vetiver etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vetiver etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2020 Cumartesi

Narciso Rodriguez For Him Bleu Noir (2015)

Son yılların en başarılı kadın parfümlerinden bazılarını yaratan Narciso Rodriguez’in 2007 yılındaki ilk erkek parfümü For Him, fena tepkiler almadı. Artık erkek parfümlerinde de yer edinmek isteyen markanın, Narciso Rodriguez For Him’in ardından devam kokuları geldi. 2020 yılı itibariyle yedi parfümlük seriye ulaşan erkek koku koleksiyonu, 2015’te Bleu Noir ile genişlemesini sürdürdü.

Narciso Rodriguez For Him Bleu Noir kendi internet sitesinde “rafine ve saf Bleu Noir, şık ve gizemli Eau de Toilette’dir. Parfümün merkezinde bulunan belirgin misk, küçük hindistan cevizi ve mavi sedir ağacı dokunuşuyla yoğunlaşır. Baştan çıkarıcı zeki kokusu, daima zamansız bir Eau de Toilette olacaktır” cümleleriyle tanıtılmış.

Bleu Noir’in açılışı baharatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarda portakalı andıran canlı ve neredeyse metalik tozlu-tuzlu turunçgillerle kakule-küçük hindistan cevizi-kimyon karışımı buruk baharatlar çok iyi iş çıkarıyor. Başlangıcı için ferah diyemeyiz fakat müthiş bir dinamizm, pozitif karakter ve çarpıcılık mevcut. Başlangıcı çok güzel. Orta kısımda turunçgiller artık ortada yok. Baharatlar da geri plana çekilirken, nemli vetiver ve sedir ağacı ikilisi orta kısmı domine etmeye başlıyor. Yapay ve sahte vetiver-sedir ağacının karışımının hiç de iyi sonuç vermediğini söyleyebilirim. Sonlarda yapay-sahte-iç gıcıklayıcı vetiver-sedir ağacı ikilisine eşlik eden misk, sonları kurtarmaya yetmiyor.

Bleu Noir’i büyük umutlarla kullanmaya başlamıştım çünkü birçok yorumcu kokusunu Cartier’in başarılı parfümü Declaration’a benzetmiş. Hatta hatırı sayılır derecede kişinin Terre d’Hermes’e benzettiğini daha önceden bildiğim Bleu Noir, sadece ilk yarım saatlik kısımda Declaration’a oldukça benziyor. Orta kısımdan itibarense kendisine farklı yol çiziyor.

Bleu Noir, buruk baharatların ve odunsu-vetiver tabanın hakimiyetinde ilerliyor. Başlangıçtaki harika turunçgilleri kimi kullanıcılar terli vücut kokusuna benzetse de kirli davranmıyor. Tuzlu ama sucul olmayan üst kısımdaki turunçgiller keşke sonlara kadar etkili olsaydı ama ne yazık ki ilk yarım saatin sonunda sıkıcı ve vsdst bir kokuya dönüşüyor. Vetiver ve odunsuluğun en sevmediğim haliyle verildiği orta ve son bölüm, Bleu Noir’den kolayca uzaklaşmama neden oldu.

Bleu Noir’in ismindeki mavi vurgusuna bakıp onun çok ferah ve deniz temalı olduğunu sanmayın. Bleu Noir, ne sucul ne okyanus gibi kokuyor ne de sahil kasabalarının iyotlu meltemlerini çağrıştırıyor.

Bleu Noir’i bazı kullanıcıların Terre d’Hermes’e benzetmelerini pek anlayamadım. Belki ilk on beş dakika hafiften Terre d’Hermes’in mineralimsi temasını andırdığından bahsedebiliriz ama bütüne bakıldığında Terre d’Hermes’e büyük benzerlik taşımıyor. Bleu Noir, daha çok Declaration’u güçlü şekilde hatırlatıyor. Hatta ilk yarım saat Declaration’un modern kopyası gibi davranıyor.

Eau de Toilette formunda olan Bleu Noir’in kalıcılığı harika, etrafa yayılımı ise ortalamanın biraz altında kalıyor. Serin ilkbahar döneminde kullanmak iyi fikir olabilir. Günlük kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Kokusunu sektörün tanınmış isimlerinden Sonia Costant tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

10 Ekim 2019 Perşembe

Calvin Klein – IN2U For Him (2007)

2007 yılının başlarında, Calvin Klein’in New York ofisinde, markanın ikonik-Grunge fenomeni CK One kadar popüler olması düşünülen bir parfüm fikri üzerinde çalışılıyordu ve hatta sona gelinmişti. Calvin Klein ve Coty’nin yöneticileri aynı masanın başında parfümün hitap edeceği kesimi belirlemişti bile: Teknoseksüller! İsmi küçük bir kelime oyunuyla IN2U (In to you) olarak belirlenen yeni parfümlerinde X nesli gençliği hedefleniyordu ve parfümün reklam klibinde aktör Kevin Zegers ve model Freja Beha Erichsen rol almıştı. 2007 yılındaki birçok moda dergisinde reklam kampanyalarına sıkça yer verildi. Benim her nedense armuda benzettiğim şişe tasarımı Stephen Burks’e ait olan IN2U’nun dönemin endüstriyel plastik kalıplarına benzeyen dış yüzeyi ilk başta kalitesiz hissiyat verse de insanoğlu neye alışmıyor ki?

Küresel reklam kampanyasında “seks” ve “bugünün modern parfümü” kavramlarına yoğunlaşan Calvin Klein’in pazarlama birimi, fiziksel olarak cesur ancak duygusal yönünü koruyan, bilgisayarları birincil iletişim aracı olarak gören gençlere satmayı düşünüyordu IN2U parfümünü. 2007 yılında Coty’nin global pazarlama başkan yardımcısı Lori Singer’in, dönemin genç neslini “Eskisine göre daha az marka sadakatleri var. Kendilerinin büyük şirketlerce pazar olarak görülmesini istemiyorlar. Kendilerinden önceki nesle göre daha güçlüler ve daha az şok edilebilirler. Onlar dünyadaki herşeyin derhal olmasını istiyor” böylece tanımlaması üzerine IN2U parfümlerinin stratejilerini oluşturmuşlar.

2007 yılında hem erkek hem de kadın versiyonu piyasaya sürülerek başlanan IN2U serüveni, bugün limitli üretim ve devam parfümleriyle on kokuluk serüvene dönüşmüş durumda. Aromatik fujer olarak sınıflandırılabilecek IN2U’nun erkek versiyonuyla birlikteyim bir süredir. Parfümün açılışının ferah ve hoş meyvemsilikle gerçekleştiğini söyleyebilirim. Limon ve turunçgillerin üst notalardaki etkinliği ilgimi çekti. Orta kısımda lezzetli meyvemsilik devam ederken sürpriz karşılıyor bizi. Kakao, orta bölümde verilmiş ama kahve ya da çikolata gibi kokmuyor orta kısım. Açıklanan notalarında yine değişik bir tema var: Domates yaprağı. Orta bölümde gerçekten de domatesi andıran garip bir koku var ki çözemedim.  Orta kısmın sonlarında plastiğimsi vetiver de ekleniyor partiye. Kapanışta yapaylık sınırındaki vetivere yine plastiğimsi, deriye benzeyen sedir ağacı destek veriyor. Odunsu denebilecek son kısım, yüksek kaliteli değil.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. IN2U For Him, genel hatlarıyla aromatik, meyvemsi, deriyi andıran odunsu bir parfüm. Yumuşak, başlangıcı dışında çok ferah sayılamayacak, kullanımı kolay, köşeli tarafları olmayan, kalite anlamında harikalar yaratamayan yapıya sahip. Yeni nesil genç erkek/delikanlı parfümü kulvarına yönelik, başlangıç seviyesindeki kullanıcılara göz kırpan, fiyat anlamında da rakiplerine göre daha ulaşılabilir durumda olan bir kardeşimiz IN2U For Him.

Onun hakkında söylenen “ne iyi ne de kötü kokuyor” tavrına yakınım. Kimi platformlarda fazlaca ve abartılı şekilde eleştirilse de onun amacı dünyayı değiştirmek değil zaten. Basit ve hoş koksun, biraz tatlılık barındırsın, sonlardaki sedir ağacını da popüler/vasat parfümlerinkine benzer versin olarak özetlenebilecek IN2U For Him, kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışadursun, benim için tabii ki başarısıza daha yakın konumda diyebilirim.

Yine şikayet edilen konulardan birisi IN2U For Him’in performansının düşüklüğü. Aslına bakılırsa kalıcılığı fena değil. Bir Calvin Klein EDT’sinden mucize beklememek gerekiyor. Etrafa yayılımı düşük denebilir. Yumuşak ve aromatik yapısına bakarak sıcak ilkbahar günlerinde kullanmak fena olmaz.

Kokusunun tasarımını Carlos Benaim, Bruno Jovanovic, Loc Dong ve Jean-Marc Chaillan birlikte yapmış. Dört ünlü parfümörün birleşip, bu kadar ortalama bir parfüm yapması da ayrıca enteresan olmuş.

Koku Güzelliği:10/6

15 Haziran 2019 Cumartesi

Gucci – Guilty Absolute (2017)

Gucci’nin ilk olarak 2010 yılında piyasaya sürdüğü Guilty isimli kadın parfümünün ardından yirmiden fazla Guilty isimli kadın-erkek kokusu daha üretildi. Guilty serisinin erkekler için olan Absolute modeliyse 2017 yılında raflardaki yerini aldı. Genel olarak hakkında olumlu şeyler söylenen Guilty Absolute’yi merak ediyordum ve bir süredir kullanıyorum bu arkadaşı.

Gucci’nin internet sitesine göre Guilty Absolute, markanın tüm koleksiyonlarından ve küresel marka imajından sorumlu yaratıcı direktörü Alessandro Michele ile ünlü parfümör Alberto Morillas arasındaki özel işbirliği sayesinde doğmuş. Cilde değdiği andan itibaren değişmeyen yapıya sahip bir karışım olarak tanıtılıyor. Bu parfümün içeriğinde şimdiye kadar pek rastlanmayan içerikler kullanılmış. AğaçDeri, Altın Ağacı, Alaska Servisi gibi içerikler Guilty Absolute’nin merkezini oluşturuyormuş.

Parfümün başlangıcı birazcık Terre d’Hermes’i andıran mineral teması ve yeşil sayılabilecek ağaçsı, otsu yapıyla gerçekleşiyor. Ferah olmayan üst notalarda ne turunçgil ne de çiçeksilik mevcut. İlginç başlangıcı kaliteli ve hoş. Orta kısımda parfümün ana oyuncusu deri merkeze yerleşiyor. Acımsı, kuru deri, yeni nesil erkek parfümlerindeki gibi tatlı değil hatta tatlılık oldukça az verilmiş. Kimi kullanıcıların yara bandına benzettiği acımsı kuru deriyi sevmek zaman isteyebilir. Son bölümde deri de zayıflıyor ve köksü, rutubetli, ağaçsı vetiver ortaya çıkıyor. Kapanıştaki vetiver, orta kısımdaki deri gibi karanlık değil.

Guilty Absolute, kuru deri, ağaçsılar ve vetiverden oluşan basit kompozisyona sahip. Ağaçsılık ve derinin ilk anda uyumlu olamayacağını düşünenler için bu parfüm şaşırtıcı derecede başarılı. Son zamanlarda sevmeye başladığım servi notasının verdiği yeşil, taze ağaçsı hissiyatla, zaman zaman yeni alınmış deri kıyafetleri hatırlatan süetimsi yapı, Guilty Absolute’ta birlikte harmanlanmış. Vetiver ise sonlarda usulca görevini yerine getiriyor.

