23 Ocak 2016 Cumartesi

Parfums de Marly – Oajan (2013)

Gördüğüm kadarıyla Parfums de Marly cephesinde değişen bir şey yok. Koleksiyonlarının tamamında atlara ve atçılığa göndermeler yapmaya devam ediyorlar. Marka, parfümlerine isim verme stratejisini atlar üzerinden gerçekleştiriyor. Bu aralar kullandığım Oajan’da aynı kurala tabi.

Herod ile kalbimi fethetmeyi başarmıştı Parfums de Marly. Tabii bu durum, markanın diğer parfümlerine de ilgimi arttırdı. Oajan, 2013 yılında tanıtımı yapılan “Arabian Breed” koleksiyonuna ait. Bu seriye ait dört parfüm bulunuyor. Kuhuyan, Hamdani, Habdan and Oajan parfümleri, Arap atlarının safkan beş soyundan ilhamını almışlar.

Oajan’ın başlangıcı ekşi meyvelerle gerçekleşiyor. Çok gerçekçi meyvelerden algılayabildiğim kiraz hatta vişne. Kimileri elma diyor ama bence mayhoş vişneyle size merhaba diyor. Üst notaları harika. Orta kısımda, ekşi meyvelere tatlı baharatlar ekleniyor. Öne çıkan baharat olarak tarçını düşünebiliriz. Tatlılık bir parça artıyor başlangıca göre. Tarçınla meyvelerin uyumu harika. Bal, birden bire ortaya çıkıyor burada. Bu kadar bariz bal kullanımına çok fazla rastlamıyoruz. Orta kısım nefis. Son bölümde baharatlar ve meyvemsi yapı geride kalırken vanilya öne çıkıyor. Kapanışta tatlılık biraz daha artıyor. Vanilya, mumsu ve yumuşak. Egzotik amber de vanilyaya eşlik ediyor kapanışta. Üst ve orta bölümü kadar çarpıcı olmasa da gayet güzel sonları.

Oajan, leziz mayhoş meyvelerin ve tatlı-modern baharatların, vanilyayla müthiş bir karışımı. Başlangıçtaki kısmı Back to Black’in açılışına benzettim. Orta bölümde baharatlı ve reçineli yapı tam istediğim gibi. Zaman zaman vişne likörlerine ya da kırmızı şaraplara benzettiğim orta bölüm, sıcacık hissiyat veriyor. Çok soğuk hatta karlı günlerde kullandığım Oajan, tam da bu zamanların parfümü olduğunu kanıtladı.

hepsi

Tam olarak içki efekti var mı yok mu karar veremedim. Ambre Russe’deki kadar bariz ve baskın içki teması yok. Yine de meyveli sıcak içkinin izlerinin olduğunu düşünüyorum. Hatta onda tütün de var yüksek ihtimalle. Dumansı, meyveli, ballı tütünden bahsedilebilir. Belki de içki olarak düşündüğüm yapı, dumansı, kirazlı pipo tütününe benzetilebilir. Tatlılığın bal ya da tonka fasülyesi tarafından sağlandığını söyleyebilirim. Modern parfümcülüğün en başarılı eserlerinden birisi olduğunu ifade etsem sanırım abartılı olmaz. Çok sevdim Oajan’ı ve etrafa yaydığı aromayı.

Parfums de Marly, yine hayal kırıklığı yaratmadı. Oajan, az da olsa Herod’u andırıyor. En az Herod kadar kaliteli ve sevilesi. Sonlarındaki ortalama vanilyayı saymazsam, son zamanlarda kullanmaktan en keyif aldığım arkadaşlardan birisi oldu. Tabii çok yüksek fiyatına istinaden denemeden almanın iyi fikir olduğunu sanmıyorum.

Oajan’ı, yeni nesil parfümörlerden Shyamala Maisondieu tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı çok iyi. Bazı yorumcular fark edilirliğinin yüksek olduğunu belirtmesine rağmen çok güçlü olduğunu söyleyemem Oajan’ın. Yine de ara ara kendisini hissettiriyor.

Koku Güzelliği:10/8.5

15 Ocak 2016 Cuma

Tom Ford – Plum Japonais (2013)

Bağışıklık sistemini güçlendiren, grip ve soğuk algınlığına karşı koruyan, kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olan, yorgunluğu, stresi azaltan bir meyve Japon eriği. Daha başka faydaları da bilinen Japon eriğinin, son yıllarda ülkemizde de bol bol yetiştirildiğini biliyoruz. Lezzetli, koyu kırmızı renkli Japon eriklerinin tatları da bir erik sever olarak enfes bana göre.

Bu güzelim meyvenin, parfüm üreticilerinin ilgisini çekmemesi düşünülemezdi. Hele ki Tom Ford gibi önemli markanın parfümünde Japon eriği temasını kullanması şaşırtıcı değil. Tom Ford’un parfüm birimi, Japon eriğini özel serisinin içinde değerlendirdi.

Tom Ford’un gittikçe genişleyen özel serisinin bir alt kategorisi olarak Atelier d’Orient isimli mini seri piyasaya sürüldü. 2013 yılında çıkan ve dört parfümden oluşan Atelier d’Orient serisinde bulunan Shanghai Lily, Fleur de Chine, Rive d’Ambre, Plum Japonais’in içinden muhtemelen en ilgi gören üye Plum Japonais. İlhamını Japon eriğinden alan Plum Japonais, kendi sitelerinde nefis, lezzetli, tensel olarak tanımlanmış.

erikli sis

Plum Japonais’in başlangıcı mayhoş ve leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Tabii ilk akla gelen parfüme ismini veren erik. Evet büyük ihtimalle ilk dakikalarda baskın erik kokusuyla beraberiz. Yarı karanlık erik gayet güzel ve olgun. Üst notalarını sevdim. Orta kısımda ekşimsi aroma devam ediyor. Yüksek kaliteli meyvelere geri planda az da olsa tütsü eşlik ediyor. Eriğe bu bölümde tatlı baharatlar destek veriyor. Tarçın, erikle gayet güzel uyum sağlamış. Çoğu yorumcunun orta kısımda öd ağacından bahsettiğini görüyoruz. Sınırlı da olsa öd ağacı mevcut. Erik ve baharatlarla hoş birlikteliğe sahip öd ağacı. Bahsedilen safranı ise algılayamadım. Son bölüm, parfümün en mütevazi yeri. Yumuşak odunsu notalar, vanilya ve ortalama meyvelerle kapanışı yapıyor. Alt notalarda, üst ve orta kısımdaki canlı yapı yok.

Plum Japonais’i yeni nesil ucuz ve uyduruk meyveli parfümlerle kıyaslamayın. Ustaca dokunuşa sahip olduğu fark ediliyor. Yarı karanlık ve dolgun ekşi meyveler, benim gibi bu tür parfümlere sempatiyle yaklaşan birisini gayet memnun etti. Sizin de karşınıza çıkan ucuz market parfümlerinde baş ağrısı yapan yapay meyvemsilik, Plum Japonais’in çok uzağında. Bu anlamda iyi iş çıkarmış Tom Ford. Şık ve mayhoş meyvelerin fazlaca tatlılık barındırmaması sevindirici. Tabii bir oranda tatlılık var ama kontrollü neyse ki.

Sıcak sayılabilecek meyveli içkileri (likör bile olabilir) hatırlatıyor Plum Japonais. Evet o, reçinelerden gelen sıcaklığa sahip sanki. Ya da baharatlardan yayılan sıcak aromadan bahsedilebilir. Onun içindir ki genellikle neşeli yaz parfümlerinde karşılaştığımız meyveler, burada ferah verilmemiş. Bana göre sıcak yaz mevsimi dışında kullanılmalı. Soğuk ayların en başarılı koyu meyveli eserlerinden birisi olarak düşünülebilir. Kolay kullanılabilecek, çabucak sevilebilecek, güzel övgüler alabileceğiniz, günün her anında size eşlik etmesinden mutlu olabileceğiniz, spor giyime de, belli oranda resmi kıyafetlere uyabilecek bir arkadaş.

kaplan sise

Kimi kullanıcılar Plum Japonais’i, Serge Lutens’in ünlü parfümü Feminite du Bois’e benzetmiş. Hem Shiseido hem de Serge Lutens versiyonlarını denemiş birisi olarak katılıyorum bu benzetmeye. Bence Plum Japonais, Shiseido’nun Feminite du Bois’ine daha çok benziyor. Serge Lutens’in Feminite du Bois’i kadınsı tarafa yakın bulmuştum. Plum Japonais’i ise hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Bu anlamda başarılı bir dengede duruyor. Ne çok kadınsı ne de fazla erkesi Plum Japonais.

Parfümün tasarımını Yann Vasnier yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği başlarda iyi, ilerleyen saatlerde tene yaklaşıyor. Çok güçlü gibi gelmedi bana Plum Japonais.

Koku Güzelliği:10/8

12 Ocak 2016 Salı

Lancome – Tresor (1990)

“Aşk hazinedir.

Bu parfüm, Tresor’un çiçekli, meyveli, pudralı ve kehribarlı notalarını yansıtır. Özel tasarım şişesi, ellerinize bir armağan gibi yerleşir. Çünkü aşk bir hazinedir ve kadını üzerinde taşıdığı parfüm kadar değerli ve göz kamaştırıcı kılar. Değerli aşk dolu anlarda her gün taşınacak, ebedi aşkın simgesi olan bir hazine.

Tresor’un başlangıcı, şeftali lezzetinin duru ve beyaz aurasında kuşattığı, gül ve kayısı çiçeğinin kanatlanışı gibidir. İnci çiçeği, vanilya, heliotropium ve iris onları şehvetle, içleri ürpererek izler. Çiçeklerin tazeliği, meyvelerin cazibesi, güzel kokulu tozların değerli okşayışı… Tresor bunların tümü ve belki de daha fazlası: Kehribar kalpli bir gül… Onun sırrı, akıl ve kalbin kaynaştığı, bu mükemmel ilk uyumda gizli.

