12 Aralık 2013 Perşembe

Kadın Olmanın Keyfi – JOY


Kadın Olmanın Keyfi – JOY

Kimya bölümünde okuyan bir koku sever Batuhan. Parfümler ve kokularla ilgili yaklaşımı beni mutlu ediyor. Eğitimini aldığı bölümü sırf bitsin de gideyim diye okumuyor. Öğrenmeye çalışıyor, araştırıyor ve ilgileniyor. Darısı diğer üniversite öğrencilerinin başına.

Ara ara kendisiyle haberleştiğimiz Batuhan, parfüm ve kokularla ilgili araştırmalarının sonucunda bana yazılar da gönderiyor. Ve bende bu tür ilginç hikayelere sayfamda yer vermeyi kendime zul görmüyorum. Okuyacağınız satırlar konuk yazarımız Batuhan tarafından kaleme alındı. Parfümler ve kokularla ilgili bu tür farklı konuları bana ulaştırırsanız, sitemde memnuniyetle yer veririm.

Batuhan, Jean Patou’un efsane kadın parfümü JOY’u anlatan bir metinle karşınızda. Artık aradan çekileyim ve sizi JOY’un hikayesiyle baş başa bırakayım.  

“Wall Street borsası 1929 yılında çöktüğünde, tüm sanayileşmiş batı ülkelerine etki eden ve on iki yıl boyunca süren büyük buhran dönemi başlamıştı. Ekonomik çöküşün yarattığı şok etkisi bütün dünyaya dalga dalga yayıldı. Bütün olumsuzlukların arasında, mali krizi aşabilmek, seçkin müşterilerine en iyi hizmeti vermek isteyen Jean Patou, bu buhrana ''Dünyanın en yüksek maliyetli parfümü''nü yaratma planı ile tepki verdi. Sonuç; JOY'du!


İlk başlarda insanlar Jean Patou'nun deli olduğunu düşündüler. Ekonomik çöküşün getirdiği sıkıntılı dönemden kurtulmanın çaresi sadece bir parfüm müydü? Düşüncesinden emin olan Jean Patou, kendi modaevinin baş parfümcüsü olan İspanyol Henri Almeras'a istediği malzemeden, istediği kadar kullanma özgürlüğü tanıyarak, şu ana kadar dünya üzerinde yaratılmamış güzellikte bir parfüm yaratmasını istedi. Bu fikri büyük şaşkınlık ve sevinç içerisinde kabul eden Almeras, 28 düzine Bulgar Gülü ve 10.600 tane Grasse Yaseminini bir araya getirerek, o güne kadar hiç bir burunun erişemediği koku elde etti. Jean Patou'nun JOY'u artık dünyaya ayak basmıştı. 

Bu olağanüstü zengin ve güçlü ikiliden alınan tek nefes, sizi yedinci cennet katına çıkartacak kadar büyüleyiciydi. JOY o kadar konsantre parfüm ki, hiç bir sabitleyiciye ihtiyaç duymaz. Tamamen katışıksızdır. Romantizmin zirvesidir. Parfümlerde ulaşılabilecek en üst mertebedir. Kadınsı bir dinamittir o. Rakipsizdir ...

JOY'un mükemmelliğine gölge düşürmek istemeyen Jean Patou, JOY'un şişesinin de,  kokusu kadar mükemmel olmasını istedi. Bunun için Art Deco sanat akımının öncülerinden mimar Louis Sué'den, JOY’un şişesini tasarlamasını istedi. Sadeliğin, romantizmin, gücün ve eşsizliğin tasviri olan bir şişe ortaya çıktı. JOY artık tam anlamı ile hazırdı.


