliyoruz. Demek istediğim şu ki, bize kabul ettirilmeye çalışılan algılara, havalı pazarlama kampanyalarına ve klişe sloganlara göre karar vermemek gerekiyor bir parfümün iyi olup olmadığına.
“Harika parfüm” kavramı, kokusunda kendinizden bir şeyler bulabilmekle ilgili. Çok yüksek fiyatlara satılıyor diye niş parfümleri sevmek zorunda değiliz. Acımasızca eleştirmek de gerekmiyor. Denge ve makul olmak her zaman ihtiyacımız olan şey. Tabii bu söylediklerimi sadece parfümler anlamında değil, hayatın diğer alanlarına da uyarlayabiliriz.

Konumuzdan çıkmayayım. X Men, sosyal statüsü yüksek, yeterince kaliteli, şık, erkeksi ve lüks bir parfüm. Üzerinizde taşıdığınız zaman farklı bir havaya sokuyor sizi. Günlük kullanımdan ziyade gece çıkmaları için ve takım elbise ile daha uyumlu olacaktır. Üst yaş gurubunu hedefleyen konseptin doğru düşünüldüğünü ve hayata geçirildiğini anlıyorum. Fakat koku tarzı olarak bana pek yakın olmadığını hissediyorum. Hani bazı parfümler vardır "işte bu" dersiniz ve aşık olursunuz. X Men'de o durumu yaşamadım. Doğru kişide harika bir parfüme dönüşecektir ama görünüşe göre bende değil.

Luca Turin'in kitabında odunsu yosun olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Bu puana katılıyorum. Bir başka parfüm eleştirmeni ve yazar Chandler Burr ise X Men'in, o zamana kadar ki kullandığı parfümler içinde en tuhaf alt notalara sahip olduğunu söylemiş.


X Men, Pure Perfume formunda. Bu yüksek konsantrasyona rağmen fark edilirliği fazla değil. Kalıcılığı normal. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmanızı öneririm. İnanılmaz fiyatına istinaden denemeden almamanızı önemle belirtmeliyim.

Koku Güzelliği:10/7.5

12 Ekim 2015 Pazartesi

Costume National – Soul (2015)


Costume National – Soul (2015)

"Bu koku bir kitap olsaydı? Bin bir Gece Masalları.
Bu koku bir ruh hali olsaydı? Bilinmeyen dünyaları keşfetmeyi arzulayan öncü ruh.
Bu koku bir mücevher olsaydı? Yükselen güneş tarafından aydınlatılan amber taşı.
Bu koku renk olsaydı? Tabii ki turuncu!
Bu koku bir şehir olsaydı? Siena.
Bu koku bir film olsaydı? Arabistanlı Lawrence (1962).
Bu koku bir dönem olsaydı? Osmanlı dönemi.
Bu koku bir şarkı olsaydı? Serge Gainsbourg - Sea, Sex and Sun
Bu koku bir sezon olsaydı? Sonbahar."

Genellikle çok sevmem bu tür kısa soru-cevap tarzı söyleşileri fakat yukarıdaki söyleşide cevapları veren kişinin Dominique Ropion olduğunu öğrendiğimde ister istemez sempatik geldi. Ünlü baş parfümör Dominique Ropion, 2015 yılında Costume National markası için Soul isimli parfümü tasarladı. Yukarıdaki söyleşide de Soul parfümünün bay Ropion'a neleri çağrıştırdığına bizzat kendisi cevap veriyor.

Bu kısa söyleşide bay Ropion, şunları da eklemiş: "Soul parfümü, güçlü, zengin ve soylu ham maddesi ile ruhun derinliğini ifade eder. Ham madde zenginliği ve kalitesiyle, öd gibi sıcak ve şehvetli kokar ki, Soul parfümü Ortadoğu'ya yaptığım seyahatlerden ilhamını almıştır."


Ünlü parfümörün, Soul'un ilhamını Ortadoğu'dan almasına pek şaşırmadım. Costume National'ın kurucusu Ennio Capasa'nın bir süreliğine Yohji Yamamoto'nun yanında Japonya'da çalıştığı söylenir. Japonya'da yaşadığı süre içinde, doğu kültürünün duygu dünyasındaki etkisini inkar etmez Ennio Capasa. Bu iki durumu bir araya getirince, belki de Costume National markası, bilinçli bir seçimle, Dominique Ropion'dan doğuyu çağrıştıran parfüm tasarlamasını istemiştir. Malum bu aralar öd ve doğu tarzı kokulara yöneliş var.

Parfümün isminin Soul olmasıyla, konseptin ruhanilik veya duygulara hitap etmesi sağlanmak istenmiş olabilir. Doğu kültürlerinin kaderciliği ve muhafazakarlığına, akılcı ve maddeci batı kültürünün bakış açısı olarak da düşünülebilir Soul parfümü. Belki de kendi sitelerinde söyledikleri gibi amaçları sadece Costume National markasının ruhunu ve özünü somutlaştırmak için oluşturulmuş bir parfümdür Soul.

Kendi sitelerinde parfümdeki en önemli ögenin "saf amber" olduğu güçlüce vurgulanmış. Çoğu yerde odunsu amber olarak sınıflandırılan Soul'u üzerime sıktığımda karşıma tatlı turunçgiller çıkıyor. Gayet modern verilmiş şekerli portakala baharatlar eşlik ediyor. Çok farklı ve özgün açılışa sahip değil ama yine de gayet kaliteli, modern ve sevilesi başlangıca sahip. Orta kısımda yavaş yavaş parfümün anahtar notası amber devreye giriyor. Sevdiğim gibi egzotik verilmiş ambere vanilya ve öd eşlik ediyor. Vanilya biraz pudralı veya mumsu verilmiş. Yine de gayet güzel orta kısım. Sonlarda amberin etkisi devam ediyor. Tatlı olmayan deri çok arkalardan kendisini gösteriyor. Pudralı vanilyanın hala etkili söylenebilir kapanışta. Sonları çok ilginç ya da etkileyici değil.


Soul, yeni nesil bol tatlı öd-baharat-amber-vanilya parfümü benim nazarımda. Modern parfümlerin çoğundaki tatlılık, Soul'da da mevcut. Tatlılığı veren kuvvetle muhtemel ki vanilya. Orta kısımdan itibaren devreye giren vanilya, kapanışa kadar inatla tende kalıyor. Yine orta bölümde devreye giren tatlı amber ve öd notasının birlikteliği iyi sonuç vermiş. Yapaylık yok. Başlangıçtaki baharatlar tanıdık ama sıkıcı değil.

Genel olarak zengin ve yumuşak sayılabilecek bir parfüm Soul. Sert ve algıları zorlayıcı değil. Deri, fazla kendisini göstermiyor. Turunçgiller başlangıçta rol alıyor. Öd notasının çok daha fazla öne çıkacağını sanıyordum ama kontrollü verilmiş. Gül suyu efekti veya ağır Arap-Ortadoğu esintisi yok parfümde. Çok sıra dışı değil. Her kokladığımda ya da üstümden gelen aromayı içime çektiğimde bir parfüme (ya da birden çok parfüme) benzetiyorum ama bir türlü adını koyamıyorum. Zaten Costume National gibi ana akıma hizmet veren bir markaya da çok uç bir koku olmazdı. Bu noktada Dominique Ropion orta yolu izlemiş. Fazla risk almamış ki bu konuda onu anlayabiliyorum. Neyse ki kaliteyi de düşürmemiş. Tabii son kısımdaki vasat pudralı vanilyayı saymazsam.

