27 Mart 2012 Salı

Montale – Sweet Oriental Dream


Montale – Sweet Oriental Dream  Markanın unisex parfümlerinden.

Tatlılar ile aranız nasıl? Baklava, profiterol, şekerpare, aşure, sütlaç, irmik helvası, künefe, revani… Bir tatlı sever olarak isimlerini gördükçe bile canım çekiyor bu nefis lezzetleri. Dikkatimi çeken ise kimi insanların tatlılara düşkünlüğü olmuyor. Kimisinin ise gözünde tütüyor. Bu durumun insanların hormonları ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Yani her insanın bünyesi muhtemelen kendi bağışıklık sisteminin gereksinimlerine göre hareket ediyor. Yani bizim sevdiğimiz yemekler bilinçaltımızın bize dayatmaları belki de. Neden olmasın.

Peki koku duygularımızı ne etkiliyor? Neden bir parfümü çok severken diğerinden nefret ediyoruz. Acaba koku sevgimizi de bilinçaltı dünyamız mı yönlendiriyor? Mesela benim tatlıları çok seviyor olmam, tatlı kokan parfümlere karşı da bir ilgimin olmasını gerektirir mi? Acaba tatlı parfümleri bunun için mi seviyorum?

Böyle bir araştırmaya şimdiye kadar rastlamadım. Ama daha derinine inilmesi gereken ilginç bir konu olduğunu düşünüyorum. Peki siz tatlı kokuya sahip parfümleri seviyormusunuz? Eğer seviyorsanız bugün tam size göre bir arkadaş var sırada.

Daha önce bahsetmiş olsam da yine kısaca değineyim. Özellikle son yıllarda parfüm endüstrisi büyük bir iştahla “gourmand-foody” denilen kokular üretmeye başladı. Bunlar daha çok çikolata, kakao, kahve, vanilya, şeker, karamel, kapuçino benzeri parfümler. 1980 ve 1990’lı yıllarda bu tip parfümler neredeyse hiç yokken, 2000’li yıllarda tam bir çılgınlık halini aldı. Gerek ana akım gerekse niche markalar bu trendin gerisinde kalmamak için bol bol bu tür gourmand tarzındaki kokulara yer veriyorlar. Ticari olarak haklılar tabiki. Rekabetin gerisinde kalmak istemiyorlar. Peki ama durum kullanıcılar açısından nasıl acaba? İnsanlar bu tarz parfümleri seviyorlar mı? Yada sevmeye mi zorlanıyorlar.

Bence durum biraz da “moda olan iyidir” algısı. Bir akım yada trend ne kadar yaygınlaşırsa herkes onun peşinden gidiyor. Yani herkes aynı kocaman güneş gözlüklerini takıyor. Yada bir çok kadın aynı çantayı koluna geçiriyor. Hatta aynı tarz pantalonlar. Aslında farkında olmadan herkes birbirinin aynısı oluyor.

Buradan modaya karşı olduğum gibi bir anlam çıkmaz tabiki. Ama sırf bir şeyler popüler diye de körü körüne peşine takılmak anlamsız geliyor artık. Sadece moda değil, parfüm dünyası da bence kısır döngünün içine girmiş durumda. Birçok marka neredeyse birbirine çok yakın tatlı kokan parfümler piyasaya sürüyorlar. Bu akıma niche markalar bile karşı koyamıyor. İşte bugün tamda böyle bir parfüm karşımızda.


Montale aslında bir Fransız markası. Parfümlerinin çoğunu kurucusu Pierre Montale tasarlıyor. Henüz yeni bir marka olmasına rağmen biraz saldırgan bir tarzı var. Sürekli yeni kokular piyasaya sürüyor. Hatta artık yeni çıkardıkları parfümleri takip bile edemiyorum. Asıl büyük çıkışlarını geçtiğimiz haftalarda incelediğim Black Aoud ile yaptılar. Kendilerini Arap kültürüne yakın parfümler üreten bir Fransız markası olarak tanımlıyorlar. Zaten parfümlerinde seçtikleri isimler de bu yönde. Artık bugünkü konuğumuza geçmek istiyorum.

Sweet Oriental Dream, harika ismi ile çok dikkat çekici. Açıkcası bu parfümü sırf ismi yüzünden merak ediyordum. Sonunda tanışma fırsatını yakaladım. Tarz olarak oryantal-vanilya olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı oldukça tatlı bir badem ile gerçekleşiyor. Hatta kremsi bile diyebilirim. Devamında ise çok değişmiyor. Sadece sonlara doğru vanilyalı badem kokusunun yerini amber benzeri vanilya ve gül alıyor. Fakat gül çok derinlerden geliyor. Zaten parfümün açıklanan notaları sadece gül, vanilya, bal ve badem. Aslında bu dörtlü gayet güzel açıklıyor Sweet Oriental Dream’i.

