15 Haziran 2015 Pazartesi
“Eğer yöneticiler yozlaşmışsa, halkın kendisi de en az o kadar yozlaşmış demektir. Yöneticiler bu genel kokuşmanın yüze vuran görüntüsüdür. Ağacı, kökünden başlayarak iyileştirmek gerekir. Gerek gazetelerde, kitaplarda düşüncelerini dile getirenler, gerekse kürsüden insanlara seslenenler, kendilerini bu çabaya adamalıdırlar.”
Amin Maalouf - Yolların Başlangıcı
13 Haziran 2015 Cumartesi
Xerjoff – Nio (2009)
Xerjoff – Nio
(2009)
Tamamen
tesadüf eseri iki hafta içinde yolumuz ikinci defa İtalya'yla kesişiyor. Geçen
hafta tekrardan incelediğim Versace Pour Homme'dan sonra bu sefer İtalya'nın ve
hatta dünyanın ultra lüks denebilecek niş markası Xerjoff benimle birlikte.
Geçtiğimiz aylarda Kobe'sini kullandığım Xerjoff'un bu sefer sevilen eseri Nio
bileklerimi süslüyor.
Sergio
Momo tarafından "hayallerindeki parfümleri meydana getirmek için" kurulan
Xerjoff, akla ziyan fiyatları ile niş parfüm sektöründe şimdiden kendisine yer
açmayı başardı. Parfümlerini genellikle seriler halinde piyasaya sürüyor Xerjoff.
XJ 17/17, Shooting Stars, Casamorati ve Join the Club serileri, markanın en
bilinen işleri arasında gösterilebilir. Özellikle Shooting Stars serisi, Xerjoff'un
başarısında önemli pay sahibi.
İtalyanların
niş parfüm alanındaki ağırlıkları anlamında Xerjoff'un yeri ayrı. Tabii
fiyatlarının oldukça yüksek olması (birçok niş markanın neredeyse iki katına
satılması) Xerjoff parfümlerinden beklentileri oldukça yükseltiyor. Pahalı
olanın kaliteli ve güzel olması gerektiği koşullanması muhakkak ki hepimizde
mevcut. Beş yüz bin euroya aldığınız Ferrari'nin çok özel olmasını ve size
farklı duygular yaşatmasını istemeniz normal. Xerjoff'u ise parfümler
dünyasının Ferrari'si olarak lanse etmek çok doğru olmayabilir. Yine de
karşımızda bambaşka bir dünyanın markası var. Alt ve orta gelir grubu
insanların çoğu zaman giremeyeceği bir kulübün işletmecisi olarak düşünebiliriz
Sergio Momo'yu. Sadece süper zenginlerin girebildiği bir dünya.
Nio,
markanın Shooting Stars serisinin üyesi. Yurt dışı merkezli platformlarda çok
fazla övgüler alması ilgimi çekti. Hatta markanın isminden en çok bahsedilen
erkek parfümlerinden birisi Nio. Bir yorumcunun "dünyanın şimdiye kadar
yapılmış en güzel turunçgil parfümü" övgüsü kulağa biraz abartılı gelse
de, kullanım sürecinde Nio'yu sevdiğimi söyleyebilirim.
Kendi
sitelerinde ferah aromatik ve odunsu yönüne dikkat çekilmiş ve parfümün
"İtalya'nın güneyindeki kırlarda dolaşıyormuş" hissiyatı verdiği
belirtilmiş. Nio'nun açılışı gerçekten de ferah nüanslarla gerçekleşiyor. Ferah
neroli ve bergamotla başlayan üst notalar müthiş. Şaşkınım ve mutluyum çünkü
anlatması zor güzellikteki turunçgiller çok doğal, taze, naif ve yeşil. Orta
kısma geçeyim. Burada ferah yapı devam ediyor. Yeşil yapraklar, portakal çiçeği
ile birlikte hala enfes kokuyor. Orta bölümde erkeksi yasemin devreye giriyor.
Yumuşak ve serin/soğuk baharatların katkıları kısıtlı. Kakule ve biber keskin
değil gayet yumuşak ve uyumlu. Orta bölüm başlangıcı kadar baş döndürücü olmasa
da hala çok güzel. Son kısımda radikal değişim var ama hiç de olumlu anlamda
değil. Yumuşak ve ferah sedir ağacı ve gayet sıradan misk, alt notaları sıkıcı
ve vasat yapıyor. Son kısım ferah ve sucul karakteri devam ettiriyor. Çok
berrak ve steril kokuyor ama sevdiğimi söyleyemem.