Soul, baş yapıt değil ama kötü de değil. Kimi parfümlerde ilacımsı verilen öd, burada kibarca tatlı baharatlara ve ambere eklemlenmiş. Baharatlar, rahatsız edici veya irkiltici değil. Dominique Ropion, aslına bakılırsa ustaca cambazlığa imza atmış. Bu güçlü ve karakteristik notaları (öd, amber, baharatlar, deri ve vanilya) bir arada ve dengede sunmaya çalışmış. Bence hiç de fena iş çıkarmamış. Zaman zaman biraz karmaşa hissedilse de son zamanların başarılı ana akım parfümlerinden birisine imza atılmış. Bu markanın, Costume National Homme'dan sonra bir başka sevdiğim eseri olarak yerini alıyor Soul. Keşke tatlılık biraz daha az olsaymış ve vanilya başarılı verilseymiş. Dominique Ropion gibi ustanın tasarladığı Soul, kullanması ve sevmesi kolay karakteriyle bence denemeye değer.


Soul, çoğu yerde uniseks kullanıma uygun olarak tanıtılmış. Erkek kullanımına daha yakın olduğunu düşünüyorum. Kadınsı nüanslar taşıdığını söylemek zor. Şöyle bir düşündüğümde tabii ki kadınlarda kullanabilir ama sonuç nasıl olur bilemiyorum.

Soul, EDP konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği başlarda yüksek, sonra normale dönüyor. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun.

Son olarak, Tekin Acar'ın internet sitesinde Soul şöyle tanıtılmış: "İçeriğindeki bitki özleri, en son teknoloji olan ekstraksiyon yöntemi (istenmeyen safsızlıkları karışımlardan uzaklaştırmak için yapılan bir işlemdir), ile elde edilerek doğa dostu bir parfüm yaratılıyor. Bu teknik ile yabancı madde içermeyen saf bir ekstre elde edildiğinden, her bir bitki özünün doğal kokusu korunmaktadır. Bu özel kokuyu hayata geçiren, çok kıymetli içerik ve özlerin oryantal karışımı...


Kullanılan içeriklerin eşsiz kalitesi ve zenginliği en son teknolojilerle birleşerek; markanın ruhunu yansıtan tipik özellikleri ile sıcak, duyulara hitap eden, şık ve karizmatik parfümü yaratıyor."

Koku Güzelliği:10/7.5

9 Ekim 2015 Cuma

Penhaligon’s – LP No.9 For Men (1999)


Penhaligon’s – LP No.9 For Men (1999)

Hani bir söz vardır "Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu" diye. Tabii bu sözün orijinalinin azıcık farklı olduğu da söyleniyor. Ben de berberlik mesleği için hep şunu düşünmüşümdür "Saç kesim makinesi çıktı, mertlik bozuldu." Artık çok yetenekli olmanıza gerek yok, deneyim ise şart değil. O saç kesim makinesini biraz kullanıverin tamam. Nerede o eski berberlerin sadece makasla yaptıkları saç kesimleri. Bir saat boyunca o parmakların otomatiğe bağlamış şekilde makası kullanması, çocukken bana sihirli bir işmiş gibi gelirdi. Acaba parmakları ağrımıyor muydu eve gittiklerinde.

Tabii çocukken en sevdiğim şeylerden birisi olan berber koltuklarında uyuma alışkanlığımdan bahsetmeyeyim. Parfüm Merakı nereden çıktı bu berber mevzusu diyecek olursanız, bir süredir kullandığım LP No.9 parfümünden geldi. Yabancıların çok kullandığı bir terimdir kimi parfümleri anlatmak için berber dükkanı sözü. Tabii berber dükkanları, sadece erkekler tarikatının bildiği bir seremoni bütününün gerçekleştiği yerdir.

Bana berber dükkanlarının kokusunu hatırlatan Penhaligon's'un pek öne çıkamayan erkek parfümlerinden LP No.9 For Men'in, 1999 yılının sevgililer günü için piyasaya sürüldüğü söyleniyor. İsmini ise "Love Potion No. 9" temasından alıyor. Ülkemizde pek bilinmeyen "dokuz numaralı aşk iksiri" kavramına, Birleşik Devletler'de rastlanıyor. 1959 yılında The Clovers grubu tarafından seslendirilen Love Potion No.9 şarkısı, o yıl müzik listelerinde yirmi üçüncü sıraya kadar yükseliyor. Bu şarkının konusu, aşık olmak isteyen bir erkeğin hikayesi. Her yerde aşkı arayan bu adam bir gün çingeneyle karşılaşır. Onunla bu sorunu hakkında konuşan adama, çingenenin bir sürprizi vardır: Dokuz numaralı aşk iksiri. Bu iksiri alıp, kullanmaya başlayan adamın, birden bire gördüğü herkesi öpmesiyle şarkı trajikomik hal alır. 1992 yılında Sandra Bullock'un başrollerinde olduğu sinema filmine de konu olur Love Potion No.9. Her ne kadar Sandra Bullock'un oynadığı filmleri sıkıcı bulsam da bu durum konumuzla çok ilgili değil.


Evet daha fazla uzatmayayım. İngiliz niş parfüm evi Penhaligon's'un LP No.9 isimli erkek ve kadın parfümü, ismini Love Potion No.9'nın kısaltmasından almış. Kimi yorumcular bu durumla dalga geçiyorlar ki bence de haksız sayılmazlar. LP No.9 For Men'i kullanım döneminde onun nasıl bir aşk iksiri olabileceğini düşündüm ama işin içinden çıkamadım.

Kendi sitelerinde LP No.9 için pudralı karanlık yapısından, ferah üst notalarından, ender görülen çiçeksi ve baharatlı orta kısmından ve baştan çıkarıcı alt notalarından bahsedilmiş. Parfümün açılışı gerçekten de ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Buruk ve neredeyse nostaljik-dumansı-tütünsü bergamot beni kısa süreliğine 1980'li yılların artemisyalı aromatik fujerlerine ışınlıyor. Üst notalardaki metalik turunçgiller ne yazık ki sevdiğim gibi değil. Üzgünüm bergamot seni bu halinle benimseyemiyorum.

Orta bölümde hissettirmeden bir geçiş söz konusu. Metalik mandalina hala tutunmaya çalışıyor orta kısımda. Evet onun verdiği hissiyat kesinlikle artemisya notasını andırıyor ki parfümlerde bir türlü hoşuma gitmiyor artemisya. Fakat o da ne? Orta kısımda sevdiğim bir nota geliyor yavaş yavaş: Karanfil! Orta notalarda dumansı ilginç baharatlar parfümün derinliğini ve zenginliğini arttırıyor. Doğru kelime zengin olmalı orta kısım için. Sadece karanfil de değil, baharat babında tarçın ve kara biberden de bahsedilebilir. Anlıyorum ki Penhaligon's'un resmi açıklaması kelimesi kelimesine doğru. Orta bölümde dumansı ama ferah ve parlak baharatlara erkeksi çiçekler de eşlik ediyor. Kimisi sardunya diyor, kimisi ylang ylang, kimisi de yasemin. Emin değilim. Orta bölümü başlangıcına göre daha sevilebilir buldum. İki paragraf yazdım ama hala bitmedi nota analizi. E zaten bu da parfümün detaylı yapısına işaret ediyor. Oysa olsaydı Gucci by Gucci Pour Homme gibi bir arkadaş, beş satırla bitirip geçseydik nota işini.