Parfümümüz başlangıcından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Çok durağan ve sabit bir kokusu var. Kremsi badem, bolca vanilya ve yüksek oranda şeker. Tatlılık hissini vermek için sanırım bal kullanılmış. Fakat şeker oranı bence fazla kaçmış. Benim için bile fazla şekerli. Hatta bana yanmış şekerleri anımsattı kokusu. SOD’u anlatmak için sanırım bu kadarı yeter. Çünkü başka bahsedilebilecek bir tarafı yok.


Peki diyeceksiniz ki iyide bir niche marka böylesine basit bir parfüm yapar, şişesini de 170 dolara satar mı? E işte oluyor. Gerçekten şaşkınım. Bakalım daha neler göreceğiz. Çünkü SOD’un kokusu ucuz ve kalitesiz parfümlerden bir farkı yok benim için. Etraftaki bir çok açık parfümcünün birisinden SOD’a benzeyen bol şekerli bir parfüm bulup kullanabilirsiniz. Hiçbir yaratıcılığı olmayan yapısı, vasat kokusu ile pas geçtiğim bir parfüm. Günlük kullanıma çok uyacağını da düşünmüyorum. Zaten bizim ev ahalisi de hiç beğenmedi bu parfümü. Hatta ucuz el kremlerine benzettiler kokusunu.

SOD unisex olarak piyasaya sürülmüş. Bence kadın kullanımına biraz daha yakın. Sonbahar-kış kullanımına uyacaktır. EDP olması hem kalıcılığına hem de fark edilirliğine olumlu katkı yapmış. Aman dikkatli sıkın. Çünkü fazlası geçici şuur kaybı yaratabilir.

Artıları:
+ Bol şekerli parfümleri sevenlerin ilgisini çekecektir.

Eksileri:
- Yapaylık sınırında dolaşan kokusu kalite hissi vermiyor.
- Parfümde tatlılık kullanımına tamam da bu kadarı da fazla olmuş.
- Başından sonuna kadar hiç değişmeyen statik yapısı.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/5

23 Mart 2012 Cuma

Chanel – Egoiste / L’Egoiste (1990)


Chanel – Egoiste / L’Egoiste (1990)  Markanın en önemli erkek parfümlerinden.

Uzun ve kabarık elbiseler, tüylü şapkalar, dantelli tokalar ve en önemlisi de bir erkeğin iki elinin çok rahat kavradığı bel ölçüleri yaratmak için kullanılan korseler... Hayattaki tek amaçları zengin ve saygın birisiyle evlenmek, kocalarına her daim çok güzel görünmek olan kadınlar... Asilliğin simgesi olarak beyaz ten, kadınlığın şartı olarak uzun saç. Ve bu ortamda kabarık kıyafetli kadınların arasında sade, siyah pantalonu, elinde sigarası ve kısa saçlarıyla beliren aykırı bir kadın: ‘Coco’ Chanel.

                                                                         Coco Chanel. 

Gabrielle Bonheur Coco Chanel, 1883’te Fransa’da dünyaya gelmiş. Babası onu bir yetimhaneye bırakmış. Babasının kendisini almak için hiçbir zaman dönmeyeceğini anlayan Chanel, 18 yaşına bastığında yetimhaneden çıkıp bir terzi dükkanında çalışmaya başlıyor. Bu arada şarkıcılık da yapan Chanel, söylediği bir şarkıdan dolayı “Coco” lakabını almış. Sahneye çıktığı bir akşam, varlıklı bir adam olan Etienne Balsan ile tanıştı ve onun aracılığıyla Paris sosyetesine girdi. İlk önce basit şapka tasarımlarıyla atıldığı moda dünyasına yıllar sonra Holywood’un ünlü aktrislerinin şapka tasarımcısı olarak damgasını vurdu.


