18 Nisan 2015 Cumartesi

Laura Biagiotti – Roma Uomo (1995)


Laura Biagiotti – Roma Uomo (1995)

İtalya, sanat ve tarihin yanyana yürüdüğü kültürel ve güzellik dolu bir yolculuğun ismi belki de. İtalya'yı ve onun kültürünü bir cümleyle özetlemek adil olmaz. Dünyaya 14. yüzyıldan itibaren "Rönesans" isimli mucizeyi armağan eden İtalya, gezegenin kaderini de bir anlamda değiştirmişti. Sanat, felsefe ve din anlamında bambaşka bir bakış açısını simgeliyordu Rönesans. Hümanizmayı önceleyen, insanı "küçük evren" olarak gören kocaman bir sistemin adıydı Rönesans.

İtalya'nın köklü ve görkemli tarihinde, dünyanın en büyük imparatorluğundan (Roma) tutun da yüksek sanatın müthiş örneklerine sahip kadim geleneğin izlerine rastlayabiliriz. İtalya, her anlamda Batı kültürü için önemli ve vazgeçilmez. Hem dini anlamda hem sanat anlamında hem mimari anlamda hem de düşünsel anlamda.

Köklerini İtalya'nın tarihinden alan bir marka ve aynı zamanda parfüm olarak karşımıza çıkıyor Laura Biagiotti ve onun Roma'sı. Bayan Laura’nın, Roma isimli parfümlerinin (erkek ve kadın) ilhamlarını İtalya'nın sanatından ve kültüründen aldığını söylemesine şaşırmadım. 1988 yılında önce kadın parfümü olarak çıkan Roma'nın 1995 yılında Uomo isimli erkek kardeşi de dünyaya geldi. Avrupalı ve özellikle İtalyan parfümseverler arasında önemli yeri olan Roma Uomo, ülkemizde de geçtiğimiz yıllarda oldukça ilgi görüyordu. Gerçi aradan geçen zaman ve piyasadaki onlarca yeni parfümün istilası, birçok şeyi değiştirdi. Eski parfümlerin pabucu dama atıldı ve yerine janjanlı şişeli yeni nesil parfümler geldi. Tabii Roma Uomo gibi parfümlerin her zaman sadık kullanıcıları vardır. Fakat nereye kadar?


Roma Uomo, 1990'lı yılların sevilen parfümlerindendi ve onun için modern klasik diyebiliriz sanırım. 1995 yılında piyasaya sürüldüğünü düşündüğümüzde formülünde küçük değişiklikler yapıldığını varsayabiliriz. Kendi sitelerinde Roma Uomo'nun şu özelliklerinden bahsedilmiş: "zamansız şıklık, romantizm ve modernliğin karışımı, kompleks, sofistike ve zengin".

Roma Uomo'nun açılışı lezzetli bir portakal-mandalina işbirliğiyle gerçekleşiyor. Ortalama tatlılığa sahip portakal modern ve doğal kokuyor. Güzel başlıyor Roma Uomo. İlerleyen dakikalarda orta notalarla karşılaşıyorum. Ferah olmayan buruk portakal hala etkili. Farklı olarak reçineler ekleniyor portakala. Tatlılık biraz daha artıyor. Reçineler, kokuyu ağdalı hale getiriyor. Orta bölümde dikkatimi çeken ise geri planda bulunan parlak yapaylık. Muhtemelen amberden kaynaklanıyor bu yapaylık. Belki de odunsu notalardan geliyor. Nereden gelirse gelsin oldukça rahatsız edici ve can sıkıcı. Orta kısmı başarılı bulmadım. Son bölümde büyük değişim yok. Orta kısımdaki metalik yapaylığa sahip reçineli portakal devam ediyor. Zaten çok zayıflıyor kokusu alt notalarda. Kapanışı da ilgi çekici değil.

Roma Uomo'nun şişesine baktığınızda gördüğünüz turuncu rengi aynen kokusuna da yansıtmış. Evet parfüm portakal ve turunçgiller üzerine inşa edilmiş. Fakat çok ferah ve taze portakal düşünmeyin. Hüzünlü, buruk, neredeyse şekerli portakala orta kısımda eklenen reçineler ve kadifemsi metalik-parlak amberden oluştuğunu söyleyebilirim genel konseptin. Açıkçası başka da bir şey algılayamadım.