Madem öyle alt notaları kısa tutayım. Kapanışta dumansı ferah ve aromatik baharatların etkisi giderek azalıyor. Çok lezzetli ve şekerli olmayan vanilya ortaya çıkıyor. Nereden çıktığını bende anlayamıyorum birden bire. Şaşkınım ama mutluyum. Enfes vanilya pudralı verilmemiş. Çok şık alt notaları. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor kapanışı.

LP No.9 For Men, dumansı, aromatik, egzotik bir baharat-turunçgil parfümü gibi davranıyor. Sıcak baharatlar keskin ve kendinden emin. Genel kompozisyon fazlaca tatlılık barındırmıyor. Yapaylık kimi zaman metalik bir halde karşınıza çıkıyor. Onun dışında harmanı dolgun, bol notalı ve biraz karışık. Ödediğiniz paranın hakkını verebilecek, benzerine pek rastlanmayacak farklı bir arkadaş. Onu kimi zaman Old Spice'a (egzotik ferah baharatlar anlamında) kimi zaman Brut'e (dumansı fujer baharatlar anlamında), kimi zaman Sartorial'a (eski kafa berber dükkanı tarzı anlamında), kimi zaman Obsession For Men'e (karanfil destekli baharatlar ve vanilya anlamında), kimi zaman L’Anarchiste'e (metalik turunçgiller anlamında) ve kimi zaman Cartier - Santos'a (yumuşak erkeksi çiçekler anlamında) benzetmek istesem de hiç birisine tam anlamıyla yakın değil. Sanırım saydığım parfümlerden en çok L'Anarchiste'i andırıyor üst ve orta kısımda. Son bölümü Obsession For Men’e yakın sanki.

Erkeksilik vurgusu olduğunu kabul ediyorum LP No.9 For Men'de. Üst yaş guruplarını hedefleyen ve takım elbise üzerinde kullanmaya yakın duruşuyla, çarşı-pazar gezmesi kokusu olmadığı izlenimi veriyor. Bilderberg toplantılarında kullanmak içinse biraz aromatik ve ferah kaçabilir. Bazı yorumcular onu karanlık olarak görselerde bence hiç de karanlık kokmuyor. Ayrıca onun seksi olduğunu söyleyen arkadaşlara da gözlerimi olabildiğine açıp bakmak istiyorum. Bu parfümün neresi seksi? Bazı arkadaşların da onu Opium Pour Homme'a benzettiklerini not olarak vereyim.

Ten üzerinde buruk turunçgillerin ve erkeksi çiçeklerin hissedildiği parfüm, kıyafet üzerinde karanfil ve vanilya yönünü ortaya çıkarıyor. Bu haliyle tabii ki tercihim kumaş üzerindeki hali. Bana göre ten parfümü değil LP No.9 For Men. Üzerinize bol bol sıkıp, etrafa yayılmasını keyifle izleyebileceğiniz bir arkadaş.


LP No.9 For Men'in kokusunu Christian Provenzano tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı bir EDT için makul. Fark edilirliği ilk 10-15 dakika iyi. Sonra normale dönüyor. İlkbahar-sonbahar için daha verimli olur gibime geliyor kokusu. Yaz sıcaklarında baharatlar boğucu olabilir. Kar-kış zamanı da aromatik yapısını yeterince gösteremeyebilir. Tabii ki denemeden almayın. Güvenli ve herkesin sevebileceği tarzı yok.

Koku Güzelliği:10/7

5 Ekim 2015 Pazartesi

Gucci by Gucci Pour Homme (2008)


Gucci by Gucci Pour Homme (2008)

"Modern erkeğin zamansız kokusu. Havalı, modern Gucci by Gucci Pour Homme, klasik erkeksiliğe saygı duruşudur. Keskin, şık bir parfümdür. Açılışı bergamot, servi ve menekşeyle gerçekleşir. Zengin orta notalarında tütün yaprakları ve yasemin bulunur. Alt notalarında sıcak paçuli-amber vardır. Sonuç olarak modern Gucci erkeği için yapılmış sofistike, zamansız ve erkeksi etkiye sahiptir. Gucci by Gucci Pour Homme'un aerodinamik biçimli modern şişesi, Gucci'nin yeni ikonunu da üstünde barındırır.

Modern erkek ikonunun imza kokusu: tensel, şık ve erkeksi."

Yukarıdaki satırların kulağa hoş geldiğinin farkındayım. Gucci by Gucci Pour Homme’un resmi tanıtımında yer alan bu ifadeler, birçok parfüm tanıtımında kelimelerin yerleri değiştirilerek karşımıza çıkarılıyor. Tabii söz konusu erkek parfümü olunca muhakkak erkeksilik vurgusu yapılıyor. Sanki her erkek maço parfümleri sevmek zorundaymış gibi. İkinci en çok karşımıza çıkan vurgu ise imza parfüm olma durumu. Sanırım bini geçmiştir erkeklerin imza parfümü. Piyasa çıkan her üç parfümden birisi imza kokumuz olduğunu söylüyor. Ne kadar da şanslıyız. Birde kendimize uygun parfümü bulamıyoruz diye yakınıyorsunuz. İşte size yüzlerce imza parfümünüz olduğunu iddia eden aday.

İşin şakasını bir yana bırakırsam, Gucci'nin eski ve enfes klasiklerinin üretimden kaldırılmasını hala hazmedebilmiş değiliz. Onun yerine Gucci bize yeni nesil parfümlerini sunuyor. Bu trendin ilk üyelerinden birisi olarak düşünülebilir Gucci by Gucci Pour Homme. Uzun zaman önce kullanmış ve başarılı bulmamıştım bu arkadaşı. Ara ara eskiden kullandığım parfümlere geri dönüp, incelemesini yaptığım kokulara yeniden şans veriyorum. Fikirlerimin ne oranda değiştiği çoğu zaman benim için de sürpriz olabiliyor. İşte yine böyle bir düşünceyle, Gucci by Gucci Pour Homme'u tekrar incelemeye aldım.


2008 yılı çıkışlı Gucci by Gucci Pour Homme, kendi sitelerinde odunsu şipre olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı ferah nüanslarla gerçekleşiyor. Buruk bergamot ve biraz da servi desteğiyle iyi bir başlangıç yapıyor. Yapaylık yok denebilir. Üst notaları idare eder. Orta kısma geçildiğinde ferah turunçgiller ortadan kayboluyor. Onun yerine menekşe ortaya çıkıyor. Menekşeye kavunumsu yapı eşlik ediyor. Muhtemelen Calone bu hissi veriyor. Gerilerden tütün de geliyor ama menekşenin gerisinde kalmaktan kurtulamıyor. Menekşeyle aram hiç yok. Calone'u ise pek sevmem. Orta kısım benim için gayet başarısız. Son bölümde misk öne çıkmaya çalışıyor. Reçinemsi bir koku da alt notalarda mevcut. Neyseki orta bölümden daha hoş kapanışa sahip.

