28 Şubat 2012 Salı

Aramis – Tuscany Per Uomo (1984)


Aramis – Tuscany Per Uomo (1984) Markanın klasikler arasında yerini almış parfümü.

İsmini sıkça duyduğum, parfümlerini merak ettiğim ama bir türlü tanışma fırsatımızın olmadığı bir marka Aramis. Özellikle 1966 yılında çıkardıkları Aramis For Men isimli parfümleriyle önemli bir başarı yakalamışlar. Tabiki geçen yıllar ve çeşitlenen parfüm sektörü yeni heyecanlara yelken açarken, klasikleşmiş parfümler gözden düşüyorlar. Çünkü yeni trendler çok farklı. Parfüm sektörünü biraz teknoloji alanına benzetiyorum bu anlamda. Hepimizin yaşadığı bir şey vardır. Bir bilgisayar alırız. Fakat ilerleyen teknoloji karşısında iki sene sonra eskidiğini yada yavaş kaldığını hissederiz. Sanki bir şeylerin gerisinde kalmıştır henüz iki sene önce aldığımız bilgisayar.

Parfüm dünyasındaki değişimlerin teknoloji kadar hızlı olmadığını tabiki kabul ediyorum. Ama parfümlerinde bir değişim ve evrim süreçlerinin olduğuna inanıyorum. Mesela 1800’lü yılların sonlarında üretilmiş Guerlain’in ünlü parfümü Jicky bugün çoğu kimsenin burun kıvıracağı bir kokuya sahip olabilir. Çünkü artık insanlar biraz da trendlerin dayatması ile daha popüler olana merak salıyorlar.

Bu durumu sinema sektörüne de uyarlayabiliriz. Eskinin klasik filmlerini bugünkü genç nesile izlettirin. Kaç tanesi sıkılmadan filmin sonunu getirebilir. Oysa bol aksiyonlu yeni bir macera filmi vasat olsa da o klasik filmden daha çok ilgi görecektir. Parfümlere de böyle bakabiliriz. 1990 ve daha öncesinin parfümlerini bir çok kişi kullanmıyor. Yada kullanmak istemiyor. Belki de ilgilerini çekmiyor. Sonuçta her sene yeni bir sürü parfüm piyasaya sürülüyor. Çoğu vasatı aşamasa da iyi bir pazarlama kampanyası ile satışlarını artırmayı başarıyorlar. Ama bir çok klasikleşmiş parfümün kalitesine yaklaşamıyorlar bile. İşte bugün de yine böyle “eski kafa” diye tabir edilen arkadaşı ağırlayacağım.

                                                             Markanın yaratıcısı Estee Lauder.

Aramis, dünyanın en büyük güzellik ve kozmetik şirketlerinden olan Amerika merkezli Estee Lauder’in bir markası. 1946 yılında “Her kadın güzel olabilir” mottosu ile kurulmuş. Markanın yaratıcısı Estee Lauder Macar asıllı annesi ve Çek asıllı babası tarafından büyütülmüş. Estee ismi ailesinin kendisine verdiği takma ad olan Esty’nin bir varyasyonuymuş. Güzellik konusuna duyduğu ilgiyi ilk önce kimyacı amcası keşfetmiş. Onun yardımı ile otellere ve güzellik salonlarına cilt bakım ürünleri satmaya başlamış. Ve başarı merdivenlerini hızlıca tırmanmış. 2009 yılı itibariyle yıllık cirosu 7 milyar dolara ulaşmış. Dünya çapında ise 31.000’den fazla çalışana sahipler. Bünyesinde 27 ayrı marka barındırıyorlar. Bunların en bilinenleri olarak Aramis, Aveda, Bobbi Brown, Clinique, Donna Karan, Jo Malone, Michael Kors, Sean John Parfümleri, Tommy Hilfiger ve Tom Ford Beauty birimi gösterilebilir. 1964 yılında ise Aramis isimli parfüm ve güzellik markasını yaratmışlar.

Aramis ismi edebiyata biraz meraklı olanlar için oldukça tanıdık gelecektir. Bir çoğumuzun çocukken okuduğunu tahmin ettiğim Alexandre Dumas’ın ünlü romanı “Üç Silahşörler”’den esinlenmiş. Bu romanda Athos, Portos ve Aramis isimli üç gözüpek şövalyenin maceraları anlatılıyor. Gerçi sonradan bu üç isme genç, ateşli ve romantik şövalye D’Artagnan’ın da katılmasıyla dört silahşör olmuşlar. Hatta “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” sözü bu romanın belki de en bilinen cümlesi. Aramis karakteri ise bu üç şövalyenin son sırasındadır. En önemli özellikleri ise ağırbaşlı ve kibar olmasıymış. Bu ünlü romanın defalarca film, çizgi film vb. alanlarda uyarlamaları yapılmış. Alexandre Dumas'ın eserlerini, özellikle de "Üç Silahşörler"'i yazarken tarihi oldukça saptırdığı, olaylara fazlasıyla hayal gücünü kattığı söylenir. Bu söylentiler kulağına kadar gelince Dumas, "Tarihe tecavüz ettiğimi söylediler ama çok güzel çocuklar doğdu" diyerek espirili bir yaklaşımda bulunmuş.

