29 Ekim 2014 Çarşamba

29 Ekim

Cumhuriyetimize çocukların masumiyetiyle bakabilmek... Belki de tek ihtiyacımız olan şey bu... Cumhuriyeti, hukuku, insan haklarını, özgürlükleri ve demokrasiyi her yönüyle özümseyenlere... İyi bayramlar :)


Robert Piguet – Baghari (2006)


Robert Piguet – Baghari (2006)

Kariyerinde L'Air du Temps, L'Interdit, Monsieur de Givenchy gibi döneminin önemli parfümlerine imza atmış Francis Fabron'a acaba Robert Piguet ne söylemişti? Onunla nasıl bir anlaşma yapmıştı? Onun için piyasaya süreceği parfümün tasarım aşamasına ne kadar müdahil olmuştu? Belki de bay Fabron'dan "hayalperest kadının arzulayacağı " bir koku istemişti Robert Piguet. Kim bilir.

Baghari isimli kadın parfümünün yaratılış öyküsünü ne yazık ki bilemiyorum. 1950 yılında, dönemin en önemli parfüm markalarından birisi olan Robert Piguet'in, koleksiyonuna yeni parça tasarlaması için Francis Fabron'un kapısını çaldığını ise biliyoruz. Bu eşsiz parçanın adı Baghari olacaktı. Bundan tam altmış dört yıl önce, Piguet'in dördüncü parfümü olarak dünyaya gelecekti Baghari.

Robert Piguet'in diğer görkemli klasikleri gibi Baghari'de çok uzun yıllar üretilmedi ve üzeri tozlanan pırlanta gibi gün yüzüne çıkmayı bekledi sabırla. 2006 yılı, onun ikinci doğum tarihi oldu adeta. Piguet'nin diğer klasikleri ile beraber, genç parfümör Aurelien Guichard tarafından yeniden yorumlandı ve dünya parfüm pazarına sunuldu. Uzun zamandır çekmecemde duran yeni formülasyon Baghari'ye elim nedense bir türlü gitmemişti. Demek ki herşeyin bir zamanı varmış ve doğru gün bugünmüş.


Fragrantica'da çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılan Baghari'nin başlangıcı tertemiz turunçgiller ile gerçekleşiyor. Baskın portakal olarak düşünmeyin üst notaları. Daha çok portakal çiçeği kıvamında çiçeksi bir dokunuş. Açılışı fena değil Baghari'nin. İlerleyen dakikalarda benzer tavır devam ediyor. Portakal çiçeğinin yerini beyaz çiçekler alıyor. Sümbülteber benzeri çiçeksiliği yasemin ve iris (süsen) sağlıyor olabilir. Aldehitler müthiş bir rol oynuyor. Abartılı kullanılmamış aldehitler biraz pudralı hissiyat veriyor ama neyseki No.5 EDP'nin başları gibi değil. Azıcık da menekşe ve gül mü var orta kısımda? Bu bölümü biraz banyo sabunlarına benzettim ve kendime yakın bulmadım. Son bölümdeki değişim görülmeye değer. Beyaz çiçeksi yapı neredeyse yok alt notalarda. Kremsi, bembeyaz vanilya ve yine bembeyaz yumuşacık misk karşılıyor sizi. Harika vanilyayı koklamaya doyamıyorum. Sonları nefis Baghari'nin. Açık ara en sevdiğim yeri oluyor kapanış kısmı.

Baghari'nin kadın parfümü olarak tasarlandığını düşünürsek, çiçeksi karaktere sahip olması şaşırtıcı değil. Tabii burada çok kadınsı bir çiçeksilikten bahsedemem. Nötre yakın beyaz çiçekler, takıntısız erkekler için rahatlıkla giyilebilir. Aldehitlerin sınırlı ve kibar kullanımı gayet akıllıca. Sonlardaki kremsi-lezzetli vanilya adeta süt tadında ve kıvamında. Vanilyaya eşlik eden amber ve misk yeni yıkanmış ve mis gibi kokan nevresim gibi.