Birinci Dünya Savaşı’nda kocaları savaşa giden kadınlar, tek başlarına ayakta durmayı öğrendiler. Bununla birlikte özgürlük arayışı içine giren kadınları yalnızca korseden kurtarmaya çalışmıyordu Chanel. Kadınları kafalarındaki korselerden, onları erkeklere bağımlı kılan ruhsal tembellikten kurtarmak istiyordu. “Moda, yalnızca kıyafetlerde var olan bir şey değil. O, her yerde. Moda, fikirlerle ilgili, yaşam şeklimizle, etrafımızda olup bitenlerle ilgili bir şey” (Coco Chanel)

Chanel, moda dünyasında yaptığı devrimlerin yanında özel hayatıyla da dikkat çekiyordu. Evli bir düke aşık olan ve dük karısından boşanıp kendisiyle evlenmediği için intihara kalkışan Chanel, makası tam karnına saplayacakken aynada kendisini görüyor ve saçlarını kesiyor. Bir gün ata binerken uzun, kabarık elbisesini sinirlenerek ortadan ikiye kesti ve böylece ilk kez kadınların pantolon giymesi fikrini ortaya attı. Yaşadığı dönemde yalnızca hayat kadınlarına özgü olan kırmızı ruj sürdü. Etrafındaki erkekler ne kadar onu yönettiklerini düşünseler de, onların toplumdaki baskınlığına karşı açtığı savaşını yine onları kullanarak kazandı. Bu kadar üne sahip olmasına rağmen pek mutlu olmadığı bilinen Chanel’in “Sahip olduklarım yerine düzgün bir kocam olmasını isterdim” demesi bunu kanıtlıyor. İlk defilesi ayın beşinde yapıldı ve ertesi gün basından büyük ilgi gördü. Bu yüzden uğurlu rakamı beş olarak kaldı ve her defilesi hâlâ ayın beşinde yapılıyor. Giderek ünlenen Chanel, parfüm ve kozmetik işine girdi. Bugün hâlâ çok ünlü olan “Chanel No.5” parfümünün adı da, uğurlu rakamından geliyormuş.

                                                              Coco Chanel çalışırken... 

Chanel hakkında bilinmeyen bir diğer ilgi çekici şey ise ülkemiz hakkında. 1930-1945 yılları arasında Türk askerinin kıyafetlerinde yenilikler yapmak isteyen Atatürk’ün, yaptığı araştırmalar sonunda o sıralar tasarımlarıyla tüm dünyada konuşulan Chanel’e Türk Silahlı Kuvvetleri için yeni bir tasarım yaptırması. TSK kıyafetlerinin son tasarımını yapan Arzu Kaprol da, kıyafetlerde beğendiği ve değiştirmek istemediği kısımların hep Chanel tarafından tasarlananlar olduğunu söylemiş. Buradan Mustafa Kemal’in ne kadar çağının ötesini görebilen bir entellektüel zekaya sahip olduğunu şaşırarak farkettim.


Bir moda tasarımcısından çok öte, bir tarz yaratıcısıydı Chanel. Ölümünün üzerinden 41 yıl geçmesine rağmen moda dünyasındaki etkileri hâlâ sürüyor. Bunun nedenini, kendi sözleriyle de açıklamak mümkün: “Moda geçer; kalıcı olan şey stildir.”
 
1971 yılında, 30 yıldır yaşadığı Paris’in Ritz Carlton otelindeki odasında ölmüş. Ölmeden önce son sözlerinden birisinin ise şu olduğu anlatılır:”Evet çok zenginim ve milyonlara sahibim. Ama o kadar yalnızım ki…”


Hakkında 50’den fazla kitap yazılmış ve hayatı filmlere konu olmuş bir ikon Coco Chanel. Dünya moda endüstrisini şekillendiren isimlerden birisi. Kimi kitaplarda biseksüel olduğu iddia ediliyor. Kimi kitaplarda uyuşturucu bağımlısı olduğu. Hatta Yahudi düşmanlığı bile isnat edilmiş. Chanel’in büyük başarılarla, büyük trajedilerle ve büyük hüzünlerle dolu hayatı kuşkusuz çok uzun yıllar konuşulacak.

Peki Chanel parfümleri denildiğinde aklınıza ne geliyor? Bu sorunun cevabı benim için çok açık: No.5. Aradan geçen onlarca yıla rağmen hala kadınların en sevdiği ve arzuladığı nesnelerden birisi. En çok satan listelerinde yıllardır en üst sıralarda. Sadece No.5 mı? Chance, Coco, Coco Mademoiselle, Cristalle, Allure gibi ismi çok sık geçen kadın parfümlerini saymazsak haksızlık olur. Fakat Chanel’in erkek parfümleri hakkında ne düşünürsünüz dersem sanırım cevap pek parlak olmayacak. Çünkü gördüğüm kadarıyla Chanel’in kadın parfümleri, erkek parfümlerinden çok daha fazla öne çıkıyor. Her ne kadar Antaeus, Pour Monsieur, Egoiste gibi önemli klasiklere imza atmış olsalarda yine de benim kafamdaki Chanel imajı hep kadın parfümleri üzerine. Belki de sadece bana öyle geliyor.