Zaten Roma Uomo, çok derin, karmaşık ve anlaşılması zor değil. Oldukça basit, tek düze ve düz çizgide ilerliyor. Ne yalan söyleyeyim şaşırtmıyor, hayran bırakamıyor ve umut vaat etmiyor. Bir kere orta kısımdan itibaren oldukça yapay ve vasat koktuğu izlenimi veriyor. Kalite hissiyatı başlangıcı dışında düşük. Koku güzelliği anlamında da benim için hayal kırıklığı.

Tabii Roma Uomo'da İtalyan markalarının sevdiği turunçgil ve portakal teması baskın. Fakat Acqua di Parma'nın parfümlerindeki yüksek kaliteli turunçgilleri unutun çünkü buradaki portakal-mandalina kullanımı yapay reçinelere feda edilmiş. Keşke yapay odunsuların yerine turunçgillerin ağırlığı arttırılsaymış.

Oldukça merak ediyordum Roma Uomo'yu. Zamanında bu kadar sevilen bir parfümün nasıl kokacağı elbette ki ilgi alanım içindeydi. Bilemiyorum belki de reformülasyon sonucu bu hale gelmiştir kokusu. Fakat bu haliyle bir şişesinin alınmaması durumunda fazla kaybınız olmayacağını söyleyebilirim.


Sıcak kokusu onu sonbahar-kış kullanımına yaklaştırıyor. Serin ilkbahar günleri de uygun olacaktır Roma Uomu'yu teninize uygulamak için. Sıcak yaz günlerinde ise bence rahatsız edici olacaktır. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ve farkedilirliği zayıf.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5.5

15 Nisan 2015 Çarşamba

Perfumes by Terri – Douceur Brulee (2014)


Perfumes by Terri – Douceur Brulee (2014)

Güzel ve mutlu bir kadın düşünün. Amerika'nın en imrenilen şehirlerinden California'da yaşasın. İki güzel çocuğu ve eşi ile keyifli bir hayat sürsün. Orta sınıf klasik bir Amerikan ailesi yani. Asıl işi beslenme uzmanlığı olan bu kadın, kokulara ve parfümlere aşık olsun. Hele ki yabancıların "gourmand" dedikleri kokuları sevsin. Karamel, çikolata, sufle, kek, pasta, vanilya, tereyağı, süt ve diğer tatlıların kokularını andıran parfümler üretmeyi kafasına koysun. Ve 2014 yılında ilk parfümünü meydana getirsin.

Biliyorum biraz kısa bir yaşam öyküsü oldu ama durum aşağı yukarı böyle. İşte karşımızda yukarıda hayatından küçük ipuçlarını verdiğim kadın: Terri Bozzo. Mesleği gereği yiyeceklere ve besinlerin insanlarla ilişkisi konusunda uzmanlığı sayesinde, parfümlere ilgisinin artmış olabileceği düşünülebilir. Tabii özellikle Amerika gibi abur cuburun ve fastfood'un yaygın olduğu ve nüfusunun önemli kısmının obezite ile savaştığı bir ülkede diyetisyen ya da beslenme uzmanı olmak hem kolay hem de zor olmalı. İşsiz kalma derdiniz olmaz fakat ülkedeki dev gıda sanayisi karşısında ise fazlaca yapabileceğiniz birşeyin olmadığı söylenebilir.

Sebebi her ne olursa olsun Terri Bozzo, 2014 yılında kendi parfümevini açıyor ve koku tasarlama aşamasına geçiyor. Perfumes by Terri olarak beliren markanın ismi, bayan Terri'nin imzasını taşıyor. Bu marka için niş parfümevi mi demeliyiz yoksa bağımsız parfümevi mi demeliyiz kararsız kaldım. Henüz çok yeni bir marka ve sınırlı bir dağıtıma sahip şimdilik. Parfümlerini sadece 15 ve 30 ml.lik şişelerde satıyor. Fiyatları da 20-30 dolar civarında.


Perfumes by Terri'nin en ilgi çekici yanı ise parfümlerinde genellikle gourmand öğeleri kullanıyor olması. Yani vanilyalı, şekerli, çikolatamsı, karamel kokulu parfümler üzerine yoğunlaşıyor. Şimdiye kadar piyasaya sürdükleri dokuz parfümü de denemiş birisi olarak, lezzetli ve bol tatlı kokular dünyasında dolaştıklarını söyleyebilirim. Zaten kimi parfümlerinin isimlerinden de anlaşılıyor bu durum. Bugünkü yazı konum Douceur Brulee de bu durumdan muaf değil.