Merak edenler için söyleyeyim. Baghari, erkekler için tasarlanmış Prada'nın Amber Pour Homme'undan veya Francis Kurkdjian’ın Apom Pour Homme’undan daha kadınsı değil. Eğer Amber Pour Homme ve Apom Pour Homme, erkek parfümüyse, Baghari'yi de erkekler de kullanabilir. Günümüzün modern parfümlerine öykünen bu yeni formülasyon, ayarı kaçırılmamış tatlılık barındırıyor.


Carnal Flower ya da Fracas gibi baskın sabunsuluk ve beyaz çiçek temasına sahip değil Baghari. Onu kullanmadan önce okuduklarımdan dolayı fazlasıyla çiçeksi olacağını düşünüp, tedirgin olmuştum. Kullanım sürecinde o bilindik insanın içini bayan çiçeklerle karşılaşmadım. Bence Baghari, yoğun bir dişilik yaymıyor etrafa. O daha çok huzurun, barışın, hayal dünyasının, şefkatin, mutluluğun kokusu.

Yapaylık ve Maison Francis Kurkdjian'ın kimi çiçeksi parfümlerindeki kontrollü sterillik yok neyseki Baghari'de. No.5 EDP'deki tozlu ve boğucu aldehitleri örnek almamış kendisine. Bence o bembeyaz, temiz, saf ve masum bir koku. Basit, modern, genellikle tek düze ve fakat tam bir ten kokusu. Onu, yeni duştan çıkmış teninize çok değil 1-2 defa sıkın ve öyle koklayın ve gözlerinizi kapatın. Binbir türlü hayal kurun, çocukluğunuzu hatırlayın, annenizin teninin kokusunu anımsayın, eğer varsa bebeğinizin minik kollarının kokusunu içinize çekin. Belki de Baghari'ye yakın aromayla karşılaşırsınız.

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında portakal şipre olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden dört puan verilerek çok beğenilmiş bay Turin tarafından.


Eau de Parfum (EDP) formundaki Baghari'nin kalıcılığı harikalar yaratmıyor. Fark edilirliği orta seviyede. Her yaştan kadına hitap edebilecek kokusu, genel beğeniye uygun gibi görünüyor. Serin sonbahar günlerinde kullandığım Baghari'yi doğru dozajlama ile dört mevsimde kullanmak zor olmasa gerek.

Koku Güzelliği:10/7

25 Ekim 2014 Cumartesi

Burberry – London For Men (2006)


Burberry – London For Men (2006)

Thomas Burberry isimli yirmi bir yaşındaki genç, 1856 yılında kendi ismiyle kuracağı markasının bu kadar büyük başarılar kazanabileceğini muhtemelen düşünemezdi. İster zamanı gelmişti deyin ister kader deyin, 19. Yüzyıldan 21. Yüzyıla sürekli büyüyerek ve gelişerek gelen Burberry, artık küresel moda sektörünün en önemli oyuncularından birisi. Abartılı olur mu bilemiyorum ama İngiltere’den çıkan belki de en güçlü markaların arasında sayılabilir Burberry.

Bu köklü ve gösterişli tarih, Burberry’den her anlamda beklentilerimizin yüksek olmasına sebebiyet veriyor. Sadece uzmanlık alanları tekstil değil, ürün verdikleri her alanda sağlam marka imajları hep arkalarında. Doğal olarak parfümseverlerinde Burberry’den beklentileri gayet yüksek.

Burberry’nin uzun tarihine bakacak olursak, parfümlerin fazla bir zaman dilimini kapsamadığını görebiliriz. İlk parfümlerini 1981 yılında piyasaya sürdüklerini düşünürsek, biraz geç bile kaldıkları söylenebilir. Fakat her tasarım markası gibi onlarda parfümlerin ticari büyüsüne kapılmış durumdalar. Artık çok daha aktifler yeni parfümler konusunda.


Bugünkü konuğum London, 2006 yılında, markanın kuruluşunun yüz ellinci yıl dönümü nedeniyle piyasaya sürüldü. Aynı zamanda bu isimle tekstil ürünleri de var Burberry’nin. Tabii bizi ilgilendiren kısma geçeceğiz şimdi. London For Men, uzun zaman önce kullandığım bir parfüm. Aradan geçen yılların ardından yeniden incelemeye almamın sebebi, çok güzel bir parfüm olarak aklımda kalmış olması. Bakalım aradan geçen yıllar, neler düşündürtecek bana.