Seçkin, kibar ve tümüyle unutulmaz bir iz bırakmak için sandal ağacı ve misk, bu hazineyi teninizde kalıcı kılarlar.”

afiss

1990 yılında doğan bir parfüm Tresor. Ünlü klasikleriyle bilinen Lancome’un, muhtemelen en sevilen kadın parfümü olarak gösterilebilir. Ne yazık ki Lancome birçok önemli klasiğinin üretimlerini bitirip yerine yeni nesil parfümlerini piyasaya sürse de Tresor gibi eserleri hala rağbet görüyor. Tresor parfümleri koca bir seri haline geldi neredeyse. 2016 yılının başlarına geldiğimizde Tresor isimli on dokuz farklı parfüm var. Yani klasik Tresor’un ardından on sekiz devam parfümü piyasaya sürülmüş. Sadece bu bilgi bile, Lancome’un Tresor ismine ne kadar önem verdiğini ispatlıyor. 2015 yılında bile hala Tresor’un devam parfümleri piyasaya sürülüyordu.

Bu şöhretli ve çok satan parfümün başlangıcı tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Kayısı-şeftali benzeri meyvemsilik eski ve olgun kokuyor. Alttan az da olsa bergamot geliyor sanki. Üst notalar kadınsı meyvelerin etkisinde. Fena değil diyebilirim. Orta kısımda şeftali-kayısıya çiçekler ekleniyor. Yasemin, süsen ve gülün ağırlığından söz edebilirim. Orta kısım benim için biraz fazla çiçeksi. Son bölüm bence en güzel yeri. Kapanışta çiçekler ve meyveler geri plana geçiyor. Ortaya leziz vanilya çıkıyor. İnsanın yiyesi geliyor alt notaları.

Tresor, meyveli-çiçeksi olarak sınıflandırılabilir. Meyveler ile çiçeklerin kadınsı ve olgun birleşimi gibi. Normalde meyveli-çiçeksi parfümler fazla “kızsal” ya da “çocuksu” hissiyat verir. Çünkü bu tür parfümler çoğu zaman ucuz, tanıdık, kadın deodorantlarına ya da bir yorumcunun dediği gibi el-yüz kremlerine benzeyebilir. Tresor’da durum o kadar kötü değil neyse ki.

hali sise

Tresor, ekşi ve ferah olmayan meyvelerin hakimiyetinde. Zaten kendi sitelerinde şeftali ve kayısıdan bahsetmişler. Buradaki meyveler çocuksu değil, üst yaş gruplarını hedefleyecek şekilde hafiften pudralı ve oldukça tatlı. Neredeyse 1980’lere ait parfümün bu kadar tatlı olması şaşırtıcı. Yeni nesil parfümlerde alıştığımız fazlaca tatlılık, yirmi altı yaşındaki Tresor’da önümüze çıkıyor. Evet biraz fazla tatlı ve benim için fazla çiçeksi-pudralı Tresor. Bu anlamda kendime yakın bulmasam da yaşı otuz hatta otuz beş yaşın üzerindeki kadınlara yakışacağını düşünüyorum.

Sizin aklınıza ne gelir bilemiyorum ama şeftali-kayısı ve kadın parfümü deyince aklıma ilk önce Mitsouko gelir. Tresor, koku olarak Mitsouko’ya çok benzemese de genel karakter anlamında andırıyor. Tresor’daki fazlaca tatlılık onu günümüzün modern parfümlerine yaklaştırsa da kokusu her seferinde nostaljik mesajlar veriyor. Bu eski hissiyat muhtemelen pudramsılıktan geliyor.

Yapaylığın fazlaca hissedilmediği Tresor, günlük kullanıma uyabilecek hoş parfüm fakat benim için daha fazlası olamadı. Evet o önemli bir klasik ve saygı duymamız gerekiyor fakat hak etmediği kadar övmek de doğru olmaz. Bilemiyorum belki de benim üzerimde iyi durmadı. Otuzlu yaşlarının sonlarındaki bir kadına daha fazla yakışacağına eminim. Onun tam anlatamadığım hüzünlü ve kadınsı tarafı, geçmişteki güzel günlerinize götürebilir sizi. Beni dinlemeyin yine de bir şans verin ona.

siyah sise

Luca Turin’in kitabında pudralı gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Tresor’un yakın zamanda tanıtım yüzü olan Penelope Cruz’un da sadık bir kullanıcısı olduğunu öğreniyoruz. Hatta şöyle söylemiş Penelope Cruz: “Tresor hayatımın parfümüdür. Gençlik yıllarımdan bu yana kullanırım.” Başka ünlü kullananları da varmış Tresor’un. Mesela, Ines Sastre, Isabella Rossellini, Jennifer Connelly, Kate Winslet (Tresor ilk kullandığı parfümmüş) ve Lisa Niemi.

Tresor’un tasarımını bugün ünlü bir isim olan  Sophia Grojsman yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği biraz düşük. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

Amouage – Journey Man (2014)

Batı ve Avrupa kültürünü biliriz, kahramanlarını tanırız, sinemasını seyrederiz hatta müziklerini bile bol bol dinleriz fakat dünyanın diğer tarafına yani doğuya gereken ilgiyi bir türlü göstermeyiz. Tabii bu durumun oluşmasında son iki yüz yıldır devam eden batı ülkelerinin hegemonyasının da etkisi var. Büyük ve güçlü ülkeler, kültürlerini ve dillerini bir şekilde dünyaya dayatır. Sanırım baskın medeniyet, kendilerinden daha zayıf medeniyetlere kabul ettirir üstünlüğünü. Zaten insanlığın bilinen tarihinde hemen hemen böyle olmamış mıdır?

Hollywood filmlerini gayet iyi biliriz, Amerikalı oyuncuları tanırız, yönetmenlerin filmlerini takip ederiz fakat Çin sineması pek ilgimizi çekmez. Muhakkak sinemaya tutku derecesinde bağlı kişiler Çin sinemasını az çok bilecektir fakat ortalama dünya vatandaşı tercihini bol aksiyonlu Hollywood filmlerinden yana yapacaktır. Çin sinemasının ilk adımlarının 1890’lı yıllara kadar gittiği söylenir. Çinlilerin sinema için “batının gölge oyunu” tabirini kullanması enteresan. Buradan acaba bir Batı karşıtlığı mı algılamalıyız yoksa Çinlilerin sinemayı gölge oyunu olarak gördüklerini mi çıkarmalıyız emin değilim.

Nasıl bir anlam çıkarsa çıksın, 1905 yılında Beijing Feng Tai adlı fotoğraf stüdyosunun patronu Ren Jingfeng’in çektiği ve Pekin Operası’ndan uyarlanan “Ding Jun Dağı” adlı filmin, Çin sinema tarihindeki ilk eser olduğu söylenir. Sonrasında birçok yönetmenin katılımıyla, Çin sineması sürekli gelişim çizgisini korumuş. Bugün Çin sinemasının dünyada çok büyük ağırlığı olmasa da yetiştirdiği önemli yönetmenleriyle, büyük adımlar atacağa benziyor. Ve Çin sineması sadece meraklılarının değil başkalarının da ilgisini çekiyor anladığımız kadarıyla. Mesela Christopher Chong’un.

cinli sinema

Amouage’da bir anlamda koku CEO’su olarak görevlendirilen Christopher Chong, 2014 yılında iki yeni parfüm sunumu yapmıştı. Journey isimli parfümlerin (erkek ve kadın) Çin sinemasından ve Shanghai Deco akımından ilhamını aldığı çoğu kaynakta mevcut. Çocukken Çin filmlerini izlemeyi sevdiğini belirtmiş olması yeterli bizim için. Christopher Chong’un, Journey isimli parfümlerin esin kaynağı olarak Çin sinemasını göstermesi, belki onun kökenine incelikli göndermeden ibarettir. Gerçi Amouage’ın sitesinde Journey Man’in “metamorfozun yolculuğunu tasvir ettiğini” yazması kafa karıştırıcı. Aslında bu metamorfoz kavramıyla ilgili yazacaklarım vardı ama konuyu daha fazla uzatmayayım ve parfüme geçeyim.

Yine kendi sitelerini referans verecek olursam Journey Man’ın, baharatlı ve odunsu olduğu ipucunu alıyoruz. Parfümün başlangıcı ekşi kırmızı meyveler, lezzetli baharatlar ve sıcak reçinelerle gerçekleşiyor. Üst notaların bende uyandırdığı duygu, kurutulmuş kırmızı meyvelerin üzerine serpilmiş tatlılığı az dumansı baharatlar. Açılışı enfes Journey Man’in. Orta kısma geçildiğinde sıcak baharatların etkisi devam ediyor. Mayhoş meyvelerse geride kalıyor. Orta bölümde harika bir tütsü ve dumansı-gizemli tütün ortaya çıkıyor. Tütsü kuru ve inanılmaz kaliteli. Tütün ise tam istediğim gibi sisli-isli ve neredeyse pipo tütünü gibi. Orta bölüm de harika. Son kısım sakinleşiyor. Huzurlu kuru tütsü tek başına kalıyor. Azıcık da köksü vetiver var. Üst ve orta bölümdeki detaylı yapı, sonlarda azalıyor ve tekdüzeleşiyor ama asla kötü değil.

Journey Man, baharatların, tütün ve tütsünün müthiş bir karışımı. Baharatlardan öne çıkan biber, keskin ama meyvemsilikle dizginlenmiş. Tütsü ve tütünün orta bölümdeki uyumu görülmeye değer. Nasıl oluyor bilmiyorum ama orta bölümde zaman zaman Ambre Russe’deki o içkimsi-dumanlı havayı anımsattı biraz. Hatta başlangıcı biraz Fille en Aiguilles’i bile andırıyor. Fakat Journey Man, daha dumansı, tütsülü, tütünlü ve kuru. Tatlılık oldukça az.

afisli yen

Diyebilirim ki uzun zamandır bu kadar severek kullandığım bir parfüme rastlamadım. Her şey tam istediğim gibi. Tütsü, sıcak reçineler, ekşimsi baharatlar ve diğerleri. Gayet zengin ve detaylı. Amouage’a yakışacak denli karakteristik ve lüks. Son birkaç Amouage deneyimim pek iç açıcı değildi ama 2014 çıkışlı bu eser, övgüyü hak ediyor. Jubilation XXV ile birlikte favori Amouage’lardan birisi oluyor benim için.

