yeşil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yeşil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Eylül 2017 Pazar

Cartier – Baiser Vole (2011)

Cartier’in 2003 çıkışlı ünlü parfümü Le Baiser Du Dragon’un devamı olarak mı çıkarıldı yoksa müstakil bir eser olarak mı tasarlandı bilemiyorum Baiser Vole. Gerçi Baiser Vole’nin 2011 yılında çıkışından sonra çabucak devam parfümlerinin piyasaya sürülmesi, onun bağımsız bir parfüm olarak düşünüldüğünü gösteriyor. 2017 yılının Eylül ayı itibariyle yedi parfümlük bir koleksiyona dönüşmüş durumda.

Kendi sitelerindeki açıklamalarında zambağın vurgulandığını görüyoruz. Tabii kadın parfümü olması dolayısıyla dişiliği öne çıkarıyor resmi tanıtım. Zor bulunan ve şık kokan bir çiçek olan zambağın tutkulu hikayesinin Baiser Vole aracılığıyla anlatıldığı söyleniyor. Çiçeksi, ferah ve pudralı yönünden de bahsedilmiş.

Baiser Vole’nin açılışı belli belirsiz turunçgillerle gerçekleşiyor. Silik sayılabilecek turunçgillere sabunsu çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Resmi tanıtımdaki zambak kokusu, orta kısımdan itibaren iyice kendisini hissettiriyor. Buradaki zambak, gayet yumuşak, yeşil, taze, kremsi, leziz ve sevmesi kolay. Hatta diyebilirim ki abartılı şekilde kadınsı bile değil zambak. Kapanışta yeşil kremsi zambak küçük değişim gösteriyor. Yeşil ve taze geri çekilirken, vanilyamsı kremsilik daha da artıyor ve neredeyse tropikal vanilyaya dönüşüyor alt notalar. Son bölümde yumuşak misk de mevcut.

Baiser Vole, pudralı ve kremsi beyaz çiçek parfümü bana göre. Buradaki kremsilik vanilya merkezli gibi. Gayet temiz, duru, barışçıl ve sakin bir çiçeksi yapı var Baiser Vole’de. Masum, taze ve ferah koku, ne burun tırmalayan cinste çiçeksi ne de kafası karışık bir oryantal. Giymesi kolay bir arkadaş.

Baiser Vole’yi ilk kullandığım andan itibaren epey sevdim ve benimsedim. Kremsi vanilya sevgimin köklerine dokunuyor bir şekilde. Feminenliğin abartılmaması gayet iyi bir seçim. O, 2011 yılında çıkış yaptığını vurgulayacak kadar modern ve tatlı kokuyor. Keşke tatlılığı biraz az olsaymış. Yine de yakışmış Baiser Vole’ye.

Sonuç olarak çok hoş, kibar kokuyor. Derin, katmanlı ve detaylı değil. Hatta düz çizgide ilerlediğini ve bize sürpriz yapamadığını söyleyebilirim ama bu tarz bir eserden derinlik değil, güzel ve temiz kokması beklenir ki Baiser Vole bunu başarıyor. Yapaylık ve burnu zorlayan uyumsuzluk yok gibi. Cartier’in kalitesi yine kendisini gösteriyor.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Performansı harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için uygun görünüyor. Günlük kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Yaş sınırlaması olmadan her kadın kullanabilir. Kokusunun tasarımını ünlü parfümör Mathilde Laurent yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

10 Ağustos 2017 Perşembe

Jacques Bogart – Bogart (1975)

Jacques Bogart markası için “40 yıllık bir başarı öyküsü” denmesi tesadüf olmasa gerek. “Ben sadece erkekler için ürünler piyasaya sürerim” sloganıyla 1970’li yılların başlarında kurulan Jacques Bogart markası 2017 itibariyle bünyesinde birçok kozmetik ve parfüm firmasına sahip gurup olarak karşımızda. Bogart gurubunun ilk markası olan Jacques Bogart’ın parfümleri hala ilgi görmekte klasikseverler tarafından.

Bugün yazacağım eser, Jacques Bogart markasının ilk göz ağrısı. 1975 çıkışlı Bogart, erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Tanıtımlarında erkeksiliğe bolca vurgu yapan Bogart’ın açılışı eski-tozlu bergamotla gerçekleşiyor. Erkeksi bergamota, tabii ki aromatik Akdeniz otları ve buruk limon eşlik ediyor. Nostaljik turunçgiller aynı döneminin rakipleri gibi yüksek kaliteli, doğal ve gerçekçi. Çok ferah sayılamayacaksa da yeşil diyebileceğim üst notaları harika. Orta kısma geçilirken yeşil yapı devam ediyor. Bu sefer çamsı, sabunsu deri karşılıyor bizi. Asla tatlı olmayan kuru baharatların eklendiği orta bölüm, ağaçsı-deri tarafına yaklaşıyor. Kapanışta enfes bir meşe yosunu noktayı koyuyor. Orta kısımla benzer kokan alt notaları başarılı.

Bogart nasıl mı kokuyor? Yeşil, çamsı, aromatik, sabunsu, ardıçsı deri-ağaç kompozisyonuna benziyor. Genel yapısı gayet erkeksi ve ciddi bir izlenim bırakıyor. Hafiften maço olan aromatik yeşil ağaçsılık, keskin ve süetimsi davranmayan deriyle kombin edilmiş. Eski ve enfes dost meşe yosunu yine görevini başarıyla yapıyor. Çam benzeri ağaçlar gerçekçi, başlangıçtaki limon-bergamot ittifakı kusursuza yakın.

Bogart, sevdiğim tarza yakın. Çoğu yeni parfümden yavaş yavaş ümidini kesen bendeniz, böylesine şahane klasikleri niş parfümlere tercih edeceğim sanırım yakında. Zaten Jacques Bogart için uygun fiyatlı niş marka denmesinin sebebi müthiş eski klasikleri. One Man Show’a aşık olmamıştım ama Bogart’ı sevdim ve saygı duydum. Hem kalitesine hem doğallığına hem de karakterine. Eğer yaşınız kırkın üzerindeyse ve kendinize uygun parfüm arıyorsanız Bogart’a bakmanızı öneririm.

Parfümün benim açımdan tek can sıkıcı yanı sabunsuluğu. Bu tür sabunsu koku formuna bir türlü kendimi yakın hissedemiyorum. Keşke sabunsuluk azaltılıp, meşe yosunu arttırılsaymış. İkinci problemi ise performans anlamında oldu. Çoğu yorumcunun övgülerle bahsettiği etrafa yayılımı kendimde hissedemedim. Genel olarak ilk patlama dışında tene yakın kalıyor.

Bogart, aromatik yeşil karakteriyle Paco Rabanne Pour Homme, Polo Classic, Grey Flannel tarzına yakın duruyor. İçlerinden en çok Paco Rabanne Pour Homme’ye benziyor.

Bu fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

EDT formundaki Bogart’ın kalıcılığı yeterli. Sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Şık bir takım elbiseye çok yakışacaktır Bogart.

Koku Güzelliği:10/8

6 Ağustos 2017 Pazar

Vertus – Fresh Orient (2015)

Siz de öyle mi yaparsınız bilemem ama en sevdiğim şeyleri sona saklarım. Yemeğin en güzel tarafını en son yerim ya da bir yazarın en popüler kitabını en son okurum. Sanırım bu durum parfümler için de geçerli. Sevdiğim parfümleri elimden geldiğince az kullanırım veya sona saklarım. Vertus’un elimdeki parfümleri içinde en sevdiklerimden Fresh Orient’i sona sakladığım söylenebilir.

Vertus’un koleksiyonundaki ferah parfümlerden Fresh Orient, ismindeki doğu esintisinden ziyade, taze yönünü öne çıkarıyor. Bir süredir severek kullandığım Fresh Orient’le ilgili sizlere düşüncelerimi anlatma vaktinin geldiğini hissediyorum. Kendi sitelerindeki şu tanım aslında Fresh Orient’i yeterince anlatıyor: “Deniz kenarındaki turunçgil bahçelerinde yürüdüğünüzü hayal edin… Egzotik çiçeklerin taze bergamot dokunuşu ile kucaklaştığı hafif esintinin tadını çıkarın.”

Fresh Orient’in açılışı ferah yeşil yapraklarla ve leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Üst notalardaki harika turunçgiller bir parça tuzlu ve canlı. Başlangıcı çok güzel. Orta bölümde kadınsı olmayan çiçeklerle devam ediliyor. Başlangıçtaki tuzlu meyveler ve yeşil yapraklara eklenen nötr çiçekler yumuşacık ve çekici. Büyük oranda başlangıcına benzeyen orta bölümü de sevdim. Kapanışta aynı koku formu devam ediyor. Alt notalarda misk biraz daha etkili denebilir. Üst ve orta notaları kadar dinamik olmasa da son bölüm fena değil.

Fresh Orient, canlı yeşil yaprağımsı çiçeklerle enfes tuzlu meyvelerden oluşuyor bana göre. Tabii bu tür parfümlerin olmazsa olmazı ozonsu miski de unutmamak gerekiyor. Açıklanan üst notalarında bergamot, greyfurt, frenk üzümü ve yeşil yapraklar var. Başlangıçta bence greyfurt ve bergamot daha etkili. Bu iki meyveye destek veren yeşil tema, kokuyu daha da güzelleştiriyor. Resmi olarak belirtilen orta notalarında çiçekler hakim. Yasemin, manolya, zambak ve kaşmir orta bölümü oluşturuyormuş. Yasemin ve zambağın baskın olduğunu düşünmüyorum. Belki manolya orta bölümde öne çıkıyordur. Alt notalarındaysa sedir, amber, vetiver ve misk varmış. Misk, diğer kapanış elemanlarına göre daha öne çıkıyor.

Fresh Orient’in meyveli ve kadınsı olmayan çiçeksi tarzına en büyük desteği yeşillikler veriyor. Sanki yeni kesilmiş çimen kokusunu andıran bu gerçekçi yeşil yapı, greyfurt-bergamot ikilisine başarıya eklenmiş. Tuzlu, kaliteli ve ferah başlangıçtan sonra gelen yeşil çiçeksi bölüm parfümün en güzel tarafı belki de. Bu tarz kokuları sevdiğim için muhtemelen bu kadar ilgimi çekti Fresh Orient. Sanırım taze, ferah, canlı ve yeşil kokan parfümleri seviyorum. Fresh Orient bu tanımlara tamamen uyuyor.

Gerek yüksek kalitesi gerekse insanı içine çeken kokusuyla, sevdiğim yazlık parfümlerden birisi oluyor Fresh Orient. Şunu da belirtmeliyim ki, çok derin ve katmanlı kokmuyor ama zaten hangi yaz parfümü öyle olabiliyor ki. Bu hali bile benim için yeterli. Sıcak yaz günlerinde bol bol kullanacağım Fresh Orient’i.

Geleyim en dikkatimi çeken konuya. Fresh Orient’i ilk kullandığım andan itibaren kokusu çok tanıdık geldi. Hemen gerekli eşleştirmeyi yaptım zihnimde. Hermes’in en sevdiğim parfümlerinden Un Jardin Sur Le Nil’e epey benzettim Fresh Orient’i. Hermes’in Nil’i, biraz daha parlak ve etrafa yayılırken, Fresh Orient daha yumuşak ve çekingen. Yine de aralarındaki benzerlik bir hayli fazla. Fresh Orient’i Un Jardin Sur Le Nil’in niş versiyonu olarak düşünebiliriz.