Artık yavaş yavaş Egoiste’e geçmek istiyorum. 1990’lı yılların başında piyasaya sürülmesine rağmen, 1980’lerin erkek parfümlerine çok benzediğini söyleyemem. Zaten Egoiste’in parfümler dünyasında özel bir yerinin olmasının sebebi de bu. Egoiste erkek parfümleri arasında yeni bir sayfa açmış gibi görünüyor. Bu durum onu klasikler arasına çoktan sokmuş.


Egoiste odunsu-baharatlı olarak sınıflandırılmış. Yoğun bir odunsuluk olmasada baharat kısmına kesinlikle katılıyorum. Parfümümüzün başlangıcı aromatik otlar, biraz lavanta ve tatlı turunçgil ile gerçekleşiyor. Açılışı bana turunçgil hissi verdi daha çok. Açıklanan üst notalarına baktığımda mandalina gördüm. Muhtemelen oradan geliyor bu turunçgil hissi. Biraz eski tarz bir başlangıcı var Egoiste’in. Tabiki 20 yıl önce piyasaya çıktığını unutmamak lazım.

Orta notalara gelindiğinde bu turunçgil hissi devam ediyor. Bu kısımda tatlımsı baharatlar devreye giriyor. Tarçın başrolde diyebilirim. Ayrıca erkeksi çiçeklerde hissediliyor. Üst notalarından çok daha güzel orta notalar. Zaten Egoiste’in asıl karakteri de buradan itibaren devreye giriyor. Ben gayet başarılı bulduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Son olarak alt notalara gelindiğinde sandal ağacı kendisini gösteriyor. Evet bu bölümde tam bir sandal ağacı hakimiyeti var diyebilirim. Biraz da deri kokusu aldım. Ama çok baskın değil. Yani özetle: Aromatik otlar, tatlı baharatlar, erkeksi çiçekler ve sandal ağacı.


Egoiste parfüm dünyasının en saygı duyulan eserlerinden birisi. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 1990’lı yılların devrim yaratan parfümlerinden. Hatta 1980’lerin erkeksi, sert ve ödünsüz parfümlerine ilginç bir başkaldırı olarak görüyorum Egoiste’i. Başlangıcını çok sevmesemde daha sonrasında gayet başarılı buldum. Bence Egoiste’in ana gövdesini tatlı turunçgil benzeri meyveler, tatlı tarçın ve sandal ağacı oluşturuyor. Tatlılık kullanımı çok yüksek değil. Baharat ve meyveler ile iyi kombine edilmiş. İyi ayarlanmış harmanı, başarılı nota geçişleri ve beyfendi tarzıyla yaşı otuz ve üzerindeki erkekler için gözden kaçmaması gereken bir seçenek.

Egoist’in eleştirilecek yanı biraz “eski” kokması. Yani günümüzün modern parfümleri ile yarışacak yapıda değil. Ayrıca keskin baharatlar ve yoğun sandal ağacı herkesin hoşuna gitmeyebilir. Her zaman dediğim gibi almadan önce denemeniz fena olmayacaktır. Egoiste’i bir çok başarılı parfüme imza atmış olan Jacques Polge tasarlamış.

Ünlü parfüm kritikçisi Luca Turin kitabında Egoiste’e beş üzerinden dört yıldız vermiş. Özetle şunları söylemiş:

“Egoiste’i güzel bir parfüm olarak hatırlıyorum. Hafiften sulandırılmış şekerli meyveler ve biraz odunsu notalar. Evet benim için sürpriz oldu diyebilirim. Bütün Chanel parfümlerinin içinde en çok Guerlain’lere benzeyen parfüm. Kekik, lavanta ve otsu notalar. Guerlain – Mouchoir de Monsieur’e mükemmel bir alternatif. Ondan daha canlı ve daha az züppe. Her ne kadar kullanımı kolay bir parfüm olsa da güçlü bir yapısı var.”

       
Egoiste tam bir erkek parfümü bence. Bazı yorumcular kadınsı bulmuşlar. Pek anlayamadım neresinin kadınsı olduğunu. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere daha çok yakışacaktır. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuç verecektir.

Artıları:
+ Tatlı baharatlar ve sandal ağacının güzel bir kombinasyonu.
+ Şık ve kaliteli yapısı ile baygın, şekerli, vanilyalı parfümlere iyi bir seçenek.

