7 Mayıs 2014 Çarşamba

Tom Ford – Oud Wood (2007)


Tom Ford – Oud Wood (2007)

Ne tik ağacı ne sedir ağacı ne servi, çam, ceviz, gürgen. Sizi bugün dünyanın en pahalı ağacıyla tanıştırmamı ister misiniz? Reçineli sınıfına giren, kokulu özütünün pek çok isim olan bir ağaç "Öd (Oud, Agarwood)". 20 kilo Agar ağacından sadece 12 ml. Öd özütü çıkabildiğini düşünürsek, neden dünyanın en pahalı esansı olduğu anlaşılabilir Öd'ün. Sadece çok az bulunması olarak da değerlendirilmemesi gerekir konunun. En iyi kalitede öd yağını elde etmenin tek yolu, yüz yaşını aşmış Agar ağaçları sayesinde olduğu düşünülürse, kolay ulaşılabilir bir esans olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir doğal Öd'ün.

Farklı kalitelerdeki tamamen doğal öd yağlarının fiyatları oldukça değişiklik gösterse de, birinci kalitedeki doğal öd esansının bir kilo fiyatının 18.000 Euro civarında  satıldığı konuşulduğuna göre, ödün, parfümlerde neden sentetik halde kullanılmak zorunda olduğu görülebilir. Ve evet bazı markalar aksini iddia etselerde sektörün neredeyse tamamı sentetik öd kullanır parfümlerini oluştururken. Belki Arabistan merkezli bazı markalar doğal içerik kullanıyorlardır. Fakat onların parfümlerinin de fiyatlarının nasıl yüksek olabileceğinin tahminlerinde bulunabiliriz.

Parfümlerinin içeriğinde öd kullandığını iddia eden ana akım markalar bile var. Mesela M7, M7 Oud Absolu, S.T. Dupont Oud Oriental, Roberto Cavalli Tiger Oud, Carven Oud Thameen, Fahrenheit Absolute, Dirty English For Men, Ermenegildo Zegna Indonesian Oud, Versace Oud Noir gibi örneklerde doğal öd esansı kullanılamayacağı, satış fiyatlarından anlaşılabilir. Hatta Maison Francis Kurkdjian, Montale, Mancera, Bond No.9 gibi üreticilerinde sentetik öd kullanımına yöneldikleri sır değil.


Niş parfümcülüğün özellikle son on yılda en sevdiği esans oluverdi Öd. Neredeyse her marka bir yada daha fazla, isminde veya içeriğinde Öd olan parfümlere yer veriyor koleksiyonlarında. Bu Öd furyasına Amerikan modasının yeni ikonu haline gelen Tom Ford markasının kayıtsız kalması düşünülemezdi. Güçlü niş rakipleriyle mücadele etmenin zor olduğunu bizden çok daha iyi biliyorlar şüphesiz. Fakat iddialı ve hırslı Tom Ford, Öd temalı parfüm yarışında geride kalmayacağını ispat etmeye çalışıyor. Hem de "Private Blend" serisinin bir üyesi ile.

Tom Ford'un niş parfümlerle kıyaslanabilecek özel serisinden Oud Wood ile birlikteyiz şimdi de. Kendi sitelerinde "zor bulunan, egzotik ve kendine özgü" olarak duyurulmuş. Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda beni tatlı öd ve tatlı yumuşak baharatlar (kakule ve biber) karşılıyor. Öd, gayet yapay ve ilaç gibi verilmiş. Baharatlar ise tatlı biberimsi ve gayet güzel. Zıtlıkları içinde barındıran açılışı var. Güzel baharatlar ve hastane gibi kokan öd. Buyurun siz karar verin başlangıcı başarılı mı yoksa kötü mü. İlerleyen dakikalarda baharatlar geride kalıyor. Tatlımsı/kremsi ödün etkinliği devam ediyor. Orta kısımda öd ağacına bu sefer yapay kremsi sedir ağacı ve vanilya eşlik ediyor. Sedir ağacının vanilyayla birleşimi en sevmediğim tarzda gerçekleşmiş. Orta notaların bana hitap etmediği açık. Alt notalarda vanilyalı, kremsi sedir ağacı devam ediyor. Bu ikiliye kremsi yapay sandal ağacı da ekleniyor. Son kısımda iç açıcı değil. Ne büyük hayal kırıklığı!

Oud Wood, gerçekten de ismi gibi kokuyor. Öd ve odunsular en belirgin elemanlar. Üçüncü olarak vanilya öne çıkıyor. Fakat burada gayet vasat ve sıkıcı. Sonlardaki sandal ağacı ise evlere şenlik. Gayet yapay sandal ağacı aynı orta notalar gibi vanilya kremsiliğine boğazına kadar batmış.


Parfümün iki farklı sektörden oluştuğu söylenebilir. İlk kısım hastane/antiseptik hissi veren öd ve yumuşak baharatlar. Bu bölüm canlı, saldırgan, biraz Arap etkili ve tuhaf. İkinci bölümde karakter tamamen değişiyor. Evet öd yine oralarda  bir yerde ama vanilya kremsiliği ve yapay sedir-vetiver-sandal ağacı işbirliği, orta ve son kısmın bel kemiğini oluşturuyor. Bu kısım daha stabil, sakin, dingin ve sıradan.

