27 Ocak 2013 Pazar

Miller Harris – La Fumee (2011)



Miller Harris – La Fumee (2011)  Markanın erkek kullanımına uygun odunsu parfümü.

İngilizlerin kültür, sanat veya mimari alanlarında çok büyük eserleri olmasa da geçtiğimiz yüzyılın en büyük imparatorluğu olduğunu kabul etmek lazım. Elde ettiği sömürgeleri ile “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” deyimi İngiltere’nin 19. yüzyıldaki dünya siyasetine egemenliğini temsil etse de, 20. yüzyıldan itibaren zayıflamaya başladı İngiltere’nin siyasal gücü.

İngiltere'nin isminin bazı yerlerde hala "Birleşik Krallık" olarak geçmesi belki de artık dünya siyesetinde çok büyük etkisi kalmayan İngilizlerin ruhlarını ve egolarını tatmin etme şekli olabilir. Sebebi her ne olursa olsun, yakın tarihe damgasını vuran İngiltere'nin, parfümler alanında sessiz kalması düşünülemezdi. Tarihi eskilere dayanan Penhaligon's, Creed, Floris, Geo F. Trumper gibi köklü markalara sahip İngilizler, Czech & Speake, İlluminum, Jo Malone, Roje Dove gibi yeni sayılabilecek parfüm markaları da çıkarmayı başarmış görünüyorlar. Fakat parfüm endüstrisinde hala Fransızların oldukça gerisindeler. Bu çok açık bence.


Yeni sayılabilecek İngiliz niş markalarından birisi de Miller Harris. 2000 yılında kurulan marka, şimdiden 27 parfümlük bir koleksiyona ulaşmış durumda. Miller Harris 2011 yılında iki parfüm piyasaya sürdü. La Pluie kadınların, La Fumee ise erkeklerin beğenisine sunulmuş. İki parfümü aynı tarihlerde tanıtılmışlar anladığım kadarıyla. Ben ise bugün erkek kullanımına daha yakın olduğu düşünülen La Fumee'ye göz atacağım.

La Fumee Fransızca bir kelime. Anlamı ise dumanmış. Burada parfümün genel yapısı ile ilgili küçük bir ipucu var sanırım. Kendi sitelerinde La Fumee'yi odunsu olarak sınıflandırmışlar. Fragrantica'da ise odunsu oryantal olarak geçiyor. Parfümün başlangıcı derin ve biraz karanlık sayılabilecek odunsu notalarla gerçekleşiyor. Genellikle parfümlerin üst notalarında böyle bir odunsu kullanıma rastlamıyoruz. Sanırım La Fumee daha ilk saniyelerde nasıl bir koku ile karşılaşacağımızı bize gösteriyor. İlk kısımdaki yumuşak tütsü benzeri odunsu notalar bence gayet güzel. Doğal ve olması gerektiği gibi. Tatlılık fazla yok. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada odunsular hala etkili. Ama aradan kendisini güçlü şekilde yumuşak baharatlar gösteriyor. Muhtemelen kişniş ve kakule. Bu kısım da güzel tasarlanmış. Son olarak da biraz sandal ağacı ve tütsü kapanışı yapıyor. Alt notaları da kötü değil. Yani özetle odunsu notalar, aromatik baharatlar ve tütsü temelinde tasarlanmış kokusu.

                                         Markanın kurucusu Lyn Harris, La Fumee'yi kısaca anlatıyor.

La Fumee genel olarak yapaylık barındırmayan, yumuşak ve sakin bir kompozisyona sahip. Odunsu notalar her zaman ön planda. Tütsü benzeri odunsulara baharatlar da destek veriyor. Çok ilginç bir yanı olmasa da tanıdık bir kokusu var La Fumee'nin. Hatta bence güvenli sayılabilecek ve herkesin sevebileceği bir odunsuluğa sahip. Parfümün ismindeki duman hissini hem başlangıçta hemde sonlarda farkedebiliyorsunuz.

