21 Mart 2015 Cumartesi

Serge Lutens – Five O’Clock Au Gingembre (2008)


Serge Lutens – Five O’Clock Au Gingembre (2008)

Her sabah sofralarımızı süsleyen çayın tarihinin milattan önceki dönemlere kadar uzandığı söylenir. İlk olarak eski Çinlilerin kullandığı varsayılan çay bitkisi Avrupa'ya Portekizli tüccarlar tarafından getirilmiş 1560'lı yıllarda. Kısa süre içinde de bütün Avrupa'ya yayılmış. Çayın güzel tadını ilk keşfeden Hollanda ve Fransa'dan sonra, İngiltere'de hayır diyememiş çayın çekiciliğine. Fazla zaman geçmeden de İngiliz halkının hemen her kesiminde rağbet görmüş çay.

Geleneklerini korumakla ünlü İngilizler, çay içmeyi adeta keyif ve ritüel haline getirmesini de bilmişler. Viktorya dönemi İngiltere'sinde, yemek yeme alışkanlığı günde iki kez, sabah ile geç saatte yenilen akşam öğünleri şeklindeymiş ve bu öğünlerde çok ağır yemekler yenirmiş. Öğleden sonra insanlar doğal olarak açlık hissedermiş. İşte bu öğleden sonralarında açlıktan kendini depresif hisseden Bedford Düşesi Anna, saat beş civarında uşağına kendisi için çay, ekmek ve tereyağı hazırlayıp odasına getirmesini söylemiş. Akşam yemeğinden önce yaptığı bu atıştırma faslı Anna'nın öyle hoşuna gitmiş ki, arkadaşlarını da beş çayına davet etmeye başlamış. Ve böylece Victoria dönemi İngiliz aristokrasisi arasında akşam yemeğinden önce saat beş civarında yapılan atıştırma bir seremoniye dönüşmeye başlamış. Zaman içinde öğleden sonra çay saatinde yenilen yiyecekler çeşitlenmiş ve İngiliz akşamüzeri çayı dünyanın farklı ülkelerinde de uygulanan adet halini almış.

İngilizlerin meşhur "Beş Çayı'nın" hikayesi kısaca böyle sevgili dostlar. Tabii dönemin soyluları, beş çayının yanında küçük kurabiyeler, kekler, reçeller atıştırmayı severmiş. Hatta bu atıştırmalıkların en ilgi göreni zencefilli kurabiyelermiş. İngilizlerin, bize garip gelse de çaylarına süt ekleyip içmeleri sonradan ortaya çıkmış. İlk dönemlerde çaylarını limonla sunan İngilizler, böylece çayın o koyu ve acımsı tadını yumuşatırlarmış.


Büyük Britanya İmparatorluğu'ndan dünyaya yayılan beş çayı seremonisi, 2008 yılında niş parfümevi Serge Lutens'in eserine isim babalığı yaptı. Kendi sitelerindeki Buckingham Sarayı ve çay vurgusu, Five O'Clock Au Gingembre'in kokusu hakkında fikir veriyor bize. Bay Lutens'in, merkezinde şekerli zencefil olduğunu belirttiği Five O 'Clock Au Gingembre'yi daha önce 1-2 defa denemiş ama uzun süre kullanım imkanım olmamıştı. Merak ettiğim Lutens'lerden olan Five O 'Clock Au Gingembre artık bir süredir benimle.

Parfümün açılışı ferah limon-turunçgiller destekli zencefille gerçekleşiyor. Limonun ön planda olduğu ilk saniyeler neredeyse bir yaz kokusu gibi ferah hatta serin. Tatlı limona, biraz bergamot ve portakal da eşlik ediyor olabilir. Üst notalarını hafiften limonataya benzettim. Canlı ve neşeli başlangıcı harika diyebilirim. Orta bölümde limonsuluk, turunçgile doğru evriliyor. Baharatlar biraz daha öne çıkıyor. Zencefil ve tarçın en belirgin iki baharat. Biraz da karabiber ve küçük hindistan cevizi olabilir. Baharatlara yeşil çay da ekleniyor orta kısımda. Başlangıcı gibi ferah ve canlı değil orta notalar. Baharat ve çayın kombini gayet güzel. Açılışı kadar olmasa da beğendim orta bölümü. Sonlarda odunsu notalar merkeze geçiyor. Şekerli sedir ağacı, pek sevdiğim gibi değil. Sıkıcı amber ve neredeyse plastiğimsi deri mevcut kapanışta. Açıkçası alt notaları biraz hayal kırıklığına sebep oldu tenimde.

