29 Temmuz 2013 Pazartesi

Miller Harris – La Pluie (2011)


Miller Harris – La Pluie (2011)  Markanın başarılı parfümü.

La Pluie. Fransızca. Türkçeye yağmur olarak çevriliyor anladığım kadarıyla. Bir parfüme yağmur ismini vermek... Oysa yağmuru hep kız ismi olarak düşünürdüm. Yada hafiften yağarken altında yürümekten büyük zevk aldığım mucizevi doğa olayı. Bize yağmurun oluşması ile anlatılan şeyler ne kadar da basit oysaki. Bulutlar toplanırlar ve içlerindeki su buharı belli yoğunluğa ulaşınca, yer çekiminin de etkisiyle dünyamıza düşerler. İyi de her şey bundan ibaret mi?

Yağmurun yağması ile ilgili beni en çok sarsan ifadelere kutsal kitabımızda rastlıyorum genellikle. Yağmurun sadece yukarıdan düşen sudan ibaret olmadığı, bu sayede her türlü bitkinin beslendiği ve insan yaşamının en önemli döngüsünü oluşturduğu pek aklımıza gelmez çoğu zaman. Bolca yağdığında kaçmaktan başka nasıl bir ilişkimiz var yağmurla? İbret alıp düşünmemiz gereken o kadar mucize var ki etrafımızda. Fakat insanoğlunun daha önemli öncelikleri var. Mesela arabasını üç senede bir yenilemeye çalışmak, banka hesabındaki paralara yenisini eklemek, yeni aldığı yazlığını arkadaşlarına böbürlenerek göstermek gibi. Ne kadar da önemli şeyler değil mi?

Oysa bir yağmur damlası kadar masum ve basit olabilsek. Aynı yeni doğmuş bebekler gibi. Etrafa gülücükler saçan o mikro insanlar nasıl da mutluluk kaynağı oluyor milyonlarca çiftin. Bebeklerin ve çocukların bu kadar çok sevilmelerinin sebebi belki de onlardaki saflık, bozulmamışlık ve dürüstlüğün hiç bir yetişkinde olmamasımıdır acaba? Biliyoruz ki o çocuklar büyüyünce aynı bizim gibi bencil, iki yüzlü, çıkarcı ve kolay yalan söyleyebilen insanlara dönüşecekler. Ne yaparlarsa yapsınlar bu sarmaldan çıkamayacaklar. Önlerindeki örnek bu. Başka yolları yok. Dünya böyle. Şehirler böyle. Kasabalar böyle. Köyler böyle. Bu karşı konulamaz bir yozlaşma süreci. Ve insan bu yoldan geçmek zorunda anlaşılan. Belki de kurtuluşa ulaşmanın tek yolu bu. Ömrümüz yettiğince yaşayıp, göreceğiz.

Konu buraya bir yağmur damlasından geldi sanırım. Yağmurun benim zihnimde çağrıştırdığı anlam ise saflık. İngiliz niş parfüm evi Miller Harris'in La Pluie isimli eseri bakalım zihnimdeki imgeler ile örtüşecek mi? Yoksa ilk tanışmalarında birbirinden hoşlanamayan iki yetişkin gibi mi ayrılacağız?


Kasırga öncesi toplanan koyu renk yağmur bulutlarından ilhamını almış La Pluie. Kendi sitelerinde çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Açılışında hafif tatlımsı kremsi çiçekler var sanki. Biraz da turunçgiller. Fakat beyaz kremsi çiçekler daha baskın. Aldehitler olabilir mi? Yine ilginç bir Miller Harris başlangıcı. Açıklanan üst notalarında farklı olarak buğday var. Yoksa bu ilginç kremsi çiçeksilik buğdaydan mı geliyor? Yada hayvansal kirli misk mi? Evet büyük ihtimalle kirli misk beni rahatsız eden koku. Neyse devam edelim. Orta kısma geçildiğinde daha anlaşılabilir hale geliyor. Kremsi beyaz çiçekler etkin. Hafif tatlımsı çiçekler çok yumuşak ve sakin. Biraz da yeşil çiçekler hissediyorum arada. Hatta vanilya bile var anladığım kadarıyla. Belki de bir parça hindistan cevizi. Orta kısmı sevdim. Sonlarda ise vanilyanın oranı artıyor. Buradaki kremsi vanilya çok güzel. Fakat vanilyaya eklenen sıradan odunsu notalar dikkat çekiyor. Her ne kadar çok gerilerden gelse de dikkatli burunları sıkıntıya sokabilir. Böylece de tenden ayrılıyor.