Nio,
temiz, ferah, basit, doğal bir iksir adeta. Sonları dışında, çok üst düzey
kalitesi ve rafine yapısı, hayran bırakıyor kendisine. Parfümün üzerinde
dolaşan limon-neroli ikilisi kokuyu her daim taze kılıyor. Belki bana
katılmayabilirsiniz ama zaman zaman içine taze nane yaprakları konmuş
limonataya benzettim Nio'yu. Parfümdeki "yeşil" temasını atlamak
olmaz. Biraz çimensi hale gelebilen yeşil ferahlık, bazen yaprakları bazen de
yağmur sonrası mis gibi kokan bahçeyi andırıyor. Kullanması ve koklaması zevk
veren bu eser, çoğunuzun beğenisini kolaylıkla kazanacaktır.
Bahçe
demişken aklıma Hermes'ın "Jardin" serisi geliyor. Un Jardin Sur Le
Nil'i biraz çağrıştırıyor yeşil ve ferah tarzı. Nio çok daha ferah ve berrak.
Nil daha yeşil ve meyvemsi. İkisi de çok taze ve lezzetli. Geçtiğimiz
haftalarda kullandığım By Kilian'ın Prelude to Love'unu da hatırlatıyor azıcık.
Kullanım sürecinde hafiften de Virgin Island Water esintileri burnuma geldi.
Virgin Island Water’daki hindistan cevizini çıkarsak, Nio’ya yakın bir koku
elde edebiliriz belki de. Genel yapısı bu tür buruk-yeşil-neroli-misket limonu kompozisyonlarına
benzetilebilir.
Sonuç
olarak günlük kullanıma uyabilecek, modern ve canlı bir yapıya sahip. Üst ve
orta notaları nefis, sonlarıysa sıradan bir eserle karşı karşıyayız.
Başlangıçtaki müthiş doğallık ve tazelik, neredeyse doğada rastlanabilecek
kadar gerçekçi. Orta kısımda biraz sabunsuluğa kayan çiçeksilik asla çok
kadınsı değil. Denge başarıyla kurulmuş. Nio, kaynaklarda erkek parfümü olarak
geçiyor. Oysa kendi sitelerinde böyle bir yönlendirmeye rastlamadım. Genelini
düşündüğümde hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceklerini düşünüyorum.
Aklıma
takılan bir konuyu daha yazayım. Nio, oldukça yüksek fiyat etiketini hak ediyor
mu sorusunu gündeme getirebilir. Eğer bu fiyatları verebilecek durumdaysanız
sizin için gayet güzel bir seçenek olacağını söylemem gerek. Fakat bütçeniz bu
seviyelerde değilse, bence kendinizi zorlamaya gerek yok. Başka seçeneklere yönelebilirsiniz.
Yani parasını hak etme durumu gayet göreceli ve baktığınız yere göre
değişebilir.
Nio,
EDP formuna sahip. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği başlarda gayet iyi.
Sonra da kendisini hissettirmesini biliyor. İlkbahar-yaz kullanımı için uygun
olacağı söylenebilir. Yaş sınırı olmaksızın denenebilir.
Parfümün
tasarımını Jacques Flori yapmış. Bay Flori çok bilinen burunlardan değil.
Genellikle niş markalar için çalışmış.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/7.5
10 Haziran 2015 Çarşamba
Christian Dior – Diorella (1972)
Christian Dior –
Diorella (1972)
Bir
sanat eserinin ilk kıstası nedir? Bütünün ve bütüne eklenen her parçanın
arasındaki oranların varlığının kusursuzluğu mu? Sanat kuramları ile parfüm
kuramları arasında benzerlik var mıdır sizce?
Üzerinize
sıktığınız parfüm isimli sıvı, sizde heyecan verici psikofizyolojik duyarlılık
sağlıyor mu? Heyecanlanmanıza ve hayaller kurmanıza yardımcı oluyor mu? Estetik
anlamda sizi tatmin edebiliyor mu? Bu sevimli kimyasallar, teninizde mekanik ya
da fiziksel tepkiler vermenizi sağlıyor mu? Dünyayı ve etrafımızdaki birçok
şeyi tanımamızı sağlayan muazzam koku duyumuz, evrenin sonsuz duygusal
güçlerini, çeşitli hassas ve incelikli zenginliğini kavramamıza yardım edebilir
mi?