1964 yılında ortaya çıkan Aramis markası 1966 yılında ilk parfümü Aramis’i piyasaya sürmüş. İlk çıktığı andan itibaren büyük ilgi gören parfüm, Aramis’in de lokomotifi olmuş diyebiliriz rahatlıkla. Hatta hatırladığım kadarıyla ben çok küçükkken babamda Aramis’in parfümünü yada traş losyonlarını kullanırdı. Bu ünlü parfüm geçenlerde diğer blogumda verdiğim “2010 yılının Amerika’da en çok satan parfümleri” listesine 20. sıradan girmeyi başarmıştı. Yani üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen Aramis ilgi gören parfümlerden birisi.


Bugün bahsedeceğim ise markanın Tuscany isimli parfümü. Bu parfüm Aramis’in Amerika dışında yaratılan ilk kokusuymuş. Tuscany İtalya’da tasarlanmış ve 1985 yılında da İngiltere’de satışa sunulmuş. Tuscany bazı ülkelerde “Etruscan” ismiyle de satılıyormuş. Yani ikisi de aynı parfüm. Sanırım İtalya’da üretildiği için İtalya’ya gönderme yapan bir isim seçmişler.

Tuscany aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Bu parfümü iki bölüme ayırıyorum. İlk kısımda geçmişte kalmış hissi veren bergamot sizi karşılıyor. Bergamota aromatik otlar ve aromatik baharatlar eşlik ediyor. Nasıl desem eski kokan, erkeksi, 1980’lere uygun bir yapıda. Sanki hafiften Christian Dior - Eau Sauvage etkisi var. Gayet şık ve olgun. İlk bölümü sevdim diyebilirim. İkinci kısımda ise o aromatik otlar, turunçgil ve baharatlar tamamen ortadan kayboluyor. Bu andan itibaren karanlık ve kuru silhat (paçuli) ile deri başrole geçiyor. Yine eskilerden kalmış bir tarzda. Sanki biraz Azzaro Pour Homme ve Polo Crest esintileri var. Buradaki silhat kullanımı yüzünden çok beğendimi söyleyemem bu bölümü. Yani özetle: Aromatik otlar, baharatlar, deri ve silhattan oluşuyor diyebilirim Tuscany.


Blogumu takip edenler 1980 ve öncesinin erkeksi aromatik fujerları ve şiprelerine çok ilgimin olmadığını anlayacaklardır. Ne Chanel – Antaeus, ne Azzaro Pour Homme ne de Polo Crest. Hatta nispeten yeni bir parfüm olmasına rağmen YSL – Rive Gauche Pour Homme’u bile bünyem kabul edemedi. Onun içindir ki Tuscany benim hiç bir zaman alıp, severek kullanacağım bir koku değil. Ama eğer eski kafa erkeksi parfümleri seviyorsanız sizin için çok iyi bir seçim olabilir. Fakat benim için değil.

Tuscany genel olarak herkesin sevemeyeceği yapıda. Günümüzün modern parfümlerine ise hiç benzemiyor. Bence modası geçmiş bir klasik. Denemeden alınmaması gereken bir tarzı var.


Kalıcılığı tenimde gayet iyi sonuçlar verdi. Neredeyse bir güne yakın hafif hafif hissediliyor. Farkedilirliği başlarda fena değil. Daha sonra normale dönüyor. 30 hatta 35 yaş üzeri erkeklerin kullanımına daha uygun. Genç arkadaşlar rahatlıkla burun kıvıracaklardır. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir.

Artıları:
+ Genel olarak kalitesi tatmin edici.
+ Başlangıcı gayet iyi diyebilirim.
+ Kalıcılığı iyi.

Eksileri:
- Çok eski ve modası geçmiş kokusuyla bir çok kişinin hoşuna gitmeyebilir.
- Alt notalarındaki o kuru ve karanlık silhat kullanımını sevemedim.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/6

25 Şubat 2012 Cumartesi

Etat Libre d’Orange – Tom of Finland (2008)


Etat Libre d’Orange – Tom of Finland (2008) Markanın erkek parfümü.

Geçtiğimiz haftalarda Etat Libre d’Orange’ın Fat Electrician parfümünü incelemiştim. Markanın misyonunun ve amacının ne olduğuna değinmiştim. Bu ilginç ve aykırı niche parfüm evi son zamanlarda daha çok ilgimi çekmeye başladı. Bende markanın parfümlerine daha fazla şans vermeyi düşünüyorum. Bu amaçla yine oldukça farklı bir konsepte sahip olan Tom of Finland’a göz atacağım. Önce Tom of Finland nedir ondan bahsetmeliyim. Yoksa parfümün amacını ıskalamış oluruz.

Tom of Finland aslında bir proje. Finlandiyalı çizer Touko Laaksonen (1920 – 1991), 1950’li yıllarda çok ilginç şeyler resmetmeye başladı. Dünyanın görmeye pek alışık olmadığı şeyler hem de.

                                                   Tom of Finland'ın yaratıcısı Touko Laaksonen. 

Tom of Finland, Touko Laaksonen tarafından resmedilen erotik erkek eşcinsel çizgi dizisi denilebilir. Dizinin tamamı Tom of Finland olarak ifade ediliyor. Karakterler eşcinsel fetiş tiplemelerinden olan denizciler, zenci, polis, işçi, kovboy, motorsikletçi gibi çok farklı sınıflardan seçiliyor. Çizdiği karakterlerin hemen hemen hepsi son derece erkeksi, üçgen vücutlu, bol kaslı, yakışıklı tipler. Büyük çoğunluğu body salonundan fırlayıp gelmiş gibi.