Ekonomik krizin böylesine muhteşem bir sonuç ortaya çıkaracağı kimin aklına gelebilirdi? Jean Patou'nun aklına geldi ve bizlere JOY'u sundu. Yapımı en pahalı parfüm. En eşsiz parfüm. En rakipsiz parfüm. Dünyanın en çok satan parfümleri arasında ikinci sıradaki yerini ısrarla koruyor. Birinci sıra tahmin edebileceğiniz gibi Chanel No:5 'in. Fakat kimi yorumcular JOY'un, No:5'ten çok daha üst seviyede bir parfüm olduğuna inanıyor. Umarım JOY, bir gün karşınıza çıkar ve bu sayede cennetin kapılarını aralarsınız...”

Batuhan CEYLAN

10 Aralık 2013 Salı

Profumum Roma – Santalum (2003)


Profumum Roma – Santalum (2003)

Hikayenin 1996 yılında başladığını söyleyebiliriz. Bugünlerde nüfusu 250 kişiye kadar düşmüş küçük bir İtalyan kasabası olan Sant Elena Sannita'da yaşayan Celestino Durante, bıçak bileyiciliği yapıyordu. Bay Durante ve eşi, çocuklarına sağlam bir zanaatkarlık ruhu aşılamıştı.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra aile Roma'ya taşındı. Başkent Roma'da küçük bir dükkan açtılar. Dükkanlarında el yapımı sabunlar, kolonyalar ve diğer güzellik ürünleri satmaya başladılar. 1996 yılında ailenin büyük çocuğu, Profumum (Pro-Fumum Roma) niş parfüm markasını hayata geçirmeye karar verir. Diğer üç kardeş de işin ucundan tutunca, dört kardeş olarak yollarına devam ederler.

Profumum Roma markası olarak felsefelerini, "hafızamızdaki kokular yoluyla, hislere ve duygulara mesajlar göndermek" olarak belirtmişler. "Umarız ki başarılı oluruz ve bu işi yapmaya devam ederiz" diyecek kadar da açık sözlüler.


Bir yerde, parfümlerinde sadece 8-10 esans kullandıklarını ve minimum % 43 oranında konsantre kokulara imza attıklarına rastladım. Bugün yazacağım Santalum, çok öne çıkmış parfümlerinden değil. Kendi sitelerinde şu ilginç yazıyla tanıtılmış:

Kokulu adaklığın dumanları gök yüzüne yükselir.
Çiçekten çelenkler, sütunlar ve heykeller her yerde.
Halılar ve perdeler hazırlanmıştır.
Sıcak ve nemli hava etraftadır
kutsal ormanın kokusu olan.
Tören başladı...

Santalum'un açılışı, çok güzel bir sandal ağacıyla gerçekleşiyor. Yüksek kaliteli sandal ağacına biraz da reçine destek veriyor. Pürüzsüz ve kusursuz başlangıcı pek alışıldık değil. Geçeyim orta kısma. Burada büyük değişim göstermiyor kokusu. Sandal ağacına baharatlar ekleniyor sadece. Muhtemelen tarçın. Fakat çok baskın değil tarçın. Yani öne çıkmaya çalışmıyor kesinlikle. Reçine ve sandal ağacına huşu içinde uyum sağlıyor. Biraz da egzotik amber var. Orta kısmı harika dersem abartmış olmam. Son kısımda yine aynı düzlemde devam ediyor. Fakat alt notalarda tütsü ve kuru paçuli hissediyorum. Hafiften Angel'a benzettim buradaki paçuliyi. Tabiki Angel'daki gibi kremsi ve tatlı değil. Daha kuru, ciddi ve mesafeli. Hatta biraz da çikolatayı andırdığını düşünüyorum. Gayet güzel kapanışa sahip.


Santalum'un, ismi anlaşılacağı üzere sandal ağacından geliyor. Şimdi sandal ağacı isimli bir parfümde baskın öğenin doğal olarak sandal ağacı olması beklenir. Başlangıçtaki baskın sandal ağacını saymazsam, genel olarak reçine, kuru baharatlar, dumansı tütsü aksında ilerliyor.