Ekisleri:
- Başlangıcını pek sevemedim.
- Çok büyük değişim göstermeyen kokusu.

Koku Güzelliği:10/7 

20 Mart 2012 Salı

By Kilian – Back to Black (2009)


By Kilian – Back to Black (2009) Markanın unisex parfümlerinden.

LVMH harfleri size ne çağrıştırıyor? Eğer modayı yakından takip etmek gibi takıntılarınız yoksa ve “lüks” kavramı sizin hayatınızda çok yer kaplamıyorsa bu harfler sizin için anlamsız dört harf olabilir. Fakat durum tam tersi ise LVMH’yi çok yakından bildiğinize eminim. Çünkü karşımızda dünyanın en büyük “lüks tüketim” holdingi duruyor. Louis Vuitton ve Moet Hennessy isimlerinin baş harflerinden oluşan LVMH, bünyesinde 60’dan fazla dünya çapında markayı barındıran dev bir yapı. Grup aktif olarak beş sektörde faaliyet gösteriyormuş. Bizi ilgilendiren parfüm birimlerinde şu markalara sahipler: Christian Dior, Guerlain, Givenchy, Kenzo, Fresh, Acqua di Parma, Loewe, Fendi ve Emilio Pucci.

Buradan geçelim Kilian kardeşimize. Kökleri 1765 yıllarına kadar dayanan bir geleneğin temsilcisi olan Hennessy konyaklarının yeni nesil üyelerinden birisi Kilian Hennessy. Henüz genç yaşında parfümlerin cazibesine kapılıyor ve kendi niche markasını oluşturuyor. Prestijli soyadını ise ailenin diğer işleri sebebiyle kullanamadığından markasının ismini “By Kilian” koyuyor. 2007 yılında ard arda çıkardığı parfümler ile piyasaya iddialı bir giriş yaptı. Bir anda ilgi odağı olmayı başarmış gibi görünüyor. Fransa merkezli bu yeni niche parfümevinin ürünleri oldukça yüksek fiyatlara satılıyor. (50 ml.si 200 Dolar civarı)

                                                     By Kilian'ın kurucusu Kilian Hennessy. 

Bugün inceleyeceğim Back to Black 2009 yılında piyasaya sürülmüş. Çıktığı andan itibaren çok ses getiren bir parfüm olduğunu, hakkında bir çok şey yazılıp çizilmesinden anlıyoruz. Bazı yorumculara göre By Kilian’ın en iyisi. Kimine göre de markanın başyapıtı. “L’Oeuvre Noire” serisinin bir üyesi olduğunu unutmadan belirteyim. Parfümün isminin sonuna da “Aprodisiac “ eklenmiş. Markanın genel olarak bir uygulaması bu. Her parfümün adeta ikinci isimlere sahip olmasını istemişler. Bana göre biraz gereksiz olmuş.

Back to Black odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı çok güzel bir kiraz-vişne ile gerçekleşiyor. Çok doğal ve lezzetli bir açılışı var. Gayet güzel diyebilirim. Bir süre sonra bu kiraz-vişneye tütün ekleniyor. İkisinin birleşimi gayet ilginç. Fakat tam da bu noktada parfüme biraz pudralı bir his ekleniyor. Neden böyle bir tercih yapmış Kilian anlayamadım. Vişne-tütün birlikteliği gayet güzelken, orta notalardan itibaren devreye giren bu pudramsılığa ne gerek vardı ki. Alt notalarda da kokusu çok büyük değişimler göstermeden devam ediyor. Yani özetle: Vişne, tütün, pudralı his, tatlılık için kullanılmış bal. Evet basit sayılabilecek bir kokusu var Back to Black’in.


Kokusu biraz Thierry Mugler – A Men Pure Havane’i anımsattı bana. Genel olarak yeni parfümlerin bir çoğunda rastladığımız tatlılık burada da var. Ayarı kaçmış bir şekerli yapısı olmasa da yine de bariz bir tatlılık hissediliyor. Tatlı parfüm sevmeyenlerin dikkatine.

Back to Black’e iki noktada eleştirim olcak. Birincisi kokusu biraz düz çizgide ilerliyor diyebilirim. Ana yapı pek değişmiyor. Çok daha ilginç ve derin bir parfüm beklerdim böylesi bir niche markadan. İkinci eleştirim ise pudramsı yapısı. Bu hissi hangi element veriyor bilemiyorum. Ama orta notalardan itibaren ortaya çıkan pudramsı his pek hoşuma gitmedi. Zaten parfümün hakkında yazıp çizen bir çok kişi bu pudralılıktan şikayet etmişler. Kimisi “bebek pudralarına” bile benzetmiş. Şöyle bir düşündüğümde haksız da sayılmazlar.