La Pluie, anladığım kadarıyla çiçeksi bir parfüm. Fakat o bildiğiniz kadınsı ve bol pudralı gibi değil. Çok kremsi, vanilyamsı, modern, yumuşak ve pamuk gibi bir çiçeksilik. Bazı kadın deodorantlarını hatırlatıyor. Fakat onlar kadar ucuz ve basit değil tabiki. Gayet kaliteli ve rafine bir parfüm diyebilirim.

Başlangıcındaki hayvansallık sınırında dolaşan miski sevmesi zor buldum. Ara ara ortaya çıkan yeşil çiçekleri de pek sevemedim. Ayrıca çok fazla değişmiyor ve düz çizgide ilerliyor. Fakat parfümün ana aksını oluşturan vanilyamsı çiçekleri gayet güzel buldum. Oldukça da sevdim.

La Pluie, biraz kafamı karıştırdı. Onu zihnimde birbirine benzemez şeylerle eşleştirdim. Mesela hindistan cevizli güneş kremleri, ocağın üzerinde kaynayan süt, bebek kokusu ve kadınların makyaj malzemelerinin o yağlı kokusu. Sanki hepsinden bir parça var. Onun kokusunu bir renge benzetin deseler kesinlikle beyaz derdim.


Üst notalarındaki o ilginç kokunun ne olduğunu düşünürken aklıma markanın diğer parfümü Feuilles de Tabac geldi. Benzer tarafları olmasa da iki parfümün başlangıcı pek alışılmış değil. Acaba Miller Harris parfümlerinin karakteristiği mi çarpıcı üst notalar? Bilemiyorum.

Parfümümüz kadın tarafına daha yakın gibi duruyor. Zaten bazı kaynaklarda kadın parfümü olarak listelenmiş. Fakat bence erkeklerde kullanabilir. Öyle yoğun kadınsılık barındırmıyor. Bazı yorumcuların "yaşlı kadın parfümü" eleştirilerine anlam veremedim. Evet genç arkadaşları hedeflemiyor belki ama babaanne kokusu da değil gördüğüm kadarıyla.

Çiçeksiliğe ve aldehitlere modern bir yorum getirmiş La Pluie. Pürüzsüz sayılabilecek yapısı memnun edici. Bir çok yeni nesil parfümde olduğu gibi tatlılık barındırıyor. Neyseki çok abartılı kullanılmamış tatlılık. Tam ayarında diyebilirim.

La Pluie zaman zaman incir temalı kokuları hatırlattı bana. Diptyque'in sevilen parfümü Philosykos'daki gibi bir sütsülük algıladım. Hafiften de benzettim birbirine iki parfümü. Umarım yanılmıyorumdur.

Küçük bir not daha ekleyeyim. 2012 yılında Cosmopolitan dergisi tarafından "En iyi niş parfüm" ödülüne layık görülmüş. Kokusunun tasarımını ise markanın kurucusu ve sahibi Lyn Harris yapmış.


La Pluie, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. İsminin yağmur olmasından dolayı hüzünlü, depresif, sonbahara uygun bir parfüm bekliyordum. Göründüğü gibi değilmiş. İlkbahar-yaz kullanımına daha yakın geldi bana. Soğuk günlerde ise nasıl tepki vereceğini denemek lazım.

Artıları:
+ Orta notalarını sevdim.
+ Sonları da gayet güzel.
+ Pürüzsüz ve kaliteli yapısı.

Eksileri:
- Başlangıcına pek ısınamadım.
- Düz çizgide ilerliyor.
- Fark edilirliği yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/7.5

25 Temmuz 2013 Perşembe

Bulgari – Aqua Pour Homme (2005)


 

Bulgari – Aqua Pour Homme (2005)  Markanın popüler parfümü.

"Mükemmel parfümü nasıl bulabiliriz?"