Fransız mutfağının ünlü tatlısı Creme Brulee'ye gönderme yaptığını düşünüyorum bayan Terri'nin Douceur Brulee ismi ile. Kendi sitelerinde pek bilgi yok. Sadece notalarını vermişler. Zaten internet siteleri henüz epey amatör. Umarım ilerleyen zamanlarda çok daha iyi bir internet sitesine kavuşurlar.

Douceur Brulee'yi üzerime sıktığımda kremsi limonla karşılaşıyorum. Limon kolonyamsı ya da ferah kullanılmamış. Ağırlık kremsi, yağlı yapıda. Başlangıcı fena değil. Orta kısımda limon biraz geri çekiliyor ve oldukça tatlı vanilya devreye giriyor. Koyu, yanık şeker hissi veren orta kısım, karameli andırıyor. Bu kısımda sanki biraz kuru tütün ya da ona benzer bir dumansılık algılıyorum. Kuru vanilyalı ekmek mi desem bilemedim. Bu ilginç yapı orta bölümü sevmem için yeterli oluyor. Sonlarda tatlılık biraz azalıyor. Yanık vanilyalı kokuya biraz amber ve misk eşlik ediyor. Alt notalarda farkedilirlik oldukça düşüyor.


Douceur Brulee, markanın ana çalışma alanı gourmand kokuların tipik örneği. Limonlu, tereyağlı, yanık şeker/vanilya efektine sahip farklı bir gourmand. Bu tür kokulara sık rastlanmıyor. Kimi yorumcular Serge Lutens'in Jeux de Peau'suna benzetmiş. Evet iki parfümdeki fırından yeni çıkmış ekmek hissiyatı var. Fakat Jeux de Peau'da daha karanlık ve rahatsız edici bir yapaylık vardı. Douceur Brulee ise daha ferah, daha yağlı, daha tatlı ve kremsi. Bence Jeux de Peau'dan daha kolay giyilebilir ve sevilebilir.

Karşımızda oldukça tatlı bir parfüm duruyor. Daha ilk saniyelerde bu tatlılık kendisini gösteriyor. Açılıştaki şekerli, limonlu pasta kısmını kimileri tereyağına benzetmiş ki haklılar. Oldukça kremsi ve yağlı verilen üst notalar başlangıçta biraz tuhaf gelse de kullanım sürecinde alışıyorsunuz. Parfümün orta kısmı bence en güzel yeri. Burada tatlılık, açılıştaki kadar baygın değil. Lezzetli yaş pastalara benzeyen orta notalarda karamel, vanilya, süt ve biraz da hindistan cevizi bile mevcut. Zaten açıklanan notalarında hindistan cevizli süt bulunuyor. Resmi notaları arasında meşe yosunu da var ama kokunun harmanı içinde rastlayamadım ne yazık ki. Zaten bu kadar ağır ve şekerli notaların arasında kendisini göstermesi de zor görünüyor meşe yosununun.

Eğer tatlı, çikolatamsı, limonlu keksi, yanık vanilyalı, kremsi, kremamsı kokuları seviyorsanız şans vermeniz gereken arkadaşlardan birisi Douceur Brulee. Çok kaliteli koktuğunu söylemem mümkün değil. Biraz mumsu ve çokca tematik, eğlenceli ve ilginç deneme diyebilirim onun için. Özellikle limon, parfüme canlı ve parlak hava vermiş. Ayrıca diğer Terri parfümlerinde bulunan o karanlık havayı dağıtmış. Günümüzün modern parfümlerine farklı bir yorum getirilmek istenmiş sanki.


Douceur Brulee, EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği ortalamanın biraz altında. Uniseks olarak kullanılabilir. Hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla tercih edebilir. Yaş olarak daha genç arkadaşları hedeflediği düşünülebilir. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Parfümün tasarımcısı, markanın kurucusu Terri Bozzo olarak görülüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

11 Nisan 2015 Cumartesi

Gucci – Premiere (2012)


Gucci – Premiere (2012)

Fransa’nın en popüler yazlık bölgelerinden olan güney sahillerinin incisi denebilir Cannes şehri için. Fransa ve Avrupa sosyetesinin uğrak yerlerinden olan Cannes, lüks otelleri, yüksek emlak fiyatları ve masmavi denizi ile adeta çekim merkezi.