Gucci by Gucci Pour Homme, tarz olarak odunsu aromatik olarak sınıflandırılabilir. Yumuşak ve temiz odunsu yapıya menekşe ve meyvemsi ferahlık eklenmiş. Tütün, bildiğimiz anlamda dumansı değil meyvemsi ve vasat verilmiş. Orta kısımdaki kavunsu yapıya kafayı takmış durumdayım. Oraya uymamış ve anlamsız bir denemeye girilmiş orta bölümde. Bu da hayal kırıklığını derinleştiriyor kendi adıma. Orta bölümdeki yapaylık ve bayağılık, çoğu ileri kullanıcı için tahammül sınırlarını zorlayacaktır. Evet belki deneyimsiz ve genç arkadaşların ilgisini çekecektir ama benim için parfümün notunun düşmesinin en büyük sebebi olarak öne çıkıyor orta notalar.

Karşımızda ferah olmaya çalışan aromatik bir parfüm var. Garip ve buruk meyvemsilik Beyond Paradise For Men'i hatırlattı bana. Calone kullanımları ve aromatik odunsu yapı iki parfümü birbirine yakınlaştırıyor. Aslına bakılırsa sulandırılmış/seyreltilmiş hissiyat veriyor bu tür kokular bana. Burada da o duyguyu yaşadım. Sabunsuluğu çağrıştırmayan temizlik hissi, parfümü efendi delikanlı kokusuna çeviriyor adeta. Kirli ya da zorlayıcı değil. İyi aile çocuğu parfümü sanki Gucci by Gucci Pour Homme.


Ten üzerinde denediğimde karşıma kötü bir sonuç çıktı. Burada şimdiye kadar yazdıklarım genel anlamda ten üzerindeki izlenimlerim. Parfümü kıyafet üzerine uyguladığımda nispeten daha iyi bir kokuyla karşılaştım. Kumaş üzerinde tek düze tatlımsı miskli tütün halini aldı. Aromatik yanını kıyafet üzerinde de gösterdi. Diyeceğim şu ki, ten üzerinden ziyade kumaş üzerinde yani kıyafetlerimde daha iyi sonuç aldım. Size de böylesi bir kullanımı öneririm.

Sonuç olarak Gucci by Gucci Pour Homme, markanın ismine ve gücüne yakışmayacak bir parfüm. Her anlamda vasat olan bu arkadaşla, Gucci'nin fazla yol alamayacağı açık. Genel kitleye hitap eden, karakteri ve farklı yanı olmayan, karşı cinsin beğenmesini hedeflemiş piyasa parfümü görünümü sergiliyor. Bir şişesini almasanız hatta denemeseniz bile büyük kaybınız olmayacaktır. Hadi ama Gucci sarsıl ve kendine gel, sana yakışan parfümler çıkart karşımıza!

Parfümü Givaudan'ın tasarladığı söyleniyor. EDT formunda. Kalıcılığı fena değil ama fark edilirliği zayıf. Ofis kullanımı için düşünülebilir. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.


Luca Turin, Gucci by Gucci Pour Homme'u "sarari man" olarak nitelemiş ve beş üzerinden iki puan vermiş. Bay Turin'in bu puanına katılmamak elde değil.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

1 Ekim 2015 Perşembe

Yine ve yeni bir kazanma şansı :) (Çekiliş sona erdi - Kazanan Açıklandı)


Çekiliş sonucu kazanan: Mustafa Efe rumuzlu arkadaşımız: mustafaefe@hotmail.com

Yedek kazanan: Onur Aktürk rumuzlu arkadaşımız:  kuzgundan@gmail.com

Mustafa Efe rumuzlu arkadaşımıza e-mail ile ulaşıp, kargo bilgilerini alacağım. Alır almaz da parfümünü göndereceğim. Eğer Mustafa Efe arkadaşımıza ulaşamazsam ve maillere cevap alamazsam Onur Aktürk rumuzlu arkadaşa şans gülmüş olacak ve onunla iletişime geçeceğim.

Bir ömür boyu şansınız böyle devam etmesi dileklerimle.


Selamlar değerli arkadaşlar,

Elimde bulunan Bentley'in sevilen parfümlerinden Infinite Intense'i bir arkadaşımıza kura sonucu hediye etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi EDP konsantrasyonuna sahip. 100 ml. şişenin neredeyse tamamı dolu. Elimdeki diğer parfümlerden, onu kullanmaya fırsat bulamayacağım için, bir şanslı arkadaşımızın dolabını süslemesini istedim.

Çekilişe katılma kurallarım basit. Yapmanız gereken tek şey bu başlığın altına çekilişe katılmak istediğinizi belirten bir mesaj ve e-mail adresinizi yazmanız. E-mail adresinizi mutlaka yazın çünkü size mail yoluyla ulaşacağım ve kargo adres bilgilerinizi alacağım. Eğer çekilişte kazanan kişiye mail ile ulaşamazsam, bir başka arkadaşımıza şans doğmuş olacak. Onun için mutlaka sürekli kullandığınız mail adresinizi yazınız.

Çekilişe katılmak için tek şartım beni blogger/google hesabımdan takip etmeniz. Takip etmeyenler çekilişte kazansalar dahi hediyeyi alamayacaklar. Sonra söylemedi demeyin :)


4 Ekim 2015 Pazar, sabah 08.00'e kadar mesaj yazabilirsiniz bu başlığın altına. Lütfen her arkadaş sadece 1 mesaj yazsın. Aynı kişinin iki ya da daha fazla mesajını tespit edersem çekilişe katılması mümkün olmayacak.


30 Eylül 2015 Çarşamba

Amouage – Memoir Man (2010)


Amouage – Memoir Man (2010)

Kaynaşan bir milyon bağırsak kurdu misali
Cümbüş eder beynimizde İblis tayfası,
Soluduğumuzda, görünmez Ölüm ırmağı
Sağır yakarışlarla kaplar ciğerimizi.

Saldırı, zehir, hançer ve yangın şimdiye dek
Acıklı yazgımızın patiskasına yer yer
İşlememişse henüz nakışlarını eğer,
Heyhat! ruhumuz daha tam bilenmemiş demek!

Yukarıdaki satırların sahibi şair Charles Baudelaire'yı, şiir, edebiyat ve sanatla ilgilenen herkes yakından tanıyacaktır. 19. yüzyılın ortalarında verdiği eserlerle sadece Fransız şiirinin değil, modern dünya şiirinin de kurucusu olarak kabul ediliyor Charles Baudelaire. Onun özgün ve başına buyruk tavrı ve tarzı, kendisinden sonra gelecek sanatçıları derinden etkileyecekti. Hatta bu etkilenme 1900'lü yılların sanatçılarına kadar uzanacaktı. Sadece şiir alanında değil, edebiyat ve resim alanlarına bile etki edecekti Baudelaire'ın şiirleri. Kimi zaman devrimlere hatta modern sanat akımlarına konu olacaktı onun şiirleri.