İnternette dolaşırken yabancı kaynaklı bir sitede gördüm bu soruyu? Önce pek ciddiye almadım. Ama sonra zihnimde bazı şeyler aydınlanmaya başladı. Ne dersiniz? Bir parfüm sever için can alıcı soru bu mudur? Muhtemelen evet. Yaklaşık üç yıldır yazılarım ile devam ettirdiğim Parfüm Merakı sitesi, bana bazı şeyleri öğretti zaman içinde. Bu site sayesinde belki de yüzlerce kişiden mesajlar aldım. Neredeyse tamamını cevapladım. Mesaj atma zahmetini gösteren herkese elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım.

Parfümlerle ilgili olarak bana yöneltilen sorulardan toplumun ve bireylerin psikilojisini anlama babında çok şeyler öğrendim. Hala da öğreniyorum. Adeta bir okul oldu Parfüm Merakı sitesi benim için. Gelen mesajların çoğunda benden harika, etkileyici ve mükemmel parfümü öğrenmek isteyen arkadaşlarla karşılaştım. Herkes benden sihirli bir formül istiyordu. Bir parfüm sıkacaksın ve hayatın değişecek. Herkes seni konuşacak, kıskanarak izleyecek, etrafında pervane olacak. Bu kadarı ancak filmlerde olur dersem hayal kırıklığı yaşar mısınız?

Bir kere herkes neden mükemmeli arıyor? İnsanın hayat yolculuğunda var mıdır mükemmele ulaşabilen? Nirvana'ya varabilmiş kaç kişiye rastladınız? Etrafınızda mükemmel ve kusursuz kaç kişi var ki? Bir bakın şöyle. Siz mükemmel misiniz de parfümün mükemmelini arıyorsunuz? Önce aynayı çevirip kendimize bakmamız gerekmez mi? Haydi bir soru daha o zaman. Mükemmeli hak ediyor muyuz ki mükemmel parfüme layık olalım?

Bende sorular bitmez anlaşılacağı üzere. Artık soruları geride bırakıp bugünkü konumuza geçeyim. Kimileri için mükemmel bir parfüm var sırada. Bu kadar başarılı olmasını, böylesine yüksek satış rakamlarına ulaşmasını, popülerliğini sürekli arttırmasını, kadınların çok beğenmesini hatta bazı kadınların bile onu kullanmasını hangi argümanlarla açıklayabileceğimi bilemiyorum. Belki arkasındaki Bulgari markasının büyüklüğü ile. Yada herkesin içinde kendisinden bir şeyler bulabilmesinde. Ne dersek diyelim 2000'li yılların en büyük ticari başarısını sağlamış parfümlerden birisi Aqua Pour Homme.


Hatırlıyorum, 2005 yılında ilk çıktığında gerek ismi, gerek benzersiz şişesi ve büyük reklam kampanyaları ile çoğu kişinin dikkatini çekmişti Aqua. İsminden de anlaşılacağı üzere deniz-su-okyanus temalı parfümlerden birisi ile karşı karşıyayız. Fakat oldukça güçlü rakipleri de var segmentinde. Mesela kült haline gelmiş Cool Water, çığır açan kokusuyla Kenzo Pour Homme, yıllardır dünyanın en çok satan erkek parfümlerinden olan Acqua Di Gio, CK One Summer serisinin bazı üyeleri hatta ucundan azıcık L'eau d'Issey Pour Homme ve Chanel'in ses getiren atağı Bleu de Chanel. Görüleceği üzere akuatik temaya sahip parfümlerin rakipleri gayet dişli ve şöhretli. Fakat gördüğüm kadarıyla Bulgari, böylesine zor rakiplerden hiç çekinmemiş ve 2005 yılında ortaya Aqua Pour Homme'u çıkarmış. Yani bahsi görüp arttırmış poker deyimiyle.

Kendi sitelerinde aromatik-akuatik-odunsu olarak sınıflandırılmış Aqua. Ayrıca şöyle tanıtılmış: "Akuatik, soylu ve erkeksi Aqua Pour Homme, denizin güzelliği ve gücünü çağrıştırıyor. Dairesel şişe formunun mükemmelliği. Derin yansımalar yaratan, ışığı yakalayan, akuatik mavi ve yeşilin birleşimi."

