31 Ağustos 2013 Cumartesi

Comme des Garçons – Odeur 53 (1998)


Comme des Garçons – Odeur 53 (1998)  Odeur serisinin ilk parfümü.

Almanca'da "güzel koku, parfüm", Fransızca'da "koku" anlamına geliyormuş Odeur. Ünlü hazır giyim markası Comme des Garçons, ilginç, tematik, uçarı, zaman zaman anlaşılması zor parfümler piyasaya sürerek, rakiplerinden ayrışmak istiyor görebildiğim kadarıyla. Bunu da her zaman olmasa da başarıyor. İşte yine böyle aykırı bir seri: "Odeur". Fakat bu seri sadece iki parfümden oluşuyor. Nedense devamını getirmediler. Oysa güzel bir yol açmışlardı kendilerine.

Bu serinin ikinci parfümü Odeur 71'i uzun zaman önce denemiş ve oldukça ilginç bulmuştum. Fakat kullanması ve sevmesi zor gelmişti bana. Şimdi serinin ilk parfümü Odeur 53'ü kullanarak bu seriye noktayı koyacağım. 1998 yılında piyasaya sürülen Odeur 53, markanın kronolojik olarak bakarsak üçüncü parfümü.

İsmindeki 53 rakamı, içeriğinde 53 adet soyut inorganik kimyasal kullanıldığı için uygun görülmüş. Anti-perfume serisi olarak da biliniyor Odeur'lar. Yani karşı-parfüm teriminin içini doldurmaya çalışıyorlar. Parfümlerin anti-tezini yapmayı düşünmüşler. Odeur'ların tamamen insanların günlük hayatta kullandıkları nesnelerin kokularını taklit eden yapay notalardan oluşturulduğunu iddia ediyorlar. Odeur 53'ün benzetildiği söylenen bazı nesneler şunlar: "Oksijen ferahlığı, çok sıcak taş, yeni kesilmiş çimen, rüzgarın kuruttuğu çamaşır, kum tepeciği, yüksek dağların ferah havası, metalin ışıltısı, tırnak cilası." Bu terimlere markanın kendi sitesinde rastladım. Buyurun nasıl bir konseptle karşı karşıya olduğumuzu siz düşünün.


Fragrantica'da odunsu-çiçeksi-misk olarak sınıflandırılmış. Parfümü ilk sıktığımda ne düşüneceğimi bilemedim. Şimdiye kadar karşıma çıkan hiç bir şeye benzemiyor üst notalar. Acaba zihnim bana oyun mu oynuyor? Bildiğim kokularla eşleştiremiyorum. Muhtemelen yeşil çiçekler. Fakat burada yüksek oranda metalik-plastiğimsi efekt var. Yani üst notaları bildiğimiz plastik gibi kokuyor. Hani yeni alınmış arabaların içindeki plastik kokusu olur ya biraz onun gibi. Yada dışı plastik kaplı kablolar vardır. İşte onları andırıyor. Ne olduğunu çözmek zor. Garip ve enteresan. Geçelim orta notalara. Neyseki ilerleyen dakikalarda yoğun plastiğimsilik azalıyor. Onun boşluğunu yumuşak çiçekler, bolca misk ve biraz da kremsi vanilya dolduruyor. Bu kısım başlangıcına göre biraz daha anlaşılabilir ama hala kendisini yeterince açıklamak istemiyor anlaşılan. Ben yine de oyumu miskli çiçeklerden yana kullanıyorum. Alt notalarda plastiğimsilik çok az da olsa hissediliyor. Biraz zayıf odunsu notalar var. O da genel konsepte uygun olarak yapay. Daha ne diyeceğimi açıkçası bilemiyorum.

Kabul etmek gerekir ki parfümün başlangıcı pek alışıldık değil. Yoğun metalik-plastiğimsi koku çoğu kişinin hoşuna gitmeyecektir. Benimde büyük ihtimalle "amma da yapay üst notalar" diye burun kıvırmam gerek. Ama bu pek mümkün değil. Çünkü parfümün karakteri yapaylık üzerine inşa edilmiş. Yani Odeur 53 için yapaylıktan şikayet etmenin anlamı yok. Orta kısmını ise daha sevilebilir ve kullanılabilir buldum. Biraz tatlılık artıyor bu bölümde. Tatlımsı, çiçeksi, miskli kremsi vanilya oldukça başarılı. Hatta en sevdiğim tarafı diyebilirim. Son kısımlarda oldukça zayıflıyor kokusu. Alt notalarıda fena değil.

Yapaylığın had safhada olduğu aşikar. Fakat buradaki yapaylık burnu tırmalayan, uyumsuzluk hissiyatı vermiyor. Kimi parfümlerdeki yapaylık burnu yorar, bıktırır ve baş ağrısı yapar. Burada tam tersi çok pürüzsüz, temiz ve uyumlu harmoniye sahip. Sanırım yapaylığın doğru kullanıldığında insanların sevebileceği tezini ortaya atıyor. Aklıma hemen Bulgari'nin nefis parfümü Black geliyor. Oradaki araba lastiği kokusu harika vanilyayla kombin edilmişti. Sonuç şaşırtıcı derecede başarılıydı. Koku karakterleri çok benzemese de Odeur 53'de de bu yapaylık doğru sonuç vermiş ve tuhaf bir çekicilik katmış.