Arap-Orta Doğu esintisi yok ama gizemli ve sıcak kokusu adeta bizi o coğrafyaya götürüyor. Fransız gibi davranan Arap soylusu adeta Journey Man. Bu anlamda Christopher Chong’u tebrik etmek gerekiyor. Kaliteden ödün verilmemiş. Bütün notalar tek tek hissedilebiliyor ve yapaylığa asla yer yok. Açıkçası ilk başta parfümü Alberto Morillas gibi piyasa işi eserlere imza atan birisinin tasarlamasını yadırgamıştım. Kullanım döneminden sonra ise Alberto Morillas’ın harika iş çıkardığını kabul ediyorum.

Journey Man, ismi gibi sizi seyahate çıkarır mı bilemiyorum fakat vaat ettiği yolculuğu sevdiğimi itiraf etmeliyim. Hem modern hem de günümüzün piyasa parfümlerinden ayrılan duruşu ile saygımı kazanmış durumda. Eğer bu tarz erkek parfümü arıyorsanız ve oldukça yüksek fiyat etiketini dert etmeyecekseniz, gönül rahatlığıyla öneririm. Siz yine de denemeden almayın.

buyuk yakin

Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı kıyafet üzerinde iyi ama ten üzerinde rakipleri kadar iddialı değil. Fark edilirliği diğer Amouage’lara göre biraz düşük. Kıyafet üzerinde pek ilginç ve zengin kokmazken, tende bütün hünerini gösteriyor. Özellikle ten üzerinde denemenizi tavsiye ederim. Otuz yaş üzeri erkeklere yakışacaktır. Genç işi değil kokusu. Tam bir soğuk kış parfümü. Havanın buz gibi olduğu ya da kar yağdığı günlerde, onun sıcak aroması içinizi ısıtmakta zorlanmayacaktır.

Koku Güzelliği:10/8.5

Guerlain - L'Instant de Guerlain Pour Homme (2004)

Ortadoğu ya da Arap kültüründen geldiği düşülen Arak içkisinin tarihi çok eskilere dayanıyor. Saydam, şekersiz, distile bir alkol türü olarak bilinen Arak’ın, Arapçada ter veya sert meyve suyu anlamına geldiği söyleniyor. Hatta başka kültürlerle ilişkisinden bile bahsediliyor Arak’ın. İlk olarak Ortadoğu’daki Musevi ve Hıristiyan azınlıklar tarafından geliştirilmiş olduğu tahmin ediliyor.

Ortadoğu coğrafyasından, önce Avrupa’ya, sonrasında Asya kıtasına doğru yayılmış Arak içkisi. Sadece damak tadı için değil, dini ayinlerde tanrılara adak olarak sunulurmuş Arak. Ve 2016 yılının Ocak ayının soğuk bir gününde, Parfüm Merakı rumuzlu sanal internet kişisi, Guerlain’in L’Instant de Guerlain Pour Homme isimli parfümünü kullanmaya başlar. Bir de bakar ki 2004 çıkışlı bu parfümün üst notaları, Arak içkisinden ilhamını almıştır. İşin ilginç kısmı üst notaları Arak’tan esinlenmiş bu uzun isimli parfümün sonları da gourmand öğelerden ilhamını almış.

L’Instant de Guerlain Pour Homme’un, markanın eski ve muhteşem klasiklerinden yeni nesil kokulara geçiş köprüsü olarak düşünebiliriz. Guerlain’ın aynı soy isimli aileden, LVMH grubuna geçmesiyle, eski büyüsünü kaybettiği hep söylenir. Louis Vuitton’a geçen Guerlain markasının, o şaşalı eski klasikler kadar olmasa da başarılı işlere imza attığı muhakkak. 2003 çıkışlı ilk L’Instant’ın, kadın parfümü olarak yerini almasından bir yıl sonra Pour Homme olarak erkek versiyonu da piyasaya sürüldü. Geçen yılların ardından L’Instant de Guerlain Pour Homme’un, markanın sevilen ve çok satan eserlerinden birisi haline geldiğini söyleyebiliriz.

daha afis

Kendi sitelerinde ışıltılı odunsu olarak sınıflandırılmış ve ferah, sıcak, tensel yönü vurgulanmış. Ayrıca hem sıcak hem de soğuk bir kontrast sağlaması düşünülmüş. Parfümün başlangıcı kremsi sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Aslında tam kremsi de değil daha çok anasonla karamelize edilmiş turunçgil gibi. Açıklanan notalarında limon ve bergamot var ama muhtemelen ikisi de değil. Üst notaları ferah olmayan tatlı anasonlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Modern ve hoş başlangıcını sevdim. Orta kısımda kakao devreye giriyor. Buradaki kakao tam olarak çikolatamsı koyulukta değil. Tatlı turunçgille birlikte verilmiş kakao, lezzetli ama karanlık sayılmaz. Birazcık da baharatlar var sanki fakat anasonlu kakaolu turunçgilin etkisi daha fazla diyebilirim. Son kısımda yumuşak ve sıradan odunsu notalar devreye giriyor. Kapanışı eh işte.

L’Instant de Guerlain Pour Homme, yer yer reçineli, yer yer tatlı baharatlı, yer yer paçuli etkili, aromatik sayılabilecek ve ağır-ağdalı olmayan turunçgilli kakao kokusuna sahip. Şanslıyız ki çok tatlı veya şekerli değil. Tatlılık gayet yerinde verilmiş. Steril sayılabilecek tatlı turunçgil, en iyi örneklerden birisi adeta. Parfümün bu kadar sevilmesinin sebebi muhtemelen bu güzel tatlı turunçgiller ve tabii onun paçuli-kakao ile olan başarılı birleşimi. Parfümün üzerinde hayalet gibi dolaşan anason, baskın değil. Aramın iyi olmadığı anason, burada rahatsız edici değil.

L’Instant de Guerlain Pour Homme, belki de yeni nesil Guerlain parfümlerinin nasıl yol haritası izleyeceğinin ipuçlarını veriyor. Modern, tatlı, turunçgilli, tatlı baharatlı ve anason. Bu elemanların birçoğu yakın tarihli parfümlerde izlenebilir. Guerlain’in farkı, kalite hissiyatının bir nebze yüksek olması denebilir. Harika bir parfüm olmasa da, kullanan çoğu kişinin sevebileceği, güvenli sayılabilecek, övgüler alınabilecek yapısı var. Her ne kadar Dior’lardan erken piyasaya sürüldüyse de Dior Homme-Dior Homme Intense ikilisini çağrıştırıyor bana. Belki tamamen psikolojiktir bu durum.

cam onu

Sonuç olarak fena parfüm değil L’Instant de Guerlain Pour Homme. Kimilerinin onu “Shalimar’ın erkek versiyonu” olarak değerlendirmesini ise pek anlayamadım çünkü Shalimar ile büyük benzerliğe rastlamadım. Klasiklerden olamayacak gibiyse de, dişli rakibi Dior’un Dior Homme-Dior Homme Intense ikilisine sıkı bir direnç noktası olabilir Guerlain için. Hermes’in ise bu tür modern, erkek kullanımına uygun, hafif kadınsı, tatlımsı baharatlı kakao-çikolata yarışına girmeye pek niyeti yok gibi şimdilik.

L’Instant de Guerlain Pour Homme’u, henüz kırk yedi yaşında hayata gözlerini yuman parfümör Beatrice Piquet tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği biraz düşük. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Her yaştan erkeğin ilgisini çekebileceğini düşünüyorum.

Luca Turin’in kitabında yeşil turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

coklu siseler

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

10 Ocak 2016 Pazar

Lancome – Tresor (1990)


Lancome – Tresor (1990)

"Aşk hazinedir.

Bu parfüm, Tresor'un çiçekli, meyveli, pudralı ve kehribarlı notalarını yansıtır. Özel tasarım şişesi, ellerinize bir armağan gibi yerleşir. Çünkü aşk bir hazinedir ve kadını üzerinde taşıdığı parfüm kadar değerli ve göz kamaştırıcı kılar. Değerli aşk dolu anlarda her gün taşınacak, ebedi aşkın simgesi olan bir hazine.

Tresor'un başlangıcı, şeftali lezzetinin duru ve beyaz aurasında kuşattığı, gül ve kayısı çiçeğinin kanatlanışı gibidir. İnci çiçeği, vanilya, heliotropium ve iris onları şehvetle, içleri ürpererek izler. Çiçeklerin tazeliği, meyvelerin cazibesi, güzel kokulu tozların değerli okşayışı... Tresor bunların tümü ve belki de daha fazlası: Kehribar kalpli bir gül... Onun sırrı, akıl ve kalbin kaynaştığı, bu mükemmel ilk uyumda gizli.

Seçkin, kibar ve tümüyle unutulmaz bir iz bırakmak için sandal ağacı ve misk, bu hazineyi teninizde kalıcı kılarlar."

1990 yılında doğan bir parfüm Tresor. Ünlü klasikleriyle bilinen Lancome'un, muhtemelen en sevilen kadın parfümü olarak gösterilebilir. Ne yazık ki Lancome birçok önemli klasiğinin üretimlerini bitirip yerine yeni nesil parfümlerini piyasaya sürse de Tresor gibi eserleri hala rağbet görüyor. Tresor parfümleri koca bir seri haline geldi neredeyse. 2016 yılının başlarına geldiğimizde Tresor isimli on dokuz farklı parfüm var. Yani klasik Tresor'un ardından on sekiz devam parfümü piyasaya sürülmüş. Sadece bu bilgi bile, Lancome'un Tresor ismine ne kadar önem verdiğini ispatlıyor. 2015 yılında bile hala Tresor'un devam parfümleri piyasaya sürülüyordu.