Oud Wood, genel olarak tatlı ve vanilya kremsiliğine sahip. Özellikle orta kısımdan itibaren vasat kalitedeki vanilya önemli rol oynuyor öd ve sedir ağacını dengelemekte ve yumuşatmakta. Nispeten başarılı olsa da bu durum koku güzelliği olarak değil de sinir bozucu yapaylık olarak yansıyor ana yapıya. Kokusunun genelinde tatlılığın bolca kullanıldığını söylersem yanlış olmaz. Buradaki tatlılık bal-tonka fasulyesi sayesinde verilmiş olabilir.

Başından sonuna kadar yapaylık ve uyumsuzluk hissedilen Oud Wood, şaşırtıcı derecede kalitesiz ve sıkıcı kokuyor. Başlangıcındaki güzel baharat kullanımı dışında çok sevilesi yanına rastlayamadım. Adeta günümüzün modern yapay-vasat odunsu parfümlerini hatırlatıyor. Hatta Bulgari Man'a benzettim yapay odunsu kısmını. Kimi yorumcuların Oud Wood'u, Joop Homme'a benzetmelerini anlayabiliyorum. Sentetik plastiğimsi sandal ağacı muhtemelen bu hissi veriyor. Evet zaman zaman Joop Homme'un o plastiğimsi yapısını aklınıza getirmiyor değil.


Sanırım bu soruyu sormak zorundayım. Karşımda Tom Ford'un inanılmaz yüksek fiyatlara satılan özel serisine ait bir parfüm mü var? Ciddi misin Tom Ford. Bu arkadaşın Serge Lutens, Amouage, Nasomatto'lar ile rekabet edebileceğini düşünüyor musun? Eğer öyle olduğunu düşünüyorsan parfüm biriminin tası tarağı toplayıp, dükkanı kapatmasının vakti geldi demektir.

Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek. Sonrasında tene yakın kalıyor. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Luca Turin, Oud Wood'u, ferah odunsu olarak sınıflandırmış ve beş üzerinde üç puan vermiş.

Oud Wood, sıradan bir kompozisyondan öteye geçemeyen, öylesine ve aceleyle çıkarılmış izlenimi bıraktı bende. "Bir çok parfüm piyasa sürelim, elbet insanlar kendilerine yakın buldukları birini alır kullanır, bizde bol bol şişe satarız" düşüncesini Tom Ford abimize yakıştıramadığımı dile getireyim. Başka ne söyleyeyim bilemiyorum. Daha fazla canımı sıkmadan burada bitireyim ve Hande Yener'in bol cıstaklı şarkılarını yüksek sesle dinleyeyim de moralim yerine gelsin:

"Kim bilebilir aşkı
Aşktan ölene kadar
Sınırlarda yaşatır inan
Kendi gidene kadar"


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

4 Mayıs 2014 Pazar

Pascal Morabito – Or Black (1981)


Pascal Morabito – Or Black (1981)

3 Mayıs 1945 yılında Fransa'nın Nice şehrinde doğmuş Pascal Morabito. Fransa'da doğmasına rağmen ailesinin kökeni İtalya'ya kadar uzanıyormuş. Ailesi kuyumculuk işi ile ilgilenen Morabito, mimarlık eğitimi almış. Sonrasında ailesine ait tasarım atölyesinde çalışmaya başlamış.

Özel ve uluslararası müşterileri için pırlanta takı setleri hazırlamış. Ünlü sanatçı arkadaşları Cesar Baldaccini, Salvador Dali ve Armand Fernandez (Arman) için farklı tasarımlar ve küçük heykellere imza atmış. Zaten mücevherat, altın, gümüş, porselen, kristal, cam, kaliteli saatler, kozmetik, deri ürünleri, moda ve takılar, mimari, dekorasyon, ev mobilyası, otel tasarımı üzerine çalışıyormuş bay Morabito. Ayrıca arkeolojiye büyük bir tutkuyla bağlıymış. Bunun sonucunda da tasarımlarında arkeolojik keşiflerden ilham alıyormuş.

Pascal Morabito’nun bizi ilgilendiren tarafı ise parfüm işine de girmiş olması. 1980 yılından itibaren kendi ismiyle parfümler piyasaya sürüyor. İlk parfümü 1980 çıkışlı kadın kokusu Or Noir. Bu parfüm fazla ses getirmemiş. Ondan bir yıl sonra 1981’de ikinci parfümü bu sefer erkekler için Or Black tasarlanmış. Or Black, parfüm severler tarafından çok sevildi ve özellikle koleksiyon meraklıları tarafından her yerde aranan bir parfüm oldu. Bende uzun zamandır merak ediyordum bu önemli erkek parfüm klasiğini. Nihayet tanışma şerefine nail oluyoruz.

Or Black, ilk piyasaya çıktığında siyah uzun dikdörtgen şişeye sahipti. Geçtiğimiz yıllarda üretimi durdurulmuş olan Or Black, 2014 itibariyle yeniden üretilmeye başlandı. Şu andaki parlak şişe, orijinal şişesi değil Or Black'in. Bizzat Morabito ailesinden aldığımız bilgiye göre 33 yaşındaki bu parfüm üç defa reformülasyon geçirmiş. Ve şişe tasarımları da değişmiş. İlk formülasyon olan siyah şişeyi artık bulmak neredeyse imkansız. Benim denediğim ikinci formülasyon. İncelememi de bu formül üzerinden yapacağım. Yani nispeten “Vintage” sayılabilecek versiyonuna ulaştım.