Santalum'un yüksek kalitesinin karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum. İnanılmaz bir pürüzsüzlüğe sahip. Bu kadar doğal, gerçekçi ve rafine notalara şapka çıkartmamak büyük haksızlık olur. Bu anlamda muadili niş markalara adeta fena bir göz dağı veriyor. Çok etkilendim kalitesinden.

Santalum, genel olarak basit kokuyor. Düz çizgide ilerliyor. Hatta minimal yapıya sahip diyebilirim. Sandal ağacı, reçine, baharat ve dumansı tütsü. Hepsi bu. Fakat bu az sayıdaki nota o kadar güzel harmanlanmış ki, ortaya müthiş bir parfüm çıkmış. Evet çok gösterişli veya kokoş değil. Derin, azıcık karanlık, sakin, sade, mistik, çok farklı bir "mod" kokusu olduğunu düşünüyorum.


Santalum beni hem şaşırttı hem de sevindirdi. Şaşırttı çünkü derinliği ve farklılığı çoğu kişi tarafından es geçilmiş gibi. Neden bu kadar az bahsedilen bir parfüm olduğunu anlamadım. Parfüm platformlarında hakkında fazla şey olmaması ilginç geldi bana. Diğer taraftan sevindim çünkü gizemli karanlığı, süet pürüzsüzlüğündeki kalitesi, beni farklı bir ruh haline sürüklemesi memnun edici. Böyle bir hissi en son Chergui'de yaşamıştım diye hatırlıyorum.

Santalum, çok modern bir kokuya sahip. Zaten daha on yıllık bir parfüm. Sevindirici olansa fazla tatlılık barındırmaması. Biraz tatlılık hissedilse de rahatsızlık verecek seviyede değil. Bu anlamda güzel bir dengeye oturtulmuş.

Şöyle bir geriye çekilip düşündüğümde Santalum günlük kullanım için o kadar da uygun değil. Ambians kokusu gibi kullanılsa çok daha zevk verebilir. Mesela modern şekilde tasarlanmış küçük stüdyo dairenizde, ışıkların kapalı olduğunu düşünün. Sadece mumlarla aydınlatılan yarı karanlık bir daire. Fonda Sade'in o nefis sesinden By Your Side şarkısını dinliyorsunuz. Saat gece yarısına yaklaşıyor. Yaktığınız tütsünün kokusu odanın içinde yayılıyor. Evinizin camından aşağıdan geçen arabaların farlarından gelen ışıkları izliyorsunuz, ne düşüneceğinizi bilmeden...

Şimdi de Budist ayinindeyiz. Budha’nın insanlığa öğütlediği barış ve kardeşlik öğretisini takip eden müritleri onun ruhuna şükranlarını ve hediyelerini sunuyorlar. Serin geceyi, meşaleler ısıtıyor. Tütsüler ve mumlar yakılmış. Dualar ediliyor. Her dinin takipçilerinin amacı aynı değil mi oysa ki? Dostluğun, adaletin, iyiliğin ve güzel işler yapmanın, hayatımıza egemen olması için çalışmıyor mu din adamları? O zaman neden olmuyor ve savaşıyoruz, acımıyoruz, öldürüyoruz, ötekileştiriyoruz, iktidar kavgaları yapıyoruz, kıskanıyoruz, hep daha fazlasını istiyoruz, başkasının hakkına saygı duymuyoruz?  Neden varlığımıza uygun olmayan kötülüklerin peşinden gidiyoruz? Yoksa özümüz mü kötü? İnsanın gerçekliği bu mu? Hiç sanmıyorum…


İlginç bir durumda parfümün sıvısının rengiyle ilgili. 2003 yılında ilk çıktığında siyah renkliydi Santalum. İlerleyen yıllarda kokusu reformülasyon geçirmiş. Parfümün rengi siyahtan, su rengine dönmüş gördüğüm kadarıyla. Yada şişesinin rengini değiştirmişler. İkisinden birisi.