EDP formundaki Fresh Orient’in kalıcılığı yeterli, fark edilirliği yüksek değil. Hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Sıcak yaz mevsimi için ideal. Her yaş gurubundan arkadaş, günlük kullanım için düşünebilir Fresh Orient’i.

Koku Güzelliği:10/8

30 Temmuz 2017 Pazar

Parfum d’Empire – Corsica Furiosa (2014)

Korsika’da sıkça rastlanan ve yaprağını dökmeyen çalı olarak bilinen sakız ağacının yeşil kokusu etrafına inşa edilmiş parfümle karşı karşıyayız. Başlangıcındaki yeşil koku dahil, parfümün her katmanında Akdeniz dağ makisinin esintisi algılanıyor.

Furioso’nun bir müzik terimi olduğu ve anlamının “tutku ve hızla söylemek” olduğunu tabii ki bilmiyordum. Parfum d`Empire’nin kurucusu Marc-Antoine Corticchiato’nun, Furioso terimini parfümünde kullanmasını “Korsika’nın dinlendirici ve sakin bir yer olmadığını” bilmesine bağlayabiliriz. İşin ilginciyse bay Corticchiato’nun ailesinin Korsika’lı oluşu. Yani Corsica Furiosa parfümü, bir anlamda parfümörün memleketinden ilhamını almış. Parfümün tasarım aşamasında Corticchiato’nun Korsika ile ilgili anılarının devreye girmemesi düşünülemezdi. Akdeniz’in hemen kenarındaki güneşli yamaçlarda büyümüş çalılar, sakız ağacının etrafa yayılan keskin ve yeşil kokusu…

Parfum d`Empire’nin işlerini genellikle severim ve tarzını kendime yakın bulurum. Çoğu zaman kullandığım parfümleri hayal kırıklığı yaratmaz. Corsica Furiosa, markanın ferah sayılabilecek yazlık kokularından birisi. Parfümün resmi tanıtımında gayet ilginç noktalardan bahsedilmiş. Mesela, eau-de-vie, nepita, yeşil domates yaprağı…

Eau de Vie’nin meyvelerin fermantasyon’unun ardından çift damıtma yoluyla elde edilen berrak ve renksiz yüksek alkollü brendi türü içeceklerin genel adı olduğunu wikipedia’dan öğreniyoruz (sahi wikipedia hala kapalı, akıl alır gibi değil!). Nepita’yı ise bay Corticchiato “yabani nanenin yerel türü” olarak açıklıyor. Yeşil domates yaprağından bahsetmeme gerek yok sanırım.

Kendi sitelerindeki Corsica Furiosa tanıtımında bu ilginç öğelere sakız ağacını da ekleyen Corticchiato’nun 2014 çıkışlı eseri daha da ilgimi çekiyor. Parfümün açılışı tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski-tozlu-tuzlu bergamot ve misket limonuyla yapılan açılışı seviyorum. Olgun ve farklı üst notaların kalitesine hayran kalırken orta bölüme geçiliyor. Tuzlu-buruk turunçgiller hala etkisini sürdürüyor orta bölümde. Bir parça köksü vetiver ve bahsedilen sakız ağacı devreye giriyor. Yeşil ve aromatik yapı orta bölümde devam ediyor fakat sakız ağacından mı yoksa yeşil domates yaprağından mı geliyor bilemiyorum ama geri planda itici-yapay-plastiğimsi yapıştırıcı benzeri bir koku peydah oluyor. Son bölümde aromatik ağaçlara eşlik eden dumansı vetiver ve azıcık da olsa deri farklı ve kaliteli.

Corsica Furiosa, bir yönüyle tanıdıkken diğer yönüyle bambaşka bir deneme. Tanıdık kısmı, yeşil-tozlu-tuzlu-aromatik ferah bölüm. Farklı yönüyse lateks-uhu gibi kokan plastiğimsi bölüm. Daha önce sakız ağacı koklamadığım için oradan gelip gelmediğini bilmiyorum ama bahsedilen yeşil domates yaprağı temasının o garip kokuyu vereceğini sanmıyorum. Bir tarafım seviyor diğer tarafım başımı ağrıttığını söylüyor.

Şunu söyleyeyim ki bence çoğu yorumcunun iddia ettiği gibi ne domates gibi kokuyor ne de domates yaprağı gibi. Corsica Furiosa, aromatik Akdeniz otlarının hakim olduğu, köksü, ıslak, tuzlu ve tozlu bir eser. Parfümün ana yapısı ferah, temiz yeşillikler üzerine şekillenmiş. Bu yeşillikler tatlı olmayan buruk turunçgillerle dengelenmiş. Vetiver, geri plana saklanmış, misk ise bu tür parfümlerin vazgeçilmezi olarak yerini almış. Denemeden almanızı tavsiye edemeyeceğim ilginç bir yazlık.

Evet biliyorum belki yanılacağım ama M. Micallef’in Aventus benzeri kokusu Royal Vintage’e hafiften benzetiyorum Corsica Furiosa’yı. Hatta Aventus’un orta ve son kısmında karşımıza çıkan o garip plastiğimsi deri-ağaçsılığı da andırıyor Corsica Furiosa.

EDP formunda. Kalıcılığı normal, fark edilirliği yüksek değil. Erkek kullanımına yakın duruyor. Genç arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri erkeklere önerebilirim. İlkbahar-yaz için uygun. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Marc-Antoine Corticchiato yapmış.

Fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

Son bir not ileteyim. 2015 yılında FIFI tarafından en iyi niş parfüm ödülüne layık görülmüş Corsica Furiosa.

Koku Güzelliği:10/7

17 Haziran 2017 Cumartesi

Vertus – 24 Carat Gold (2015)

Bir parfüm şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pulları olduğunu düşünün. Böylesi bir konsept açıkçası benim aklıma gelmezdi. Tabii söz konusu niş markalar olduğunda, hiçbir şeye kolay kolay şaşıramıyorsunuz. Çünkü bu segmentte artık “piyasa işi kokuyu biraz cafcaflı şişeye koyup satayım” mantığı işlemiyor. Niş segmenti, hem kokuyla hem parfümün geri planındaki hikayeyle hem de sizi öne çıkaracak yeniliklerle ilerliyor. Bu alanda var olmak istiyorsanız hep rakiplerinizden daha iyi olmanız ve yapılmayanı yapmanız gerek.

Vertus’un sürekli büyüyen koleksiyonundaki bir parça bana göre her zaman diğerlerinden ayrı yerde olacak. Şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pullara sahip 24 Carat Gold parfümü, şimdiye kadar rastlamadığım bir durum. Bir şişe parfüm alıyorsunuz ve içerisinde 24 ayar altın parçacıkları var! İnanması zor gelse de Vertus, bildiğim kadarıyla bu konsepti dünyada uygulayan ender markalardan birisi. Bu anlamda 24 Carat Gold parfümünü uzun süredir yazmak istiyordum. Ve artık zamanı geldi.

Kendi sitelerinde 24 Carat Gold’un tanıtımı şöyle yapılmış: “Gerçek altın parçaları ile buluşan lüks vetiver, eşsiz sandal ağacı ve selvinin zengin ve asil yorumu… Bu güçlü ve zarif kokunun teninizde bırakacağı ılık esintisinin tadını çıkarın…” Parfümün açılışı tertemiz, duru, yeşil, ferah vetiverle gerçekleşiyor. Köksü ve ıslak verilmiş vetiver harika. Orta kısımda parfümün en sevdiğim yönü kendisini gösteriyor: Dumansılık. Bu gizemli dumansılık yeşil vetiverle birleşiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor. Kapanışta dumansılık kaybolurken tatlı vetivere ağaçlar eşlik ediyor. Miski de unutmamak lazım alt notalarda.

24 Carat Gold, bence yeşil bir vetiver kokusu. Diğer öğeler temiz ve yeşil vetivere destek vermek için kurgulanmış. Orta kısımdaki dumansı yapının gerisinde sanki az da olsa ferah baharatlar var fakat asla baskın değil. Parfümün çizgisi gayet net.

24 Carat Gold, dingin ve duru kokusuyla sizi ele geçiriveriyor. Normalde vetiver temalı parfümlerle pek aramın olmadığı sır değil fakat buradaki yüksek kalite gayet başarılı. Harmanı çok katmanlı ve zengin olmasa da özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan dumansılık onu çekici hale getiriyor. Aslında parfümün en sevdiğim tarafı ferah, ıslak, köksü vetiveri.

24 Carat Gold, saatler ilerledikçe büyük değişimler göstermese de kullanmaktan zevk aldığım parfümler listesinde yer alıyor. Tabii 24 Carat Gold’u sevmemde, dumansı ve yeşil temalı parfümlere ilgimin olması büyük etken. Eğer bu tür kokulara meraklıysanız ve yüksek kaliteli ilkbahar-yaz parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var.

Şimdi geleyim önemli bir noktaya. 24 Carat Gold’u kullanan çoğu kişi onu Chanel’in özel serisinin yıldızlarından Sycomore’ye benzetmiş. Bence de epey benziyor iki parfüm. Sycomore çok sevdiğim bir parfüm olmuştu. Her ne kadar Chanel onu kadın parfümü olarak sunsa da bence erkeklere rahatlıkla uyacaktır Sycomore. Vertus’un 24 Carat Gold’u da hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi. Yine de erkek kullanımına yakın duruyor.

Performans anlamında idare eder. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. EDP formundaki koku formu gayet dolgun ve dirençli. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/8

9 Haziran 2017 Cuma

Kinski – Kinski (2011)

“Aguirre, Tanrının Gazabı” filmi sayesinde tanıştım onunla. Sarı uzun saçları, delici bakan renkli gözleri, hırslı ve arzulu kişilere özgü oyunculuk kabiliyetiyle, filmde ondan nefret etmiş hem de izlemeyi bırakamamıştım. Alman sinemasının en önemli yönetmenlerinden Werner Herzog’un bu kült filmi, açgözlü İspanyol kaşiflerin, yeni keşfettikleri Güney Amerika ülkelerini işgal etmelerini tarihi gerçeklerle birlikte anlatıyor.

Her ne kadar önemli bir yönetmene sahip olsa da, filmin yıldızı ve başrol oyuncusu ünlü aktör Klaus Kinski’ydi. Zaten Klaus Kinski’nin, bu filmden sonra şöhrete ulaşıp, dünyaca tanındığı söylenir. Kaprisleri ve öfkesi yüzünden setlerde çoğu zaman problemler çıkaran Klaus Kinski, bazen fazlasıyla abartıp yönetmenle bile kavgaya tutuşurmuş. Yönetmen Herzog ile aktör Kinski’nin Aguirre, Tanrının Gazabı filminin setinde yine bir kavga sonrasında, gitmeye kalkışan Kinski’ye, Herzog’un silah çektiği bile söylenir.