Deneme sürecinde bol bol kullandım Odeur 53'ü. Başlangıçta şaşırıp kaldım bu koku neye benziyor diye. Çünkü zihnim sürekli olarak duyduğu kokuları başka nesnelerle eşleştirmeye çalışıyordu. Son kullandığım günlerde genel kanıya sahip olabildim. Bence şu üç öğeye ağırlık verilmiş tasarım aşamasında: Plastiğimsi yeşil çiçekler, misk ve vanilya. Başka çok baskın bir elemana rastlamadım. Belki de ben algılayamadım. Eğer onun kokusunu bir renge benzetecek olsam rahatlıkla beyaz derdim. Çok kompleks yada derin değil genel hali. Basit sayılabilecek sadelikte. Hatta minimalist bile diyebilirim.

Öncelikle Odeur 53 ne? Sanırım ilk olarak bunu tartışmamız gerekir. Evet görünüşe göre şişeye konulup, satışı yapılan bir parfüm. Fakat üzerinize sıktığınız anda parfümden çok beyaz eşya dükkanlarını hatırlattı bana. Neyseki üzerinize hamle yapan bir satıcı yok karşınızda. Hepsi beynimin içinde. İyi de bu parfümün kokusu niye bende hiç bir çağrışım yapamıyor. Acaba zihnim yeterli kalmıyor mu onu anlamak için. Yada tam tersi aslında çok mu basit ne olduğunu çözmek?

Kimi yorumcuların onun kokusunu "hiçbirşeye" benzetememelerine hak veriyorum. Fakat bazı yorumların abartılı olduğunu düşünüyorum. Mesela kokusunu "yüksek gerilim hattının altında yaşamaya" benzetilmesini pek anlamlı bulmuyorum. Çünkü elektrik ile onun kokusu nasıl bağdaşabilir. Tamam genel olarak metalik-yapaylık, o hissi verebilir. Ama yüksek gerilim hattı nasıl kokar ki onunla bir tutuyorsun. Hiç gidip, yüksek gerilim hattı nasıl kokar diye denemişliği mi var? Herneyse, uçlarda dolaşan, konseptsel ve sanatsal bir çalışma olmuş. Neyseki küçük kardeşi Odeur 71'den çok daha kullanılabilir buldum Odeur 53'ü.

Bazı yerlerde rastladığım parfümün tanıtımında özellikle "soyut" tarzına vurgu yapılmış. Zaten resmi olarak da inorganik malzemelerden oluşturulduğu açıklanmış. Koku hafızam anlamında soyut olduğunu söyleyebilirim. Fakat gerçek dünyada bir karşılığı olacağını düşünüyorum. Özellikle yoğun şekilde kullanılmış plastiğimsilik, onun soyutluk iddiasına engel oluyor. Yani Odeur 53 için ruhsal bir aurası var diyemem. Tam tersine dünya ile bağları sıkı olan ama sürpriz yapmayı seven haylaz bir çocuk gibi görüyorum genel konseptini.


Odeur 53, anarşist bir parfüm mü? Yani yerleşik düzene savaş açmış bir arkadaş mı? Kendisi yeni bir yol mu inşa ediyor parfüm endüstrisine? Geleceğin parfümleri onun gibi mi olacak? Gelecekten günümüze seyahat eden bir uçan daire mi? O, Iconoclast mı? Hz İsa'nın meşhur sözünü mü hatırlatıyor yoksa bize: "İlk taşı günahsız olanınız atsın." Odeur 53 günahsız mı? Parfüm tröstlerine ve birbirinin aynısı piyasa işi kokulara karşı ilk taşı atıyor mu? Bu soruların hepsine birden aynı cevabı vermek zor. Ama gördüğüm kadarıyla daha önce benzerine rastlamadığım kokusuyla Odeur 53'e ve cesaretinden dolayı Comme des Garçons'a şapka çıkartmayı borç biliyorum.

Muhtemelen büyük satış rakamlarına ulaşamıyor. 2 yada 2 Man gibi popüler de değil. Ama bu haliyle bile bence her parfüm severin denemesi gereken eserlerden birisi. Hatta Luca Turin gibi "En iyi tuhaf parfüm" minvalinde bir liste yapsam üst sıralarda yer alacaktır. Fakat tekrar söyleyeyim herkesin sevebileceği güvenli bir kokuya sahip değil. Zaman zaman diş hekimlerinin o ilaç kokan odalarını hatırlatıyor dersem abartmış olmam. Sadece 200 ml. büyük şişede satıldığı için de denemeden almamanızı tavsiye ederim. Eğer beğenmezseniz o dev gibi şişe ile baş başa kalabilirsiniz.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Odeur 53'ü odunsu sabunsu olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.  

