10 Temmuz 2013 Çarşamba

Thierry Mugler – Cologne (2001)



Thierry Mugler – Cologne (2001) Markanın uniseks olarak sunulan parfümü.

Bugün ilk defa yaz mevsiminin geldiğine inanmaya başlıyorum. Oturduğum yerde terlemenin, denizi ve onun kokusunu özlemenin, Ege kıyılarında tatil hayalleri kurmanın başka bir açıklaması aklıma gelmiyor.

Şöyle bir mavi tura çıksam tekneyle. Çeşme'den başlasa seyahatim. Zaman ve mekan sınırlamam olmasa. Uğradığım her koyun ve el değmemiş plajların tadını çıkartsam. Sabahları çok erken kalkıp yola koyulsam. Yelkenlimin her şeyi ile kendim ilgilensem. Rüzgar beni alıp götürse canı nereye isterse. Masmavi suları seyretsem güvertede otururken saatlerce. Öğleden sonra "Vira bismillah" deyip, küçük kayığımı suya indirip balık tutsam. Kendimi denizin cömertliğine teslim etsem. Her gün birbirlerine bağırıp çağıran, bunu da büyük bir zevkle yapan siyasetçileri bir gün duymasam ve görmesem ne kaybederim ki. Hep daha fazla kazanma hırsı ile fıtratına ters düşmenin şaşkınlığını yaşayan ve kendisine yabancılaşan insanlarla karşılaşmasam hayatımdan ne eksilir ki? Bu ucu bucağı görünmeyen masmavi deniz ile konuşsam beni dinler mi acaba? Dinleyeceğine eminim.

Çocukluğumdan itibaren yaz mevsimi demek benim için deniz kenarı demek. Fakat konumuz benim çocukluğum değil. Fransız modacı Thierry Mugler'in çocukluğunda duyduğu sabun kokusuna öykündüğü söyleniyor 2001 yılı çıkışlı Cologne parfümü. Hatta Fas'tan aldığı veya orada kokladığı bir sabunun kokusundan esinlendiği iddiasına bile rastladım Cologne için. Arkasında nasıl bir hikaye olursa olsun önemli değil. Çünkü Mugler'in bu sade ve basit parfümü yurtdışında büyük ilgi görüyor. Bakalım benim de gönlümü alabilecek mi?
   

Mugler Cologne'nın açılışı yeşil tozlu yapraklar-çimen şeklinde karşıma çıkıyor. Bu koku çok tanıdık diye düşünürken aklıma hemen incir ağaçlarının yapraklarının kokusu geliyor. Bu yanıyla Diptyque'in ünlü parfümü Philosykos'a benziyor başlangıcı. Çok ilgimi çektiğini söyleyemem üst notaların. Orta kısma geçildiğinde bu tozlu buruk yeşil yaprak kokusu geri plana geçiyor. Ortaya nötr çiçekler (mimoza, portakal çiçeği) ve sabunsu misk çıkıyor. Orta kısım başlangıcına göre daha sevilesi. Ama hala aşık olduğum söylenemez. Son kısımda da miskin etkisi hissediliyor. Ona yeşil kabe samanı ve odunsu notalarda destek veriyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Markanın dördüncü parfümü olan Mugler Cologne, çok basit yapıda aslında. Yeşil yapraklar, portakal çiçeği, sabunsuluk ve misk ana oyuncular. Bonus olarak da bergamot ve odunsu notalar var. Hepsi bu. Orta kısımdan itibaren devreye giren misk bana Bulgari Pour Homme'u hatırlattı. Oradaki damla sakızı efekti gibi diyebilirim. Genel olarak düz çizgide ilerliyor. Çok karmaşık yada derin değil. Mugler'in diğer parfümlerine bakarsak oldukça mütevazi gibi duruyor. Onlar kadar gösterişli ve iddialı sayılmaz. İyi ama neden?

Özellikle büyük ilgi gören limitli üretim "Pure" serisinin yoğun, baharatlı, ağdalı karmaşık karakterli parfümlerini düşündüğümde Cologne, evin, yaramaz olmayan ve annesinin sözünü her zaman dinleyen sakin çocuğu gibi. Diğer kardeşlerine ne tarz olarak ne de kuvvet anlamında benzemiyor. Hele ki Angel gibi büyük bir hit çıkarmış markanın Akdeniz sahillerinde tatile yapan üyesi gibi Cologne. Çünkü onun konsepti bu. Vermek istediği mesaj temizlik hissi veya yeni yıkanmış yatak çarşaflarının kokusu muhtemelen. Bunun içinde onu suçlayacak değiliz tabiki.


Bir çok yorumcu çok ferah kokusu olduğunu ifade etmiş. Şimdi o kadar da serinleten, sıcaklarda ağaç altındaki hamakta uyurken sizi ferahlatacak bir arkadaş gibi gelmedi bana. Evet içeriğindeki notalar yaz mevsimine uygun aromalar ama özellikle başlangıcındaki odunsuluk sınırlarında kullanışmış yeşil çimensi koku hiç de klima karşısına geçilmiş hissi vermiyor. Oldukça buruk ve bence burnu zorlayan tarafı var başlangıcının. Çoğu kişi kokusunu genel olarak Creed - Original Vetiver'e benzetmiş. Başlangıcını saymazsak, sonlara doğru gerçekten de andırıyor Original Vetiver'i.