Bu şöhretli ve çok satan parfümün başlangıcı tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Kayısı-şeftali benzeri meyvemsilik eski ve olgun kokuyor. Alttan az da olsa bergamot geliyor sanki. Üst notalar kadınsı meyvelerin etkisinde. Fena değil diyebilirim. Orta kısımda şeftali-kayısıya çiçekler ekleniyor. Yasemin, süsen ve gülün ağırlığından söz edebilirim. Orta kısım benim için biraz fazla çiçeksi. Son bölüm bence en güzel yeri. Kapanışta çiçekler ve meyveler geri plana geçiyor. Ortaya leziz vanilya çıkıyor. İnsanın yiyesi geliyor alt notaları.

Tresor, meyveli-çiçeksi olarak sınıflandırılabilir. Meyveler ile çiçeklerin kadınsı ve olgun birleşimi gibi. Normalde meyveli-çiçeksi parfümler fazla "kızsal" ya da "çocuksu" hissiyat verir. Çünkü bu tür parfümler çoğu zaman ucuz, tanıdık, kadın deodorantlarına ya da bir yorumcunun dediği gibi el-yüz kremlerine benzeyebilir. Tresor'da durum o kadar kötü değil neyse ki.

Tresor, ekşi ve ferah olmayan meyvelerin hakimiyetinde. Zaten kendi sitelerinde şeftali ve kayısıdan bahsetmişler. Buradaki meyveler çocuksu değil, üst yaş gruplarını hedefleyecek şekilde hafiften pudralı ve oldukça tatlı. Neredeyse 1980'lere ait parfümün bu kadar tatlı olması şaşırtıcı. Yeni nesil parfümlerde alıştığımız fazlaca tatlılık, yirmi altı yaşındaki Tresor’da önümüze çıkıyor. Evet biraz fazla tatlı ve benim için fazla çiçeksi-pudralı Tresor. Bu anlamda kendime yakın bulmasam da yaşı otuz hatta otuz beş yaşın üzerindeki kadınlara yakışacağını düşünüyorum.


Sizin aklınıza ne gelir bilemiyorum ama şeftali-kayısı ve kadın parfümü deyince aklıma ilk önce Mitsouko gelir. Tresor, koku olarak Mitsouko'ya çok benzemese de genel karakter anlamında andırıyor. Tresor'daki fazlaca tatlılık onu günümüzün modern parfümlerine yaklaştırsa da kokusu her seferinde nostaljik mesajlar veriyor. Bu eski hissiyat muhtemelen pudramsılıktan geliyor.

Yapaylığın fazlaca hissedilmediği Tresor, günlük kullanıma uyabilecek hoş parfüm fakat benim için daha fazlası olamadı. Evet o önemli bir klasik ve saygı duymamız gerekiyor fakat hak etmediği kadar övmek de doğru olmaz. Bilemiyorum belki de benim üzerimde iyi durmadı. Otuzlu yaşlarının sonlarındaki bir kadına daha fazla yakışacağına eminim. Onun tam anlatamadığım hüzünlü ve kadınsı tarafı, geçmişteki güzel günlerinize götürebilir sizi. Beni dinlemeyin yine de bir şans verin ona.

Luca Turin'in kitabında pudralı gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Tresor'un yakın zamanda tanıtım yüzü olan Penelope Cruz'un da sadık bir kullanıcısı olduğunu öğreniyoruz. Hatta şöyle söylemiş Penelope Cruz: "Tresor hayatımın parfümüdür. Gençlik yıllarımdan bu yana kullanırım." Başka ünlü kullananları da varmış Tresor'un. Mesela, Ines Sastre, Isabella Rossellini, Jennifer Connelly, Kate Winslet (Tresor ilk kullandığı parfümmüş) ve Lisa Niemi.


Tresor'un tasarımını bugün ünlü bir isim olan  Sophia Grojsman yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği biraz düşük. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

7 Ocak 2016 Perşembe

Amouage – Journey Man (2014)


Amouage – Journey Man (2014)

Batı ve Avrupa kültürünü biliriz, kahramanlarını tanırız, sinemasını seyrederiz hatta müziklerini bile bol bol dinleriz fakat dünyanın diğer tarafına yani doğuya gereken ilgiyi bir türlü göstermeyiz. Tabii bu durumun oluşmasında son iki yüz yıldır devam eden batı ülkelerinin hegemonyasının da etkisi var. Büyük ve güçlü ülkeler, kültürlerini ve dillerini bir şekilde dünyaya dayatır. Sanırım baskın medeniyet, kendilerinden daha zayıf medeniyetlere kabul ettirir üstünlüğünü. Zaten insanlığın bilinen tarihinde hemen hemen böyle olmamış mıdır?

Hollywood filmlerini gayet iyi biliriz, Amerikalı oyuncuları tanırız, yönetmenlerin filmlerini takip ederiz fakat Çin sineması pek ilgimizi çekmez. Muhakkak sinemaya tutku derecesinde bağlı kişiler Çin sinemasını az çok bilecektir fakat ortalama dünya vatandaşı tercihini bol aksiyonlu Hollywood filmlerinden yana yapacaktır. Çin sinemasının ilk adımlarının 1890'lı yıllara kadar gittiği söylenir. Çinlilerin sinema için "batının gölge oyunu" tabirini kullanması enteresan. Buradan acaba bir Batı karşıtlığı mı algılamalıyız yoksa Çinlilerin sinemayı gölge oyunu olarak gördüklerini mi çıkarmalıyız emin değilim.

Nasıl bir anlam çıkarsa çıksın, 1905 yılında Beijing Feng Tai adlı fotoğraf stüdyosunun patronu Ren Jingfeng'in çektiği ve Pekin Operası'ndan uyarlanan "Ding Jun Dağı" adlı filmin, Çin sinema tarihindeki ilk eser olduğu söylenir. Sonrasında birçok yönetmenin katılımıyla, Çin sineması sürekli gelişim çizgisini korumuş. Bugün Çin sinemasının dünyada çok büyük ağırlığı olmasa da yetiştirdiği önemli yönetmenleriyle, büyük adımlar atacağa benziyor. Ve Çin sineması sadece meraklılarının değil başkalarının da ilgisini çekiyor anladığımız kadarıyla. Mesela Christopher Chong’un.


Amouage'da bir anlamda koku CEO'su olarak görevlendirilen Christopher Chong, 2014 yılında iki yeni parfüm sunumu yapmıştı. Journey isimli parfümlerin (erkek ve kadın) Çin sinemasından ve Shanghai Deco akımından ilhamını aldığı çoğu kaynakta mevcut. Çocukken Çin filmlerini izlemeyi sevdiğini belirtmiş olması yeterli bizim için. Christopher Chong'un, Journey isimli parfümlerin esin kaynağı olarak Çin sinemasını göstermesi, belki onun kökenine incelikli göndermeden ibarettir. Gerçi Amouage'ın sitesinde Journey Man'in "metamorfozun yolculuğunu tasvir ettiğini” yazması kafa karıştırıcı. Aslında bu metamorfoz kavramıyla ilgili yazacaklarım vardı ama konuyu daha fazla uzatmayayım ve parfüme geçeyim.

Yine kendi sitelerini referans verecek olursam Journey Man'ın, baharatlı ve odunsu olduğu ipucunu alıyoruz. Parfümün başlangıcı ekşi kırmızı meyveler, lezzetli baharatlar ve sıcak reçinelerle gerçekleşiyor. Üst notaların bende uyandırdığı duygu, kurutulmuş kırmızı meyvelerin üzerine serpilmiş tatlılığı az dumansı baharatlar. Açılışı enfes Journey Man'in. Orta kısma geçildiğinde sıcak baharatların etkisi devam ediyor. Mayhoş meyvelerse geride kalıyor. Orta bölümde harika bir tütsü ve dumansı-gizemli tütün ortaya çıkıyor. Tütsü kuru ve inanılmaz kaliteli. Tütün ise tam istediğim gibi sisli-isli ve neredeyse pipo tütünü gibi. Orta bölüm de harika. Son kısım sakinleşiyor. Huzurlu kuru tütsü tek başına kalıyor. Azıcık da köksü vetiver var. Üst ve orta bölümdeki detaylı yapı, sonlarda azalıyor ve tekdüzeleşiyor ama asla kötü değil.

Journey Man, baharatların, tütün ve tütsünün müthiş bir karışımı. Baharatlardan öne çıkan biber, keskin ama meyvemsilikle dizginlenmiş. Tütsü ve tütünün orta bölümdeki uyumu görülmeye değer. Nasıl oluyor bilmiyorum ama orta bölümde zaman zaman Ambre Russe'deki o içkimsi-dumanlı havayı anımsattı biraz. Hatta başlangıcı biraz Fille en Aiguilles'i bile andırıyor. Fakat Journey Man, daha dumansı, tütsülü, tütünlü ve kuru. Tatlılık oldukça az.


Diyebilirim ki uzun zamandır bu kadar severek kullandığım bir parfüme rastlamadım. Her şey tam istediğim gibi. Tütsü, sıcak reçineler, ekşimsi baharatlar ve diğerleri. Gayet zengin ve detaylı. Amouage'a yakışacak denli karakteristik ve lüks. Son birkaç Amouage deneyimim pek iç açıcı değildi ama 2014 çıkışlı bu eser, övgüyü hak ediyor. Jubilation XXV ile birlikte favori Amouage'lardan birisi oluyor benim için.

Arap-Orta Doğu esintisi yok ama gizemli ve sıcak kokusu adeta bizi o coğrafyaya götürüyor. Fransız gibi davranan Arap soylusu adeta Journey Man. Bu anlamda Christopher Chong'u tebrik etmek gerekiyor. Kaliteden ödün verilmemiş. Bütün notalar tek tek hissedilebiliyor ve yapaylığa asla yer yok. Açıkçası ilk başta parfümü Alberto Morillas gibi piyasa işi eserlere imza atan birisinin tasarlamasını yadırgamıştım. Kullanım döneminden sonra ise Alberto Morillas'ın harika iş çıkardığını kabul ediyorum.