Dört mevsim kullanılabilir. Uniseks olarak satışa sunulmuş. Başları erkek, orta notaları kadın kullanımına daha yakın. Yani doğru bir sınıflandırma yapmışlar. Fark edilirliği zayıf. Kalıcılığı tende ortalama.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Orta notalarını sevdim.
+ Çok ilginç bir konsept.
+ Tuhaf ve yaratıcı.

Eksileri:
- Başlangıcına pek alışamadım.
- Herkesin sevemeyeceği yapısı.

Koku Güzelliği:10/7

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Tom Ford - White Patchouli (2008)


Tom Ford - White Patchouli (2008)  Markanın kadın parfümü.

Evet evet. Kesinlikle. Tom Ford parfüm işini çok sevmiş anlaşılan. Şu performansa bakar mısınız? 2005 yılında kurulmuş Tom Ford markası, 2006 yılında ilk parfümü Black Orchid ile rakiplerine çok güçlü gözdağı vermişti. Aradan geçen yedi yılın ardından 2013 yılının Ağustos ayı itibariyle kırk üçe ulaşmış durumda Tom Ford etiketli parfümler.

Şimdi belirteyim ki Tom Ford'un parfümleri Estee Lauder lisansı altında piyasaya sürülüyor. Yani Tom Ford bizzat parfüm işi ile uğraşmıyor diğer moda evleri gibi. Zaten bu kadar saldırgan şekilde büyümeleri biraz da Estee Lauder'in dünya çapındaki pazarlama ve dağıtım gücüyle oluyor.

Tom Ford'un iki grup parfümü var. İlki normal seriye ait. Mesela Tom Ford For Men, Grey Vetiver, Violet Blonde gibi ana akım markalara rakip ve nispeten uygun fiyatlı parfümler. İkinci grup ise çok yüksek fiyatlara satılan ve heryede bulunmayan Private Blend serisi. Anlaşılacağı üzere bu seri de niche parfümlere rakip olarak tasarlanıyor. Yani Tom Ford parfüm birimi iki cephede savaşan ordu gibi adeta.

Bugünkü konuğumuz White Patchouli, markanın normal serisinin üyesi. İsminden de anlaşılacağı üzere paçuli (silhat yada tefarik) merkezli kokuya sahip. Fragrantica'da çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış. Resmi tanıtımı şöyle: "White Patchouli enerjik bir açılış yapar. Bergamotun ışıltılı notaları, nazik beyaz şakayık ve baharatlı kişniş ile birleşerek anında ilgi uyandırır. Çekici ve güçlü şekilde modern kalbi: Zengin rose absolute, şehvetli, gece açan yasemin ve uyarıcı ambrette tohumu. Kıymetli paçuli orpur, egzotik derinliği ile White Patchouli’ye son noktayı koyar. Uyarıcı, çekici etkisi blonde ağaçları ve tütsünün yumuşak ve doğuya özgü aroması ile karışır. Bugünün sofistike anlayışı ve bohem yaklaşımını bir araya getiren parfüm."


White Patchouli'yi ilk sıktığımda karşıma ferah sayılabilecek turunçgiller hatta limon çıkıyor. Turunçgil derken ağırlık bergamotta. Turunçgillere biraz da tozlu aromatik otlar ve kuru baharatlar eşlik ediyor. Derin, zengin ve doğal. Başlangıcı çok güzel. Orta notalara geçildiğinde ferah turunçgillerin yerini karanlık sayılabilecek yumuşak baharatlar, çiçekler ve tozlu paçuli alıyor. Çiçeksi şipre tanımının gayet yerinde olduğunu orta kısımda anlıyorum. Gerçekten de paçuli oldukça şipre havasında kullanılmış. Arada gül de gösteriyor kendisini. İlginç ve güzel orta notaları da. Geçelim son kısma. Tozlu ve karanlık sayılabilecek paçuli aynen devam ediyor. Ayrıca odunsu notalar ve amber ekleniyor. Alt notaları odunsu-amber-paçuli gibi denebilir. Kapanışı çok etkileyici gelmedi bana.

White Patchuoli, ismi ile benzer kokuya sahip. İsmindeki White muhtemelen beyaz çiçeklere gönderme. Anladığım kadarıyla beyaz çiçekler ile paçuli arasında denge kurulmaya çalışılmış. Fakat bu denge her zaman paçuli tarafına ağır basıyor. Yani parfümümüz çiçeksilikten ziyade şipremsi tozlu paçuli üzerine inşa edilmiş. Diğer öğeler sadece kokuya zenginlik katmak amacını taşıyor.

Başlangıcındaki ferah turunçgiller ve sanırım limon, oldukça şaşırttı beni. Başlangıcından itibaren karanlık ve yoğun koku beklerken güzel sürpriz oldu. Aromatik otlar da güzel kullanılmış. Hatta en çok üst notaları sevdim diyebilirim. Orta kısım asıl koku karakterinin bize sunulduğu yer. Burada başlangıçtaki ferahlık pek kalmıyor. Devreye karanlık tatlı olmayan baharatlar ve eski/tozlu paçuli giriyor. Bu anlamda hem modern hem de eskinin şiprelerini hatırlatan ilginç birlikteliğe imza atılmış. Orta notaların bu yönünü takdir ettim. Son kısım ise bana göre en sıradan yer. Standart bir odunsu-amber-paçuli kapanışa imza atılmış. Eh işte...