Fragrantica’da baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış London For Men. Üzerime sıktığımda beni ekşi meyveler karşılıyor. Tatlımsı kırmızı meyvelere (kiraz, vişne), çimensi sayılabilecek yeşillikler eşlik ediyor. Hafiften yapaylık barındıran üst notalar benim sevdiğim gibi ama yüksek kaliteli değil. İlerleyen dakikalarda kokusuna baharatlar ekleniyor. Tarçın ve biber olduğunu tahmin ettiğim baharatla harmanlanan kiraz ekşiliği gayet güzel hale getiriyor kokusunu. Bu andan itibaren biraz da tütün/tütün yaprağı ve içki (şarap) algılıyorum. Orta bölümü yine yüksek kaliteli değil ama gayet başarılı. Son kısımlarda koku formu değişmiyor. Tatlılık ve baharatlar azalıyor sonlarda. Yoksa deri mi var kapanışta? Ya da odunsu notalar. Büyük ihtimalle ikisi de mevcut.

London For Men, tatlı/ekşi, meyveli, baharatlı, tütünlü ve zaman zaman içkimsi kokuyor. Başlangıçtaki meyvemsilik, yerini orta bölümde baharatlara bırakıyor. Tütün biraz daha geri planda sanki. Lezzetli vişneli tütün ve şaraba yatırılmış tütün yapraklarını düşündürten kokusu, parfümün ana eksenini oluşturuyor.


Ferah olamayacak kadar sıcak baharatlar, parfümün önemli akslarından birisi. Tarçın ve biberin rolü büyük genel anlamda. Tatlı ama asla bayık şekerli olmayan kırmızı meyvelerle birlikte verilmiş baharatlar, tam istediğim gibi. Fakat tütün ya da tütün yaprağı kokusu, pek hazzetmediğim şekilde yeşil, sabunsu ve biraz yapay verilmiş. Keşke daha pipo tütünü gibi verilseydi. Genel olarak tütün temalı parfümleri severim fakat London For Men’deki tütünü pek başarılı bulmadım.

Peki London For Men güzel kokuyor mu? Kesinlikle! Belki de benim sevdiğim tarza yakın olduğu için, beğendim onu. Evet niş parfüm kalitesi beklemek abes olabilir ama olabilecek en iyi ana akım tütün-baharat-kırmızı meyveler kombinasyonlarından birisi. Hissedilir oranda erkeksi, cazibeli, zengin ve leziz.

İyi de rakipleri kimlerdir London For Men’in? Biraz Spicebomb, hafiften Costume National Homme, azıcık A Men Pure Havane. Yeşil yapaylığı Spicebomb’ı andırıyor. Tarçınlı baharatları Costume National Homme’u çağrıştırıyor. Kirazlı tütünü ise A Men Pure Havane efekti veriyor. Eğer sıralama yapacak olursam Spicebomb’ı rahatlıkla geçer koku güzelliği anlamında. Costume National Homme’un ise az farkla gerisinde kalır.


Elliden fazla Burberry parfümü olduğunu düşünürsek, henüz 4-5 kokusunu kullandım markanın. Çok fazla Burberry parfümü deneyimim olmadıysa da şimdiye kadar tecrübe ettiğim en başarılı Burberry parfümü olarak yerini alıyor London For Men. Evet yapaylık sınırında dolaşıyor zaman zaman. Kalite anlamında da harikalar yaratmıyor. Hatta çocukken annemizin biz hastayken zorla içirdiği kirazlı öksürük şuruplarının tadına benziyor. Ama her yerde bulunabilen, çok uygun fiyatlara satılan London For Men, parfümlere anormal rakamlar ödemek istemeyen ortalama kullanıcılar için gayet iyi seçenek. Tabii bu tarz kokuları seviyorsanız.