Journey Man, ismi gibi sizi seyahate çıkarır mı bilemiyorum fakat vaat ettiği yolculuğu sevdiğimi itiraf etmeliyim. Hem modern hem de günümüzün piyasa parfümlerinden ayrılan duruşu ile saygımı kazanmış durumda. Eğer bu tarz erkek parfümü arıyorsanız ve oldukça yüksek fiyat etiketini dert etmeyecekseniz, gönül rahatlığıyla öneririm. Siz yine de denemeden almayın.


Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı kıyafet üzerinde iyi ama ten üzerinde rakipleri kadar iddialı değil. Fark edilirliği diğer Amouage'lara göre biraz düşük. Kıyafet üzerinde pek ilginç ve zengin kokmazken, tende bütün hünerini gösteriyor. Özellikle ten üzerinde denemenizi tavsiye ederim. Otuz yaş üzeri erkeklere yakışacaktır. Genç işi değil kokusu. Tam bir soğuk kış parfümü. Havanın buz gibi olduğu ya da kar yağdığı günlerde, onun sıcak aroması içinizi ısıtmakta zorlanmayacaktır.

Koku Güzelliği:10/8.5

4 Ocak 2016 Pazartesi

Guerlain - L'Instant de Guerlain Pour Homme (2004)


Guerlain - L'Instant de Guerlain Pour Homme (2004)

Ortadoğu ya da Arap kültüründen geldiği düşülen Arak içkisinin tarihi çok eskilere dayanıyor. Saydam, şekersiz, distile bir alkol türü olarak bilinen Arak'ın, Arapçada ter veya sert meyve suyu anlamına geldiği söyleniyor. Hatta başka kültürlerle ilişkisinden bile bahsediliyor Arak'ın. İlk olarak Ortadoğu'daki Musevi ve Hıristiyan azınlıklar tarafından geliştirilmiş olduğu tahmin ediliyor.

Ortadoğu coğrafyasından, önce Avrupa'ya, sonrasında Asya kıtasına doğru yayılmış Arak içkisi. Sadece damak tadı için değil, dini ayinlerde tanrılara adak olarak sunulurmuş Arak. Ve 2016 yılının Ocak ayının soğuk bir gününde, Parfüm Merakı rumuzlu sanal internet kişisi, Guerlain'in L'Instant de Guerlain Pour Homme isimli parfümünü kullanmaya başlar. Bir de bakar ki 2004 çıkışlı bu parfümün üst notaları, Arak içkisinden ilhamını almıştır. İşin ilginç kısmı üst notaları Arak'tan esinlenmiş bu uzun isimli parfümün sonları da gourmand öğelerden ilhamını almış.

L'Instant de Guerlain Pour Homme'un, markanın eski ve muhteşem klasiklerinden yeni nesil kokulara geçiş köprüsü olarak düşünebiliriz. Guerlain'ın aynı soy isimli aileden, LVMH grubuna geçmesiyle, eski büyüsünü kaybettiği hep söylenir. Louis Vuitton'a geçen Guerlain markasının, o şaşalı eski klasikler kadar olmasa da başarılı işlere imza attığı muhakkak. 2003 çıkışlı ilk L'Instant'ın, kadın parfümü olarak yerini almasından bir yıl sonra Pour Homme olarak erkek versiyonu da piyasaya sürüldü. Geçen yılların ardından L'Instant de Guerlain Pour Homme'un, markanın sevilen ve çok satan eserlerinden birisi haline geldiğini söyleyebiliriz.


Kendi sitelerinde ışıltılı odunsu olarak sınıflandırılmış ve ferah, sıcak, tensel yönü vurgulanmış. Ayrıca hem sıcak hem de soğuk bir kontrast sağlaması düşünülmüş. Parfümün başlangıcı kremsi sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Aslında tam kremsi de değil daha çok anasonla karamelize edilmiş turunçgil gibi. Açıklanan notalarında limon ve bergamot var ama muhtemelen ikisi de değil. Üst notaları ferah olmayan tatlı anasonlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Modern ve hoş başlangıcını sevdim. Orta kısımda kakao devreye giriyor. Buradaki kakao tam olarak çikolatamsı koyulukta değil. Tatlı turunçgille birlikte verilmiş kakao, lezzetli ama karanlık sayılmaz. Birazcık da baharatlar var sanki fakat anasonlu kakaolu turunçgilin etkisi daha fazla diyebilirim. Son kısımda yumuşak ve sıradan odunsu notalar devreye giriyor. Kapanışı eh işte.

L'Instant de Guerlain Pour Homme, yer yer reçineli, yer yer tatlı baharatlı, yer yer paçuli etkili, aromatik sayılabilecek ve ağır-ağdalı olmayan turunçgilli kakao kokusuna sahip. Şanslıyız ki çok tatlı veya şekerli değil. Tatlılık gayet yerinde verilmiş. Steril sayılabilecek tatlı turunçgil, en iyi örneklerden birisi adeta. Parfümün bu kadar sevilmesinin sebebi muhtemelen bu güzel tatlı turunçgiller ve tabii onun paçuli-kakao ile olan başarılı birleşimi. Parfümün üzerinde hayalet gibi dolaşan anason, baskın değil. Aramın iyi olmadığı anason, burada rahatsız edici değil.

L'Instant de Guerlain Pour Homme, belki de yeni nesil Guerlain parfümlerinin nasıl yol haritası izleyeceğinin ipuçlarını veriyor. Modern, tatlı, turunçgilli, tatlı baharatlı ve anason. Bu elemanların birçoğu yakın tarihli parfümlerde izlenebilir. Guerlain'in farkı, kalite hissiyatının bir nebze yüksek olması denebilir. Harika bir parfüm olmasa da, kullanan çoğu kişinin sevebileceği, güvenli sayılabilecek, övgüler alınabilecek yapısı var. Her ne kadar Dior'lardan erken piyasaya sürüldüyse de Dior Homme-Dior Homme Intense ikilisini çağrıştırıyor bana. Belki tamamen psikolojiktir bu durum.

Sonuç olarak fena parfüm değil L'Instant de Guerlain Pour Homme. Kimilerinin onu "Shalimar'ın erkek versiyonu" olarak değerlendirmesini ise pek anlayamadım çünkü Shalimar ile büyük benzerliğe rastlamadım. Klasiklerden olamayacak gibiyse de, dişli rakibi Dior'un Dior Homme-Dior Homme Intense ikilisine sıkı bir direnç noktası olabilir Guerlain için. Hermes'in ise bu tür modern, erkek kullanımına uygun, hafif kadınsı, tatlımsı baharatlı kakao-çikolata yarışına girmeye pek niyeti yok gibi şimdilik.


L'Instant de Guerlain Pour Homme'u, henüz kırk yedi yaşında hayata gözlerini yuman parfümör Beatrice Piquet tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği biraz düşük. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Her yaştan erkeğin ilgisini çekebileceğini düşünüyorum.

Luca Turin'in kitabında yeşil turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

31 Aralık 2015 Perşembe

Nasomatto – Pardon (2011)


Nasomatto – Pardon (2011)

İtalyan Vouge'un, noel için önerilebilecek en iyi üç "züppe parfümü" arasında Pardon'u göstermesi şaşırtıcı değil benim açımdan. Chergui'nin bu üç parfümden birisi olması ise çok gerçekçi değil. Chergui'nin züppelikten ziyade bana maneviyat ve ruhsal dinginlik aşıladığını söyleyebilirim. Bir süredir kullandığım Nasomatto'nun 2011 çıkışlı parfümü Pardon’u içinse züppelik iddiası doğru olabilir.

Kimi yerlerde Pardon'un on dokuzuncu yüzyılın züppe erkeklerinden esinlendiği söylense de markanın kurucusu ve sahibi Alessandro Gualtieri'nin ağzından böyle bir açıklama bulamadım. Varsa da kaçırmışım. Pardon'u kullanım döneminde onun şık sayılabilecek bir centilmen kokusu olduğunu gözlemledim. Belki de söylenenler doğrudur ve Pardon gerçekten de züppe parfümüdür.

Pardon için kendi sitelerinde "erkeksi şıklık ve cazibe uyandırmayı amaçladığı" söylenmiş. Buradan hareketle Pardon'un erkekler için tasarlandığını düşünebiliriz. Zaten kokusu da erkeksi diyebilirim. Parfümün başlangıcı baharat patlamasıyla gerçekleşiyor. Ağırlık tarçın, küçük hindistan cevizi ve zencefil de muhtemelen. Baharatlara tatlımsı kakao veya çikolatamsı paçuli eşlik ediyor. Üst notaları leziz ve gayet güzel. Orta bölümde sıcak sandal ağacı baharatlara eşlik etmeye başlıyor. Son yılların meşhur elemanı öd ağacı da artık ininden çıkıyor ve oyuna dahil oluyor. Sıcak bir kokuya dönüşen orta kısımda ana tema öd ağacına doğru kayıyor. Son bölüme geçeyim. Kapanışta baharatlar geri çekilirken, odunsu notalar bize merhaba diyor. Geri planda azıcık tütsü ve vetiver de algılıyorum. Son bölüm epey kuru. Tatlılık da az. Çok etkileyici değil kapanışı.


Bakmayın tema mema diye havalı kelimeler kullandığıma. Pardon, beklediğimden daha az tematik kokuyor. Başlangıçta tatlı çikolatamsı baharatlar, orta kısımda öd ağacı ve sandal ağacının sıcak esintisi, sonlarda da sedir ağacı, vetiver ve tütsü artık adına ne derseniz. İşte size Parfüm Merakı'nin penceresinden Pardon.

Çoğu kişinin söylediğinin aksine tenimde çikolata veya kakao etkili olmadı. Bazıları da çiçeklerden ve manolyadan bahsediyor. Bana göre Pardon, baharatların ve odunsu notaların etkisinde. Neredeyse metalik-kuru baharatlar tenimde daha çok yer tuttu. Markanın kendi açıklamasındaki gibi gayet erkeksi çalışmayla karşı karşıyayız. Fakat bu eski tarz erkeksilik değil. Gayet modern, şık, yüksek kaliteli. Ayrıca söylendiği kadar karanlık da bulmadım onu. Ya da benim karanlık anlayışım farklı.