Cannes şehrinin bu kadar tanınmasının sebebi güzelim plajları olmasa gerek. Tabii Fransızlar muhakkak biliyorlardır Cannes'ı ama bütün dünya, bu şehri ünlü film festivali sayesinde tanıdı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan ve geleneksel hale gelen Cannes Film Festivali, Hollywood sinemasının dünya çapındaki etkisine direnen etkinlik olarak ilgi görüyor. Popüler gişe filmlerinin yerine daha sanatsal işlere, yabancı filmlere ve yönetmenlere yer veriliyor genel olarak. Cannes Film Festivali'nde vurdulu kırdılı, uçmalı atlamalı filmlerin pek yeri yok anlayacağınız.

Avrupa sinemasından da örneklerin sergilendiği Cannes Film Festivali, 2012 yılında bir parfümün piyasaya sürülmesine vesile olmuş. Gucci'nin ilk "Premiere" etiketli özel yapım kıyafet koleksiyonunun görücüye çıktığı 2010 yılındaki Cannes Film Festivali'nde, Selma Hayek, Naomi Watts, Camilla Belle, Kate Beckinsale gibi ünlüler Gucci'nin yeni “Premiere” kreasyonuna ait elbiseleri giymeyi tercih etmişler. Bir anlamda Gucci, 2012 çıkışlı Premiere parfümünü, yeni kıyafet serisi "Premiere Koleksiyonuna" istinaden piyasaya sürmüş.


Gucci Premiere parfümünün tanıtım yüzü olarak ünlü oyuncu Blake Lively görev yapmış. Gossip Girls dizisinin bu güzel oyuncusuna da yakışabilecek bir parfüm zaten Premiere. Bu anlamda da Gucci iyi seçim yapmış. Kendi sitelerinde Premiere parfümü, "sofistike bir odunsu miskli parfüm" olarak tanıtılmış.

Premiere'i üzerime sıktığımda beni ferah çiçekler karşılıyor. Çok farklı olmayan çiçekler gayet neşeli, canlı, kadınsı ve güzel. Başlangıcını beğendim. Orta kısımda çiçeklere meyveler ekleniyor. Bergamot, tuzlu turunçgiller ve kavun onu neredeyse sucul tarafa çekiyor. Nane ya da misk de olabilir orta bölümde. Serin-soğuk orta bölüm ferahlığa daha yakın. Başlangıcı kadar sevemesem de idare eder orta notalar. Geleyim sonlara. Ya da gelmesem mi? Alt notalarda yapay çiçekler, yapay odunsu notalar ve yapay paçuli her şeyi alt üst ediyor. Bu ana kadar canlı, neşeli ve ortalama kalitedeki çiçeksi-meyveli yapı, bıktırıcı ve vasat yapaylığa doğru evriliyor. Son kısım biraz baş ağrısı yaptı bende.

Premiere, bariz şekilde meyveli-çiçeksi tarzın tipik örneği. Beyaz çiçekler, portakal çiçeği, gül ve yasemin parfümün çiçek ayağını oluşturuyor. Meyveli kısmı ise bergamot, portakal, kavun ve azıcık kırmızı meyveler üstleniyor. Alt notalara kadar meyveli-çiçeksi yapı devam ediyor. Son bölümde çiçeksilik devam etse de artık odunsu notalar ve paçuli olaya tamamen hakim.


Açıkçası çok derin ve karmaşık yapısı yok. Basit sayılabilecek, herkese hitap edebilecek kokusu genel olarak ferahlığa yakın. Fakat sonları bence pek de ferah nüanslar taşımıyor. Çoğu kişi Premiere'i yazlık bir koku olarak düşünse de bence son kısmı bunaltıcı olabilir sıcaklarda. Bana kalırsa kullanım dönemi ılık ilkbahar günleri olmalı. Üst ve orta kısmın ferah olduğu tespiti ise yerinde.

Premiere, genç kızların oldukça seveceği giriş seviyesindeki bir parfüm gibi düşünülebilir. Çok fazla teyze ya da abla kokusu değil. Eğlenceli, cıvıl cıvıl, hareketli, uçarı ve umursamaz bir karakteri var sanki. Kız arkadaşlarla gidilen piknikte, sevgiliyle ilk buluşmada, AVM gezmelerinde, Starbucks'taki sohbetlerde, kızlar, "hangi parfümü kullansam" sorunsalına Premiere ile çözüm bulabilirler.