Klaus Kinski’nin sinema tarihinde iz bırakarak 1991 yılında hayatını kaybetmesinin ardından, 2011 yılında hayat sahnesine bu sefer Geza Schoen isimli genç ve başarılı parfümör girer. Klaus Kinski’nin ölümünün yirminci yılı anısına Kinski isimli parfümü piyasaya sürerek ünlü aktörün anısını yaşatmak ister. Niş parfüm dünyasında epey ilgi çeken bu parfümün, sadece geri planındaki hikayesi değil, kokusu da oldukça farklıdır çünkü açıklanan notalarından birisi esrardır.

Kinski’nin açılışı yeşil kuru yapraklar ve tuzlu hayvansılık ile gerçekleşiyor. Tatlı olmayan canlı ve ferah bergamotun destek verdiği ilk dakikalarda ardıç meyvesinin de etkisi hissediliyor. Açılışı enfes. Orta kısımda kompozisyona eklenen parlak ve metalik baharatlar keskin ve tatlı değil. Tuzlu hayvansallık hala algılanabiliyor orta bölümde ki bu katman da müthiş. Son kısım, üst-orta notalar kadar çarpıcı değil. Vetiver, misk ve yumuşak odunsuların kapanışta rol aldığı Kinski’de tütsü ve meşe yosunundan da bahsetmem gerekiyor çünkü bu iki nota gayet başarılı verilmiş.

Standart, sıradan ve risksiz parfümler, standart, sıradan ve risksiz insanlar içindir. Parfümün tasarımını yapan Geza Schoen’in, yaratım aşamasında bu mottuyu dikkate alıp almadığını bilemiyorum fakat gördüğüm kadarıyla sıradışı bir çalışma bizi bekliyor. Genellikle ferah parfümlerde kullanılan tuzlu deniz notalarıyla, ağır ve zor kokulara sahip hayvansı elementleri birleştirmiş. Bunu yaparken dumansılığı, aldehitleri, vetiveri, tütsüyü, kimyon benzeri metalik baharatları ve meşe yosunu araya ekleyivermiş. Asıl bombayı sona saklamış: Esrar.

Bu durumla övünmeli miyim bilemiyorum fakat hayatımda hiç esrar kullanmadım ve kullanılan ortamda bulunmadım. Onun içindir ki Kinski’nin esrar gibi kokup kokmadığı konusunda fikrim yok. Parfümü kullanan oldukça fazla kişi Kinski’yi esrarın dumanlı kokusuna benzetmiş. Zaten Geza Schoen’in de esrar notasını kendi internet sitesine koyması, muhtemelen zihinlerdeki algıyı güçlendirmek için. Sebebi ne olursa olsun Kinski’yi, dumansı baharatlar, ağır olmayan hayvansılık ve başlangıcındaki yeşil tema üzerinden hatırlayacağım.

Meşe yosunu, vetiver ve tütsü… Bu üç öğenin Kinski’nin içinde olduğunu düşünüyorum. Belki yanılıyorumdur veya sadece birisi vardır. Sonuç olarak harika bir eser Kinski. Dumansı parfümlere ilgi duyan birisi olarak Kinski’yi severek kullandım ve saygı duydum. Hem derinliği hem zenginliği hem de kalitesi takdire şayan. Kafama takılan tek konu performansı. Kullanan kişiler fark edilirliğinin yüksek olduğunu belirtmiş. Tenimde ilk on beş dakika dışında vasata yakındı fark edilirliği. Kalıcılığı bir EDT için yeterli.

Kinski, sıcak günlerde tenimde tuzlu, yeşil, ferah yönünü öne çıkarırken, kapalı ve yağmurlu havalarda dumansı, tütsülü vetivere dönüşüverdi. Bu anlamda her mevsimde size farklı yüzünü gösterebilir.

Kinski, birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kimi platformlarda uniseks olarak geçse de erkek kullanımına yakın. İlkbahar-sonbahar için ideal gibi görünüyor. Kasvetli, gizemli tarafının yanında hippilere ve marjinal kişilere uyacak bir parfüm. Otuzlu yaşlarındaki ateş dansçısına, capoeira sanatçısına, underground bar sahibine, Hindu keşişlere, Müslüman mistiklere bile erinmeden uyum sağlayabilir.

Kimilerinin Encre Noire’ye, bazısının Antaeus’a, az sayıda kişinin Terre d’Hermes’e benzettiği Kinski, bence hiçbirisine tam anlamıyla benzemiyor ve şimdiden “modern parfüm klasiklerinden” olmaya aday. Sadece kısım kısım o parfümleri andırıyor olabilir. Muhtemelen Kinski’nin dumansılığı Encre Noire’ye, tuzlu hayvansılığı Antaeus’a ve dinamik turunçgilleri Terre d’Hermes’e benzetiliyor fakat Kinski kendi başına buyruk bir aktör… Tıpkı ilhamını aldığı Klaus Kinski gibi…

Koku Güzelliği:10/8.5

7 Mayıs 2017 Pazar

Jacques Bogart – One Man Show (1981)

Ülkemizde pek bilinmese de Jacques Bogart’ın, yurtdışında sıkı bir hayran kitlesi var. Düşük fiyatlı fakat yüksek kaliteli ve güçlü parfümler üretmesiyle tanınan Jacques Bogart ile ilk tanışmam onların 2004 çıkışlı eseri Bogart Pour Hommme’la gerçekleşmişti. Tabii Bogart Pour Homme, markanın yeni nesil parfümlerinden. Asıl Jacques Bogart’ın ünü, eski klasiklerinden geliyor. 1975 çıkışlı ilk parfümleri Bogart ve 1981 çıkışlı One Man Show, markanın en önemli eserleri olarak hala karşımızda duruyor.

Her ne kadar birçok yeni parfüme imza atsa da, parfümseverlerin gözünde hala yeri ayrıdır One Man Show’un. Belki de 1980’li yılların nostaljisini hatırlattı için ilgi görüyor One Man Show. Kendi sitesinde parfümlerle ilgili tek tek hiç bilgi yok. Farklı blog sitelerinde şöyle bir tanıtım cümlesine rastladım One Man Show için: “Her erkeğin hayatı tek kişilik bir şovdur”. Tabii burada onun baskın erkeksi karakteri vurgulanıyor ve ismine gönderme yapılıyor. Zaten 1980’li yılların erkek parfümlerinin genlerini taşıyor.

One Man Show’un açılışı yeşil bergamotla gerçekleşiyor. Üst notalarında eski-nostaljik turunçgillere, seyreltilmiş hissi veren misk eşlik ediyor. Çok ilgi çekici değil başlangıcı. Orta bölümde yeşil yapı daha da belirginleşiyor. Çam ağacını andıran odunsu ana yapıya yüksek kaliteli ve tatlı olmayan tütsü destek veriyor. Geri planda kuru ve erkeksi baharatlar varsa da asla öne çıkmıyorlar. Son bölümde bir parça meşe yosunu, deri, misk ve odunsular var. Parfümün en güzel yeri şüphesiz ki kapanışı.

Açıkçası sert erkeksi yapı beklerken, aromatik yeşil, çamsı, miskli kokuyla karşılaştım. Sabunsuluk, orta kısımda iyice kendisini gösteriyor. Buradaki rafine erkeksi sabunsuluğu bir parça Grey Flannel’a benzetebilirim. Parfümün genelindeki yeşil kokuysa Polo Green’e benzetilebilir. Kimi yorumcuların Italian Cypress kıyaslamasıysa makul ölçülerde kabul edilebilir.

Sonuç olarak tatlılığı az olan, büyük yapaylık sorunları yaşamayan, eski ve erkeksi davranan, günümüzde pek karşılığı bulunmayan, üst yaş guruplarını hedefleyen, tavırlı-karakterli yapıya sahip. Yeni nesil erkek parfümlerine hiç benzemeyen tarzı, klasikleri sevenler için denemeye değer. Gerçi ben kokusunu pek başarılı bulmasam da, her kokusever erkeğin en azında birkaç defa denemesi gereken bir eser.

EDT formunda. Çoğu yorumcu güçlü ve dolgun olduğundan bahsetmiş ama bence performansı zayıf. Kalıcılığı idare eder, fark edilirliği ortalamanın altında. Muhtemelen zaman içinde geçirdiği reformülasyonlar onu bu hale getirdi. Yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. 30 yaş üzeri erkeklere öneririm. Kokusunun tasarımını Roger Pellegrino yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

22 Nisan 2017 Cumartesi

Jean Paul Gaultier – Kokorico (2011)

Böyle parfüm ismi olur mu diyebilirsiniz fakat kimin umurunda! Hele ki klişelerle dalga geçmeyi seven Jean Paul Gaultier’in, bir parfümüne horozların ötme sesi olan Kokorico ismini vermesi, şaşırtıcı olmamalı. Tabii bu isimde Bay Gaultier’in Fransız milliyetçiliğine bir parça kapı araladığını düşünebiliriz. Ne de olsa horoz, Fransa’nın bir anlamda ulusal simgedir.

Jean Paul Gaultier, 1995 yılındaki Le Male efsanesinden sonra, aynı etkide bir erkek parfümü hayata geçiremedi ne yazık ki. Zaten öyle bir parfümü bir daha yapması imkansızdı. Markanın piyasaya sürdüğü parfümlere baktığımda belli başlı az sayıda parfüm yaptığını fakat onlara birçok flanker eklediğini farkettim. Mesela Le Male’nin, 2011 yılına kadar ki tek erkek parfümü olduğunu yeni anlıyorum. Kokorico, bu anlamda markanın ikinci ve bağımsız erkek parfümü olarak tasarlanmış gibi görünüyor.

Kokorico, üzerindeki Le Male baskısını ne kadar hissediyor bilemiyorum ama Jean Paul Gaultier’in berbat arayüze sahip internet sitesine ulaşmak bile ayrı bir dert. Odunsu oryantal olarak sınıflandırılabilecek Kokorico’nun açılışı yeşil nüanslarla gerçekleşiyor. Ferah olmayan tozlu yaprak kokusu ilk dakikalarda biraz şaşırtıyor beni. Açıklanan notalarındaki incir yaprağı herşeyi açıklıyor. Gerçekten de yeşil, tozlu incir yaprağı kokusu verilmiş başlangıçta. Orta bölümde bu yaprağımsı yapı geri plana geçerken ortaya çikolatamsı aroma çıkıyor. Yine açıklanan notalarındaki kakao, tatlı çikolata efektini veriyor. Karanlık sayılabilecek paçulinin destek verdiği kakao, gayet leziz ve hafiften yağlımsı hissiyat veriyor. Kapanışta çikolata etkisi var. Alt notalarda, sıradan ve kremsi sedir ağacı karşımıza çıkıyor. İşte Kokorico’nun özeti…

Özetinde özeti olarak diyebilirim ki, Kokorico şu üç notadan oluşuyor: Kakao, incir yaprağı ve sedir ağacı. Bu üç ana öğe, parfümün üst-orta-alt notalarına hakim oluyor. Paçuliyse biraz yan rolde kalmış sanki. Görüleceği üzere çok zengin, detaylı ve derin parfümden bahsetmiyorum. Gayet basit, iddiasız ve kendi halinde.

Sadece kokusu değil performansı da vasat. Kalıcılığı ve fark edilirliği az. Orta bölümü dışında başarılı değil. Kalite anlamında ortalarda. Rahatsız edici yapaylığa rastlanmasa da müthiş bir kaliteden bahsedemeyiz. Zaten ondan öyle bir beklentimiz de yok.

