10 Mayıs 2014 Cumartesi

Hermes – Bel Ami (1986)


Hermes – Bel Ami (1986)

1870 yılında, Fransa-Belçika sınırındaki Meuse Irmağı kıyısında, Sedan bölgesinde gerçekleşmiş bir savaş. Fransa ve Prusya arasındaki savaşta, III. Napoleon yönetimindeki Fransa ordusunun yenilmesiyle sonuçlanan Sedan Savaşı'nın, mağlup Fransa için ciddi sonuçları olmuştu. Ülkede II. İmparatorluk dönemi ayaklanma ile yıkılmış, III. Cumhuriyet ilan edilmişti. Savaşın hayırlısı olur mu bilinmez ama Fransa'nın Cumhuriyete ve demokrasiye geçmesinde önemli bir etkendi 1870 Sedan savaşı.

Paris uzun bir kuşatmanın sonunda Almanların eline geçmişti. Şehrin hatta ülkenin ekonomik olarak zor günler geçirdiğini öngörmek zor değildi. Almanların, savaşı kaybeden Fransızlara yüklü savaş tazminatı ödetmesi de cabasıydı. İşgal günleri ve sonrası Fransa toplumunda büyük çöküntüye yol açmıştı. Sadece maddi anlamda değil, ahlaksal ve toplumsal olarak da zor günler geçiriyordu Fransızlar. Savaşta yenilmiş her ülkenin halkında hayal kırıklığı, yılgınlık ve bunalım yaşanması sosyolojik olarak normal sayılabilirdi.

1880’li yıllarda, Fransa'da böyle bir toplumsal psikoloji vardı. Fakat İlber hocanın dediği gibi "Fransız kültürünü dize getirmek mümkün değildi" Almanlar tarafından. İşte tam da bu yıllarda Fransa edebiyatında Guy de Maupassant isimli bir yazar dikkat çekiyordu. Kendine özgü yazı tarzıyla, Fransa'da 19. yüzyılın sonlarında oldukça popüler olmuştu. Günümüzün "kısa hikaye" tarzının babası olarak kabul ediliyor hala Muapassant. Ve bu genç adam savaş sonrası ülkesinin ahlaki anlamdaki çöküşünün romanını yazmaya karar vermişti.


İsmini Bel Ami (İyi Arkadaş) koyduğu romanında Georges Duroy isimli bir gazeteciden söz ediyordu. Kısa yoldan zengin olmak ve burjuvaziye karışmak isteyen Georges Duroy karakterinin yaşadıkları anlatılıyordu. Yakışıklılığı sayesinde kısa zamanda dönemin sosyetesinin dikkatini çekmişti Duroy. Basın, sermaye ve iktidar ilişkileri sarmalında hızla yükselen Duroy'un, her şeyi menfaate endeksleyen burjuva ahlakında gözlenen çürüme ve acımasızlık, kısa sürede yaşam biçimi haline gelmişti Duroy'un. Romanın yazarı Guy de Maupassant, 1880'li yıllarda medya dünyasıyla iktidar arasındaki ilişkiyi çarpıcı şekilde ortaya koymuştu. İşin ilginç yanı ise, Fransa'da yazılmış bir romandan 130 yıl sonra, günümüz Türkiyesinde, iktidar ile medya arasındaki çarpık ve ahlaksız ilişkilerin aynen devam ettiğini görmek, insanın midesinde çirkin bir ekşime hissetmesine sebep oluyor ne yazık ki.

Konuyu daha da uzatmadan gelelim ilgi alanımıza. Anlaşılacağı üzere, Hermes markası, Bel Ami isimli erkek parfümünün ilhamını, işte bu ünlü romandan almış. Hermes'in eski dönem ağır toplarından olan Bel Ami, bugün için bile en iyi erkek parfüm klasikleri arasında gösteriliyor. Bu anlamda erkeklerin kalbinde önemli bir yeri var Bel Ami'nin. Aynı Guerlain yada Chanel'in meşhur klasikleri gibi. Gerçi ülkemizde pek bilinen bir parfüm değil Bel Ami. Fakat parfüm meraklılarının gayet yakından tanıdığı bir eser. Eski tarz erkeksi parfümlerin başarılı temsilcilerinden birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Kendi sitelerinde çok kısa bir tanım var. O da şöyle: "Dayanılmaz şekilde çekici ve erkeksi. Kakule, paçuli, amber ve derinin cüretkar bir karışımı." Parfümü üzerime sıktığımda beni tozlu bergamot karşılıyor. Eski tarz tozlu bergamota biraz limon ve aromatik otlar eşlik ediyor. Açılış klasik 1980'ler şipresi. Nostaljik sayılabilecek üst notalar kaliteli ve çok güzel. Orta kısımda eski his devam ediyor. Bu sefer yine eskilerin harika notası meşe yosunu karşıma çıkıyor. Meşe yosununa yumuşak tatlımsı baharatlar da katılıyor. Ve parfümün baş aktörü deri kendisini göstermeye başlıyor. Erkeksi çiçekleri de unutmamak lazım. Tozlu turunçgiller hala etkili orta bölümde. Buradaki deri bence karanlık değil. Aromatik turunçgillerin etkisiyle ferah bile denebilir. Son kısımda yine müthiş bir dönüşüm yaşanıyor. Deri geride kalırken, yumuşak ve limonsu tütsü kendisini gösteriyor. Nefis bir tütsü olduğunu söylersem abartmış olmam. Tütsüye yüksek kaliteli vetiver de eşlik ediyor. Ne güzel bir sürpriz!