Tabii Gucci'nin sevdiğimiz ve takdir ettiğimiz eski parfümlerinin zihnimizde yankıları sürüyor. Onun içindir ki Gucci'den kalite anlamında umutluydum fakat biraz hayal kırıklığına uğradım. Ortalama kalitedeki çiçeksi-meyveli parfümle karşılaşmak, Gucci adına üzücü. Piyasada bu tür yüzlerce parfüm varken, marka değeri yüksek Gucci'den daha yaratıcı, çarpıcı ve ilginç parfüm beklemek abes olmayacaktır. Pek özenilmemiş sanki onun tasarımına. Çok daha iyilerini yapabilirsin Gucci, bunu biliyoruz.

Belki de sorun bende daha doğrusu tenimdedir. Evet parfümün başından itibaren bariz kadınsılığa sahip olduğu aşikar. Yine de bazı kadın parfümleri erkeklerde hiç fena durmaz. Premiere ise en azından benim tenimde hiç cazibeli hale gelmedi. Muhtemelen bir kadında çok daha çekici, eğlenceli ve etkileyici duracaktır. Hani bazı parfümler vardır, kadınlarda muhteşem durur ama erkekte aynı etkiyi bırakmaz. Ya da tam tersi bazı erkek parfümleri gerçekten erkekler içindir, kadınlara uymaz bir türlü. Tahminimce Premiere, kadın tenine ve ruhuna çok daha uygun bir parfüm. Bana verdiği hissiyat bu yöndeydi. Yine de seçim sizin.


Benim kullandığım EDP olanıydı. Sonrasında EDT versiyonu da piyasaya sürülmüş. EDP'nin kalıcılığı yeterli ama farkedilirliği biraz düşük. Gerçi başlangıcın etrafa yayılımı iyi ama 1-2 saat sonra tene yaklaşıyor. Büyük beklentilere girmeden, üst notalarının cazibesine hemen kapılmadan denemenizi ve öyle almanızı öneririm.

Koku Güzelliği:10/6

8 Nisan 2015 Çarşamba

Tauer – Incense Rose (2008)


Tauer – Incense Rose (2008)

"Incense Rose, koleksiyonumdaki en kompleks parfüm ve onu hazırlayıp, karışımını bitirdiğim her zaman çok mutlu olurum. Alt notaları inanılmaz zengindir Incense Rose'un."

İsviçreli parfümör Andy Tauer, ilginç blogunda paylaşmış bu cümleleri. Parfümlerini fabrikada değil, laboratuarında üretip, dolumunu yapıp, bizzat şişelere aktaran Andy Tauer, adeta her işini kendisi yapıyor. Niş parfümcülüğün bariz örneklerini verdiği koleksiyonu ise yeni kokularla genişliyor.

2005 yılında başladığı niş parfüm işini daha da ilerleteceğe benziyor. 2015 yılının Nisan ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme imza atmış durumda. İlk parfümleri olan "Klasikler" serisi Tauer koleksiyonunun vazgeçilmezi adeta. Bu serideki parfümlere üretim sırasına göre numaralar veren Tauer'in altı numaralı kokusunun adı Incense Rose olarak belirlenmiş.

Her ne kadar son yıllarda gül temalı parfümlere ağırlık verse de (PHI Une Rose de Kandahar, Rose Flash, Une Rose Chypree, Une Rose Vermeille) markanın ilk gül parfümü Incense Rose denebilir. Bu anlamda Incense Rose'un, koleksiyondaki diğer gül parfümlerine göre farklı bir yeri var.