Açıkçası ismindeki Cologne'yi gördüğümde daha limon-turunçgil ağırlık bir parfüm bekliyordum. Onun yerine neroli ve sabunsuluk buldum denilebilir. Başlangıcı dışında uyumsuz bir tarafı yok. Ama benim için fazla yeşil ve sabunsu kokuyor. Kendi adıma çok abartılacak veya özel tarafı yok diyebilirim.

Fakaaat. Ülkemizde yaz mevsimi için kullanıma uygun Bulgari - Aqua ve Aqua Marine, 212 Men gibi popüler parfümlere yönelmiş erkeklerin fazla bildikleri kokulardan değil Mugler Cologne. Oysaki yurt dışında büyük bir seven kitlesi var. Takip ettiğim forumlarda hakkında genel olarak güzel şeyler yazılıyor, tavsiye ediliyor. Ülkemizde ise o kadar ilgi çekmediği aşikar. Nedenini bende bilemiyorum.

Parfümün ilginç bir tarafından da kısaca bahsedeyim. Açıklanan notaları içinde "S" notası var. Marka bu notanın ne olduğunu veya içeriğini açıklamamış. Sanırım pazarlama kampanyasının içine biraz ilginçlik katmak istemişler. Ben yine de küçük bir tahmin yapayım. Acaba bu "S" notası "Soap" olmasın?


Dört mevsimde de kullanılabilir bence. Soğuk kış günlerinde pek iyi sonuçlar vermeyeceğini düşünüyorum. Sanki ilkbahar-sonbahar için daha uygun. Yaz mevsimi için de yeterince ferahlatıcı gelmedi bana. Belki de alışmışız yaz parfümü deyince bol bol limon-portakal kokmaya.

Bu kadar basit ve sade bir kompozisyonu bana koklatsalar büyük ihtimalle Jean Claude Ellena'nın tasarladığını düşünürdüm. Fakat Mugler Cologne'ya saygı duyulan burunlardan Alberto Morillas imza atmış. Parfüm yazarı Luca Tur, "buhar temizliği" olarak sınıflandırmış. Beş üzerinden dört yıldız vermiş ve oldukça beğenmiş.

İsminin Cologne olduğuna bakmayın. EDT konsantrasyonuna sahip. Unisek olarak satılıyor. Bence erkek kullanımına biraz daha yakın. Hatta Luca Turin'de onun "eğlenceli bir erkeksi parfüm olduğunu" söylemiş. Ama bir kadında kötü duracağını sanmıyorum. Bence denemeden almak iyi fikir değil.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.


Artıları:
+ Basit, kullanımı kolay yapısı.
+ Yapaylık hissedilmemesi memnun edici.
+ Yurt dışında çok uygun fiyatlara bulunabiliyor.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Benim için fazla yeşil ve sabunsu.
- Fark edilirliği yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/6

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Tom Ford - Tom Ford for Men (2007)



Tom Ford - Tom Ford for Men (2007)  Markanın ilk erkek parfümü.

Bazı insanlar vardır. Hayata karşı olan dirençleri diğerlerine göre daha yüksektir. Karşılarına çıkan zorluklarla mücadele etme azmi şaşkınlık vericidir. Aldıkları her darbe adeta onların yeniden doğması için bir sebeptir. Çoğu kişinin vazgeçme eşikleri çok düşüktür oysaki. Hep kazanan ve başarılı olanların sayısı binlerle sınırlıyken, kaybeden veya başaramayanların sayısı yüzbinlerden de fazladır. Çünkü insan, güçlü görünen ama bir o kadar da zayıf olan canlılar sınıfındadır bana göre. Ne kadar inkar etmeye çalışırsak çalışalım hayat, her zaman insanın bir adım önünden gidiyor. Yakalamaya çalıştıkça daha uzaklaşan bir "an" gibi.

Dünyaya ismini duyuran insanların hep bir amaçları vardır bence. Bu amaçların belki de en bilineni arkasında bir eser bırakma arzusudur çoğu zaman. Çünkü isimler, hayatlar, yaşanılan evler, binilen arabalar, edilen sohbetler, yapılan iyilikler, yaşanan aşklar yüzyıllar sonra unutulup gidecektir. Zamanın döngüsü, her şeyi öğüten dev bir makine aslında. Zaten olması gereken de bu değil mi? Yoksa hepimiz anılarımızla yaşamaya kalksak ne kadar dayanabiliriz ki hayata.

Orta yaşlarında dünyanın en büyük markalarından birisinin yöneticisi olmuştu Tom Ford. Zor durumda bulunan Gucci'nin imdadına yetişmişti. Günde 18 saat çalışarak, batacak denilen Gucci'yi eski güçlü dönemlerine taşıyordu yavaş yavaş. Uzun yıllarını verdiği Gucci macerasından sonra ayrılma anı geldiğinde Tom Ford, arkasına dönüp baktığında ne görmüştü acaba? Batmakta olan gemiyi kurtaran kahraman mı? Moda tarihine adını yazdırmış bir adam mı? Egolarını yeterince tatmin edememiş bir işkolik mi? Yoksa kanserle uzun yıllardır mücadele eden sevgilisinin kendisine duyduğu hayranlık mı? Kim bilir...