İlk yayınladığı dönemde erkek eşcinsel tiplemesine uymadığı için popüler olmayacağı düşünülen Tom of Finland çizimleri, çok yüksek satış rakamlarına ulaşarak 1950'lerden sonra önemli erkek eşcinsel ikonlardan biri haline gelmiş.


Yani bir anlamda Tom of Finland, hayatını cinselliklerini özgürce yaşayan erkekleri resmetmeye adamış biri. Çizdikleri eşcinsel çevrelerde bile tepkiyle karşılanmış önceleri. Bazıları onun çizdiği gibi erkeklerin varlığını reddedmişler. Fakat Touko Laaksonen, hiç geri atmamış bu anlamda. Hatta bir röportajında şunları söylemiş: “Pornografi üzerine çalıştığımı kabul ediyorum. Pornografi insanların seksüel duygularını uyarmak demektir ve ben hayatım boyunca bununla ilgilendim. Kullandığım motif, sanatımdan daha alçak bir yerde duruyor.”


Çizimlerindeki karakterler genellikle deri-fetiş nesneleri kullanan, üniformalı yada çıplak olarak resmedilmiş. Tom of Finland'daki deri kıyafetli, kaslı gay bedenleri, bilinen erkeksilik mitine bağlılığın bir ifadesi olarak düşünülebilir. Diğer yandan, toplumdaki genel kanının gayleri kadınsı görmekte ısrar etmeleri karşısında bir meydan okuma olarak değerlendiriyorum ben. Tom of Finland çizimlerindeki seksüel parçalar, halen gey mirasının en önemli bileşenlerini oluşturmaktadır. Hatta Amerika’da Tom of Finland Vakfı bile kurulmuş. Zaten Etat Libre d’Orange markası da bu vakıf ile işbirliğine giderek parfümü piyasaya sunmuş diyerek geçelim bizi ilgilendiren kısıma.

Tom of Finland aromatik odunsu olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında hafiften pudralı, kremsi bir turunçgil hissettim. Oldukça modern ve sevilesi. Bir süre sonra bu aromaya hafif tatlı baharatlar ekleniyor. Parfümün ilk beş dakikasında tatlı metalik bir turunçgil ve baharatlı his var diyebilirim. Başlangıcını sevdim. Genel olarak herkesin hoşuna gidebileceği gibi.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor kaçınılmaz olarak. Şenlik burada başlıyor zaten. Bu kısım parfümün asıl karakterini gösterdiği yer. Orta notalarda çok yapay bir deri kokusu hakimiyeti ele alıyor. Zaten parfüm tenden uçana kadar da bu deri hep baskın. İşte şimdi Tom of Finland’ın konseptine uygun hale geliyor kokusu. Aklıma hemen çizimlerdeki deri pantolon giymiş erkekler geliyor. Evet bu kısım erkeksi, plastiğimsi bir deri diyebilirim. Alt notalarında “Süet” kokusu gözüme çarpıyor. Biraz deri ceketleri veya deri ayakkabıları andırıyor kokusu. Zaten parfümün en tartışılan yanı burası. Deri kullanımı çok kompleks yada ilginç değil. Bilinçli olarak böylesi algıları zorlayan bir deri kokusu tercih edildiği gayet açık. Yani anlayacağınız hiç de öyle konforlu yada beyefendi bir deri parfümü beklemeyin. Tom of Finland biraz serseri, özgür ruhlu, kimseyi takmayan bir parfüm bence. Tamamen kendine özgü. Aslına bakılırsa oldukça riskli bir kokusu var. Denemeden almak hayal kırıklığına uğratabilir sizi. Benden söylemesi.

21. yüzyılın parfüm dünyasının nerelere geldiğine dair ilginç bir örnek daha karşımızda. Ultra modern, süper sentetik, sıradışı bir konsept. Uç bir parfüm demek yanlış olmayacaktır. Hatta deneysel bir eser bile diyebilirim. Kokuları benzemese de konsept olarak Comme des Garçons - Odeur 71'e benzetilebilir. İkisinde de yapay plastiğimsi notalar özellikle vurgulanmış sanki. Kokusunu prezervatife benzeten bile var. Anlaşılacağı üzere bu parfüm "Dindar bir nesil yetiştirmek isteyenlerin" sevebileceği tarzda değil :))


Bu parfümü kimler mi kullanır? İlk aklıma gelen bizim gençliğimizin asi rock starları. Mesela Gun's and Roses grubunun karizmatik gitaristi Slash. Yada Skid Row'un yakışıklı solisti Sebastian Bach. Belki de Alice Cooper.  Hatta benim çok sevdiğim bir grup olan Queen'in genç yaşta hayata gözlerini yuman efsanevi solisti Freddie Mercury. Eğer yaşasaydı muhtemelen Mercury bu parfümü kullanırdı.