Sonuç olarak "erkesi bir manifesto, süper bir saygı duruşu, cazibeli erkeğin kokusu" gibi abartılı ifadelere kaçmadan diyebilirim ki, Pardon çok sıra dışı değil ama kullanması zevkli ve zengin. Çok soğuk kış mevsimine uyabilecek kadar sıcacık, takım elbiseye uyacak kadar ciddi, günlük kullanıma uyacak kadar değişken.

Tenimde, Pardon'daki baharatları birazcık Serge Noire'deki kullanıma yakın buldum. Benzer hissiyat veren baharatlar, bu izlenime yol açtı muhtemelen. Çoğu kişinin Serge Noire'daki baharatları soğana benzetmesini anlayabiliyorum. Pardon'daki baharatlar daha tatlımsı ve şık. Ayrıca çoğu kişinin Pardon'u Guerlain'in sevilen parfümü L'Instant de Guerlain Pour Homme Extreme'e benzetmesi gayet makul. Sanırım Pardon'un başlarındaki kakao kısmını L'Instant Extreme'e benzetmişler. Belli bir yere kadar, Pardon ve L'Instant Extreme'in büyük benzerlik taşıdığını söylemem zor.


Pardon'un kokusunu markanın sahibi Alessandro Gualtieri tasarlamış. Diğer Nasomattolar gibi Pardon, Extrait de Parfum formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği normal seviyelerde. Genç işi olduğu söylenemez. Otuz yaş ve üzeri erkeklere uyacağını düşünüyorum. Çok yüksek fiyatını düşünerek, denemeden almanızı tavsiye etmem.

Koku Güzelliği:10/7.5

Nasomatto – Pardon (2011)

İtalyan Vouge’un, noel için önerilebilecek en iyi üç “züppe parfümü” arasında Pardon’u göstermesi şaşırtıcı değil benim açımdan. Chergui’nin bu üç parfümden birisi olması ise çok gerçekçi değil. Chergui’nin züppelikten ziyade bana maneviyat ve ruhsal dinginlik aşıladığını söyleyebilirim. Bir süredir kullandığım Nasomatto’nun 2011 çıkışlı parfümü Pardon’u içinse züppelik iddiası doğru olabilir.

Kimi yerlerde Pardon’un on dokuzuncu yüzyılın züppe erkeklerinden esinlendiği söylense de markanın kurucusu ve sahibi Alessandro Gualtieri’nin ağzından böyle bir açıklama bulamadım. Varsa da kaçırmışım. Pardon’u kullanım döneminde onun şık sayılabilecek bir centilmen kokusu olduğunu gözlemledim. Belki de söylenenler doğrudur ve Pardon gerçekten de züppe parfümüdür.

Pardon için kendi sitelerinde “erkeksi şıklık ve cazibe uyandırmayı amaçladığı” söylenmiş. Buradan hareketle Pardon’un erkekler için tasarlandığını düşünebiliriz. Zaten kokusu da erkeksi diyebilirim. Parfümün başlangıcı baharat patlamasıyla gerçekleşiyor. Ağırlık tarçın, küçük hindistan cevizi ve zencefilde muhtemelen. Baharatlara tatlımsı kakao veya çikolatamsı paçuli eşlik ediyor. Üst notaları leziz ve gayet güzel. Orta bölümde sıcak sandal ağacı baharatlara eşlik etmeye başlıyor. Son yılların meşhur elemanı öd ağacı da artık ininden çıkıyor ve oyuna dahil oluyor. Sıcak bir kokuya dönüşen orta kısımda ana tema öd ağacına doğru kayıyor. Son bölüme geçeyim. Kapanışta baharatlar geri çekilirken, odunsu notalar bize merhaba diyor. Geri planda azıcık tütsü ve vetiver de algılıyorum. Son bölüm epey kuru. Tatlılık da az. Çok etkileyici değil kapanışı.

 

Bakmayın tema mema diye havalı kelimeler kullandığıma. Pardon, beklediğimden daha az tematik kokuyor. Başlangıçta tatlı çikolatamsı baharatlar, orta kısımda öd ağacı ve sandal ağacının sıcak esintisi, sonlarda da sedir ağacı, vetiver ve tütsü artık adına ne derseniz. İşte size Parfüm Merakı’nin penceresinden Pardon.

Çoğu kişinin söylediğinin aksine tenimde çikolata veya kakao etkili olmadı. Bazıları da çiçeklerden ve manolyadan bahsediyor. Bana göre Pardon, baharatların ve odunsu notaların etkisinde. Neredeyse metalik-kuru baharatlar tenimde daha çok yer tuttu. Markanın kendi açıklamasındaki gibi gayet erkeksi çalışmayla karşı karşıyayız. Fakat bu eski tarz erkeksilik değil. Gayet modern, şık, yüksek kaliteli. Ayrıca söylendiği kadar karanlık da bulmadım onu. Ya da benim karanlık anlayışım farklı.

Sonuç olarak “erkesi bir manifesto, süper bir saygı duruşu, cazibeli erkeğin kokusu” gibi abartılı ifadelere kaçmadan diyebilirim ki, Pardon çok sıradışı değil ama kullanması zevkli ve zengin. Çok soğuk kış mevsimine uyabilecek kadar sıcacık, takım elbiseye uyacak kadar ciddi, günlük kullanıma uyacak kadar değişken.

Tenimde, Pardon’daki baharatları birazcık Serge Noire’deki kullanıma yakın buldum. Benzer hissiyat veren baharatlar, bu izlenime yol açtı muhtemelen. Çoğu kişinin Serge Noire’daki baharatları soğana benzetmesini anlayabiliyorum. Pardon’daki baharatlar daha tatlımsı ve şık. Ayrıca çoğu kişinin Pardon’u Guerlain’in sevilen parfümü L’Instant de Guerlain Pour Homme Extreme’e benzetmesi gayet makul. Sanırım Pardon’un başlarındaki kakao kısmını L’Instant Extreme’e benzetmişler. Belli bir yere kadar, Pardon ve L’Instant Extreme’in büyük benzerlik taşıdığını söylemem zor.

 

Pardon’un kokusunu markanın sahibi Alessandro Gualtieri tasarlamış. Diğer Nasomattolar gibi Pardon, Extrait de Parfum formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği normal seviyelerde. Genç işi olduğu söylenemez. Otuz yaş ve üzeri erkeklere uyacağını düşünüyorum. Çok yüksek fiyatını düşünerek, denemeden almanızı tavsiye etmem.

Koku Güzelliği:10/7.5

28 Aralık 2015 Pazartesi

Hermes – 24 Faubourg (1995)


Hermes – 24 Faubourg (1995)

18. yüzyıla kadar Louvre’un batısındaki dağınık küçük köyler, zamanla Paris'in büyümesiyle şehre dahil oldu. Her şehrin yaşadığı genişleme, yeni sınırların oluşmasını sağlar. Her ne kadar Paris şehrinin büyümesi, bizim ülkemizdeki gibi gecekondulaşma şeklinde olmasa da, etraftaki yerleşim birimlerinin şehre bağlanmasıyla, yeni yolların açılma ihtiyacı doğmuş. Paris'e 1860'lı yıllarda dahil olan Rue du Faubourg bölgesi, Louvre'a olan yakınlığı sayesinde kısa zamanda şehrin cazibe merkezlerinden olmayı başardı.

Gerçi Rue du Faubourg caddesinin, yakınlardaki Champs Elysees ile karşılaştırıldığında sokaklarının dar ve sıradan olduğu söylenir. Fakat her ne hikmetse Rue du Faubourg caddesine, dünyanın önemli markalarının gelip, yerleştiler. Sadece şık ve lüks butikler değil, büyükelçilik binaları da Rue du Faubourg caddesinde yerini almış durumda.

Fakat bu caddeyi dünyaya tanıtan bir marka var. Tahmin ettiğiniz gibi Hermes'in Rue du Faubourg caddesindeki ilk merkezi, bu caddenin ve hatta o bölgenin simgesi haline gelmiş durumda. Sadece Fransa'nın değil aynı zamanda dünyanın en önemli lüks markalarından olan Hermes'in Rue du Faubourg caddesindeki merkez binası, 1995 yılında bir parfüme isim babalığı yaptı. Hermes'in sevilen kadın klasiklerinden 24 Faubourg, ilhamını Hermes'in merkez butiğinden almış. Kendi sitelerinde ünlü burun Maurice Roucel tarafından 1995 yılında tasarlandığı belirtilmiş 24 Faubourg'un.


Parfümün açılışı eski turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek nostaljik bergamota tatlı çiçekler eşlik ediyor. Portakal çiçeğinin verdiği tatlılık, bergamotun kuruluğu ile dengeleniyor. Başlangıcı etkileyici değil benim için. Orta bölümde çiçeklere meyvemsilik ekleniyor. En bariz meyve şeftali. Bu andan itibaren bir başka kadın klasiği Mitsouko'yu andırıyor hafiften. Sabunsuluk, orta bölümde hala mevcut. Başlangıcına göre daha güzel orta kısım. Son bölüm ise en sevdiğim yeri oluyor. Yumuşak kremsi odunsular, vanilya ve nefis amber var kapanışta.

24 Faubourg, ferah olmayan portakal çiçeği ve meyvelerin hakimiyetinde ilk dakikalarda. Buradaki meyveli-çiçeksi yapı, yeni nesil parfümlerdeki gibi fazlaca kadınsı değil. Buruk ve eski kokuyor. Muhtemelen bu hissiyatı sabunsu-pudralı yapı veriyor. Parfümün genel anlamda kremsi olduğu söylenebilir. Başlangıçta burnum beni yanıltmadıysa oldukça tatlı kokuyor. İlerleyen saatlerde tatlılık azalıyor. Hatta üst notaları için şekerli bile denebilir. Tabii ilerleyen dakikalarda şekerliliğin yerini daha bir makul tatlılık ve pudralılık alıyor.