Çoğu sanat sever tarafından en önemli eseri olarak kabul edilen "Les Fleurs du Mal (Flowers of Evil)" için Baudelaire'nın şöyle söylediği rivayet edilir: “Bu korkunç kitaba bütün düşünce ve yüreğimi, bütün dinimi, bütün tiksintimi koydum.” Kendi kitabını "korkunç" olarak nitelemesinin sebebi büyük ihtimalle onun içeriğinin melankoli, şeytan ve erotizm üzerine olmasıdır. İlk olarak 1857 yılında Fransa'da yayınlanan kitaba, kısa süre sonra İmparatorluk rejimi tarafından sakıncalı görülüp dava açılmıştı. Toplumsal değerleri aşağıladığı iddiasıyla açılan davada Baudelaire'ın üç yüz Frank para cezasına çarptırıldığı bile söylenir.


Ve bu ünlü şairin ünlü kitabı, 2010 yılında sanata ilham vermeye devam ediyor. Bu sefer ki sanat parfümcülük alanında. Kralların parfümcüsü Amouage, 2010 yılının Eylül ayında Memoir isimli kadın ve erkek parfümlerini piyasa sürdü. Simsiyah şişedeki bu iki Amouage, ilhamlarını Baudelaire'nın Les Fleurs du Mal kitabından almıştı. Memoir’in resmi bülteninde de bu durum vurgulanmış:

"19. yüzyılın dahi şairi Charles Baudelaire ve Alman felsefesinden esinlenen Amouage yaratım yöneticisi Christopher Chong, insan doğasının içinde bulunan ve sonu olmayan sırları ortaya çıkarmak için derin ve meraklı bir yolculuğa çıkar. O kasvetli ruhu uyandırmak için ağaç akoru, bazı çiçekler ile kışkırtıcı ve etkili absinti bir araya getirerek, vermek istediği etkiyi ifade eder."

Bir süredir ilgimi çeken Amouage'ın Memoir Man'i benimle birlikte anlayacağınız üzere. Onu sık sık denedim. Özellikle uzun uzun kokladım ve içine girmeye çalıştım. Biraz zor bir deneyimdi ama kendimce bazı sonuçlara ulaştım.

Memoir Man'i ilk sıktığımda karşıma yeşil aroma çıktı. Oldukça farklı üst notalarda çam-terebentin benzeri bir yapı var sanki. Belki yağlı fesleğen ve nane. Ferah sayılamayacak başlangıcı karanlık da değil. Pek sevemedim başlangıcını. Orta kısımda yeşil yapı geri çekiliyor. Onun boşalttığı yeri kuru ve tatlımsı deri, tatlı tütün ve tütsü alıyor. Tütsü orta kısmın sonlarına doğru çıkıyor ve alt notalarda etkisini devam ettiriyor. Orta bölümdeki tütün, sevdiğim gibi olmasa da kötü değil. Deri, biraz karanlık ama çok daha karanlığını gördüğüm için fazlaca ilginç değil. Orta kısmı başlangıcına göre daha sevilebilir ve başarılı buldum. Son kısım bence en güzel yeri. Alt notalarda kuru ve dumansı tütsü oralarda takılıyor. Egzotik amberin de olduğu söylenebilir. Ve fazla tatlılık barındırmayan harika vanilya ortaya çıkıyor. Kapanışı gayet güzel ama parfüm oldukça zayıflıyor sonlarda. Ne şanssızlık!


Memoir Man, yeşil, reçinemsi ve neredeyse baharatlı-aromatik otsu başlangıcıyla şaşırtıyor. Parfümlerde sevemediğim iki nota olan nane ve fesleğenin beraber kullanılması zaten üst notaları hemen pas geçmemi sağladı. Açılıştaki tuhaf yağlımsı çam efekti biraz Jeke'yi anımsattı. Yanılıyor da olabilirim. Orta bölümde devreye giren tütsü, deri ve tütün radikal değişimin gerçekleşmesini sağlıyor. Bu üç harika nota, orta bölüme derinlik katıyor ve koku yönünü yeşilden koyuya çeviriyor. Son bölüm zaten, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Tek fark zarif vanilyanın eklenmiş olması. Başlangıçta pek tatlılık yokken, orta kısımdan itibaren epey tatlanıyor kokusu. Ten üzerinde başlangıçtaki yeşil çamsı-otsu yapı öne çıkarken, kıyafette üst notalar ıslak ve yeşil, dumansı pipo tütünü ve baharatlar şeklinde gerçekleşti. Kumaş üzerindeki kokusunu daha çok beğendim.

Şişesinin simsiyah oluşuna ve genelde yorumların karanlık yöne dikkat çektiğine pek aldırmayın. Bence karanlıktan ziyade, derin ve kendine has yapısı var. Belki de doğru kelime "kasvetli". Saldırgan ve cazgır karaktere sahip değil. Tene yakın kaldığını gözlemledim. Jubilation XXV ve Interlude'u düşündüğümüzde zayıf performansa sahip olduğu bile söylenebilir. Anladığım kadarıyla yine bilinçli bir seçim bu. Parfümün sizinle özdeşleşmesi için düşünülmüş olabilir.

Memoir Man, tabii ki farklı bir çalışma. Kimi Amouage'lar gibi Arap-Orta Doğu esintileri taşıdığı söylenemez. Beni çok etkilemedi açıkçası. Yine fazlasıyla zengin bir parfüm gelmiş Amouage'dan. Sanırım buradaki sorun başat notaların bir arada kullanılması. Odunsular, deri, tütün ve tütsü, her biri başlı başına parfüm gibidir çoğu zaman. Bunların hepsini bir arada kullanmak zor ve riskli bir tercih. Kötü olduğunu söylemek haksızlık olacaksa da sanırım çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. İçeriğindeki bir şeyler rahatsız ediyor ama tam olarak ne açıklayamıyorum.


Bu odunsu ve deri fujerinin ilhamını, kasvetli ruh halinin varoluşsal yolcuğundan aldığı belirtilmiş. Varoluşsal bir yolculuğa çıkmak istesem (ki bunu her an yapabilirim) yanıma Memoir Man'i alacağımı sanmıyorum. Vintage No.88, Bandit, Fetish Pour Homme veya Avignon'u alırım yanıma ama Memoir Man bana o hissiyatı veremiyor bir türlü. Bu parfümde ya bir şeyler eksik ya da bir şeyler fazla.

Memoir Man'in kokusuna yeni yeni kendisini gösteren isimlerden Karine Vinchon Spehner imza atmış. Bayan Spehner, daha önce de L’Artisan Parfumeur ve Terry de Gunzburg gibi markalara parfüm tasarlamış. Ayrıca Interlude Woman ve Opus III'ün yaratıcısı olarak görülüyor.

Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği başlangıcı dışında normalin biraz altında. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun. Erkeksi yapısının ve karmaşık tarzının, genç arkadaşların ilgisini çekeceğini sanmıyorum. Günlük kullanıma ve spor giyim tarzına uyacağı şüpheli. Müthiş yüksek fiyatını düşünürsek, denemeden alınması halinde hayal kırıklığına uğrayıp, hayata küsüp, bunalıma girebilirsiniz.


Kimi kullanıcılar Memoir Man’in reformülasyon geçirdiğini iddia ediyor. Yeni Memoir Man’ların performans anlamında daha zayıf oldukları ve kokusunun az da olsa değiştiği belirtiliyor. Geçtiğimiz yıllarda Amouage parfümlerinin reformülasyon geçirdiği söylentilerini düşünürsek, eski Memoir Man şişesinin peşine düşmek daha mantıklı gibi görünüyor.