Uniseks olarak piyasaya sürülmüş olsa da bence erkeksi nüanslar daha ön planda. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak çok daha etkili olacaktır. Yirmi beş hatta otuz yaş üzerindeki arkadaşlara öneririm.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

7 Aralık 2013 Cumartesi

Diesel – Fuel For Life Homme (2007)


Diesel – Fuel For Life Homme (2007)

"Tüm yaşamım boyunca hiç para için çalışmadım. Hala bu işin (modanın) tutkusu için çalışıyorum. Bu tutku bende olduğu sürece şirketimi yönetip, çalışanlarımla iş yapacağım. Sanırım başarılı yaşamımın sırrı bu" diyor Enzo Rosso Milliyet gazetesindeki söyleşisinde.

1955 yılında kuzeydoğu İtalya'da doğan Rosso, endüstriyel tekstil üretimi üzerine eğitim görmüş. 1975 yılında mezun olduktan sonra ilk işi kendi kıyafetlerini tasarlamak oluyor. Diesel ismini verdikleri markalarını 1978 yılında İtalya'da kuruyorlar. Moda ve tasarım alanlarında faaliyet gösteren şirketin dönüm noktalarından birisi 1985 yılında gerçekleşiyor. Enzo Rosso, o tarihte şirketteki diğer ortaklarının hisselerini satın alarak markanın tek sahibi haline geliyor. Ve asıl atılımını 1996 yılında yapıyor.

Diesel, New York'ta ilk mağazasını açmasıyla, artık uluslararası bir oyuncu olduğunu kanıtlıyor. Ülkemizde de çok seviliyor Diesel markasının ürünleri. Özellikle kot pantolonlarının oldukça ilgi gördüğünü fark etmek zor değil. Aslına bakılırsa Diesel'in bu kadar başarılı olmasının bir sebebi de dikkat çekici reklam kampanyaları. Bu konuda bir Amerikan şirketi kadar iddialı ve agresifler. Zaten Enzo Rosso bu durumu şöyle açıklıyor:

                                                                  Şanslı adam Enzo Rosso :) 

"Diesel'in gerçekten vahşi ve cesur bir reklam ekibi var. Etkili çünkü markamı ironiyle oluşturdum. Reklamlarım, işe yaklaşımım ve birlikte çalıştığım insanlar bunu yansıtıyor. Mizah, yapmam gereken çoğu şeyi gerçekleştirmenin pozitif yolunu temsil ediyor."

Diesel'in bizi ilgilendiren yanı tabiki ağırlıklı olarak piyasaya sürdüğü parfümler. İlk parfümünü 1996 yılında çıkaran Diesel'in 2013 yılı sonu itibariyle otuzdan fazla parfümü var. Fuel For Life Homme ise 2007 yılında oldukça ilgi çeken bir ürün olarak kokular dünyasına adım atmıştı. Başarılı reklam kampanyalarıyla önemli satış rakamlarına ulaştığı söyleniyor. Hele ki ülkemizde büyük bir seven ve kullanan kitlesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü hala bir çok yerde bu parfümü kullanmış birilerine rastlıyorum. Bakalım bana neler hissettirecek bu popüler arkadaş.

Fuel For Life Homme, Fragrantica'da aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda karşıma ortalama metalik turunçgiller ve anason çıkıyor. Turunçgillerden kastım greyfurt. Şimdiye kadar pek karşıma çıkmamış bu ikili, yapaylık seviyesinde üst notalarda burnuma hücum ediyor. Evet canlı ve enerjik ama çok sevdiğimi söyleyemem. Nefret de etmedim. Başlangıcı için nötrüm. Orta kısımda büyük değişim göstermiyor kokusu. Sadece turunçgilller ortadan kayboluyor. Onun yerine tatlımsı kırmızı meyveler geliyor. Burada ahududu/böğürtlen notası etkili. Anason hala oralarda bir yerde ve destek veriyor kırmızı meyvelere. Biraz da erkeksi sayılabilecek lavanta var tabiki. Başlangıçtaki yapaylık hala hissediliyor. Geçeyim sonlarına. Alt notalarda odunsu notalar oldukça hissedilir hale geliyor. Fakat yapaylık artık üst düzeyde. Kapanışında tuhaf ve hoşuma gitmeyen bir sabunsuluk da algılıyorum. Son kısım ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığı.