Bir de 2014 yılında en yeni formülasyonu piyasaya sürüldü. Fakat son formülasyon, okuduklarım kadarıyla pek beğenilmemiş parfüm severler arasında. Kullandığım ikinci fomülasyonda, kokunun ana karakterinin korunduğu belirtilmiş Morabito ailesinin bir üyesi tarafından. Bakalım bu kadar peşinden koşulan Or Black ile tanışmamız nasıl geçecek?

Kendi sitelerinde şipre ve deri olarak sınıflandırılmış Or Black. Üzerime sıktığımda ilk anda karşıma eski tarz tozlu bergamot ve aromatik otlar çıkıyor. 1980'li yılların aromatik nostaljik şiprelerini hatırlatan tozlu turunçgiller fena değil. İlerleyen dakikalarda orta kısma geçiliyor. Koku formu tamamen değişiyor. Artık deri bütün ağırlığıyla baş rolde. Zaman zaman hayvansal zaman zaman sabunsu kokan deri, plastiğimsi efekte sahip diyebilirim. Bariz yapaylıktan bahsedilemeyecekse de oldukça erkeksi ve eski tarz deri kullanımına sahip. Tatlılık minimum düzeyde. Karanlık sayılabilecek deri, parfümün ana karakteri olduğunu size kabul ettiriyor. Geçeyim son kısma. Burada deri etkisi sürüyor. Fakat ciddi anlamda meşe yosunu, misk ve amber eşlik etmeye başlıyor deriye. Alt notalardaki meşe yosunu harika bir sürpriz yapıyor burnunuza. Böylece de tenden ayrılıyor.

Or Black, şipre ve deri tarafını size göstermekten çekinmiyor. Başlangıçtaki aromatik otlar ve tozluluk hissi, 1980'li yıllar parfümü için gayet anlaşılabilir. Orta bölümdeki deri ise oldukça erkeksi, sert, sağlam ve ödünsüz. Buradaki deride biraz plastiğimsilik hissediyorum. Belki de parfümün geçirdiği reformülasyon sonucu böyle olmuştur. Adeta Bulgari - Black'in o araba lastiği kokan derisi gibi dumansı ve daha az tatlı hali gibi. Orta notalardaki karanlık derinin, parfümün ismine gönderme olduğunu düşünüyorum. Bu sevmesi zor ve maço deri için ilginç diyebilirim. Sonlardaki meşe yosunu ise çok güzel verilmiş. Meşe yosununun yeni parfümlerde yasaklanması ve kullanılamıyor oluşu çok üzücü.


Or Black, 80'li yılların önemli klasiklerinden olarak kabul ediliyor. Koku karakteri anlamında Guerlain - Derby'i hatırlattığını düşünüyorum. Fakat koku güzelliği olarak Derby'den bir basamak geride kaldığı söylenebilir. Meşe yosunu kullanımı ise biraz New York'u hatırlattı bana. Gerek New York gerekse Derby kadar çarpıcı bulamadığım Or Black, eski tarz sert erkeksi deri kokusu severlerin mutlaka denemesi gereken klasiklerden birisi olarak düşünülebilir. Hafiften Antaeus ve Rive Gauche Pour Homme esintileri bile var sanki. Yada Parfum d'Habit'teki ayakkabı boyası tarzı deriyle karşılaştırılabilir. Neyse ki Parfum d'Habit kadar itici değil deri kullanımı. Yine de benim için fazlasıyla zorlayıcı ve erkeksi kullanılmış deri. Onun içindir ki favori parfümlerimden olamayacak gibi görünüyor Or Black.

Ten üzerine uyguladığım Or Black her seferinde orta notalarda sabunsu yanını öne çıkardı. Grey Flannel tarzı rafine sabunsuluğun deriye eşlik ettiğini söyleyebilirim. Kıyafet üzerindeyse daha koyu ve şipremsi bir deriye dönüştü. Bu anlamda kıyafet üzerindeki kokusundan daha memnun kaldım. 

Atraktif, hardcore, acımsı, asi, kaba, hırpani, karamsar, somurtkan, sinirli, erkeksi, ekspresyonist bir parfüm bence. Herkesin harcı olmayan, güvenli liman sayılamayacak, günlük kullanıma uymayacak, eski dünyaya ait, karısından ayrılmış orta yaş grubuna mensup adam kokusu bence. "Kirli Harry" tam da bu parfümlük bir karakter olabilir. Nedenini bilmiyorum ama bu parfüme Blink 182'nin I Miss You şarkısını yakıştırıyorum.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Or Black'i karanlık fujer olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş puan vererek en iyi parfümler listesine almış. Acaba Turin ilk formülasyonu mu denedi de beş yıldız verdi merak etmekteyim.


Kalıcılığı ortalama seviyede. Fark edilirliği düşük. Otuz beş yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim. Genç işi değil kesinlikle. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Yaz mevsiminde kullanmak iyi sonuçlar vermeyebilir. Kokusunun tasarımını Bel Ami, Fahrenheit, Dune, Opium gibi önemli işlere imza atmış olan Jean-Louis Sieuzac yapmış. Denemeden büyük boy şişesini almak iyi fikir olmayacaktır.