Parfümün genelindeki olgunluk, onun 1980 hatta daha eski tarihli olduğunu düşündürtüyor ama o 1990'ların ortalarında piyasaya sürüldü. Bugün için kokusu modası geçmiş bulunabilir. Ya da anne veya teyze kokusu olarak değerlendirilebilir. Genç kız kokusu olmadığı gayet açık. Onu taşıyabilmek için belli yaşın üzerinde olmak gerekiyor. Ben diyeyim otuz beş, siz deyin kırk yaş üzeri için daha uygun 24 Faubourg.


Karşıma çıkan birçok kadın parfümüne "acaba erkekler de kullanabilir mi?" diyerek yaklaşıyorum çoğu zaman elimde olmadan. 24 Faubourg’un erkek kullanımına uygun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü farklı bir dişil tarafı, anaç yanı var. Kokusu biraz Mitsouko'yu hatırlatıyor. Gerçi Mitsouko, daha erkeksi sayılabilecek tarzda. 24 Faubourg, sık sık karşılaştığım kadın deodorantlarını anımsattı bana. Tabii oldukça kaliteli deodorantlar diyebiliriz.

Sonuç olarak onu kendime yakın bulamadığımı söyleyebilirim. Bu düşüncemin oluşmasında pudramsılığın etkisi var. Gerçi gayet dengeli kullanılmış pudralı bölüm ama yine de benim için biraz fazla. Fakat onun tertemiz ve nostaljik kokusunu, parfümlere meraklı her kadın denemeli. Muhtemelen sizler, kendinizden ya da geçmişinizden bir şeyler bulacaksınız onu kokladığınızda.

Parfümün tasarımını ünlü isim Maurice Roucel yapmış. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği yeterli. Bu soğuk günlerde denediğim 24 Faubourg, doğru dozajlama ile çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.


Luca Turin'in kitabında ballı çiçeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinde dört puan verilmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

27 Aralık 2015 Pazar

Hermes – 24 Faubourg (1995)

18. yüzyıla kadar Louvre’un batısındaki dağınık küçük köyler, zamanla Paris’in büyümesiyle şehre dahil oldu. Her şehrin yaşadığı genişleme, yeni sınırların oluşmasını sağlar. Her ne kadar Paris şehrinin büyümesi, bizim ülkemizdeki gibi gecekondulaşma şeklinde olmasa da, etraftaki yerleşim birimlerinin şehre bağlanmasıyla, yeni yolların açılma ihtiyacı doğmuş. Paris’e 1860’lı yıllarda dahil olan Rue du Faubourg bölgesi, Louvre’a olan yakınlığı sayesinde kısa zamanda şehrin cazibe merkezlerinden olmayı başardı.

Gerçi Rue du Faubourg caddesinin, yakınlardaki Champs Elysees ile karşılaştırıldığında sokaklarının dar ve sıradan olduğu söylenir. Fakat her ne hikmetse Rue du Faubourg caddesine, dünyanın önemli markalarının gelip, yerleştiler. Sadece şık ve lüks butikler değil, büyükelçilik binaları da Rue du Faubourg caddesinde yerini almış durumda.

Fakat bu caddeyi dünyaya tanıtan bir marka var. Tahmin ettiğiniz gibi Hermes’in Rue du Faubourg caddesindeki ilk merkezi, bu caddenin ve hatta o bölgenin simgesi haline gelmiş durumda. Sadece Fransa’nın değil aynı zamanda dünyanın en önemli lüks markalarından olan Hermes’in Rue du Faubourg caddesindeki merkez binası, 1995 yılında bir parfüme isim babalığı yaptı. Hermes’in sevilen kadın klasiklerinden 24 Faubourg, ilhamını Hermes’in merkez butiğinden almış. Kendi sitelerinde ünlü burun Maurice Roucel tarafından 1995 yılında tasarlandığı belirtilmiş 24 Faubourg’un.

 

Parfümün açılışı eski turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek nostaljik bergamota tatlı çiçekler eşlik ediyor. Portakal çiçeğinin verdiği tatlılık, bergamotun kuruluğu ile dengeleniyor. Başlangıcı etkileyici değil benim için. Orta bölümde çiçeklere meyvemsilik ekleniyor. En bariz meyve şeftali. Bu andan itibaren bir başka kadın klasiği Mitsouko’yu andırıyor hafiften. Sabunsuluk, orta bölümde hala mevcut. Başlangıcına göre daha güzel orta kısım. Son bölüm ise en sevdiğim yeri oluyor. Yumuşak kremsi odunsular, vanilya ve nefis amber var kapanışta.

24 Faubourg, ferah olmayan portakal çiçeği ve meyvelerin hakimiyetinde ilk dakikalarda. Buradaki meyveli-çiçeksi yapı, yeni nesil parfümlerdeki gibi fazlaca kadınsı değil. Buruk ve eski kokuyor. Muhtemelen bu hissiyatı sabunsu-pudralı yapı veriyor. Parfümün genel anlamda kremsi olduğu söylenebilir. Başlangıçta burnum beni yanıltmadıysa oldukça tatlı kokuyor. İlerleyen saatlerde tatlılık azalıyor. Hatta üst notaları için şekerli bile denebilir. Tabii ilerleyen dakikalarda şekerliliğin yerini daha bir makul tatlılık ve pudralılık alıyor.

Parfümün genelindeki olgunluk, onun 1980 hatta daha eski tarihli olduğunu düşündürtüyor ama o 1990’ların ortalarında piyasaya sürüldü. Bugün için kokusu modası geçmiş bulunabilir. Ya da anne veya teyze kokusu olarak değerlendirilebilir. Genç kız kokusu olmadığı gayet açık. Onu taşıyabilmek için belli yaşın üzerinde olmak gerekiyor. Ben diyeyim otuz beş, siz deyin kırk yaş üzeri için daha uygun 24 Faubourg.

 

Karşıma çıkan birçok kadın parfümüne “acaba erkekler de kullanabilir mi?” diyerek yaklaşıyorum çoğu zaman elimde olmadan. 24 Faubourg’un erkek kullanımına uygun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü farklı bir dişil tarafı, anaç yanı var. Kokusu biraz Mitsouko’yu hatırlatıyor. Gerçi Mitsouko, daha erkeksi sayılabilecek tarzda. 24 Faubourg, sık sık karşılaştığım kadın deodorantlarını anımsattı bana. Tabii oldukça kaliteli deodorantlar diyebiliriz.

Sonuç olarak onu kendime yakın bulamadığımı söyleyebilirim. Bu düşüncemin oluşmasında pudramsılığın etkisi var. Gerçi gayet dengeli kullanılmış pudralı bölüm ama yine de benim için biraz fazla. Fakat onun tertemiz ve nostaljik kokusunu, parfümlere meraklı her kadın denemeli. Muhtemelen sizler, kendinizden ya da geçmişinizden bir şeyler bulacaksınız onu kokladığınızda.

Parfümün tasarımını ünlü isim Maurice Roucel yapmış. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği yeterli. Bu soğuk günlerde denediğim 24 Faubourg, doğru dozajlama ile çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

 

Luca Turin’in kitabında ballı çiçeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinde dört puan verilmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Aralık 2015 Perşembe

LM Parfums – Patchouli Boheme (2010)


LM Parfums – Patchouli Boheme (2010)

Fransa Alplerinin kalbinde yaşayan bir İtalyan ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş Laurent Mazzone. Çok küçük yaşlarında parfümlere ve kokulara tutkuyla bağlıydı. İlerleyen yıllarda kokulara olan arzusu, onun koku hissinin gelişmesine vesile oldu. On iki yaşında yaşadığı yerdeki yerel mağazalardan koku numunelerini karıştırıp, kendince oyunlar oynuyordu. Aslında onun aklında tek bir şey vardı: Yeni parfümler keşfetmek.

Ergenlik yıllarında ise DJ'lik yapmaya başladı Laurent Mazzone. Geceleri insanları çaldığı müziklerle eğlendiriyordu. Ve tesadüfe bakın yine "sample" karşısına çıkıyordu. Yaratıcı içgüdüleri moda dünyasına yönlendirdi daha sonra onu. İlk kıyafet mağazasını açtıktan sonra yerinde saymadı. Başka mağazalar da açtı. Farklı objelerin ve yaratıcı kıyafetlerin bulunduğu mağazalarının ardından daha ilginç ne yapabilirim diye düşünmeye başladı.

Çok geçmeden dükkanlarını "duyusal laboratuarlara" dönüştürdü. Mağazasında kullanmak üzere etrafa güzel aromalar yayan kokulu mumlar yapmaya başladı. Bu hayalini gerçekleştirdi ve test bile etti. Mağazasına gelen müşterileri bu mumları çok beğendiler ve devamını istediler. Artık Laurent Mazzone'nin hayatıyla ilgili karar verme zamanı gelmişti.


Daha fazla uzatmadan geleyim konumuza. Laurent Mazzone, 2010 yılında niş parfümevi LM Parfums projesini hayata geçirdi. İlk olarak dört parfümle işe başladı. 2010 yılının sonlarında piyasaya sürülen bu dört parfümden birisi de Patchouli Boheme idi. İsmi sebebiyle ilgimi çeken bu arkadaşı test etmeye karar verdim. İsminden de anlaşılacağı üzere paçuli üzerine temellendirilmiş Patchouli Boheme.