Five O`Clock Au Gingembre, ismi ve konseptine uygun olarak limonlu, turunçgilli baharatlı yeşil çay gibi kokuyor. Üst notalardaki müthiş rafine limon ve ferahlık, yüzünüzde kocaman gülümsemeye sebep oluyor. Olabilecek en güzel ve zengin şekerli turunçgil-limon-zencefil karışımı size kısa süreli ziyafet çekiyor. Ferah üst notalara aldanıp, öyle devam edeceğini sanmayın. Orta kısımda devreye giren sıcak baharatlar, kokuyu birden ılık-serin ilkbahar günlerindeki yemyeşil bahçede, etrafınızda beyaz eldivenli uşakların hizmet ettiği beş çayı seremonisindeymiş gibi hissetmenizi sağlıyor. Dumansı, yeni demlenmiş çayın yanında fırından henüz çıkmış dumanı tüten zencefilli-tarçınlı kurabiyeler ve naneli limonatanın karışımından nasıl bir koku ortaya çıkarsa Five O`Clock Au Gingembre büyük oranda öyle davranıyor.


Serge Lutens koleksiyonundan her zaman umutluyumdur ve çoğu zaman hayal kırıklığı yaşamam. Buradaki uygulama da fena değil. Üst-orta-alt notalar ayrımlarının barizce verildiği, detaylı ve zengin bir parfüm. Düz çizgide ilerlemiyor ve sürekli karşınıza yeni-farklı notalar çıkarıyor. Bu anlamda gayet başarılı. Lutens'lere özgü bol tatlı şekerli-şurubumsu yapı, burada da mevcut. Gerçi kurutulmuş kırmızı meyvelerin yerini portakal, bergamot ve limon almış ama olsun. Başlangıçtaki enerjik, insanı şaşırtan gerçekçilik sizi Viktorya Dönemi İngiltere'sine götürüyor hemencecik. Ekşimsi, lezzetli, buruk üst notalar, yaşamayı seven ve hayat dolu pozitif insanları kalbinden vuracak gibi tasarlanmış adeta. Bu parfümün başlangıcını ılık ve güneşli bir mayıs ayında koklayıp da beğenmeyecek insan çok az olacaktır.

Sadece limon-turunçgil hakimiyetinde değil kokusu. Yeşil ya da siyah çayın demlenirken, etrafa yayılan o büyülü ve dumansı hissiyatı az da olsa Five O`Clock Au Gingembre de var. Gerçi orta bölümde baharatların ağırlığı çok bariz olsa da çay, kendisini göstermekten geri kalmıyor. Kuru bir çaydan ziyade tatlı bir aromaya sahip genel anlamda. Diğer Lutens'ler gibi tatlılık epey hissediliyor. Hatta son kısımda adeta şekerli hale geliyor. Buradaki tatlılığı büyük ihtimalle bal veriyor. Eğer tatlımsı kokuları sevmiyorsanız, sizin için uygun olmayabilir.

Sonuç olarak güzel parfüm ama muhteşem değil. Fikir harika. Uygulama ise biraz aksak. Orta bölümden itibaren enerjisini kaybeden parfüm, sonlarda hafiften yapaylık sınırında geziniyor ve sıradan kokuyor. Keşke alt notalar biraz daha ilginç veya özenli olabilseymiş.

Eşine fazla rastlanmayacak kokusunu biraz Penhaligon's - Malabah'a benzettim. Malabah kadın tarafına yakınken, Five O`Clock Au Gingembre erkek ile uniseks kullanım arasında bir yerlerde.

Luca Turin, Five O`Clock Au Gingembre'i tuzlu zencefilli çöreğe benzetmiş ve beş üzerinden üç puan vermiş. Açıkçası bende bu puanında bay Turin'e katılıyorum. Parfümün tasarımına ise tabii ki Christopher Sheldrake imza atmış.


Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği ortalama seviyelerde. Bence iyiki böyle yapılmış. Çünkü saldırgan davransaydı içeriğindeki sıcak baharatlar hem sizin için hem de etraftaki insanlar için rahatsız edici olabilirdi. Çok soğuk kış günleri ve çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Yaş sınırına ise gerek yok. Herkes için temiz, tatlı, neşeli bir kompozisyona sahip.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

2 yorum:

  1. Hocam iyi günler Nikos-Sculpture almayı düşünüyordum ama yorumlarda kalıcılık konusunda pek iyi olmadığı söyleniyor. Bu parfüm hakkında sizin görüşleriniz neler?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar, Sculpture'u henüz denemedim ne yazık ki.

      Sil