Sonuç olarak farklı bir kokusu var. Yeşil incir yaprağı ile tatlı çikolatamsı, paçulili kakaonun birleşiminden oluşan Kokorico, parfümlere yeni merak salan genç erkek arkadaşlar için seçeneklerden birisi olabilir. Kokusunun tasarımını sektörün iki popüler ismi Olivier Cresp ve Annick Menardo birlikte yapmış. EDT formunda.

Yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Ne çok erkeksi ne de kadınsı, hoş bir dengede duruyor. Siyah şişesine bakıp da çok karanlık veya dumansı bir parfüm beklemeyin. Herşey makul oranda verilmiş Kokorico’da. Acaba fazla mı uysal ve makul?

Şişesiyse, genel konseptin en ilginç tarafı. Kokorico’nun, Le Male gibi erkek formundaki garip şişesini kimileri başarılı bulunurken bazıları hafiften dalgasını geçiyor. Bay Gaultier, yine abartılı erkeksi şişe tasarımıyla, kimlere ve nasıl mesaj sarkıtıyor, orasını da siz buluverin.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

9 Ocak 2017 Pazartesi

Olivier Durbano – Black Tourmaline (2007)

Aslına bakarsanız taşlarla şifa dağıtma işlerine pek inanmam. Son yıllarda bir trenddir gidiyor, “şu taşın acayip faydası var, bu taştan kolye yaparsan depresyonun biter, öteki taşı bileğine bastırdın mı bütün kötü enerjini alır” tarzı olaylara pek aldırmasam da, son günlerde kullandığım parfüm, karşıma bir taş çıkarıverdi: Turmalin.

Yarı değerli taşlardan kabul edilen turmalin taşının birçok çeşidi varmış. Siyah Turmalin taşının, bir niş parfüme isim babalığı yaptığını görüyoruz. Uzun zamandır ismini farklı yerlerde gördüğüm ve hakkındaki övgüleri okuduğum, Olivier Durbano’nun Black Tourmaline’i bugünkü yazı konuğum. Kendi sitelerinde odunsu, baharatlı, dumansı olarak sınıflandırılmış Black Tourmaline.

Parfümün başlangıcı yeşil ağaçsı yapıyla gerçekleşiyor. Çam ağacı reçinesine benzettiğim üst notaları doğal ve kaliteli. Orta kısımda kuru baharatlar yeşil çamsı kokuya eşlik etmeye başlıyor. Biber, kakule, kişniş muhtemelen var. Orta bölümünün ilerleyen saatlerinde deri ve tütsü de katılıyor partiye. Orta bölümü fena değil. Son kısımda büyük değişiklik yok. Miskin ağırlığını arttırdığı kapanışı, genel kompozisyonla uyumlu.

Black Tourmaline, ağaçsı, reçineli-tütsülü bir parfüm bana göre. Çam ağacına benzettiğim yapı, başlangıçtan kapanışa kadar devam ediyor. Çam ağacı ormanına girdiğinizde ya da çam ağacının üzerindeki akmış reçineyi kokladığınızda, aklınıza Black Tourmaline gelebilir. Baharatlar var ama çok keskin ya da bağımsız değiller. Yeşil ağaçsı ana yapıda bir detay olarak kalıyor baharatlar. Kimi yorumcular paçuliden bahsetmiş ama bence baskın değil paçuli.

tasli black yen

Black Tourmaline, rahatsızlık vermeyen, gayet kaliteli, erkeksi, ağaçsı bir parfüm. Ne yazık ki pek derinliğe sahip değil. Düz çizgide ilerliyor ve neredeyse hiç değişmiyor kokusu. Bu anlamda biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Onun dışında parfümde ciddi problem göremedim.

Sonuç olarak harika bir parfüm değil. Çarpıcı da değil. Özgün ve sıradışı da değil. Ortalama üzeri kalitedeki ağaçsı-reçineli-tütsülü niş parfüm. Koku anlamında Clive Christian – V For Men’i anımsatıyor. Kimi yorumcuların Ralph Lauren – Polo Classic’e (yeşil şişe) benzetmeleri gayet anlaşılabilir. Evet, bence de andırıyor Polo Classic’i. Gerçi Polo Classic’te müthiş bir paçuli, son noktayı kokuyordu. Black Tourmaline’de daha canlı, dinamik ve ilkbahar kullanımına uygun bir yumuşaklık var. Ferah diyeceğim ama değil, ağır desen sayılmaz. Onun içindir ki, doğanın uyanmaya başladığı ve ağaçların yemyeşil yapraklarını açtığı serin ilkbaharda kullanmak harika olacaktır.

İsmindeki siyah vurgusuna aldanmayın çünkü koyu ve ağır kokmuyor Black Tourmaline fakat hafiften dumansı ve gizemli olduğu söylenebilir. Aslında günlük kullanıma çok uymayabilecek tematik bir çalışma. Günümüzün modern parfümlerine benzemiyor. Tatlılık az ve kuru. Üst yaş gruplarını hedeflediğini düşünüyorum.

balck tek sis yen

EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği yüksek değil. Kokusunu, markanın kurucusu Olivier Durbano tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

5 Eylül 2016 Pazartesi

Paco Rabanne – Ultraviolet Man (2001)

“Sıvı nane, çokça vetiver, ultra gri amber, görünmez titreşimler. Çoğalan duyular, koku titreşimleri, sıcak vetiver, elektro-şok.”

Hey, şu ifadelere bakar mısınız? Bu bir şaka mı yoksa yanlışlıkla Comme des Garçons parfümü mü kullanmak üzereyim? Bu reklam cümleleri, Paco Rabanne gibi popüler bir markaya mı ait? Genellikle birbirinin neredeyse aynı klişe tanıtım cümlelerine hiç benzemiyor Ultraviolet Man’ın kendi sitesindeki nitelemeleri. Hem ismi hem de şişesi farklı çağrışımlar uyandıran Ultraviolet Man’ın, markanın enteresan işlerinden birisi olduğu söylenebilir. Zaten Ultraviolet’in, yıllar geçse de bitmeyen seven kitlesini başka türlü açıklamak mümkün görünmüyor.

Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Ultraviolet’nin açılışı şekerli çiçekler, şekerli aromatik otlar ve şekerli naneyle gerçekleşiyor. Başlangıcındaki yeşil hissiyatı atlamamak gerekiyor. Kimlerinin ferah dediği başlangıcı bence ferahlıktan uzak. Garip açılışı bana göre değil. Orta kısımda şekerlilik biraz azalıyor ve acayip naneye menekşe benzeri yapı ekleniyor. Buruk-ekşi baharatlar da arkaya saklanmış sanki orta bölümde. Kendi sitelerinde kakule ve karabiberden bahsedilmiş. Bu iki nota varsa da baskın değil. Orta notalar da bana oldukça uzak. Son bölüme geleyim. Kokunun genelinde büyük değişim yok. Alt notalarda kasvetli amber ve yapay vanilya var sanki. Brrrr…

Nasıl bir belaya bulaştığımı yeni yeni anlıyorum. Ultraviolet’i nasıl tanımlayacağımı, hangi sınıfa sokacağımı ve neye benzeteceğimi şaşırmış durumdayım. Ultraviolet büyük ihtimalle yapay şekerli nane ve tanımsız amberin (muhtemelen gri amber) birleşiminden oluşmuş bir Quasimodo. Notre Dame’ın kamburu kadar ucube ve anlamsız kokusunu anlatmaya alfabedeki harfler yetmiyor. (Nasıl gönderme ama) Bu hissiyatı daha önce Kouros, Muscs Koublai Khan ve Comme des Garçons’un Odeur’larında yaşamıştım. Tam anlamıyla zihnimdeki hiçbir koku şablonuna oturtamadığım parfümleri anlatmakta zorlanırım. Ultraviolet’te de böyle oluyor.

ikinci resmi yen

Ultraviolet, Paco Rabanne tarafından, 2000’li yılların ortalarına (2050’li yıllar olabilir) hitap eden fütüristik bir deneme gibi duruyor. Birçok kişinin söylediği “tuhaf” yapısı aynı zamanda itici, yapay, rahatsız edici. Benzersiz ve tanımlaması zor. Kesinlikle riskli bir koku. Herkesin sevemeyeceği, “ya sev ya nefret et” tarzına uygun sıradışı bir parfüm. Paco Rabanne gibi popüler işlere imza atan markadan beklenmeyecek derecede farklı bir arkadaş Ultraviolet. Bu anlamda hem takdiri hak ediyorlar hem de koku güzelliği anlamında eleştirilmeyi hak ediyorlar.

Şimdiye kadar denediğim hiçbir parfüme benzetemediğim Ultraviolet, benim için sinir bozucu olmanın ötesine geçemiyor. Parfümün hiçbir bölümünü sevemedim. Gıcık ve bıktırıcı kokusuna eklemlenmiş şekerlilik berbat piyasaya parfümlerini andırırken, genel yapısındaki steril uyumluluk şaşırtıcı. Açıklanan notalarındaki vetiver, paçuli ve meşe yosununa rastlayamadım. Hele ki meşe yosununu görünce heyecanlanmıştım ama derin bir hayal kırıklığı tarafına geçiş yaptım. Kadınların bu parfümü çok sevdiklerini söyleyen yorumculara şunu demek isterim ki: “Ultraviolet’i seven kadın, varsın beni sevmesin.”

Ne güzel, oturmuşum balkona. Hem manzarayı seyredip hem de bu yazıyı kaleme alırken, bir taraftan da Yunanistan’dan yayın yapan radyo istasyonu Star Radio’u dinliyorken, Dire Straits’in harika şarkısı Sultans of Swing çalarken, keyfime limon sıktın be Ultraviolet. Aaa bu çalan Scorpions mu yoksa! Niye Türkiye’deki radyo istasyonlarında rastlayamayız ki Scorpions şarkılarına ve tabii ki Roxette’e?

Kokusunun tasarımını ünlü isim Jacques Cavallier yapmış. Puig tarafından üretilen Ultraviolet, EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği çok şükür ki bende yüksek olmadı. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor.

sise paco yen

Luca Turin’in kitabında Ultraviolet yeşil şekersi olarak tanımlanmış ve beş üzerinden bir puan alarak en kötü parfümler listesine girmiş. Tania hanımın bu puanına ben de katılıyorum. Parfümün tek olumlu yanıysa, ilginç bir teknikle yapılmış olan şişesi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/3

9 Ağustos 2016 Salı

Ermenegildo Zegna – Sicilian Mandarin (2012)

Kökeni Çin olduğu düşünülen (zaten neyin kökleri eski Çin’e dayanmıyor ki!) mandalinanın Avrupa kıtasına getirilmesi ve İtalya’da yetiştirilmeye başlanması mutluluk verici. İtalya’nın güneyindeki Sicilya şehrindeki mandalina ve portakal bahçelerinin övgüsünü birçok gezgin bize aktarıyor. Akdeniz’in en bereketli topraklarından birisinde yetişen Sicilya mandalinası, 2012 yılında bir parfüme isim babalığı yaptı.