Parfümün başlangıcı anlatması zor şekilde gerçekleşiyor. Saldırgan ve tuhaf üst notaları tanımlamakta zorlanıyorum. Çok keskin anasona benzetiyorum elimde olmadan. Kimileri başlangıcını odunsu notalarla özdeşleştiriyor. Pek öyle olduğunu sanmıyorum. Neredeyse ilacımsı anason diyeceğim son tahlilde. Yanılıyor olabilirim ama rakıya bile benzettim açılışını. Zor ve sert üst notalar bana göre değil. Orta kısma hemen geçilmiyor. Yaklaşık yarım saat sonra tuhaf anasonsu yapı geriye çekilirken ortaya tütün, yağımsı paçuli ve kuru-temiz deri çıkıyor. Geri planda azıcık tütsü de var. Başlangıcına göre çok daha kabul edilebilir orta bölüm. Son kısımda güzel bir sürpriz var: Baharatlar. Baharatlar, alt notalarda daha belirgin. Büyük ihtimalle tarçın. Baharatlara vanilya eşlik ediyor. Musc Ravageur’un sonlarını hatırlatıyor bana. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor alt notaları.

Başlangıcını, milyonlarca yıl geçse bile sevebileceğimi sanmıyorum. O garip, rakıya benzeyen yapı tam olarak içkimsi de değil. Acı, buruk, kimyasal atıkları hatırlatan üst notaları gayet itici. Orta kısımda neyse ki o koku geri çekiliyor ama geri planda hala oralarda olduğunu hatırlatıyor. Orta bölümde paçuli, tatlı ve kremsi olarak karşımıza çıkıyor. Köksü ve çikolatamsı değil paçuli. Ağır paçuli yağlarını andırıyor. Paçuliye eşlik eden deri fazla sorumluluk almıyor ve geri planda kalmayı tercih ediyor. Reçineler, paçuliye hatırı sayılır destek veriyor. Sonlarda pudralı zayıf vanilya dikkat çekici.


Patchouli Boheme, reçinemsi, balsamsı, derili, tütünlü, baharatlı bir paçuli kokusu. Başlangıçtaki garip ve zorlayıcı kısmı dışarıda bırakırsam, paçuliden sonra ikinci öğenin tütün olduğunu söyleyebilirim. Eski ve olgun olarak verilmiş tatlı tütün, ıslak hissiyatı veriyor. Deri, yarı karanlık sanki. Baharatlar, pudramsı vanilya ile kol kola. Tatlığın ise tonka fasulyesinden geldiğini düşünüyorum. Eşine az rastlanabilecek yapıda olduğunu söylemeliyim.

Şu bir gerçek ki karşımızda gerçekten de zor bir parfüm var. Çünkü hem sevmesi hem de kullanması zor, fazlasıyla tematik, ilk dakikalarda neredeyse tahammül edilemez, saldırgan, azıcık kaba, uçlarda dolaşan, rahatsız edici, değişken, şaşırtıcı ve bohem. Aynı ismi gibi paçulinin ve bohemliğin etkisi altında Patchouli Boheme.

Kimilerinin onun kokusunu 68 kuşağının çiçek çocuklarına benzetmesini anlayabilirim. Evet günümüzün parfümlerine pek benzemiyor. Paçulinin vermiş olduğu olgunluk dikkat çekici. Başlangıcını saymazsam, hüzünlü ve depresif koktuğunu söyleyebilirim. Çok canlı ve parlak değil genel havası. Tatlılık baştan sona mevcut. Zengin ve detaylı sayılabilecek harmanı tatmin edici fakat koku güzelliği anlamında şüphelerim var. Onu severek kullandığımı söyleyemem. Ağır ve yağlımsı yapısı nedeniyle çok soğuk günlerin parfümü olduğunu söyleyebilirim. Ilık bahar aylarında bile rahatsız edici olabilir.


Bazı kaynaklarda Patchouli Boheme'in ünlü isim Mona di Orio tarafından tasarlandığı söylenmiş. Kendi sitelerinde bu yönde bilgi bulunmuyor. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Erkek kullanımına daha yakın gibi duruyor. Yüksek fiyatı ve farklı kokusu sebebiyle denemeden bir şişesini almanızı önermem.

Koku Güzelliği:10/6.5

23 Aralık 2015 Çarşamba

LM Parfums – Patchouli Boheme (2010)

Fransa Alplerinin kalbinde yaşayan bir İtalyan ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş Laurent Mazzone. Çok küçük yaşlarında parfümlere ve kokulara tutkuyla bağlıydı. İlerleyen yıllarda kokulara olan arzusu, onun koku hissinin gelişmesine vesile oldu. On iki yaşında yaşadığı yerdeki yerel mağazalardan koku numunelerini karıştırıp, kendince oyunlar oynuyordu. Aslında onun aklında tek bir şey vardı: Yeni parfümler keşfetmek.

Ergenlik yıllarında ise DJ’lik yapmaya başladı Laurent Mazzone. Geceleri insanları çaldığı müziklerle eğlendiriyordu. Ve tesadüfe bakın yine “sample” karşısına çıkıyordu. Yaratıcı içgüdüleri moda dünyasına yönlendirdi daha sonra onu. İlk kıyafet mağazasını açtıktan sonra yerinde saymadı. Başka mağazalar da açtı. Farklı objelerin ve yaratıcı kıyafetlerin bulunduğu mağazalarının ardından daha ilginç ne yapabilirim diye düşünmeye başladı.

Çok geçmeden dükkanlarını “duyusal laboratuarlara” dönüştürdü. Mağazasında kullanmak üzere etrafa güzel aromalar yayan kokulu mumlar yapmaya başladı. Bu hayalini gerçekleştirdi ve test bile etti. Mağazasına gelen müşterileri bu mumları çok beğendiler ve devamını istediler. Artık Laurent Mazzone’nin hayatıyla ilgili karar verme zamanı gelmişti.

Daha fazla uzatmadan geleyim konumuza. Laurent Mazzone, 2010 yılında niş parfümevi LM Parfums projesini hayata geçirdi. İlk olarak dört parfümle işe başladı. 2010 yılının sonlarında piyasaya sürülen bu dört parfümden birisi de Patchouli Boheme idi. İsmi sebebiyle ilgimi çeken bu arkadaşı test etmeye karar verdim. İsminden de anlaşılacağı üzere paçuli üzerine temellendirilmiş Patchouli Boheme.

Parfümün başlangıcı anlatması zor şekilde gerçekleşiyor. Saldırgan ve tuhaf üst notaları tanımlamakta zorlanıyorum. Çok keskin anasona benzetiyorum elimde olmadan. Kimileri başlangıcını odunsu notalarla özdeşleştiriyor. Pek öyle olduğunu sanmıyorum. Neredeyse ilacımsı anason diyeceğim son tahlilde. Yanılıyor olabilirim ama rakıya bile benzettim açılışını. Zor ve sert üst notalar bana göre değil. Orta kısma hemen geçilmiyor. Yaklaşık yarım saat sonra tuhaf anasonsu yapı geriye çekilirken ortaya tütün, yağımsı paçuli ve kuru-temiz deri çıkıyor. Geri planda azıcık tütsü de var. Başlangıcına göre çok daha kabul edilebilir orta bölüm. Son kısımda güzel bir sürpriz var: Baharatlar. Baharatlar, alt notalarda daha belirgin. Büyük ihtimalle tarçın. Baharatlara vanilya eşlik ediyor. Musc Ravageur’un sonlarını hatırlatıyor bana. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor alt notaları.

Başlangıcını, milyonlarca yıl geçse bile sevebileceğimi sanmıyorum. O garip, rakıya benzeyen yapı tam olarak içkimsi de değil. Acı, buruk, kimyasal atıkları hatırlatan üst notaları gayet itici. Orta kısımda neyse ki o koku geri çekiliyor ama geri planda hala oralarda olduğunu hatırlatıyor. Orta bölümde paçuli, tatlı ve kremsi olarak karşımıza çıkıyor. Köksü ve çikolatamsı değil paçuli. Ağır paçuli yağlarını andırıyor. Paçuliye eşlik eden deri fazla sorumluluk almıyor ve geri planda kalmayı tercih ediyor. Reçineler, paçuliye hatırı sayılır destek veriyor. Sonlarda pudralı zayıf vanilya dikkat çekici.

 

Patchouli Boheme, reçinemsi, balsamsı, derili, tütünlü, baharatlı bir paçuli kokusu. Başlangıçtaki garip ve zorlayıcı kısmı dışarıda bırakırsam, paçuliden sonra ikinci öğenin tütün olduğunu söyleyebilirim. Eski ve olgun olarak verilmiş tatlı tütün, ıslak hissiyatı veriyor. Deri, yarı karanlık sanki. Baharatlar, pudramsı vanilya ile kol kola. Tatlığın ise tonka fasulyesinden geldiğini düşünüyorum. Eşine az rastlanabilecek yapıda olduğunu söylemeliyim.

Şu bir gerçek ki karşımızda gerçekten de zor bir parfüm var. Çünkü hem sevmesi hem de kullanması zor, fazlasıyla tematik, ilk dakikalarda neredeyse tahammül edilemez, saldırgan, azıcık kaba, uçlarda dolaşan, rahatsız edici, değişken, şaşırtıcı ve bohem. Aynı ismi gibi paçulinin ve bohemliğin etkisi altında Patchouli Boheme.

Kimilerinin onun kokusunu 68 kuşağının çiçek çocuklarına benzetmesini anlayabilirim. Evet günümüzün parfümlerine pek benzemiyor. Paçulinin vermiş olduğu olgunluk dikkat çekici. Başlangıcını saymazsam, hüzünlü ve depresif koktuğunu söyleyebilirim. Çok canlı ve parlak değil genel havası. Tatlılık baştan sona mevcut. Zengin ve detaylı sayılabilecek harmanı tatmin edici fakat koku güzelliği anlamında şüphelerim var. Onu severek kullandığımı söyleyemem. Ağır ve yağlımsı yapısı nedeniyle çok soğuk günlerin parfümü olduğunu söyleyebilirim. Ilık bahar aylarında bile rahatsız edici olabilir.

 

Bazı kaynaklarda Patchouli Boheme’in ünlü isim Mona di Orio tarafından tasarlandığı söylenmiş. Kendi sitelerinde bu yönde bilgi bulunmuyor. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Erkek kullanımına daha yakın gibi duruyor. Yüksek fiyatı ve farklı kokusu sebebiyle denemeden bir şişesini almanızı önermem.

Koku Güzelliği:10/6.5