Koku Güzelliği:10/7

2 Mayıs 2014 Cuma

Hermes – Terre d’Hermes (2006)


Hermes – Terre d’Hermes (2006)

Yaşanan yıllar, artan deneyimler, tanışılan insanlar, okunan kitaplar, sohbet edilen kişilerin çoğu hayatımızda küçük de olsa iz bırakıyor. Mahallenin bakkalından duyulan bir cümle, bindiğimiz taksinin sürücüsünün başından geçmiş ilginç olay, kütüphanede karıştırdığımız ansiklopedinin daha önce hiç bilmediğimiz bir şeyi fark etmemizi sağlaması ve daha sayılamayacak kadar çok uyaran, zihnimizi, fikrimizi, hayata bakış açımızı etkiliyor. Daha önce düşünemediğimiz yada göremediğimiz gerçekleri/yanlışları fark etmemizi sağlıyor.

Evrendeki her şeyin enerji olduğunu düşünürsek ve bu enerjinin sürekli hareket halinde olduğunu varsayarsak, aslında farkında olmadığımız inanılmaz hızlı bir hayatın içinde yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde herkes ve her şey hareket halinde. Fikirler bile! Niye olmasın, fikirler neden değişmesin. Zaten bir fikir nasıl sabit kalabilir ki. Değişmeli, gelişmeli, yenilenmeli, çağa ayak uydurmalı.

Yaklaşık iki yıldır hiç kullanmamıştım fakat kullandığım zamanlarda kokusuna hiç ısınamamıştım Terre d’Hermes’in. Oysa ki çoğu parfüm severe ve sektörün önde gelenlerine göre devrimci kokuya sahipti. 2014 yılının serin sayılabilecek ilkbahar günlerinde, bu arkadaşa yeniden şans vermek istiyorum. Bakalım ilerleyen yıllar, fikrimin değişmesini sağlayabilecek mi?

2006 yılında piyasaya çıkar çıkmaz Hermes'in en çok satan parfümü olmayı başarmıştı Terre d'Hermes. Bir yıl sonra ödüller kazanmış, yurt dışında büyük hayran kitlesi oluşturmuştu kendisine. Oysa ki diğer ana akım markalar gibi büyük reklam bütçeleri ayrılmamıştı onun için. Tanıtım videosunda ünlü mankenler yada şarkıcılar da yoktu. Fakat onu öne çıkartan bir şey vardı. O da kokusunun dünyasallığa ve insanın ham maddesi olan toprağa yaptığı vurguydu. Acaba Guerlain'in Jicky'si ile başlayan "soyut" parfüm kavramına başkaldırı mıydı "dünyasal" bir parfüm? Belki de evet.


İyi de "Hermes'in Toprağı" isimli bu parfüm neden son sekiz yılın en ses getiren aktörü oldu? Sanırım daha önce hiç yapılmayanı, müthiş bir kalite ve rafinelik ile yapabildiği için gözler üzerine çevrilmişti. Bir parfümde toprak temasını kullanmak riskli olarak görülebilir. Kokunun pazarlamasında "mineral" notasından bahsedilmesi de pek alışıldık değildi. Muhakkak ki Terre d'Hermes'de ne mineral diye bir nota kullanılmıştı, ne toz-toprak, ne de çakmak taşı. Aslında bütün iş Iso E Super denilen mucizeydi.

Labaratuvar ortamında üretilmiş bir molekül olan Iso E Super, dinamik yapısıyla parfümleri olduğundan farklı kokulara dönüştürebiliyordu. Kadifemsi, parlak ve anlatması zor bir koku olan Iso E Super, düşük maliyeti ile parfüm üreticilerinin ve parfümörlerin kurtarıcısı olmuştu adeta. Günümüzün modern parfümlerinin çoğunda kullanılan Iso E Super, 2006 yılında ilk çıkan Terre d'Hermes'in bel kemiğini oluşturuyordu. Çünkü ilk formülünde %55 oranında Iso E Super'den oluşuyordu formülü. Gerçi 2011 yılındaki IFRA kısıtlamaları sonucunda parfümlerde kullanılabilecek Iso E Super oranları aşağıya çekilmişti. Terre d'Hermes'i böylesine fenomen hale getiren ögenin, Iso E Super'in başarıyla kullanılmış olması gösterilebilirdi.

Terre d'Hermes'in tasarımcısı bay Ellena’nın, 2004 yılında Hermes'in parfüm bölümünün başına geçtikten iki yıl sonra gelen bu eser, onun önceki işlerinin devamı gibiydi. Cartier - Declaration'daki koku formunun benzeri ve daha geliştirilmiş haliydi sanki Terre d'Hermes. Ellena'nın en büyük özelliği olan "minimalizm" burada da kendisini göstermişti. Parfümlerinin formüllerinde çok az içerik kullanan Ellena, bu vesileyle "parfümlerin minimalist babası" ünvanını hala gururla taşıyor. Tam bu noktada kısaca Ellena'ya kulak verelim:

"Tasarladığım parfümlerde kendimi kontrol altında tutarım. Kokuların formüllerinde çok az element kullanırım. Fazla kimyasal kullanmak beni korkutuyor. Basit kokular tasarlamak istiyorum. 2006 yılında tasarladığım Terre d'Hermes'te sadece otuz adet bileşen kullandım. Bu anlamda Terre d'Hemes iyi işti. Ben basit olmak istiyorum. Aynı Japon Haiku şiirleri gibi. Basit olmak, aslında en zor şeydir."