Parfümümüz açıkçası beni çok etkilemedi. Hatta uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Fakat bu demek değil ki kötü bir parfüm. Günümüzün bir çok uyduruk, bol şekerli parfümlerine verilecek parayı La Fumee'ye vermek hiç de yanlış olmaz. Ama benim için "işte budur" efektine sahip bir kokuya sahip değil. Belki de bu kadar odunsu ve tütsümsü kokuları sevemiyorum.


La Fumee yeni ve modern bir parfüm. Niş standartlarında bir arkadaş. Kalite anlamında söyleyecek şeyim olamaz. Lyn Harris iyi iş çıkarmış. Ama benim için sadece "evet güzel parfüm". Daha fazlasını yaşatamadı.

La Fumee, Eau de Parfüm (EDP) konsantrasyonunda. Kimi yorumcular kadınlarında kullanabileceğini yazmışlar. Bence erkek kullanımına daha yakın. Sonbahar-kış mevsimi için uygun olacaktır. 25 yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim.      

Artıları:
+ Genel olarak kalitesi yeterli.
+ Bol şekerli olmayan odunsu parfüm arayanlar deneyebilir.

Eksileri:
- Çok olumsuz bir yanına rastlamadım. Ama hayatınızın parfümü olmayacağı açık.

Koku Güzelliği:10/7

24 Ocak 2013 Perşembe

Carolina Herrera – CH Men (2009)



Carolina Herrera – CH Men (2009)  Markanın erkek parfümlerinden.

Evet evet çok iyi hatırlıyorum. İlk karşılaşmamızı. Daha doğrusu ilk tanışmamızı. Hatta onun kokusunun burnuma ilk gelişini. Bir yakın arkadaşım aracılığıyla. Zaten hep öyle olmaz mı? Etrafımızdaki olaylar duygu dünyamızı şekillendirmez mi? Bize yeni ufuklar açmaz mı? Yada bizi felaketlere sürüklemez mi? Hayatımızın akışını değiştirir çoğunlukla etrafımızda geçen olaylar ve hayatımıza giren kişiler. Ve genellikle bizi bekleyen kaderimize gitmekten başka ne yapabiliriz ki?

Oysaki hayatımız ne kadar kısa ve ne kadar çabuk geçip gidiyor. İnsan 20'li yaşların heyecanı ve "bana bir şey olmaz" umursamazlığı ile etrafındaki bir çok şeyi göremiyor, görse bile anlayabilecek muhakeme yeteneğine sahip olamıyor. Onun için tecrübe sanırım hayatın her alanında insanların en büyük yardımcısı ve yol göstericisi. Büyüklere neden saygı göstermemiz ve onların sözlerini dinlememiz gerektiğini artık daha iyi anlıyorum.

Bu aralar çok düşünüyorum. Tek bir şeyi değil. Bir sürü farklı şeyi. Ölümü, ölümün sonrasını, dünyayı, sonsuzluğu, insanların yaşam savaşını, hayatın amacını, 30 sene sonra eğer yaşarsam nasıl bir insan olacağımı, 30 sene sonra dünyanın nasıl bir yer olacağını ve daha bir sürü şeyi.. İstediğin kadar düşün çünkü çoğu sorunun cevabı yok aslında. Nasıl olsun ki. Aklıma hemen bugün büyük bir trajedi yaşayan kadının haberi geliyor. 1999 yılındaki depremde göçük altında kalan bir kadın. Oradan kurtulan ve travmayı atlatmaya çalışırken evlenen. Evlendikleri gün balayına giderken geçirdikleri trafik kazasında kocasını kaybeden kadının hikayesi. Daha sonra yeniden evleniyor. Bu seferde eşi gözlerinin önünde vurulup öldürülüyor. Kendisi de kurşunlardan nasibini alıyor ve ağır yaralı olarak kurtuluyor. Bu kadının başına daha ne gelebilir ki. Daha ne yaşayabilir ki. Hayat daha ne kadar tokat atabilir ona. Oysaki duymadığımız ve haberimiz olmayan binlerce böyle hayat var dünyanın çeşitli bölgelerinde. Dilimize muhtemelen yabancı dillerden giren "Seni yıkamayan güçlük, seni güçlendirir" sözü belki de doğrudur. İnsan öyle bir varlık ki, kimi zaman tahmin edebileceğinden çok daha güçlü olabiliyorken bazen de sandığından çok daha zayıf ve aciz olabiliyor. Yani hiç birimiz mükemmel değiliz.