Bel Ami'nin ana yapısını tozlu turunçgiller, erkeksi çiçekler, meşe yosunu, deri ve tütsünün oluşturduğu söylenebilir. İlginç şekilde bergamot destekli turunçgiller, parfümün sonlarına kadar etkili. Bu anlamda aromatik yönü gayet güçlü. Deri ceketler gibi kokmayan Bel Ami'de iyiki böyle kullanılmış turunçgil destekli deri. Kimi yorumcular onun karanlık koktuğunu söylese de bence pek doğru değil. Bu kadar aromatik ve turunçgilli yapı kolay kolay karanlık kokamaz gibime geliyor.

Bel Ami, 1980'li yılların ortalarının esintilerini burnunuza taşıyor. 1986 yılında piyasaya sürüldüğünde, o sene hiç de yabana atılmayacak rakipleri vardı. 1986 çıkışlı Obsession For Men, Xeryus ve Zino Davidoff'un en büyük rakibiydi Bel Ami. Fakat kokusu hiç birine benzemiyordu. O aslında bir deri parfümüydü. Her eski kafa deri parfümünde olduğu gibi erkeksi ve maçoydu. Evet Bel Ami, bariz bir erkek kokusu. Çok sert ve acımasız olmasa da yine de rengini belli ediyor, karakterini ortaya koyuyor.

Günlük kullanıma uygunsa da biraz resmi bir duruşu var Bel Ami’nin. Daha çok takım elbise kokusu gibi. Tam bir beyefendi parfümü. Aristokrat, şehrli, Parisien, entelektüel, saygılı, olgun ve karakterli. Nostaljik ve eski koktuğunu inkar edemem. 1930’lu yıllarda, şık takım elbise giymiş, fötr şapkalı ve elinde şemsiyesi ile Paris yada Roma sokaklarında dolaşan centilmenlerin parfümü olmalıymış Bel Ami. Eski dünyanın rafine geleneklerini günümüze taşıyan bir misyon kokusu adeta.


Bu aralar kendime yeni adet çıkardım farkındaysanız. Parfümleri hem ten üzerinde hem de kıyafet üzerinde kullanıp, ikisini karşılaştırıyorum. Unutmazsam bu yönlerini de yazacağım artık parfümlerin. Çünkü bazen oldukça farklı kokulara dönüşebiliyor parfümler. Bel Ami'yi ten üzerinde denediğimde turunçgil, meşe yosunu, baharat, deri ve tütsü kısmının öne çıktığını fark ettim ki gayet sevdim. Tende üst-orta-alt nota ayrımları fark ediliyor. Basit ve tek düze değil. Değişken ve sürprizli. Kıyafet üzerinde kullandığımda aromatik otlar ve deri yönü kendisini gösterdi. Garip ve ekşi hale gelen kokusu şaşırtıcı oldu. Böylece ten üzerinde çok daha iyi sonuç verdiğini söyleyebilirim. Tavsiyem odur ki kıyafetten ziyade ten üzerinde denenmeli. İlk günler kullandığımda kendime yakın bulamadığım Bel Ami, ilerleyen günlerde ne yaptı etti kendisini sevdirmeyi başardı. Biraz şans verin ona, hemen vazgeçmeyin. Kullandıkça değerini anlıyorsunuz.  

Tabii ki Bel Ami bir klasik. Aynı Equipage, Drakkar Noir, Polo Classic, Kouros, Insense, Egoiste, Habit Rouge yada Antaeus gibi. Bu anlamda saygı duyulması gereken bir yere sahip. Fakat bu, onu eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Yin de Bel Ami'nin çok rahatsız eden yanına rastlamadım. Genel olarak kaliteli, çok katmanlı, zengin ve güzel bir parfüm. Kokusu "eski" anılarını çağrıştırıyor olabilir. Günümüzün modern parfümlerine benzemediği açık. Genel olarak tatlılık kullanımı az. Artık bol şekerli yeni nesil piyasa parfümlerinden bıkmaya başladık sanırım. Onun için de böylesi tatlılığı sınırlandırılmış kokulara karşı ilgim artıyor. Hermes, yine iyi iş çıkarmış Bel Ami ile.

Luca Turin'in kitabında Bel Ami, deri turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Ayrıca bay Turin, parfümün reformüle edildiğinden bahsetmiş. Bazı platformlarda eski Bel Ami'nin kokusunun daha güzel olduğu, yeni formülünün pek başarılı olmadığı söylense de bence bu hali bile gayet iyi.


Bel Ami'nin tasarımını  Jean-Louis Sieuzac yapmış. Sonbahar-kış mevsimi için uygun olduğunu düşünüyorum. Yaş olarak genç arkadaşları hedeflemiyor. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere önerebilirim.

Koku Güzelliği:10/8

2 yorum:

  1. merhaba raşit bey. ben bu parfümü birkaç gündür deniyorum.bu parfümde fahrenheit tan bir esinti hissettiniz mi? ben sanki ondaki mazotu hatırlatan bir kokuyu bel ami nin orta noktalarında hissettim. tabi yanılıyor da olabilirim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar,

      Fahrenheit'e hiç benzemiyor bence. Orta kısımdaki deri kokusu, Fahrenheit çağrışımı yaptırmış olabilir size.

      Sil