Ermenegildo Zegna’nın özel serisi “Essenze” mensup olarak piyasaya sürülen Sicilian Mandarin, zamansız, modern bir kompozisyon olarak tanıtılmış. Parfümün başlangıcı buruk mandalinayla gerçekleşiyor. Kimileri bergamottan bahsediyor ama bence pek ilgisi yok. Bir yorumcunun dediği gibi karanlık sayılabilecek mandalina, portakal yağlarını da andırıyor. Bence fena değil açılışı. Orta kısımda turunçgilin ağırlığı devam ediyor. Serinlik, nane benzeri temayla gerçekleşiyor. Orta kısım daha ekşi hatta asidik. Başlangıcı kadar parlak değil orta bölüm. Son kısımda yumuşak odunsu notalara, turunçgiller eşlik ediyor. Kapanışı çok silik.

Sicilian Mandarin, ismindeki mandalina vurgusuna istinaden, tam anlamıyla o kokuyu karşılıyor. Buruk, ekşi ve doğal mandalina parfümün her anında kendisini gösteriyor. Kimi zaman yarı karanlık yüzünü gösterirken bazen nanemsi ferahlıkla karşınıza çıkıyor. Sonlarda da odunsu mandalinayla tanışıyorsunuz. Genel olarak büyük değişim geçirmiyor. Tek düze sayılabilir. Müthiş bir derinlikten bahsetmek abes olur.

Kötü mü? Asla değil. Gayet doğal turunçgil aroması, kimi zaman mandalinalı meyve sularını anımsatıyor. Azıcık portakal yağlarını da hatırlattı bana. Başarılı sayılabilecek kalitedeki Sicilian Mandarin, ferah ve doğal yazlık parfüm bulmakta zorlanan koku severler için iyi seçenek olabilir. Tabii oldukça yüksek fiyat etiketini gözden çıkarabilirseniz. Çünkü Sicilian Mandarin, Ermenegildo Zegna’nın özel serisine ait ve fiyat anlamında şakası yok.

resmi sicilian yen

Benim açımda durum muğlak. Mandalina meyvesini severim ve bol bol yerim ama iş parfümde kullanmaya gelince çok iyimser değilim. Nedenini bilmiyorum ama mandalina merkezli parfümleri pek kendime yakın bulamıyorum. Onun içindir ki, Sicilian Mandarin, benim yazlık turunçgil temalı koku listeme giremeyecek fakat bu tarzın meraklıları deneyebilir.

Parfümün tasarımını Harry Fremont yapmış. EDT formunda. Kalıcılığı ortalama, fark edilirliği ilk dakikalar dışında zayıf. Birçok yazlık parfümdeki performans sorunu Sicilian Mandarin için de geçerli. Az da olsa erkek kullanımına yakın gibi ama kadınlar da rahatlıkla kullanabilir. Tam bir yaz kokusu. Sevmesi kolay bu arkadaşı, her yaştan herkesler kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/6

4 Ağustos 2016 Perşembe

Comme des Garçons – Amazingreen (2012)

Çoğu zaman böyle olur. Aklıma olur olmadık çağrışımlar gelir. “Yeşil enerjinin patlaması” sloganını okuduğumda aklıma 1960’lar Amerika’sının “Siyah Güç” örgütü ve siyahilerin isyanı geldi. Oysaki yeşil enerji patlamasının, Siyah Güç ile hiç bir ilgisi yok ama zihin işte rahat durmuyor.

Comme des Garçons’un 2012 çıkışlı parfümü Amazingreen’in resmi tanıtım broşürlerinde bahsettikleri yeşil enerji patlaması, şüphesiz ki ciddiye alınmalı. Parfümün şişesinin de yeşil olması ve daha da önemlisi ismindeki yeşil vurgu, karşımızda nasıl bir koku karakteri olacağının sinyallerini veriyor.

Yine Comme des Garçons yine harika ve yaratıcı bir isim: Amazingreen. Bakalım gerçekten de hayret verici yeşil temayla mı karşılaşacağız. Parfümün açılışı ferah yeşilliklerle gerçekleşiyor. Yeşil turunçgiller (bergamot olabilir), aromatik otlar ve ağaç yapraklarını andıran notalarla gerçekleşiyor. Ferah, zengin ve doğal üst notaları harika. Orta kısımda ferahlığın yerini daha oturaklı yeşillik alıyor. Azıcık servi, birazcık çam ve kimilerinin Calone’ye benzettikleri o yapay serinlik. Orta bölüm çok farklı ya da çarpıcı değil. Son bölümde sedir ağacı olabilir. Vetiver gerilerden hissediliyor. Ha unutmadan duman ve barut da varmış kapanışta!

Comme des Garçons, böyle küçük sürprizler yapıyor parfümlerinin tanıtımında. Kendi sitelerindeki tanıtımda alt notalarda görülen barut, ilk başta saçma gelecektir ki zaten öyle. Çünkü hepimiz biliriz ki barutun bir parfümün içinde olması imkansız. Peki, barut kokusu da mı yok kapanışta. Cık. Barut kokusunu ve hatta ateş edilmiş silahtan yayılan barut kokusunu bildiğimden içim rahat. Amazingreen’de bahsettikleri gibi barut kokusu yok. Bariz yeşil sucul-aromatik otsu ve ağaçsı yapıya sahip. Biraz ilginçlik katmak için yapılan pazarlama hilelerine Comme des Garçons genellikle başvuruyor. Varsın olsun, inanmış gibi yapalım.

slogan amazinggreen

Amazingreen, nefis açılışıyla isminin hakkını verirken, orta bölümde yine yeşil olmayı başarıyor ama yapaylık peyda oluveriyor. Bazı yorumcuların onu yeşilden ziyade sucul tarafa yamamaya çalışması anlamsız çünkü Amazingreen, gerçekten de her türlü yeşil kokusunu veriyor. Yeşil turunçgiller, yeşil aromatik otlar, yeşil ağaçsılar ve neredeyse yeşil misk!

Şöyle bir duyularımı ve algılarımı gözden geçiriyorum. Yeşil temalı kokuları seviyor muyum? Bazen evet, bazen hayır. Tabii yeşil deyince akla hemen orman ve ağaçsı yapı gelecek ama yeşilbiberden tutun da yeşil çiçeklere ve hatta çimene uzanan yelpazede değerlendirilebilir yeşil kokan parfümler. Aslında biraz düşününce Amazingreen’de ıslak çimen kokusu bile var gibime geliyor.

Çoğu kişinin bahsettiğinin aksine baharatlar epey geri planda. Serin-soğuk verilmiş baharatlar, yeşil temanın gerisinde kalıyor ve burun tırmalamıyor. Parfümün orta kısmındaki metalik yapaylık, çoğu kişinin şikayet noktası ki haklılar. Comme des Garçons’un bilinçli olarak mı böyle bir uygulamaya gittiği yoksa işin içinde küçük maliyet hesapları mı var bilemiyorum ama sıra dışı marka imajı çizen ve parfümleri nişlerle yarışan Comme des Garçons’un, yapaylığı bu kadar öne çıkarması enteresan. Gerçi markanın geçmişinde bu tür yüksek oranlı yapay kokulara rastladık. Bilemiyorum, bu tarzın seveni varsa şans verilebilir.

Amazingreen 4 yen

Bir kötü haber daha vereyim. Amazingreen EDP formunda ama performansı kötü. İlk patlama dışında fark edilirliği çok düşük. Kalıcılığı idare eder. Erkek kullanımına daha yakın duruyor. Günlük kullanıma uyar bence. Çoğu yorumcunun ferah yönünden dem vurarak onu yazlık kategorisine koymalarına azıcık itirazım var. Her ne kadar zayıf performansı yüzünden fazlaca uygulansa bile rahatsız etmeyecekse de çok sıcak yaz mevsimi için uygun olmayabilir. İlkbahar-sonbahar ve yaz akşamları da kullanılabileceğini ekleyeyim.

Kokusunun tasarımını Jean-Christophe Herault yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

15 Temmuz 2016 Cuma

Marc Jacobs Men (2002)

Anaakım markalarda fazla karşımıza çıkmayan incir-hindistan cevizi temalı parfümler nedense daha çok niş parfümevlerinden çıkıyor. Hele ki erkek parfümleri içinde muhtemelen çok küçük bir dilimi oluşturuyor incir konsepti. Her ne kadar incir desekte, aslında bu tür parfümler ya yeşil yaprağımsı kokuyor ya da sütsü-kremsi hindistan cevizli. İnciri meyve olarak bol bol tüketmişimdir ama bize incir temalı olarak sunulan parfümlerin gerçekten incir gibi kokmadıklarını kendi adıma söyleyebilirim.

Tabii incir deyince Diptyque’in ünlü Philosykos’u akla geliyor. Benim de çok sevdiğim bir parfüm Philosykos. Ve onunla birlikte, inciri merkeze alan parfümlere karşı hep ilgim olmuştur. Erkek-anaakım markaların içindeyse incir temalı parfüm epey az. Aklıma ilk aşamada Hermes’in Un Jardin en Mediterranee’i ve Salvatore Ferragamo Pour Homme geliyor. Çok büyük hit olamamış bu iki incir kokusuna artık Marc Jacobs’u da ekleyebilirim.

Marc Jacobs markasının ilk erkek parfümü olan For Men, yeni bir çalışma sayılmaz. 2002 çıkışlı Marc Jacobs Men’in başlangıcı kremsi ve sütsü hindistan ceviziyle gerçekleşiyor. Ferah ve yumuşacık açılışı çok güzel. Orta kısımda kokuya yeşil öğeler katılıyor. İncir yaprağına benzetilebilecek kuru yeşillikle hindistan cevizinin uyumu başarılı. Kapanışta aynı uysal hava hakim. Rahatsız etmeyen yumuşak odunsu notalarla son buluyor.

Marc Jacobs Men, ferah pamuk gibi yumuşacık incir-hindistan cevizi kokusuna sahip. Kimilerinin iddia ettiği gibi fazlaca sabunsuluk barındırmıyor. Aslına bakılırsa duru verilmiş hindistan cevizinin sütsü yapısı sabunsuluk olarak geri dönüşe sebep oluyor. Yoksa bana göre vanilyalı tropikal kokteyl gibi kokuyor. Hani Malibu diye bir içki vardır hindistan cevizli. Ona bile benzetesim var Marc Jacobs Men’i.

Yok, fikrimi değiştiriyorum. İçkimsiden ziyade kremsi vanilyalı hindistan cevizi gibi kokuyor. Tropikal havası var ama bariz içki teması yok. Basit, leziz, kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaş. Çoğu kişinin dediğinin aksine rahatsız edici derecede yapaylığa rastlamadım. Tabii ortalama bir anaakım parfümden bahsettiğimizi unutmayalım. Çok yüksek kalite beklemek zaten doğru olmayabilir ama yine de sevdim salaş ve rahat tarzını.

tek marc

Kendimde problem olduğunu zaten biliyorum. Çoğunluğun sevdiği parfümleri bir türlü kendime yakın bulamazken, kimsenin yüzüne bakmadığı parfümleri zevkle kullanabiliyorum. Kullananların genelde bir sürü kusur bulduğu Marc Jacobs Men’i denemenizi tavsiye ederim. Oldukça basit ve performansı düşük bu çocuk, piyasadaki az sayıdaki anaakım rakibinden daha sevilesi. Evet, harikalar yaratmıyor ama bu çok sıcak yaz günlerinde, sizi sıkıcı ofisinizden tropikal adalara kısa süreliğine de olsa götürme görevini yerine getirebilir.