Bir çok kişi onun için "dahi" diyor. Muhtemelen haklılar. Çünkü henüz on yılı bile dolmamış markasını, dünyanın en bilinen isimlerinden birisi haline getirdi. Ve bu durum, normal atmosfer basıncı altında çoğu kişinin hayal bile edemeyeceği bir şeydi. Zaten dünya dahilerin ve çılgınların öncülüğünde ilerlemiyor mu? Zihni herkesten farklı çalışan insanlar dünyanın teknolojik, ekonomik, sosyolojik ve düşünsel anlamda bayraktarlığını yapmıyor mu? Deliler, çılgınlar, uçuklar ve dahiler... İyiki varsınız. Her ne kadar dünyanın büyük çoğunluğu sizden nefret etse ve kıskansa da...


Moda endüstrisinin son yıllardaki en büyük keşfi kuşkusuz Tom Ford isimli yakışıklı Teksaslı. Onun en sevdiği şeylerden birisi ise çarpıcı reklam kampanyaları ile ürünlerini pazarlamak. Çarpıcıdan kastımın seksi hatta çoğu zaman erotik olduğu anlaşılmalı. Tom Ford Beauty markası ile pazara sunduğu parfümlerinden kendi ismini taşıyan Tom Ford for Men, cinselliğin sınırlarını zorlayan reklam kampanyaları ile dünyaya tanıtıldı. Tabiki dikkatler hemen markaya çevrildi. Aynı şekilde parfüm severlerinde dikkatinden kaçmadı bu büyük pazarlama faaliyeti. Benden yazmam konusunda en çok istek alan parfüm bugünkü konuğum.

Tom For for Men, kendi sitelerinde odunsu olarak sınıflandırılmış ve tanıtımı şöyle yapılmış: "Tom Ford'un ilk erkek parfümü. Modern etkiler ile klasik elementlerin karışımı. O ikinci bir ten gibi. Yaratıcı, klasik odunsu bir parfüm. Tensel, rafine ve lüks."

Parfümü ilk kullandığımda karşıma parlak turunçgiller çıkıyor. Buradaki turunçgiller portakal ağırlıklı değilde metalik bir içki temasını andırıyor. Muhtemelen bergamot-mandalina karışımı. Kimi yorumcular üst notaları liköre kimisi de viskiye benzetmiş. Bence de metalik viski kokusuna benzeyen turunçgiller hakim. Çok modern değil. Biraz olgun hali var başlangıcın. Bence gayet başarılı. Sevdim açılışını. İlerleyen dakikalarda bu metalik ve cazibeli turunçgillere ferah baharatlar ekleniyor. Ağırlık zencefilde. Fakat oldukça yumuşak kullanılmış. Bu kısımda güzel de bir sürpriz var. Hafiften de tütün geliyor arkalardan. Orta notalar için turunçgil-baharat-tütün-amber kombinasyonu diyebilirim. Ne yazık ki yapaylık kendisini göstermeye başlıyor. Özellikle amber başarısız kullanılmış. Rahatsız edici derece de hissediliyor yapay amber. Orta kısmı için iyi şeyler hissedemiyorum. Son kısımlarda ise yumuşak odunsu notaların hakimiyeti var. Kabe samanı destek veriyor yapay tatlımsı odunsulara. Güneş gibi parlıyor Angel benzeri silhat. Çok şaşırdım bu ortaya çıkan silhata. Oysaki parfümün genel gidişatına pek uymuyordu. Yine de iyiki var kremsi silhat. Alt notalardaki odunsu notaları sevmedim ama silhata bayıldım. Böylece tenden ayrılıyor.

Tom Ford for Men, genel olarak metalik yapay turunçgiller, ferah ve yumuşak baharatlar, tütün, amber, odunsu notalar ve silhattan oluşuyor. Ana aksı ise metalik turunçgiller, yapay amber, tütün ve silhat meydana getiriyor. Diğer öğeler ise genel beğeniyi arttırmak için yan rollere eklenmiş oyuncular adeta.


Öncelikle belirteyim ki Tom Ford for Men, başlangıcı ve sondaki silhat hariç yapay kokuyor. Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan bariz metalik yapaylık, kalite hissiyatını ciddi anlamda düşürüyor. Yani karşımızda çok rafine, mis gibi doğal kokan, duru ve uyumlu bir koku yok. Biraz dağınık, üzerinde pek çalışılmamış, sanat eseri sayılamayacak bir arkadaş diyebilirim. İyi de Tom Ford markasının amacı sanat eseri yaratmak mı? Kendi açılarından tabiki değil.

Burada markanın kendisini nasıl sunduğu ve hangi amaçla bu parfümü piyasaya sürdüğü önem kazanıyor. Öncelikle Tom Ford'un cazibeli, seksi, etkileyici, iddialı, erkeksi, provakatif bir koku formu üzerinde durduğunu düşünüyorum. Çok satan, popüler olma ihtimali yüksek, gece kulüplerinde yada günlük hayatta ilgi çekecek, övgüler alacak bir parfüm istedi büyük ihtimalle Tom Ford. Şu haliyle bazı sorunları olsa da başarmış gibi. Çünkü Tom Ford for Men büyük kalabalıkların sevebileceği bir kokuya benziyor. Bu anlamda görevini başarıyla yerine getiriyor.