Kendi sitelerinde Incense Rose için "canlı, zengin ve gizemli" kelimeleri layık görülmüş. Parfümün başlangıcı gayet enteresan. Kimi yorumcuların Coca Cola'ya benzettikleri üst notalar, bergamot, turunçgillerle (tuzlu mandalina/portakal) ferah hatta soğuk verilmiş. Turunçgil meyveleri ile bezenmiş başlangıç mandalina aromalı Coca Cola'yı andırıyor gerçekten de. Üst notalarını sevdiğimi söyleyebilirim. İlerleyen dakikalarda değişimler başlıyor. Yumuşak bir geçişle, tuzlu-tatlı turunçgillerin yerini parfüme ismini veren ferah gül almaya başlıyor. Orta notalara yerleşen güzel gül aromasının ardında bir şey dikkatimi çekiyor. Ara ara kendisini gösteren hayvansallık, güle destek veriyor. Evet oldukça hissedilir oldu tenimde hayvansal yapı. Açıklanan notalarındaki kunduz esansı hayvansallığın sebebini açıklıyor. Abartılı olmasa da biraz rahatsız edici geldi bana. Son kısma geçeyim. Yine radikal değişim oluyor. Artık ortada ne gül ne de turunçgiller kalıyor. Çok koyu ve karanlık amber, plastiğimsi deri, reçinemsi paçuli ve vetiver ile bambaşka yapı çıkarıyor karşımıza. Bu kadar büyük değişim şaşırtıcı. Son kısım epey zorlayıcı.

Incense Rose, isminin hakkını verircesine tütsü ve gül kokularını size sunuyor. Fakat bunu basit yoldan değil, ilginç şekilde size sunuyor. Gül, ferah ve turunçgil meyveleriyle harmanlanıp, hayvansallıkla karıştırılmış. Böylece benzerine fazla rastlanamayacak koku formu ortaya çıkmış. Tütsü ise derin, çok karanlık ve plastiğimsi deri/ayakkabı boyası formunda verilmiş adeta. Gerçekten garip, deneysel ve uç bir koku ortaya çıkmış. Bu anlamda müthiş bir eser. Kullanması ve sevmesi zor.

Anlaşılacağı üzere parfüm iki ana aksa oturtulmuş. Ferah sayılabilecek gül ve baharatlardan sonra karanlık ve mistik ikinci kısım, onu zıtlıkların birleştirdiği bir kompozisyon yolculuğuna çıkarıyor. Tıpkı iyilik ile kötülüğün, yalan ile doğrunun yüzyıllardır bitmeyen mücadelesindeki gibi.


Gül, bildiğimiz anlamda yumuşacık ve ipek gibi verilmemiş. Yani Lumiere Noire Pour Homme'daki gibi gül hayal etmeyin. Hayvansallık ve ferah gülün birleşimi hem rahatsız edici hem de enteresan. Son kısımdaki gotik ve zalim deri, tütsüye bildiğimizden epey farklı hava vermiş. Parfum d'Habit'dekine benzer o zor, koyu ayakkabı boyası efekti, Incense Rose'da da mevcut. Alt notalar inatçı, sert ve erkeksi.

İşin ilginç yanı bu parfüm kimi yerlerde kadın parfümü kimi yerlerde uniseks olarak geçiyor. Onun kadın parfümü olmadığına neredeyse eminim. Teknik olarak başarılı iş çıkarmış bay Tauer. Çok katmanlı ve detaylı kokusu her saat başı karşınıza yeni sürprizler çıkarıyor. Burnunuzun önünden nota molekülleri geçit töreni yapıyor gibi. Uzun zamandır kullandığım en derin parfümlerden birisi olduğunu söyleyebilirim.

Fakat gel gör ki kullanması zor bir parfüm. Genel beğeniye uymayacak, karşı cinsin ilgisini hiç çekmeyecek (bizzat denedim), duyulara hitap eden, insanın iç dünyasına saldıran ve onu alt üst etmeyi amaçlayan bir silah olarak kullanılabilir. Eğer sabır-tahammül eşiğiniz düşükse, Incense Rose sizin için doğru seçim olmayacaktır.


Son kısımdaki karanlık amberli koku neye benziyor diye düşünürken, çoğu kişinin de benimle aynı fikirde olduğunu görüp, mutlu oldum. Evet alt notalar, Tauer'in fenomen haline gelmiş modern klasiği L`Air du Desert Marocain'e çok benziyor. O karanlık ve koyu amberli-derili-tütsülü yapı, iki parfümde de can bulmuş. Fakat Incense Rose, L`Air du Desert Marocain'dan daha kapsamlı yapıya sahip. Şöyle söyleyeyim, Incense Rose, başlangıcına turunçgil-gül eklenmiş L`Air du Desert Marocain gibi kokuyor. İki parfümün uzaktan kuzen olduklarını iddia etmek yanlış olmaz.