Öncelikle söylemeliyim ki Gucci’nin harika eski klasiklerinin üretimlerini bitirip, yeni ürettiği sıkıcı ve vasat aromatik odunsu parfümlerinin çoğunu sevememiştim. Onun içindir ki Guilty Absolute’e de önyargıyla yaklaşıyordum ilk elime aldığımda. Kullandıkça parfümün son zamanlardaki iyi Gucci parfümlerinden olduğunu düşünüyorum artık. Yine de harika olmadığını söyleyebilirim. En azından normal Guilty Pour Homme, Made to Measure veya Gucci by Gucci Pour Homme gibi vasat iş çıkarılmamış Absolute versiyonunda. Hadi ama Gucci artık hayata dön ve Envy For Men, Gucci Pour Homme gibi üretimini bitirdiğin harika parfümler kalitesinde eserler ver parfümseverlere.

Kimi yorumcuların orta kısımdaki deriyi hastanelere, sağlık kabinlerine ya da yara bandının kokusuna benzetmesini okuyabilirsiniz. Evet, deri biraz acımsı ve kuru verilmiş ve genel beğeniye uygun görünmüyor. Yine de yapaylık yok ve parfümün diğer kısımlarında da sentetik hissiyat bulunmuyor. Yine de altın kuralımız olan “denemeden almayın, pişman olmayın” sözünü aklınızdan çıkartmayın.

EDP formundaki Guilty Absolute’nin performansı ne yazık ki iyi değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı tenimde oldukça zayıf oldu. Erkeksi sayılabilecek genel tarzı 25 yaş üzerindeki beylere uyacaktır. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Resmi kıyafetler giyen veya takım elbiseli profesyonelseniz hatta büyük Amerikan motosiklet gruplarından birisinin 40’lı yaşlardaki bandanalı, havalı üyesiyseniz Guilty Absolute size eşlik etmekten memnun olacaktır.

Kokusunu dünyaca ünlü parfüm üstadı Alberto Morillas tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

26 Nisan 2019 Cuma

Profumi del Forte – Versilia Vintage Boise (2009)

İtalyan niş parfümevi Profumi del Forte’nin 2009 yılında piyasaya sürdüğü Versilia Vintage isimli iki kokudan Ambra Mediterranea’yı kullanmıştım ve şimdi serinin ikinci parfümü Boise ile birlikteyim. Dünyada yavaş yavaş tanınmaya başlayan Profumi del Forte markasının Versilia Vintage serisi iki parfümden oluşuyor ve henüz yeni eserler gelmedi.

Boise, kendi sitelerinde turunçgilli, çiçeksi, odunsu aromaların uyumu olarak nitelendirilmiş. Parfümün karakteri, çam ormanı hayranlığının yeniden yorumlanması şeklinde tanıtılmış. Boise’nin açılışı ferah sayılabilecek buruk, tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarda turunçgillere reçinemsi yapı eşlik ediyor. Açıklanan notalarında bulunan elemi reçinesi muhtemelen reçinemsi turunçgil hissiyatını veriyor. Örneğine pek rastlanmayacak ilginç turunçgiller harika olmasa da farklı. Orta kısımda reçinemsi turunçgillere ferah baharatlar ekleniyor. Kakule benzeri baharatların yanında lavanta da katılıyor orta kısma. Kapanışında temiz sedir ağacı ve bir parça paçuli devreye giriyor. Alt notaları yumuşak ve hoş bir odunsu olarak hafızamda kaldı.

Profumi del Forte’nin Versilia Vintage serisi için “sonsuz kumsallar” teması kullandığını görüyoruz. Boise, ılık, ferah, sucul olmayan tozlu-tuzlu kumsal kavramına yakın gibi görünüyor. Başlangıcından sonuna kadar o ilginç tatlı-tozlu-tuzlu yapı, Boise de etkili oluyor. Yeni nesil ferah parfümlerdeki bol şekerli baharatlı ve turunçgilli yaz parfümlerine benzemiyor Boise. Hafiften çiçeksi (asla kadınsı değil), reçinemsi, tatlılığın kontrollü verildiği bir parfüme benziyor.

Boise, aromatik, balsamsı, odunsu bir turunçgil parfümüne benziyor. Bu parfümü kullanırken aklıma bir diğer Profumi del Forte eseri Tirrenico geldi. İki parfüm de ılık havalarda kullanmaya uygun denebilir. Tirrenico’nun o sıradışı ve zor sevilebilecek yapısı ile Boise tabii ki kokusal anlamda büyük benzerlik göstermiyor. Fakat bu iki ilkbahar-yaz parfümünü bir türlü kendinize yakın bulamıyorsunuz, içine giremiyorsunuz. Evet, kokusal ve kavramsal olarak farklı çalışmalar Boise ve Tirrenico ama sevilesi ve sizi üzerinizde taşıdığınızda mutlu edecek eserler değil.

Boise, muhakkak ki kaliteli, yapaylık barındırmıyor, temiz ve şık ama koku güzelliği anlamında bana uymadığını söyleyebilirim. Tanımlaması zor tarzını ılık havalara daha çok yakıştırıyorum. Uniseks olarak tanıtılmış ki bence de gayet yerinde bu durum. Günlük kullanıma uyabilecek Boise, yaş aralığı olmadan herkesin kullanmasına uygun diyebilirim. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını söylemeden edemeyeceğim.

Koku Güzelliği:10/6

16 Nisan 2019 Salı

Ephemera – Bass (2015)

“Kokuyu ve sesi bir araya getiren Ephemera, müzikal tınlama ve yankılanmaya dayalı koku oluşturma bileşimleri projesidir.” İlk duyduğunuzda kafa karıştırıcı hatta anlamsız gelen bu tanımın ardından şu soruları sorsam sizlere: Mavi renk nasıl kokar? Fa notasının tadı nasıldır acaba? Meşe yosunu kokusunun karşılığı hangi ses aralığıdır?

Daha da kafamız karışmadan Ephemera projesine kısaca bakalım. 2014 yılında elektronik müziğin önemli isimlerinin katıldığı projenin ilk aşamasında, üç müzisyen, Ben Frost, Tim Hecker ve Steve Goodman (Kode9), Berlin’li başarılı parfümör Geza Schoen’in daha sonra üç farklı koku yaratması için yeniden yorumladığı üç ham ses materyali yarattı. Bu seslerin isimleri şöyleydi: Noise, Drone ve Bass. Sonrasında devreye Geza Schoen girdi ve bu üç sesin karşılığı olarak düşünülebilecek üç parfüm meydana getirdi. Tabii ki bu yaratım sürecinde, o üç sesin, Geza Schoen’in zihninde canlandırdığı üç koku profili olarak hayata geçtiğini söyleyebiliriz.

Bu projenin küratörlüğü, Unsound’dan Malgorzata Plysa ve Mat Schulz tarafından yapıldı. İlk defa 2014 yılında New York’taki Unsound Festivalinde başlatılan fikirle, Ekim 2014’te Polonya’daki Krakow Ulusal Müzesi’nde sunuldu. Buradaki amaç bir nörolojik durum olan sinestezi yardımıyla parfüm/koku ile ses/müzik arasında bağ kurmaktı.

2014 yılında Ephemera by Unsound olarak bir niş parfüm markası benzeri oluşumla üç ayrı parfüm piyasaya sürüldü. Bass, Noise ve Drone isimli üç parfümün ardından başka bir koku piyasaya sürmediler. Bass, bu üç parfümün muhtemelen en bilineni ve başarılısı olarak gösteriliyor. Bir süredir kullandığım Bass, müzisyen Steve Goodman’ın çocukluk anılarındaki yanmış elektrikli süpürge kokusuna benzemesi için tasarlanmış. Tabii Geza Schoen, Bass’ı dumansı ağaç, rom, deri, mastik, çay, castoreum ve yosun notalarıyla zenginleştirmiş.

Bass’ın açılışı koyu, karanlık ve derimsi tarza yakın şekilde gerçekleşiyor. Hafiften hayvansılık barındıran başlangıcı dumansı ve pek benim sevdiğim gibi değil. Orta kısma geçildiğinde hayvansı kısmı geride kalıyor. Orta notalarda yeşil sayılabilecek harika tütsüyle yoluna devam ediyor Bass. Yüksek kaliteli, köksü, nemli tütsüye belki de karanlık vetiver de eşlik ediyor. Orta bölüm detaylı ve zengin kokmasa da çok doğal ve başarılı, hafiften Encre Noire’yi andırıyor. Kapanışta yine tütsü var ama bu sefer odunsu kısım öne çıkıyor. Tütsü geri planda kalmayı tercih ediyor. Yine müthiş kaliteli ve doğal odunsuluk, koklamaya doyamamayı beraberinde getiriyor Bass’ın alt notalarını.

Başlangıcıyla biraz burnu zorlayan plastiğimsi/hayvansı açılışın ardından şahane orta-alt notalara sahip eserle karşı karşıyayız. Çoğu kişinin iddia ettiğinin aksine bence Bass, çok karanlık ve koyu bir parfüm değil, başlangıcını saymazsak. Orta kısımda ilginç şekilde yumuşayan ve neredeyse yeşil-köksü kokan tütsü, bence parfümün başrol oyuncusu. Tütsüye genel anlamda en büyük desteği ağaçsı koku formu veriyor. Bu anlamda tütsü-ağaç kokusu diyebilirim Bass için.

Büyük resme bakacak olursak, müthiş bir nota zenginliği ve detaycılık yok Bass’ın kompozisyonunda. 2-3 nota üzerinden ilerleyen, sürprizsiz bir arkadaş fakat orta bölümden itibaren kalitesi ve doğallığıyla takdiri hak ediyor. Günümüzün şeker bombası berbat parfümlerine asla benzemeyen Bass, neyse ki tatlılığı olabildiğince az yansıtmış kokusuna. Yine de eski-köhne kokmuyor, gayet günümüze yakın hissettiriyor sizi.

Renkleri duymak, şekilleri tatmak, sesleri koklayabilmek… Ephemera koku projesinin amacı sinestezi denilen bu duruma gönderme yapmak ve deneysel bir iş ortaya çıkarmaktı. Bass’ın resmi tanıtımında parfümün bir süre çalışan elektrikli süpürge kokusunu andırması planlandığı söylense de sonuç pek öyle değil bence. Hangi elektrik süpürgesi tütsü ve sedir-meşe ağacı gibi kokar ki? Nörolojik bir hastalık olarak tanımlanan sinestezinin, ünlü şairler, ressamlar, yazarlar ve sanatçılarda görülen durum olduğu konusunda yazılara rastlayabilirsiniz. Sanırım henüz sinestezik olmadığım için Geza Shoen’in elektrik süpürgesi çağrışımını yakalayamadım. Yine de harika bir odunsu, yosunsu, vetiverimsi tütsü parfümü Bass. Yukarıda da belirttiğim gibi genel tarzı biraz Encre Noire’yi anımsattı bana.

EDP formundaki Bass’ın kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı fena değil. Performans anlamında sizi üzmeyecektir, tabii parfümü dünyada satın alabilecek internet sitesi bulabilirseniz. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/8

17 Mart 2019 Pazar

Vertus – Paradox (2017)

“Cömertliği ve zarafeti ifade eden bir paradoks. Mükemmel uyumdaki zıtlıklar. Niş baharatların en karşıt anlarda ortaya çıkan gücü. Sertliğin gül ile yumuşatılan özel yorumuyla tanışın. Klasik vanilyanın, beyaz çiçeklerle kuşatılmış etkisine karşı koymak imkansız. Zirvedeki şıklığın paradoksunda yeriniz hazır. Gücü tek bir nefeste içinize çekerken, yeni bir öykü yaratacaksınız.”