İyi de Parfüm Merakı ne düşünüyor derseniz o zaman biraz ukalalık yapayım söz buraya gelmişken. Parfümümüz, bence kalite anlamında vasat. Özellikle yapay amberin ve yapay odunsuların kullanımını hiç sevmedim. Ve parfümden ciddi anlamda soğumama sebep oldu. Sonuçta burnumu tırmalıyor bu yapaylık. Yok demek veya inkar etmeye kalkışmanın anlamı yok. Tom Ford for Men, benim için bir şişesi alınacak kadar sofistike değil.


Belki de beklentim fazlaydı. Çünkü markanın ilk erkek parfümü. Hem de Tom Ford'un bizzat ismini taşıyor. Acaba sırf bu özellikleri bakımından daha özenli bir kokuya sahip olamaz mıydı? Büyük ihtimalle olurdu. Ama o zaman da Tom Ford isminin etrafa yaydığı auraya ters düşebilirdi. Sanırım markamız işin biraz kolayına kaçarak, vasat kalitede ama ilgi çekici koku yoluna sapmış. Yani bir çok sıradan ana akım parfüm üreticisinin tercih ettiği stratejiyi benimsemiş. İyi de o zaman Tom Ford isminin ve onun bu kadar iddialı parfümünün diğer sıradan markalardan ne farkı kalıyor?

Her şeye rağmen kötü bir parfüm değil. Hatta birbirinin aynısı yeni nesil parfümlerden ayrılan farklı bir tarzı var. Bu da onu karizmatik yapıyor. Evet belki de doğru kelime karizmatik Tom Ford for Men için. Ama hayatınızın kokusu olacak kadar değil.

Bahsetmem gereken durumlardan birisi de erkeksilik. Günümüzün modern parfümlerindeki tatlılık kullanımı, çoğu kişinin şikayetine sebep oluyor. Bu tür parfümlerin biraz kadınsı olduklarına dair tartışmalar var. Tom Ford for Men ise fazla tatlılık barındırmayan yapısı ile dikkat çekiyor. Başlangıcından itibaren erkeksi çizgide ilerliyor. Pek öyle kadınsılığa prim vermiyor. Bu tarz erkeksi parfümleri seven ve modern kokuların hiçbirisinde bu tonu bulamayanların denemesi gereken bir arkadaş diyebilirim.  

Avon, Calvin Klein, Estee Lauder gibi markalar için çalışmış olan Yves Cassar tasarlamış kokusunu. Parfüm yazarı Luca Turin, ferah oryantal olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.


Parfümün şikayet edilen başka yanları ise kalıcılığı ve fark edilirliği. Kalıcılığı EDT'lere göre normal. Ama fark edilirliği bende de düşük oldu. Havaların biraz serinlediği bu günlerde denediğim Tom Ford for Men, sanki sonbahar-kış mevsimine daha yakın gibi. Fakat makul oranlarda kullanılırsa yaz mevsimi için de düşünülebilir. Denemeden almayınız pişman olmayınız.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Cazibeli ve seksi sayılabilecek kokusu.
+ Genel olarak bir çok kişinin beğenebileceği yapısı.

Eksileri:
- Orta kısmından itibaren karşıma çıkan yapaylığı yadırgadım.
- Fark edilirliği düşük.
- Rakiplerine göre yüksek fiyata sahip.

Koku Güzelliği:10/7

30 Haziran 2013 Pazar

Acqua di Parma – Colonia (1916)



Acqua di Parma – Colonia (1916)  Klasikler arasında yerini alan eserlerden.

Parma. Kuzey İtalya'nın ortasındaki bu şirin şehir, tarihi güzellikleriyle birlikte gastronomi alanında da iddialı. Hatta meşhur Parmesan peynirinin isminin Parma şehrinden geldiği bile rivayet ediliyor. Tarihi kiliseler, saraylar, tiyatrolar ve Avrupa'nın en eski üniversitelerinden birisini barındırması, Parma şehrinin ilgimizi çekmesi için yeterli bence.

Tarihi İtalya kadar eski olan bu şehir, 12. yüzyıldan sonra adını duyurabilmiş. Günümüzün modern İtalyasında sadece meşhur yeşillikli Tortelli veya et suyunda Anolini yemekleri ile anılmıyor Parma. İtalya'nın gururu olan bir markayı bünyesinden çıkarabilmesi ile dikkati çekiyor. Hem de yüzyıla yakın tarihi olan bir marka. Aslında hikaye bundan 97 yıl önceye kadar gidiyor.

1916 yılında eski Parma şehrinin merkezinde, küçük bir parfüm laboratuvarı düşünün. Ahşap rafların ve eski büyük şişelerin içinde farklı farklı esanslar bulunan bir dükkan. Herşeyi el ile hazırlanan formüller üzerinde çalışan o dönemin "parfümörleri" mum ışığı altında son kontrollerini yapıyorlar. Amaçları basit ve geleneksel İtalyan tarzı bir kolonya yapmak. Hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi bir koku. Turunçgil ve limon ağırlıklı. Şık ve tarz sahibi. O dönem için lüks ve aristokratik. Ve bu çabaların sonunda kendi deyimleri ile "ilk gerçek İtalyan Eau de Cologne" üretilmiş oldu.