White Patchouli, kendi sitelerinde kadın parfümü olarak görünüyor. Fakat paçuli kokusu bende her zaman için erkeksi duygular uyandırıyor. Yani nedense paçuliyi hep erkek parfümlerine yakıştırıyorum. Paçulinin o tozlu/küflü/eski/odunsuya yakın kokusu erkek parfümlerini çağrıştırıyor zihnimde. Aklımdaki bu imgeyi kıran en başarılı paçuli parfümü ise Thierry Mugler'in kült kadın parfümü Angel olmuştu. Paçulinin bu kadar kadınsı kullanımına orada rastlamıştım. White Patchouli'de ise Angel kadar tatlı ve kremsi kullanılmamış paçuli. Daha eski dönemlere öykünmüs sanki. Zaten parfümün resmi tanıtımındaki "modernlik ile retro-klasiğin karışımı" ifadesi böylece tam yerine oturmuş oluyor. Angel gibi çikolatamsı-vanilyalı paçuli yerine burada zamansız ve bohem bir paçuli kullanılmış. Fakat Angel daha kolay sevilebilen eserken, White Patchouli herkese hitap edecek gibi değil.


Yukarıdaki paragraftan hareketle White Patchouli için rahatlıkla uniseks kullanıma uygun diyebilirim. Evet kadın parfümü olarak satılıyor ama kullanım sürecinde öyle yoğun bir feminenlik hissetmedim. Onun içindir ki paçuli seven erkekler şans verebilirler.

Günümüzün modern parfümlerinin en belirgin özelliği ciddi anlamda tatlılık barındırması. Kimi parfümde tatlılık artık bıktırıcı bir şekerlilik olarak verilirken, kimilerinde de başarılı oranda kullanılıyor. White Patchouli, az tatlılık barındıran modern ve yeni parfümlerden birisi. Hiç tatlılık yok dersem doğru olmaz. Fakat tatlılığı bu kadar az kullanarak, diğer markalara da "şekerli olmadan da iyi parfümler yapabilirsiniz" mesajı veriyor sanki. Bu anlamda yeni nesil bol tatlı kokan parfümleri sevmeyenlere hitap ettiği söylenebilir.

Parfümümüz genel olarak Tom Ford kalitesini size sunuyor. Bezdirici veya can sıkıcı düzeyde yapaylığa rastlamadım. Sadece sonları biraz ortalama olmuş. Orasına da özenilseymiş, oldukça iddialı olacağına eminim. Bu haliyle bile fena değil. Çünkü benim gibi paçuli kokusuyla çok haşır neşir olmayan birisi bile White Patchouli'yi beğendiyse, paçuli sevenlerin oldukça ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Ünlü İngiliz manken ve DJ Harley Viera Newton'ın White Patchouli kullandığını küçük bir bilgi olarak vereyim.

Markanın diğer kadın parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Bu sıcak yaz günlerinde fazla sıkıldığında boğucu olacağını düşünüyorum. Hatta bir gün iki fıs uyguladığımda oldukça fazla gelmişti. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olur kanımca. Fakat mutlaka yaz mevsiminde kullanacağım derseniz az sıkmanızı tavsiye ederim.


Tom Ford'un genel olarak ana akım markalardan bir parça fiyatlarının yüksek olduğunu bildirmek durumundayım. Yani marka, kendisini bu markalardan bir seviye yukarıda tanımlıyor büyük ihtimalle. Onun için denemeden almak iyi fikir değil. Hele ki paçuli gibi herkesi çok sevemeyeceği bir kokudan oluşan parfümü.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Orta notaları da gayet iyi.
+ Kaliteli ve lüks parfüm hissiyatı veriyor.

Eksileri:
- Sonları biraz sıradan.
- Fark edilirliği sonlara doğru çok düşüyor. Black Orchid kadar inatçı değil.
- Rakiplerinden daha yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7.5

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Acqua di Parma - Fico di Amalfi (2006)


Acqua di Parma - Fico di Amalfi (2006)  Markanın Blu Mediterraneo serisine ait parfümü.