Parfüm platformlarında London For Men’in en çok eleştirilen tarafı performansı. Özellikle fark edilirliğinin zayıf olması sürekli dile getiriliyor. Kullanım sürecinde bu durum benimde dikkatimi çekti. Başlangıçtaki patlamayı, ilerleyen dakikalarda çekingen ve tene yakın bir koku takip ediyor. Bu anlamda “parfümüm herkes tarafından fark edilsin” isteğindeyseniz, size önermem mümkün görünmüyor. O, daha çok hava yağmurluyken, evinizde ya da ofisinizde zaman geçirirken, keyif alınacak ve bol bol koklanacak bir ten kokusu. Kıyafet üzerine kullandığımda sıradan ve sıkıcı kokan London For Men, ten üzerinde çok daha zengin ve ilginç hale geliyor.

Kokusunun tasarımını, birçok önemli marka için çalışmış burunlardan Antoine Maisondieu yapmış. Sıcak ve baharatlı yapısından dolayı sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak daha uygun olacaktır. Her ihtimale karşı önceden denemeden almayınız.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

20 Ekim 2014 Pazartesi

Jovoy – Ambre Premier (2011)




Jovoy – Ambre Premier (2011)

1920'li yılların başlarında Blanche Arvoy isimli kadın, Paris sosyetesinin o zamanlarda ihtiyaç duyduğu büyük bir eksikliği gidermeye karar vermişti. Dönemin elitlerinin ve yüksek gelirli ailelerin parfüm alabilecekleri özel parfüm satış butiği açmayı düşünüyordu. Bu alanda, 1920'li yılları düşünürsek seçenek fazla değildi Fransa'nın başkentinde. Çünkü yüksek sosyeteye mensup kişiler asla sokak sokak gezip alışveriş yapmazlardı. Onlar için özel hizmet veren, lüks mağazaları severdi üst gelir grubuna mensup Parisliler.

1923 yılında parfüm satış butiğini açmıştı bayan Arvoy. Dönemin lüks ve kaliteli sayılabilecek parfümlerini ve kokularını müşterilerinin beğenisine sunuyordu. İşte 1920'li yıllardan bu yana bir geleneğin devamı Jovoy parfüm butiği. Günümüzde burayı zor bulunan niş markaların satıldığı ve parfümseverlerin uğramadan edemediği bir yer olarak düşünmemiz gerekiyor. Gerçi parfümerinin merkezi sayılabilecek Fransa ve başkenti Paris, bu tür mağazalar konusunda cömert davranıyor konuklarına son yıllarda.

Jovoy lüks parfüm butiği, ilginç bir karar vererek, kendi ismiyle parfümler piyasaya sürmeye başladı. 2007 yılında çıkardıkları "Les 7 Parfums Capitaux" serisini diğer parfümleri takip etti. 2014 yılının Ekim ayı itibariyle kendilerine ait yirmi parfümleri var. Tabii bu parfümleri dışarıdan parfümörlere tasarlatıyorlar. Yurtdışı merkezli parfüm platformlarında ise Jovoy'un parfümleri ilgi çekiyor ve tartışılıyor. Ülkemizde ise fazla bilindiği söylenemez Jovoy'un koku tasarımları. Genel itibariyle fiyatları ve konsepti bakımından niş parfümlere yakın duruyor Jovoy'lar.


2011 yılında piyasaya sürdükleri Ambre Premier, isminden de anlaşılacağı üzere amber temasına sahip. Parfümün tasarımını fazla duyulmamış burunlardan Michelle Saramitot yapmış. Bakalım bay Saramitot nasıl bir iş çıkarmış.

Kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış Ambre Premier. Parfümün başlangıcı ortalama tatlılıktaki amber ile gerçekleşiyor. Yumuşak ve tozlu amber gayet güzel. İlerleyen dakikalarda orta bölüme geçiliyor. Başlangıçtaki koku formu değişiyor. Ambere ek olarak gül ekleniyor. Hatta tatlımsı baharatlar da var geri planda. Orta bölüm amber-gül ve baharatlar ekseninde devam ediyor. Son kısımda paçuli ortaya çıkıyor iyice ağırlığını hissettiriyor. Fazla tatlılık barındırmayan paçuli, neredeyse kakao acımsılığı taşıyor. Paçuliye biraz da vanilya eşlik ediyor. Kapanış böylece gerçekleşmiş oluyor.