Eldeki
sınırlı elementlerle, sınırsız bir dünyanın kapısını açmak kolay iş midir? Aynı
bir mimar gibi parfüm inşa etmek, az şey midir? Çeşitli varyasyonları
kullanarak, o birbirine benzemez koku moleküllerini uyumlu bütüne çevirmek
herkesin harcı olabilir mi? Parfümörün paleti ile ressamın paleti arasında çok
büyük fark var mıdır teoride?
Bu
ve benzeri soruları arttırabiliriz. Tabii işin bu kısmı biraz akademik ve
kuramsal tarafa kayıyor. Hiç şüpheniz olmasın ki birileri bu soruları geçmişte
soruyordu ve cevap arıyordu. Aynı şimdiki kuramcılar gibi. Mesela efsane
parfümör Edmond Roudnitska, yukarıda yazdığım parfüm ve koku arasındaki ilişkiler
üzerine kafa yormuş, makaleler kaleme almıştı.
Edmond
Roudnitska’nın, parfüm tarihine armağan ettiği müthiş eserlerin neredeyse
tamamı “klasikler” mertebesine yükselmiş durumda. Özellikle Christian Dior için
1950'li yıllardan itibaren tasarladığı parfümler, sektöre yön veren kokulara
örnek olarak gösterilebilir. Diorama, Eau Sauvage, Hermes için Eau d'Hermes ve
Rochas'ın klasikleri Femme Rochas ve Moustache gibi eserler, Edmond
Roudnitska'nın önemini anlamak için yeter de artar bile.
Bay
Roudnitska, hem parfümör hem de koku kuramcısı olarak fazlasıyla saygıyı hak
ediyor. Diorella'yı, Edmond Roudnitska'nın ustalık dönemi eseri (bu ifadenin şu
sıralar ne kadar itici hale geldiğinin farkındayım) olarak düşünebiliriz.
Diorella, anlaşılacağı üzere çok önemli bir kadın parfümü klasiği olarak
tarihteki yerini almış durumda. 2015 yılı itibariyle kırklı yaşlarında bir
kadın olarak karşımızda duruyor. Tabii aradan geçen yıllar hem kokusunu reformülasyonlar
yoluyla değişime uğrattı hem de şişesi ve kutusu değiştirdi. Christian Dior
tarafından geçtiğimiz yıllarda yeniden üretimi yapıldı Diorella'nın. Tabii
orijinal haline ne kadar sadık kalınmış bilmek çok zor. Bakalım yeni Diorella,
bana neler hissettirecek.
Diorella'nın
başlangıcı yoğun pudralı aldehitler ve sabunsu turunçgiller ile gerçekleşiyor.
Tozlu limon, pudralı bergamot, aromatik otlar, yeşil aldehit yapı ilk
saniyelerde burnunuza hücum ediyor. Eski hatta nostaljik pudralı kadın
parfümlerini hatırlatıyor üst notalar. No.5'in daha ferah ve limonlu halini
düşünün. İşte başlangıcı aşağı böyle gerçekleşiyor. Orta bölüme geçildiğinde
pudralı yapı devam ediyor ama etkisi azalıyor. Orta kısımda kadınsı çiçeksilik belirgin
hale geliyor. Pürüzsüz ve yüksek kaliteli çiçekler yasemin ve hanımeli
olabilir. Orta bölüm hala olgun ve mesafeli. Başlangıcını beğendim ama orta
kısmı benim için fazla çiçeksi. Geleyim son kısma. Alt notalarda müthiş bir
değişim var. Yumuşak odunsu notalar, meşe yosunu ve harika vetiver son kısmı
baş döndürücü hale getirmeye yetiyor. Kapanışı tek kelimeyle şahane.
Diorella,
1970'li yılların koku karakterini önümüze seriyor. Daha ilk saniyelerdeki
eski-tozlu yapısı, kokunun ilerleyen aşamaları hakkında fikir sahibi olmanızı
sağlıyor. Başlangıçtaki nefis ve doğal limon, tarihi şiprelerle paralellik
gösteriyor. Üst notalardaki bergamot tozlu yapısı ile limonun yanına
ilişiveriyor. Açılıştaki yeşil aldehitler, bence erkek kullanımı için uygun.