Kokusunun tasarımını Ralf Schwieger yapmış. EDT formunda. Kalıcılığı vasat. Fark edilirliği ilk patlama dışında düşük. Görülüyor ki parfümün en büyük sorunu performansı. Erkek parfümü olarak çıkmasına rağmen kadınlar rahatlıkla kullanabilir. İlkbahar-yaz için ideal.

Luca Turin’in kitabında üzücü incir olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir puan verilerek, en kötü parfümler listesine alınmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

1 Temmuz 2016 Cuma

Ermenegildo Zegna – Italian Bergamot (2012)

Bir ay içinde ikinci defa İtalya’nın Calabria şehri karşıma çıkıyor. İlki Acqua di Parma’nın Bergamotto di Calabria’sıydı. Bu sefer ilhamını Calabria’da yetişen bergamottan alan Italian Bergamot var sırada.

Ermenegildo Zegna’nın özel serisi Essenze’in, 2012 yılında piyasaya sürülen ilk beş parfümünden birisiydi Italian Bergamot. Essenze serisi 2016 yılı itibariyle dokuz üyeye ulaşmış durumda. Anlaşılan ilerleyen aylarda bu seri genişleyecek. Essenze serisinin, niş parfümlere yaklaşan fiyatlarıyla üst segmente hitap etmeye çalıştığı düşünülebilir. Kendi sitelerindeki 200 dolarlık fiyat etiketi, birçok niş markadan bile yüksek görünüyor.

Essenze serisinin her parfümünde tek bir nota hedefe alınıyor ve isimlendirme ona göre yapılıyor. Tabii parfümler tek notadan oluşmuyor ama ana konsepti, her parfümün ismindeki notalar belirliyor. Mesela bir süredir kullandığım Italian Bergamot’ta, tahmin edileceği üzere, başrolde bergamot var.

Italian Bergamot’un açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Temiz, doğal, pürüzsüz ve ferah bergamot harika. İlerleyen dakikalarda büyük değişim olmuyor kokuda. Bir parça aromatik otlar ve neroli eşlik ediyor bergamota. Biberiye ve bergamotun uyumu gayet başarılı. Orta kısımda vetiver de katılıyor kompozisyona ama baskın değil. Son bölümde yine büyük değişim yok. Temiz misk kapanışı yapıyor.

resmi bergamot yen

Italian Bergamot uzun uzun anlatılabilecek gibi değil. Gayet basit bir karışım. Ferah ve temiz bergamot, aromatik otlar, neroli ve miskten ibaret. Derinlik yok, zenginlik yok. Ha bunları eleştiri anlamında söylemiyorum. Ferah bir yaz parfümünden zaten çok büyük beklentim yok. Hatta şunu söyleyebilirim ki, çok doğal, pürüzsüz, yapaylık hissedilmeyen gayet güvenli bir parfüm. Eğer bergamot ya da yeşil/taze turunçgil temalı koku arıyorsanız, Italian Bergamot işinizi fazlasıyla görecektir. Deneyen çoğu kişinin beğenebileceğini, azıcık erkeksi olmasını da es geçmeyeyim.

Sanırım asıl sorunumuz şu. Bu kadar yüksek fiyat etiketini bu kadar basit bir parfüm hak ediyor mu? Daha önce de hak edip etmeme konusuna kısaca değinmiştim. Yüksek kaliteli bir bergamot kolonyasına bu fiyatı veririm diyorsanız hiç sorun değil ama yok daha neler o parayı hak etmiyor derseniz de saygı duymaktan başka seçeneğim yok.

Son bahsedeceğim şey ise kimilerinin Neroli Portofino’ya benzetmesi. Bence aralarında büyük benzerlik olmasa da azıcık andırıyor. Bazı yorumcuların Italian Bergamot’u Acqua di Parma’nın bir üyesi gibi görmelerini anlamak mümkün. Gerçekten de sanki Blu Mediterraneo serisinin bir üyesi gibi. Sahi aklıma geldi. 2010 çıkışlı Acqua di Parma’nın Bergamotto di Calabria’sından esinlenme mi yapılmış acaba 2012 çıkışlı Italian Bergamot’ta. Neredeyse isimleri bile aynı ya neyse fitne, fesat çıkarmayayım şimdi.

meyve bergamotParfümün tasarımını Pierre Negrin yapmış. EDT formunda. Ne yazık ki performansı kötü. Kalıcılığı normal ama fark edilirliği düşük. Tam bir sıcak yaz parfümü. Genç-yaşlı herkes kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/7

14 Haziran 2016 Salı

Alfred Dunhill – Icon (2015)

Tarihi yüz yirmi yılı bulan Alfred Dunhill’in, İngiliz asaletini ve şıklığını temsil ettiği söylenebilir. Son yıllarda yenileşme çabalarındaki Alfred Dunhill markası, tasarımcı John Ray ile başarılı işlere imza atmış gibi görünüyor. Her ne kadar John Ray’in Dunhill markasıyla kısa süre önce yolları ayrılsa da, bizim açımızdan ilgi çekici bir eser kaldı geride: Icon isimli parfüm.

Yüzyılı aşkın tarihine rağmen parfümlere pek yatırım yapmayan Dunhill’in, kayıtlarda yirmi civarında parfümü görünüyor. Hiçbir zaman ses getirecek parfümlere imza atamamış Dunhill, 2015 yılında yöneticileri John Ray’in de desteğiyle Icon isimli parfümü piyasaya sürdü. Kısa süre sonra da Icon Absolute ve Icon Elite isimli iki yeni devam parfümü koleksiyona eklendi.

Birçok yurtdışı parfüm platformunda övgülere mahzar olan Icon’u ne yalan söyleyeyim çok merak etmiyordum. Kimi yorumcuların “2015 yılının en iyi parfümü” ilan ettikleri Icon, böylece ilgimi çekmeye başladı. Bakalım bahsedildiği kadar başarılı mı Icon.

Ne kendi sitelerinde ne de başka yerde bilgi yok Icon ile ilgili. Parfümü piyasaya süren Inter Parfums’un 1-2 satırlık tanıtımı dışında bilgiye rastlayamadım. Parfümün açılışı yeşil ferahlıkla gerçekleşiyor. Canlı ve dinamik bergamot ilk saniyelerde sazı eline alıyor. Ferah bergamota yine ferah aromatik otlar eşlik ediyor. Ve kısa süreliğine de olsa burnunuzu yalayıp geçen ardıç. Başlangıcı yeşil, ferah ve başarılı. Orta kısımda yeşil yapı devam etmeye çalışıyor. Bu sefer karşımıza lavanta çıkıyor. Lavantaya buruk aromatik otlar (fesleğenden şüpheleniyorum) eşlik ediyor. Ve tabii ki ferah kakule. Sürpriz orta bölümde geliyor. İris, dikkatli burunlardan kaçacak gibi değil. Orta kısmı iris çiçeğine rağmen kendime yakın bulduğumu söyleyemem. Son bölümde lavanta etkisini kaybederken, yapay-parlak sedir ağacı ortaya çıkıveriyor ve kapanışı yapıyor.

afis icon yen

Icon, başlangıçta ferah iken, orta kısımdan itibaren serin sonbahar kokusuna dönüşüveriyor. Buruk verilen lavanta, önemli yer tutuyor parfümün genelinde. Ayrıca kokunun yeşil karakteri çok değişim geçirmiyor. Turunçgiller, başlangıçla sınırlı. Üst notalardaki dinamizm, orta kısımla birlikte epey törpüleniyor. Orta bölüm, parfümü erkeksi eski tarz lavantalı fujerlerin tarafına kaydırıyor. Çoğu kişinin Icon için erkeksi tanımlaması doğru. Ama sert ve hayvansı erkeksilik beklemeyin.

Madem dedikodu moduna geçtik, o zaman aklıma takılan durumu anlatayım. Bazı yorumcuların Icon’u, Terre d’Hermes ve Declaration’a benzetmelerini pek anlayamadım. Terre d’Hermes ile Icon’un koku karakterleri tamamen farklı. İki parfümün sonlarındaki sedir ağacı dışında benzer yeri neredeyse yok. Declaration’da ise lavanta yok ki Icon’a benzesin. Acaba iki parfümdeki baharatları mı benzetiyorlar. Oysa birisinde kimyon varken diğerinde kakule baskın. Neyse herkesin koku algısı farklı deyip, geçeyim bu mevzuyu.

Sonuç olarak Icon, yapı itibariyle bana hitap etmiyor. Başlangıcı dışında benimseyebildiğimi söyleyemem. Orta kısımdaki iris çiçeği sürprizi dışında da şaşırtıcı tarafı yok. Evet, harmanda zenginlik var ama orta bölümden itibaren biraz karmaşa da var. “Her şeyden biraz koyalım da koku zengin olsun” düşüncesinin, parfümü bazen tuhaf bir çorbaya çevirebileceğini Icon’da kendi adıma görmüş oldum. İlginç olan ise onu hiç bir parfüme benzetemedim. Evet, kendine özgü ama vasat kalitesini ne yapacağız?

icon yan

Denemeden almanın riskli olabileceği modern erkeksi bir deneme olan Icon, Eau de Parfum (EDP) formunda. Fakat çok umutlanmayın çünkü hem kalıcılığı hem de fark edilirliği vasatı aşamıyor. Kokusunun tasarımını ünlü burunlardan Carlos Benaim yapmış. Serin ilkbahar-sonbahar mevsimlerinde kullanmak uygun olabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

10 Haziran 2016 Cuma

The Merchant Of Venice – Asian Inspiration (2013)

“Büyülü doğu şehirlerine yapılan uzun ve egzotik seyahatler” temasına sahip kaçıncı parfüm serisi Murano artık saymayı bıraktım. Evet, oryantalizm yirminci yüzyıldaki kadar etkili değil artık fakat parfüm markaları için hala cazip bir tema, egzotik doğuya gitmek ve oradan esinlenmek.

İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi The Merchant Of Venice, 2013 yılında altı parfümden oluşan Murano serisini piyasaya sürdü. Kendi deyimleriyle “şiirsel isimlere sahip ve keşiflerin, rüyaların gücünü çağrıştıran” bu altı Eau de Parfum, Venedik şehrinin doğusundaki büyüleyici şehirlere yapılan seyahatlerden ilhamını almış.

Serinin Asian Inspiration isimli parfümü, adından anlaşılacağı üzere Asya kültüründen etkilenilerek tasarlanmış. İlk defa bir The Merchant Of Venice parfümü deniyorum. İsmi ilgimi çektiği için ilk önce Asian Inspiration’u kullanmak geldi içimden. Parfümün açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Duru ve doğal açılışı saldırgan değil. Açıklanan üst notalarında meyvemsilikten bahsediliyor ve acı portakal-adaçayı ikilisi vurgulanıyor. Evet, parlak ve gerçekçi bir portakaldan ziyade tatlımsı, azıcık kremsi acı portakal-aromatik otlar kendisini gösteriyor başlangıçta. Üst notaları çarpıcı olmasa da başarılı. Orta bölümde büyük değişim var. Vetiver bütün gücüyle kompozisyona hakim oluyor artık. Islak, köksü vetiver, doğal ve stabil. Vetivere bir parça kremsi turunçgiller eşlik etmeye devam ediyor ama aromatik otlar artık ortada yok. Kuru tütsü az da olsa kendisine yer buluyor orta bölümde. Son kısımda klasik sedir ağacı kapanışı var. Vetiver ile uyumlu sedir ağacı sürpriz yapmıyor fakat tatlı benzoin, son kısımdaki en büyük sürprizi yapıyor.