Tahmin ediyorum ki çoğunuz bir an önce parfümün incelemesine geçmemi istiyor. Ama dünya sadece güzel şişelere doldurulmuş kokulu sıvılardan ibaret değil ki. Parfüm Merakı blogu hayatın içinde yaşayan bir organizma gibiyse, bunun gereklerini de yerine getirmek zorunda. Ama çok abartmadan, sıkmadan ve itham etmeden.


En baştaki paragrafa döneyim o zaman. Bir tanışmadan bahsetmiştim kısaca. Bu tanışma hikayesi 5-6 yıl geriye gidiyor. Carolina Herrera'nın en sevilen ve ilgi gören erkek parfümü kuşkusuz 212 Men. Bu çiçeksi miskli kokuyu o zamanlar ilk defa arkadaşımın üzerinde duyduğumda çok sevmiştim. Etrafa mutluluk ve canlılık saçan bu parfümün, karşı cinsinde oldukça ilgisini çektiğini daha sonra yaptığım okumalarımda anlamıştım. Daha sonra bir başka Carolina Herrera parfümü Chic For Men elime geçti. Bir dönem severek kullandığım bu parfüm zamanla yeterince ilgi çekici gelmemeye başladı. Maymun iştahlı parfüm sever refleksi ile hemen elimden çıkarıp, yeni kokulara yelken açtım. Sonrasında Carolina Herrera'nın eski dönem klasiklerinden olan Herrera For Men'i bir heves denedim. Fakat tam istediğim gibi değildi. Son Carolina Herrera parfümüm ise bir şişe 212 Sexy Men oldu. Başarısız parfümlerdendi diyebilirim rahatlıkla.

2009 yılında ise marka yeni ve farklı bir erkek parfümüne imza attı. Güzel bir şişe ile sunduğu parfüme markanın baş harfleri olan CH ismini verdi. Bir de kadın versiyonu olan CH Men için şöyle bir tanıtım yazısı hazırlamışlar:

"Herrera ailesinin en yeni erkek parfümü. İdeal Carolina Herrera erkeği için yaratılan bu parfüm stil sahibi, maskülen, kaliteli ve sofistike erkekler için yaratılmıştır. Yaşadığı her anı tutkuyla yaşamayı bilen, gizemli maceraperest erkeklere… CH MEN‘in bayan kokusu olan CH bayan ile uyumlu odunsu ve çiçeksi kokusu içinde gizlenmiş deri notaları Carolina Herrera butik koleksiyonuna atıfta bulunurken sizleri Herrera dünyasına taşıyacaktır. CH Men erkeğini tanımlayan beş kelime, macera, kalite, tutku, stil sahibi, çılgın. Modern erkeksilik. Kendi ile barışık, beklenmeyen çılgınlık. Her zaman her yerde kullanabileceğiniz bir parfüm sizin imzanız olabilecek kadar akıllarda kalıcı ve özel."


Açıkçası beni hiç de etkilemeyi başaramayan bu süslü pazarlama cümleleri, "ben bu filmi daha önce de gördüm" hissi vermesi anlamında ilginç tabiki. Parfümümüz baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Geçelim detaylara.

İlk sıktığımda oldukça tatlı metalik turunçgiller ile karşılaşıyorum. Günümüzün modern ve popüler parfümlerinde sıkça kullanılan bir yapı. Üst notalarda ilerleyen saniyelerde çiçeklerde hissedilmeye başlanıyor. Menekşe ve sanki biraz da lavanta. Oldukça yeşil kokuyor üst notalar. Kısaca tatlı turunçgiller ile tatlı erkeksi yeşil çiçeklerin karışımı diyebilirim başlangıç için. Beğendim mi? Pek değil. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada yeşil çiçekler biraz sakinleşiyor. Turunçgillerde geri plana çekiliyor. Ve ortaya tatlı baharatlar çıkıyor. Kakule, küçük hindistan cevizi yada biber. Yine çok tatlı ve modern bir orta kısma sahip. Biraz Yves Saint Laurent - La Nuit de L'Homme'u hatırlattı. Orta kısımda çok hoşuma gitmedi. Sonlarda ise oldukça değişiyor kokusu. Yeşil çiçekler artık hiç yok. Onun yerine yapay amber, metalik ve yapay kabe samanı (vetiver), biraz deri baş role geçiyor. Bence parfümün en yapay kokan ve en başarısız yeri sonları. Alt notalarını hiç sevmedim.