İnsanlar yüzlerce yıldır Akdenizin sularında yelken açtılar, savaşa katıldılar, avlandılar, kıyılarında evler, saraylar kurup şehirler işgal ettiler kaybettiler; denizin mavisine bakarak hayallere daldılar... Batı medeniyetlerinin beşiği, üç kıtayı bir araya getiren deniz olarak anıldı hep Akdeniz; halkların hikayesine denizin gelgitleri eşlik etti. Mısırlılardan Giritlere, Roma ve Bizans dönemine, Arap ve Türk fetihlerine kadar üzerinde hakimiyet kurmayı başaran bütün halkları dize getirdi Akdeniz. Napolyon savaşlarından Süveyş kanalının açılışına, iki dünya savaşına kadar Akdeniz yine tarih sahnesinde başrolde yer alıyordu. Eski dünyanın göbeğinde mücevher gibi uzanan denizin öyküsüdür Akdeniz; gemileri, yemekleri, kentleri, balıkları, bitkileri, efsaneleriyle... (Ernle Bradford - Akdeniz: Bir Denizin Hikayesi)

Denizci ve aynı zamanda tarihçi olan Ernle Bradford, Akdeniz'in tarihini anlatıyor bu kitabında. İyi de Akdeniz kitaplara ne kadar sığabilir? 601 sayfalık kitap, Akdenizi anlatmaya yeter mi? Daha fazlası gerekmez mi? Belki de Akdenizi orada yaşayanlara sormamız gerek. Ancak o zaman değerini ve önemini anlayabiliriz Akdenizin. Bana soracak olursanız dünyanın en güzel sahillerini barındıran bu denizin benzeri olduğunu hiç sanmıyorum. Gerek doğasıyla, gerek deniziyle, gerek havasıyla, gerek mis gibi kokan eşsiz şifalı otlarıyla...

Tabiki bir parfüm evinin Akdenizin güzelliklerini, yarattığı eserlere yansıtması olağan dışı değil. Hatta bunu Akdenize kıyısı olan bir ülkenin markasının yapması daha anlaşılabilir. İtalyanın niş parfümcülükteki gururu Acqua di Parma, Akdenizliliğin getirdiği heyecanla Blu Mediterraneo serisini hayata geçirmiş. Seride 2013 yılına kadar altı parfüm bulunuyor. Sayı daha da artar mı bilemiyorum. İlk Blu Mediterraneo parfümlerini 1999 yılında çıkarmışlar. Serinin her parfümüne İtalya'nın bir sahilinin ismini vermişler. Bugün inceleyeceğim parfüm Amalfi şehrinden esinlenmiş.


Güney İtalya'da Campania bölgesinde bir şehir Amalfi. Akdenizin kıyısındaki bu şehrin dünyaca tanınmasını sağlayan şey ise yetiştirdikleri limon. Amalfi limonu olarak bütün dünyaya ihraç edilen meyve yerine Acqua di Parma, incirden esinlenmiş Amalfi isimli parfümünde. Bakalım Amalfi'nin inciri de limonu kadar güzel mi.

Fico di Amalfi'yi üzerime ilk sıktığımda karşıma buruk turunçgiller çıktı. Canlı neşeli yada parlak değil tersine donuk. Sanki greyfurt-limon-mandalina karışımı gibi. Ağırlık greyfurt ve mandalinada. Pürüzsüz, kaliteli ama çok sevdiğimi söyleyemem. Orta notalara geçildiğinde turunçgillerin etkisi hala hissediliyor. Farklı olarak yeşil incir ile biraz da yumuşak biber ekleniyor. Hala yüksek kaliteli ve pürüzsüz. Bu kısım başlangıcına göre daha hoşuma gitti. Geçelim alt notalara. Sonlarda ortaya çıkan yumuşak odunsu notalar ve misk adeta noktayı koymuş. Tatlımsı turunçgiller de eşlik ediyor odunsu notalarla miske. En sevdiğim kısmı alt notalar oldu diyebilirim rahatlıkla. Böylece de tenden ayrılıyor.

Fico di Amalfi, Blu Mediterraneo serisinin en popüler parfümlerinden birisi. Diğerlerine göre biraz daha öne çıkıyor parfüm platformlarında. Geneli itibariyle pürüzsüz, kaliteli, uyumsuzluk yaşanmayan, yapaylık bulunmayan bir arkadaş. İsmindeki incir vurgusuna rağmen ana oyunculardan birisi turunçgiller. Muhtemelen greyfurt, portakal ve mandalina. Biraz buruk, donuk ve ekşi kullanılmış turunçgiller. Orta notalardan itibaren ortaya çıkan incir, oldukça yeşil kullanılmış. Neredeyse incir yaprağına yakın bile denilebilir. Aklıma hemen ünlü incir parfümü Diptyque - Philosykos geldi. Orada daha sütsü kullanılan incir, burada yeşil ve yaprağımsı olarak karşıma çıktı. Bu anlamda Philosykos kadar cezbedici ve güzel gelmedi bana Fico di Amalfi.

İncir parfümleri, genellikle yaz mevsimine uygun olarak düşünülüyor. Fico di Amalfi, çok ferah ve serin yapıda değil. Daha olgun, buruk ve hüzünlü sanki. Çok canlı, pozitif, neşe dolu kokmuyor. Yine de bu tür parfümleri sevenler için denenmesi gereken seçeneklerden birisi.