Ambre Premier, ismindeki amberi başından sonuna kadar hissettiriyor. Başlangıçta tatlımsı amber mevcut. Üst notalar ilk kullandığımda itici geldiyse de sonraki kullanımlarda alıştım. Orta bölümde egzotik ve gizemli yapı devam ediyor. Orta notaların sürpriz oyuncusu gül. Kadınsı kullanılmamış gül karanlık ve biraz tozlu. Baharatlarla uyumu gayet iyi. Parfümün en sevdiğim yeri burası oldu zaten. Sonlardaki değişim dikkat çekici. Üst ve orta kısımdaki amber baskınlığı, alt notalarda yerini tozlu paçuliye bırakıyor. Angel'ın tatlı olmayan hali de diyebileceğim paçuli fena kullanılmamış fakat garip bir şey rahatsız ediyor sonlarda beni.


Başlangıcını ve orta kısmını beğendim fakat son kısımda bir şey dürtüklüyor burnumu ve beynimi. Kontrollü bir yapaylık hissediyorum. Muhtemelen parlak ve kadifemsi kullanılan amberden geliyor bu his. Bu tip amber genelde başımı ağrıtır. Ambre Premier'de bu kervana katılıyor.

Üst ve orta bölümdeki hafiften hacı yağımsı egzotik-arabik amber güzel verilmiş. Ona eşlik eden erkeksi tozlu gülle iyi bir ikili oluşturuyorlar. Fakat sonlarda yapaylık sınırındaki tatlı olmayan paçuli, pek hoşuma gitmedi. İtici kapanışı hayal kırıklığı yarattı ne yazık ki.

Ambre Premier, Ambre 114'teki kullanıma yakın olarak verilmeye çalışılmış derin amber ile daha iyi kompozisyonla, müthiş bir parfüm olabilirdi. Bu haliyle oldukça yüksek fiyat etiketini hak ettiğini düşünmüyorum. Hele ki Ambre Sultan gibi superstar varken, ikinci sınıf bir aktöre ilgi göstermek içimden gelmiyor.

Eğer amber temalı niş parfümlere meraklıysanız, tabii ki deneyin ve tadına varın Ambre Premier'in. Belki sizin tam da aradığınız koku olacaktır. Fakat benim için garip yapaylığa sahip son kısmıyla, hafif baş ağrısı olarak hafızamdaki yerini alacak.


Kalıcılığı gayet iyi oldu tenimde. Farkedilirliği biraz zayıflıyor ilerleyen dakikalarda. Sonbahar-kış mevsimi için uygun görünüyor. Kimi yerlerde kadın parfümü kimi yerlerdeyse uniseks olarak sınıflandırılmış. Bence kadın parfümü demek abartılı olur. Hatta erkeksi nüanslar taşıdığını bile düşünüyorum. Yaş olarak ise otuz ve üzerindeki arkadaşlara yakışacak gibi.

Koku Güzelliği:10/7

17 Ekim 2014 Cuma

Guerlain – Habit Rouge (1965)


Guerlain – Habit Rouge (1965)

Hiçbir şeyin ilki kolay kolay unutulmaz diye boşuna dememişler. İlk arabamız, ilk köpeğimiz, ilk öğretmenimiz, okula gittiğimiz ilk gün ve tabii ki ilk aşkımız… İnsan hafızasının derinliklerinden, bazen hiç olmadık zamanlarda aklımıza gelir yaşadığımız ilkler. Kimi zaman önemsemez geçeriz kimi zaman hafiften bir hüzün çöker, nostalji yaşarız. Aynen Habit Rouge'da olduğu gibi.

1965 yılında, İkinci Dünya Savaşı'nın korkunç etkilerinin Avrupa kıtasından silinmeye çalışıldığı, artık savaşın değil sevginin ve aşkın egemen olmasının istendiği yıllara gidelim mi? İnsan haklarının, özgürlüklerin ve barışın egemenliğinin istendiği 1960'lı yılların Fransa’sında, Guerlain ailesinin baş parfümörü Jean-Paul Guerlain'da bir ilke imza atacaktı laboratuvarında. İlk aşkımızı nasıl unutmuyorsak, dünyanın o zamana kadar yaratılmış ilk oryantal erkek parfümü Habit Rouge'da kolay kolay unutulmayacaktı.