Acqua di Parma markasının serüveni böyle başlıyor denebilir. Amaçları, 1900'lü yılların İtalyan tarzını, şıklığını, estetiğini ve kalitesini bütün Avrupaya hatta dünyaya tanıtmaktı. Tabiki bunu parfümler ve farklı güzellik ürünleri ile yapacaktı. Burada önemini kavramamız gereken durum Acqua di Parma'nın safkan bir parfüm markası olması. Ünlü moda evlerinin "bir kaç tane de parfümümüz olsun yan ürün olarak" düşüncesi onlar için geçerli değil. Uzmanlıkları sadece güzel kokulu şeyler üzerine. Bir anlamda İtalya'nın en eski niş parfüm evi diyebiliriz. Her ne kadar 2001 yılında Louis Vuitton grubuna satılmış olsa da.


Colonia, markanın ilk ve en ünlü parfümü. Hatta parfüm endüstrisinin önemli klasiklerden birisi diyebilirim rahatlıkla. 1916 yılından beri üretimi devam ediyor. Tabii ki bazı reformülasyonlar geçirmesi kimseyi şaşırtmamalı. 97 yaşında bir parfümün ilk hali ile günümüze gelmesi pek mümkün görünmüyor.

Turunçgilli olarak sınıflandırlmış Colonia. Bence de kesinlikle doğru. Zaten parfümün ilk saniyelerinde karşınıza turunçgiller çıkıyor. İlk sıktığımda eski ve tozlu limon, aromatik otlar (biberiye, kekik veya fesleğen) ve çok güzel lavanta karşıma çıkıyor. Eski tarz turunçgilleri hatırlatan üst notalar çok doğal, çok rafine ve çok güzel. Harika başlangıcı var Colonia'nın. Sonrasında orta kısma geçiliyor. Açıkçası büyük değişimler geçirmiyor. Aynı eski ve tozlu turunçgiller devam ediyor. Aromatik otlar biraz daha kendisini gösteriyor. Lavantanın yerine bir parça gül, yumuşak ve ferah baharatlar ekleniyor. Gül bildiğimiz yoğun ve kadınsı haliyle yok burada. Turunçgil ile karıştırılmış adeta. Orta kısmını da çok sevdim. Son kısma gelindiğinde odunsu notaların ağırlığı hissediliyor. Biraz da meşe yosunu buradayım diyor. Klasik bir kapanışı var. Turunçgiller ile odunsu notaların işbirliği. Çok etkileyici değil. Belki de parfümün en sıradan tarafı olmuş sonları. Böylece de tenden ayrılıyor.

Colonia, hiç şüphesiz tam bir turunçgil kokusu. Tozlu ve eski kokan limon-portakal birlikteliği harika. 1980'li yılların sert şiprelerine çok benziyor bu turunçgil kullanımı. Zaten ilk denememde hemen Christian Dior'un erkek klasiklerinden Eau Sauvage'a benzettim. Fakat ilerleyen kullanımlarda Yves Saint Laurent Pour Homme'a da epey benzediğini fark ettim. Yani özetle Colonia, günümüzün parfüm trendlerine biraz uzak. Eski kokan turunçgilleri çoğu kişi beğenmeyebilir. Fakat emin olun nefis kokuyor açılışı.


Orta kısımda bence çok güzel. Hatta orta notalardan itibaren daha da kompleks hale geliyor kokusu. Aromatik otlar çok başarılı kullanılmış. Bu otsular aynı zamanda Colonia'nın, Akdenizli ruhuna da bir gönderme adeta. Bazı yeni parfümlerde aromatik otlar ağdalı ve köşeli kullanılıyor. İnsanların burunlarını yoruyor. Fakat burada kokladıkça daha çok koklamak istiyorsunuz. Adeta bağımlılık gibi bir şey.

Son kısım ise biraz hayal kırıklığı yarattı bende. Odunsu notalar biraz pudralı kullanılmış. Zaten en şikayet edilen kısmı burası genel olarak. Bu eleştirilere katılıyorum. Sonları biraz da özenli olsaymış, ömür boyu kullanılabilecek bir parfüm olabilirmiş.

Her ne kadar büyük değişimler göstermiyor gibi gelse de genel olarak zengin bir yapısı var. Notaları tek tek algılayabiliyorsunuz. Kalitesi tartışılmaz. Yapaylığa rastlanmıyor. Niş parfüm standartlarını rahatlıkla yakalamış gibi görünüyor. Hele ki 97 yıl önce üretildiğini düşünürsek.

Colonia, gerçek bir parfüm klasiği. Gerek kokusu gerekse size yaşattığı deneyim ile adeta zamanda yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. Bu parfümü üzerime sıkıp, gözlerimi kapatıp kokladığımda 1920 yada 1930'lu yılların İtalyasında gibi hissediyorum kendimi. Gayet şık takım elbise ve değişmez aksesuvar olan fötr şapka ile centilmen İtalyan erkeklerinden birisiyim şimdi. Dar ve tozlu İtalya sokaklarında yürüyorum. Elinde şemsiyesi ve geniş elbisesi ile karşıdan gelen nazik hanıma selam veriyorum. O da bu iltafatımı kendisine yakışan bir şıklık ile cevaplıyor. İşte Colonia bana bunları düşündürüyor.