Aqua'yı ilk sıktığımda karşıma buruk turunçgiller çıkıyor. Portakal gibi değil de daha çok mandalina-bergamot benzeri turunçgiller. Çok parlak, canlı yada neşe dolu değil. Daha ağırbaşlı, sakin ve olgun. Üst notaları harika olmasa da fena değil. Orta kısımda büyük oranda geri çekiliyor buruk turunçgiller. Onun yerine deniz teması geliyor. Soğuk bir esinti gibi burnunuza değiyor bu tuzlu yosun kokusu. Geri planda ise hayalet gibi aromatik otlar var. Adaçayı, fesleğen ve diğerleri. Onlar da gayet ferah kullanılmış. Ve ne yazık ki en sevmediğim notalardan olan Calone'nin o yapay-soğuk deterjanımsı kokusu. Orta notaların sonlarına doğru gittikçe yapaylaşıyor Aqua. Geleyim son kısma. Yoksa hiç gelmesem mi? Fakat nasıl atlayabilirim bu yapay tatlımsı odunsu notaları ve yapay amberi. Ayrıca Calone'in etkisi de hala devam ediyor. Açıkçası alt notaları çok başarısız, vasat ve yapay. İnanılır gibi değil. Hiç sevmedim kapanışını.


Aqua Pour Homme başlangıcı ile idare eder, orta kısmı başarılı, sonları ile büyük hayal kırıklığı. Üst notalardaki buruk turunçgiller çok ilgi çekici değil. Biraz sıradan kalmış. Bir çok ferah yaz parfümünde rastlanabilir gibi. Orta kısım ise bence en güzel yanı. Özellikle deniz kokusu ve aromatik otlar işbirliği tam olması gerektiği gibi. Alt notaları ise konuşmaya bile gerek yok. Çünkü kötü şeyler çıkabilir ağzımdan. Bu tür yapay odunsu-amber işbirliği aklıma markanın yeni parfümü Bulgari Man'i getirdi. Orada da hatırladığım kadarıyla böyle vasat ve kötü kullanılmıştı. Sanki iki parfümün sonları arasında benzerlik var. Yoksa yeni parfümlerde bu tür bir kullanım trend oldu da haberimiz mi yok?

Şu bir gerçek ki modern bir aromatik-odunsu-akuatik karakterine sahip. Kendi sitelerindeki tarife aynen katılıyorum. Kokusunu güzel özetlemişler. İlgimi çeken konulardan birisi orta notalarındaki "deniz çalısı." Denizlerin altında yetişen ve bir tür yosun olduğu söylenen bu bitkinin, denizlerin nefes almasını sağladığını öğreniyorum. Resmi sitelerinde de bu deniz çalısı notası olması ilginç olmuş. Muhtemelen akuatik yönü vurgulamak için eklenmiştir. Fakat bana deniz çalısından ziyade hatırı sayılır miktarda Calone aroması geliyor orta kısım biterken.

Aqua Pour Homme büyük bir ticari başarı. Bu yönünü görmezlikten gelemeyiz. Büyük ihtimalle Bulgari'ye güzel paralar kazandırmıştır şimdiden. Fakat deneme sürecinde söylendiği gibi harika bir akuatik kokuyla karşılaşmadım. Evet bariz deniz esintisi var. Ama bunu yapay Calone ile vermeselermiş keşke. Yada daha ustaca kullanılabilirmiş.

Aqua ferah bir parfüm görüntüsü veriyor. Fakat bazı yorumcuların dediği gibi inceden derin ve karanlık bir akuatik bence de. Hatta şişesinin koyu mavi olması muhtemelen buraya bir gönderme. Kimilerinin baharat dediği derinlerdeki aromatik otlar geri planda epey iş görüyorlar. Şöyle bir düşündüğümde haklılık payı var. Aqua Pour Homme çok açık ve transparan yapıda değil. Biraz gizemli bile diyebilirim.


Orta kısımdan itibaren yapaylığın hissedilmeye başlandığı Aqua, yüksek kaliteli ve rafine hissiyatı veremiyor. Ana akım markaya ait olduğunu adeta haykırıyor. Daha önce bir kaç defa deneyip, "fena değilmiş" dediğim parfüm, uzun süreli kullanımlarda tahammül edilecek gibi değil bence. Bir şişesini alayım mı derseniz size cevabım gönül rahatlığıyla "Hayır" olacaktır.