Fuel For Life'ın ana eksenini anason, kırmızı meyveler (böğürtlen/ahududu), lavanta ve odunsu notalar oluşturuyor diyebilirim. Onun dışında başlangıçtaki turunçgiller ve sonlardaki sabunsuluk her daim baskın değil. Bu anlamda genel olarak anasonlu-meyveli denebilir tarzı için.

Fuel For Life, büyük oranda yapaylık barındıran, düşük kalite hissiyatı veren, zaman zaman baş ağrısı yapan bir kardeşimiz. Parfüm kullanmaya yeni başlayan, yapaylığı ve kaliteyi fazla takmayan, yeter ki karşı cins kokumu beğensin gerisinin önemi yok diyen genç erkek arkadaşlarımız için hoş bir seçenek olabilir. Fakat bir parfümden çok daha fazla beklentileriniz varsa başka kokulara acilen yönelmenizi tavsiye ederim.

Evet, yapay kokuyor, genelinde tuhaf bir karmaşa hakim. Sanki acelesi var ve hemen çıkıp gidecekmiş gibi davranıyor. Aynı ismi gibi canlı, heyecanlı, aktif, genç, enerjik ve atak. Fakat hayatında denge arayan, caz müziği dinleyen, golf oynayan ve yaşı otuzu aşmış bir erkek için bir o kadar da itici olabileceğini düşünüyorum.


Nedenini bilmiyorum ama karşı cinsin (kadınların) oldukça beğendiği ve ilgi gösterdiği bir parfüm olduğunu okuyorum. Belki yüksek enerjiye sahip olmasından, belki basit ve meyveli yapısından, belki tatlılığından... Sebebi ne olursa olsun Fuel For Life mahallenin popüler çocuğu gibi.

Fakaaat. Buraya kadar yazdıklarım Fuel For Life'ı beğendiğim gibi bir izlenim bıraktıysa sizde, fena halde yanılıyorsunuz. İlk kullandığım günlerde sever gibi olduğum Fuel For Life'ı, ilerleyen zamanlarda hiç sevemediğimi fark ettim. Bendeki etkisi Joop Homme gibi oldu. Kokuları çok benzemese de buradaki yapaylığı Joop Homme'a benzettim. Aynı bıktırıcı tatlılığı ve sinir bozucu kalitesizlik hissi, bana dejavu yaşattı ne yazık ki. Hele ki sonları...

Şu bir gerçek ki çok satılması için tasarlanmış vasat piyasa parfümü Fuel For Life. Gece kulüplerinde, akşam dışarı çıkmalarda, “tiki” çiftler alış veriş merkezlerini gezerken falan gayet uygun olabilir. Yada pazar günü herkesin birbirine somurtarak trip yaptığı kalbur üstü kafelerde. Egsoz dumanlarının hemen yanında, yayaların yürümesi için tasarlanmış kaldırımlara konulmuş masalarda yapılan bir kahvaltı esnasında, yan masadaki gri eşofmanlı erkekten burnunuza bu parfüm gelirse hiç şaşımayın. Bu koku, maruz kaldığınız aşırı karbonmonoksit gazı değil, Fuel For Life’dır muhtemelen.


O, çok satıyor mu? Muhtemelen evet. Peki başarılı mı? Bence kesinlikle hayır. Giymekten zevk almadığım, üzerimden çıkıp gitse diye umut ettiğim, ama inadına günlerce kıyafetlerimden çıkmamasıyla daha da gıcık olduğum bir parfüm olarak hatırlayacağım. Mümkünse bir daha görüşmeyelim güzel kardeşim.