Koku Güzelliği:10/7

28 Eylül 2015 Pazartesi

Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)


Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)

Sonbaharın, melankolik, hüzünlü ve tuhaf bir burukluk duygusu vardır. Hatta "hayatın sonbaharı" deyimi de uygun düşer sanırım hüzünlü burukluğa. Cıvıl cıvıl yaz mevsiminin bitmesinin hüznü müdür acaba sonbaharın ki? Hüzün duygusunun sadece sonbahar ile ilgili olduğunu sanmıyorum. Orhan Pamuk'un henüz yeni okuma şansı bulabildiğim İstanbul kitabında, kendi hayat hikayesini anlatırken en çok kullandığı kelimelerden birisiydi hüzün. Orhan Pamuk'un çocukluk ve gençlik dönemlerinde hüzün duygusunun böylesine yer kapladığını hiç tahmin etmezdim. Sanırım hüzün konusunda benzer şeyler hissediyoruz Orhan Pamuk'la. İstanbul kitabını okurken, kendi çocukluğumdan da küçük benzerliklere rastladım. Onun için hayat hikayelerini okumayı her zaman sevmişimdir. Çünkü her insanın hayatı kendi içinde ayrı bir dünyadır.

Televizyonlarda şehit haberleri verilirken, balkona çıktığımda bol eğlenceli bir Ege düğününün müzikleri geliyor uzaklardan kulağıma. Diğer taraftan bir futbol maçını gözünü kırpmadan izleyenler ve onların hemen yüz metre ilerisinde ISFF'in organize ettiği kısa film festivalinin son gösterimi gerçekleşiyor. 26 Eylül Cumartesi akşamı bu dört durum aynı anda yaşanıyor. Türkiye'nin bir ucundaki aileler bin bir zorlukla yetiştirdikleri evlatlarını kaybetmenin acısıyla göz yaşlarına boğulurken, diğer tarafta mutluluklar, sevinçler yaşanıyor, kısa filmler çekiliyor, her golde abartılı şekilde bağırılıyor. Biliyoruz ki hayat devam ediyor, etmeli de. Hayat çok güçlü, çok büyük, çok tuhaf ve çoğu zaman anlamını çözemeyeceğimiz kadar karmaşık.

Bu serin Eylül akşamında, balkonda oturmuş, kollarım hafiften üşümeye başlamışken, ne yalan söyleyeyim parfüm yazmak gelmiyor içimden. Manic Street Preachers'ın enfes şarkılarıyla şehri seyretmek istiyorum. Sarı sokak lambalarını, uyumaya hazırlanan sokak köpeklerini, baz istasyonlarının yanıp sönen kırmızı ışıklarını, gökyüzündeki, hemen üstümde bulunan en parlak yıldızın hangisi olduğunu hatırlamak istiyorum. Bir taraftan da kolumun üzerinden yayılan kokunun analizini yapmaya çalışıyorum. "Kremsi yasemin mi tensel odunsular mı veya yeşillikler mi" hangisine yakın acaba bu koku? Hepsi birden mi yoksa hiç birisi değil mi?


Yves Saint Lauret'in yeni sayılabilecek kadın parfümü Manifesto, ismi gibi devrimsel bir manifesto sunmasa da modern kokuların hangi yönde ilerlediğinin ipuçlarını bize veriyor. Kendi sitelerinde yasemin, yeşil notalar, odunsular, vanilya ve tonka fasulyesine özellikle vurgu yapılmış. Manifesto'yu üzerime sıktığımda garip bir yapıyla karşılaşıyorum. Turunçgil desem tam anlamıyla değil, meyveler desem tam karşılamıyor. Tatlı başlangıcında yeşil karakterini gösteriyor ilk saniyelerde. Üst notaları sevip sevemediğim konusunda kararsızlık yaşasam da beğendiğimi söyleyebilirim. Kimileri başlangıçtaki bölümde siyah kuş üzümünden bahsediyor, evet olabilir. Orta bölümde yeşil yapı daha öne çıkıyor. Resmi tanıtımda bahsedilen yasemin orta kısımda belirginleşiyor. Fakat çok kadınsı bir yasemin değil. Yumuşak ve tatlı odunsu notalarla harmanlanmış yasemin neredeyse erkek kullanımına uygun. Başlangıcı kadar beğenmedim orta kısmı. Son bölümde lezzetli ve güzel bir vanilya var. Orta bölümdeki yeşil yapı, son kısımlara ulaşamıyor ve koku radikal değişime uğruyor. Zaten severim vanilyayı. Manifesto'nun kapanışında gayet başarıyla verilmiş vanilya. Parfümün açık ara en sevdiğim yeri oluyor kapanışı.

Kabul etmek gerekir ki yeni nesil bol tatlı parfümlerden birisi Manifesto. Modernizmden paçasını kurtaramamış görüntüsüyle, çok yaratıcı bir deneme olmadığı açık. Tatlılığın tonka fasulyesinden geldiğini düşünebiliriz. Tatlı yeşil yapıyı biraz Ange ou Demon'daki verilişe benzettim. Manifesto, ne tam anlamıyla çiçeksi ne odunsu ne yeşil ne de vanilyalı. Hepsinin karmaşık bileşimi gibi. Yüksek kaliteli değil fakat çarpıcı, benzersiz değil fakat dikkat çekici, fark edilir değil fakat kalıcı.

Manifesto, 2000'li yılların bol tatlı çiçeksi-odunsu kadın parfümlerine biraz yeşil ve vanilya eklenmesiyle hayata geçirilmiş bir arkadaşa benziyor. Dişi yanı öne çıksa da bende erkek kullanımına da uyabileceği izlenimi yarattı. Çok feminen olduğunu düşünmüyorum. Eğer Dior Homme'a erkek parfümü diyorsak, Manifesto'ya da uniseks kullanıma yakın diyebiliriz. Biliyorum, o kadın parfümü olarak sunuldu. Hatta şişesinin bir kadının siluetinden ilham aldığı bile belirtilmiş. Şişesi neye benzerse benzesin, bence erkek kullanımına uyabilir. Tabii karar sizin.


Şimdi bu tür ambiyans parfümlerinde genellikle teninizde iyi sonuç alamıyorsunuz fakat kıyafette veya bir kadının üzerinde çok daha sevebiliyorsunuz. Muhtemelen Manifesto öyle bir parfüm. Genellikle tenimde deniyorum parfümleri ama bu tür kokuları kıyafet üzerinde de deneyip, etrafa nasıl yayıldığını ve aurasını takip etmek gerekiyor. Hatta bunu çoğu parfümde yapmak faydalı olacaktır.

Parfümün tasarımını Anne Flipo ve Loc Dong birlikte yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği hem tenimde hem de kıyafette zayıf oldu. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Eylül 2015 Perşembe

Nasomatto – Duro (2007)


Nasomatto – Duro (2007)

Her ne kadar geçtiğimiz aylarda Alessandro Gualtieri'nin "Nasomatto öldü, yaşasın Orto Parisi" minvalindeki sözü aklımı meşgul etse de Nasomatto'nun parfümleri hala birçok yerde satışta. Açıkçası Alessandro Gualtieri bu sözünden sonra Nasomatto'nun parfümlerini kullanma ve yazma isteğim oldukça azaldı. Diğer taraftan da bu ilginç markanın parfümleri hala bir şekilde merakımı cezbediyor. Henüz deneyemediğim Pardon, Absinth ve Blamage'i kullanıp kullanmama konusunda kararsızdım. Gördüğüm kadarıyla Nasomatto'nun ölümü yavaş yavaş olacak.