Şimdi de Sicilya adasındayım. Mevsim sonbahar. Eylül ayının sonları. Güneşin yaz aylarındaki yakıcılığı kalmamış. Eğik açıyla gelen güneş ışınlarının altında plaj şezlongunun üzerinde uyukluyorum. Denizden gelen hafif bir meltem vücudumun üzerinde geziniyor. Arkamdaki portakal ve limon bahçelerinden gelen koku ile denizin o nefis yosun kokusu birleşiyor. Gözlerim hafif kapalı. Hüzünlüyüm. Sebebini bilmiyorum. Yanımda sevdiğim kadının olmaması mı acaba? Onun elini tutamamak mı? Bu güzel anları yalnız başına geçirmek mi içimi burkuyor? Belki de o güzel yaz mevsiminin bitmekte olduğunu fark ettiğim için. Sebebi ne olursa olsun ne düşüneceğimi ve ne hissedeceği bilmiyorum. Sadece o ana bırakıyorum kendimi.

Bir süredir kullandığım Colonia'yı bence tanımlayan en iyi iki kelime nostalji ve hüzün. Nostalji kısmı eski anıları çağrıştırdığı için olabilir. İnsanı gerçekten de geçmişe götürüyor kokusu. Şu an hayatta olmayan büyük halamın evindeki kolonya şişelerinden yayılan kokuyu hatırlattı bana. Hüzünlü hissetmeme sebep olansa çok canlı, modern ve pozitif olmayan karakteri. Buruk kullanılmış turunçgiller ve limon garip şekilde onu melankolik yapıyor. Zaman zaman hafiften de hayvansallık hissediyorum. Fakat oldukça sınırlı bir ballı hayvansallık. Bu anlamda eski tarz tatlı hayvansal oryantallere de göz kırpıyor.            

Colonia, eski kokan yapısı nedeniyle genç arkadaşlar için iyi bir seçenek olmayabilir. Zaten onu başkalarını etkilemek için değil, ruhunuzu okşamak için kullanmalısınız. O size özel olmalı. Olgun, görmüş geçirmiş, stil sahibi erkekler daha iyi taşır Colonia’yı sanki.

30 hatta 35 yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Uniseks olarak satılıyor fakat bana erkek kullanımına daha yakın geldi. Yine de kadınlar da bakabilirler kokusuna. Belki ilgilerini çeker. Parfüm kritikçisi Luca Turin Colonia'yı çiçeksi kolonya olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Ayrıca parfümün ünlü sevenleri arasında Cary Grant, David Niven, Ava Gardner, Eva Turner, Audrey Hepburn varmış.


Parfümümüz pek alışık olunmadık şekilde Eau de Cologne (EDC) formunda. Parfümün ilk hali de EDC'ymiş zaten. Onun için kalıcılık ve fark edilirlik değerleri düşük olabilir. Tam bir sonbahar parfümü bence. İlkbahar veya yaz mevsiminde de kullanılabilir. Bir iyi haber daha vereyim. Acqua di Parma'nın parfümleri gerek ülkemizdeki bazı büyük mağazalarda gerekse bir çok internet sitesinde satılıyor. Yani ulaşması kolay diyebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Orta kısmını da beğendim.
+ Rafine, şık, stil sahibi kokusu.
+ Günümüzün parfümlerindeki gibi bol tatlılık barındırmayan yapısı memnun edici.

Eksileri:
- Sonları etkileyici değil.
- Fark edilirliği biraz zayıf.

Koku Güzelliği:10/8

26 Haziran 2013 Çarşamba

Ulric de Varens – UDV Action (2009)



Ulric de Varens – UDV Action (2009)  Markanın erkek parfümlerinden.

Uygun fiyatlarla yaratıcılık ve seçicilik. Geleneksel ve selektif parfümlere genç ve yenilikçi alternatif. Parfüm ve güzellik sektöründe geniş ve cazip ürün yelpazesi olarak açıklıyor Ulric de Varens markası stratejisini. Hatta markanın kurucusu Varens amaçlarını şöyle özetlemiş: "Her tüketicinin seçici bir dünyaya ulaşmasını sağlamak için uygun fiyatlı parfümler yaratmak."

Dünyanın doksandan fazla ülkesinde parfümleri satılan Ulric de Varens'in, ulaşılabilir fiyatlara ünlü tasarımcılara yaptırdıkları parfümleri şüphesiz ki önemli bir eksikliği gidermeye çalışıyor. Özellikle ülkemizde yüksek vergi oranları sebebiyle oldukça pahalı fiyatlara satılan parfümlere (Örnek: Calvin Klein, Hugo Boss, Giorgio Armani veya Versace) çoğu kişinin ulaşması zor görünüyor. Ulric de Varens gibi markalar da tam burada devreye giriyor.

Markanın parfümlerini ünlü burunlar tasarlamış çoğu zaman. Jean Claude Ellena, Jean Jacques veya Henri Bergia aklıma gelen isimler. Bugün yazacağım UDV Action'ı Henri Bergia tasarlamış ve dünyasal odunsu-baharatlı olarak sınıflandırılmış. Parfümün resmi tanıtımı şöyle: "UDV Action erkeksi ve kışkırtıcı bir parfümdür. Gösterişli başlangıçtan sonra, baskın ve göz alıcı olan UDV Action, güçlü kişiliğe sahip odunsu dokunuşlarla vahşi karakterini vurgular. Turunç ve bergamot özleri önderliğinde olan bu etkileyici koku, kalbinde yasemin çiçeğinin, aynı zamanda sedir ağacının ve silhatın dokularını taşır. Aynı zamanda amber ve kabe samanının erkeksi etkisini hissettirir. Bu parfüm, etraftakilerin kayıtsız kalamayacağı imza gibidir. Gücünü sizde keşfedin."
   