En çok şaşırdığım durumsa parfümün tasarımcıları. Annick Menardo ve Jacques Cavallier gibi şöhretli iki ismin bir araya gelip, bu kadar sıradan bir parfüme nasıl imza attıklarını hala anlayabilmiş değilim. Belki de iki ünlü burun, çok sarhoş oldukları bir gece, bu parfümün böylesine kokmasına karar verdiler. Kim bilir.

Parfüm yazarı Luca Turin, beni şaşırtmaya devam ediyor. Kitabında Fuel For Life'ı modern fujer olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vermiş. Sanırım Annick Menardo ve Jacques Cavallier'in sarhoş oldukları gecede Luca Turin'de bulunuyordu.


EDT olmasına rağmen parfümün kalıcılığı müthiş. 3-4 gün boyunca kıyafetlerimden çıkmadı ve hala buram buram kokuyor. Fark edilirliği başlarda yüksek. Fazla sıkmanızı tavsiye etmem. Yirmi beş yaş ve altındaki genç arkadaşlarımız için gayet uygun diyebilirim. Kimi yorumcular yaz mevsiminde de kullanılabileceğinden bahsetmiş. Bence sıcak günlerde oldukça boğucu ve bıktırıcı olacaktır kokusu. Serin havalarda kullanmanızı öneririm. Ve muhakkak denemeden almayın.

Koku Güzelliği:10/4.5

5 Aralık 2013 Perşembe

Lernert & Sander - Everything (Video Performans)


Lernert & Sander - Everything (Video Performans)

Hollandalı iki sanatçı Lernert Engelberts ve Sander Plug. Aynı zamanda iki iyi arkadaşlar. Amsterdam'da yaşayan ikili, performans sanatçısı olarak hayatlarını sürdürüyor. Zaman zaman Avrupa çapında ilgi çekici işlere imza atmışlar. Genellikle kısa sanat filmleri, enstelasyon ve sanat yapımları ile ilgileniyorlar. Genel tarzlarını "mizah unsurlarını kurnazca kullanmak ve arsız duyguları tahrik etmek" olarak belirlemişler.

Lernert & Sander ikilisi 2012 yılında yine enteresan bir işe imza attı. İsmini "Everything" koydukları performanslarında, özneyi parfümler olarak belirlemişler. Öncelikle el yapımı kocaman bir parfüm vial şişesi yaptırmışlar. Daha sonra 2012 yılında piyasaya sürülen 1.400 yeni parfümün küçük numunelerini almışlar. Ve bu numunelerin tamamını, o kocaman parfüm şişesinin içine dökmüşler. Böylece ortaya 1.400 değişik parfümün birbirine karışmış kokusu ortaya çıkmış.


Sadece bu kadar parfümü karıştırmakla kalmamışlar. Aynı zamanda bu karışımın nasıl koktuğunu merak edenler için geçen sene Paris'te sergilemişler. İsteyen bu karışımın nasıl koktuğunu gidip orada denemiş.

1.400 ayrı parfümün karıştırılmasıyla ortaya nasıl bir kokunun çıkacağını bende merak etmekteyim. Çok matah bir koku olmayacağını tahmin ediyorum. Fakat bu kadar parfümün birbirinin içine geçirilmiş olması sanat ve sanat izleyicileri için önemli ve ilginç. Evet fikir olarak benzerine şimdiye kadar rastlamadım. Aşağıda da performanslarına ait videoları var. İyi seyirler.


3 Aralık 2013 Salı

Annick Goutal – Duel (2003)


Annick Goutal – Duel (2003)

Ortalama insan ömrünün sürekli artması, şüphesiz ki tıp alanındaki gelişmelerin sonucu. Bundan 1.000 sene önce elli yaşına gelen insanların çok uzun yaşadığı düşünülürken, günümüzde seksen yaşındaki insanları gördüğümüzde normal karşılar olduk. Değişen hayat tarzı ve beslenme alışkanlıkları bilinçlenmemizi sağlasa da biliyoruz ki hiç bir tıbbi gelişme, ölüm gerçeğini bizden uzak tutamayacak. Aynı Goutal ailesinin karşılaştığı gibi, hepimizin karşısına çıkacak.