Duro, Nasomattolar arasında ilgimi çeken işlerden birisi olmadı. Belki de hakkında okuduğum yorumlar, ön yargı oluşmasını sağlamış olabilir. Kimilerinin 2007 kimilerinin 2008 yılı çıkışlı olduğunu söyledikleri Duro, markanın ilgi gören parfümleri arasında. Yurt dışı merkezli platformlarda seveni olduğu kadar oldukça eleştireni de var Duro'nun. Yani biraz "ya aşık olursun ya nefret edersin" klişesine uygun gibi görünüyor Duro.

Kendi sitelerinde tek bir cümle dışında hiç açıklama veya tanıtımı yok Duro'nun. İtalyanca ve İspanyolca'da erkeksi bir sertliği ve zorluğu ifade eden Duro kelimesi, parfümün yönünü de bize açıklıyor. Kendi sitelerindeki tek cümlelik tanıtımda parfümün erkeksiliğine vurgu yapılıyor. Parfümü kullandığım zamanlarda ise onun başlangıcı dışında "sert" tarafına rastlamadım.


Duro'nun başlangıcı, ayakkabı boyacılarının dükkanlarına girdiğiniz anda burnunuza gelen kalitesiz deri ile cami kenarlarında satılan ve uzun zamandır güneş altında durmaktan bozulmuş ve kokusu dayanılmaz hale gelen amberli hacı yağlarının hastalıklı bir karışımı gibi. Sanayi sitelerine girdiğinizde etraftan gelen çeşit çeşit motor-şanzıman yağı, artık kullanılamaz haldeki gelişi güzel bırakılmış lastikler, ne işe yaradığı pek belli olmayan yuvarlak ve yağlı bidonlar, çocuk yaşta babaları tarafından sanayiye çırak olarak verilen yoksul ailelerin gariban evlatlarının üzerlerindeki simsiyah ve haftalardır yıkanmadığı kokusundan belli olan işçi tulumları gibi Duro'nun başlangıcı. Demir kapıların üzerine sürülen siyah renkli pas koruyucu ve astar, yeni aldığınız kauçuk araba paspaslarının kokusu, köhnemiş ve ismi hiç duyulmamış benzin istasyonları gibi de diyebilirim.

Kısacası Duro'nun üst notaları endüstriyel atıklarla dolu büyük bir araba tamirhanesinin içini andırıyor. Aynı zamanda gayet zorlayıcı, irkiltici, şüpheye düşürücü (acaba üzerimdeki parfüm mü dedirtebilecek bir şüphe), tuhaf ve karanlık. Bir korku filminin başlangıcındaki gerilimin benzerini yaşıyorum Duro'nun ilk saniyelerinde. Seyrettiğinin film olduğunu bildiğin halde yine de içiniz çekilir ya çoğu zaman korku filmlerinde, Duro'nun da parfüm olduğunu biliyorum ama yine de koklayasım gelmiyor üst notaları.

Orta kısımda radikal bir değişim söz konusu. Yavaş yavaş nüfuz eden orta notalarda artık ne deri var ne de amber. Orta kısımda hakimiyet, yumuşak öd ağacı, sandal ağacı ve miske geçiyor. Çok farklı olmayan öd-sandal ağacı teması gayet yumuşak, sakin, tek düze ve derinlikten yoksun. Orta bölümde en rahatsız olduğum nota misk. Seyreltilmiş hissi veren misk, orta kısmın ve öd ağacının sıcak-cazibeli havasını alıp götürüyor. Çoğu kişi öd ağacından bahsetse de bence sandal ağacının önemli katkısı var orta bölüme. Neyse ki başlangıcından daha sevilebilir buldum orta notaları.


Alt notalar, orta notalarla paralel ilerliyor. Yumuşak odunsu notalar kapanışta etkili. Öd ve sandal ağacı sonlarda destek veriyor yumuşak odunsulara. Çok farklı ve çarpıcı kapanışı yok Duro'nun. Yine de kötü demek haksızlık olur.

Görüleceği üzere parfümü iki bölüme ayırabiliriz. Başlangıçtaki ilk bölüm, ismi gibi sert ve haşin. Karanlık kuru derinin ve katranımsı amberin etkisiyle koyu, dolgun ve saldırgan başlangıç, 10-15 dakika sonra yerini yavaş yavaş stabil öd ağacı-sandal ağacı-misk üçlüsüne bırakıyor. Orta kısımdan itibaren sert bir yanı kalmıyor Duro'nun. Başlangıçtaki bariz erkeksilik esintisi, yerini uzlaşmacı bir yumuşamaya bırakıyor. İlk bölüm zorlu, ikinci bölümse avama yakın.

Nereden hatırlıyorum bu kokuyu? Hmm bir düşüneyim. Başlangıçta Lutens'in Cuir Mauresque ve Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit etkisi olabilir. Orta kısımdaysa M7,  Bentley For Men Intense'in sonları, Original Santal'ın daha rafine hali gibi. Duro bu haliyle benimseyebileceğim gibi değil. Azıcık yapaylık ve bence bariz de uyumsuzluğa sahip. Kokusu köşeli, sevmesi zor, günlük hayatta kullanması riskli, övgüler yerine eleştirilerle yüz yüze bırakma ihtimali var sizi.


Alessandro Gualtieri gibi isimden sıradan parfüm beklemek hata olur. Nasomatto'nun parfümleri ve 30 ml. şişeleri her zaman ilgimi çeker. Hani bazı markalara anlamlandıramadığınız çekim hissedersiniz. Nasomatto da benim için böyle bir marka fakat Duro'da işlerin pek başarıyla kotarıldığını düşünmüyorum. Evet onun tarzı sıra dışı ama bazen uçmanın ya da farklı olmanın da sınırı olmalı. Dahice işler yapmak ile saçmalamak arasında çoğu zaman ince bir çizgi vardır. Bunu sadece parfümler anlamında söylemiyorum. Hayatın genelinde geçerli bir yaklaşım bana göre. Onun içindir ki çoğu kişi son elli yıldaki modern sanatı abuk ve aptalca bulur. Benim Alessandro Gualtieri'nin işlerine saçma ya da aptalca dediğim çıkartılmamalı buradan ama bay Gualtieri'nin Duro'suna övgüler yağdırmayı düşünmüyorum. Çünkü Duro'nun ham, bezgin ve sıkıcı olduğu izlenimine sahibim. Başlangıca biraz karanlık deri-amber ekleyip, sonlara da sıradan öd-misk-sandal ağacı yerleştirip, bizi tavlayabileceğini düşünüyorsa yanılır, hem de oldukça yüksek bir fiyata sadece 30 ml. kokulu sıvı vererek.