Modern parfümörlerin bir parfümü oluşturmak için yüzden fazla içerik kullandıklarını düşünürsek, sadece otuz kimyasal ile gelen bu büyük başarı, Terre d'Hermes'in en takdir edilecek tarafı belki de. Onun başarısını sadece içeriğindeki kimyasal sayısına bağlamanın yanlış olabileceğinin farkındayım. Tam olarak her şeyiyle başarılı bir konseptti Terre d'Hermes ve her başarılı proje gibi ödülünü fazlasıyla aldı.

Bu uzun sayılabilecek girişten sonra kokusunun tanımını fazla uzatmayacağım. Çünkü parfümlere ilgilenen neredeyse herkesin mutlaka bildiği bir parfüm Terre d'Hermes. Odunsu baharatlı olarak sınıflandırılan Terre d'Hermes'in açılışında müthiş bir tuzlu turunçgil aroması sizi karşılıyor. Çok doğal, tatlı, lezzetli ve asidik portakal, olabilecek en iyisi. Portakala biraz greyfurt ve limon da eşlik ediyor fakat portakal daha baskın. Başlangıcı nefis. İlerleyen dakikalarda parfümün meşhur karakteri ortaya çıkıyor. Orta notalarda o lezzetli portakal hala etkin. Farklı olarak baharatlar (biber) ve o meşhur mineral benzeri vetiver ekleniyor. Bu andan itibaren portakallı-baharatlı vetiver kokusuna dönüşüyor. Baharatlar çok keskin değil, portakal ile paralize edilmiş. Ferah sayılabilecek baharatlar gayet başarılı. Ciddi oranda vetiver de kendisini gösteriyor. Sonlara gelindiğinde odunsu yönü ortaya çıkıyor. Portakal biraz geride kalırken sedir ağacı çok daha baskın. Sedir ağacına vetiver de eşlik ediyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Terre d'Hermes, nasıl kokuyor sorusuna cevabım şöyle olacak: Lezzetli, tuzlu, tatlı portakal, asidik-aromatik tozlu baharatlar ve sedir-vetiver kombinasyonu. Bana göre parfüm bu notalar üstünde yükseliyor. Notaların her biri rahatlıkla algılanabiliyor. Portakal, biber, sedir ve vetiver dörtlüsünün gayet güzel birleşimi diyebilirim onun için.


Şu bir gerçek ki basit kokuyor Terre d'Hermes. Üst notalardan orta notalara geçildiğinde değişim hissediliyor. Orta kısımdan sonra durağan hale geliyor. Yani orta ve alt notalar arasında fazlaca farklılık yok. Çok zengin, kompleks, karmaşık ve çözmesi zor bir Sudoku ile karşı karşıya değiliz. Gayet basit, canlı, neşeli, hayat dolu, pozitif bir arkadaşla birlikteyiz. Zaman zaman düz çizgide devam ettiği söylenebilir. Tasarımcısının amacının basit parfüm tasarlamak olduğu düşünülürse, hiç de şaşırtıcı değil onun karakteri.

Terre d'Hermes, yüksek kaliteli bir parfüm. Yapaylığa rastlanmıyor. Uyumsuzluk yada zorlama yok. Adeta yanıbaşınızda mis gibi kokan portakal kesmişler de onun kokusu burnunuzu okşuyor. Portakal temasının nasıl bu kadar gerçekçi verilebildiğine şaşırmamak elde değil. Onun asıl karakterini oluşturan toz-toprak-mineral kokusu ise gerçekten ilginç. Kimi yorumcuların "temiz-kir" olarak nitelediği terime de açıklama getirmek gerek. İlk başta temiz-kir sözü oksimoron gibi görünebilir. Burada anlatılmak istenen kokunun hem çok temiz, rafine, doğal ve mis gibi olması hem de o temizlik hissinin üzerinde toz-toprak kokusunun bulunması. İkisinin bir arada gayet başarılı şekilde verilebileceğini gösteren, belki de türünün ilk örneği Terre d'Hermes. Onun içindir ki böylesine büyük deprem yarattı parfüm dünyasında. Eminim ki bu açılan yeni kapıdan, bir çok parfümör de etkilenecek ve ilham alacaktır.

Geleyim asıl bahsetmek istediği duruma. Neredeyse 2 yıldan fazladır Terre d'Hermes'in asıl konsantrasyonu olan EDT versiyonunu hiç kullanmadım. Anladığım kadarıyla reformülasyon geçiren parfümler kervanına katılmış. O zamanlar kullandığım Terre d'Hermes, çok daha tozlu-topraklı kokuyordu. Beni en çok bu durum soğutmuştu ondan. Fakat bu aralar kullandığım yeni versiyonunda o toz-toprak kokusu azaltılmış ve portakal arttırılmış. Evet asıl karakteri biraz sekteye uğramış ama bence kolay kullanılabilir ve sevilebilir hale getirilmiş. İlk formülasyonlarını sevemediğim Terre d'Hermes'in yeni versiyonunu gayet güzel buldum. Yurt dışı kaynaklı platformlarda da küçük çaplı reformülasyon geçirdiği tartışılıyor. Eğer durum böyleyse kendim adına harika bir reformülasyona imza atıldığını söyleyebilirim.


