Hermes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hermes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2014 Cuma

Hermes – Terre d’Hermes Eau Tres Fraiche (2014)




Hermes – Terre d’Hermes Eau Tres Fraiche (2014)

Hermes'in 2000'li yılların ortalarında piyasaya sürdüğü ve şimdiden kült parfümlerden olan Terre d'Hermes, yeni parfümlere ve fikirlere ilham olacakmış gibi görünüyor. Şimdiden bazı niş markalar ve ana akım üreticiler ona benzer formüller geliştirip şanslarını deniyorlar. Tabii "aslı varken benzerini kim alır" dediğinizi duyar gibiyim. Yine de bu kadar şöhretli bir parfümün benzerlerinin ortaya çıkması şaşırtıcı olmamalı. Sonuçta başarı göz kamaştırıcıdır ve hiç kimse onun cazibesinden mahrum kalmak istemez.

Ortalama bir ana akım üretici, Terre d'Hermes kadar başarılı bir parfüme sahip olsaydı muhtemelen aradan geçen sekiz yılın ardından bir çok farklı versiyonunu çıkarır ve bu güçlü markalaşmış kokuya yatırım yapardı. Fakat Hermes, olaya biraz farklı yaklaşıyor anladığım kadarıyla. Temsil ettiği lüks-üstü marka imajını bozmaktan hoşlanmıyor. Snop davranıyor, ortalığı onlarca versiyona boğmak istemiyor. Seçici davranma anlamında ise kesinlikle doğru yapıyor.

İlk Terre d'Hermes piyasaya çıkalı sekiz oldu ve Hermes, aynı isimli sadece iki versiyon çıkardı. İlki 2009 yılı EDP versiyonu Terre d'Hermes Parfum idi. İkincisi ise 2014 çıkışlı Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche. İsminin verdiği ilk izlenim olarak ferah bir kokuyla karşılaşacağımı düşünüyordum. Tahminim doğru çıktı.


Henüz çok yeni bir parfüm Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche. Bazı büyük zincir mağazalarda satışının başladığını gördüm. Demek ki ülkemizde resmi olarak dağıtımına başlanmış. Parfümün tanıtım cümleleri şöyle:

"Dünyanın ötesinde, derininde ne var? Su ve yaşam. Taptaze bir kreasyona olanak sağlayan elementlerin yeni bir birleşimi. Su, dünyanın merkezinden yeryüzüne ulaşır, yeryüzünün susuzluğunu giderir ve onu bereketli hale getirir. Suda bulunan aldehit içerikleri, buza, buzullara, soğuğa ve kusursuz doğanın bir parçasına dönüşür. Acı portakalın ve köklü ağaçların sıcak gücüyle karışan yeni bir ferahlık. Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche, 'i' harfinin üzerindeki noktadır. Bu harfin çizgisi dünyadaki insanı, noktası ise onun ruhunu temsil eder. Bu ikisi birbirinden asla ayrılamazlar. Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche, toprak ve suyun eşsiz uyumu."

Parfümün yukarıdaki tanıtımı aslında kokusu hakkında önemli ipuçları veriyor. Fakat Parfüm Merakı hiçbir zaman tanıtım cümlelerine takılıp kalmaz bizatihi kokuyu kullanır ve öyle söyleyeceklerini söyler. Anlaşılacağı üzere bugün günlerden Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche günü.


Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche. Üzerime sıktığımda beni çok ferah bir aroma karşılıyor. Harika bir limon bütün doğallığı ile mutlu olmamı sağlıyor. Parlak, canlı, modern limon nefis. Başlangıcı harika diyebilirim. Orta bölüme geçildiğinde limon daha az etkili. Turunçgiller devreye girmeye başlıyor. Ben portakal baskınlığı beklerken bergamot ön planda. Biraz buruk portakal da eşlik ediyor bergamota. Gerilerde ferah ve hafif kullanılmış baharatlar var. Kakule ve karabiber olabilir. Baharatlar başat aktör değil. Hakimiyet buruk portakal kabuğu-bergamot ikilisinde. Başlangıcı kadar hayran kalamadım orta bölüme. Yine de doğal ve kaliteli. Son kısımda küçük bir değişiklik yaşanıyor. Sedir ağacı daha etkili. Yani orta bölümdeki baharatların yerini alt notalarda odunsuluk alıyor. Tabii sedir ağacına ferah turunçgillerde eşlik ediyor. Kapanış bu şekilde gerçekleşiyor.

Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche, çok çok ferah bir parfüm. Hafif, canlı, pozitif, rahatlatıcı yapıda. Kokusu limon-turunçgiller ve odunsu notalar üzerine kurulmuş. Aynen abisi gibi basit ve sade. Çok karmaşık karakter beklemeyin ondan.

Başlangıçtaki limon sevilmeyecek gibi değil. Genel olarak böylesi güzel limonlu açılışları seviyorum. Burada da limon nefis vurgulanmış. Yüzünüze bu sıcaklarda vuran doğal limon kokusu, olabilecek en iyi kullanımlardan birine sahip. Gayet modern ve kolonyamsı his vermiyor. Sanırım parfümün en sevdiğim yeri üst notaları oldu. Orta bölümde bergamot ve portakal kabuğu benzeri burukluk biraz yavan kalmış. Parfümün ismindeki ve konseptindeki su teması burada verilmeye çalışılmış gibi. Fakat bence pek iyi sonuç vermemiş. Hafiften Calone algılıyorum "derin-orta notalardan". Son kısımda çok güzel bir odunsuluk ve turunçgil işbirliği var.


Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche, yüksek kaliteli, pürüzsüz, basit, ferahlatıcı ve çok hafif. Terre d'Hermes'in o güçlü kuvvetli yapısı küçük kardeşinde yok. Daha çok abisinin ferah kardeşi olarak düşünülebilir. Eğer Terre d'Hermes'in keskinliği ve topraksılığı size ilginç gelmiyorsa bir de bu arkadaşı deneyin. Belki beğenirsiniz.

Geleyim asıl konuya. İsmindeki Terre d'Hermes vurgusu hatta şişelerinin bile aynı tasarımda olması onların kokularının benzer olduğunu düşündürtüyor. Aslında böyle olması pek de şaşırtmamalı hiç kimseyi. Evet Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche, abisine benziyor. Ama bence başlangıçta ve orta bölümde değil. Sadece sonlarında. Yani üst ve orta notalar daha farklı bence. Terre d'Hermes'in o vetiverli topraksılığı burada neredeyse yok. Fakat ara ara sanki burnunuza o rayiha geliyor. Yani abisinin genlerinden bir kısmını taşıdığı söylenebilir. Sonuç olarak ikisi de turunçgil merkezli ve benzer yanları var. Fakat birebir benzerlik olduğunu söylemek abartılı olabilir.