Karşımızda yine Guerlain geleneği ve klasizm var. 1965 yılında kendi demelerine göre tarihteki ilk oryantal parfümü ortaya çıkarmış olmaları, parfüm dünyasındaki oynadıkları rolün büyüklüğünü bir kere daha anlamamızı sağlıyor. Baş parfümör Jean-Paul Guerlain'in konseptini binicilik sporundan aldığı Habit Rouge'u, aradan geçen 49 yılın ardından hala üretimde ve raflarda. Çok iyi bir at binicisi olan Jean-Paul Guerlain'ın, 1976 yılındaki olimpiyatlar için Fransa milli takımına bile alınması gündeme gelmiş. Biniciliğe ve atlara olan büyük tutkusu, Habit Rouge'un tasarımında başat rol oynamış. Hatta parfümün ilhamının, binicilerin giydiği klasik kırmızı ceketlerden aldığı vurgulanmış.


Kısacası erkek parfümlerinin gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden birisi Habit Rouge. Sektörün nirengi noktalarından birisi. Ve şanslıyım ki, Habit Rouge'un yeni değil de eski formülasyonuna ulaştım. Bir süredir kullandığım Habit Rouge ile ilgili düşüncelerim biraz karışık diyebilirim. Artık daha fazla uzatmadan geçelim bu esere.

Kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış ve dinamik, tutkulu, cüretkar olduğu vurgulanmış. Üzerime sıktığımda karşıma öncelikli olarak turunçgiller çıkıyor. Adeta patlama şeklinde burnunuza hücum eden turunçgiller eski ve nostaljik kokuyor. Turunçgillere aromatik otlar ve biraz da kolonyamsı limon eşlik ediyor. Evet üst notalar tahmin edileceği gibi günümüzün modern parfümlerine çok uzak. Fakat yüksek kaliteli ve şık. Çok iyi başlangıcı var Habit Rouge'un. İlerleyen dakikalarda kokusu ciddi anlamda değişiyor. Şipremsi turunçgiller hala geri planda hissediliyor. Orta notalarda asıl karakterini ortaya koyuyor. Oldukça tatlı ve yumuşak baharatlar (karanfil-tarçın-zencefil) ve erkeksi pudralı çiçekler (lavanta, gül ve karanfil çiçeği) ana gövdeyi oluşturuyor. Pudralılık güçlüce algılanabiliyor. Orta bölüm şaşırtıcı ve ilginç. Son kısımda yine bir dönüşüm söz konusu. Alt notalarda klasik Guerlain vanilyası orada duruyor. Pudralı sayılabilecek vanilyaya deri ve meşe yosunu eşlik ediyor. Sonlarda biraz hayvansallık da var. Amberden geliyor olabilir buradaki hayvansallık. Kapanışı gayet güzel diyebilirim.

Habit Rouge bana göre turunçgil-pudra, erkeksi çiçekler-tatlımsı baharatlar ve vanilya ekseninde ilerliyor. Başlangıcındaki eski/tozlu turunçgiller ile tam bir şipre gibi davranıyor. Orta bölümdeki pudralı erkeksi çiçeklerle ve baharatlarla 1900'lü yılların başlarındaki maskülenlere öykünüyor. Son kısımda, Guerlain'in imzası haline gelen pudralı vanilya ile Shalimar'ın güvenli sularında yüzüyor. İşte size Habit Rouge'un kısa özeti.


Bu kadar kısa kesip atmayayım. Habit Rouge, başlangıcını saymazsak, yüksek oranda pudra efektine sahip. Aldehitlere pek benzemeyen bu pudramsılık, hem erkeksi çiçeklerin (özellikle gül) hem de vanilyanın üzerinde büyük hakimiyet kuruyor. Hatta kimi kullanıcıların onu kadınsı bulmalarının sebebi muhtemelen pudra kullanımı. Peki gerçekte durum nasıl? Habit Rouge kadınsı mı kokuyor?