İşte karşınızda sıradışı gül-tütsü kombinasyonu. Denemeden almanın büyük risk taşıdığı Incense Rose bana, havanın kapalı ve soğuk olduğu gri gökyüzünü, geceleri dolaşılan karanlık sokakları, manik depresif ruh halini, softcore bir sado-mazo partiyi, ortaçağ kiliselerini çağrıştırıyor. Günlük kullanım için uygun olmayacak sanatsal bir çalışma.

Şimdi böyle bir parfüm için yapay mı yoksa doğal mı kokuyor ya da kokusu güzel mi değil mi tartışması yapmak anlamsız. Çünkü Andy Tauer, büyük kitlelere şirin görünmek derdinde değil. Binlerce şişe satmak gibi hedefinin olmadığı da açık. Bu ve onun diğer işleri gerçekten çok farklı ambiyansları anımsatan, kendi içlerinde küçük dünyalar barındıran, herkesin gittiği yoldan gitmeyi tercih etmeyenlerin ilgisini çekebilir. Incense Rose'u alırken bu durumları da düşünmenizi öneririm.

Luca Turin'in kitabında pomander gül olarak sınıflandırılmış Incense Rose. Beş üzerinden dört puan vererek oldukça beğenmiş bay Turin.


Parfümün tasarımcısı, aynı zamanda markanın kurucusu Andy Tauer. EDP konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Neredeyse iki güne yakın tende kalıyor. Farkedilirliği bende yüksek oldu. Az ve dikkatli kullanmak gerekebilir çünkü oldukça yoğun ve dolgun yapıya sahip. Başlangıcı biraz kadınsı nüanslar barındırıyor. Sonları ise gayet erkeksi. Buyurun siz karar verin onu kimin kullanabileceğine. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Çok genç arkadaşlara ve deneyimsiz kokuseverlere tavsiye edemeyeceğim. Incense Rose'u kullanmak için acele etmeyin bence.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

5 Nisan 2015 Pazar

Montblanc – Legend (2011)


Montblanc – Legend (2011)

"Verba volant, scripta manent” yani “söz uçar, yazı kalır” demiş eski Romalı bilgeler. Yazılanları ölümsüzleştirmenin yollarından biri de, yazıları ölümsüz kalem markaları ile yazmak. Kullanana prestij kazandıran kalem markalarının başında da Montblanc dolmakalemleri geliyor. Üst düzey yöneticilerin ve devlet adamlarının cebinden eksik olmayan bu kalem markası, geçmişte büyük satış başarılarına imza atmış ve günümüzde de aynı başarısını sürdürüyor.

1900’lerin başlarında yazı yazmak için masa başına oturan bir kişinin, mürekkep hokkasına batırılıp yazan tüy uçlu ya da sivriltilmiş tahta kalemlerden başka seçeneği yoktu. Hazneli dolmakalemler ise sadece çok zengin azınlığa özgü pahalı yazı malzemesiydi. Dolmakalemlerin halka yaygınlaştırılmasını amaçlayan Hamburg'lu Alman kırtasiyeci Claus Johannes Voss, 1906 yılında yanına bankacı Christian Lausen ve mühendis Wilhelm Dziambor'u alarak mürekkep hazneli dolmakalem imalatına başladı. Şirketin kuruluş yıllarındaki adı “Simplo Dolmakalem Şirketi” olarak belirlendi. “Simplo” kelimesi İngilizce “basit” anlamına gelen “simple”dan türetilmişti. Şirketin ilk kalemleri siyah gövde üzerine kırmızı kapaklı olarak üretiliyordu ve bu sebeple “Rouge et Noir” markasıyla satılıyordu.

1910 yılında kapaktaki kırmızı renk, altı yuvarlak köşeli beyaz yıldızla değiştirildikten sonra, dolmakalem tarihinin en ünlü markasının doğması için fırsat yaratılmış oldu. Bir toplantı sırasında kapağın tepesindeki yıldız, dağların zirvesindeki buzullara benzetilince, kalemlere Avrupa’nın en yüksek dağı olan Montblanc’ın isminin verilmesine karar verildi.