Masmavi şişesine bakıp da akuatik bir parfüm beklemeyin. Deneme sürecinde hiç de öyle deniz gibi kokan yanına rastlamadım. Onun tarzı için rahatlıkla meyveli diyebiliriz. Günlük kullanımda, ofiste, spordan sonra, pazar gezmelerinde, her herde kullanılabilecek basit ve hoş bir parfüm Fico di Amalfi. Ama harikalar yaratmadığını ve hayatınızın parfümü olamayacağını düşünüyorum.

Hakkını yememek lazım. Fico di Amalfi, uygun fiyatlara alınabilecek en iyi incir temalı parfümlerden birisi şimdiye kadar ki deneyimlerime göre. İncir temasına sahip Salvatore Ferragamo Pour Homme, Hermes – Un Jardin en Mediterranee ve Christian Dior – Dune Pour Homme'a göre çok daha başarılı. Bu anlamda incir kokusu sevenler muhakkak listelerine eklemeliler.

Kalitesine ise söyleyecek sözüm yok. Niş markadan beklenen kalite hissiyatını veriyor. Yapaylığa rastlamadım. Benim açımdan tek problemi, başlangıcındaki ve orta notaların bir kısmındaki turunçgil kullanımına ısınamamak oldu.

Bir de güzel haber vereyim. Acqua di Parma'nın parfümleri ülkemizde ve bir çok internet sitesinde bulunuyor. Heleki Blu Mediterraneo serisinin parfümleri gayet hesaplı fiyatlara satılıyor. Birbirinin aynısı uyduruk ana akım markalara verilecek paralar, rahatlıkla Blu Mediterraneo serisine akıtılabilir. Benden söylemesi.  

Fico di Amalfi'nin pürüzsüz mavi şişesi, Acqua di Parma dünyasının ikonik Art Deco karakterini yansıtıyormuş. Bütün Blu Mediterraneo serisi gibi o da uniseks kullanıma uygun olarak sunulmuş. Bence de hem kadınlar hem de erkekler kullanabilir.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Son kısmı çok güzel.
+ Yapaylık hissedilmeyen kaliteli kokusu.
+ Basit ve kullanımı kolay yapısı.

Eksileri:
- Başlangıcını çok sevemedim.
- İncir keşke yeşil değil de sütsü kullanılsaymış.

Koku Güzelliği:10/7.5

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Bulgari – Aqua Pour Homme Marine (2008)



Bulgari – Aqua Pour Homme Marine (2008) (Güncellenmiş inceleme)

2000'li yılların yaz mevsimine uygun parfüm trendlerinde, hiç kuşkusuz akuatik denilen deniz-su temalı kokuya sahip oyuncuların yeri yadsınamaz. Tuzlu deniz suyu, yosun ve sahilde dolaşırken burnunuza gelen o harika kokular neden parfümlerin ana nesnesi olmasın ki? Zaten parfüm üreticileri çoktan bu konuya el atmış durumda. Hatta bence geç bile kalmışlardı.

Ünlü mücevher markası Bulgari'de yükselen popülariteye karşı koyamamış gibi görünüyor. Deniz temalı parfümü Aqua Pour Homme'un büyük ticari başarısından sonra, hemen yeni parfümler piyasaya sürülmeye başlandı. 2013 yılı itibariyle beşe yükselmiş durumda Aqua isimli Bulgari parfümleri. Sanırım artık Bulgari Aqua serisinden bahsedebiliriz.    

Bugünkü konuğum için küçük kardeş dersem yanılmış olmam. Aqua Pour Homme'un yeterli olmadığından mıdır yoksa daha farklı bir pazar payına oynadığından mıdır 2008 yılında Aqua’nın Marine isimli versiyonu piyasaya sürüldü. Aqua Marine aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış.


İlk sıkıldığında hafif tatlı limonla turunçgiller sizi karşılıyor. Turunçgil derken greyfurt-bergamot ikilisini algılıyorum. Gayet ferah, modern ve canlı başlangıcı var. Orta notalara geçildiğinde tatlı aromatik turunçgillere deniz yosunu benzeri tuzluluk ve azıcık aromatik otlar ekleniyor. Bu andan itibaren parfümümüz gerçek akuatik karakterine bürünüyor. Orta kısımda ciddi anlamda ozonik his veren Calone kimyasalı kullanılmış. Parfüme deniz hissiyatını veren bu öğe denilebilir. Başlangıcına göre daha sıradan orta notaları. Son olarak da hafif aromatik odunsu notalar ile son buluyor. Hala tuzlu kokuyor diyebilirim alt notaları. Kapanışı fena değil. Yani özetle: Tatlı turunçgiller, limon, deniz esintileri ve odunsular.

Aqua Marine, abisi Aqua Pour Homme’u özellikle orta notalarından itibaren oldukça andırıyor. Marine versiyonu daha ferah, daha limonsu, daha deniz tuzu-yosunu hissi veren yapıya sahip. Çok sıcak yaz günlerinde çoğumuz parfüm kullanmak istemeyiz. İşte Aqua Marine tam da bu günler için tasarlanmış büyük ihtimalle. Sıcak, rutubetli, tropikal mevsime sahip yerler için iyi bir seçenek olabilir. Deniz kenarındaki kafede otururken yada plajda kullanımı rahatsızlık vermeyecektir.