CH For Men'in oluşturulmasının arkasındaki fikri çok iyi anlıyorum. Günümüzün modern ve popüler parfümleri ile rekabet etmek. Ayrıca onlardan olabildiğince müşteri çalabilmek. Peki bunu nasıl yapacak. Tabi ki rakiplerine benzeyerek veya onları taklit ederek. Ama orijinali varken neden taklidini almak isteyelim ki?

Paco Rabanne - One Million, Yves Saint Laurent - La Nuit de L'Homme, Givenchy - Play, Dolce & Gabbana - The One ve daha sayabileceğim onlarca benzer örneğe bir ek de Carolina Herrera'dan gelmiş anlaşılan. Önce tatlı turunçgiller ile açılış yapılsın. Sonrasında tatlı baharatlar ile devam etsin. Sonlarda da biraz vanilya, deri ve odunsu notalarla kapanış yapılsın. Ne kadar basit ve sıkıcı bir formül.

CH Men başından sonuna kadar yapay kokan, kalite anlamında çok şey vaat etmeyen, parfüm sektörüne hiç bir yenilik getirmeyen bir arkadaş. Ticari olarak bile başarılı bulmadım. Bir kere bu kadar yeşil çiçekler herkesin hoşuna gitmeyecektir. Çünkü menekşe zaten çok baskın bir kokuya sahip. Ve herkesin sevebileceği bir çiçek değil. Ayrıca tatlılık oranı da biraz fazla kaçmış. Kimi zaman şekerli hale dönüşen yapısı beni bile bıktırdı. Bence CH Men denemeden alınmaması gereken arkadaşlardan.


Şimdi bir yorumcunun dedikleri aklıma takıldı. Yurt dışındaki parfüm platformlarında yazan bir parfüm sever, CH For Men'in ten üzerinde çok başarılı bir parfüm olmadığını söylemiş. Demek ki kıyafet üzerinde daha iyi sonuç veriyor. Bende öyle yaptım. Kıyafet üzerine sıktığımda daha iyi sonuçlar verirken, ten üzerinde çok vasat bir parfüm karşıma çıktı. Fakat kıyafet üzerindeki hali de harikalar yaratmıyor. Ben iki uygulama şekli ile de pek sevemedim. Sanırım yıldızımız barışmayacak.

Eğer popüler piyasa parfümlerine meraklıysanız, yeşil kokan çiçekler de ilginizi çekiyorsa size uyacaktır. Fakat üst düzey bir parfüm beklemeyin. Günlük kullanıma için ideal kokusu. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır.

Artıları:
+ Yeşil çiçeksi moden bir oryantal arıyorsanız deneyebilirsiniz.

Eksileri:
- Sonları çok başarısız.
- Genel olarak yapaylık hissediliyor.
- Benim için fazla "yeşil" kokuyor.

Koku Güzelliği:10/5

21 Ocak 2013 Pazartesi

Robert Piguet – Visa (2007)



Robert Piguet – Visa (2007)  Markanın kadın parfümü.

1945 neree 2007 nere... Dile kolay 62 yıl. Ortalama insan ömrünün bu yüzyılda 70 yıl civarında olduğunu düşünürsek (o da şanslıysa), 62 yıl bir nesil denilebilir. Endüstri sonrası modern dünyada, hayatın işleyişi akıl almaz şekilde hızla akıp giderken, 2-3 yılda bile köklü değişiklikler dünyayı sarsabilirken, bir parfümün 62 yıl boyunca güncel kalabilmesi mümkün mü? Sanırım pek olası değil. Bazı istisnalar dışında.