Bu aralar şansıma vetiver merkezli kokulara denk geliyorum. Asian Inspiration için kendi sitelerindeki vetiver vurgusu önemli. Kendi sitelerinde parfümün “Bay Vetiver” olarak geçtiğini gördüğümde şaşırmadım. Köksü, ıslak ve doğal vetiverin etrafına yerleştirilmiş diğer öğeler. Başlara biraz turunçgiller, sonlara sedir ağacı eklenmiş. Orta kısımdaki vetiver gövdesine ise fazla müdahale edilmemiş. Ve ortaya Asian Inspiration çıkmış.

kolaj asian1

Kötü mü olmuş? Asla! Uysal, sakin, barışçıl, minimal niş parfüm ortaya çıkıvermiş. Evet, kompozisyon basit. Derinlik yok, nota zenginliği yok. Kullananı bir Japon bahçesinde, yeşilliklerin içerisinde, uzaklardan şırıl şırıl su sesi gelen ve değişik kuşların cıvıltılarının kapladığı sessizliğe ve dinginliğe davet eden üslubunu anlamamak için, fazlasıyla duygusuz olmak gerekir.

Asya’dan ilhamını alan bir parfümde vetiverin bu kadar yoğun kullanılması ve baharatların yer almaması ilk başta şaşırtıcı olabilir. Malum, doğuyu merkeze alan parfümlerde genellikle baharat kullanımı öne çıkar. Sanki baharatlar sadece doğuya veya doğu kültürüne aitmiş gibi. Oysa Asian Inspiration’da ferah, durağan ve yeşil çerçeve çizilmiş kokuya. Basit, saf ve edilgen. Gösterişsiz ama lüks.

Sonuç olarak eğer ferah vetiver kokularını seviyorsanız, deneme listenizin başlarına koyabilirsiniz Asian Inspiration’u. Ha çok farklı mı? Değil. Yenilikçi mi? Cık. Aşık olunacak kadar tutkulu mu? Pardon? Benim gibi vetiver kokularıyla aranızda şöyle-böyle bir ilişki varsa, çok etkileneceğinizi sanmıyorum ama yüksek kalitesi ve yapaylığa rastlanmamasıyla iyi iş çıkardığını düşünüyorum. Bu modern turunçgilli vetivere bir şans verin siz yine de.

tarti asian yen

Kimi kaynaklarda uniseks olarak sınıflandırılsa da erkek kullanımına yakın duruyor. İlkbahar-yaz kullanımı için daha uygun bence. Günlük kullanımda ise hiç sırıtmaz. EDP formunda. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği yeterli. Performans anlamında sizi üzeceğini sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/7

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Comme des Garçons 3 (2002)

Hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı zamanlardan geçiyoruz belki de. Tam da bu karmaşık ve tuhaf modern zamanların markası Comme des Garçons. Tabii böyle bir markanın parfüm tasarımlarının da sıradan olmasını bekleyemeyiz. Şuna ne dersiniz: Hayali Çiçekler. Yok mistik bir öğretiden ya da derin bir tasavvufi konudan değil, Comme des Garçons’un 3 isimli parfümünün konseptinden bahsediyorum.

Hayali Çiçek. İstediğiniz kadar hayal etmeye çalışın zordur, somut bir olguyu zihinde tasarlamak. Böyle bir işin altından kim kalkabilir: Mark Buxton.

Comme des Garçons’un sessiz ve sedasız parfümlerinden birisi 3. Kabul etmek gerekir ki 2 kadar popüler olamayacak. Incense serisi kadar bohemleri tavlayamayacak. Odeur serisi gibi post moderniteyi zorlayamayacak. Ama bir dakika durun! Ya başarabilirse!

3’ü kullanmak nereden aklıma geldi bilmiyorum. Belki de şeffaf, gösterişsiz şişesi beni kendisine çekti. Ya da vicdanım devreye girdi ve bir köşede tek başına yalnız şekilde duran bu çocuğu sahiplenmek istedim.

masa sis

3, Comme des Garçons’un ampirik parfümlerinden birisi. Laboratuvar ortamında oluşturulmuş izlenimi verecek şekilde steril ve temiz, doğada var olabilecek şekilde doğal ve tanıdık. Ya da Yin Yang gibi. Yapaylığın içindeki doğallık veya doğallığın içindeki yapaylık, birbiri içine girmiş iki kavram. Artık ne derseniz.

Başlangıcı konusunda rivayetler muhtelif. Ben, plastiğimsi sedir ağacı algılıyorum ama gayet ferah. Turunçgil yok boşuna beklemeyin. Meyvemsilik varsa bile alışılagelmiş şekilde kavun-karpuz-şeftali şeklinde değil. Yeşil tema her daim güçlüce hissediliyor. Çok çiçeksi değil, çok baharatlı değil. Gayet ferah ve sabunsu da bir vetiver var sanki. Yoksa da canı sağ olsun. Aromatik otlar da tozlu verilmiş sanki.

3, soyut ferahlıkla, eklektik kaliteyi birleştiriyor ve karşımıza doğaüstü bir orman çıkarıyor. Bu öyle bir orman ki, ağaçların hemen yanında filizlenmiş sabun bitkileri (o nasıl oluyor demeyin bir masalın içindeyiz şu an), gökyüzünde uçuşan kuru vetiver kökleri, kötü kalpli cadının kulübesinin önüne yığılmış kocaman bir çimen balyasının içindeki, baharata benzemeyen baharatlar ve Melek Otunu andıran süper basit ve minimal bir kompozisyon. Bu öyle bir orman ki, hiç bir zaman yanmayacak denli rutubetli, tozlu, ıslak ağaçlarla çevrili ve bembeyaz. Ağaçlar bile beyaz!

Yazının burasına kadar bir şey anlamadıysanız sizi suçlayamam fakat böyle bir yazı için kendimi de suçlayamam kusuruma bakmayın. Sonuç olarak, femferah, bembeyaz, apağaçsı, yemyeşil, ıpıslak, bambasit, sapsabunsu bir vetiver-çiçek (asla kadınsı değil, nötr)-ağaçsı deneme ve bence başarılı.

Alakasız olabilir ama yeşil temanın verilişi hafiften Un Jardin Sur le Nil’i hatırlatıyor fakat 3, çok daha az meyveli, daha sabunsu ve ağaçsı. 3, güvenli sayılabilecek hoş bir yazlık. Ve popüler abisi 2’den koku güzelliği anlamında daha başarılı. Niye hep kötüler daha çok sevilir ve iyiler mutsuzdurlar. Hayat neden böyle?

comme des garcons 3

EDT olduğu konusunda iddialar var ki, araştırmaya değer. Yaş olarak her yaşa, ortam olarak günlük kullanıma rahatlıkla uyar. İlkbahar-yaz kokusu olduğunu düşünüyorum. Kötü haberi en sonda vereyim. Performansı çok kötü 3’ün. Hem kalıcılığı hem de fark edilirliği oldukça az. Bu anlamda alım kararını vermeden önce iyice düşünün.

Bay Turin’in 3 için odunsu çiçeksi nitelemesine ve beş üzerinden dört puan vermesine yine katılıyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

9 Nisan 2016 Cumartesi

Hugo Boss – Hugo (1995)

Hugo Boss’un parfümleriyle ilgili sanırım ilk travmayı 1998 çıkışlı Boss Bottled ile yaşadım. Hani harikalar beklemiyordum ama sinir bozucu kokusundan hala irite oluyorum. Sonrasında unutulmuş klasikleri Number One’ı kullanmış ve kendime fazlasıyla uzak bulmuştum. Görünüşe göre Hugo Boss’un parfümleriyle pek yıldızımız barışamıyor.

Tabii yıldızım barışmıyor diye vazgeçecek değilim. Hugo Boss’un yeni çıkan parfümlerinden ziyade epeydir merak ettiğim Hugo’ya şans vermeye karar verdim. Hugo Boss’un en popüler iki parfümünden birisi olan 1995 çıkışlı Hugo, çok satanlar listelerini de sürekli zorluyor. Dünya çapında da epey kullananı vardı 1990’lı yıllarda fakat 2000’li yıllar biraz popülaritesini azaltmış gibi.

Ha bu arada eskiden bu parfümün ismi Hugo iken, kendi sitelerinde Hugo Man ismini görünce kararsız kaldım. Ben yine de sadece Hugo diyeyim ona. Kendi sitelerinde ferah ve aromatik yönü vurgulanmış ki hiç de haksız sayılmazlar. Parfümün başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Burada mis gibi portakal beklemeyin çünkü yeşil kokan turunçgiller mevcut. Ayrıca yeşil elmadan bahsediliyor ki olabilir. Fesleğen rahatlıkla algılanabiliyor. Bergamot da destek veriyor üst notlara. Başlangıcı ekşi-buruk yeşil elma ve fesleğenden oluşuyor bana göre. Orta kısımda yeşil yapı devam ediyor. Burada biraz menekşe var. Nane orta kısımda yapaylık sınırında verilmiş. Yumuşak odunsular da sonlarda kendisini gösteriyor. Kendi sitelerinde çam ağacından bahsetseler de burnuma gelen koku yapay sedir ağacına daha yakın.

Hugo, ferah, temiz, basit, sıradan ve jenerik kokusuyla hemen tanıdık geliyor. Sokakta dolaşırken burnunuzu okşayan birçok açık parfüme ve bolca sahtesi yapılan kokusuna istinaden bu ukalalığı yapıyorum. Hugo, dünyanın en popüler parfümlerinden birisi. Bu başarısını vasat basitliğine borçlu büyük ihtimalle. Evet, parfüm terminolojisine yeni bir ekleme yapmış olabilirim: Vasat basitlik. Yok, hayır burada anlatmak istediğim Değerli Yalnızlık gibi içi boş ideolojik propaganda değil. Hugo, büyük kitlelerin sevebileceği gibi kurgulanmış. Başta ferah ve aromatik turunçgillere, bir parça fesleğen-menekşe desteği yapılarak erkeksilik eklenmiş. Nane ve yumuşak odunsularla genele hitabetin sınırlarına gelinmiş. Ne diyeyim, yolu açık olsun.

Hugo-Boss afis yen

Vasat basitlik mi kontrollü yapaylık mı? Yazıyı karmaşık akademik makaleye çevirmeden söyleyeyim ki, yüksek orandaki yapaylık, orta kısımdan itibaren sabrınızı zorluyor. Son kısımda ise yapaylık artık kendisini koyuverip gidiyor. Parfümün tek sevdiğim kısmı başlangıcı oldu. Onun dışında genel yapısı bana göre değil. Fakat yine de uygun fiyata satılan bu aromatik turuçgilli nane-lavanta-menekşe-fesleğen kombinasyonunu, parfümler dünyasına yeni adım atmış genç arkadaşlar severek kullanabilirler. Amma benim gıcık burnum, Hugo’ya aşırı doz yapaylık hatası veriyor kusuruma bakmasın.