Sadece rock starları mı? Bence Amerikan filmlerinde gördüğümüz "Harley Davidson" motorları olan çete üyelerine de uyacaktır kokusu. Paris'in arka sokaklarında uyuşturucu satan torbacılar için uygun değil mi? Neden olmasın. İşte yine hayal dünyasına dalmak istiyorum tam da bu noktada:

2012 yılı Şubat ayı itibariyle dünyanın en büyük ekonomik, siyasi ve askeri gücü olan Amerika'nın kalbi Newyork'tayız. Özellikle son yıllarda Newyork'daki erkeklerin eşcinsel eğilimlerinde büyük bir artış olduğunu çeşitli yerlerden okuyorum. Bu durumun sosyolojik açıklamasını yapacak kadar uzman değilim. Bu kente günahlar şehri mi yoksa fırsatlar şehri mi demeliyiz kararsızım. Newyork'un en büyük eşcinsel kulübündeyiz. Saat 02.00 civarı. Birden yüksek volümlü müzik susuyor. Buranın gediklileri çok özel bir dans şovunun başlayacağını biliyorlar. Birazdan sahneye deri kıyafetleri ile yakışıklı ve yapılı vücutlu üç erkek dansçı çıkıyor. "Asıl şov şimdi başlıyor" diyor yanındaki erkeğe bir başkası. Alkol sınırı çoktan aşılmış. Gerginlikler uçup gitmiş. İçkinin insan zihnine verdiği rahatlama hissi herkesi günaha davet ediyor adeta. İşte Tom of Finland tam da böyle bir ortamda kullanılacak bir parfüm.

Etat Libre d’Orange’ın yöneticisi Etienne de Swardt şunları söylemiş bu eser hakkında:

“Los Angeles'daki Tom of Finland vakfında, oldukça erotik bir dünya keşfettim. Fakat oradaki erotizm sanatsaldı. Tom'un çizimleri gayet iyi, şık bir güzellikte ve asla kaba değil. Çizimlerine mutlu bir şehvet taşımayı başarmış. Onlar kaygısız, neşeli ve uçarı. Karakterler gayet eğlenceli. Tom of Finland parfümünü yaratırken düşüncem, klişeliğe karşı ilginç bir antitez oluşturmaktı. Onun için güvenilir bir parfüm uzmanı olan Antoine Lie'yi görevlendirdim. O da bu zıtlığı başarılı bir şeklide parfüme yansıttı.”

                                Espirili bir Tom of Finland enstalasyonu. Yaratıcılık dedikleri bu olsa gerek :))

Bakalım parfümün yaratıcısı Antoine Lie neler söylemiş Tom of Finland için:

" Her ne kadar heteroseksüel olsamda, eşcinsel tanıdıklarım var. Onların çoğu iyi kalpli insanlar. Gaylerin yetenekleri ve kültürleri beni büyülüyor. Sanki bu parfüm onlara olan borcum. Eşcinsel sosyal yaşamının bir çok düzgün, dürüst yanlarını gördüm ve öğrendim. Sınırsız bir seksüellikle birlikte tamamen şehvetli duyguların saf bir karışımı oldu Tom of Finland parfümü.”

Kalıcılık olarak bir EDP’den daha iyisini beklerdim. Çok iyi bir performans sergileyemedi tenimde. Farkedilirliği ise en önemli eksiklerinden birisi. Evet belki buram buram etrafa yayılan bir parfüm olmayabilirdi ama bu kadar da çekingen olmasını yadırgadığımı söylemeliyim. Başlangıcındaki yarım saat dışında fark edilirliği çok zayıf. Sanki bir Eau de Parfum değilde Eau de Cologne. Neden böyle bir şey yapılmış çok anlayamadım. Belki de konsept olarak böyle düşünülmüştür. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak mantıklı olacaktır.


Tom of Finland dikkatinizi çektiyse diğer Etat Libre d’Orange parfümlerinin şişelerine benzemiyor. Daha farklı bir tasarımda. Markanın parfümleri genellikle unisex olarak pazarlanırken, Tom of Finland erkek parfümü olarak sunulmuş. İyiki de öyle yapılmış. Çünkü bir kadında bu parfümü düşünemiyorum.

Artıları:
+ Başlangıcı ilginç ve güzel sayılır.
+ Bu garip konsepti almasanız bile denemeniz gerek.

Eksileri:
- Orta notalarındaki o tuhaf fetişistik deri kullanımı pek hoşuma gitti denemez.
- Günlük kullanıma uymayacak alışılmışın dışında kokusuyla denemeden alınmaması gereken parfümlerden.
- Farkedilirliği çok zayıf.
- Fiyatı yüksek ve her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/4

22 Şubat 2012 Çarşamba

Romeo Gigli Per Uomo (1991)


Romeo Gigli Per Uomo (1991) Markanın klasikler arasında yerini almış parfümü.

Ahh İtalya ahh. Her ne kadar gidip görmesek de bu merak etmediğimiz anlamına gelmez. Tarih boyunca Etrüks ve Latin uygarlıklarının yeşerdiği yer olan İtalya’yı Türkiye’ye çok benzetiyorum. İki ülkenin de aslında büyük birer yarım ada olması, Akdeniz’e kıyıları bulunması ve geçmişlerindeki büyük imparatorlukların temsilcisi olmaları şu an aklıma gelenler.