Back to Black’i denemeden önce okuduğum yorumlarda tam benim isteklerime göre bir parfüm olduğunu düşünmüştüm. Kiraz-vişne, tütün ve biraz vanilya. Yani bir anlamda çok büyük umutlarla yaklaştım bu arkadaşa. Fakat tam umduğumu bulamadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Ben çok daha sofistike ve aklımı başından alan bir vişne-tütün kombinasyonu beklerken, ortalama üzeri kalitedeki bir parfüm ve onun çok da etkileyici olmayan kokusuyla karşılaştım. Buradan Back to Black kötü bir parfüm anlamı çıkarılmamalı. Ama yine de küçük bir hayal kırıklığı yaşamadım dersem yalan olur. Belki de hiçbir parfümü gözümüzde fazla büyütmemek lazım. Gereğinden fazla da değer vermememiz gerek diye düşünüyorum. Yine de Back to Black bir çok kişinin beğeneceği “güvenli” parfümlerden birisi. Yüksek kaliteli, başarılı harmana sahip ve güzel kokan bir parfüm. Ama o kadar yüksek bir fiyatı hak ediyor mu şüpheliyim.

                            Back to Black parfümünün tanıtım gecesi. Müzik tabiki Amy Winehouse'a ait.

Back to Black çok yüksek fiyatlara satılan bir parfüm. Bu durum tabiki By Kilian markasının kendisini konumlandırdığı yer ile ilgili. Yani fiyat çıtasını bu kadar yükseklere koyunca insanların beklentileri daha çok artıyor. Kilian Hennessy’in bu durumu çok iyi bildiğine eminim. Fakat bir parfümün fiyatının çok yüksek olması onun her zaman çok başarılı bir parfüm olduğunu göstermiyor.


Niche parfümlerin aşırı yüksek gibi görünen fiyatları kimi parfüm platformlarında da tartışma konusu olarak karşıma çıkıyor. Özellikle Amouage, Xerjoff, Clive Cristian gibi niche parfümlerden bile daha yüksek fiyatlara satılan uç markalar acaba verilen paraları hak ediyorlar mı? Yoksa biraz kalbur üstü malzeme kullanımı, şekilli bir şişe ve lüks mekanlardaki tanıtım kokteyleri bizim gözümüzü fazla mı boyuyor? Karar tabiki parfüm severlerin. Parfümün tasarımcısı ise By Kilian için başka parfümlerde yaratmış olan Calice Baker.

Back to Black EDP konsantrasyonunda. Sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Unisex olarak piyasaya sunulmuş. Evet doğru bir tercih olmuş bence de. Ama biraz daha erkek kullanımına yakın sanki. Oysa bazı kullanıcılar kadınsı bir yanı olduğunu söylemişler. Muhtemelen bu vanilya-pudra ikilisinin marifeti. 35 yaş altı arkadaşlara tavsiye ederim. Daha üst yaş gruplarına uyacağını pek sanmıyorum.

Artıları:
+ Başlangıcındaki vişne kullanımı çok güzel.
+ Yüksek kaliteli ve lüks kokan haliyle çok seveni olması gayet anlaşılabilir.
+ Genel olarak herkesin beğenebileceği bir yapıda olduğunu düşünüyorum.

Eksileri:
- Orta notalardan itibaren ortaya çıkan pudramsı koku da neyin nesi?
- Düz çizgide ilerleyen yapısı daha ilginç hale getirilebilirmiş.
- Çok yüksek fiyatlara satılıyor. Almadan önce denemek şart.

Koku Güzelliği:10/7



14 Mart 2012 Çarşamba

Bond No.9 – New Haarlem (2003)


Bond No.9 – New Haarlem (2003) Markanın unisex parfümlerinden.

Bugün sizlere niche parfüm dünyasının oldukça ilgi gören bir parfümünü elimden geldiğince anlatacağım. Yurtdışı merkezli parfüm forum ve bloglarında adeta başınızı nereye çevirseniz New Haarlem ile ilgili bir şeylere rastlıyorsunuz. Bende bu kadar popüler bir arkadaşı görmezden gelmek istemedim. Bakalım neymiş bu parfümün sırrı.