Tavuk ve yumurta arasındaki sorunsala benzetebilirim bu soruyu. Habit Rouge kadınsı mı yoksa kadın parfümleri Habit Rouge'a benziyor mu? Şu açık ki o, erkek parfümü olarak tasarlanmış. Tabii 1960'lı yılların erkek parfüm trendlerini düşünürsek, hiç de kadınsı değil. O yıllarda böylesine pudra kullanımı erkek parfümlerinde mevcuttu. Fakat son yıllarda kadın parfümlerinde daha çok karşımıza çıkıyor pudramsılık. Buradan da anlaşılacağı üzere, o yılları ve o yılların şartlarını düşünmeliyiz doğru sonuçlara varabilmek için. Bana kalırsa da zaman zaman kadınsı izlenim bırakıyor. Fakat bahsedildiği kadar feminen değil kesinlikle.

Kompleks, detaylı, zengin, kafa karıştırıcı, ilk seferinde şok edici, karakterli bir kokuya sahip. Hani bazı parfümler vardır kullandığınız zaman modunuz değişir. Kendinizi başka birisiymiş gibi hissedersiniz. Sizi alır götürür ve oraya bırakır. İşte Habit Rouge'un bünyeye etkisi aşağı yukarı böyle oluyor. Her kullandığım zaman farklı yönü ortaya çıkıyor. Kimi kullanımda bol turunçgilli şipre yönünü keşfediyorum. Bazen tatlı baharatlar hakimiyet sağlıyor. Zaman zaman erkeksi çiçekler öne çıkıyor. Genel olarak da vanilyamsı bir yapıyla burun  buruna geliyorum. Bu anlamda anlaşılması kolay bir parfüm gibi görünmüyor. Biraz zaman vermeniz ve onu anlamaya çalışmanız gerekiyor. Mağazada 1-2 defa deneyerek hakkında bir şeyler söylenemeyecek kadar karmaşık ve derin kokuyor.


Guerlain'in kendi sitesinde Habit Rouge'un Shalimar'ın erkek haline benzetilmesi gayet yerinde. Benim de severek kullandığım Shalimar'ı andırdığına katılıyorum. Onun biraz daha erkeksi hali diyelim de içim rahat etsin. Hatta bir yorumcunun onu Old Spice'a benzetmesini ise kesinlikle anlayabiliyorum. İlk kullandığımda bana da Old Spice'a benzediğini düşündürtmüştü. Kullanım sürecinde Caron’un pek bilinmeyen parfümlerinden Royal Bain’e de benzediğini fark ettim. İki parfümün pudralı ve kremsi tarafları birbirini andırıyor.

Habit Rouge, yaşlı bir erkek gibi mi kokuyor? Yoksa baba parfümü mü? Onun 18 yaşındaki arkadaşlara hitap etmediği görülüyor. Bence 40 yaş ve üzerindeki erkekler için düşünülebilir. Ayrıca günlük kullanım için pek uygun olmayabilir. Daha farklı anlarda ya da ortamlarda kullanmak gerekiyor sanki. Resmi ve muhafazakar tavrı çok net hissedilebiliyor. Günümüzün yapay ve vasat vanilya parfümleriyle uzaktan yakından ilgisi yok. Yine de oldukça tatlı hatta kremsi koktuğunu belirtmem gerek. Eğer tatlı kokuları sevmiyorsanız, sizin için uygun olmayabilir.

Parfüm eleştirmeni Luca Turin'in kitabında Habit Rouge tatlı toz olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek en iyi erkek parfümleri listesine alınmış. İlk kullandığımda burun büktüğümü ve pek beğenmediğimi söyleyebilirim. İlerleyen günlerde kokusuna alıştım ve anlamaya başladım. Yine de benim için harika bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Açıkçası büyük boy şişesini alacağımı sanmıyorum. Bay Turin’in parfümün tarihselliğini de göz önüne alarak en yüksek notu verdiği iddia edilebilir. Turin’in beş üzerinden verdiği not sistemine göre benden en çok dört yıldız çalışır, daha fazlası zorlama olur.


Habit Rouge'un büyük başarısının ardından, birçok aynı isimli versiyonu çıktı. 2014 yılı sonu itibariyle ondan fazla Habit Rouge isimli farklı versiyonu mevcut. Benim denediğim eski formülasyon EDT olanıydı. Ayrıca EDC, EDP ve Extrait versiyonları da bulunuyor. Yani önümüzde seçenek çok.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5