İyi de Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche neden tercih edilmeli? Sonuçta Terre d'Hermes'in başarısı ve kalitesi ortada. Neden onun daha ferahlatılmış versiyonunu kullanmak isteyelim ki? Burada asıl etken Terre d'Hermes'in kendisi. Alışılmışın dışında bir tasarım diline sahip Terre d'Hermes, herkes için çok sevilesi ve kullanışlı bir seçenek olmayabilir. Özellikle kimi kullanıcılara "zor" gelebilecek tozlu vetiver ve Iso E Super kullanımı köşeli bir karakterin mesajını veriyor. Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche hamlesi ile Terre d'Hermes'in daha yumuşatılmış ve ferahlaştırılmış hali ortaya çıkarılmış. Buradan, Terre d'Hermes'i kendisine yakın bulamayan kullanıcılar hedeflenmiş olabilir. Artı olarak Terre d'Hermes'i çok seven büyük bir kullanıcı grubun da, onu merak edip alacaklarını düşünürsek, ayrıca piyasada yüksek kaliteli ve ulaşılabilir yazlık parfüm seçeneğinin az olduğunu hesaba katarsak, Hermes'in bu hamlesinin doğru olabileceği anlaşılıyor. Tabii bu parfümün başarılı olup olmayacağına yine son tahlilde koku severlerin karar vereceğini söylemek yanlış olmaz. Bekleyip göreceğiz.


Bu haliyle Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche, çarpıcı ve yenilikçi bir parfüm değil. Hatta orta kısmı fazla basit ve buruk buldum. Farkedilirliği 15-20 dakika sonra ciddi anlamda düşüyor. Kalıcılığı da harika değil. E o kadar kusur kadı kızında da olur.

Eğer çok sıcak yaz günleri için fazlasıyla ferah ve bol bol sıktığınızda boğucu olmayacak bir turunçgil parfümü arıyorsanız ve ortalama-üstü kalitesini de hesaba katarsanız denemeniz gereken seçeneklerden birisi karşınızda duruyor. Parfümün konseptindeki su temasına ise güçlü şekilde rastlamadım. Yani onun için akuatik demek isabetli olmayacaktır.

Yine bir gözlemimi aktarayım. Deneme sürecinde hiç acımadan kullandım Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche’i. Kimi zaman günde iki defa 7-8 fıs uyguladım. Hem ten üzerine hem de kıyafette kullandım. Ten üzerinde buruk ve biraz yavan koktuğuna şahit oldum. Kıyafetlerin üzerinde kullandığımda ise daha canlı ve güzel bir kokuyla karşılaştım. Kıyafet üzerindeki alt notalarını da daha çok beğendim. Onun içindir ki genel olarak kıyafet üzerinde daha çok sevdim kokusunu. Size de tavsiye ederim.


Parfümü tahmin edebileceğiniz gibi Jean Claude Ellena tasarlamış. Onun elinin değdiği hemen anlaşılıyor kalitesinden ve koku formundan. Hermes'in kendi sitesinde erkek bölümünde görünüyor. Evet erkeksi yanı yok değil. Fakat kadınların da kullanabileceklerini düşünüyorum.18-40 yaş arası herkes rahatlıkla kullanabilir. Bu anlamda bence hafiften "genç işi" bir parfüm Terre d'Hermes Eau Tres Fraiche. EDT konsantrasyonunda olduğunu hatırlatmış olayım.

Şişesi 2006 çıkışlı Terre d'Hermes'in aynısı. Elimdeki şişesine baktığımda kenarındaki etiketi dışında Terre d'Hermes'in şişesinden ayırt etmeniz mümkün değil. Sadece kutusunun üstünde ekstradan Eau Tres Fraiche ibaresi var. Yani şişe tasarımları bile aynı abi-kardeşin.

Koku Güzelliği:10/7

11 Haziran 2014 Çarşamba

Hermes – Voyage d’Hermes Parfum (2012)




Hermes – Voyage d’Hermes Parfum (2012)

"Yolculuk, insanlık tarihinin ana konularından biridir. Tarih, bir yönüyle göçlerin, seferlerin ve bir mekânı terk edişlerin hikâyesidir. Bu sebeple de yolculuk dini kıssalardan mitolojiye, mitolojiden efsaneye, hikayeden şiire kadar edebiyat metinlerinin vazgeçilmez ana teması olmuştur.

Yolculuk fizik planında olabileceği gibi maddeden mânâya, mânâdan maddeye, ya da tamamen mânâ düzleminde de ilerleyebilir. Sözgelimi Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin Belh’ten Konya’ya gelmesi fizik planda bir yolculuktur. Oysa Şems-i Tebrizî ile tanışması ve dostluğu mânâ düzleminde bir yolculuktur. Çünkü Şems’le değişen, olgunlaşan, kendisine dönen ve orada gerçek aşkı bulan bir Mevlânâ vardır.

Nihâyet ölüm de bir yolculuktur. Bu yüzden ölüm de seyr, sefer, yol vb. kelimelerle anlatılır ve hayaller yol metaforu ile şekillenir." (Şerife Yalçınkaya - Yol Metaforu ve Klasik Türk Edebiyatında Arayış Yolculukları)

Bu güzel geç-ilkbahar gününde ölüm gibi soğuk bir konuyu konuşmayalım isterseniz. Yukarıdaki alıntı yaptığım makalede yol ve yolculuk temalarının detaylı olarak Türk ve Dünya tarih-edebiyatlarında incelendiğini  söyleyebilirim. Aslında yolculuk daha önce de belirtildiği gibi iki türlü. Birincisi bedensel ikincisi ruhsal yolculuk. Sanırım yolculuğu ve sürekli bir yerlere gitmeyi sevmiyorum. Ve uzun yolculuklar her zaman için gözümü korkutmaya yetiyor. Belki biraz tembellikten belki de bedenden ziyade ruhsal yolculuklar ilgimi çektiğinden. O meşhur ve klişe soruyu sorayım madem seyahat etmek ile ilgili: "Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?"