Vertus’un genişleyen koleksiyonundaki en yeni üyelerden Paradox’un tanıtım yazısı, parfüm hakkında az çok fikir veriyor. Markanın 2017 çıkışlı yeni parfümleri arasında yer alan Paradox, çiçeksi oryantal tarafa ve yeşil temaya yakın görülmüş. Yeşil kokan parfümlere meraklı birisi olarak önceliği Paradox’a vermek istedim ve bir süredir birlikteyiz kendisiyle.

Paradox’un başlangıcı şekerli, lezzetli ve sulu meyvelerle gerçekleşiyor. Eriğe benzettiğim üst notalardaki meyvemsilik ferah sayılamayacak kadar olgun ve koyu. Orta kısımda meyvelere tatlı baharatlar ekleniyor. Biber, orta bölümde kendisini en çok gösteren baharat diyebilirim. Hoş bir sürpriz olarak gül yağlarına benzemeyen tarzda verilmiş gül temasıyla karşılaşıyoruz orta notalarda. Bu kısım için biberli, meyveli gül kokuyor diyebilirim. Sonlarda kuru sayılabilecek yasemin devreye giriyor. Sandal ağacıyla desteklenen yasemine bir parça misk de ekleniyor. Kapanışta vetiver de dikkat çekici şekilde yer alıyor. İşte size Paradox’un özeti.

Paradox’un açıklanan notalarına bakalım. Meyveler, baharatlar, yasemin, gül, müge, biber, sandal ağacı, vetiver, labdanum ve vanilya. Dikkatinizi çektiyse genellikle kadın parfümlerinde rastladığımız üç çiçek mevcut Paradox’ta: Müge, yasemin ve gül. Bu çiçekleri görünce Paradox’un çok kadınsı olduğunu düşünebilirsiniz. Başlangıçtaki meyveler hafiften kadınsı hissettirse de sandal ağacı, biber ve erkeksi verilmiş yasemin, parfümün kadın tarafına kaymasına izin vermiyor. Bu anlamda uniseks kullanıma yakın duruyor.

Paradox, bolca tatlı, modern, meyveli, baharatlı, çiçeksi kompozisyona benziyor. Başlangıçtaki leziz miskli meyveler pek bana göre olmasa da orta kısımdaki baharatlı güllü bölümü sevdim. Baharat ve gül kompozisyonları özenli verildiği zaman koklanmaya doyulmuyor. Vertus, orta kısımdaki başarılı işçiliği sonlara pek taşıyamasa da maskülen yaseminli kapanış ilginç olmuş. Meyveli başlayan, baharatlı devam eden, sandal ağacı sayesinde odunsu vetiverle kapanan bir parfüm Paradox.

Gelin biraz da dedikodu yapalım. Kullanım döneminde Paradox’un başlangıcını, modern zamanların en kült parfümlerinden birisi haline gelmiş Tom Ford’un Black Orchid’ine benzettim. İki parfümün açılışındaki tanımlanması zor meyveler benzeşiyor. Gerçi Black Orchid’in meyveleri karanlık sayılabilecekken, Paradox’un meyveleri daha genel beğeniye uygun denebilir. Tabii orta kısımdan itibaren iki parfüm farklı yönlere doğru yol alsa da Paradox’un meyvemsiliğini ve kalite hissiyatını Black Orchid’e göre biraz daha başarılı buldum. Yine de Black Orchid hakkındaki düşüncelerim belli. Paradox’un, asla sevemediğim bir arkadaş olan Black Orchid’e benzeyen kısmına yine ısınamadım.

Sonuç olarak rahatsız edici yapaylığa rastlanmayan Paradox’un kokusunu hep başka bir parfüme benzettim ama bulamadım. Hüzünlü ve buruk kokan Paradox’u bir parfümseverin Rose 31’e benzettiğini gördüm. Uzun zaman önce kullandığım Rose 31’in kokusunun hafızamdan büyük oranda silindiğini de bu benzetmeyle fark ettim. Evet, belki de Le Labo’nun ünlü Rose 31’ini andırıyor Paradox, ahh benim yaşlanan koku hafızam 🙂

EDP formundaki Paradox’un kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk on beş dakika idare eder, sonrasında normale dönüyor. Sonbahar-kış dönemine uygun koku profili çiziyor. Kadın-erkek herkesin kullanabileceği, arabik kokmayan bu postmodern Fransız’ı yüksek fiyatına istinaden denemeden almayın, ne olur ne olmaz.

Koku Güzelliği:10/6

7 Mart 2019 Perşembe

Jovoy – Private Label (2011)

“Jovoy, 1923 doğumlu ve 80 yıldan fazla unutulmuş Parisli bir parfümevinin, büyüleyici Rönesans’ının hikayesidir. 2010 yılında, albenili hammaddelerin büyülediği François Henin, Jovoy parfümlerine yeni bir hayat vermeye karar verdi. Aynı zamanda girişimci ve maceracı da olan Henin, yeri geldi Vietnam ormanlarının derinliklerinde kokuların peşine düştü. Ardından Grasse’den gelip, yıllar içinde eşsiz bir parfüm uzmanı oldu. Artık Jovoy parfümevinin yaratıcı ve sanat yönetmeni.”

Paris merkezli niş parfümevi ve satış mağazası Jovoy’un kısa öyküsü kendi sitelerinde aşağı yukarı böyle anlatılmış. Paris’in en prestijli caddelerinden birisinde sadece niş parfümseverlere hizmet veren bir dünya markası olmayı başarmış Jovoy mağazası, 2007 yılında ilk parfümlerini piyasaya sürmeye başladı. 2019 yılının başları itibariyle otuza yakın parfümlük koleksiyona sahip Jovoy. Oldukça yüksek fiyatlara satılan ve niş kategorisinde faaliyet gösteren Jovoy’un en ünlü parfümü de muhtemelen 2011 çıkışlı Private Label.

Private Label, niş parfüm meraklıları tarafından oldukça ilgi gördü. Hakkında çokça şey yazıldı, çizildi. Bu kadar ünlü olunca ben de epeydir merak ediyordum Private Label’ı. Bir süredir kullanma şansına eriştim bu arkadaşı. Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Private Label.

Parfümün açılışı koyu ve karanlık, deri benzeri paçuliyle gerçekleşiyor. Hafiften kimyasal davranan üst notalar dumansı ve birazcık ayakkabı boyası ile asetonun karışımını hatırlattı bana. Pek sevmedim başlangıcını. Orta kısma geçildiğinde parfümün ana oyuncusu vetiver ortaya çıkıyor. Koyu ve karanlık hava hala devam ediyor orta kısımda. Garip derimsi hissiyat azalıyor orta bölümde. Köksü, ağaçsı, kuru, gösterişsiz ve yüksek kaliteli düz bir vetiver orta notaları oluşturuyor. Orta kısım muhtemelen parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Kapanışta vetiver geriye çekilirken bu sefer sahneye sandal ağacı çıkıyor. Buradaki sandal ağacı Samsara’daki gibi gösterişli ve baharatlı değil, yine genel konsepte uygun olarak karanlık, koyu ve neredeyse dumansı. Alt notalardaki sandal ağacının kalite hissiyatı gayet yüksek.

Private Label, olabilecek en koyu ve karanlık odunsu, derimsi, dumansı vetiver parfümlerinden birisi. Parfümün resmi olarak açıklanan üç notası var: Papirüs, vetiver ve sandal ağacı. Resmi tanıtımında ise derimsi ve dumansı hissiyattan bahsedilmiş. Toparlayacak olursam gizemli, gotik ve karanlık kokan bir arkadaş Private Label. İlk anda pek renk vermiyor, uzun süreli kullanımda parfümün içine girebiliyorsunuz.

Parfümün en sevmediğim yeri başlangıçtaki hastane gibi kokan derimsi paçuli kısmı oldu. Açılıştaki ayakkabı boyasını ya da parke cilasını anımsatan o garip koku olmasaymış bu parfüme karşı daha olumlu hisler besleyebilirdim. Üst ve orta kısımda eczane ya da asetona benzeyen o burun tırmalayan kokuya tahammül etmek benim için zor oldu. Oysa orta bölümde kullanılan vetiver gayet başarılı. Biraz Encre Noire’yi hatırlatıyor Private Label’deki vetiver kullanımı. Tabii Private Label çok daha sert, zor, kapalı, kaba, depresif, asosyal ama neyse ki hayvansı değil. Encre Noire genel beğeniye daha yakın, daha dumansı ve daha ağaçsı.

Sonuç olarak övgüler yağdırılan Private Label’ı kendim için kullanması zor olarak değerlendirebilirim. Her ortama uyum sağlayamayacak tarzıyla ve fazlaca övgüler alamayacağınız kokusuyla güvenli liman değil Private Label. Kokusu derin ama zengin değil. Notaları çok düz ilerliyor ve bütüne bakıldığında tekdüzelik hissiyatı yaratıyor. Bu kadar depresif bir koku formunu sürekli kullanmak pek mümkün görünmüyor.

Yine de bu tarz parfümleri sevenler için önemli eserlerden birisi Private Label. Sıradışı tarzıyla farklı olmayı seven niş koku bağımlılarının ilgisini muhakkak çekecektir. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını söylememe gerek yok sanırım. EDP formunda. Kalıcılığı çok iyi, etrafa yayılımı harika. Oldukça güçlü bir parfüm Private Label. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Buz gibi kış aylarına uyum sağlayacaktır. Sıcak günlerde pek iyi sonuç vereceğini sanmıyorum. Kokusunun tasarımını son yılların parlayan burunlarından Cecile Zarokian yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

25 Şubat 2019 Pazartesi

Aeon – Aeon001 (2015)

Aeon projesi, Almanya merkezli Strictly Selective isimli bir niş parfüm ana dağıtıcısının işi gibi görünüyor. 2015 yılında sadece 333 şişe Aeon001 isimli parfümü piyasaya sürdüler ve üretimini devam ettirmediler. Kendi internet sitelerinde söylediklerine göre Aeon001 isimli ilk ve tek parfümün şişesi el yapımıydı. Güzel bir haberse Aeon002’nin üzerinde çalışıldığıydı. Ne zaman piyasaya sürüleceği ise belli değil henüz Aeon002’nin.

Artık satışı yapılmayan Aeon001’in kokusunu, son zamanların ilgi çeken parfümörlerinden Antonio Gardoni yapmış. Niş parfüm meraklıların yakından tanıyacağı Bogue’nin Maai’sine de imza atan Antonio Gardoni, zaten bu parfümden sonra ismini dünyaya duyurmuştu. Aslen mimar olan Antonio Gardoni, kendi deyimiyle “süper sıkıcı aroma-kimya kitapları okuyarak” kendisini yetiştirmiş birisi. İlk mesleğinin her zaman için mimarlık olduğunu ve parfümörlüğü ikinci iş olarak gördüğünü saklamıyor.

Aeon001’in tasarımcısı Antonio Gardoni, parfümü için şunları söylemiş: “Aeon001 fantastik bir projeydi. Bu parfümü kimin tasarladığının gizlenmesi benim fikrimdi. Çünkü parfümün kendisinin, yaratıcısından daha önde olması gerektiğine inanıyorum. Bence bu küçük dünyada herşeyin arkasındaki kişileri takıntılı bir şekilde öğrenmek istiyoruz. Bu da parfüme odaklanmamıza engel oluyor.”