İster istemez abisi Aqua ile kıyaslıyorum zihnimde kokusunu. Gördüğüm kadarıyla Aqua Marine, daha canlı, neşeli, basit, ferah, serin ve tuzlu. Aqua Pour Homme ise daha karanlık, baharatlı, tatlı, yapay ve odunsu. Ana hatlarıyla birbirlerine benzeselerde küçük nüanslar göze çarpıyor.

Aqua Marine, abisi Aqua Pour Homme'dan çok daha akuatik diyebilirim. Tam deniz kenarı parfümü. Hani sahilde yürürken, denizden gelen hafif bir esinti ile burnunuza tuzlu-yosunlu deniz kokusu gelir. Aynen öyle işte Aqua Marine. Bu anlamda Aqua Pour Homme'dan çok daha tuzlu.


Aqua Pour Homme'un büyük şöhreti ve hayran kitlesi var. Bunun farkındayım. Fakat ikisi arasında seçim yapacak olsam Aqua Marine bir adım daha önde olacaktır benim için. Nedenlerini kısaca anlatayım.

Öncelikle Aqua Marine, abisi kadar yoğun yapaylık barındırmıyor. Aqua Pour Homme bende bu anlamda büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. İkinci olarak Aqua'daki çok tatlı odunsu notalar, Marine'de yok. Onun yerine daha tuzlu odunsu notalar kullanılmış. İyiki de öyle yapılmış. Üçüncü olarak Aqua Pour Homme'un ismi deniz temasını çağrıştırıyorsa da bana pek o hissi verememişti. Fakat Marine, tam bir deniz kokusu. Ayrıca Aqua Marine, notaların kullanımı anlamında da abisinden bir adım önde. Aqua Pour Homme'u kullanırken zaman zaman baş ağrısı yaparken, Marine'de öyle bir duruma rastlamadım neyseki. Kabul etmem gerekir ki, deniz kokusu hissiyatını en gerçekçi veren parfümlerden birisi Aqua Marine oldu benim için. Tabiki denediklerim içinde.

Gelelim Aqua Marine’nin can sıkan yönlerine. Orta notalarından itibaren alttan alta Calone kullanımı hissettim. Bu da parfümün hafiften yapay kokmasını sağlamış. Evet günümüzün bir çok akuatik parfümünde Calone kullanılıyor. Ama parfümörün biraz daha saklayabilmesi lazımdı bence Calone'in o statik, ozonsu, yapay kokusunu. Başka eksi yönü de çok düz çizgide ilerliyor. Başından sonuna kadar neredeyse aynı kokuyor. Oldukça basit yapısı var.

Aqua Marine’nin tasarımını ünlü burunlardan Jacques Cavallier yapmış. Ustaya tabiki saygım var ama şahesere imza atmış hissi uyandırmadı bende. Kalite anlamında göz dolduramıyor. Eğer bu tür hafif, ferah, serin, deniz esintileri olan parfüm arıyorsanız seçeneklerden birisi de Aqua Marine olabilir.

Parfümlerle ilgili kitapları bulunan yazar Chandler Burr, Aqua Marine'ye beş üzerinden iki yıldız vermiş.


Kalıcılığı kıyafet üzerinde iyi oldu. Farkedilirliği böylesine hafif ve ferah bir parfüm için normal düzeyde. Otuz yaşın altındaki arkadaşlara daha çok uyacaktır. Genel olarak “genç ve enerjik” havası var. Tam yaz parfümü. Siz yine de denemeden almayın. Ne olur ne olmaz.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcındaki limon-turunçgil kombinasyonu gayet güzel.
+ Parfüm kullanımının eziyet haline gelebildiği çok sıcak günler için alternatiflerden birisi.

Eksileri:
- Özellikle orta notalara doğru yapaylık hissi veriyor.
- Çok basit yapısı var. Düz çizgide ilerliyor.
- Kalite anlamında beklediğinizi veremeyebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Bond No.9 – Bryant Park (2007)


Bond No.9 – Bryant Park (2007)

Tarihi 1686 yılına kadar uzanan bir park. İlk olarak 1686'da New York Valisi Thomas Dongan tarafından kamulaştırılmış. İsminiyse 1884 yılında ölen sivil reformcu ve aynı zamanda romantik bir şair olan William Cullen Bryant'tan almış. Bryant Parkın bulunduğu alan tarih boyunca pek çok farklı şekilde kullanılmış. 1930'lu yıllarda mimarı tarzını belirlemek üzere yapılan yarışma sonunda yeniden şekillendirilmiş ve günümüze en yakın halini almış.