Şimdi vay efendim Parfüm Merakı. Sen nasıl bizim bu kadar sevdiğimiz Aqua'yı nasıl eleştirirsin diyeceğinizi tahmin ediyorum. Her türlü görüşe hakaret ve aşağılama olmadığı sürece sonuna kadar saygılıym. Fakat iyi bir akuatik parfüm nasıl olur diyorsanız The Different Company - Sel de Vetiver yada James Heeley - Sel Marin deneyin. Sorunuzun karşılığını tamamiyle alacaksınız.

Bu haliyle Aqua Pour Homme rakiplerinin çok ilerisine çıkamayacak gibi. Oysaki Jacques Cavallier gibi bir üstad tasarlamış kokusunu. Çok önemli parfümlere imza atmış Cavallier için küçük bir yol kazası olduğunu düşünmek istiyorum.

İlgimi çeken başka tarafı ise Aqua'yı kadınların oldukça beğenmesi. Genel olarak yorum yapan kadınlar övgüyle bahsediyorlar. Hatta bazı kadınların erkek parfümü olarak sunulmasına rağmen Aqua'yı kullandıklarını okuyorum. Eğer kadınlar için parfüm kullanırım diyorsanız işte size güvenli bir seçenek.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Aqua'yı odunsu turunçgil olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş. Ayrıca "düşük profilli" olduğunu iddia etmiş. Bu düşüncesine bende destek veriyorum Turin'in. Verdiği notta gayet yerinde görünüyor.


Anlaşılacağı üzere tam yaz parfümü. Soğuk kış mevsiminde iyi sonuçlar verir mi şüpheliyim. Genç arkadaşlarımıza hitap eder halini yadsımamak gerek. Günlük spor kıyafetlerle, hafta sonları gezmelerinde yada ofiste kullanım için gayet uygun. Fakat fark edilirliği zayıf geldi bana. Kalıcılığı yeterli.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com'a teşekkür ederim.

Artıları:
+ Orta kısmı gayet güzel.
+ Deneyen bir çok kişinin beğeneceğini düşünüyorum. Bu anlamda arkadaşınıza hoş bir hediye olabilir.

Eksileri
- Sonları çok başarısız.
- Bariz yapaylık can sıkıcı olabiliyor. Kalite hissiyatı düşük.
- Fark edilirliği zayıf.

Koku Güzelliği:10/5.5

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Bond No.9 - Hamptons (2005)


Bond No.9 - Hamptons (2005)

Jennifer Lopez, Ralph Lauren, Steven Spielberg ve Martha Stewart gibi ünlülerle aynı kara parçasında yaşamak çok kimseye nasip olmaz muhtemelen. Amerika'nın, dünyanın süper gücü olması sebebiyle bir çok göz buraya çevrilmiş durumda. Çoğu kişinin hayalidir "özgürlükler ve fırsatlar ülkesi." Her ne kadar durumun o kadar iyimser olmadığını bilsek de A.B.D'nin ışıl ışıl parıldayan şehri New York'a yolumuz düşüyor yine.

New York'un Atlantik Okyanusuna doğru çıkıntı halinde uzayan kara parçasının sonunda bulunuyor Hampton bölgesi. Buradaki emlak fiyatlarının çok yüksek olması, orayı bir bakıma New York sosyetesinin gözde tatil beldesi haline getirmiş. Bu popüler sahil, Amerikanın Kuzeydoğu tarihsel yaz lokasyonlarından birisi. Bizim tabirimizle Amerikalı üst gelir gurubuna mensup yazlıkçıların mekanı Hampton. Hatta bir çok popüler dizinin de çekildiği yer.

New York merkezli niş parfüm evi Bond No.9, Hampton bölgesinin ismini parfümünde kullanmış. 2005 yılında piyasaya sürülen Hamptons, kendi sitelerinde New York Beaches serisinin üyesi olarak sunulmuş.