Terre d'Hermes, yaratıcısı Jean-Claude Ellena'nın diğer tasarımlarına oldukça benziyor. Hermes'in yeni çıkan parfümü Voyage'ın ilhamını Terre d'Hermes'den aldığı rahatlıkla görülebiliyor. Ayrıca Jardin serisinin en sevilen üyesi Un Jardin Sur Le Nil'i de andırıyor. Declaration'a benzerliğini söylemeye bile gerek yok. Zaten Ellena'nın imza koku formu haline gelen tatlımsı turunçgil ve tozlu ferah aromatik baharatlar, bir çok parfümde tekrar ediliyor. Ana yapıyı bozmadan, küçük ilavelerle yeni parfümler ortaya çıkarıyor. Bu anlamda Ellena'nın 2004 yılından sonraki tasarımları birbirinden izler taşıyor.

Bu haliyle bir şişesi alınıp, koleksiyonunuzda bulunması gereken parça olarak değerlendirilebilir. Dikkatimi çeken diğer durum ise ilk yıllardaki saldırganlığı azalmış gibi. Onun yerine daha ten kokusu haline gelmiş. Kalıcılığı kıyafet üzerinde bir günden fazla denebilir. Ten üzerinde ise o kadar kalıcı olmadı.

Terre d'Hermes'in minimal çizgisi şişesine de yansımış. Bir çok ana akım markanın gösterişli ve radikal şişe tasarımına karşın, onun şişesi basit ve sade tasarımıyla dikkat çekiyor. Hermes'in baş harfini merkeze alan tasarıma sahip şişe için, kokusu gibi minimal denilebilir.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, kitabında Terre d'Hermes'i ferah bergamot olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç puan vererek ortalama parfümler sınıfına almış.


Neredeyse ferah kokusu, dört mevsimde her dönem kullanılabilir. Fakat bence soğuk kış günleri için tercih edilmese iyi olur. Tam bir serin ilkbahar kokusu olarak düşünüyorum. Ayrıca yaz akşamlarına uyacaktır kokusu. Çok sıcak öğlen vakitlerinde baharatlı yapısı hafiften rahatsız edebilir. Benden söylemesi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

29 Nisan 2014 Salı

Nasomatto – Hindu Grass (2006)


Nasomatto – Hindu Grass (2006)

İsminin, eski İran yazıtlarında geçen ve bugün neredeyse tamamı Pakistan'da bulunan Indus Nehri'nden geldiği düşünülen bir din. 2014 yılı itibariyle mensupları bakımından dünyanın üçüncü en büyük dini. Hindistan, Nepal ve Bangladeş'te yaygın olduğu söylenebilir. Bu dinin kutsal olarak kabul edilen metinleri ise "Vedalar" isimli yazılar.

Sanırım Hinduizm'den bahsettiğimi anlamışsınızdır. Çeşitli görüşleri, dini inanışları, mitolojik davranışları ve ibadetleri içine alan ve Hindistan’da yaşayan Hinduların tabi olduğu inançlar ve görenekler ile dini ve sosyal kurumların tamamına verilen ad olarak da düşünebiliriz Hinduizmi. Tarihi M.Ö. 2000'li yıllara kadar dayandığı zikrediliyor bu kadim dinin.

Oldukça karmaşık ve kapsamlı bir düşünce sistemi olarak değerlendirilebilir Hinduizm. Özellikle reenkarnasyona olan inançları oldukça kuvvetli. Bu anlamda İslam düşünürlerinin de fazlaca kafa yorduğu ve anlamaya çalıştığı dinlerden birisi. İnsanı tanrıya yakınlaştırdığına inanılan yoga, günümüzün popüler kültüründe fazlasıyla deforme olup, piyasalaşmışsa da yine önemli ibadet şeklidir Hinduizm'e inananlar için.


En önemlisi ise Hinduizm, ilke olarak her türlü şiddeti ve savaşı yasaklar. Tamamen barışçıl, sevgi dolu, huzurlu bir hayat önerir. Bu dinin mensupları kendilerine saldırı olmadıkça hiç bir canlıyı öldüremez. Canlılara ve doğaya zarar vermeyi şiddetle yasaklar. İşte bu niteliğinden ötürü Hinduizm için çoğu zaman "Barış Dini" denilmiştir.

Gelelim Hinduizmin bizi ilgilendiren yanına. Alessandro Gualtier'inin Nasomatto'su, Hinduizmin barış, sevgi ve kardeşlik öğretisinden ilham alarak Hindu Grass isimli parfümü tasarladı. Amsterdam merkezli başarılı niş parfüm evi Nasamatto'nun Hindu Grass'ı, ilhamını evrensel barış ve aşktan almış. Barışın ve aşkın bütün evrene yayılmasını arzulayan Hinduizme gönderme olarak da düşünülebilir Hindu Grass parfümü. Kendi sitelerinde benzer şekilde parfümlerini tanıtmışlar: "Bu koku, evrensel barış ve sevgiye olan inancı belirtmeyi amaçlar."