Bond No.9, Laurice Rahme tarafından 2003 yılında kurulmuş bir niche parfüm evi. Rahme, Fransa’da doğmasına rağmen uzun yıllardır Amerikada yaşıyormuş. Annick Goutal, Creed ve Lancome’da çalıştıktan sonra kendi parfüm markasını yaratmak ister. Ve ortaya New York merkezli Bond No.9 çıkar.

                                   Markanın kurucusu Laurice Rahme, yarattığı parfümler ile birlikte.

Anladığım kadarıyla Bond No.9, New York şehrini merkeze alan bir parfüm evi. Zaten parfümlerinin isimlerini ve temalarını Newyork’un kent kültürü ile çeşitli semtlerinden seçmeleri tesadüf değil. Yani Bond No.9 demek aynı zamanda New York City demek. Bu çok açık.

New Haarlem isminin nereden geldiğini sanırım tahmin etmişsinizdir. Harlem ( eski ismi Haarlem), 1658 yılında Amerika kıtasına yerleşen Hollandalı göçmenlerin kurduğu bir yer. İsmini ise Hollanda’nın bir şehri olan Haarlem’den alıyor. 1765 yılına kadar çiftçilik ile uğraşılan küçük bir kasabaymış. 1873 yılında ise New York City’ye dahil olmuş. Bu bölgenin ilk ismi “Nieuw Haarlem” olarak kayıtlara geçmiş. Fakat Hollanda dilinden gelen bu ismin İngilizce’de söylenişi zor olduğundan “New Haarlem”e çevrilmiş. Daha sonra da Harlem olmuş. İşte Bond No.9’ın bu parfümü, ismini bölgenin eski adı olan “New Haarlem”den almış.


Özellikle 1990’lı yıllarda New York’un hemen kenarındaki bu mahalle, zenci kökenlilerin ve suç işlemeye yatkın kişilerin yoğun bir şekilde yaşadıkları bir bölge. Bir zamanlar polisin bile girmeye çekindiği bu ünlü semt, FBI’ın büyük operasyonları sayesinde eski suç şöhretini kaybetmiş görünüyor. Amerikan filmlerinde bolca gördüğümüz ve tanıdığımız Harlem’in hikayesi ile bugün inceleyeceğim parfümün ismi kesişiyor.

Artık yavaş yavaş parfüme geçelim. Çünkü ilginç bir koku bekliyor bizi. New Haarlem fragrantica’da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Başlangıcında oldukça tatlı bir lavanta başrolde diyebilirim. Normalde lavanta kokusuna karşı büyük bir sevgim olmasa da buradaki kullanımı fena değil. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada şekerli lavanta geriye çekilirken ortaya tüm heybetiyle kahve aroması çıkıyor. Evet bu andan itibaren tam bir vanilyalı sütlü neskafe gibi kokuyor dersem sanırım abartmış olmam. Orta notalarda silhat (paçuli) güçlü bir şekilde kahveye eşlik ediyor. Hmm. Bu kısım biraz keskin ve yoğun olsada başlangıcından daha başarılı. Sevdim diyebilirim. Alt notalara gelindiğinde ise koyu kahve aromasına vanilya ve biraz da çikolata ekleniyor. Alt notaları en sevdiğim yer diyebilirim rahatlıkla.

                       New Haarlem'in kokusunu anlatmak için bu fotoğraf yeterli olur sanırım. 
Görüldüğü üzere New Haarlem özellikle son yıllarda çok popüler olan şekerli, kakaomsu, vanilyalı, kahvemsi, çikolatamsı, karamelli tarzındaki parfümlere bir örnek. Genel olarak da gayet başarılı. Şimdi bu parfümün nasıl koktuğunu öğrenmek isterseniz gidip Rochas Men sıkın üzerinize. New Haarlem şaşırtıcı derecede Rochas Men’e benziyor. Fakat Rochas Men’in biraz daha kaliteli, zengin, koyu ve güçlü hali. Zaten iki parfümü tasarlayan aynı kişi. Yani Frederic Male, Amouage, Serge Lutens, Bond No.9, Hermes, Gucci, Guerlain, Donna Karan, Lancome gibi önemli markalara da kokular kazandırmış olan Maurice Roucel.   

Biraz daha derine inmem gerekir diye düşünüyorum kokusu hakkında. Bence New Haarlem orta notalarından itibaren yurtdışında büyük bir hayran kitlesi olan Thierry Mugler – A Men’e oldukça benziyor. Bu benzemenin sebebi muhtemelen kullanılan silhat. A Men’de de yoğun bir silhat kullanımı var hatırlanacağı üzere. Fakat alt notalarından itibaren ise küçük bir değişim gösterip, Rochas Men’e yaklaşıyor kokusu. Yani New Haarlem için A Men ile Rochas Men’in bileşimi diyebilirim. En azından bende uyandırdığı his bu.