Avrupa kıtasını darmadağın eden ikinci dünya savaşı, korkunç etkilerini dünyanın farklı coğrafyalarında bile gösterirken, savaşın sona erme tarihi olan 1945 yılında bir parfümün doğuşuna tanıklık ediliyordu. Visa isimli bu parfüm ünlü modacı Robert Piquet tarafından piyasaya sürülmüştü. Orijinal versiyonundan tam 62 yıl sonra ise yeniden yorumlanarak, yeniden formüle edilerek parfüm severlerin boyunlarını süsleyecekti.


Robert Piguet'in önemli klasiklerinden olan Visa, yeni versiyonu ile karşımızda sevgili koku bağımlıları. 1945'teki ilk versiyonu Germaine Cellier ve Jean Charles tarafından tasarlanmış olan Visa, 2007 yılında Aurelien Guichard'ın imzası ile yeniden hayata dönmüş. Aurelien Guichard, Robert Piquet'in neredeyse bütün yeniden formüle edilmiş parfümlerinin tasarımını yapmış. Visa, Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış.

Parfümün açılışı sakin ve çok öne çıkmaya çalışmayan meyveler ile gerçekleşiyor. Meyveler derken şeftali, kayısı veya kuru erik gibi. Buradaki meyve kullanımı lüks, şık ve güzel. Sanki biraz pudramsılık var. Sakın akla uyduruk yapay plastiğimsi meyveler gelmesin. Tam bir niche parfüm kalitesinde üst notalar. Visa'nın başlangıcı fena değil. Bir süre sonra orta kısma geçiliyor. Burada meyveler hala kendisini hissettiriyor. Onun yanında çiçeklerde ekleniyor. Sanki gül ön planda. Biraz da yasemin. Orta notalar tatlı meyvemsi çiçekler ile gerçekleşiyor. Fakat burada tatlılık oldukça kendisini hissettiriyor. Neredeyse şekerlilik sınırında dolaşıyor. Bu tür tatlı kokuları sevmeyenler, orta kısmından hoşlanmayabilir. Son kısım ise ne başlangıca ne de orta notalara benziyor. Koku bu andan itibaren tamamen evrim geçiriyor. Ortaya kremsi Angel benzeri paçuli çıkıyor. Alt notalar bence kremsi, yumuşak paçuli bombası.


Visa benim için büyük oranda meyvelerin hakimiyetinde. Lüks ve şık meyveler. Yapaylık hissedilmiyor. Parfüm üreticileri meyveleri genellikle bol şekerli veya vasat-yapay olarak kullanıyorlar. Fakat burada çok özenilmiş. Çünkü parfümün ana aksını oluşturuyor. Son kısım ise tamamen bağımsızlığını ilan etmiş. Meyvelerden eser yok. Bu anlamda Visa'yı iki bölüme ayırabilirim rahatlıkla. Birinci bölüm meyveli çiçeksiler. İkinci kısım Angel benzeri kremsi paçuli.

Visa'yı genel olarak gayet başarılı buldum. Başından sonuna kadar eleştirilecek çok fazla yönü yok. Belki orta kısmındaki şekerli yapı herkesin hoşuna gitmeyebilir. Onun dışında rahatsız edecek yanına rastlamadım. Robert Piquet markası bu parfüm ile iyi iş çıkarmış. Eğer meyveli-çiçeksi kokuları seviyorsanız tavsiye ederim.


Visa ile ilgili diğer konu kadınlar için mi erkekler için mi olduğu. Genellikle kaynaklarda kadın parfümü olarak geçiyor. Gerçekten de meyvemsilik biraz kadınsı hava veriyor. Buna karşı çıkamam. Fakat bence o kadar iyi ayarlanmış ki erkekler de kullansa çok problem olmaz. İbre azıcık kadınlardan yana olsa da uniseks kullanıma uyacaktır.