2010 yılında dünyanın en önemli lüks markalarından olan Hermes, bütün sorulara kulaklarını tıkadı ve ilhamını yolculuktan alan yeni parfümünü piyasa sürüverdi. Baş parfümör Jean Claude Ellena imzasını taşıyan bu EDT'den iki yıl sonra da “Parfum” versiyonu raflardaki yerini aldı. Hermes'in, Terre d'Hermes'ten sonra en çok dikkatlerin çevrildiği parfümü haline dönüştü Voyage. Bu önemli parfüme Hermes, yeteri kadar pazarlama imkanı sundu neyse ki. Bakalım resmi tanıtımında neler söylenmiş Voyage için:

"Hermes'in hikayesi bir yolculuktur. Voyage d'Hermes, yaşayan ve güven verici, yeni ve tanıdıktır. Parlak ve yumuşak, ferah odunsu bir amber kokusudur. Hem kadınlar hem de erkekler için uygundur."

Voyage Parfum'ün başlangıcı yüksek kaliteli ve ferah turunçgiller ile gerçekleşiyor. Biraz limon, tatlımsı portakal, mandalina, greyfurt, aromatik otlar ve yeşil çay. Canlı ve pozitif başlangıcı harika Voyage Parfum'ün. Orta bölüme geçildiğinde bu sefer devreye yeşil çiçekler giriyor. Fazlaca kadınsı olmayan çiçekler hala ferah ve ilginç. Ellena'nın diğer parfümlerinden alışık olduğumuz "güneş altında ısınmış taş" efekti burada da mevcut. Kimileri mineral deseler de tozlu değil daha çok sabunsu bir çiçeksilik hakim. Turunçgiller hala destek veriyor gerilerden. Ferah ve yumuşak baharatları da unutmamak gerek. Başrolün kakule de olması kuvvetle muhtemel. Başlangıcı kadar hayran kalmasam da gayet başarılı orta notaları. Son bölümde artık tamamen odunsu karaktere bürünüyor. Sedir ağacı ve miskin hakimiyeti hissediliyor. Biraz sıradan verilmiş sedir, küçük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Keşke daha farklı bir kapanışı olsaymış.


Voyage Parfum, hiç şüphesiz ki yüksek kaliteli bir parfüm. Bir çok niş markanın eseriyle bu anlamda rahatlıkla yarışır. Yapaylık hissedilmeyen duru, ferah, gerçekçi, canlı, insanı mutlu eden bir kokusu var. Özellikle başlangıcı anlatılmaz. Üst notaları şöyle tarif etmeye çalışayım. Yeni soyulmuş limon ve portakal kabuklarını üst üste koyup, sıcak bir yaz gününde güneşin altında bırakın. Ortaya çıkacak koku büyük ihtimalle Voyage Parfum'ün üst notalarına benzeyecektir. Orta bölüm klasik Ellena kompozisyonu. Ferah baharatlar, neredeyse ıslak taşlar ile turunçgillerin kesişimi, sabunsu nötr çiçeklerin cümbüşü, yeşil çayın müthiş rahiyası, gülün davetkar hüznü. Sanki hepsi bir arada. Sonlar ise ortalama bir odunsu olarak çok daha iyisine layık.

Bu parfüm neye benziyor diye düşünürken ampul yine yanıyor zihnimde. Bir başka Hermes/Ellena kompozisyonu Un Jardin Sur Le Nil, yardıma yetişiyor. Evet üst notalar ve orta kısmın bir bölümü Un Jardin Sur Le Nil'i andırıyor. Voyage Parfum farklı olarak biraz sabunsu çiçekler, yeşil çay ve gül barındırıyor. Aynı dinamik koku formunu takip etmek olası. Çok az Declaration havası, biraz Terre d'Hermes göndermesi. Hepsinden bir parça var sanki. Ama hiç birisine tam anlamıyla benzemiyor.

İsmi ile uyumlu bir koku konseptine sahip Voyage Parfum. İlk sıktığınız andan itibaren sizi ruhani/şamanistik yolculuğa çıkarıyor. Önce masmavi Akdeniz sahillerinin üzerinde uçuyorsunuz. Taptaze narenciyeler, mis gibi Amalfi limonu, Anamur'un portakal bahçeleri, greyfurt kasaları, sıcak altında dalından koparılmayı bekleyen mandalinalar. Sonrasında Isparta'ya kırıyorsunuz dümeni. Oranın harika güllerinden bir demet. Yetmedi mi? Rize'nin tavşan kanı buzlu çayı, hem de üzerine kakule serpilmiş hali ile. Hatta sakızlı muhallebi mi o derinden gelen? Yoksa hindistan cevizli güneş kremi mi? Yeni yıkanmış nevresimden gelen sabun kokusu? Hayal etmesi zor mu? O zaman son olarak sedir ağacı ormanında yolunuzu kaybedin, nereye gideceğinizi bilmeden. İşte size Voyage Parfum.


Özellikle Terre d'Hermes'in büyük başarısından sonra gözlerin dikkatlice çevrildiği bir parfüm oldu Voyage, acaba aynı büyük başarı gelir mi diye. Bay Ellena'nın genel tarzı, Voyage Parfum'ün üzerine fazlasıyla sinmiş. Yenilikçi kokusu olduğu söylenemez. Başyapıt olacağını iddia etmek de abartılı olabilir. Fakat bence gayet güzel bir parfüm. Kullanım döneminde bol bol kullandım ve sonları dışında hiç bir rahatsız edici yanına rastlamadım. Sevmesi ve kabul etmesi kolay yapıda diyebilirim. Ve bu parfümü kullandığınız için güzel övgüler de almanız olası. Eğer Voyage Parfum, ismini ve konseptini seyahat temasından alıyorsa, beni farklı coğrafyalara götürme konusunda başarılı oldu.

Geleyim ten-kıyafet üzerindeki karşılaştırmaya. Ten üzerine sıktığımda canlı tatlımsı portakal-limon yani turunçgil tarafı öne çıktı. Daha ferah, hayat dolu ve sevilesiydi. Kıyafet üzerine uyguladığımda turunçgillerin biraz buruklaştığını fark ettim. Kıyafette sanki damla sakızlarını hatırlatan bir sabunsuluğa doğru evrildi. Ten üzerindeki canlılığı yoktu. Daha hüzünlü ve sonbaharımsı hale geldi. Bu anlamda ten üzerinde çok daha sevdim Voyage Parfum'ü. Size de tavsiye ederim ten üzerinde kullanmanızı. Parfümün iki başarısız olarak gösterilebilecek tarafları fark edilirliğinin düşük olması ve sonlarının sıradanlığı. Onun dışında günlük kullanım için ideal bir arkadaş.