Aeon001’in açılışı tuzlu nostaljik turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski bergamot kolonyalarını anımsatan şipremsi turunçgiller bizi 1970-1980’li yılların erkek parfümlerinin üst notalarına ışınlıyor. Ferah olmayan hüzünlü turunçgillere bir süre sonra aromatik otlar da ekleniyor. Başlangıcını sevdim. Orta kısımda turunçgil hissiyatı devam ederken hayvansı/kirli sayılabilecek misk kendisini gösteriyor. Parfümün yönü bu andan itibaren hayvansı turunçgilli şipreye doğru dönüş yapıyor. Genel yapıya yüksek kaliteli ve köksü vetiver de eşlik ediyor. Kapanışta egzotik ve karanlık sayılabilecek amber yine parfümün başka kulvara geçmesine sebep oluyor. Amber alt notaların tek hakimi diyebilirim.

Aeon001 üst-orta kısımda tuzlu-terli-turunçgilli gibi kokan bir arkadaş. İlk kısımda eskinin şöhretli erkek şiprelerine gönderme yapılıyor sanki. Tuzlu, aromatik otsu turunçgillere eklenen kirli yapı, kimi kullanıcıların hoşuna gitmeyecek gibi görünüyor. Tam da bu noktada parfümün tasarımcısı Antonio Gardoni’nin şu sözlerine kulak verelim: “Bir parfüm kompozisyonunda turunçgillerin en büyük düşmanı derin bir hayvansal nota olabilir. Aynı zamanda ‘çok cömert bir çiçek’ olabilir, o kadar cömert ki, çiçeğin dışarı çıkması zorlaşır ve narenciye başlangıçta onun üstüne çıkmaya çalışır, ancak turunçgil notaları hızlıca ölür ve çiçek kazanır.”

Aeon001’de buna benzer durum gerçekleşiyor. Hayvansılık, başlangıçtaki turunçgilleri baskılıyor. Parfümün genelindeki ‘terli vücut’ teması ve nötr çiçeksi yapı da belki bu duruma destek oluyor. Fazlaca karanlık sayılamayacak ana yapıda hayvansılık benim için konforlu değildi ama tahammül edilebilir sınırdaydı. Sonlarda sakinleşen ve güzelleşen kokusu, saatler sonra genel kullanıma uygun hale gelebiliyor.

Aeon001’in hayvansı kısmını Kouros-Antaeus’a, turunçgilli şipremsi tarafınıysa Chanel Pour Monsieur/Eau Sauvage’ye benzettim. Başlangıcında İtalyan tarzı aromatik otsu turunçgil parfümlerini anımsatırken, orta bölümde kirli Fransız koku estetiğini çağrıştırıyor. İlk kullanımda pek beğenmediğim Aeon001’i bir süre sonra daha kullanılabilir buldum. Bu anlamda hemen karar verilmemesi ve zaman tanınması gereken bir parfüme benziyor. Yine de günümüzün modern koku profiline uymayan, herkesin sevemeyeceği hatta günlük kullanımda bile garip kaçabilecek tarzı var.

EDP formundaki Aeon001’in performansı fena değil. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk yarım saat fazla. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacak gibi duruyor.

Koku Güzelliği:10/7

6 Ocak 2019 Pazar

Jul et Mad – Garuda (2015)

Julien Blanchard ve Madalina Stoica’nın Paris’in bir kafesinde tesadüfen tanışmaları ve aşk yaşamaları, belki de bir niş parfüm markasının doğmasına sebep oldu. Romanya kökenli Madalina Stoica, Paris ziyaretinde hayatının böylesi bir yöne gideceğini muhtemelen tahmin bile edememişti. Ve bu iki sevgilinin isimlerinin ilk heceleri Jul et Mad, kurdukları niş parfümevinin adı oluverdi.

Paris kökenli Jul et Mad, niş parfüm takipçileri tarafından ilgiyle takip ediliyor. 2019 yılının başları itibariyle 11 parfümlük koleksiyona ulaşan Jul et Mad, benim de ilgimi çeken markalardan birisiydi. İlk defa bir Jul et Mad parfümü denedim ve Garuda hakkında kafamın karıştığını söyleyebilirim.

İsmini Hint mitolojisindeki hayali bir kuş figürü olan Garuda’dan almış. Markanın internet sitesinde öd notası öne çıkarılmış. Garuda’nın açılışı tatlı ama ferah olmayan turunçgillerle gerçekleşiyor. Portakal-mandalina benzeri turunçgillere bir süre sonra içki teması ekleniyor. Açıklanan notalarında rom var ki muhtemelen oradan geliyor alkol kokusu. Mandalinalı roma, orta kısımda koyu ve egzotik amber eşlik etmeye başlıyor. Orta kısımda baharatlar var fakat keskin değiller ve geri planda kalmayı tercih ediyorlar. Şekerli ve sulandırılmış hissi veren sedir ağacı ve miskle kapanışı yapıyor Garuda.

Garuda’nın resmi tanıtımında Kamboçya ödü, safran, baharatlar ve meyvelerden bahsediliyor. Kullanım döneminde öd ve safrana büyük yer verilmediğini hissettim. İyi de Garuda nasıl kokuyor? Bana göre mandalinalı egzotik bir amber parfümü. Diğer öğeler kokuya zenginlik katmak için eklenmiş sanki. Tanıtımındaki öd ağacı vurgusuna binaen, yoğun bir öd parfümü beklemeyin. Parfümlerde sevemediğim safrana karşı her zaman için seçici tarafım alarmdadır fakat baskın safran yok neyse ki.

Garuda, tekdüze ilerleyen, fazla katmana sahip olmayan, kalite anlamında iyi ama çarpıcı ya da etkileyici kokmayan bir parfüm. Belki de beklentim fazlaydı Garuda’dan ama kullanım döneminde bir şişesinin acilen alınması gereken parfümler listesinde yer almayabileceğini düşünüyorum.

Aslında parfümün şişesinin ve sıvısının rengi kokuyla tam uyumlu. Turunçgilli amber kokan parfüme yakışan renk de tam bu. Hafiften hüzünlü, karanlıktan ziyade egzotik, Ambre Dore, Ambre Precieux, Ambre 114 tarzına yakın ama onlar kadar koyu ve karanlık olmayan ve içkimsi turunçgillerle yumuşatılmış bir amber parfümü sanki Garuda. Bana garip şekilde Bentley’in harika parfümü For Men Intense’yi hatırlattı zaman zaman Garuda.

Ambre Fetiche, Ambre Sultan ve 1740 gibi harika örnekler varken Garuda’nın bu segmentte pek şansı yok bana göre. Gerçi Garuda’nın rakiplerinden farkı Extrait de Parfum formunda olması. Bu durum onun performansına olumlu yansımış. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı da fena değil. İnatçı ve tenden kolay kolay çıkmayan parfümler kategorisine dahil edilebilir Garuda.

Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın bence. Tam bir kış parfümü. Kokusunu son yıllarda birçok niş marka için parfüm tasarlamış genç burunlardan Luca Maffei yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

5 Aralık 2018 Çarşamba

Azzaro – Wanted by Night (2018)

Azzaro’nun 2016 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Wanted’ın kısa süre sonra devam kokuları gelmeye başladı. 2017 yılında Wanted Freeride çıktı. 2018’de ise Wanted by Night karşımızdaydı. Serinin ilk parfümü Wanted’ı yakın zamanda kullanmış ve pek başarılı bulmamıştım. Bakalım Night versiyonu nasıl olmuş.

Azzaro’nun internet sitesinde Wanted by Night odunsu-oryantal-baharatlı koku ailesine dahil edilmiş. Parfümün açılışı ekşi ve buruk turunçgillere eşlik eden vasat meyvelerle gerçekleşiyor. Sulandırılmış hissi veren mandalina-portakal ve mahiyetini çıkartamadığım şekerli ve modern meyveleri tabii ki sevemedim. Orta kısma geçildiğinde neyse ki meyveler, baharatlara eşlik ediyor. Dinamik ve canlı baharatlar bir parça metalik ve bolca tatlılık içeriyor. Baharatlara tütün ve sedir ağacı da eşlik ediyor. Sedir ağacı tahmin edeceğiniz üzere yapay ve neredeyse Iso E Super tarzında. Kapanışta yapay sedir ağacı, kuru vetiver ve ambroxan benzeri yapıyla sonlanıyor.

Wanted by Night, son yıllarda örneğine çokça rastladığımız yapay-modern-metalik, aromatik-meyveli-baharatlı-odunsu bir vasatlık örneği diyebilirim kısaca. Evet, bu yazının tamamı bir önceki cümlede özetlenebilir sanırım. Marketlerde satılan ucuz, genç erkekleri (15-21) hedefleyen, hiçbir amacı ve çekiciliği olmayan bir deneme daha gelmiş Azzaro’dan. Ah be Azzaro, bari geçmişindeki ünlü erkek parfüm klasiklerinden biraz utansan da şöyle ucubeleri karşımıza parfüm diye çıkartmasan keşke.

Başlangıçtaki ekşi ve kötü meyveler ne yazık ki orta kısmın sonlarına kadar hissediliyor. Bir tek sıcak baharatlı orta kısım sevilesi, onun dışında direkt cinayet sebebi Wanted by Night. Absürt ve çocukça şişesinden bahsetmeme bile gerek yok sanırım.

Daha da bir şey yazasım gelmiyor Parfüm Meraklıları siz anladınız durumu. Ultra jenerik bu arkadaşın tasarımcıları Michel Girard ve Quentin Bisch. EDP formundaki Wanted by Night’ın performansı iyi değil. Etrafa yayılımı düşük, kalıcılık eh işte. Serin ilkbahar-sonbahar kullanımına uygun. Günlük kullanıma, spor kıyafetlere uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/4

30 Ekim 2018 Salı

Hermes – Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver (2018)

Lüks tüketim sektörünün en önemli markalarından Hermes’in 2006 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Terre d’Hermes’in dünya çapında ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım. Jean Claude Ellena’nın elinden çıkan Terre d’Hermes, öylesine ilgi gördü ki Hermes bu duruma seyirci kalamadı anlaşılan.

2018 yılına kadar on civarında devam parfümü piyasaya sürülen Terre d’Hermes’in 2018 çıkışlı versiyonunun adı Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver oldu. Klasik Terre d’Hermes ile aynı şişeye sahip olan Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, isminden de anlaşılacağı üzere vetiver notasını merkeze almış. Bakalım Hermes’in yeni erkek parfümü yeterince iyi mi?

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’in açılışı aromatik ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Yeşil sayılabilecek ilk saniyelerden sonra azıcık ferah biber ekleniyor kompozisyona. Orta kısımda parfüme ismini veren vetiver artık kendisini gösterip kokuyu tamamen domine ediyor. Köksü ve ferah sayılabilecek vetiverle kapanış gerçekleşiyor.

Kokunun analiz kısmının kısa olduğunun farkındayım çünkü Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, çok basit bir parfüm. Ana gövdeyi oluşturan nemli ve odunsu vetivere eşlik eden turunçgilleri saymazsak, hemen hemen hiç değişmiyor ve fazlaca derin kokmuyor. Bu anlamda abisi Terre d’Hermes’i örnek almış sanki. İki parfüm de gayet basit, sade, kullanımını kolay ve şık.

İki parfümün benzerliği sadece minimalizm anlamında gerçekleşmiş sanki. Koku formu olarak büyük benzerlik yok Terre d’Hermes’le. Terre D’Hermes Eau Intense Vetiver, tamamen ıslak, yeşil ve köksü vetiver kokuyor ve turunçgillere büyük yer vermiyor. Klasik Terre d’Hermes ise turunçgil parfümü ve vetiveri oldukça kuru/tozlu veriyor. İsimleri ve şişeleri benzer olsa da iki parfüm farklı yapıda diyebilirim.