Günlük kullanıma uyum sağlayacak, insanı mutlu eden, pozitif, modern ve neşeli bir kokuya sahip bence. Sanki ailemizden birisi gibi. Herkesin sevebileceği güvenli bir kokuya sahip diyebilirim. İyi kompoze edilmiş ve üzerinde çalışılmış olduğunu düşünüyorum. Bir çok kişi ve Luca Turin, Visa'yı geçtiğimiz haftalarda incelediğim Bond No.9 - Chinatown'a benzetmişler. Aslında haklılar. Genel olarak kokuları yakın birbirine. Zaten Visa ve Chinatown'u aynı parfümör tasarlamış. E küçük bir benzerlik olabilir tabiki. Fakat Visa çok daha lüks ve güzel. Chinatown severlere duyurulur.


Visa, ünlü bir parfüm klasiğiydi. Ve yeniden formüle edilerek günümüze taşındı. Eski yani ilk versiyonunu denemedim. Fakat yeni haline çok fazla benzemediği kimi yorumcular tarafından belirtilmiş. Küçük bir not daha ekleyeyim meraklıları için. 2011yılındaki bir söyleşisinde Sibel Can'ın da Visa kullandığı ortaya çıkmış.

Luca Turin, Visa'yı meyveli deri olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vermiş. Ayrıca özetle şunları yazmış kitabında:

"1945 yılında üretilen orijinal Visa'yı bir arkadaşım sayesinde kokladığım için oldukça şanslı sayıyorum kendimi. İlk formülasyon Visa, keskin, tatlı hayvansal şipre, pudralı amber, civet ve otlardan oluşuyor. Genç parfümör Aurelien Guichard, modern parfümleri sevenler için Visa'yı yeniden uyarladı. Yeni Visa, eski Visa'dan ziyade Guichard'ın diğer tasarladığı parfüm olan Bond No.9 - Chinatown'la daha çok ortak yönü var. Visa aslında meyveli şipredir. Şekerli şeftali, ciddi ve ağırbaşlı deri-odunsu stilindedir. Bu anlamda Serge Lutens'in kayısı-süet kokusuna sahip parfümü Chene'yi andırıyor."
   

Visa, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Bol meyveli yapısı bence 35 yaş altındaki kişileri hedeflediğini gösteriyor. Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir bence. Yazın ise dozu iyi ayarlanırsa sorun çıkartmayacaktır.

Artıları:
+ Başlangıcındaki meyve kullanımını sevdim.
+ Neşeli ve poziif yapısı etkileyici.
+ Kaliteli bir meyveli parfüm arıyorsanız Visa sizi bekliyor.

Eksileri:
- Orta kısmındaki şekerlilik soru işaretleri oluşturdu kafamda.
- Biraz yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/8

18 Ocak 2013 Cuma

Parfum d’Empire – Cuir Ottoman (2006)



Parfum d’Empire – Cuir Ottoman (2006)  Markanın deri temalı parfümü.

14. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar uzanan bir imparatorluk. Gerçek anlamda dünyanın son cihan devleti. Tarihin altı yüzyılına yön vermiş bir medeniyet. Küçük bir uç beyliği olarak kurulmuş. Hızla büyümesinin sonucunda İstanbul'u alarak Doğu Roma İmpartarluğunu tarihten silmiş. En güçlü dönemlerinde, Avrupa kıtasına korku salmış. Daha sonra gerileme dönemine girmiş ve trajik şekilde parçalanmış bir imparatorluk.

Parfüm üreticilerinin neden Osmanlı ismine sahip parfümler üretmediklerini merak etmişimdir. Oysaki birçok tarihi şahsiyet, olay yada ülke ile ilintili parfümler üretiyorlar. Belki bilinç altlarındaki milliyetçi duygular, belki de kendi kültürlerinden olmayana sahip çıkmama refleksi. Fakat 2006 yılında Fransa merkezli niş parfüm evi Parfum d'Empire, sağlam bir duruş sergileyerek Osmanlı isimli bir kokuyu koleksiyonunda sergilemeye başladı. Parfüm İmparatorluğunun (Parfum d'Empire), bir başka imparatorluk olan Osmanlı'ya gönderme yapması da hem ironik hem de ilginç olmuş. Cuir Ottoman (Osmanlı Derisi), markanın ilgi çekici parfümlerinden birisi. Fakat aklımı kurcalayan bir durum daha var. Osmanlı isminin kullanılmasını anlıyorum ama neden deri teması seçilmiş. Çünkü "cuir" Fransızca deri anlamına geliyor.