Rochas Men benim çok sevdiğim parfümlerden birisi. Özellikle sonlara doğru ortaya çıkan çikolatalı, karamelli kokusu harika. Şimdi diyebilirsiniz ki madem Rochas Men’i seviyorsun, o zaman New Haarlem’i de öve öve bitiremezsin. Fakat durum pek göründüğü gibi değil.

New Haarlem’i ilk denediğimde pek hoşuma gitmedi. Bir kaç kez daha kullandığımda sevmeye başladım. Yani sadece bir kere deneyip karar vermek doğru olmayacaktır. Kullandıkça kendisini sevdiren bir hali var. Rochas Men daha 25 yaş altı genç arkadaşlara uygun gibi duruyor. New Haarlem ise yaş olarak biraz daha olgun kişileri hedefliyor gibi bir his uyandırdı bende. İki parfümü kıyaslayacak olursam Nem Haalem daha koyu, biraz sert ve acı bir kahve aromasına sahip. Yani sevmesi biraz daha zor. Rochas Men ise çok daha yumuşak bir karamel, çikolata kokusuna sahip. Yani Rochas Men hem sevmesi hem de kullanması daha kolay bir parfüm. New Haarlem daha kompleks bir yapıdayken, Rochas Men biraz basit bir karaktere sahip. İki parfümün başlangıçlarındaki tatlı lavanta kullanımı ise birbirlerine benziyor. Sonuç olarak eğer iki parfümden birisini seçmek zorunda olsaydım rahatlıkla Rochas Men’i seçerdim. Hem yüksek fiyatı hem de koku güzelliği anlamında New Haarlem pek tercih edeceğim bir seçenek gibi durmuyor.


New Harlem parfümü, Harlem semtinin 1920 ve 1930’lu yıllardaki köklü değişimine bir gönderme adeta. Kabareler, caz kulüpleri, gece hayatı ve New Haarlem parfümü. Modern ve yüksek kaliteli. Olgun ve seksi.

Kimler mi kullanır New Haarlem’i. Son yıllarda İstanbul’un gökdelenleri ve iş merkezleri ile cazibe merkezlerinden olan Levent’teki bir yatırım şirketindeyiz. Çok iyi eğitimli, beyaz yakalı ekonomi analistleri, şirketin 28. katındaki merkezinde toplantı yapıyorlar. Saat 12’ye yaklaşıyor. İçeridekiler bir önce toplantı bitse de Starbucks’da White Chocolate Mocha içsek diye düşünüyorlar. Neyseki her zamanki sıkıcı toplantılardan birisi daha bitiyor. Hemen aşağı iniyor üç arkadaş. Starbukcs’a girince insanın yüzüne hafifçe çarpan vanilyalı kahve kokusu hepsini mest ediyor. İşte New Haarlem böyle kokuyor.


New Haarlem, ünlü parfüm uzmanı Chandler Burr’un de favori parfümlerinden birisiymiş. Bakın şunları söylemiş bu koku için: “Teknik olarak mükemmel bir parfüm. Adeta Maserati arabaları gibi. Gençlerin teninde 22 ayar bir altın gibi duruyor”. Luca Turin-Tania Sanchez’in The Perfumes Guide kitabında ise New Haarlem’e beş üzerinden üç yıldızlık not verilmiş.

Parfümümüz EDP konsantrasyonunda. Bu durum kalıcılığına olumlu yansımış. Dikkati çeken bir nokta ise parfümün unisex olarak piyasaya sunulması. Şöyle bir geneline baktığımda bence erkek kullanımına daha yakın bir hali var. Peki bir kadın kullanabilir mi? Neden olmasın. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak uygun olacaktır.

Artıları:
+ Sonlara doğru kokusu çok güzel bir hale geliyor.
+ Yaşı 30 ve üzerindekilerin kulanabileceği gourmand tarzında parfümlerden birisi.
+ Başarılı bir kahve temalı niche parfüm arayanlar mutlaka denemeli.

Eksileri:
- Kahve kullanımı kimi zaman acı ve sert bir hale geliyor. O kısmı çok sevdiğimi söyleyemem.
- Yüksek fiyatı sebebiyle denemeden almak riskli.

Koku Güzelliği:10/7