Voyage Parfum'u tuhaf sayılabilecek bir Haziran ayında kullanıyorum. Sabah havanın oldukça serin olduğu, öğle vakitlerinde aşırı sıcak hale geldiği ve öğleden sonra çılgınca yağmurun yağdığı enteresan hava şartlarında kullandım. Özellikle sıcak zamanlarda kokusunu çok sevdim. Serin dönemde o canlı ve parlak yapısını kaybediyor. Bu anlamda bence tam bir ilkbahar-yaz kokusu. Soğuk kış günlerinde kullanmanın iyi sonuç vereceğini düşünmüyorum.


Kalıcılığı yeterli fakat fark edilirliği zaman zaman fazlaca uyguladığım halde yüksek olmadı. Hem kadınların hem de erkeklerin rahatlıkla kullanabileceği gibi. Fiyat etiketinin, rakiplerinden epey yüksek olmasının sebebi, Hermes ve Jean Claude Ellena faktörü olduğu düşünülebilir.

Koku Güzelliği:10/7

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Hermes – Bel Ami (1986)


Hermes – Bel Ami (1986)

1870 yılında, Fransa-Belçika sınırındaki Meuse Irmağı kıyısında, Sedan bölgesinde gerçekleşmiş bir savaş. Fransa ve Prusya arasındaki savaşta, III. Napoleon yönetimindeki Fransa ordusunun yenilmesiyle sonuçlanan Sedan Savaşı'nın, mağlup Fransa için ciddi sonuçları olmuştu. Ülkede II. İmparatorluk dönemi ayaklanma ile yıkılmış, III. Cumhuriyet ilan edilmişti. Savaşın hayırlısı olur mu bilinmez ama Fransa'nın Cumhuriyete ve demokrasiye geçmesinde önemli bir etkendi 1870 Sedan savaşı.

Paris uzun bir kuşatmanın sonunda Almanların eline geçmişti. Şehrin hatta ülkenin ekonomik olarak zor günler geçirdiğini öngörmek zor değildi. Almanların, savaşı kaybeden Fransızlara yüklü savaş tazminatı ödetmesi de cabasıydı. İşgal günleri ve sonrası Fransa toplumunda büyük çöküntüye yol açmıştı. Sadece maddi anlamda değil, ahlaksal ve toplumsal olarak da zor günler geçiriyordu Fransızlar. Savaşta yenilmiş her ülkenin halkında hayal kırıklığı, yılgınlık ve bunalım yaşanması sosyolojik olarak normal sayılabilirdi.

1880’li yıllarda, Fransa'da böyle bir toplumsal psikoloji vardı. Fakat İlber hocanın dediği gibi "Fransız kültürünü dize getirmek mümkün değildi" Almanlar tarafından. İşte tam da bu yıllarda Fransa edebiyatında Guy de Maupassant isimli bir yazar dikkat çekiyordu. Kendine özgü yazı tarzıyla, Fransa'da 19. yüzyılın sonlarında oldukça popüler olmuştu. Günümüzün "kısa hikaye" tarzının babası olarak kabul ediliyor hala Muapassant. Ve bu genç adam savaş sonrası ülkesinin ahlaki anlamdaki çöküşünün romanını yazmaya karar vermişti.


İsmini Bel Ami (İyi Arkadaş) koyduğu romanında Georges Duroy isimli bir gazeteciden söz ediyordu. Kısa yoldan zengin olmak ve burjuvaziye karışmak isteyen Georges Duroy karakterinin yaşadıkları anlatılıyordu. Yakışıklılığı sayesinde kısa zamanda dönemin sosyetesinin dikkatini çekmişti Duroy. Basın, sermaye ve iktidar ilişkileri sarmalında hızla yükselen Duroy'un, her şeyi menfaate endeksleyen burjuva ahlakında gözlenen çürüme ve acımasızlık, kısa sürede yaşam biçimi haline gelmişti Duroy'un. Romanın yazarı Guy de Maupassant, 1880'li yıllarda medya dünyasıyla iktidar arasındaki ilişkiyi çarpıcı şekilde ortaya koymuştu. İşin ilginç yanı ise, Fransa'da yazılmış bir romandan 130 yıl sonra, günümüz Türkiyesinde, iktidar ile medya arasındaki çarpık ve ahlaksız ilişkilerin aynen devam ettiğini görmek, insanın midesinde çirkin bir ekşime hissetmesine sebep oluyor ne yazık ki.

Konuyu daha da uzatmadan gelelim ilgi alanımıza. Anlaşılacağı üzere, Hermes markası, Bel Ami isimli erkek parfümünün ilhamını, işte bu ünlü romandan almış. Hermes'in eski dönem ağır toplarından olan Bel Ami, bugün için bile en iyi erkek parfüm klasikleri arasında gösteriliyor. Bu anlamda erkeklerin kalbinde önemli bir yeri var Bel Ami'nin. Aynı Guerlain yada Chanel'in meşhur klasikleri gibi. Gerçi ülkemizde pek bilinen bir parfüm değil Bel Ami. Fakat parfüm meraklılarının gayet yakından tanıdığı bir eser. Eski tarz erkeksi parfümlerin başarılı temsilcilerinden birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Kendi sitelerinde çok kısa bir tanım var. O da şöyle: "Dayanılmaz şekilde çekici ve erkeksi. Kakule, paçuli, amber ve derinin cüretkar bir karışımı." Parfümü üzerime sıktığımda beni tozlu bergamot karşılıyor. Eski tarz tozlu bergamota biraz limon ve aromatik otlar eşlik ediyor. Açılış klasik 1980'ler şipresi. Nostaljik sayılabilecek üst notalar kaliteli ve çok güzel. Orta kısımda eski his devam ediyor. Bu sefer yine eskilerin harika notası meşe yosunu karşıma çıkıyor. Meşe yosununa yumuşak tatlımsı baharatlar da katılıyor. Ve parfümün baş aktörü deri kendisini göstermeye başlıyor. Erkeksi çiçekleri de unutmamak lazım. Tozlu turunçgiller hala etkili orta bölümde. Buradaki deri bence karanlık değil. Aromatik turunçgillerin etkisiyle ferah bile denebilir. Son kısımda yine müthiş bir dönüşüm yaşanıyor. Deri geride kalırken, yumuşak ve limonsu tütsü kendisini gösteriyor. Nefis bir tütsü olduğunu söylersem abartmış olmam. Tütsüye yüksek kaliteli vetiver de eşlik ediyor. Ne güzel bir sürpriz!