Tarihçiler Osmanlı Devletinin birçok farklı özelliğini sayabilir. Ama "deri" Osmanlılar için bu kadar önemli miydi ki, ciddi bir parfüm markası böyle isimlendirmiş eserini. Bu konuda bize en çok yardımcı olacak kaynak markanın kendi internet sitesi. Burada 19. yüzyılda Osmanlı devletindeki deri sanatından ilham alındığı gibi bir açıklama var. Fakat bu dönemler tam da Osmanlı devletindeki deri ticaretinin gerilediği zaman dilimi olarak belirtiliyor başka kaynaklarda. 19 . yüzyılda klasik tarzdan tamamen kopularak deri aplike, deri rölyef gibi çeşitli ciltler yapılmış. Barok ve rokoko tarzı ciltler fazlaca rağbet görmüş. Yani bu yıllarda Osmanlı'nın ekonomik hayatındaki deri işleri daha çok "ciltçilik" üzerine yoğunlaşmış denilebilir. Daha fazla detaya girmeye gerek yok tabiki. Konumuz Osmanlı Devletinin ekonomisi değil, Cuir Ottoman isimli parfüm. Yine kendi sitelerinde "Bir öğleden sonra Türk hamamında rahatlamak gibi..." denilerek anlatılmaya çalışılmış kokusu. Ayrıca "Duygusal bir süsen (iris) ve oryantal deri" olarak tanımlanmış kokusunun karakteri. Şimdi geçelim parfümümüze.

Cuir Ottoman'ı kullanmadan önce az çok nasıl bir koku ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum. İsmindeki deri ipucu daha ilk saniyelerde kendisini hissettiriyor. Bazı yorumcuların dediği gibi "Ayakkabı boyası" benzeri açılışa sahip. Kimi yorumcular bu kısmı "yeni alınmış deri ayakkabı" kokusuna benzetmiş. Kimisi de hayvansal bir deri olduğunu söylemiş. Bende karanlık, hayvansal bir deriye daha yakınım. Ayrıca hatırı sayılır derecede süsen (iris) algılıyorum. Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit'teki kullanıma benzettim bu tuhaf deriyi. Üst notalarını ilginç bir çiçeksi-deri kombinasyonu olarak tanımlayabilirim. Sonrasında orta notalara geçiliyor. Aynı karanlık deri biraz yapay hale geliyor. Bu kısımdaki deri plastiğimsi bile diyebilirim. Birazda sıcak baharatlar var. Ayrıca orta notalar hatırı sayılır derecede tatlılık barındırıyor. Bu anlamda üst notalardan ayrılıyor. Son kısımda ise açıklanan notalarında bulunmasa da çikolatamsı paçuli ve biraz da odunsu notalar var. Gayet güzel ve çekici son kısmı.


Cuir Ottoman, isminden de anlaşılacağı üzere tam bir deri parfümü. Başından sonuna kadar deri hissediliyor. Her ne kadar son kısımlarda biraz geri planda kalsa da yine de arada kendisini hatırlatıyor. Deriden sonra bence en etkin nota süsen (iris) çiçeği. Buradaki kullanımı ilginç bir şekilde Dior Homme'u andırıyor. Son kısımdaki çikolatamsı, vanilyamsı, amber-paçuli ikilisi ise Serge Lutens - Borneo 1834'ü anımsattı bana. Kimi yorumcular Cuir Ottoman'ı Bulgari - Black'e benzetmişler. Sanırım böyle düşünmelerinin sebebi, plastiğimsi deri. Black'deki nefis bir vanilya ile yumuşatılmış araba lastiği benzeri koku, plastiğimsi deri ve çiçeksi-baharatlı Cuir Ottoman’a çok fazla benzemiyor diyebilirim. Bence ortak tarafları plastiğimsi yapay deri.