Benim gözümde İtalya’nın dünya kültür mirasına en büyük katkısı Rönesans hareketleridir. 15. yüzyıldan itibaren Avrupa kıtası, üzerindeki büyük durgunluktan kurtulmaya başlamıştı. Coğrafi keşifler ile elde edilen sömürge ülkelerin zenginlikleri Avrupa’ya akıyordu adeta. Dinin (özellikle kilisenin) gücünün sınırlandırılması, zenginleşme ile beraberinde yeni bir burjuva sınıfının doğmasına sebep olmuştu. Bu sınıf artık harcayamayacağı kadar çoğalan servetlerini sanat, bilim, felsefe ve mimari alanlarına yatırıyorlardı. Bugün de Türkiye’nin en zengin ailelerinin sanata büyük yatırımlar yapmaları sanırım daha iyi anlaşılabilir.

                        Rönesansın önemli ressamlarından Gentile Bellini'nin Fatih Sultan Mehmet Portresi. 

Rönesansın öncüleri, sanat faaliyetlerinin yanı sıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye önem verdiler. Resim ve tasvir anlayışı değişti. Mimaride insanı ezen Gotik tarzı terk edilerek, Barok ve Rokoko üslubu geliştirildi. Araştırmacı Burkhard’a göre: ”Rönesans insanın keşfedilmesidir.” Yani bir anlamda dinin her alanda etkin olmasının önüne geçilerek insana önem verilmesi, saygı duyulmasıdır Rönesans. Bilimin, pozitivizmin ve eleştirel düşüncenin her şeyin önüne geçmesi adeta. Dünya kültür tarihini değiştiren bu gelişmelerin, dünyamızın bugün geldiği noktaya önemli etkileri olmuştur.

Günümüzde ise İtalya, kısmen temizlenmiş mafya teşkilatı (Unutulmaz “The Godfather” filmleri), büyük futbol endüstrisi ve müthiş spor otomobil üreticileri ile geçmişteki parlak günlerinden uzak görünmekte. Böylesi önemli bir tarihe sahip ülkenin, günümüzdeki moda sektörüne katkıları nedir diye soracak olursanız size cevabım şu olabilir: Giorgio Armani, Versace, Dolce & Gabbana, Prada, Gucci, Gianfranco Ferre, Roberto Cavalli, Valentino, Fendi, Rocca Baracco vb.

Her ne kadar moda endüstrisinde bariz bir Fransız etkisi varsa da, İtalya’da dünya çapındaki başarılı markaları ile bu savaşta yerini almış durumda. Bugün parfümünden bahsedeceğim Romeo Gigli ise yukarıda saydığım büyük markalar kadar bilinmese de saygı duyulan bir isim.


Modacı Romeo Gigli, İtalya Faenza'da 1949 yılında doğmuş. Oldukça varlıklı bir aristokrat ailenin çocuğuymuş. Babası antikacılık ile ilgilenen Romeo Gigli, hiç bir zaman aile mesleğine sıcak bakmadı. İki yıl mimarlık okuduktan sonra düzenli olarak Paris ve Londra'ya gidip geldi. Oralardaki moda dünyası adeta gözlerini kamaştırmıştı. Bu iki şehirde gördüğü avantgard sokak modası akımından oldukça etkilendi. Ve artık kararını vermişti. Modacı olacaktı. Daha sonra kendi markasını yaratması işlerinin büyümesine yol açtı. Bugün birçok farklı alanda ürünler veren marka, 1989 yılında ilk parfümünü piyasaya sürdü. İki yıl sonra da bugün inceleyeceğim “Romeo Gigli Per Uomo” tasarlanmış.

Parfümümüz baharatlı-oryantal olarak sınıflandırılmış. Uomo’nun başlangıcında eski ve buruk bir turunçgil ile yeşil aromatik otlar hissediliyor. Şişesinin içindeki sıvısına ne kadar da benziyor açılışı. Sanki ağırlık bergamotta. Fakat günümüzün parfümlerine pek benzemiyor. Onun için biraz garip gelebilir. Bence de alışması biraz zor. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Bu kısımda aromatik otlar yine alttan alta hissediliyor. Neyseki benim en sevdiğim notalardan birisi olan tütün ağırlığını hissettiriyor. Evet orta notalarda neredeyse bir tütün parfümü haline geliyor Uomo. Biraz da hayvansal elementler. Bu hayvansallık bana Calvin Klein – Obsession For Men’i hatırlattı. Obsession’a aromatik bir tütün eklenmiş gibi. Bu kısmı oldukça sevdim. Fakat tütün temasını sevmiyorsanız pek hoşunuza gitmeyebilir.

Alt notalara geçiş ise parfümün en şaşırtıcı yanı. Orta notalardaki aromatik yeşil otlar ve tütün tamamen ortadan kayboluyor. Onların yerine tozlu ve karanlık bir silhat (paçuli), misk ve odunsu notalar geçiyor. Böylece de devam ediyor. Parfümün genelinde bir tatlılık hissediliyor. Bu tatlılık büyük ihtimalle bal ile sağlanmış. Zaten alt notalara doğru ballı his rahatlıkla anlaşılıyor. Bunu da küçük bir not olarak belirteyim.


Romeo Gigli Per Uomo, 1990’ların başlarında çıkmış bir eser. Yani bu anlamda 1980’lerin erkeksi parfümlerinden esinlenmiş gibi görünüyor. Bana orta notalarında Obsession For Men’i hatırlattı. Tabiki tütün temasını çıkarırsak. Alt notaları ise Givenchy – Gentleman’a benziyor. Bu anlamda Uomo herkesin sevebileceği bir parfüm değil. Eğer 1980’lerin erkeksi klasiklerine meraklıysanız oldukça beğeneceğinizi tahmin ediyorum.