Bel Ami'nin ana yapısını tozlu turunçgiller, erkeksi çiçekler, meşe yosunu, deri ve tütsünün oluşturduğu söylenebilir. İlginç şekilde bergamot destekli turunçgiller, parfümün sonlarına kadar etkili. Bu anlamda aromatik yönü gayet güçlü. Deri ceketler gibi kokmayan Bel Ami'de iyiki böyle kullanılmış turunçgil destekli deri. Kimi yorumcular onun karanlık koktuğunu söylese de bence pek doğru değil. Bu kadar aromatik ve turunçgilli yapı kolay kolay karanlık kokamaz gibime geliyor.

Bel Ami, 1980'li yılların ortalarının esintilerini burnunuza taşıyor. 1986 yılında piyasaya sürüldüğünde, o sene hiç de yabana atılmayacak rakipleri vardı. 1986 çıkışlı Obsession For Men, Xeryus ve Zino Davidoff'un en büyük rakibiydi Bel Ami. Fakat kokusu hiç birine benzemiyordu. O aslında bir deri parfümüydü. Her eski kafa deri parfümünde olduğu gibi erkeksi ve maçoydu. Evet Bel Ami, bariz bir erkek kokusu. Çok sert ve acımasız olmasa da yine de rengini belli ediyor, karakterini ortaya koyuyor.

Günlük kullanıma uygunsa da biraz resmi bir duruşu var Bel Ami’nin. Daha çok takım elbise kokusu gibi. Tam bir beyefendi parfümü. Aristokrat, şehrli, Parisien, entelektüel, saygılı, olgun ve karakterli. Nostaljik ve eski koktuğunu inkar edemem. 1930’lu yıllarda, şık takım elbise giymiş, fötr şapkalı ve elinde şemsiyesi ile Paris yada Roma sokaklarında dolaşan centilmenlerin parfümü olmalıymış Bel Ami. Eski dünyanın rafine geleneklerini günümüze taşıyan bir misyon kokusu adeta.


Bu aralar kendime yeni adet çıkardım farkındaysanız. Parfümleri hem ten üzerinde hem de kıyafet üzerinde kullanıp, ikisini karşılaştırıyorum. Unutmazsam bu yönlerini de yazacağım artık parfümlerin. Çünkü bazen oldukça farklı kokulara dönüşebiliyor parfümler. Bel Ami'yi ten üzerinde denediğimde turunçgil, meşe yosunu, baharat, deri ve tütsü kısmının öne çıktığını fark ettim ki gayet sevdim. Tende üst-orta-alt nota ayrımları fark ediliyor. Basit ve tek düze değil. Değişken ve sürprizli. Kıyafet üzerinde kullandığımda aromatik otlar ve deri yönü kendisini gösterdi. Garip ve ekşi hale gelen kokusu şaşırtıcı oldu. Böylece ten üzerinde çok daha iyi sonuç verdiğini söyleyebilirim. Tavsiyem odur ki kıyafetten ziyade ten üzerinde denenmeli. İlk günler kullandığımda kendime yakın bulamadığım Bel Ami, ilerleyen günlerde ne yaptı etti kendisini sevdirmeyi başardı. Biraz şans verin ona, hemen vazgeçmeyin. Kullandıkça değerini anlıyorsunuz.  

Tabii ki Bel Ami bir klasik. Aynı Equipage, Drakkar Noir, Polo Classic, Kouros, Insense, Egoiste, Habit Rouge yada Antaeus gibi. Bu anlamda saygı duyulması gereken bir yere sahip. Fakat bu, onu eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Yin de Bel Ami'nin çok rahatsız eden yanına rastlamadım. Genel olarak kaliteli, çok katmanlı, zengin ve güzel bir parfüm. Kokusu "eski" anılarını çağrıştırıyor olabilir. Günümüzün modern parfümlerine benzemediği açık. Genel olarak tatlılık kullanımı az. Artık bol şekerli yeni nesil piyasa parfümlerinden bıkmaya başladık sanırım. Onun için de böylesi tatlılığı sınırlandırılmış kokulara karşı ilgim artıyor. Hermes, yine iyi iş çıkarmış Bel Ami ile.

Luca Turin'in kitabında Bel Ami, deri turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Ayrıca bay Turin, parfümün reformüle edildiğinden bahsetmiş. Bazı platformlarda eski Bel Ami'nin kokusunun daha güzel olduğu, yeni formülünün pek başarılı olmadığı söylense de bence bu hali bile gayet iyi.


Bel Ami'nin tasarımını  Jean-Louis Sieuzac yapmış. Sonbahar-kış mevsimi için uygun olduğunu düşünüyorum. Yaş olarak genç arkadaşları hedeflemiyor. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere önerebilirim.

Koku Güzelliği:10/8

2 Mayıs 2014 Cuma

Hermes – Terre d’Hermes (2006)


Hermes – Terre d’Hermes (2006)

Yaşanan yıllar, artan deneyimler, tanışılan insanlar, okunan kitaplar, sohbet edilen kişilerin çoğu hayatımızda küçük de olsa iz bırakıyor. Mahallenin bakkalından duyulan bir cümle, bindiğimiz taksinin sürücüsünün başından geçmiş ilginç olay, kütüphanede karıştırdığımız ansiklopedinin daha önce hiç bilmediğimiz bir şeyi fark etmemizi sağlaması ve daha sayılamayacak kadar çok uyaran, zihnimizi, fikrimizi, hayata bakış açımızı etkiliyor. Daha önce düşünemediğimiz yada göremediğimiz gerçekleri/yanlışları fark etmemizi sağlıyor.

Evrendeki her şeyin enerji olduğunu düşünürsek ve bu enerjinin sürekli hareket halinde olduğunu varsayarsak, aslında farkında olmadığımız inanılmaz hızlı bir hayatın içinde yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde herkes ve her şey hareket halinde. Fikirler bile! Niye olmasın, fikirler neden değişmesin. Zaten bir fikir nasıl sabit kalabilir ki. Değişmeli, gelişmeli, yenilenmeli, çağa ayak uydurmalı.

Yaklaşık iki yıldır hiç kullanmamıştım fakat kullandığım zamanlarda kokusuna hiç ısınamamıştım Terre d’Hermes’in. Oysa ki çoğu parfüm severe ve sektörün önde gelenlerine göre devrimci kokuya sahipti. 2014 yılının serin sayılabilecek ilkbahar günlerinde, bu arkadaşa yeniden şans vermek istiyorum. Bakalım ilerleyen yıllar, fikrimin değişmesini sağlayabilecek mi?