Fotoğraf fragrantica sitesinden alınmıştır.

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, tabii ki bir Hermes parfümü olduğunu kalitesiyle size hissettiriyor. Olabilecek en kaliteli ve pürüzsüz vetiver kullanımıyla sizi üzmüyor ve Hermes’in şık karakterini yansıtıyor. Evet, parfüme özenilmiş ve piyasa işi yapaylıktan uzak durulmuş. Bu anlamda Hermes zaten çoğu zaman şaşırtmıyor bizi.

Fakat… Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, ne yazık ki o kadar basit ve tek düze kokuyor ki vetiver sevenler dışında çoğu kişinin bir süre sonra sıkılabileceği kadar cansız, durağan, sürprizsiz. Belki de vetiver merkezli parfümler bana hep aynı geliyor bilemiyorum.

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’i iki parfüme benzettim. Birisi Tom Ford’un Grey Vetiver’i, diğeri Guerlain’ın ünlü klasiği Vetiver. Zaten bu üç parfümün birbiriyle rekabet edeceğini düşünüyorum ve bu üç kaliteli vetiver parfümü, bu tarz kokuları sevenler için önemli örnekler. Yine de yüksek fiyatına istinaden denemeden almanızı her zaman ki gibi önermem.

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’in kokusunu ilginç bir şekilde Jean Claude Ellena değil de sektörün tanınan isimlerinden Christine Nagel yapmış. EDP formundaki Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’in kalıcılığı gayet iyi. Etrafa yayılımı ilk bir saat fena değil. Erkek kullanımına yakın dursa da vetiver seven kadınların kullanmasında hiç sakınca yok. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

22 Ekim 2018 Pazartesi

Versace Pour Homme Dylan Blue (2016)

Versace’nin 2008 yılında piyasaya sürdüğü parfümü Versace Pour Homme oldukça sevildi ve markanın en çok satan erkek parfümlerinden birisi oldu. Mavi şişesi ve ferah Akdeniz-İtalyan tarzındaki kokusuyla ilgi gören Versace Pour Homme’ye zaman içerisinde yeni kardeşler eklendi. 2013 yılında Versace Pour Homme’nin öd ağacı versiyonu Versace Pour Homme Oud Noir, serinin ikinci parfümü olarak karşımıza çıktı. 2016 yılındaysa yeni bir Versace Pour Homme ile tanıştık.

Versace Pour Homme Dylan Blue isimli yeni kardeş, ilk duyduğum andan itibaren bende Bob Dylan’ı çağrıştırıyor. Versace ise kendi internet sitesinde Dylan Blue’nun tasarımında Akdeniz’in cazibeli kokusundan ilham aldıklarını vurguluyor. Ayrıca Dylan Blue’nun fujer tarafına vurgu yapıyor. Parfümün modern ferahlığa sahip olduğu da belirtilmiş.

Dylan Blue’nun açılışı bekleneceği üzere turunçgillerle gerçekleşiyor. Şekerli bergamot ve greyfurtla ilk saniyeler gayet tanıdık ve ortalama denebilir. Orta kısma geçildiğinde şekerli turunçgiller geri planda dururken, parfümün ana oyuncusu ambroksan devreye giriyor. Anason-yıldız anasona benzeyen orta kısımdaki ambroksan parfüme bir taraftan dinamizm katarken diğer taraftan da metalik yapaylık ekliyor. Orta bölümde ambroksana eşlik eden menekşe ise tabii ki bana göre değil. Son kısım, orta bölümün paralelinde ilerliyor. Kapanışta yapay vetiver ve sıradan odunsularla teninize elveda ediyor.

Dylan Blue, ismindeki ve şişesindeki mavi temayı kokusuna yansıtmaya çalışmış. Her ne kadar su-deniz gibi kokmasa da geri planda hep ferahlık ve abisi Versace Pour Homme’ye öykünme var. Ambroksan gibi dinamik bir elementin sıcak yaz günlerinde nasıl tepki vereceğini tahmin edemesem de Dylan Blue, tam anlamıyla ferah bir yazlık değil sanki. Deniz yosunu ya da okyanus gibi de kokmuyor.

Dylan Blue, anasonsu, baharatlı, menekşeli gibi davranıyor. Tabii hemen her yeni parfümdeki gibi bol miktarda tatlılık hissediliyor. Buradaki tatlılık leziz vanilyadan değil de abartılı verilmiş tonka fasulyesinden geliyor muhtemelen. Sonuç olarak bir süre sonra bu şekerli yapı can sıkıcı hale dönüşüyor.

Dylan Blue, tam bir piyasa parfümü. Büyük kitlelerin sevmesi için tasarlanmış, kadınlardan iltifatlar alabileceğiniz, kullanımı kolay ve güvenli denebilecek bir arkadaş fakat kokusu hissedilir oranda yapay ve sıkıcı. Yaratıcılık namına hiçbir şey barındırmıyor. Piyasadaki popüler rakipleriyle yarışmak için ortaya çıkarılan bir parfüme benziyor.

Dylan Blue’nun rakipleri kimler peki? En büyük rakibi Dior’un yeni erkek parfümü Sauvage. Zaten Dylan Blue’nun kokusu oldukça benziyor Sauvage’ye. Bir başka rakip olarak Bleu de Chanel olarak belirlenebilir. Ayrıca Yves Saint Laurent – L’Homme, CH Men Prive, Acqua di Gio Profumo gibi sağlam rakipleri de var ve işi zor görünüyor Dylan Blue’nun.

EDT formundaki Dylan Blue’nun performansı ortalama denebilir. Ara ara kendisini size hissettiriyor gün içinde. Kalıcılığı bir EDT için yeterli. Günlük kullanıma uyabilecek Dylan Blue, soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/5

28 Ağustos 2018 Salı

Christian Lacroix – Noir (2007)

2007 yılında dünyanın en büyük doğrudan kozmetik pazarlama firmalarından Avon ile ünlü Fransız tasarımcı Christian Lacroix arasında işbirliğine gidildi. Bu birliktelik iki parfüm olarak ürünlerini verdi kısa süre sonra. Christian Lacroix Noir ve Christian Lacroix Rouge isimli iki parfüm 2007 yılında dünya piyasalarına sürüldü. Tabii Christian Lacroix gibi ünlü bir tasarımcının isminin olması sebebiyle Avon bu parfümleri kendi içindeki lüks ürün kategorisinde müşterilerine sundu. Fiyat anlamında diğer Avon parfümlerinden daha yüksek etikete sahipler.

Noir ve Rouge’yi dünyanın önemli parfüm tasarım firmalarından IFF hayata geçirdi. Bugünkü yazı konum Noir, bu ikiliden erkekler için olanı. Rouge ise kırmızı şişesiyle kadın kullanımı için yaratılmış. Noir, ferah fujer olarak sınıflandırılmış. Noir’in açılışı ferah ve canlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Pozitif ve hoş turunçgillerden portakal ya da greyfurttan bahsedebilirim sanırım. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geride kalırken aromatik baharatlar karşımıza çıkıyor. İlk dikkat çeken zencefilin başrolü kolaylıkla ele geçirmesi. Aromatik meyvelerle yumuşatılan zencefil aynı başlangıcı gibi dinamik. Son kısımda yapay odunsu notalar ve şekerli misk var. Sedir ağacına benzeyen kapanışındaki ağaçsılığa eklemlenen miskle gayet sıradan ve yapay kapanış yapıyor.

Noir, ismindeki ve şişesindeki koyu-karanlık göndermelere rağmen gayet açık ve aromatik kokuyor. Genel olarak meyveli-baharatlı-odunsu tarza yakın duruyor. Günümüzün erkeksi ve tatlı parfüm örneklerinden birisi adeta. Tabii burada vanilyadan bahsedemeyiz. Belki tatlılık için biraz tonka fasulyesi kullanılmış ama ana yapı zencefil-turunçgil-sedir ağacı üzerinden ilerliyor. Malzeme kalitesi ortalamanın hafiften altında. Ne yazık ki müthiş bir eserle karşı karşıya olduğumuzu söyleyemem.

İyi de ne var bu Noir’de. Bir kere 15-25 yaş arası genç erkeklere ve parfümlere başlangıç seviyesinde meraklı delikanlılara rahatlıkla uyabilecek, kullanan çoğu kişinin kolaylıkla sevebileceği, burnu zorlamayan, basit, erkeksi ve günlük kullanım için gayet elverişli koku formuna sahip. Onun kokusunu algılayan genç hanımefendilerin bu temiz, iyi aile çocuğu tarzına sahip Noir’i beğeneceğini düşünüyorum.

Noir, kimi zaman neredeyse sucul kokarken, bir anda baharatlı bir velede dönüşüyor, ardından ağaçsı yönünü ortaya çıkarıyor. Yüksek kaliteli olmayan ve bir yerlerden sürekli tanıdık gelen kokusu hem garip şekilde dikkat çekici hem de yapaylık sınırını aşıyor.

Sonuç olarak orta-alt fiyat etiketine sahip bir parfümden harikalar beklemek çoğu zaman hayal kırıklığı yaratabilir. Noir’i bu bağlamda düşünmek daha doğru olur.

EDT formundaki Noir’in performansı sınıfta kalıyor. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı ilk beş dakika dışında oldukça zayıf. Ilık-serin ilkbahar-sonbahar dönemi için uygun sanki. Kokusunun tasarımını Pascal Gaurin ve Yves Cassar birlikte yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

25 Haziran 2018 Pazartesi

Christian Dior – Eau Sauvage (1966)

1960’ların ortalarında Christian Dior, bir erkek parfümü oluşturmak istiyordu. Nasıl bir parfüme imza atacağını düşünürken günlerden bir gün evine arkadaşlarını çağırdı. Yeni kokuya isim bulmak önemliydi ve bu iş için Dior’un evine tasarımcı arkadaşı Percy Savage de gelmişti. Davete biraz geç gelen Percy Savage, Dior’un uşağı tarafından “Bay Sauvage” olarak çağrılmıştı. Bay Dior, “Oh Sauvage, nasıl bu kadar geç kaldın?” demişti. Birden bire Christian Dior ellerini çırptı ve bir şey icat eden mucit gibi haykırdı: “İşte bu! Parfümün ismi Eau Sauvage olacak!”

Erkek parfüm klasiklerinden Christian Dior’un Eau Sauvage’nin hikayesi kimi kaynaklarda böyle anlatılıyor. Bilemiyoruz bu hikayenin doğruluğunu fakat Eau Sauvage’nin 1966 yılından itibaren efsanevi erkek parfümlerinden birisi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhtemelen Christian Dior’un en şöhretli, en eski, en başarılı klasiklerinden birisi Eau Sauvage. Yaşı kırkın üzerinde olan parfümseverlerin gayet iyi bileceği ve 1960’lar hatta 1970’lerin en önemli eseri Eau Sauvage tekrar Parfüm Merakı’nın konuğu oluyor.

Christian Dior’un internet sitesinde bu şöhretli klasik Mozart’ın müziğine benzetilmiş. Onun berrak kompozisyonu vurgulanmış ve kokusunun basit göründüğü fakat gerçekte karmaşık yapıya sahip olduğundan bahsedilmiş.

Parfümün açılışında bizi eski-tozlu turunçgiller karşılıyor. Buruk limona eşlik eden nostaljik bergamotla yüksek kaliteli başlangıç yapıyor. Orta bölümde parfüme aromatik buruk Akdeniz otları ekleniyor. Fesleğen ve biberiyenin güçlüce hissedildiği orta kısımda bir parça erkeksi yasemin ve kuru baharatlar algılanıyor. Son bölümde zayıf meşe yosununa destek veren vetiverle odunsu tarafı öne çıkıyor.