Orta kısma geçildiğinde pudralı beyaz çiçeklerin etkisinin artmasıyla kadın
tarafına doğru kayıyor ana yapı. Buradaki çiçekler günümüz parfümlerindeki bol
şekerli ve dağınık değil, gayet disiplinli, rafine ve net. Yapaylık
hissedilmeyen orta bölüm bana göre olmasa da bu tür çiçekleri seven kadınların
ilgisini çekecektir. Alt notalarsa enfes. Yine bir klasik ve yine alt notalar
sanat eseri. Kapanıştaki yumuşak odunsu notalar ve meşe yosunu koklamaya değer.
Neredeyse erkeksi alt notalar hala doğal, kibar ve resmi.
Kendi
sitelerinde meyveli-çiçeksi tarzına vurgu yapılmış Diorella'nın. Tamam
çiçekleri algılıyoruz da meyve nereden çıkmış? Parfümü üzerimde uzun uzun
koklayınca Christian Dior'a hak veriyorum. Kimi yorumcuların belirttiği gibi
kokunun üzerinde dolaşan meyveler şeftali-kavun ağırlıklı. Fakat burada
Mitsouko kadar baskın değil şeftali. Yine de kullanım şekli olarak biraz
andırıyor Diorella'daki şeftaliyi. Tabii buradaki meyveler gayet eski, tozlu ve
soyut kullanılmış. Çok net ve modern meyvemsilikten bahsetmem mümkün değil.
Diorella,
günümüzün koku trendlerine hiç uymayan bir leydi olarak düşünülebilir. Zaten
onun sıkı bir şipre olduğunu göz önüne alırsak, genç kız işi olmadığı
rahatlıkla anlaşılabilir. Nostaljik kokusu ve tarzı, pudralı yapının etkisiyle
olgun kadınların boyunlarını süslemeye yatkın. Tatlılık az kullanılmış. Kuru
bir parfüm olduğunu düşünüyorum. Çok derin ve kapsamlı kokmasa da verdiği
müthiş kalite hissiyatı bile hayranlığınızı rahatlıkla kazanacaktır.
Diorella,
kendinden önceki müthiş kadın parfüm klasiklerini andırıyor. No.5 aldehitleri,
No.19 yeşili ve meşe yosunu, Mitsouko meyvemsiliği ve diğerleri. Nerede
okuduğumu unuttum ama bir parfüm yorumcusunun Diorella'yı “Eau Sauvage'ın kız
kardeşi” olarak espri şekilde değerlendirmesinde haklılık payı var. Koku olarak
çok benzemese de genel kurguda Diorella'nın Eau Sauvage'ı biraz anımsattığı
söylenebilir.
Eğer
vintage kıyafetlere, retro mobilyalara meraklıysanız; ara ara eskiye, eski
hayatlara, anılara, polaroid makinelerle çekilmiş fotoğraf albümlerinize bakıp,
geçmişe ve yaşanmışlıklara yolculuk etmeyi seviyorsanız, Diorella o hissiyatı
size verecektir. Şahane bir klasik Diorella. Bu tarzı sevmeseniz bile tecrübe etmeniz
gerektiğini düşünüyorum çünkü bir dönemin özeti gibi adeta.
Luca
Turin'in kitabında odunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş
puan verilerek en iyi parfümler listesinde kendisine yer bulmuş.
EDT
konsantrasyonuna sahip Diorella. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği
başlangıçta iyi ama ilerleyen saatlerde düşüyor. Çok saldırgan bir parfüm
değil. Ferah sayılabilecek bu meyveli-çiçekli parfüm, soğuk kış günleri dışında
her zaman kullanılabilir. Yaş olarak otuz beş ve üzerindeki kadınlara
yakışacağını düşünüyorum.
Koku
Güzelliği:10/7.5
9 Haziran 2015 Salı
Sık grip olmak, koku alma kaybı nedeni
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mansur Doğan, çok fazla gribal enfeksiyon geçiren insanlarda koku alma kaybının ortaya çıkma olasılığının, diğer insanlara oranla daha fazla olduğunu bildirdi.
Gribal enfeksiyonların duyu kaybında tetikleyici bir faktör olduğuna dikkati çeken Doğan, şunları söyledi:
''Virüs süresini tamamlayıp, insan vücudundan atılıyor fakat yarattığı hasarlar kalıcı olabiliyor. Bunlardan biri de koku alma kaybıdır. Gribal enfeksiyon sonrasında koku alma bölgesinde virüsün yarattığı bir hasar meydana gelebiliyor. Yani virüsler koku alma sinirlerindeki hücreleri öldürüyor.