2006 yılında piyasaya çıkar çıkmaz Hermes'in en çok satan parfümü olmayı başarmıştı Terre d'Hermes. Bir yıl sonra ödüller kazanmış, yurt dışında büyük hayran kitlesi oluşturmuştu kendisine. Oysa ki diğer ana akım markalar gibi büyük reklam bütçeleri ayrılmamıştı onun için. Tanıtım videosunda ünlü mankenler yada şarkıcılar da yoktu. Fakat onu öne çıkartan bir şey vardı. O da kokusunun dünyasallığa ve insanın ham maddesi olan toprağa yaptığı vurguydu. Acaba Guerlain'in Jicky'si ile başlayan "soyut" parfüm kavramına başkaldırı mıydı "dünyasal" bir parfüm? Belki de evet.


İyi de "Hermes'in Toprağı" isimli bu parfüm neden son sekiz yılın en ses getiren aktörü oldu? Sanırım daha önce hiç yapılmayanı, müthiş bir kalite ve rafinelik ile yapabildiği için gözler üzerine çevrilmişti. Bir parfümde toprak temasını kullanmak riskli olarak görülebilir. Kokunun pazarlamasında "mineral" notasından bahsedilmesi de pek alışıldık değildi. Muhakkak ki Terre d'Hermes'de ne mineral diye bir nota kullanılmıştı, ne toz-toprak, ne de çakmak taşı. Aslında bütün iş Iso E Super denilen mucizeydi.

Labaratuvar ortamında üretilmiş bir molekül olan Iso E Super, dinamik yapısıyla parfümleri olduğundan farklı kokulara dönüştürebiliyordu. Kadifemsi, parlak ve anlatması zor bir koku olan Iso E Super, düşük maliyeti ile parfüm üreticilerinin ve parfümörlerin kurtarıcısı olmuştu adeta. Günümüzün modern parfümlerinin çoğunda kullanılan Iso E Super, 2006 yılında ilk çıkan Terre d'Hermes'in bel kemiğini oluşturuyordu. Çünkü ilk formülünde %55 oranında Iso E Super'den oluşuyordu formülü. Gerçi 2011 yılındaki IFRA kısıtlamaları sonucunda parfümlerde kullanılabilecek Iso E Super oranları aşağıya çekilmişti. Terre d'Hermes'i böylesine fenomen hale getiren ögenin, Iso E Super'in başarıyla kullanılmış olması gösterilebilirdi.

Terre d'Hermes'in tasarımcısı bay Ellena’nın, 2004 yılında Hermes'in parfüm bölümünün başına geçtikten iki yıl sonra gelen bu eser, onun önceki işlerinin devamı gibiydi. Cartier - Declaration'daki koku formunun benzeri ve daha geliştirilmiş haliydi sanki Terre d'Hermes. Ellena'nın en büyük özelliği olan "minimalizm" burada da kendisini göstermişti. Parfümlerinin formüllerinde çok az içerik kullanan Ellena, bu vesileyle "parfümlerin minimalist babası" ünvanını hala gururla taşıyor. Tam bu noktada kısaca Ellena'ya kulak verelim:

"Tasarladığım parfümlerde kendimi kontrol altında tutarım. Kokuların formüllerinde çok az element kullanırım. Fazla kimyasal kullanmak beni korkutuyor. Basit kokular tasarlamak istiyorum. 2006 yılında tasarladığım Terre d'Hermes'te sadece otuz adet bileşen kullandım. Bu anlamda Terre d'Hemes iyi işti. Ben basit olmak istiyorum. Aynı Japon Haiku şiirleri gibi. Basit olmak, aslında en zor şeydir."


Modern parfümörlerin bir parfümü oluşturmak için yüzden fazla içerik kullandıklarını düşünürsek, sadece otuz kimyasal ile gelen bu büyük başarı, Terre d'Hermes'in en takdir edilecek tarafı belki de. Onun başarısını sadece içeriğindeki kimyasal sayısına bağlamanın yanlış olabileceğinin farkındayım. Tam olarak her şeyiyle başarılı bir konseptti Terre d'Hermes ve her başarılı proje gibi ödülünü fazlasıyla aldı.

Bu uzun sayılabilecek girişten sonra kokusunun tanımını fazla uzatmayacağım. Çünkü parfümlere ilgilenen neredeyse herkesin mutlaka bildiği bir parfüm Terre d'Hermes. Odunsu baharatlı olarak sınıflandırılan Terre d'Hermes'in açılışında müthiş bir tuzlu turunçgil aroması sizi karşılıyor. Çok doğal, tatlı, lezzetli ve asidik portakal, olabilecek en iyisi. Portakala biraz greyfurt ve limon da eşlik ediyor fakat portakal daha baskın. Başlangıcı nefis. İlerleyen dakikalarda parfümün meşhur karakteri ortaya çıkıyor. Orta notalarda o lezzetli portakal hala etkin. Farklı olarak baharatlar (biber) ve o meşhur mineral benzeri vetiver ekleniyor. Bu andan itibaren portakallı-baharatlı vetiver kokusuna dönüşüyor. Baharatlar çok keskin değil, portakal ile paralize edilmiş. Ferah sayılabilecek baharatlar gayet başarılı. Ciddi oranda vetiver de kendisini gösteriyor. Sonlara gelindiğinde odunsu yönü ortaya çıkıyor. Portakal biraz geride kalırken sedir ağacı çok daha baskın. Sedir ağacına vetiver de eşlik ediyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Terre d'Hermes, nasıl kokuyor sorusuna cevabım şöyle olacak: Lezzetli, tuzlu, tatlı portakal, asidik-aromatik tozlu baharatlar ve sedir-vetiver kombinasyonu. Bana göre parfüm bu notalar üstünde yükseliyor. Notaların her biri rahatlıkla algılanabiliyor. Portakal, biber, sedir ve vetiver dörtlüsünün gayet güzel birleşimi diyebilirim onun için.


Şu bir gerçek ki basit kokuyor Terre d'Hermes. Üst notalardan orta notalara geçildiğinde değişim hissediliyor. Orta kısımdan sonra durağan hale geliyor. Yani orta ve alt notalar arasında fazlaca farklılık yok. Çok zengin, kompleks, karmaşık ve çözmesi zor bir Sudoku ile karşı karşıya değiliz. Gayet basit, canlı, neşeli, hayat dolu, pozitif bir arkadaşla birlikteyiz. Zaman zaman düz çizgide devam ettiği söylenebilir. Tasarımcısının amacının basit parfüm tasarlamak olduğu düşünülürse, hiç de şaşırtıcı değil onun karakteri.