Fragrantica'da aromatik yeşil olarak sınıflandırılmış Hindu Grass'ın açılışı beni geçmişe götürüyor. Eski tarz turunçgilli şiprelere benzeyen üst notalarında tütün, paçuli ve bergamot olduğunu düşünüyorum. Tütün, ıslak tütün yaprağı gibi verilmiş. Paçuli ise bilindik topraksı formunda. Bergamot ise eski/tozlu şipreleri hatırlatıyor. Parfümün en tatlı yeri diyebilirim başlangıcı için. Fakat şekerli, baygın bir tatlılık değil. Alışılmışın dışında ve sevmesi zor bir başlangıcı var. Beğendiğimi söyleyemem üst notaları. Orta notalara geçildiğinde koku karakteri değişiyor. Bu andan itibaren ıslak tütün yaprağının yerine ferah ve dumansı tütünle karşılaşıyorum. Bu mutluluk verici karşılaşma için gayet memnunum. Dumansı tütüne biraz yumuşak baharatlar ve aromatik otlar ve limon eşlik ediyor. Orta kısım gayet güzel. Alt notalarda yine değişim göze çarpıyor. Tütün gidiyor onun yerine ferah yeşil kokan paçuli geliyor. Yeni kesilmiş çimen benzeri yeşillik, paçuliye en büyük desteği veriyor sonlarda. Oldukça farklı paçuli kullanımına imza atılmış kapanışta. Böylece tenden ayrılıyor.


Hindu Grass, genel anlamda yeşil kokan tütün-paçuli kokusu denebilir. Başlangıcındaki ıslak tütün efekti bana Jeke ve Alkemi'deki tütün kullanımını hatırlattı. Hatta Santalum'u bile çağrıştırdı tuhaf yağlımsı hissi. Orta kısımdaki şipremsi/dumansı tütün ilginç şekilde ağır yada ağdalı değil. Ferah sayılabilecek tütün hoşuma gitti. Orta notalar adeta klasik turunçgil şiprelerinin dünyasına götürüyor bizi. Sonlardaki yeşil çimensi paçuli de fazla karşımıza çıkan cinsten değil. Fikir olarak güzel, uygulama olarak da başarılı.

Parfümün açılışındaki yağlımsı tütün ve paçulinin, oldukça tuhaf bir hava verdiği söylenebilir. Ağır ve zor üst notalardan sonraki değişim şaşırtıcı. Orta bölümdeki dumansılık ve limon benzeri turunçgillere aromatik otların eşlik etmesi ne güzel! Başlangıçta olmayan limon ferahlığının, orta kısımda ortaya çıkması çok hoş. Genelde tam tersi olurken, Hindu Grass’ın başlangıcı ağır ve ağdalı, orta kısımdan itibaren yumuşayıp, sakinleşiyor. Sonlarında çimensi ferah paçuliyle noktayı koyuyor. Kabul etmesi zor üst notaları geçtiğinizde orta ve son bölümde sizi güzel sürprizler bekliyor. Başlangıcını sevemediğim Hindu Grass’ın orta ve son kısımlarını başarılı bulduğumu söylemem gerekir.

Hindu Grass, başlangıcı dışında fazlaca tatlılık barındırmayan, basit sayılabilecek bir parfüm. Çok katmanlı yada zengin değil ama yüksek kaliteli ve rafine. Orta ve son kısımlarda ortaya çıkan limon/turunçgil/otlar, ona aromatik karakter veriyor. Yine de çok ferah ve yazlık bir koku formuna sahip değil.


2006 yılında piyasaya sürülmesine rağmen, geçmişe ve eskilere götürüyor kokusu beni her seferinde. Onu, günümüzün modern parfümlerinden ayıran bir şey var ama ne? Zaman zaman 1980’li yılların nostaljik erkeksi şiprelerini bile anımsatıyor. Belki de 1960'lı yılların Hippileri ve Çiçek Çocukları'nın dönemine götürmek istiyor bizi. Yüzyıl öncesine, Katmandu'daki bir Hindu tapınağına seyahate davet ediyor olabilir bizi. Kokusunun barış ve sevgiden ilham aldığını düşündüğümüzde, özellikle tütün kullanımının bohem ve umursamaz hava verdiğini hissediyorum. Parfümdeki dumansılık, Hippilerin çok sevdiği esrara bir gönderme mi acaba? Neden olmasın.

Hindu Grass, rahatlıkla meditatif bir koku olarak kullanılabilir Hindu tapınaklarında. İç dünyanıza yaptığınız yolculuklarda size eşlik edebilir. Yoga halindeyken sizi yaradana daha da yaklaştırabilir. Gerçekten de kokusu rahatlatıcı, sakin, huzurlu ve barışçıl. Gökhan Kırdar'ın yada Portishead'in müzikleri gibi bir koku Hindu Grass.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Hindu Grass, ferah baharatlı olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört yıldız verilmiş. Anormal yüksek fiyatını göz önünde bulundurun ve bay Turin'i yada beni dinlemeyip, denemeden almayın.


Diğer Nasomatto'lar gibi en yoğun konsantrasyon olan Parfum Extrait formunda Hindu Grass. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlarda oldukça yüksek. Kimi yerlerde erkek parfümü kimilerinde ise uniseks olarak geçiyor. Bence de uniseks kullanıma uygun ama erkek kısmına birazcık kayıyor gibi. Çok kadınsı koktuğunu söyleyemem. Sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine telekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

25 Nisan 2014 Cuma

Issey Miyake – L’Eau d’Issey Pour Homme Sport (2012)


Issey Miyake – L’Eau d’Issey Pour Homme Sport (2012)

Dior Homme Sport, The One Sport, Allure Homme Sport, Roadster Sport, Chrome Sport, Habit Rouge Sport, Guerlain Vetiver Sport, L'Homme Sport ve diğerleri... Aklıma gelen ve isminin sonunda "Sport" olan parfümler bunlar. Dikkatinizi çektiyse saydığım parfümlerin tamamı, ticari anlamda başarılı arkadaşların isimlerine "Sport" eklenerek piyasaya sürülen kokular.