Eau Sauvage, tam eski tarz erkeksi aromatik turunçgil parfümü diyebilirim. Tabii turunçgil kullanımı yeni nesil parfümlere hiç benzemiyor. Eau Sauvage’nin turunçgilleri gayet eski kokuyor. Sevdiğim tarzda verilen kaliteli limon üst ve orta bölümün yıldızı diyebilirim. Orta bölümde limona eklenen buruk acımsı aromatik otlar onu nostaljik ve hüzünlü tarafa taşıyor. Evet, o bir turunçgil parfümü ama bildiğimiz anlamda çok ferah değil. Daha ılık havaların kokusu sanki. Asla tropikal ada gibi kokmuyor, İtalyan tarzı meşhur Eau de Cologne’leri andırıyor.

Christian Dior’un internet sitesinde Eau Sauvage’yi aromatik turunçgilli olarak sınıflandırmışlar ve üç notayı öne çıkarmışlar: Bergamot, hedione ve lavanta. Eau Sauvage’nin önemli özelliklerinden birisi de yapay bir nota olan hedione’nin hatırı sayılır oranda kullanılmasıymış. Zaten çoğu yorumcunun onun kokusunu bir parça yapay bulmasının sebebi muhtemelen Hedione.

Eau Sauvage, baba kokusu olarak tabir edilen gerçek bir klasik ve üst yaş gurubu erkeklerin hala en sağlam seçeneklerinden birisi. Ağır başlı, olgun, beyefendi kokmak isteyen erkeklerin rahatlıkla tercih edebileceğini düşünüyorum. Onun İtalyan tarzı buruk turunçgilli kokusu hem takım elbiseyle hem de günlük kullanımda rahatlıkla kullanılabilecektir.

Eau Sauvage koku profili olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Acqua di Parma Colonia tarzına yakın. Büyük ihtimalle defalarca reformülasyon geçiren Eau Sauvage’nin orijinal formülündeki meşe yosunu ne yazık ki güncel versiyonlarda bulunmuyor. Onun için yeni sürümleri bir parça yavan gelse de o bir klasik ve saygıyı her zaman hak ediyor.

Bu efsanevi parfümün tasarımcısı da efsane bir isim: Edmond Roudnitska. Parfümler dünyasında çok özel yeri olan Edmond Roudnitska’nın bizlere emaneti olan Eau Sauvage’yi parfümlere meraklı her erkeğin almasa bile denemesini öneririm.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kötü haber şu ki EDT formundaki Eau Sauvage’nin performansı vasatı aşamıyor. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça düşük. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

15 Haziran 2018 Cuma

Christian Dior - Fahrenheit (1988)

Onu size uzun uzun anlatmama gerek var mı emin değilim. İsminin neden Fahrenheit gibi ısı ölçü biriminden seçildiği ve şişesinin kırmızılı sarılı siyahlı garip kışkırtıcı halinin nereden ilham aldığı gibi tali konuları bir yana bırakırsak, karşımızda dünya parfüm tarihinin en tartışmalı erkek kokularından birisi var.

1988 yılında Christian Dior modaevinin piyasaya sürdüğü Fahrenheit, muhtemelen Dior’un bile beklemediği kadar büyük ses getirdi. Gerçi Christian Dior böylesine ilginç, sıradışı, çarpıcı ve farklı parfümler ortaya çıkarmayı beceriyor fakat Fahrenheit çok çok ayrı bir eser. Onu herhangi bir kategoriye koymak pek mümkün görünmüyor. Bırakın onu sınıflandırmayı, kokusunun neye benzediği konusunda bile tartışmalar hala sürüyor. Yine de biliyoruz ki o haşin, havalı, sinirli, maço ve karakterli bir maskülen.

Fahrenheit’ın kendimce üç temel öğe üzerine kurgulandığını söyleyebilirim. Dilimlenmiş taze salatalık benzeri koku, menekşe ve koyu-karanlık deri. Bu üç öğenin daha önce bir araya getirildiğine muhtemelen daha önce hiç şahit olunmamıştı. Zaten kimin aklına gelirdi ki menekşe ve salatalık kokan bir derinin aynı formülasyonun içinde yer alması…

Fahrenheit ile ilgili yurt dışı merkezli platformlarda birazcık gezindim ve onun hakkında neler yazıldığına kısaca baktım. Daha doğrusu parfümseverlerin onu nasıl tanımlamaya çalıştıklarına dikkat ettim ve çoğu kişinin Fahrenheit’i farklı şeylere benzettiğini gördüm. Bu duruma şaşırmadığımı belirtebilirim. Makine yağı, benzin bidonu, salatalık turşusu, yeni kesilmiş çimen, ayakkabı boyası, neft yağı, yanmış asfalt, katran ve kirli çim biçme makinesi, Fahrenheit’i kullananların tasvirleri. Eminim böylesine ilginç onlarca farklı benzetme daha yapılmıştır onun için.

Peki neden Fahrenheit böylesine tuhaf ama çekici bir parfüm. Bunun sebebi bence çoğu kişinin bahsettiği benzini andıran koku. Araba sahiplerinin aşina olduğu bir durumdur. Benzin almak için gidilen benzinliklerde arabadan inildiğinde açıklaması zor bir koku gelir etraftan. Benzin ve mazot karışımı o garip koku, çoğu kişi tarafından Fahrenheit’e benzetiliyor. Benim tahminim o benzin-mazot benzeri koku ve menekşenin erkeksi dokunuşu Fahrenheit’i bir super-star’a çeviriyor. Tabii parfümün genelindeki karanlık ve deri ceketleri andıran deri-süet temasını atlamamak gerekiyor. Yapılan benzetmelerde Fahrenheit’ın “çimen” temasına benzediği de söyleniyor. Parfümün başlarındaki yeşil karakterinin bu çimensi notalardan geldiği düşünülebilir.

Fahrenheit’in bu kadar başarılı olmasının sebebiyse daha önce yapılmayan bir koku formunu başarmış olmasıydı. 1980’li yılların dünya genelindeki maço erkek temasına da gayet uyuyordu Fahrenheit. Kokusu öylesine kendine özgü ki onun benzerini yapıp piyasaya sürmeniz çok mümkün değil çünkü daha ilk dakikalarda o koku formunun asıl sahibinin Fahrenheit olduğu gayet iyi bilinecektir. Sanırım bu sebepten dolayı Dior’un hiç bir rakibi ona çok benzer parfüm yapma riskine girmedi.

İkonik veya kült parfümler diye bir liste oluşturulsa Fahrenheit’in elini kolunu sallaya sallaya üst sıralara yerleşeceğinden şüphem yok fakat bu demek değil ki onu seviyorum ve tahammül edebiliyorum. Çoğu parfümseverin belirttiği gibi Fahrenheit’a ya aşık olursun ya da nefret edersin. Ben uzun yıllardır nefret edenler kulübünün ateşli üyesiyim. Onun itici, gıcık, ultra-erkeksi, ukala, küstah kokusuna hiçbir zaman alışamadım. Bundan sonra da sevebileceğimi sanmıyorum.

Yine de Fahrenheit demek birçok erkek için eski hatıralar demek. Kokulara meraklı çoğu erkeğin Fahrenheit ile ilgili çocukluk ya da gençlik anılarının olduğunu tahmin ediyorum. Ergenliğini 1990’lı yılların başlarında yaşayan delikanlılar, ortaokul ve lise yıllarında bir şekilde Fahrenheit ile tanışan 1980 yılı civarında doğan bugünün beyefendileri ve üniversite yıllarını Fahrenheit ile geçirmiş 1970 doğumlu erkekler onun kokusuyla eski hayallere yelken açacaklardır. Şunu söyleyebiliriz ki yaşı otuz ve üzerindeki erkekler için Fahrenheit’ın olumlu ya da olumsuz anlamda özel bir yeri vardır.

Çocukluğumuzun efsane kot pantolonu Levi’s 501’iniz varsa, şekilli kısa deri montunuz bulunuyorsa, araba kullanmaktan bıktıysanız ve motosikletin özgürleştirici ruhuna ilgi duyuyorsanız, Fahrenheit tam size göre olabilir. Tabii motosiklet derken küçücük İtalyan Vespa’larından bahsetmiyorum. Chopper ya da Harley Davidson gibi bir motorunuz varsa, kuru kafa baskılı siyah bandananız hazırsa ve uzun sakallarınız, pos bıyıklarınız da yerli yerindeyse siyah güneş gözlüğünüzü takıp, motorunuza atlayıp, üzerinize sıktığınız Fahrenheit ile motosiklet çetesinin bir üyesi olmaktan gurur duyabilirsiniz. Başka hangi parfüm size bu duyguları yaşatabilir ki?

EDT formundaki Fahrenheit’in yıllar içinde geçirdiği reformülasyonlarla birlikte eski saldırgan halinin kalmadığını söyleyebilirim. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Kokusunun tasarımını ünlü burunlar Jean Louise Sieuzac ve Maurice Roger birlikte hazırlamış.

Koku Güzelliği:10/5

10 Haziran 2018 Pazar

Oriza L. Legrand – Vetiver Royal Bourbon (2014)

1720’li yıllarda Fransa kraliyet ailesinin resmi parfümcülerinden olan Oriza L. Legrand’a uzanalım bugün. Gerek Fransa Kralı 15. Louis gerekse ünlü kraliçe Marie-Antoinette’ye parfümler üreten markanın, 2018 yılında hala faaliyette olması müthiş bir durum. Sadece Fransa kraliyet ailesine değil, İngiltere, İtalya ve Rus İmparatorluğunun saray eşrafına koku tedarikçiliği yapmasıyla da oldukça bilinen bir firmaydı o zamanlar. Tabii 21. yüzyılda pek bilinirliği kalmasa da tarihi niş parfümevi diyebiliriz Oriza L. Legrand için.

Markanın 1900’lü yıllarda piyasaya sürdüğü parfümler de mevcut koleksiyonlarında, 2000 yılından sonra ürettikleri eserler de var. Bu sıcak Haziran ayında Oriza L. Legrand’ın 2014 çıkışlı parfümü Vetiver Royal Bourbon’u inceleyeceğim. Burada garip bir durumla karşılaştım. Kimi kaynaklarda parfümün çıkış tarihi 2014 olarak verilmişken, markanın sitesinde 1914 ibaresi var parfümün altında. Yine kendi sitelerinde “Yağmur sonrası doğada yürürken etraftan gelen kokulara” benzetilen Vetiver Royal Bourbon, “ustaca yapılmış ve aromatik” olarak tanımlanmış.

Parfümün açılışı nanemsi ve tuhaf şekilde ferah denebilecek vetiverle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında nane, kekik ve vetiver özütü var. Nane ve vetiver var ama baskın kekikten bahsedemeyeceğim. Başlangıcını nane notasına ilgisizliğim yüzünden kendime yakın bulamadım. Orta bölümde yine vetiver baskın diyebilirim. İtici nanenin yerini bu sefer dumansı sayılabilecek vetiver alıyor. Buradaki vetiver gayet kaliteli, gerçekçi ve sakin. Son bölümde büyük değişiklik yok. Orta bölümün paralelinde ilerleyen son kısım, köksü ve ıslak vetiver gibi davranıyor ve kalite hissiyatını koruyor.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

İsmine istinaden tam bir vetiver parfümü Vetiver Royal Bourbon. Başlangıcındaki garip nane-vetiver birlikteliğine alışmak zaman alabiliyor ki parfümün ev sevmediğim yeri oluyor üst notalar. Orta bölümde neyse ki nanenin etkisi azalıyor. Vetiver temasının öne çıkması, bu koku formunu sevenler için şüphesiz mutluluk kaynağı sebebi fakat vetiver notasının her zamanki cansız-ruhsuz tarzı burada da kendisini gösteriyor. Son bölümdeki saf vetiver yağı tavrı beklenen kapanışı karşımıza sunuyor.