Genel olarak yapaylık barındırmayan, erkeksi, olgun, rafine bir erkek parfümü. 30 hatta 35 yaş üzerindeki erkeklerin kullanması daha uygun olacaktır. Genel itibariyle günümüzün modern parfümlerine pek benzemiyor. Onun için almadan önce denemek gerekli. Fakat kötü bir haber vereyim. Okuduğum kaynaklar Uomo’nun üretiminin sonlandırılmış olduğunu söylüyorlar. Zaten her yerde bulmak da gittikçe zorlaşıyor. Yani bu parfüm ilginizi çektiyse elinizi çabuk tutmanızı öneririrm.

Kalıcılığı bir EDT’ye göre fena değil. Farkedilirliği başlarda oldukça yüksek. Alt notalarına geldiğinde ise oldukça düşüyor. Tam bir ten kokusuna dönüyor. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun.

Artıları:
+ Orta ve alt notaları gayet başarılı.
+ Eğer parfümlerde tütün temasını seviyorsanız bir göz atın derim.
+ Kompleks ve derin bir yapısı var.

Eksileri:
- Başlangıcını pek sevemedim.
- Biraz “eski” bir tarzı var. Kör alış yaparsanız pişman olabilirsiniz.
- Üretimi bitirildiği için her yerde bulmak zor. Biraz aramanız gerekecek.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/6             

19 Şubat 2012 Pazar

Amouage – Silver Man (2002)


Amouage – Silver Man (2002) Markanın erkek parfümlerinden.

Merhabalar saygı değer parfüm severler. Bugün incelemeye alacağım üçüncü Amouage parfümüyle karşınızdayım. Umman kraliyet ailesinin mülkiyetinde olan Amouage parfüm evi, tamamen bölgenin zengin koku ve mis geleneği üzerine çalışıyor. Arap Yarımadası, Mezopotamya ve İran bölgesi çok eski zamanlardan bu yana parfüm sanatının beşiği olarak biliniyor. Henüz süzme ve damıtma teknikleri keşfedilmeden önce Arap kimyacı ve simyacılar, çiçeklerin özünü çıkarıp su ve yağın içinde saklamayı başarmışlardı. Yüzyıllardır bu bölge tütsü, mür, sandal ve gül yağı gibi parfüm özlerinin vatanı olarak nam salmış. Zaten bugünkü inceleme konumuz olan Silver Man tam da bu özlere yakın karakterde.


Silver Man, yurtdışı kaynaklı parfüm forumları ve bloglarında ismi pek geçmeyen bir arkadaş. Markanın diğer parfümleri büyük ilgi görürken ve üzerinde tartışılırken Silver Man sanki biraz gözden uzak kalmış gibi. Bu durumun nedenini pek anlayamadım. Bir önceki Amouage incelemem olan Gold Man’in hakkında bir çok şey yazılıp çizilirken, Silver Man neden üvey evlat muamelesi görüyor acaba. Üstelik koku güzelliği anlamında çok daha başarılı iken.

Silver Man odunsu-çiçeksi-misk olarak sınıflandırılmış. Çok fazla odunsu nüanslar olmasa da çiçekler ve misk hissedilir derecede var. Açılışı çok zengin bir turunçgil ve çiçekler ile gerçekleşiyor. Fakat bu iki tema bildiğiniz gibi değil. Turunçgil ve çiçekler hafiften hacı yağı esintisi ile size merhaba diyor. Anlatması zor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Portakal çiçeği ve mandalina varmış. Turunçgil hissi muhtemelen oradan geliyor. Markanın imajına çok uygun bir başlangıcı var. Yani Arap esintileri, lüks ve çok kaliteli hacı yağı.   

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Yine açıklanan orta notalara bakmak gerek. Çünkü karmaşık bir yapısı var. Yasemin, gül, ylang-ylang, mimoza ve orkide. Görüleceği üzere orta notalarda tam bir çiçeksilik hakim. Fakat kadın parfümlerinde karşımıza çıkan bir çiçeksilik değil. Daha erkeksi. Sonrasında bu çiçeklere biraz hayvansal elementler katılıyor. Misk mi desem civet mi karar veremedim. Yine bu kısımda biraz da baharatlar hissediliyor. Anlaşılacağı üzere orta notalar çok zengin ve detaylı.

Alt notalar ise süpriz bir şekilde zayıf ve tene yakın kalıyor. Çok güçlü ve farkedilir olmasıyla bilinen Amouage'lar için ilginç bir durum. Son kısımda anlayabildiğim kadarıyla tütsü, biraz amber ve misk var. Bu bölüm diğer kısımlar kadar gösterişli ve zengin değil. Yani özetle Silver Man başından sonuna "pudralı çiçeklerin ve biraz da sabunsuluğun" gözetimi altında diyebilirim.

                   Amouage'ın tanıtım gecesi. Markaya ne kadar önem verdiklerinin kanıtı adeta bu video. 