Fragrantica'da çiçeksi akuatik olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı ekşimsi yeşil çiçekler, bergamot ve biraz da turunçgiller ile gerçekleşiyor. Buradaki çiçekler sanki fesleğen gibi. Modern ve ferah. Fakat hiç beğenmedim üst notalarını. Orta notalara geçildiğinde neyseki ekşimsi yeşil çiçekler kayboluyor. Ortaya daha meyveli yapı çıkıyor. Kırmızı meyveler ve egzotik-tropikal çiçekler baş role geçiyor. Biraz da Iso E Super benzeri parlak odunsu notalar ekleniyor. Orta kısmını biraz Gucci Eau de Parfum II'ye benzettim. Gayet sevilebilir buldum orta notalarını. Son kısımda da meyvemsi his devam ediyor. Farklı olarak odunsu notaların ağırlığı artıyor. Bir de parlak ve yapay amber geliyor. Ki pek sevmediğim gibi kullanılmış amber. Alt notalar, orta notalarla aynı istikamette kokuyor. Kapanışı için eh işte diyebilirim.


Hamptons'ın başlangıcındaki o ekşimsi çiçekler benim için hiç de iyi fikir değil. Hele ki bergamot ile pek uyumlu olmamış diyebilirim. Orta kısmı ise en sevdiğim tarafı. Canlı, hareketli, eğlenceli, pozitif, insana neşe veren meyveler ve çiçekler güzel kombine edilmiş. Hele ki hafif bir rüzgarda burnunuza gelen koku mest edici. Son kısımdaki en büyük sorun amberin parlak ve yapay kullanılmış olması. Keşke daha geri planda kalsaymış amber.

Hamptons'ın, New York Beachs serisinin üyesi olduğunu yukarıda söylemiştim. Buradaki plaj vurgusu bize akuatik bir parfüm olduğunu düşündürebilir. Hatta şişesinin deniz mavisi olması bile açıkça akuatik tarafa mesaj verir gibi. Fakat bence safkan bir akutik değil Hamptons. Özellikle yosun veya tuzlu deniz kokusu vermiyor size. Onun yerine tropikal çiçekler ve meyveleri sunuyor.

Hamptons'ın başlangıcı hoş değil, orta kısmı güzel, sonları da ortalama diyebilirim. Çok yüksek kaliteli bir hali yok. Hatta bazı ana akım parfümlere bile benzetilebilir kokusu. Bu anlamda çok benzersiz veya sanat eseri değil. Açıkçası çok özenilerek yapılmış gibi gelmedi bana. Rafine ve pürüzsüz hissi vermiyor. Biraz dağınık sanki. Fakat yaz mevsimine uyacak bir parfümün genlerinde o kadar da salaşlık olsun diyebilirsiniz. Ve bende size sadece haklısınız derim. Belki de yaz parfümleri böyle rahat, fazla kurallara bağlı olmayan şekilde olmalı.

Bazı yorumcular içki temasından bahsetmişler. Hatta tropikal içkilere veya Martiniye benzetenlerde var. Öyle yoğun içki-alkol kokusu olmasa da biraz haklılık payı var muhtemelen. Fakat rahatsız edecek kadar değil. Kimileri de Creed'in popüler parfümü Silver Mountain Water'a benzetmiş kokusunu. Hatta Bond No.9'ın Creed'i birebir taklit ettiğini bile iddia etmişler. Benim denediğim Silver Mountain Water ile Hamptons'ın arasında benzerlikler olsa da birebir kopyası gibi gelmedi bana. Belki ikisindeki metalik yapaylık bu hissi vermiştir kullanıcılara.


Hamptons, bir akuatik kadar ferah olmayan, hafiften köşeli, modern, gençlere yönelik bir parfüm izlenimi veriyor. Genel olarak hakkında fazlaca övgüler olmasa da o kadar da kötü bir parfüm olduğunu düşünmüyorum. Fakat Bond No.9'ın oldukça yüksek fiyatları ise ayrı soru işareti. Denemeden almamak gerek anlaşılacağı üzere.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında yağlı odunsu olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden sadece bir yıldız verilerek en başarısız kokular arasına konulmuş. Beklemediğim kadar düşük not vermiş Tania hanım. Ben olsam üç yıldız verirdim helalinden. Fakat daha fazlası zor.

Parfümü fazla tanınmayan isimlerden Rene Morgenthaler tasarlamış. Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Genelini düşündüğümde dört mevsimde de kullanılabilir. Ama asıl etkisini ilkbahar-yaz mevsiminde gösterecektir. Bazı kaynaklarda kadın parfümü olarak geçse de unisek kullanıma uyar diye düşünüyorum.