Parfümün açılışı ferah, lezzetli ve tuzlu turunçgiller ile gerçekleşiyor. Bu güzel portakala limon da eşlik ediyor. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısma gelindiğinde limon geri plana geçiyor. Lezzetli ve tatlımsı portakal öne çıkıyor. Tuzlu portakala ferah baharatlar da katılıyor. Fakat baharatlar çok hafif ve yumuşak kullanılmış. Bu andan itibaren son yılların popüler parfümlerinden Terre d'Hermes'e epey benziyor. Hatta Parfum versiyonunu andırıyor. Son kısıma gelindiğinde koku karakteri değişmiyor. Tuzlu portakal ve baharatlara yumuşak odunsu notalar ekleniyor. Sedir ağacı olma ihtimali yüksek. Böylece tenden ayrılıyor.

UDV Action, ferah, hafif, pozitif ve insanı mutlu eden yapıya sahip. Özellikle sıcak yaz günlerinde kullanım için ideal. Zaten bende bir süredir kullanıyorum. Öyle olumsuz bir yanına rastlamadım. Fakat aklıma takılan bir kaç şeyden bahsedeyim madem yeri geldi.

Parfümün en dikkat çeken tarafı başlangıcından itibaren yapaylığa rastlanmaması. Özellikle başlangıcındaki tuzlu ve lezzetli portakal-limon işbirliğini başarılı buldum. Sanırım önümüzdeki yıllarda bu tarz portakal kullanımına daha fazla rastlayacağız. Hatta akuatik bile diyebilirim yer yer. Bu hissi bana başlardaki o tuzlu kısım vermiş de olabilir.

UDV Action, çok basit bir kokuya sahip. Tatlı portakal, biraz ferah baharatlar ve odunsu notalar. Ama portakal her zaman ana oyuncu. Diğer unsurlar yan rollerde. Diğeceğim şu ki çok düz çizgide ilerliyor kokusu. İlk sıktığınızdan teninizden gidene kadar hiç değişmiyor. Bu anlamda tekdüze diyebilirim. Ayrıca test süresince bol miktarlarda kullanmama rağmen fark edilirliği zayıf oldu. Kalıcılığı ise bir EDT'ye göre normal.


Geleyim benzerlik olayına. Şu bir gerçek ki UDV Action, bu haliyle Terre d'Hermes Parfum'un neredeyse aynısı. Terre d'hermes Parfum'un başlangıcındaki o yeşil çiçekleri saymazsak, orta kısımdan itibaren çok benzeşiyor UDV Action ile. Terre d'Hermes'in oldukça yüksek fiyatını düşünürsek, neredeyse beşte biri fiyatına benzerine sahip olmanız mümkün görünüyor.

Ulric de Varens markası çok uygun fiyatlara parfümlerini sunuyor. Fiyat ve kalite anlamında şimdiye kadar denediğim en iyi örneklerden birisi UDV Action. Markanın diğer erkek parfümleri de elimde olduğundan ara sıra onları da kullanıyorum. Fakat en sevdiğim Ulric de Varens parfümü olarak yerini alıyor UDV Action.   

Parfümümüzü Henri Bergia tasarlamış. Bergia, çok bilinen parfümörlerden değil. Referans işleri olarak Salvador Dali - Laguna For Men, Gres - Caline Blooming Moments, Comptoir Sud Pacifique - Oudh Intense, Jacomo - Aura for Men sayılabilir.

Ferah ve hafif yapısından dolayı tam bir yaz parfümü. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Genel olarak düşündüğümde genç erkekleri hedeflediğini sanıyorum. 17-30 yaş arasındaki erkeklere uyar gibime geliyor.


Ulric de Varens'in şişelerine ünlü tasarımcı Thierry Baschmakoff imza atmış. Küçük bir bilgi olarak vereyim unutmadan. Ayrıca Türkiye pazarına henüz yeni girdiler. Parfümleri Watsons, Gratis ve Evkur gibi mağazalarda satışa sunulmuş. İlgilenenlere duyurulur.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Genel olarak yapaylık barındırmaması memnun edici.
+ Terre d'hermes Parfum'e fiyatı bakımından ulaşamayanlar için güzel bir seçenek.

Eksileri:
- Çok düz çizgide ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor kokusu.
- Fark edilirliği zayıf oldu tenimde.

Koku Güzelliği:10/7

23 Haziran 2013 Pazar

Mancera – Cedrat Boise (2011)



Mancera – Cedrat Boise (2011)  Markanın yeni parfümlerinden.