Ünlü parfüm kritikçisi Luca Turin, Silver Man için özetle şunları söylemiş: "Baharatlı başlangıcı Caron - Yatagan'ı hatırlatıyor. Orta notalarında ise garip bir çiçeksilik mevcut. Mimoza uzun süre etkisini koruyor. Alt notalarında ise turunçgil-şipre şeklinde diyebilirim. Geleneksel olmayan, doğal ve çok hoş. Tavsiye ederim. Chanel Pour Monsieur'a iyi bir alternatif olacaktır." Beş üzerinden üç yıldız vermiş not olarak Luca Turin. 

Silver Man hiç şüphesiz ki zengin ve lüks kokuyor. Denediğim diğer iki Amouage'da olduğu gibi hafiften "hacı yağı" havası var. Bu markanın Ortadoğu kökenli olduğunu düşünürsek, hiç de garipsenmemesi gereken bir durum. Arap kültürünün ve sokaklarının izleri var sanki bu parfümde. Arap ruhu diye bir şey varsa Silver Man'de bu kesinlikle hissediliyor.

                                                      Yok yok Amouage'lar sokakta satılmıyor :)) 

Silver Man günlük kullanıma uyabilecek konforlu bir seçenek değil. Herkesin kullanabileceği gibi hiç değil. Bir çok kişi hemen "hacı yağlarına" benzetecektir. Bu değerlendirme bence biraz fazla yüzeysel kalır. Keşke bütün hacı yağları bu kadar zengin ve ilginç kokabilse. Buradan anlaşılacağı üzere denemeden alınması riskli bir eser. Çok yüksek fiyatından dolayı bu riske girmeye değer mi karar sizin.

Amouage'ların üretildiği fabrika.

Markanın diğer incelediğim parfümü Gold Man çok daha yoğun, pudralı ve kullanımı zor bir parfümken, Silver Man biraz daha yumuşak, sakin ve olgun. Pudra kullanımı biraz daha ölçülü. Yine de başlangıcındaki pudra hissiyatı dikkat çekici. Pudra kullanımı bir çok kişide "sabunsuluk" hissi verebilir. Şöyle bir düşündüğümde Silver Man biraz da sabunsu kokuyor diyebilirim. 

40 yaş üzerindeki erkeklere daha çok yakışacaktır. Yüksek kaliteli, şık, zengin ve olgun bir tarzı var. Klasik ve biraz da muhafazakar tavrını ortaya koyuyor.

Kalıcılığı Amouage standartlarına göre çok iyi değil. Yine de teninizde 1 güne yakın hafif hafif hissediliyor. Farkedilirliği başlarda yüksek. Hatta çok sıkarsanız boğucu bile olacaktır. Fakat ilginç bir şekilde 5-6 saat sonra farkedilirliği hissedilir biçimde düşüyor. Tene yakın bir hale geliyor. Bu andan itibaren konfor kokusuna dönüşüyor.

                                                                  Bir Amouage mağazası.

Başlangıcındaki yoğun yapısından dolayı ilkbahar-yaz mevsiminde kullanmak bunaltıcı olabilir. Sonbahar-kış mevsimi için tercih edilebilir.

Artıları:
+ Çok farklı bir çiçeksi kokuya sahip.
+ Parfümün yüksek kalitesine diyecek hiçbir şey olamaz.
+ 40 yaş üzerindeki erkekler için çok fazla seçenek olmadığı şu son yıllarda maddi sorununuz da yoksa iyi bir alternatif olabilir.

Eksileri:
- Herkesin sevemeyeceği kokusu. Hele ki genç arkadaşların.
- Çok yüksek fiyatı var. Ayrıca heryerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/7

16 Şubat 2012 Perşembe

Paco Rabanne - 1 Million (2008)


Paco Rabanne - 1 Million (2008) Markanın popüler parfümlerinden.

Ortaokulda yada lisede popüler erkekler yada kızlar vardır. Etraflarında bir sürü arkadaşları olan hani. Herkes onlara yakın olmak ister. Onların bir sözleri neredeyse emir olarak algılanır. Onlar nereye gitseler orası değerli olur. Yada nerede otursalar orası kıymete biner. Birçok kişi sınıfta onların yanına oturmak ister. Ve daha neler..

Lise yıllarıma geri dönmeyi pek düşünmüyorum. Ama yukarıdaki bahsettiğim duyguları birçoğumuz yaşamışızdır. Benim asıl merak ettiğim o popüler çocukların ileride nasıl bir hayatları olduğu. İş hayatına atılıp hayatın gerçekleri ile yüzleştikleri zaman, etraflarında hiç kimsenin olmadığını gördüklerinde acaba ne düşünürler. Belki de hayal kırıklığı…

Ben 1 Million'ı okuldaki popüler çocuklara benzetiyorum. İlk çıktığından beri çok satan ve ismi çok geçen bir parfüm karşımızda. 1 Million, Paco Rabanne’nin diğer çok satan modeli Black XS’in pabucunu dama atmış gibi görünüyor. Bende daha önceki incelememi yeniden yazmayı uygun gördüm. Yani bir anlamda kapsamlı bir güncelleme yapmış oluyorum 1 Million ile ilgili.

Öncelikle ilginç şişesinden başlamak gerek. Çünkü parfümün kokusu kadar ilgi çekiyor şişesi. Anlaşıldığı üzere külçe altına benzetilen şişe bize parfümün kokusu ile ilgili de küçük bir ipucu veriyor. 1 Million özellikle başlangıcında oldukça metalik kokan bir turunçgil ile size merhaba diyor. Bana nedense hep şişesini hatırlatıyor bu durum.