Artıları:
+ Orta kısmı güzel.
+ Canlı, neşeli ve eğlenceli kokusu.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Yüksek kaliteli bir parfüm hissi veremiyor. Yapaylık hissediliyor.
- Fiyatı çok yüksek.

Koku Güzelliği:10/6

18 Temmuz 2013 Perşembe

Yves Saint Laurent – Y (1964)



Yves Saint Laurent – Y (1964)  Markanın ilk parfümü.

"Cüret, özgürlük ve modernlik, serbest kalan Parisli şıklık. Parfümler yolculuğa davettir. Yves Saint Laurent parfümlerinin tarihi, başarı taşları ile döşenmiştir. 1964 yılında Y'nin oluşturulmasından itibaren, Yves Saint Laurent koku ile ilgili sosyolojik bir yol meydana getirmiştir."

Yukarıdaki alıntıya katılmamak mümkün değil. Yves Saint Laurent'in genel olarak moda anlamında yapıp ettiklerini analiz edebilecek birikime sahip olamayabilirim. Fakat koku dünyası ile ilgili bir kaç kelam edebiliriz.

İyi de hangi birisini sayayım. Şu parfüm klasiklerine bakın: "Yvresse, Rive Gauche, Paris, Opium..." Hepsi de döneminin en önemli hitleri olmayı başarmış kokular. Çoğu zaman benzerleri yapılmaya hatta taklit edilmeye çalışan zamansız klasikler. Şu bir gerçek ki Yves Saint Laurent'in gerek kadın gerekse erkek parfümlerine getirdiği soluğu çok az marka başarabilmiştir. Belki Guerlain, Chanel ve biraz da Hermes.

Ünlü modacının koku serüveni ise 1964 yılında başlıyor. Hep söylenir ya herşeyin ilk olanı çok değerlidir ve unutulmazdır diye. Parfüm severlerde biliyorum ki böylesine vefalıdır ve Y isimli klasiği her zaman hatırlayacaklardır. Neyseki hala bulunabilen bir parfüm Y.


Y'nin 1964 yılında piyasaya sürülmesinin başka bir anlamı vardı aslında. Yves Saint Laurent markasının yeni bir stratejisiydi parfüm sektöründe boy göstermek. YSL'in faaliyet alanlarını çeşitlendirme hamlesinin ilk adımıydı Y isimli parfüm. Bu anlamda da önemli ilk olması.

Meyveli şipre olarak sınıflandırılan Y'nin başlangıcı yoğun pudra, yeşil çiçekler ve eski kokan bergamot ile gerçekleşiyor. Bu kısım aynı 1960'lı yıllardan kopup gelmiş ve yanımdan usulca geçmiş bir kadının kokusunu hatırlattı bana. Oldukça eski ve tozlu diyebilirim. Başlangıcını çok sevemedim. Orta kısımdan itibaren neyseki bu pudralı-sabunsu yapı geriye çekiliyor. Onun yerine daha makul beyaz çiçekler ve biraz da meyveler geliyor. Çiçekler derken gül, sümbülteber ve yasemin aklınıza gelmeli. Meyveler ise biraz daha geri planda kalmayı kabullenmiş gibi. Şeftali ve erik olabilir. Fakat öyle lezzetli ve ağız sulandıran cinsten değil. Çiçekler ile harmanlanmış meyveler. Başlangıcına göre çok daha sevilebilir orta kısım. Gelelim alt notalara. Sonlarda çok güzel sürprizler var. Her ne kadar çiçekler hafiften hissedilse de vanilya, benzoin, hayvansallık (civetten geliyor olabilir), paçuli ve amber ana oyuncu olarak boy gösteriyor. Kapanışı harika Y'nin. Fakat o kadar zayıflıyor ki sonlara doğru, o güzelim kokuyu pek hissedemiyorsunuz.

Y, anlaşılacağı üzere şipre temeline oturtulmuş. 1960'lı yılları düşündüğümüzde pek de yadırganacak durum değil. Onun için özellikle başlangıcında eski ve nostaljik koktuğunu kabul etmek lazım. Ayrıca üst notalarındaki yoğun pudramsılık onun kadınsı yönünü vurgulamış. Hiç bir kadınımız üzerine alınmasın ama açılışı yaşlı kadın parfümleri gibi diyeyim. Genç ve enerijk değil. Daha görmüş geçirmiş ve olgun. Biraz melankolik ve hüzünlü hali var sanki. Başlangıcı ile pek barışamadık anlayacağınız. Hatta bu pudramsı çiçekler orta notaların sonlarına kadar etkisini devam ettiriyor. Neyseki son kısımda epey azalıyor. Ama o zamanda parfümün gücü ve etkinliği kayboluyor. Ne şans ama!