Eğer koku alma sinirinde hasar meydana gelirse, bunun geri dönüşü olmuyor ve koku alma artık mümkün olmayabiliyor. Bu tahribatı da önceden değerlendirmek mümkün değil, çünkü o bölge kapalı olan bir bölge, beynin alt tarafı, o nedenle tahribatı sinir yönünde değerlendirmek çok zor. Fakat kısmi bir hasar oluşursa bu kayıp önlenebilir. Virüslere bağlı enfeksiyonlarda koku alma kaybı yaşanırsa, bu konuda çok yapılacak bir şey yoktur. Ancak bakteriyel enfeksiyonlar ya da burunda oluşan etler, koku alma kaybına sebepse kayıp önlenebiliyor.''
Gribin virüse bağlı bir enfeksiyon olduğunu ifade eden Doğan, ''Çok grip olan insanlarda koku alma kaybının ortaya çıkma olasılığı, diğer insanlara oranla daha fazladır. Virüse bağlı enfeksiyonlarda kişilerin çok kayba uğramadan hastalığı rahat ve daha az hasarla atlatabilmeleri için bol B vitamini almalarını, hekimin verdiği soğuk algınlığı ilaçlarını kullanmalarını ve istirahat etmelerini öneriyoruz'' dedi.
Koku alma duyusu kaybının sadece gribal enfeksiyonla ortaya çıkmadığını kaydeden Doğan, kronik sinüzitlerin, bakteriyel ve mantar sinüzitlerinin, burundaki etlerin, koku alma duyusu bölgesindeki ya da beyindeki tümörlerin de bu kayba neden olduğunu anımsatarak, bu tür sorunları yaşayan kişilere Kulak Burun Boğaz hekimine ya da beyin ve sinir hastalıkları konusunda uzman doktora muayene olmalarını önerdi.
Kaynak: www.ntv.com.tr
7 Haziran 2015 Pazar
Versace Pour Homme (2008)
Versace Pour
Homme (2008)
Kökenini
ve ilhamını Akdeniz'den aldığını söyleyebiliriz Versace Pour Homme'un. Resmi
tanıtımındaki abartılı ifadeleri bir kenara bırakacak olursak, Versace markası,
sık sık ait olduğu İtalya'ya ve onunla bütünleşen ögelere yer veriyor. Sadece
parfümlerine değil, şık takım elbiselerine de, Akdeniz'in o büyülü havasını,
rahatlığını, samimiyetini ve sıcaklığını yansıtıyor.
Versace
Pour Homme, 2008 yılı çıkışlı olmasına istinaden markanın yeni nesil
parfümlerini temsil ediyor. İlk çıktığı yıllarda epey ilgi çeken Versace Pour
Homme'un ilerleyen yıllar biraz popülaritesini düşürmüş gibi görünüyor. Yine de
Versace'ın üretimi devam eden az sayıda erkek parfümünden birisi olarak
karşımızda duruyor. Çok iddialı mı? Eh işte. Söyleyecek yeni bir şeyi var mı?
Pek sayılmaz. Durun, hemen karamsar olmayın. Onun hala sadık kullanıcıları var
ve yeterince seviliyor.
Kendi
sitelerinde Versace Pour Homme'un "aromatik yapısından, güçlü ve tutkulu
karakterinden, kararlı erkeksiliğinden, ada çayı ve mavi sümbülün
mineral-çiçeksi aromasından" bahsedilmiş. Kaynaklarda genellikle aromatik
fujer olarak sınıflandırılmış. Çok da haksız sayılmazlar bu tanımlamada.
Versace
Pour Homme'un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Buruk ve güzel
limona aromatik otlar eşlik ediyor ilk saniyelerde. Zaten kısa süre içinde
limon kayboluyor ortadan. Başlangıcını beğendim. Orta bölümde en dikkat çekici
değişiklik tatlılığın artması oluyor. Bu andan itibaren kremsi turunçgil
kokusuna dönüşüyor. Limonun yerini ferah sayılamayacak kremsi portakal ya da
portakal çiçeği alıyor. Tatlılığın artmasına rağmen ilginç bir şey oluyor ve
arkalardan bir yerden sucul yapı ortaya çıkıveriyor. Çiçeksi sayılabilecek orta
bölüm erkeksi tarafa daha yakın. Orta notalar, hem fazlaca tatlı (neredeyse
vanilya) hem de garip şekilde ferah ve sucul. Bu anlamda bay Morillas hoş bir
denge tutturmuş. Başlangıcı kadar değilse de “eh işte” orta bölümü. Son kısım,
orta bölümle paralel ilerliyor. Büyük değişim yok sonlarda. Aynı tatlımsı
çiçeklere ek olarak yapay sayılabilecek sedir ağacı, amber ve misk katılıyor
kompozisyona. Alt notaları beğenmedim.