1999 yılında henüz elli üç yaşında kanserle olan savaşı kaybeden cesur bir kadındı Annick Goutal. Kendi ismiyle kurduğu niş parfüm evi, ölümünden sonra da devam etti güzel kokular üretmeye. Bu sefer Annnick hanımın kızı Camille, markanın başına geçmişti.

"Kokuların sanatçısı" lakabıyla tanınan Annick Goutal'ın kızı Camille ve parfümör Isabelle Doyen, 2003 yılında bir parfüme imza atmaya karar verdiler. Ve ortaya Duel çıktı. Parfümün tanıtımı şöyle yapılmış:


"Güçlü ve nazik, aynı zamanda akıllı ve cesur. Isabelle ve Camille, harika yeşil Paraguay çayını merkeze alan bir parfüm oluşturmak için işe koyuldular. Sonuç, modern kokuların nezakete önem veren, ikinci ten kokusu gibiydi. Yenilikçi, şehvetli, cesur, yumuşak bir deri kokusu."

Duel, kendi sitelerinde deri kategorisinde gösterilmiş. Üzerime ilk sıktığımda doğal ve modern limon karşılıyor beni. Oldukça ferah kokan limonu beğendim. İlerleyen dakikalarda ferah limona çay kokusu ekleniyor. Hissedilir oranda da portakal mevcut. Açıklanan notalarında turunç yaprağı yağı notası var. Muhtemelen bu turunçgil kokusu ondan geliyor. Fena değil orta kısım. Alt notalarda kokusu değişiyor. Çok hoşuma gitmeyen plastiğimsi deri, yapay odunsular ve misk algılıyorum. Son kısmı bence parfümün en başarısız yeri.

Duel, orta notaları da dahil oldukça ferah bir limon-turunçgil-yeşil çay kombosu gibi. Doğal sayılabilecek bu üçlü, biraz buruk-ekşimsi koksa da beğendiğimi söyleyebilirim. Fakat harikalar yarattığını da söylemek abartılı olur. Son kısmıysa rahatsız eden deri yapaylığına doğru evriliyor ne yazık ki. Alt notalar için hiç de iyi şeyler düşünemiyorum.


Duel'in başlangıcı canlı ve parlak olsa da ilerleyen saatlerde etkisi oldukça düşüyor. Bu soğuk sayılabilecek günlerde kullandığım Duel, sanki daha sıcak günlerin özlemini çeker gibiydi. Serin havalarda performansının başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Belki de sıcak havalarda çok daha ilginç olacaktır.

Duel, niş bir parfümün kalitesini size sunuyor mu? Eh işte. Onu diğerlerinden ayıran bir özelliği var mı? Yok. Bir şişesini almaya değer mi? Sanmıyorum. Yine de ferah bir limon-turunçgil-çay-deri kombinasyonu arıyorsanız deneyebilirsiniz.

Kimi yorumcular, orta kısımdan itibaren devreye giren plastiğimsi deriyi Bulgari – Black’e benzetmişler. Aslına bakılırsa iki parfümünde çay ve deri temasına sahip olduğunu düşünüp, kokularının benzediği sonucunu çıkarabiliriz. Fakat aralarında fazla bir benzerlik olduğunu söyleyemem. Duel’de, Black’deki vanilya kullanımının olmadığı çok açık. Yani bu anlamda Duel’deki deriyle Black’deki deriyi yan yana koyamıyorum bir türlü.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Duel'i “matte mate” olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vererek oldukça beğendiğini belirtmiş. Puanlama konusunda bu sefer Turin beyle hemfikir olmadığımı küçük bir not olarak vereyim.


Duel, erkek parfümü olarak sunulmuş. Resmi tanıtımlarında da erkek vurgusu yapılmış. Bence de erkeksi bir parfüm. EDT olarak satılıyor. Kokusunu Camille Goutal ve Isabelle Doyen birlikte tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5