1 Million odunsu baharatlı olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında oldukça tatlı bir portakal sizi karşılıyor. Resmi olarak açıklanan üst notalarında greyfurt ve portakal var. Fakat burada çok doğal bir portakal kokusu yerine daha metalik bir halde karşımıza çıkıyor. Yine de başlangıcı gayet güzel. Zaten parfümün bu kadar başarılı olmasını daha ilk saniyelerde anlıyorsunuz. Orta notalara gelindiğinde tatlı baharatlar devreye giriyor. Muhtemelen tarçın. Tabiki başlangıçtaki o portakal hissi hala var bu kısımda. Bir süre sonra tatlı baharatlara oldukça yapay deri notası ekleniyor. Bu yapay deri kullanımına rağmen orta notalar hala sevilebilir. Alt notalar ise parfümün en hoşlanmadığım kısmı. Yapay deri kokusuna başarısız bir sedir ve amber ekleniyor. Yapaylık artık iyice rahatsız edici oluyor ne yazık ki. Keşke sonları daha iyi olabilseymiş. Yani özetle: Metalik tatlı turunçgil, tatlı baharatlar, tatlı deri diyebiliriz.

Şu bir gerçek ki Paco Rabanne’nin amacı bir sanat eseri yaratmak değil. Yada parfüm dünyasında tabular yıkmakla falan ilgilenmiyorlar. Bence amaçları çok iyi satış rakamlarına ulaşabilecek, herkesin sevebileceği, popüler olma ihtimali yüksek, modern bir parfüm yaratmak. 1 Million’un başarısından anlıyoruz ki bu amaçlarına ulaşmışlar. Bugün dışarıya çıkıp sokaktan geçen on kişiye koklatsak yüksek bir oranda insanlar beğeneceklerdir. Yani bence günümüzün modern ve güvenli parfümlerinin başında geliyor 1 Million. Anlaşılan Paco Rabanne popüler rakiplerine 1 Million ile cevap vermiş gibi görünüyor. Fakat benim gibi her zaman çok daha iyisini arayan birisi için yeterli mi? Tabiki hayır.


Efendim bu parfüm 18-30 yaş arası erkeklerin en sevdikleri kokulardan birisi muhtemelen. Hiç kimseye de niye seviyorsun diyerek ukalalık edemeyiz. Herkesin seçimleri kendi beğenileri doğrultusunda olacaktır. Fakat ben hiç bir zaman 1 Million alıp kullanacağımı düşünmüyorum. Zaten aldığım bir şişesini çok geçmeden elimden çıkarttım. Neden mi?

Bir kere bir parfümü çoğu kişinin sevmesi, kokusunun modern parfüm tredlerine uyması benim pek umurumda olan şeyler değil. Çok satan parfümlerin çok iyi parfümler olmadıklarını da gayet iyi biliyorum. 1 Million bence biraz fazla tatlı bir kokuya sahip. Evet biraz tatlılık fena olmaz parfümlerde ama burada ipin ucu kaçmış sanki. Bu şekerli his bir süre sonra beni baymaya başlıyor. Ayrıca eşsiz, benzersiz bir kokusu yok. Uzun süreli kullanımlarda sıkılıyorsunuz. Ayrıca orta notalardan itibaren başlayan yapaylık hoşuma gitmedi. Mesela Bulgari – Black’de de var yapay bir deri kullanımı. Ama orada öylesine ustaca vanilya ile harmanlanmış ki insan hayran oluyor. Burada o özen gösterilmemiş.


1 Million tamamen kötü bir parfüm değil bence. O kadar da abartmamak lazım. Hatta başlangıcı ve orta notalarındaki tatlı baharatlar gayet hoş. Ama muhteşem de değil. Özellikle gece kulüplerinde yada popüler mekanlara gittiğinizde büyük ihtimal bu kokuyu etrafınızdaki birçok kişiden duyacaksınız. Yine de benim için yeterli değil.

Parfümün açıklanan üç tasarımcısı ise şunlar: Michel Girard, Olivier Pescheux ve Christophe Raynauld. Bu parfüm gerek şişesiyle, gerek pazarlama faaliyetleri, gerek kokusu ile tam bir konsept olarak insanlara sunulmuş ve gördüğüm kadarıyla da başarılı olmuş.

1 Million’un kalıcılığı bir EDT’ye göre etkileyici. Parfümün artılarından birisi kalıcılık. Farkedilirliği de başlarda gayet iyi. Bu iki kriter başarılı diyebilirim. Sonbahar-kış kullanımına daha uygun. Yazın kullanmak boğucu olabilir. 30 yaş ve altındaki erkeklere daha çok yakışacaktır. Genç, enerjik ve dinamik bir tarzı var.

Artıları:
+ Başlangıcındaki modern portakal kullanımı güzel.
+ Bir çok kişinin sevebileceği tarzıyla bolca övgüler alabilirsiniz.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Sonlara doğru ortaya çıkan yapaylık hiç hoşuma gitmedi.
- Çok popüler olduğu için bir çok kişi ile pişti olma durumunuz var.

Koku Güzelliği:10/7