Yukarıda da belirttiğim gibi meyveli şipre olarak sınıflandırılmış Y. Orta kısımdan itibaren devreye giren meyveler, çiçekler ve gül ile güzel denge sağlanmış. Fakat sümbülteber benzeri çiçekler veya aldehitler genel olarak daha etkili. Orta kısım fena değil bence. Alt notalarda biraz Guerlain - Jicky havası sezinledim. Muhtemelen o hayvansı benzoin böyle düşünmemi sağladı. Keşke daha fark edilir olsaymış sonları.

Bu tür eski sayılabilecek klasik parfümleri denemeyi seviyorum. Çünkü bana o yıllara yolculuk yaptığımı düşündürüyor. Zamanın kıyafetleri, eğlence anlayışı, sosyal hayatı, dinlenen şarkıları, yaşanan trajedileri, mutluluk kaynaklarını adeta içimde bir yerlerde hissediyorum. Evet 1960'lı yıllarda üretilmiş parfümün koku karakteri günümüz için biraz köhne kalmış olabilir ama o dönemin şartları içinde düşünmek lazım her olguyu. Yoksa yanlış sonuçlara varabiliriz.

Y'nin kokusu bugünün modern kadın parfümlerine benzemiyor olabilir. Fakat yer yer Fracas'ı hatırlatan çiçekleriyle kadınlar için güçlü bir seçenek olacağını düşünüyorum. Eğer sabunsu yeşil çiçekler ve meyvelerle aranız iyiyse denemenizde fayda var. Ayrıca yapaylığa rastlanmaması ve kalitesi de göz ardı edilmemeli.

Bu parfümü kimler kullanır diye düşünüyorum. Bir yorumcunun dediği gibi Y, divaların kullanabileceği eserlerden. Mesela Bülent Ersoy'un o süslü ve abartılı kıyafetleri ile bu parfümü kullandığını öğrenirsem hiç şaşırmam.


Küçük bir dedikodu vereyim. Y'nin kokusunun ilham kaynağının Guerlain'in ünlü parfümü Mitsouko olduğu söyleniyor. Özellikle orta kısımdan itibaren kullanılan meyve notaları (ağırlıklı olarak şeftali) sanırım böyle bir izlenime yol açmış.

Y safkan kadın parfümü diyebilirim. Peki erkekler kullanabilir mi? Kullanırsa ne olur? Öncelikle başlangıcı ve orta kısmı bence kadınsal çağırışımlar gönderiyor çevreye. Ama sonları neredeyse bir erkeğin kullanabileceği gibi. Bence erkek kullanımı için iyi fikir değil. Şartları o kadar da zorlamaya gerek yok. Bir erkekte, kadında verebileceği etkiyi sağlayamayacağını düşünüyorum.

Şişe tasarımını Pierre Dinand'ın yaptığı bilgisine ulaştım. Y'nin kokusunun arkasındaki isim ise sadece bir kaç işe imza atmış olan Jean Amic. Amic, 1977'de yine Yves Saint Laurent'in büyük başarı kazanacak parfümü Opium'un kadın versiyonunu tasarlamış.

Luca Turin Y'yi yeşil şipre olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vererek oldukça beğenmiş.

Dört mevsimde de kullanılabilecek yapısı ilgi çekici. Benim denediğim EDT olanıydı. Birde Parfum versiyonu varmış. Genç arkadaşların kullanmalarını tavsiye etmem. 40 hatta 45 yaş ve üzerindeki kadınlara uyacağını düşünüyorum. Herkesin sevebileceği güvenli kokusu olduğunu söylemek zor. Onun için denemeden almayınz.


Artıları:
+ Son kısmı çok güzel.
+ Modern, zıpır ve birbirinin aynısı meyveli kokulardan bıkan kadınlar için kaliteli bir alternatif.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Benim için fazla sabunsu ve çiçeksi.

Koku Güzelliği:10/7