Seçilen bu isim aynı zamanda şirketin üstün kaliteli ürünler sunma konusundaki kararlılığını da en iyi şekilde sembolize ediyordu. Bu yıldız, günümüzde sadece dolmakalemlerin kapağında değil, deri eşyalardan gözlüklere, saatlerden parfümlere kadar Montblanc markasını taşıyan tüm ürünlerin üzerinde yer alıyor. (http://guleryuzshop.com)

Yukarıdaki alıntıda Montblanc markasının kısa tarihçesi ve ana faaliyet alanı anlatılmış. Lüks ürünler imalatçısı Montblanc, ilk parfümünü 2001 yılında piyasaya sürdü. Presence isimli ilk parfümleri erkek kullanımı için olsa da ilerleyen yıllarda kadınlar için de kokular ürettiler. 2015 yılının Nisan ayları itibariyle yirmiye yakın parfüme imza atmış durumdalar. Gerçi parfümleri piyasada çok tutulmasa da, Montblanc yeni kokular yaratmaktan geri kalmıyor. 2014 yılında Emblem ve Emblem Intense'i görücüye çıkardılar. Ben ise ilk Montblanc parfümü deneyimim olan Legend'e odaklandım bir süredir.

Legend, kendi sitelerinde ferah fujer olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda beni ferah aroma karşılıyor. Bergamot, limon, turunçgiller ve ananastan oluşan üst notalar modern, canlı, enerjik ve gayet güzel. Meyveli sayılabilecek başlangıç sevilmeyecek gibi değil. İlerleyen dakikalarda aromatik otlar ve ananasın yerini buruk bir tat alıyor. Lavanta orta notalarda etkin hale geliyor. Oldukça tatlı verilmiş lavantaya muhtemelen tonka fasulyesi ve erkeksi gül eşlik ediyor. Başlangıçtaki neşeli ve canlı yapının yerini buruk fujer yapı alıyor. Çok ferah olduğunu söyleyemeyeceğim orta kısım hem erkeksi hem de olgun kokuyor. Orta kısmı pek kendime yakın bulamadım. Son kısım, orta notaların düzleminde ilerliyor. Alt notalarda yumuşak ve şekerli odunsu notalar dışında aynı buruk fujer karakter kapanışta da mevcut. Eh işte.


Legend, başlangıcındaki heyecanlı ve ferah açılışla çoğu kişiyi rahatlıkla tavlayacağa benziyor. Canlı meyvemsilik gayet başarılı. Orta kısımda ise tatlılık hissedilir derecede artıyor. Tonka fasulyesinin bu tatlılıkta rolü olduğu düşünülebilir. Lavanta, Caron Pour Homme'deki gibi değil, tonka fasulyesi ve erkeksi vasat gül ile harmanlanmış. Biraz Burberry For Men ve Paco Rabanne - XS'i hatırlatıyor orta notaları. Zaten kokusu benzer düzlemde ilerliyor rakipleriyle. Bu tür buruk kokuları sevemiyorum. Evet bir süre kararsız kaldıktan sonra pek de kullanabileceğimi sanmıyorum Legend'i uzun süre.

Anladığım kadarıyla bu parfümde biraz popülist yol izlenmiş. Risk alınmamış. Çok satan örneklerin benzeri yapılmaya çalışılmış. Tek fark ilginç başlangıcı. Yenilikçi ve özgün tarzı yok. Genç arkadaşları hedefleyen, lavanta marifetiyle erkeksilik etkisi verilmeye çalışılmış, çoğu kişinin beğenebileceği yapısı ile büyük kitlelere hitap edeceği söylenebilir. Fakat ben o kitlenin içinde değilim neyse ki.

Açıklanan notalarında meşe yosunu da bulunuyor Legend'in. Kullanım döneminde pek dikkat etmemiştim. Şimdi düşündüğümde meşe yosunu varsa bile fazlasıyla sıradan verilmiş ya da harmanın içinde kaybolmuş. Heyecanlanmıştım meşe yosununu görünce ama bu durum kısa sürdü.


Sonuç olarak Legend'i ve temsil ettiği koku tarzını sevemiyorum. Siz yine de bakmayın benim beğenmediğime. Gidin, deneyin hatta kullanın. Belki de sizin tam aradığınız parfümdür.

EDT konsantrasyouna sahip Legend. Kalıcılığı iyi, farkedilirliği zayıf. Çok sıcak yaz günlerinde tatlılık oranı rahatsız edici olabilir. Serin/ılık günlerin parfümü bence. Kokusunun tasarımına sektörün tanınmış ismi Olivier Pescheux imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6