Versace
Pour Homme, yeni nesil bol tatlı ferah akuatik denemelerden birisi gibi
görünüyor. Tonka fasulyesinden geldiği belli olan tatlılık, orta bölümden
itibaren iyice artıyor ve neredeyse şekerli karaktere zorluyor kokuyu.
Başlangıçtaki ferah limon çok parlak ya da canlı değil, buruk ve ekşi. Yapaylığa
rastlanmayan üst notalar, parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Orta notalarla
birlikte pek rastlanmayan birliktelik yaşanıyor. Tonka fasulyesinin baskın
şekerliliği ile ferah akuatik çiçeksilik karşılaşıyorlar ve iki tarafta galip
gelemiyor. Evet orta kısım hem ferah ve yazlık hem de tatlı ve kışlık. Normalde
bir ucubeye benzemesi gereken bu simya formülü, tasarımcı Alberto Morillas'ın
ustalığı sayesinde uyumlu birlikteliğe dönüşüyor. Parfümün aklımdaki tek soru
işareti olarak kalan yeri alt notalar. Sonlarda sanki tatlılık biraz daha
artıyor. Bunda amberin etkisi olabilir. Sedir ağacı yapaylık sınırında ve
klişe. Misk ise silik ve etkisiz. Son bölüm olmamış.
Parfümün
şişesini elinize aldığınızda açık mavi sıvıyla karşılaşıyorsunuz. Bu da doğal
olarak ferah ve denizi çağrıştıran bir koku algısı yaratıyor. Zaten az çok
durum öyle. Safkan bir akuaitk olmasa da (hibrid sucul diyebiliriz) üst ve orta
notalar ferahlığa daha yakın. Evet tonka fasulyesinin müdahalesi yaz sıcakları
için can sıkıcı olabilir ama parfüme modern bir hava kattığı aşikar. Bu garip
bileşim, Versace Pour Homme'u dört mevsimde de kullanmak için uygun hale
getirmiş. Genellikle bu tür parfümler azdır. Yazın kullandığınız kış mevsimine
uymaz, sonbaharın hüznüne yakışan kokular ilkbaharın neşesine uyum sağlamaz.
Versace Pour Homme bu haliyle her dönem genç arkadaşlarımız için bir seçenek
olarak düşünülebilir.
Evet
kabul ediyorum harika değil. Hatta ortalama bir tatlı akuatik kardeşimiz
Versace Pour Homme. Bir şişesini almasanız çok şey kaçırmayacağınız, parfüm
dünyasına büyük yenilik getirmeyen, geniş kitleleri hedefleyen ve popüler
olmaya çalışan ve bunda da kısmen başarılı olan örneklerden. Eğer tatlı
kokuları sevmiyorsanız pek yanaşmayın derim ona.
Çoğu
yerde Chanel - Allure Homme Sport'a benzetilmiş Versace Pour Homme.
Hatırladığım kadarıyla haklılık payı var. Fakat Allure Homme Sport biraz daha
tatlı ve baharatlıydı sanki. Burada baharatların yerini sucul yapı almış.
Allure Homme Sport, daha gösterişli, cazibeli ve kaliteliydi. Versace Pour
Homme, daha mütevazi ve basit.
Yine
de arkadaşlarınızdan güzel övgüler alabileceğiniz, 200 ml.si uygun
sayılabilecek fiyatlara satılan, parfümlerden sanat eseri beklemeyen
kullanıcıları tatmin edecek piyasa kokusu dersek yanlış olmaz sanırım. Tam da
ana akım bir marka olan Versace'ın istediğini yapmışa benziyor Versace Pour
Homme.
Luca
Turin'in kitabında çamaşırhane misk olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden
bir puan verilerek en kötü parfümler listesine dahil edilmiş.
Kimi
kullanıcılar kalıcılığından şikayet etmişler. Bence bir EDT için yeterli. Fark
edilirliği ortalamanın biraz altında. Kıyafet üzerinde tek düze kokarken, tende
bir parça daha başarılı hale dönüşüyor. Genç arkadaşlar için daha uygun bir
seçenek olduğu söylenebilir.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/5.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)