Terre d'Hermes, yüksek kaliteli bir parfüm. Yapaylığa rastlanmıyor. Uyumsuzluk yada zorlama yok. Adeta yanıbaşınızda mis gibi kokan portakal kesmişler de onun kokusu burnunuzu okşuyor. Portakal temasının nasıl bu kadar gerçekçi verilebildiğine şaşırmamak elde değil. Onun asıl karakterini oluşturan toz-toprak-mineral kokusu ise gerçekten ilginç. Kimi yorumcuların "temiz-kir" olarak nitelediği terime de açıklama getirmek gerek. İlk başta temiz-kir sözü oksimoron gibi görünebilir. Burada anlatılmak istenen kokunun hem çok temiz, rafine, doğal ve mis gibi olması hem de o temizlik hissinin üzerinde toz-toprak kokusunun bulunması. İkisinin bir arada gayet başarılı şekilde verilebileceğini gösteren, belki de türünün ilk örneği Terre d'Hermes. Onun içindir ki böylesine büyük deprem yarattı parfüm dünyasında. Eminim ki bu açılan yeni kapıdan, bir çok parfümör de etkilenecek ve ilham alacaktır.

Geleyim asıl bahsetmek istediği duruma. Neredeyse 2 yıldan fazladır Terre d'Hermes'in asıl konsantrasyonu olan EDT versiyonunu hiç kullanmadım. Anladığım kadarıyla reformülasyon geçiren parfümler kervanına katılmış. O zamanlar kullandığım Terre d'Hermes, çok daha tozlu-topraklı kokuyordu. Beni en çok bu durum soğutmuştu ondan. Fakat bu aralar kullandığım yeni versiyonunda o toz-toprak kokusu azaltılmış ve portakal arttırılmış. Evet asıl karakteri biraz sekteye uğramış ama bence kolay kullanılabilir ve sevilebilir hale getirilmiş. İlk formülasyonlarını sevemediğim Terre d'Hermes'in yeni versiyonunu gayet güzel buldum. Yurt dışı kaynaklı platformlarda da küçük çaplı reformülasyon geçirdiği tartışılıyor. Eğer durum böyleyse kendim adına harika bir reformülasyona imza atıldığını söyleyebilirim.


Terre d'Hermes, yaratıcısı Jean-Claude Ellena'nın diğer tasarımlarına oldukça benziyor. Hermes'in yeni çıkan parfümü Voyage'ın ilhamını Terre d'Hermes'den aldığı rahatlıkla görülebiliyor. Ayrıca Jardin serisinin en sevilen üyesi Un Jardin Sur Le Nil'i de andırıyor. Declaration'a benzerliğini söylemeye bile gerek yok. Zaten Ellena'nın imza koku formu haline gelen tatlımsı turunçgil ve tozlu ferah aromatik baharatlar, bir çok parfümde tekrar ediliyor. Ana yapıyı bozmadan, küçük ilavelerle yeni parfümler ortaya çıkarıyor. Bu anlamda Ellena'nın 2004 yılından sonraki tasarımları birbirinden izler taşıyor.

Bu haliyle bir şişesi alınıp, koleksiyonunuzda bulunması gereken parça olarak değerlendirilebilir. Dikkatimi çeken diğer durum ise ilk yıllardaki saldırganlığı azalmış gibi. Onun yerine daha ten kokusu haline gelmiş. Kalıcılığı kıyafet üzerinde bir günden fazla denebilir. Ten üzerinde ise o kadar kalıcı olmadı.

Terre d'Hermes'in minimal çizgisi şişesine de yansımış. Bir çok ana akım markanın gösterişli ve radikal şişe tasarımına karşın, onun şişesi basit ve sade tasarımıyla dikkat çekiyor. Hermes'in baş harfini merkeze alan tasarıma sahip şişe için, kokusu gibi minimal denilebilir.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, kitabında Terre d'Hermes'i ferah bergamot olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç puan vererek ortalama parfümler sınıfına almış.


Neredeyse ferah kokusu, dört mevsimde her dönem kullanılabilir. Fakat bence soğuk kış günleri için tercih edilmese iyi olur. Tam bir serin ilkbahar kokusu olarak düşünüyorum. Ayrıca yaz akşamlarına uyacaktır kokusu. Çok sıcak öğlen vakitlerinde baharatlı yapısı hafiften rahatsız edebilir. Benden söylemesi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

3 Ekim 2013 Perşembe

Hermes – Eau d’Orange Verte (1997)


Hermes – Eau d’Orange Verte (1997)

Geçtiğimiz haftalarda incelediğim Hermes'in ilk Eau de Cologne kokusu 1979 yılında parfümör François Caron tarafından meydana getirilmişti. Aromatik şipre olarak sınıflandırılabilecek bu Eau de Cologne, sonrasında Hermes için yeni bir kapıyı da aralamıştı. Aslında Hermes'in böyle bir adım atması gereklilikti. Çünkü güçlü rakipleri Guerlain, Chanel, Acqua di Parma ve Penhaligon's'un Eau de Cologne parfümlerine bir karşılık vermesi gerekiyordu ki, bu alanda söz sahibi olabilsin.

Başarılı sayılabilecek 1979 çıkışlı Eau de Cologne, ilerleyen yıllarda isim, şişe ve koku olarak yeniden yorumlanacaktı. 1997 yılında bu önemli değişiklik gerçekleşti. Parfümün EDC olan konsantrasyonu aynı kaldı fakat ismi Eau d'Orange Verte haline geldi. Şişe formu değişmezken renginde farklılıklara gidildi. Parfümörü de yine François Caron oldu. Yani aslında Eau d'Orange Vert parfümü, 1979 yılında çıkarılan Eau de Cologne'nin devamı niteliğinde. Parfümörü dışında, ismine kadar neredeyse tamamen değiştiği için, onu ayrı bir parfüm olarak değerlendiriyorum. Zaten Hermes'in bugün bile en sevilen klasiklerinden birisi olarak varlığını sürdürüyor.

Eau d'Orange Verte. İsminin anlamı olarak "Yeşil Turunçgilin Suyu" karşıma çıktı. Kendi sitelerinde kısaca şöyle tanıtılmış: "Odunsu bir imzayla yoğun ve canlandırıcı tazelik." Çiçeksi yeşil olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda canlı, enerjik asidik limon, tozlu turunçgiller ve aromatik otlar karşıma çıkıyor. Ağırlık, otların geri plandan destek verdiği ferah limonda. Şimdiye kadar denediğim en güzel limon kokularından birisinin etkisi altındayım. Harika bir açılışı var Eau d'Orange Verte'in. İlerleyen dakikalarda büyük değişim geçirmiyor kokusu. Şipreye kayan bir hali var orta notalarında. Hala aromatik turunçgillerin etkisinde. Fakat eski tarz tozlu portakal yönüne doğru evriliyor. Bu kısım da çok güzel. Son kısımda hissedilir derecede meşe yosunu eksenine giriyor. Biraz da silhat (paçuli). Alt notaları da gayet başarılı fakat başlangıcı kadar aklımı başından alamadı.