Black Afgano'nun kışkırtıcı karakterini, Hindu Grass'ın hippi ve bohem çiçek çocuk tavrını sevmiştim. Kullandığım üçüncü Nasomatto olan Duro'da ise ne söylemeye çalıştığını anlayamadım Alessandro Gualtieri'nin. Duro'nun tematik olduğu kesin de hangi tema? Amaç ne? Ve kime sesleniyor? Evet bana seslenmediği açık fakat siz bu tür kokuları seviyorsanız denemenizde fayda var. Belki sizi kalbinizin bir yerinden yakalar Duro.

Luca Turin'in kitabında odunsu amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir verilerek en kötü parfümler listesine konulmuş. Bay Turin düşük puan verme durumunu biraz abartmış olsa da, benden en fazla üç puan çalışırdı sanırım Duro'ya.


Duro, diğer Nasomattolar gibi Extrait de Parfum konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği daha iyi olabilirmiş bu kadar yüksek konsantrasyona göre. Bazı kullanıcılar onun “ağır ve güçlü” olduğunu söyleseler de, fark edilirliği normalin altında gibime geldi. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Bazı yerlerde onun uniseks olduğu söylense de pek itibar etmeyin. Kendi sitelerinde bile erkeksiliğe vurgu yapılıyor.

Parfümün tasarımcısı ve Nasomatto'nun kurucusu Alessandro Gualtieri'nin, bir söyleşide, Duro ile ilgili söylediği (muhtemelen şaka ile karışık) şu sözü de tarihe küçük bir not olarak düşelim: "This is from my groin!"

Koku Güzelliği:10/6

21 Eylül 2015 Pazartesi

Bentley – Infinite Intense (2015)


Bentley – Infinite Intense (2015)

“El yapımı lüks, kusursuz tasarım ve nefes kesici performans… Tüm bunlar, erkeklere özel Bentley motorları ve Bentley parfümlerinin önemli özellikleridir. Bentley parfümlerinin yeni Infinite serisi, dinamizm ve heyecana atıfta bulunarak incelikle tasarlanmış lüks bir dünya sunar.

Infinite parfümleri, sportif ve modern bağlamda lüks ve zarif arabalara olan bağlılığı yansıtmaktadır. Modern dokunuşları el işi tasarımına eklenmiştir.

İnfinite parfümleri, maceraya, prestije ve adrenaline düşkün erkekler için tasarlandı. İstediklerini gerçekleştiren, sınırları ortadan kaldırmaktan haz alan ve hep ileriye giden erkekler için. Kendini canlı hisseden ve yaşamın her anından zevk duyan erkekler için.

Keşfetme lüksünün tadına varın.”

Bentley parfüm biriminin, 2015 çıkışlı Infinite ve Infinite Intense için hazırlanan tanıtım kampanyasının bir bölümünü oluşturuyor yukarıdaki satırlar. Parfüm koleksiyonunu sürekli büyüten Bentley, beklediğimden daha iyi işlere imza atıyor. Geçtiğimiz aylarda kullandığım Infinite’i fena bulmamıştım. Bu aralar ise EDT olan Infinite’in EDP kardeşi Infinite Intense’i kullanmaktayım. Ara ara kullanıyorum Infinite Intense’i. En uzun süreli ve tekrar tekrar kullandığım dönem olarak içinde bulunduğumuz Eylül ayının ortalarını söyleyebilirim.


Bentley’in büyük marka değerini düşündüğümüzde parfümlerinin de belli bir çıtanın üzerinde olduğu söylenebilir. Parfümlerini çoğu zaman dünyanın en bilinen parfümörlerine tasarlatıyorlar. Tanıtımlarına ise gayet ciddi şekilde hazırlanıyorlar. Ne diyelim umarız bu ciddiyetlerini devam ettirirler.

Bir süredir kullandığım Infinite Intense, kardeşi Infinite gibi 2015 çıkışlı. Aromatik ağaçsı olarak sınıflandırılmış. Parfümü üzerime sıktığımda keskin bir yapıyla karşılaşıyorum. Tatlılık barındırmayan kuru kara biber ve lavantanın üst notaları oluşturduğunu düşüyorum. Beklenenin aksine turunçgilli bir açılışı yok. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısımda reçinemsi metalik vetiver ve metalik baharatlar etkili oluyor. Lavanta da hala kendisini hissettiriyor. Başlangıcı kadar sevdiğimi söyleyemem orta kısmını. Son bölümde yüksek kaliteli sedir ağacına yine gayet başarılı vetiver eşlik ediyor. Orta bölümdeki yapaylık, sonlarda bir hayli azalıyor. Kapanışı açık ara en sevdiğim yeri oldu.

Infinite Intense genel anlamda odunsu kokuya sahip. Sedir ağacının etkisi büyük. Daha sonra kara biberin önderliğindeki kuru baharatlardan bahsedilebilir. Üçüncü öge tabii ki vetiver. Orta bölümdeki metalik vetiverin verdiği hissiyat Iso E Super ya da metalik ambere benziyor. Muhtemelen benim vetiver zannettiğim bu kadifemsi metaliklik Iso E Super’den geliyor. Kapanışta neyse ki vetiver daha doğala yakın hale geliyor.


Infinite Intense fazlaca tatlılık barındırmayan gayet erkeksi bir deneme. Kuru, modern ve iddialı. Günümüzün yeni nesil şekerli odunsularına benzemiyor. O daha çok metalik hissiyatı kullanıyor. Bu şekilde kokusunu cazip hale getiriyor ama kalite anlamında taviz veriyor. Yapaylık sınırındaki bu metalik hissiyat, orta notalarda tavan yapıyor. Sonlarda azalıyor.

Bentley’den yine farklı bir eser gelmiş. Çok fazla benzerine rastladığımı hatırlamıyorum Infinite Intense’in kokusunun. Bazı yurt dışı merkezli platformlarda Terre d’Hermes’e benzetiliyor. Bence benzer DNA’ya sahipler ama farklı kokulara sahipler. Terre d’Hermes portakal temasına yakınken, Infinite Intense baharatları öne çıkarıyor. Ayrıca Terre d’Hermes’in daha doğal harmanı varken, Infinite Intense’in biraz yapay olduğunu düşünüyorum. Belki iki parfümdeki vetiver, sedir ağacı ve Iso E Super kullanımı benzetilebilir.

Sonuç olarak farklı ve çarpıcı bir parfüm. Her gün karşınıza çıkmayacak, şekerli parfümleri sevmeyenleri memnun edecek, orta yaştaki erkeklere ve takım elbiseye uyacak, yarı resmi ortamlarda sırıtmayacak bir arkadaş. Çok detaylı mı? Değil. Çok derin mi? Değil. Yüksek kaliteli mi? Pek sayılmaz. Ama yine de birbirinin aynısı sıkıcı piyasa parfümlerinden bir nebze farklı yerde durduğunu da söylemem gerekiyor.


Kokusunun tasarımına ünlü burunlardan Nathalie Lorson imza atmış. EDP konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Ertesi gün bile hem teninizde hem kıyafette kendisini hafif hafif hissettiriyor. Fark edilirliği başlarda iyiyken ilerleyen dakikalarda ortalamanın biraz altına geriliyor. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Bence serin ilkbahar-sonbahar dönemine daha uygun.

Son bir bilgi daha vereyim. İnfinite gibi Infinite Intense’in şişesine, ünlü tasarımcı Thierry de Baschmakoff imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6.5