İnsanı heyecanlandırmıyor, dünyayı sallayamıyor, koklayan herkesin övgüler düzeceğini de sanmıyorum. Vetiver temalı parfümlerin genel havası burada gayet kaliteli, basit ve düz verilmiş. Yapaylığın rastlanmadığı genel kompozisyon teknik anlamda başarılı ama benim gibi vetiver merkezli kokulara nötr yaklaşan birisini etkilemekten uzak. Evet, o vetiver koleksiyoncularının ilgisi çekecek ve peşine düşülmesine sebep olacaktır ama benim için onlarca vetiver parfümünden pek farkı yok. Nota zenginliği bulunmuyor ve işin artistik kısmına kaçılmamış. Gösterişten uzak köksü, nemli bir vetiver, hepsi bu.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Onun yüksek kaliteli kokusu Guerlain – Vetiver ve Tom Ford – Grey Vetiver tarzına yakın denebilir. Yer yer yeşil ve ferah hatta taze davranan Vetiver Royal Bourbon, günlük kullanıma uyabilecek yapısıyla burnunuzu zorlamayacaktır. Hatta bazen sabunsu yönünü öne çıkarmasıyla yeni yıkanmış temiz çarşaflar gibi kokmanızı sağlayabilir. Duru ve dingin tarzı, doğayı ve barışı simgeliyor adeta ama uzun süreli kullanımlarda beni fena halde sıkacaktır. Sycomore varken Vetiver Royal Bourbon benim için bir vetiver alternatifi değil ne yazık ki.

Kokusunun tasarımını Hugo Lambert yapmış. EDP formundaki Vetiver Royal Bourbon’un kalıcılığı fena değil. Etrafa yayılımı, başlangıçtaki ilk dakikalar dışında yüksek sayılmaz. Ilık ilkbahar ve yaz akşamlarına uyacağını düşünüyorum. Hem kadınlar hem de erkekler kullanabilir. Yine de çoğu vetiver parfümü gibi erkek tarafına bir parça daha yakın sanki.

Koku Güzelliği:10/6

26 Mayıs 2018 Cumartesi

Lalique – Encre Noire (2006)

Işığın heykeltraşı olarak adlandırılan Lalique markasının yaratıcısı Rene Lalique, modern mücevherciliğin en önemli isimlerinden kabul ediliyor. 1860-1945 yılları arasında yaşamış olan Fransız cam ve mücevher tasarımcısı (ayrıca dekoratör) Rene Lalique, mücevher tasarımının sanat olarak kabulünde ve Art Nouveau stilinin oluşumunda önemli rol oynamış. Daha sonra Art Deco tarzında yapıtlar oluşturmuş. Zamanın önemli parfüm markaları için (Coty, Guerlain) şişe tasarımı ve imalatı yapmış. Son olarak kendi markasıyla parfümler üretmeye başladı Lalique.

Markanın muhtemelen en popüler ve ilgi çeken parfümü, erkekler için yarattıkları Encre Noire denebilir. Encre Noire sözlük anlamı itibariyle “Siyah Mürekkep” manasına geliyormuş. Zaten Encre Noire’nin şişesi eskiden kullanılan mürekkep hokkalarına benziyor. Parfümün kokusunun aromatik, yumuşak-odunsu tarzda olduğu belirtiliyor ki pek haksız sayılmazlar.

Encre Noire’nin açılışı tatlımsı turunçgil ve karanlık sayılabilecek vetiverle gerçekleşiyor. İlginç, derin, gizemli ve farklı diyebiliriz ilk dakikalar için. Orta bölüme geçildiğinde benzer karanlık mürekkebimsi vetiver devam ediyor. Vetivere, buruk ve ıslak odunsular eşlik ediyor ki kokunun ana aksındaki bütünlük aynen devam ediyor. Orta notalarda rutubetli odunsularla, kuru baharatların dansını bir süre zevkle izliyorsunuz. Bu ikiliye kuru tütsü zevkle katılıyor. Son bölümde durum pek iyi değil çünkü plastiğimsi ve yapay deriyle sedir ağacının burnunuza saldırısını, vasat misk tabii ki engelleyemiyor. Alt notalarda tatlılığın artan dozu ve odunsuların yapaylığı şaşkınlığa neden oluyor çünkü üst ve orta notalar müthişken ne oluyor da son kısım vasatlaşıyor anlayamıyorsunuz.

Encre Noire karanlık ve mürekkebimsi kokan vetiver teması üzerine kurgulanmış. Bu yapıya eşlik eden yapay odunsular ve plastiğimsi deri sadece yan rollerdeler fakat kokunun hem kalitesini hem de sevilebilirliğini azaltıyorlar. Başlangıçtaki aromatik hatta yeşil sayılabilecek enfes notalar orta bölümde daha ağır başlı ve egzotik olmayı başarıyor. Son kısmıysa hayal kırıklığı olmaktan öteye gidemiyor. İşin kötü tarafı, vasat alt notalar o kadar kalıcı ki günlerce kıyafetlerinizden çıkmıyor.

Herşeyiyle harika konsepte sahip Encre Noire, buna şüphe yok. Gerek Lalique markasının avangart ve resmi duruşu gerek Encre Noire isminin güzelliği gerek simsiyah karizmatik şişesinin elitliği ve isim-parfüm-koku uyumuna söylenecek söz yok. Bu anlamda Lalique müthiş bir işe imza atmış Encre Noire ile. Hele ki tarzının günümüzün modern koku trendlerinden uzak olması ve markanın popüler, uyduruk koku formuna teslim olmayışı takdire şayan.

Harika üst-orta kısımdan sonraki yapaylığın, itici bayağılığın, zorlama, steril misk-deri-sedir ağacı kombinasyonunun bu parfüme neden uygun görüldüğünü anlayamıyorum. Bu kadar sıradışı, şık ve çarpıcı koku formunun alt notalarda heba edilmesi üzücü. Oysaki parfümün tasarımcısı sektörün tanınmış isimlerinden Nathalie Lorson.

Sonuç olarak temiz, elit, sakin, koyu, karanlık, dumansı ve derin kokuyor Encre Noire. Genellikle diğer rakiplerine göre uygun fiyat etiketi onu bir adım öne taşıyor ana akım karmaşa içinde. Eğer ıslak-odunsu mürekkep gibi kokan vetiver merkezli maskülen arıyorsanız, size farklı pencere sunacaktır Encre Noire.

EDT formundaki Encre Noire’nin kalıcılığı iyi. Özellikle kıyafet üzerinde günlerce kalabiliyor. Etrafa yayılımı başlarda yüksek, ilerleyen saatlerde normale dönüyor neyseki. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/7

21 Nisan 2018 Cumartesi

Sammarco – Vitrum (2013)

İtalyanların niş parfümeri sektöründeki atakları son yıllarda iyice görünür olmaya başladı. Birbiri ardına karşımıza çıkan İtalya merkezli niş parfümevleri gayet başarılı işlere imza atıyorlar. 2013 yılında Giovanni Sammarco’nun kurduğu niş parfümevi, sahibinin soyadıyla anılıyor. İtalya’da doğup büyüyen Giovanni Sammarco’nun hukuk alanında yüksek lisans derecesi olmasına rağmen o aşık olduğu parfümeri sektörüne yönelmiş ve İsviçre’de kendi markasını oluşturmaya başlamış. Kendi kendisini yetiştiren bay Sammarco,  2013 yılında ilk parfümlerini piyasaya sürdü. 2018 yılı Nisan ayı itibariyle altı parfümlük koleksiyona sahip Sammarco.

Vitrum markanın ilk çıkan parfümlerinden. Kendi sitelerinde Vitrum’un Federica isimli bir gazeteci için yapıldığından bahsedilmiş. Sıra dışı verilmiş vetiver yağı, gül ve karabiber notaları vurgulanmış. Dumansı ve erkeksi yanından da bahsedilmiş Vitrum’un. Benim de ilk Sammarco deneyimim olması bakımından merakla denemeye koyuldum.

Vitrum’un açılışı oldukça sert, kuru, dumansı ve küflü vetiverle gerçekleşiyor. Burada sevmesi oldukça zor ağaçsılıktan bahsedebilirim. Kimi zaman ayakkabı boyalarını andıran üst notalarda deri de olabilir. Başlangıcı bana göre değil. Orta bölümde o küflü ve neredeyse hayvansı taraf geriye çekiliyor. Bu kısımda daha sevilesi vetiver kaşımıza çıkıyor. Karabiberin hafiften destek verdiği vetiver oldukça kaliteli ve hoş. Son bölümde vetiver temasına devam edilmiş. Kapanışta artık neredeyse saf bir vetiver var. Ne karabiber, ne bahsettikleri gül ve tozlu-küflü yapı alt notalara sirayet etmiyor. Hafiften yeşil, tatlılığı az, ferah, tuzlu, köksü ve nemli vetiver koklamaya değer. Harika bir vetiverle bitiriliyor Vitrum.

Vitrum, tabii ki bir vetiver parfümü, hem de her şeyiyle. Zaten gerek isminden gerekse tanıtımından dolayı vetiveri merkeze koyduğu anlaşılıyor Vitrum’un. Başlangıcındaki inanılmaz karanlık, tozlu, kuru ve çürümüş ağaçlara benzeyen o garip kokuyu atlatabilirseniz orta notalarda sizi daha yumuşak bir vetiver bekliyor. Her ne kadar o küflü koku yaklaşık 1-2 saat kadar sürse de orta kısmın sonlarına doğru neyseki etkisini kaybediyor. Bu andan itibaren vetiver sevenler için şölen denebilecek kısım başlıyor ve enfes bir şekilde kapanışı yapıyor Vitrum.

Şimdi arkadaşlar Vitrum’un açılışı benim için gerçekten berbat. Tahammül etmekte zorlandığım ilk bir saatlik kısımdan sonra parfümün yüksek kalitesine ve doğallığına şaşırmamak elde değil. Gerçekten de son zamanlarda denediğim en kaliteli vetiver kokusuna sahip, özellikle kapanışı. Bu anlamda vetiver sevenlerin denenmesi gereken bir eser. Vitrum’un hafiften Encre Noire’yi, birazcık da Kinsk’yi andırdığını söyleyebilirim. Sonlarıysa Sycomore’yi anımsatıyor. Bu benzetmeler eşliğinde Vitrum’un nasıl koktuğunu tahmin edebileceğinizi düşünüyorum.

Peki benim için durum ne? Vetiver hayranı olmadığımı biliyorum. İlk kullandığım zamanlarda da başlangıcı yüzünden oldukça olumsuz düşüncelere sahiptim Vitrum’la ilgili. Şimdiyse başlangıcını saymazsak çok iyi bir vetiver parfümü olduğunu düşünüyorum. Parfümün çok derin ve katmanlı olduğunu söyleyemem. Genel olarak tek düze ilerliyor ve koku zenginliği açısından harikalar yaratmıyor fakat bir niş markanın yapması gereken radikal koku formu çıkarma çalışması yapıldığını ve bunun da ilk bir saate sığdırıldığını sanıyorum. Parfümün sonrasını bir şekilde seviyorsunuz ama aşık olduğumu söyleyemem Vitrum’a.