Eau d'Orange Verte, çok basit bir kokuya sahip. Eski tarz neşeli, güneş gibi parıldayan limon, tozlu şipremsi turunçgiller (ağırlık portakalda) ve meşe yosunu. Bence bu üç notanın ağırlığı bariz. Son kısmı dışında düz çizgide ilerliyor. Zaten klasik bir Eau de Cologne tarzı üzerine inşa edildiğini düşünürsek, bu kadar basit kokması anlaşılabilir. Bu anlamda eleştirmek pek insaflıca olmaz.

Çok sayıda şipre denemiş birisi olarak buradaki enfes limon-turunçgil kokusu karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum. Müthiş doğal, kaliteli, rafine, olgun ve ferah. Bu kadar gerçekçi bir esans nasıl meydana getirilmiş inanılır gibi değil. Aromatik otların desteklediği eski tarz tozlu limon-turunçgil mükemmel. Eşine az rastlanacak gibi diyebilirim. Parfümün açık ara en sevdiğim kısmı üst notalar. Orta kısım görülmeye değer bir şipreye dönüşürken, koklamaya doyamıyorum bu harika turunçgilleri. Son kısım klasik bir meşe yosunu kapanışı. Aynı 1970'ler hatta 80'ler gibi. Erkeksi, şık ve biraz resmi.

Değerli orta yaşlara adım atmış parfüm severler. Yaş otuz beş, yolun yarısına geldik diye düşünmeyin. Malum ortalama yaşam süremiz sürekli artıyor. Şöyle yaşıma uygun, kaliteli, olgun ve elegant bir turunçgil parfümü arıyorum fakat bulamıyorum diyorsanız size müjdem var. Çünkü o parfüm muhtemelen Eau d'Orange Verte.

Nefis bir aromatik şipreyle karşı karşıyayız. Olabilecek en kaliteli kokulardan birisine sahip olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Yaz mevsimine uygun böylesi rafine, canlı, hayat dolu bir klasiğe fazla rastlanacağı kanısında değilim. Onun için mutlaka ona bir şans verin.


Yahu Hermes ve François Caron. Nasıl bu kadar gerçekçi bir limon-turunçgil kokusuna imza atmışsınız böyle. Düşünüyorum acaba günümüzün modern parfümlerindeki berbat, yapay turunçgili kullanmak yerine, bu parfümden birazcık ders alsalar ya. Bence her parfümör önce bu parfümün kokusunu özümsemeli. Ondan sonra parfümlere imza atmalı. Çünkü onun kokusundan öğrenecekleri şeyler olduğunu görebiliyorum.

Biraz da bardağın boş tarafından bakmaya çalışayım. Bu parfümün eksi yönleri neler diye düşünüyorum. İlk eleştirim çok derin veya kompleks kokmadığına dair olabilir. Genel olarak oldukça basit koktuğu aşikar. İkinci olarak da fark edilirliği oldukça düşük. Zaten bazı platformlarda da eleştiriliyor bu durum. Kalıcılığı çok tatmin edici görünmüyor. Peki bu eleştirilere nasıl cevap verilebilir?

Tekrardan vurgulamak isterim ki Eau d'Orange Verte, bir Eau de Cologne. Yani bizim tabirimizle bir kolonya. Gerçekçi olmak gerekirse bir kolonyanın çok derin, bol katmanlı olması yada üst-orta-alt notalar kuralına uyması beklenmemeli. Çünkü o, ferahlatıcı bir serinlik verebilecek kolonya. İkinci eleştiri konusu olan kalıcılık ve fark edilirliğinin zayıflığı da yine onun kolonya olmasıyla açıklanabilir. EDC konsantrasyonuna sahip bir kokunun, EDT yada EDP kadar performanslı, etraftan hissedilebilen, saldırgan, arkasında iz bırakan yapıya sahip olması mümkün görünmüyor. Zaten onun amacı bu değil ki. Neden ona olması gerekenden fazla misyon yükleyelim. Bu haliyle bile bence işini gayet iyi yapıyor.

Bazı yorumcular kokusunu Christian Dior’un önemli klasiği Eau Sauvage’a benzetmişler. İki parfümün başlangıcı için benzerlikten bahsedilebilir. Hatta orta kısımda biraz andırıyor. Fakat sonlara doğru ciddi farklılıklar var ikisinin arasında. Eau Sauvage’ın daha yüksek kalitelisi daha temiz kokanı ve daha aromatik hali dersem umarım yanlış yapmış olmam.


Farklı kaynaklarda kokusunun uniseks olarak sınıflandırıldığına rastladım. Evet kadınlar da kullanabilir tabiki. Fakat bende erkek kullanımına daha yakın olduğuna dair güçlü izler bıraktı. Sonuç olarak o safkan bir centilmen kolonyası sanki. Eğer parfüm koleksiyoncusuysanız mutlaka dolabınızda şişesi olması gerekir. Fakat parfümü sırf başkaları duysun, fark edilir olsun, etraftan bolca övgüler alayım diyenlerdenseniz tercih etmemenizi tavsiye ederim.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Eau d'Orange Verte'i iyi bir kolonya olarak değerlendirmiş ve beş üzerinden dört yıldız vererek oldukça beğenmiş. Küçük de bir bilgi vereyim bitirirken. 2012 yılında Vogue dergisi ünlü niş parfüm evi sahibi Frederic Malle ile söyleşi yapmış. Malle, Eau d’Orange Verte’in doğa gezilerinde kullanılabilecek en iyi parfümlerden birisi olduğunu söylemiş ve onu “lezzetli, parlak, temiz ve züppe” olarak tanımlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı harika.
+ Orta kısmı çok güzel.
+ Rafine, şık, doğal ve koklamaya değer bir klasik.
+ Orta yaş ve üzerindeki erkekler için en iyi yaz mevsimi kolonyalarından birisi muhtemelen.

Eksileri:
- Sonlarına, başlangıcı kadar hayran olamadım.
- Çok basit ve düz çizgide ilerliyor.
- Kalıcılık ve fark edilirliği ne yazık ki düşük.

Koku Güzelliği:10/8.5