Sonuç olarak almam ama alana da mani olmam. Sıkıcı ve uzun süreli kullanımlarda hayal kırıklığı yaratabilecek yapısını göze alırsanız, denemekten zarar gelmez. Günlük kullanım içinse gayet uygun. Kalıcılığı eh işte, fark edilirliği zayıf. Off daha fazla bir şey yazasım gelmiyor.

Parfümün tasarımını Bob Aliano isimli bir arkadaş yapmış. Ilık ilkbahar günlerinin parfümü bence. Çok sıcak yaz günlerinde biraz fazla gelebilir. Soğuk kış mevsiminde ise garip durabilir.

Luca Turin, etkileyici olmayan lavanta olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden iki puan vermiş. Bay Turin’in bu puanına can-ı gönülden katılıyorum.

Hugo1

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

3 Nisan 2016 Pazar

Profumum Roma – Aquae Nobilis (2009)

Aquae Nobilis, Latinceden Türkçeye çevrildiğinde “Asil Su” olarak karşımıza çıkıyor. Tabii artık kullanılmayan bir dilden gelen ismi, ilk başta anlaşılamayabilir. İtalya merkezli niş parfümevi Profumum Roma’nın, Latin kültürüne ve diline gönderme yapmasıysa sürpriz olmamalı. Zaten Avrupa kültürünün kökeninin Latinlere dayandırılması, şüphesiz günümüz İtalya’sı için haklı bir övünç kaynağıdır. Profumum Roma’nın sahipleri de muhtemelen bu haklı gururu yaşıyorlar.

İsmi epey geçen bir marka Profumum Roma fakat sadece tek parfümlerini denemek kısmet olmuştu, o da Santalum’du. Oldukça sevdiğim bir sandal ağacı yorumuydu Santalum. Nihayet ikinci Profumum Roma deneyimine sıra geldi. Şimdiki şanslı, pek popüler olmayı başaramasa da Aquae Nobilis.

Kendi sitelerinde “asalet” vurgusu öne çıkıyor. Açıklanan iki nota ise hemen ilgimi çekiyor: Meşe yosunu ve absent. Parfümün başlangıcı kuru ve tozlu gerçekleşiyor. Üst notalardaki tozluluğun sebebi vetiver veya aromatik kuru otlar olabilir. Açılıştaki yeşil hissiyat oldukça güçlü. Kimilerinin çimensilikle ifade etmesi mantıklı. Orta kısma doğru tozlu ve buruk üst notalar geride kalıyor. Tatlılık az da olsa artıyor. Bu andan itibaren sabunsuluk sınırındaki temiz vetiver ortaya çıkıveriyor. Yeşil hissiyat hala eşlik ediyor vetivere. Son bölümde büyük değişim yok. Gerilerde az da olsa tütsü algılıyorum. Bir parça ağaçsılık da mevcut. Orta bölümle paralel ilerliyor sonları.

Aquae Nobilis, ferah, temiz, başlangıcı dışında pürüzsüz ve yumuşak bir vetiver parfümüne benziyor. Orta bölümden itibaren biraz Grey Vetiver’i çağrıştırıyor. Tabii aklım hep meşe yosunu ve absentte. Acaba bu notalar ne kadar etkili diye inceliyorum ama başarılı olamıyorum. Çünkü meşe yosununa rastlamadım denemelerimde. Çok isterdim ama ne yazık ki yoktu. Bir diğer element absentti. Genellikle keskin içki temalı parfümlerde gördüğümüz absent notası bence var ama oldukça sınırlı. Aquae Nobilis, hiç bir zaman içki temasına sahip değil.

tek sis

İsmindeki su, bana hep ferah ya da sucul bir arkadaşla karşılaşacağımı düşündürttü. Kullanım döneminde pek de akuatik temayla karşılaşmadım. O daha çok, yumuşak, sakin, sabunsu yeşil vetiverdi. Tabii yüksek kaliteli. Onu boynumda ya da kıyafetimde her hissedişimde tatlılarda kullanılan damla sakızına benzettim. Hatta garip şekilde onun kremsi ve bazen sütsü de koktuğunu düşünüyorum. Her ne kadar çok ferah olmasa da, ılık ilkbahar dönemine uygun bence kokusu. Soğuk mevsimleri seveceğini sanmıyorum Aquae Nobilis’in.

Sonuç olarak, farklı başlangıcı ve sonrasında barışçıl yapıya bürünmesiyle, örneğine sık rastlanacak bir parfüme benzemiyor. Hem kadınlar hem de erkekler için pazarlansa da, bir parça erkek kullanımına yakın sanki. Yüksek kalitesi ise takdire şayan. Hoş parfüm ama pek bana göre değil son tahlilde. Yine de yüksek fiyat etiketini göze alırsanız, muhakkak deneyin derim. Bu tür kokuları seviyorsanız sizi güzel bir sürpriz bekliyor olabilir.

Basit, sade, naif, çok katmanlı olmayan tarzına kimileri minimal demiş, haksız sayılmazlar. Konsantrasyonu yüksek bir EDP olduğu söylenebilir. Kalıcılığı gayet iyi fakat fark edilirliği konusunda sınıfta kalıyor. Günlük kullanıma uyabilecek yapısı memnun ediyor.

Koku Güzelliği:10/7

30 Mart 2016 Çarşamba

Tom Ford Extreme (2007)

Her ne kadar limitli üretim olarak tanıtımı yapılsa da, Tom Ford Extreme’in satışının devam ettiğini görüyoruz. Bu durumun oluşmasında Tom Ford Extreme’in beklenenden fazla ilgi görmesi büyük rol oynamış olabilir. Tom Ford’un Signature serisinin fazla ses getiremeyen üyesi Tom Ford For Men’in devam parfümü olarak düşünülebilir Tom Ford Extreme. Gördüğüm kadarıyla Extreme, Signature serisinin yıldızı Black Orchid’in başarısının yanından bile geçemiyor. Ha bu arada kimi kullanıcıların Tom Ford Extreme’i, Black Orchid’in erkek haline benzetmelerini de not alalım. İlerleyen paragraflarda bu konuya da değineyim.

2007 çıkışlı Tom Ford Extreme’in tanıtımında yok yok. Zevkine düşkün fesleğenden kişnişe, papatyadan kakuleye, tarçın kabuğundan İran limonuna, siyah erikten Parma menekşesine, İtalyan siyah incirinden Haiti vetiverine, rom içkisinden karamele, fir balsamından siyah yer mantarına kadar geniş bir çerçeve çizilmiş. Tütsü, paçuli, amber ve deriyi de eklesem abartmış olur muyum? Bu kadar birbirine benzemez notadan nasıl anlamlı parfüm ortaya çıkacağını epeydir merak ediyordum.

Tom Ford Extreme’in başlangıcı yeşil-eski-tozlu aromatik otlarla gerçekleşiyor. Büyük ihtimalle burnumu tırmalayan nota fesleğen. Acaba bahsettikleri papatya da var mı başlangıçta bilemedim. Zaten üst notaları bana çok uzak. Orta kısma doğru bu tuhaf başlangıcın yerini başka notaların almasını diliyorum. Orta bölümde tozlu aromatik otların hakimiyeti kırılıyor ve parfüm tatlanıyor bir parça. Algılayabildiklerim menekşe, baharatlar (kişniş), plastiğimsi deri ve içkiye yatırılmış tütün. Başlangıçtaki erkeksi ve olgun vurgu, orta notalarda da devam ediyor. Sanırım parfümün en sevdiğim yeri sonları oluyor. Kapanışta gayet başarılı tütsü, işi toparlamaya çalışsa da, benim için artık çok geç.

Bu da neyin nesi böyle? Tom Ford Extreme’in irkiltici ve gıcık, yeşil kokan başlangıcını hiç sevmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Orta kısımdaki zengin ama karman çorman yapıya ne diyeceğimi bilemediğimi söyleyebilirim. Son kısımda, söylediklerine göre özel bir tür Japon tütsüsünü sevdiğimi söyleyebilirim.

tomford afis

Gerçekten de bu nedir böyle? Odunsu desem değil, oryantal desem değil, fujer desem tam değil (andıran kısımlar mevcut), şipre hiç değil. Ne yapılmaya çalışılmış pek anlayamadım. Bir kere kesinlikle üst yaş guruplarına hitap ediyor. Rahatlıkla kırk yaş ve üzerindeki erkeklere yakışacaktır. Fazlasıyla erkeksi, tatlılığın sınırlı verildiği, zaman zaman eski kafa tozlu fujerleri andıran, bol bol nota olan ama karmaşadan öteye gidemeyen, ne olacağına karar verememiş, lüks erkek kokusu havası var Tom Ford Extreme’de. Evet ben kaliteliyim, cebimde BMW anahtarım var, evim de residance’ta ama Kitchenette mi House Cafe’de mi yoksa mahalledeki kebapçıda mı yemek yiyeceği konusunda kafası karışık bir arkadaş gibi.

Beni fazlasıyla iten başlangıcı ve sevmeye çalıştığım orta kısmı, evrene “alfa erkek” sinyalleri verse de benim için daha çok garip ve zorlayıcı. Orta bölümdeki içkimsi tütün sevdiğim gibi değil. Pek kimse bahsetmemiş ama orta bölümde bence menekşe önemli rol oynuyor. Karanlık ve koyu baharatların etkisi orta notalardan itibaren görülüyor. Çoğu kişinin bahsettiği  meyveler ise bence baskın değil. Deri de geri planda durdu tenimde. Neyse ki kıyafet üzerinde bir parça daha tahammül edilir hale geldi. Kumaşta yosunsu hissiyat verdiğini bile söyleyebilirim.

Sonuç olarak büyük merakla kullanmaya başladığım, daha ilk seferinde yıldızımın barışmayacağını çabucak anladığım, karşı cinsin seveceğini sanmadığım, sevmesi ve kullanması zor, oldukça farklı karakteri olan, zengin, baskın, piyasa kokularıyla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan bir eser. Kesinlikle denemeden almayın yoksa pişman olabilirsiniz. Herkese ve her yere uyacak yapısı yok.

Bu arada kısaca Black Orchid benzerliğine değineyim. Ya ben farklı bir parfüm kullanıyorum ya da Tom Ford Extreme’i, Black Orchid’e benzeten arkadaşlar fazlasıyla alkol almışlar! Ben aralarında pek benzerlik görmedim. Tarz olarak oldukça farklılar.

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği başlarda yüksek. Kısa süre sonra tene yaklaşıyor. Koyu ve karanlık yapısı sebebiyle soğuk kış mevsiminde kullanmak en iyisi.

Tom-Ford-Extreme ikili

Parfümün tasarımcısı Pierre Negrin. Luca Turin’in kitabında, Tom Ford Extreme, kasımpatı fujer olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Chandler Burr ise bu parfümün hiç bir zaman favorisi olmayacağını belirtmiş. Fakat içeriğinde kaliteli materyaller kullanıldığından bahsetmiş. Ayrıca ilginç bir vizyon sunduğunu söylemiş Tom Ford Extreme’in: münzevi, güçlü, tehlikeli ve çok karanlık.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5