New York'un Manhattan bölgesinde bulunan, 39.000 m2'lik yüzölçümüne sahip park, New York Halk Kütüphanesi'nin hemen yanında, 5. ve 6. caddeler ile 40. ve 42. sokakları arasında yer alıyor. Devasa gökdelenlerin arasında kalmış Bryant Park, anladığım kadarıyla New York ahalisinin en sevdiği mekanlardan birisi. Günün her saati çimenlerin üzerinde güneşlenen, kitap okuyan, müzik dinleyen, arkadaşlarıyla sohbet etmek için burayı tercih eden yüzlerce insanla karşılaşılabilirmiş. Yazın açıkhava sinema gösterimleri ve yoga seanslarının yapıldığı Bryant Park, kış mevsiminde buz pisti haline getiriliyormuş. Böyle parka can kurban.

                                                                              Bryant Park

Oysaki bizim parklarımızda asla çimlere basılmaz. Yasaktır. Kocaman tabelalar asılır ne yapıp ne yapamayacağımızla ilgili. Malum, biz parkta ne yapmamız gerektiğini bilemeyecek kadar demokratik olgunluktan aciz kullarız çünkü. Koca koca yetkililerimiz o tabelaları koyduklarına göre vardır bir bildikleri değil mi?

Hele ki fikirlerimizi söyleyelim, parkımız elimizden gitmesin, ağaçlarımız sökülmesin, "çakma kışla" binaları ve alışveriş merkezleri yapılmasın dediğiniz zaman sopayı yiyiverirsiniz kafanıza. Hatta "Heyhat! Siz de kim oluyorsunuz? Bizden daha mı iyi bileceksiniz? Biz herşeyin en iyisini biliriz. Siz susun ve ne yaparsak yapalım bizi alkışlayın." cevabını alırsınız üstüne üstlük. Şehrin ve insanların nefes alacağı parklara alışveriş merkezi ve rezidans projeleri yapmak, bizim "vizyonu geniş!" yöneticilerimizin işleridir sadece. Bu Amerikalı yöneticiler pek akılsız mesela. Yapsalar ya bütün parklarına alışveriş merkezleri ve rezidans projeleri. Göndereceksin bizim yöneticileri New York'a. Bak o Central Parkı nasıl alışveriş merkezi cennetine çeviriyorlar. Bryant Park'a da o güzelim plastikten kondisyon oyuncaklarını koydun mu, işte sana büyük belediyecilik başarısı. Yok yok adam olmaz bu Amerikalı yöneticiler. Vizyonu dar adamların.

Dertliyiz hepimiz bu işlerden ve söylenecek hala çok şey var ama konumuz olan parfümlere dönelim daha da uzatmadan. Bond No.9 parfüm evinin 2007 yılında çıkardığı Bryant Park, anlaşılacağı üzere ismini New York'un sevimli bir parkından almış. Markanın Midtown serisine ait. Fragrantica'da çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış.


Parfümün açılışı lezzetli meyveler ile gerçekleşiyor. Tatlımsı ve biraz ekşi kırmızı meyveler. Sanırım, ahududu ve azıcık çilek. Ferah sayılabilecek modern açılışı var Bryant Park'ın. İlerleyen dakikalarda büyük değişim göstermiyor kokusu. Tatlımsı lezzetli meyvelere çiçekler ekleniyor. Ağırlık gülde. Bu andan itibaren meyveli-çiçeksi gibi davranıyor. Son kısımda ise bu ana yapıya biraz misk ve paçuli ekleniyor. Fakat ağırlık her zaman meyveli-çiçeksi birlikteliğinde.

Bryant Park, yumuşacık, hafif, tatlı meyveler ve gülden oluşan basit bir arkadaş. Derinliği olmayan, biraz hoppa, neşeli, gelip geçiçi, adeta yaz aşkları gibi. İnsanda güzel hisler uyandıran, rahatlatan, sakinleştiren hali var. Ama onun dışında daha fazlasını veremiyor bu ortalama kompozisyon.

Benzersiz veya yaratıcı değil. Bu kokuyu bir yerden hatırlıyorum dedirtme ihtamali olan parfümlerden. Burnum bir yerlerden ısırıyor ama çıkartamadım zaten.

Rahatsız edecek kadar yoğun yapaylığa rastlamadım genelinde. Fakat yüksek kaliteli koktuğunu da iddia etmek zor. Eğer bu tür meyveli gül temalı parfümleri seviyorsanız denemenizde fayda var. Tabiki Bond No.9'ın çok yüksek fiyat etiketleri başınızı döndürmeyecekse.

Şişesinin pembe olması, kadın parfümü izlenimi uyandırabilir. Bence de kadın kullanımına daha uygun. Kadınlarda göstereceği etkiyi erkeklerde gösteremeyebilir. Eau de Parfum olarak satılıyor. İlkbahar-yaz döneminde kullanmak iyi fikir.


Tasarımını tanınmış parfümörlerden  Michel Almairac yapmış. Luca Turin'in kitabında meyveli paçuli olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç yıldız verilmiş.

Artıları:
+ Genel olarak bir çok kişinin sevebileceğini düşünüyorum.
+ Neşeli ve canlı yapısı.

Eksileri:
- Baştan sona çok değişmeyen tarzı.
- Bir niş parfüme göre fazla mı basit?
- Fiyatı çok yüksek.

Koku Güzelliği:10/6.5