Hava sıcak ve daha da sıcak olacağa benziyor. Yok, pop müzik sanatçısı arkadaşlara özenmedim. Ama meteoroloji biliminin son yıllarda kat ettiği gelişme kayda değer. Neyseki bir haftalık hava tahminleri bile artık iyi kötü doğru çıkıyor. 20 Haziran tarihinden bir hafta sonra sıcaklıkların daha da artacağı malumunuz. Demek ki artık yaz mevsimine uygun parfümlere geçme zamanımız gelmiş. Her ne kadar ara sıra sonbahar-kış mevsimine yakın parfümleri yazacak olsam da genel olarak ferah kokular üzerine çalışacağım bu aralar.

Yaz parfümleri... Limon, turunçgil, meyveler, ferah çiçekler, deniz kokusu ve yosun. Ferahlığı, rahatlığı, salaşlığı hatırlatan her nota, yaz parfümlerinin öznesi olabiliyor. Sıcak yaz günleri için beklettiğim bir parfüme yer vermem gerektiğini düşünüyorum artık. Fransız niş parfüm evi Mancera'nın popüler parfümlerinden birisi karşımızda. Cedrat Boise, Fragrantica'da aromatik turunçgil olarak sınıflandırılmış. Uniseks kullanıma uygun olduğu belirtilmiş. Geçelim detaylara.

Cedrat Boise’i ilk sıktığımda ferah turunçgiller (bergamot) ile bir parça limon karşıma çıkıyor. Güzel ve doğal bir karışım olduğunu söyleyebilirim. Bergamot modern kullanılmış neyseki. Limon ile bir parça yumuşatılmış. Bence hoş olmuş açılışı. Orta kısma geçildiğinde bu sefer meyveler devreye giriyor. Daha çok ananas ve metalik turunçgiller karışımı. Bana meyve sularını hatırlattı. Meyvelerde biraz metalik-yapay taraf var. Orta kısım için eh işte diyebilirim. Son kısımda odunsu notaların ağırlığı hissediliyor. Ananas benzeri meyvemsilik eşlik ediyor erkeksi odunsu notalara. Böylece de tenden ayrılıyor.

Cedrat Boise, sıcak yaz günleri için güzel sonuçlar verebilecek yapıda. Ferah, yumuşak, kullanımı kolay, basit bir formüle sahip. Turunçgiller, meyveler ve odunsu notalar. Hepsi bu. Tabiki parfümün ana öğesi meyveler. Fakat bol tatlı ve sıkıcı değil. Pürüzsüz ama neredeyse doğal kokan, marketlerde satılan ananas-elma sularına benziyor. Eğer bu tür meyveli parfümlerle aranız iyiyse denemenizde fayda var.


Hafiften metalik yapaylık hissettiğim meyveler, yüksek kaliteli değil. Yani bir Serge Lutens parfümündeki o nefis meyve kullanımı burada yok. Daha şeffaf ve tekdüze. Derin yada detaylı değil. Fakat kötü ve vasat da değil. Bence ortalama değerlerde. Eğer yüksek sayılabilecek fiyatı sizin için önemli değilse düşünülebilir. Ama uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olabilir bu basit koku. Benden söylemesi. Ayrıca başından sonuna kadar büyük değişimler geçirmiyor. Aynı çizgide ilerliyor.

Cedrat Boise, bence herkesin sevebileceği gibi. Onu kullanan kişilerin nefret etmeyeceklerini sanıyorum. Bu anlamda genel beğeniye hitap ettiği söylenebilir. Hatta bu parfümü üzerinizde koklayanlardan güzel övgüler alabilirsiniz.

Mancera, niş parfüm evi. Onun için ana akım markalardan daha başarılı işler beklemek hakkımız. Bu anlamda Cedrat Boise harikalar yaratmıyor. Çok büyük uyumsuzluk yaşanmayan kokusu belli bir seviyenin üzerinde. Ama muhteşem de değil. Yani o kadar abartılacak yanı yok.

Hatta rakiplerinden birisine şaşırtıcı derece de benziyor. Creed'in büyük ilgi gören yeni parfümlerinden Aventus'u andırdığı aşikar. Hatta özellikle bu yönünü merak etmiştim. Aventus'u çok başarılı bulmadığımı her zaman söylüyorum. Bence Cedrat Boise hem koku güzelliği ile hem de kalite anlamında Aventus'tan biraz daha başarılı. Aventus'u sevenlere rahatlıkla tavsiye ederim.


Cedrat Boise, markanın diğer parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) formunda. Başlangıcı oldukça dolgun ve fark edilir. İlerleyen dakikalarda tene yakın kalıyor. Kalıcılığı gayet iyi.

Parfümü markanın diğer eserlerine imza atmış Pierre Mancera tasarlamış. Uniseks olarak görünse de bence erkek kullanımına daha yakın. Genel olarak erkeksi yapıda diyebilirim. Özellikle sonlardaki odunsu vurgu bu durumun sebebi. Meyveler de oldukça erkeksi kullanılmış. Tam bir yaz parfümü. Soğuk kış günlerinde nasıl tepki verir bilemiyorum. Genç arkadaşları hedefliyor gibi. 18-30 yaş arası için uygun olabilir. Denemeden almamak gerek.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ Kalıcılığı fena değil.
+ Genel olarak herkesin sevebileceğini düşünüyorum.

Eksileri:
- Meyveler biraz metalik/yapay gibi.
- Düz çizgide ilerliyor. Sürpriz yapmıyor.
- Fark edilirliği zayıf oldu tenimde.

Koku Güzelliği:10/6.5