Anladığım kadarıyla parfüm sektörünün yeni eğlencesi "Sport" isimli kokular. Çok başarılı olan bir parfümün 2-3 sene sonra sonuna Sport ekle. Kokusunu turunçgiller ile destekle. Biraz ferah hale getir. Yazlık kullanıma uysun. Oldu size "Sport" bir parfüm.

Tabii ki burada parfüm üreticilerinin işin kolayına kaçma merakları var. Sıfırdan yeni bir konsept bulup, onunla uğraşacaklarına hazır çok tutmuş bir parfüm ismine Sport ekle gitsin. E böyle olunca da popüler parfümün isminden yararlanarak daha çok şişe satmakta işin kreması. Ne yazık ki parfüm üreticileri artık bu tür kurnazlıkları ve kolyacılıkları sıkça yapar oldu. Hatta Guerlain ve Chanel gibi önemli üreticiler bile bu trende karşı koyamamış görünüyor.

İyi de isminin sonunda her "Sport" yazan parfüm kötü müdür? Böyle bir genelleme yapmak muhakkak ki doğru değil. Sport olarak çıkarılan başarılı parfümler olabilir. Vasat parfümler de olabilir. Bunun ayrımını bizler zaten rahatlıkla yapıyoruz. Fakat parfümlere ilgisi fazla olmayan insanlar için ciddi kafa karışıklığına sebep olması muhtemeldir.

Bugün çok ünlü ve başarılı bir parfüm olan L'eau d'Issey Pour Homme'un, 2012 yılında piyasaya sürülmüş Sport modelini inceleyeceğim. Bakalım büyük abisi kadar güzel mi kokuyor yoksa sıradan bir flanker olarak yok olup gidecek mi?


L'eau d'Issey Pour Homme Sport, Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Kendi sitelerinde kısaca şöyle tanıtılmış: "Bir dağın zirvesindeki ferah nefes gibi tazelik ve enerji duygusu. Nefesinizi tutun ve sporun bütün heyecanını tecrübe edin. Keskin, enerji veren ferahlık. Modern, erkeksi tasarımın ilhamını spor dünyasından almıştır."

Parfümü üzerime sıktığımda çok ferah narenciyeler ile karşılaştım. Bergamot ve greyfurtun birleşimi olduğunu düşündüğüm üst notalar çok doğal, ferah ve güzel. Gayet başarılı açılışa sahip. İlerleyen dakikalarda aynı ferah turunçgillere serinlik hissi veren Calone ekleniyor. Günümüzün bir çok modern ferah-akuatik parfümünde karşımıza çıkan Calone kimyasalını pek sevdiğim söylenemez. Calone'ye ferah baharatlar da eşlik ediyor. Orta kısmı çok sevdiğimi söyleyemem. Son kısımda da kokusu değişmiyor. Orta notalarla paralel devam eden kokuya, biraz odunsu notalar ve vetiver ekleniyor. Alt notaları da çok ilgi çekici değil.

İssey Sport, anlaşılacağı üzere ferah, yazlık, aromatik turunçgilli bir odunsu olarak düşünülmüş. Başlangıçtaki nefis greyfurt-bergamot ikilisi ne yazık ki ilerleyen saatlerde geride kalıyor ve parfümün kalitesi orta kısımdan itibaren düşüyor. Bunun sebebi yapaylık sınırındaki o serin/soğuk hissi veren Calone. Bu haliyle ortalama yapay akuatikler sınıfına alabiliriz onu.


Orta bölüm ile sonların fazla değişmemesi iyi olmamış. Tamam bir Sport flanker'ından fazla şey beklememek lazım fakat yine de biraz daha özenli bir koku olsa fena mı olurdu. İssey Sport, aynı rakipleri Bulgari - Aqua, Aqua Marine gibi yapaylık sınırında dolaşan bir deneme olmuş. Kokusunun genelini biraz Bulgari - Aqua'ya benzettim. Fakat İssey Miyake'de deniz hissi Aqua kadar yoğun değil.

Başlangıcıyla çok umutlandığım İssey Sport, orta kısımdan itibaren hayal kırıklığı yaşattı. Keşke başladığı gibi devam edebilseydi. Bu haliyle şöhretli abisi L'eau d'ıssey Pour Homme'un epey uzağında görünüyor. Kokusunun biraz abisini andırdığını da belirtmem gerek. Bu anlamda erkeksi yapısı olduğunu söyleyebilirim.

İssey Sport, daha çok 15-25 arası genç arkadaşların ilgisini çekecek gibi. Üst yaş grupları için fazlasıyla basit ve sıradan kaçabilir. Sıcak yaz günlerinde giymesi kolay, güvenli, ferah, vasat kalitede, derinliği olmayan, fazla şey beklenmeyecek, ortalama bir plaj kokusu karakterine sahip. Onun dışında fazla öne çıkan yanı yok. Zaten öyle bir amacı da yok gördüğüm kadarıyla.


Parfümün tasarımını piyasanın sevilen isimlerinden  Jacques Cavallier yapmış. EDT olarak satılıyor. Denemeden almamanızı önermek durumundayım. 

Koku Güzelliği:10/5.5