Sonuç olarak vetiver koleksiyonerlerinin deneme listelerine almaları gereken bir parfüm Vitrum. Extrait de Parfum formundaki yapısıyla kalıcılık konusunda iyi yerde olan Vitrum, etrafa yayılımda iyi performans sergileyemiyor. Parfümün genelinin erkek kullanımına yakın olduğunu söyleyebilirim. Başlangıcı günlük kullanıma uymayacak gibiyken sonlara doğru gayet uyumlu bir arkadaş rolüne geçiveriyor.

Vitrum’un kokusunu Giovanni Sammarco tasarlamış. İlkbahar-sonbahar kullanımına yakın gibi duruyor.

Koku Güzelliği:10/6

2 Nisan 2018 Pazartesi

Oliver & Co. – Vetiverus (2012)

2009 yılında çığır açan parfümler yaratmak için Madrid’te kurulan niş parfümeviyle tanışıyoruz bugün. Oliver Valverde’nin temellerini attığı Oliver & Co. parfümevi, bilinmeyenleri keşfetmek ve parfümcülük alanındaki kuralları yıkmak için çaba sarf edeceğini kendi sitesinde ilan etmiş. Böylesine iddialı hedefleri olan markanın kurucusu Oliver Valverde’nin herhangi bir parfümörlük eğitimi almadığını ve tamamen kendisini yetiştirdiğini not edelim. Bu durum kendi ifadesiyle “Eğitimli bir parfümör olmamak mevcut endüstrinin önceden tasarlanmış fikirleriyle sınırlı kalmamayı, onun yerine tutku ve içgüdülerimle yarattığım parfümlerimde devrim yaratmayı düşünmemi sağlıyor” minvalindeki sözlerini de anlamlı kılıyor.

Vetiverus, Oliver & Co.’nun muhtemelen en popüler parfümü. Hatta markayı dünyaya tanıtan eser dersem abartmış olmam. “Illustrated” serisinin üyesi olan Vetiverus için kendi sitelerinde iki nota vurgulanmış: Vetiver ve osmantus çiçeği. Ayrıca kuru kayısı, deri, bal ve laktontan da bahsedilmiş. Son olaraksa kokunun karanlık, sofistike ve erotik berekete sahip olduğu söylenmiş ki kulağa gayet ilgi çekici geliyor.

Vetiverus’un başlangıcı oldukça garip gerçekleşiyor. Dünyasal ve neredeyse tozlu, kuru baharatlı (kakule olabilir) vetiver karşımıza çıkıyor. Kendi sitelerinde bahsettikleri kayısı notası aklıma geliyor fakat bildiğimiz anlamda bir meyvemsilik yok açılışta. Tuhaf üst notaları hakkında ne düşüneceğimi bilemedim fakat çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Orta bölüme geçildiğinde başlangıçtaki soyut kokunun yerine daha anlaşılabilir vetiver aroması yerleşiyor başrole. E sonuçta parfümün ismi vetiverle ilgili ve orta notalarda vetiverin önde olması normal. Buradaki vetiver hala sıradışı. Köksü ve neredeyse nanemsi verilmiş vetivere eşlik eden o enteresan çiçek büyük ihtimalle osmantus. Orta kısım da benim için harika değil. Kapanışta büyük değişim olmuyor. Orta notaların paralelinde ilerleyen ana yapı, köksü ve yüksek kaliteli vetiverle kapanışı yapıyor.

İlk kullandığım dönemde açılışını nane şekerlerine benzettiğim Vetiverus’a ilerleyen günlerde bir parça da olsa alıştım ama yine de şu vetiver kokusuna bir türlü ısınamıyorum. Sanırım Sycomore ve Encre Noire dışında da alışamayacağım vetivere.

Şimdi parfümün ismi direkt kokunun temasını zaten belirliyor. Vetiverus, oldukça farklı bir vetiver parfümü. Kimi yorumcuların bahsettiği karanfili benim burun algılayamadı ki üzüldüm çünkü parfümlerde seviyorum karanfili. Ayrıca bahsedilen turunçgil kabuğu benzeri kokuyu ben de zaman zaman alıyorum Vetiverus’tan ama tam anlamıyla narenciye gibi de davranmıyor. Meyveli desen değil, çiçeksi desen tam değil. Sanırım köksü ve odunsu bir vetiver diyebiliriz Vetiverus için. Ya da boş verelim bu sınıflandırma hevesini.

Vetiverus, oldukça olumlu yorumlar alıyor yurtdışı merkezli parfümseverlerden. Parfümün genelini düşündüğümde çok çarpıcı koku profiliyle karşılaşmasam da (benim vetivere olan ilgisizliğimi hesaba katınız) oldukça farklı tarzını ve kalite hissiyatını takdir ettim. Her ne kadar tam anlamıyla kokusal bütünlük algılayamasam da Vetiverus, modern vetiver denemesi olarak arşivlerde ve zihnimizin kokuyla ilgili bölümünde yerini alabilir. Birbirinin aynısı vetiver parfümlerine yenilik getirmeye çalışan Vetiverus’un bu cüretine ve iddiasına saygı duymaya çalışsam da osmantus ve vetiverin birleşimi olarak özetlenebilecek büyük resimde benim için kullanması zor bir parfüm olacak.

Bilemiyorum, vetivere geçmişten gelen bir gıcığım var mı fakat erkek kullanımına yakın duran bu yaramaz çocuk, İspanya’nın niş parfüm sektöründeki öncülerinden olacağa benziyor. Tabii İspanyolların komşuları ve ezeli rakipleri Fransızlar kadar niş parfüm sektöründe varlık gösteremediklerini de ne yazık ki görüyoruz. Belki de Oliver & Co ve onun Vetiverus’u bu döngüyü kırabilir.

EDP formundaki Vetiverus’un kalıcılığı idare eder. Kimi kullanıcılar onu ağır bulurken bende etrafa yayılımı yüksek olamadı. Fark edilirliği ortalamanın altında kalıyor. Bahsettikleri kadar karanlık kokmayan fakat hafiften dumansı hissiyat veren Vetiverus’u ilkbahar-sonbahar döneminde kullanmak iyi fikir olabilir. En iyisi siz beni dinlemeyin ve ne zaman isterseniz kullanın.

Koku Güzelliği:10/6

10 Mart 2018 Cumartesi

Ormonde Jayne – Nawab of Oudh (2012)

Uzun zamandır bir Ormonde Jayne parfümü kullanmadığımı farketmem ve ekstra olarak bana gelen Nawab Of Oudh isimli parfümün övgüleri sebebiyle, biraz niş kokular dünyasında gezinelim bugün. İngiltere merkezli niş parfümevi Ormonde Jayne’nin kurucusu Linda Pilkington, koku koleksiyonunu genişletiyor ki biz fani parfümseverler için koklanması gereken yeni eserler demek bu durum.

Markanın 2012 yılında piyasaya sürdüğü “The Four Corners of the Earth” serisinden bahsedeceğim kısaca. İsminden de anlaşılacağı üzere dünyanın dört farklı köşesindeki kültürlerden ilham alan bu dört parfümlük seri, epey ilgi gördü. Özellikle Mantobacco bu serinin yıldızı sayılırken, Nawab of Oudh ise en sevilen ikinci eser denilebilir.

İlhamını Hindistan’dan ve Hint tarihindeki Nawab’lardan alan Nawab of Oudh, ismindeki Oudh ile bize kokusunun karakteri hakkında ipucu veriyor. Kendi sitelerinde amber, gül ve öd notalarından bahsedilen Nawab of Oudh’un açılışı sıcak baharatlarla gerçekleşiyor. İlk saniyelerde leziz ve yüksek kaliteli tarçın algılıyorum. Bir parça aromatik yeşil yapının eşlik ettiği sıcak baharatlar harika. Orta bölüme geçildiğinde koku karakterinde değişim oluyor. Tarçın gerilerde kalırken bu sefer kakule kendisini güçlü şekilde hissettiriyor. Kakule tozlu, gayet temiz verilmiş ve tatlılığı az olarak işlenmiş. Orta kısımda kakuleye kadınsı sayılamayacak gül ve öd ekleniyor. Buradaki gülü sevdim, kakuleyi hüzünlü buldum, ödün ise her zamanki baskın ve ağır haliyle verilmediğine sevindim. Yine de açılışı kadar kendime yakın bulamadım orta notaları. Kapanışta yine ilginç detaylar var. Ambergrisin neredeyse ferah ve tuzlu verilmesi genellikle Creed parfümlerinde karşımıza çıkar. Evet, buradaki tuzlu ambergris hayvansı değil. Son bölümde misk ve bir parça kuru vetiverle son bulan parfüm, gayet inatçı şekilde size alt notaları uzun saatler sonra bile hissettiriyor.

Açıkça söylemem gerekir ki Nawab of Oudh’un ismindeki ödü görünce “eyvah” dedim, yine ağır ve ağdalı bir öd kokusu burnuma hücum edecek. İlk dakikalarda böyle bir hücuma rastlamadığım gibi ödün en belirgin olduğu orta kısımda da saldırgan öd temasıyla karşılaşmadım. Bu açıdan mutluyum. İyi de öd ismine atıf yapan bu arkadaş ne kokuyor? Cevap şu: Kısmen kuru-tozlu baharat. Evet, Nawab of Oudh’un başlangıcındaki tarçın ve orta bölümdeki ana öğe olan kakule, onu baharatlı bir parfüm haline getiriyor. Gül muhtemelen en önemli ikinci karakter. Ödü üçüncü sıraya koyuyorum, umarım yanılmıyorumdur.

Baharatlar tam kokması gerektiği gibi. Parfümün başlangıcı sıcakken orta bölümde daha serin bir seyir var. Tatlılık fazla değil. Zaman zaman geri plandan gelen o tuzlu hissiyat ise harika. Tabii burada deniz temalı parfümlerdeki gibi ferahlıktan bahsedemeyiz. Nawab of Oudh, ferah kokmuyor, bir parça aromatik takılıyor. Genel yapıysa sakin, huzurlu, yüksek kaliteli ve teninizden çıkmak bilmeyen bir performans olarak özetlenebilir. Parfüm gayet detaylı ve zengin. Tekdüze ve sıkıcı değil. Zaten kokusuna son yılların en önemli parfümörlerinden Geza Schoen’in imza attığını söylesem yeterli olur sanırım.

Nawab of Oudh, spekülatif bir parfüm değil. Sofistike bir konfor kokusuna benziyor. İsminden dolayı acımsı ve ağır öd parfümü beklerken size sürpriz yapıyor ve bu yönünü ikinci plana atıveriyor. Orta bölümdeki o çok tanıdık hissiyat bir yerlere götürüyor beni ama neresi ya da hangi parfüm çıkartamıyorum. Nawab of Oudh’e aşık olmasam da gayet güzel kokusunu ve bana düşündürttüğü o tanıdık hissiyatı beğendim. Kolay kolay kimsenin kötü diyemeyeceği kokusu bence genel beğeniye uygun. Ayrıca performansını da gayet başarılı buldum.

Nawab of Oudh’un en eleştirilen taraflarından birisiyse fiyat etiketi. Gerçekten çok yukarılarda dolaşan fiyatını hak eder mi emin değilim. Bu kadar büyük bir rakamı parfüme verir misiniz yoksa onu bir yatırım olarak mı düşünürsünüz bilemem. Bu sebepten denemeden almanızı önermem.

EDP formundaki Nawab of Oudh’un kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği yeterli. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Günlük kıyafetlerle kötü sonuç vermeyeceğini sanıyorum. Uniseks olarak piyasaya sürüldü Nawab of Oudh. Kimi kullanıcılar onu biraz kadınsı bulsa da kullanım döneminde hiç rahatsız etmedi beni. Yani erkekler rahatlıkla kullanabilir onu.

Koku Güzelliği:10/7.5