O zaman ne hissediyorum Cuir Ottaman ile ilgili. Başlangıcındaki ilginç ayakkabı boyası benzeri deri ve süsen (iris) tuhaf diyebilirim. Sanırım beğendim. Orta kısımdaki tatlımsı yapay deriyi çok sevemedim. Son kısmına ise bayıldım. Yine farklı bir deneyim oldu benim için. Çünkü değişik bir deri kullanımı var. Kimi zaman L'Artisan - Dzing, kimi zaman Bulgari - Black, kimi zaman Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit ve kimi zamanda Serge Lutens - Borneo 1834 esintileri. Cuir Ottoman sanki hepsinden bir tutam almış gibi. Bu anlamda eşsiz ve benzersiz bir kokuya sahip değil. Bir yerlerden tanıdık geliyor sürekli ama karar veremiyorsunuz.

Bence kokusu gayet güzel ve başarılı. Fakat aradaki o plastiğimsi yapay deriye niçin ihtiyaç duyuldu pek anlayamadım. Parfum d'Empire gibi niş bir marka çok daha güzel deri kullanımına imza atabilirdi. Belki de bilinçli olarak böyle bir deri kullanımını tercih ettiler. Kim bilir. Parfümün eleştirebileceğim tek tarafı zaman zaman ayakkabı boyası hissi vermesi. Onun dışında kullanması zevk veren modern bir parfüm. Tatlılık çok baygın veya şekerli değil. Güzel dengelenmiş. Cuir Ottoman hayatımın parfümü olamayacaksa da gönül rahatlığıyla önerebileceğim ortalama üzeri bir çiçeksi deri kokusu. İlgilenenlere duyurulur.


Luca Turin, Cuir Ottaman'ı odunsu amber olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Ayrıca kitabında şunları yazmış:

"Tiranlar daima uzaktan iyi görünürler ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında çok rağbet görüyordu, başlıca sebebi yönetimlerin yetkisiz hale getirilmesi, şalvarlar, bölgelere duygusal bir müziktir ki bu olmasa herşey katı bir Germanik olurdu. Bu deri aslında tam bir deri gibi değildir, daha çok tatlı odunsu çay kompozisyonu gibidir. Sert ve güzelce bir el sanatıdır ama bir parça buz patenindeki zorunlu hareketler gibi hissettiriyor: sert, keskin, etkileyici ve sürprizsiz."

Başka bir parfüm yazarı Chandler Burr ise Cuir Ottoman'a beş üzerinden dört yıldız vermiş ve şunları yazmış New York Times'daki köşesinde:

"Marc-Antoine Corticchiato'nun (Parfum d'Empire'ın kurucusu) yaklaşımına göre, Cuir Ottoman, Tauer - Lonestar Memories'den daha az sert, Chanel - Cuir de Russie'den daha az lüks ve Hermes - Kelly Caleche'den de daha erkeksidir. Burada gerçek hayattaki gibi deri, harfi harfine uygun bir sanat işidir. Osmanlı hükümdarları tarafından kullanılan deri bu denli özenli bir tarzda mıydı bilemiyorum ama bu deri mükemmel şekilde sunulmuş ve dokulunur durumdadır. Bir kılıfı tutan askıların kokusu veya belki de Topkapı Sarayı'ndaki Sultanın bir sandalı, bir harem kızının kibar parfümlü ayaklarının ucuna kayıp düşme talihidir. Cuir Ottoman'ı sür ve kolunu kokla: deri bir sandal, güneşte ısınmış çiçek gibi bir koku kızları bekliyor."


Parfümümüz uniseks olarak satışa sunulsa da bence erkek kullanımına daha yakın. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Yazın denemenizi tavsiye etmem. 25 yaş ve üzerindeki arkadaşlara daha uygun olacak gibime geliyor.

Artıları:
+ Son kısmı nefis.
+ İlginç bir deri parfümü arıyorsanız tavsiye ederim.

Eksileri:
- Plastiğimsi deri neden kullanılmış pek anlam veremedim.
- Fiyatı yüksek ve her yerde bulmak mümkün değil.

Koku Güzelliği:10/8